Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Beklenen.  Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Beklenen.  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Beklenen.  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Beklenen.  Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Beklenen.  Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Beklenen.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Camilla F. Demonceaux
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Camilla F. Demonceaux


Mesaj Sayısı : 149
Kayıt tarihi : 21/02/11
Gerçek Yaşı : 28

Beklenen.  Empty
MesajKonu: Beklenen.    Beklenen.  Icon_minitimePaz Mart 13, 2011 11:35 am

Beklenen.  Janm Beklenen.  Canm

Beklenen

Camilla F. Demonceaux & P. Juliet Prideaux

Ve düşünmek için muhteşem bir yerdi ışıldayan, hüzünlü göl. Belki de beni çekmesi parlaklığından kaynaklanıyordu. Çocukken de süslü, parlak oyuncakları severdim ben. Şimdi, bir göle karşı hayranlıkla doluyordu yorgun gözlerim. Düşündürüyordu beni, düşünmeye itiyordu. Evden çıkmadan önce tek tek söndürdüğüm ışıkların suskunluğunda geçirdiğim dakikaları. Ağlayışlarımı, saçlarımı yoluşlarımı, belki de kırdığım birkaç antika eşyayı düşünmeye... Sebebi neydi bu isyanımın? Yetersizliğimden başka... Neden hayatım boyunca güçsüz olmak zorundaydım? Neden daha kendimi ayakta tutamadan, başkalarının eline yapışıyordum ki onları kaldırmak için? Neden daha da yıpratıyordum kendimi; yoruyordum, yaşlandırıyordum intihara meyilli ruhumu? Olmuyordu işte. Olmadığı gibi, ısrarla kanayan dizlerimi silmeden kalkmaya debeleniyordum batağın içinde. Hareket ettikçe, daha da hızlı yaklaştığımı unutmuştum ölüme...



Tüm dedikodulara, söylentilere kulak tıkamak istiyordum bir defa olsun. Olmuştu da zaten, geçmişti bile. Kim bilir, kaç "bir defalar" atlattım inanmak istemezcesine. Juliet ve eroin. Bedenini, ruhunu, beynini uyuşturuyordu en yakın dostum, parçam. O her sarhoş olduğunda, benim de başım dönerdi; Her gülüşünde, benim de tebessüm etmeme sebebiyet verirdi o. Peki, benim de, onunla birlikte erimemi ister miydi? Kızgındım ona, kırgın, bitkin... Neden böyle işlere karıştığına aklım ermiyordu, çok mu cahil kalıyordum onun yanında? Fazla mı temizdim onun için, onun arkadaşlığı için çok mu toydum? Belki de bana 'git' deyişiydi, her türlü pisliğin içine atlaması. Belki yüzüme söyleyemeyecek kadar kaldıramayacağım düşüncesindeydi. Eğer öyleyse de; haklıydı. Net. Kaldıramazdım, sahip olduğum en güzel -ya da güzel olduğuna inanmak istediğim- şeyden öylece vazgeçemezdim.



Titrek elimle kavrayıp, sabit tutamadığım telefonu tuşladım. "Kissena Gölü'ndeyim, artık konuşmalıyız." En ufak tereddüt sarmamıştı içimi, her zamankinin aksine. Onun da bu mesajı beklediğinden, mesajı gördüğü zaman yüzünde oluşacak ifadeden, o ifadeden kurtulmak için alacağı derin nefesten dahi adım gibi emindim. Ve gönder... Sonrası çenemle, saçımla uğraşarak; dudaklarımı ısırdığım, gözlerimi devirdiğim sabırsız, kaygılı dakikalar. Daha fazla düşünmek hem beni yorar, onun gözünde tıpkı düşündüğü gibi tutuk, ezik biri haline getirirdi. Söyleyeceklerim de birbirine girerdi hem, çoktan hazırlanmıştım repliklerime. Düşünmemeliydim, düşünecek tonla karmaşaya rağmen.



Gerilmeme neden olan kuru rüzgâr, ışık hüzmelerinin kırıldığı ihtişamlı göl, sessizliğin huzru, gökyüzünün bulanık rengi. Aslında, görmek için ölüp dirileceğim bir manzaraya karşın, ağlamaklı gözlerle dudaklarımı ısırıp, çaresizliğimi gözler önüne seriyordum. Neyse ki etraf tenhaydı ve sessizlik beni bir nebze olsun sakinleştiriyordu. Git gide dinmişti öfkem, şimdi sadece korkak biriydim. Olacaklardan korkan, her şeyden kaçan bir ezikten farkım yoktu. Ellerimi sıkı sıkıya kenetlemiştim.



Şakırdayan kuşların son bir saatte ecel sessizliğine bürünmeleriyle, ezilen yaprak hışırtıları ürkmeme neden oldu. Ne olacağı hakkındaki fikirlerimi yitirmiştim, replikler ise çoktan sönüp gitmişti aklımda. Suskunluğumuzun bozulmasından ürküp kaçacaktı sanki tüm hayvanlar, konuşmamaya yeminli gibiydik. Göz tabakamın üzerinde biriken yaşlar, gözlerimi yakıyordu. Son kez indirdim siyah perdeleri, kirpiklerimden akıp gitsinler diye. Titreyen bacaklarımla gayret ettim arkamı dönmeye. Endişeli gözleri beni süzüyordu, onun da benim durumumdan farkı yoktu; sadece o güçlüydü, her zamanki gibi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Beklenen.  Empty
MesajKonu: Geri: Beklenen.    Beklenen.  Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 9:38 am

Tüm sabahı koşarak geçirmişti. Yüksek seste çalan müzik doluyordu kulaklarından içeri. Her şeyden uzakta olduğunu hissediyordu. Durdurulamaz. Kimsenin ona karışamayacağı bir dünyaya adım atıyordu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atarken nabzı gittikçe yükseliyordu. Ne kadardır koşuyordu? Kendisini o kadar kaptırmıştı ki saatin kaç olduğunu fark etmemişti. Müzik, düşüncelerini taşırken uzaklara ruhundaki rahatlamayı hissediyordu. Dudakları şarkıya eşlik ederken nefes nefese kaldığını fark etti. Ayak uyduramıyordu şarkıya. Soluklanmaya ihtiyacı vardı. İleride gördüğü bir ağacın gölgesine doğru gitti. Kesik kesik nefesler alırken ellerini bacaklarına dayadı. Yüzünde nedensiz bir gülümseme oluştu. Gözlerini kapattı bir anlığına. Müzik yavaşça sızıyordu ruhuna. Sözcükler yavaşça dökülüyordu dudaklarından. İçinde bitmek bilmeyen bir heyecan vardı. Nedeni yoktu. Sadece oradaydı ve olmaya devam edecekti. Hiç gitmeyecekmiş gibi geliyordu Juliet’e. Israrla çalan telefonunu aldı avucuna. Camie? Bu saatte uyanık olması biraz garip gelmişti Juliet’e. O anda gözü ilişti telefon ekranındaki saate. Neredeyse öğlen olmuştu. Parmakları yavaşça tuşladı harfleri. Şöyle bir bakındı etrafına. Eve kadar koşabilir miyim? diye düşündü. Neden olmasın? Birkaç derin nefes aldı koşmaya başlamadan önce.

Anne ve babasına görünmek istemiyordu. Saçma saçma sorular sorulmasından sıkılmıştı artık. Her şeyde bir neden aramaları, sıkıyordu Juliet’i. Kapının kilidini yavaşça açıp içeriyi kontrol etti. Herhangi bir ses gelmiyordu evden. Kapıyı arkasından kapatıp parmak ucunda çıkmaya başladı merdivenlerden. Arkasından gelen konuşma seslerini duyduğunda ses çıkartmamaya çalışarak hızla odasına gitti. Kapısını kapattı ve kilitledi. Bir çocuk gibi gülerken bir yandan da ellerini bastırdı dudaklarına, duyulmaması için. Hiç olmadığı kadar zinde hissediyordu. Hiç beklemeden attı kendisini duşa. Her zamankinden farklı olarak ılık suyla yıkanmayı tercih etmişti. Uzun yıllardır ilk defa şarkı söylüyordu duşta. Yüzündeki gülümseme silinmiyordu bir türlü. Ama bir şey vardı gülüşünde gizli olan. Görünmese de varlığının hissedildiği. Bornozuna sarılırken ne giyeceğini düşünmeye başlamıştı bile. Sıradan bir şeyler olabilirdi. Doğada bir gün geçirecekti ve Camie’den başka kimse olmayacaktı. Saçlarını kuruturken aynadaki yansımasını inceliyordu. Gözlerindeki kızarıklıklar pek belli olmasa da dikkatli bakınca anlaşılıyordu. Gözaltı morlukları tamamen gitmişti. Rahat bir uyku çekmesinin yanı sıra kabusları da uçup gitmişti.

Saçlarına hafif dalgalar verdikten sonra dolabından bir tayt ve bluz seçti. Ayağına kahverengi çizmelerini geçirdi. Boynuna rasgele birkaç kolye taktı. Makyajını da yaptıktan sonra her şey tamamdı. Telefonunu çantasına attı ve odadan çıktı. Arabayı çalıştırmasıyla şarkının yüksek sesle inletmesi bir oldu. İçindeki hareketlenmeyi hissedebiliyordu. Dudaklarından dökülürken şarkının sözleri, içinde bir kıpırtı oluşuyordu.

The music tells me what to feel
I like you now
But is it real by the time we say goodnight
I don't know if this is right


Önceki gece geliyordu aklına. Büyüleyici. Dudaklarındaki sızlamayı hissetti. Arzuyla dolmuştu içi tekrar. İlk düşüncesi Aubrey’i aramak olduysa da sonradan vazgeçti. İşi düşmedikçe onu aramak istemiyordu. Evet onu seviyordu ama o, geçmişinin ve görünürdeki geleceğinin bir parçasıydı. Bunu istemiyordu. Onun gibi olmak istemiyordu. Müziğin sesini açtı daha da. Düşüncelerini attı kafasından. Göle vardığında arabayı park etti her zamanki yerine. Arabadan inerken içinde büyük bir coşku vardı. Göle doğru yürürken gördü az ileride onu bekleyen arkadaşını. Hızla yanına giderken bu kadar acil olanın ne olduğunu merak ediyordu. Biraz endişelendiyse de sonradan geçmişti hepsi. Rahattı içi. Camie inanmazdı Juliet hakkındaki hiçbir dedikoduya. Öyle miydi gerçekten? İçinde oluşan endişeyle iri iri açıldı gözleri. Bilmemesi gereken şeyleri öğrenmemeliydi. Bunlar ona zarar vermekten başka bir işe yaramazdı. Çekinerek koydu elini Camie’nin omzuna. Yavaşça döndü arkadaşına. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Juliet’in gözleri büyüdü endişeyle. Ne olduğunu sormak istediyse de çıkmadı sözcükler ağzından. Sarıldı sıkıca dostuna. Konuşmadan bekledi bir süre. Geri çekildiğinde ufacık suratını aldı elleri arasına. Gözlerinin içine bakmaya zorladı kızı. Sanki bakarsa anlayacakmış gibi neler olduğunu. Ama sormasıydı mantıklı olan. “ Neyin var Camie? Neden ağlıyorsun? “ sıkıca tutuyordu genç kızı, her an yığılıp kalabileceği düşüncesiyle. O kadar zayıf ve korunmasızdı ki. Juliet’in içi titredi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Camilla F. Demonceaux
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Camilla F. Demonceaux


Mesaj Sayısı : 149
Kayıt tarihi : 21/02/11
Gerçek Yaşı : 28

Beklenen.  Empty
MesajKonu: Geri: Beklenen.    Beklenen.  Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 10:40 am



Soğuk parmaklarını omzumdan ayırır ayırmaz gözlerimin içine dikildi tereddütlü bakışları. Kızarmış gözlerimi görünce sarıldı, tek kelime etmedi bile. Ne söyleyebilirdi ki? Daha ne kadar üstü kapalı cümlelerle geçiştirecekti beni, ne kadar gizleyebilirdi gerçeği? Çocuk olmadığımın farkındaydık, her şeyin önünde sonunda ortaya çıkacağı gerçeğinin de. Ona olan bağlılığımın üstüne geçecek kadar ağırdı kızgınlığım. İstemeyerek de olsa geri ittim vücudumu, ruhum ondaydı, biliyordu... Ne kadar endişeli baksa da, onun benim için bir zaaf haline geldiğini bildiğinden içindeki korku tam anlamıyla yayılamıyordu yüzüne. "Neyin var Camie? Neden ağlıyorsun?" Endişenin ardına gizlenmiş hafif buğulu bir acımaydı gözlerinin içindeki, görebiliyordum.



Tuhaftı, çok tuhaf. Kimi zaman yara açıyor, kimi zaman yaralarımı deşiyor, bazı bazı da sarıyordu ruhumdaki yaraları en anaç haliyle. Hissettiğim sevgiydi, şüphesiz; en saf, en temiz, en kekremsi haliyle. Sorun ise; sevginin her şeyi çözebilecek gücünün olup olmamasıydı... Belki de bu kadar saf sevgi öldürebilirdi? Tıpkı eroin gibi. Tıpkı altın vuruş...


Yutkunmamla birlikte uğultuyu kulaklarımda hissettim. Boğazımdaki yanma artarken ses tellerimi daha da zorlayarak bağırdım. "Ben çocuk değilim Juliet! Bunu artık kafana sokmalısın, anlıyor musun?" Gözyaşlarım, kulaklarıma kadar açılmış ağızımdan içeri sızacak kadar yoğundu. Gözlerimin kenarlarında, mor noktacıkların belirginleşmeye başladığını düşündüm. Burnumu, evden apar topar bir sinirle çıkarken elime geçen ilk şey olan; ince, kareli kabana silmeye uğraşırken dediklerimi hiçe sayıyor gibiydim. Salya sümük birbirine karışmış, istediğini elde edemediği için zırlayan bebeklerden ne farkım vardı ki? Bir de kalkmış, benden kamyon dolusu fazla tecrübeye sahip birine kafa tutmaya çabalıyordum, öyle mi? Bu halimle gerçekten gülünçtüm. Juliet bana acıdığını yüzüme vurmak ister gibi kibirli gözlerinin içerisine bakmam için elini omzuma koyup başını gözlerimin önüne doğru indirip duruyordu. Gözlerim istemsizce onunkilerle buluştuğunda farkedebildim ancak, onun, beni ilk kez böyle gördüğü için ne denli tuhaf hissettiğini. Ne yapacağını bilmeksizin bana dokunuyor, sakinleştirmeye çalışıyordu. Kibir yoktu gözlerinde, acıma yoktu; yalnızca korku vardı bu kez. Bundan emindim.



Beni ilk kez böyle gören yalnızca o değildi; ben de ilk kez böyle görüyordum kendimi, ilk kez alışılagelmişin dışındaki 'Camilla'yı hissediyordum ruhumun her köşesinde. Sinirimi bir nebze de olsa günlüğüm dışında birine vuruyor olmam içimi rahatlatmışsa da, yeni Camilla'dan hoşlanmış sayılmazdım. En azından, böyle biri "olmamam gerektiğini" biliyordum ve bu yeterdi. Soluğumu bir kez daha rahatlıkla dışarı verirken boğazımın acısıyla suratımı buruşturdum. Farketmeden kolumdaki kan dolaşımını durduracak kadar sıkı kenetlendiği elini sakince üzerimden çektim. Gözlerimi ona devirirken hafif şişmiş dudaklarımı ısırdım. "Sen haklısın Juliet. Ben, dedikodulara aldatmak istemeyecek kadar saftım ve sen de buna itiraz etmeyecek kadar bencil." 'ne kadar da farklıyız' bakışımızı attım ona. Evet, herkese göre saçma olabilecek düzeyde, fakat bizden başka kimsenin bilmediği, gizli selamlaşmayı andıran bir bakış. Gözlerimiz parlardı ve gülümseyerek kafamızı yavaş yavaş sallardık sağa-sola. Ne kadar da farklıyız... İkimizin içinden de bir bu geçerdi, ne kadar farklı olsak da; içimizden geçenler ve yüzümüzdeki ifadeler hep aynı tattaydı. "Biz yanyana oldukça, olmak istediğimiz kişi olamayız, biliyorsun." Gözlerimi ondan ayırdım, daha fazla ağlamamak için. "Bir daha görüşmeyelim"in kibar versiyonundan başka bir şey değildi söylediklerim. Kabul etmiştim; bazı şeyler, istemeden olur.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Beklenen.  Empty
MesajKonu: Geri: Beklenen.    Beklenen.  Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 11:56 am

İçinden bir şeyler kopuyordu onu böyle gördükçe. Güçlü görünmeye çalışıyordu yıkılmış olsa da. Ne yaptım ben? Diye kızıyordu kendisine. Ne hakkı vardı onu üzmeye? Kendisine verdiği zararlar yetmiyormuş gibi ona da zarar veriyordu. Binlerce kes lanet etti kendisine. Söz vermişti kendisine. Asla incitmeyecekti onu. Ne olursa olsun yanında olacaktı. Korkarak bakıyordu genç kızın gözlerinin içine. Ne yapacağını bilemez bir halde duruyordu öylece. Kaskatı kesilmişti bedeni. Arkadaşına sıkıca sarılmak, her şeyin düzeleceğini söylemek istiyordu ama bu koca bir yalandı. Hiçbir şey düzelmeyecekti. Gözlerindeki yanmayı hissetti. Ama hayır! Güçlü durmalıydı. Arkadaşının zorla yutkunmasını izledi. Ardından gelecek olan patlamaya kendini hazırlayamadan oluvermişti her şey. "Ben çocuk değilim Juliet! Bunu artık kafana sokmalısın, anlıyor musun?" diye bağırdı ağlayışı gittikçe çoğalırken. Gözyaşları yanaklarından akıp giderken eli kolu bağlı duruyordu öylece. Bir şeyler yapmak istiyordu. Ağlayışlarına engel olmak, her şeyi düzeltmek istiyordu.

O an anlamıştı Camie’nin her şeyi bildiğini. Korktuğu şey olmuştu. Camie anlamıştı dedikoduların gerçek olduğunu. Juliet alındı ister istemez. Nasıl inanır böyle şeylere? Diye düşündü. Haksızdı, bunu biliyordu ama yediremiyordu kendisine. Öğrenmemesi gerekiyordu bunları. Kendisine binlerce şey sayıyordu. Ama bunların hiçbiri işe yaramıyordu. Nefret ediyordu kendisinden, tüm yaptıklarından. Kızın kolunu sıkıca tuttuğu eli, düştü şuursuzca. " Sen haklısın Juliet. Ben, dedikodulara aldanmak istemeyecek kadar saftım ve sen de buna itiraz etmeyecek kadar bencil. " dedi dik dik bakarken. Juliet söyleyecek hiçbir şey bulamıyordu. Ne söylerse söylesin bir anlamı yoktu. O haklıydı ve Juliet bunu biliyordu. Kabul etmek istemese de bu böyleydi işte. Her zamanki bakışı attı Camie. Bir an bir umut belirdi Juliet’in içinde. Her şeyin düzeleceğine dair bir işaret… Buna inanmak istiyordu ama olmuyordu. Biliyordu hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını. Hüzün kaplamıştı içini. Çaresizlik. Hiç olmadığı kadar zayıf hissediyordu. Belli etmek istemedi. Dik ve güçlü durmaktı onun işi, Camie’nin aksine. O her zaman iyi olandı. Birbirlerinden farklı olmalarına rağmen, arada bir kavga etseler de işi düzelten Camie’ydi. Juliet’in kusurlarını kapatır, her şeyi bir anda düzeltirdi.

Farklılıklarıydı onları bir arada tutan. Belki de bitmişti her şey. Onları ayıran olmuştu bu sefer, farklılıklar. Ağlama ihtiyacı hissetti. " Biz yanyana oldukça, olmak istediğimiz kişi olamayız, biliyorsun. " dedi Camie bir daha görüşmeyelim demek istermiş gibi. Sadece her zamanki gibi nazik davranıyordu. O durumda bile kırmamaya çalışıyordu Juliet’i. LANET OLSUN! Diye geçirdi içinden Juliet. İçinde bir şeyler kopuyordu. Kalbinde bir acı vardı. Camilla’yı kaybetmekten korkuyordu. Eğer böyle bir şey olursa çökerdi. Abisinden sonra aynı şeyleri tekrar yaşayamazdı. Bir inilti çıktı dudaklarının arasından. İçi acıyordu. Sıkıca kavradı genç kızı kollarından. “ Ben zaten olmak istediğim kişiyim Camie! Peki ya sen? Sen kim olmak istiyorsun? “ susma gereği duydu. Ağlamaya başlamadan önce susmalıydı ama bunu yapamazdı. Onu burada tutacak bir şeyler söylemeliydi. Gitmesine izin veremezdi. “ Üzgünüm Camie. Biliyorum sana anlatmalıydım ama ne tepki vereceğini bilmiyordum. Beni bırakıp gitmenden korktum. “ gözlerine baktı genç kızın. Doğruyu söylediğini anlaması istiyordu. Evet korkmuştu, ne tepki vereceğinden korkmuştu. Ama en çok korktuğu yalnız kalmaktı. Yine bencillik ediyordu ama umurunda değildi. Birbirlerine ihtiyaçları vardı. “ Lütfen bir şey söyle. Her şeyin düzeleceğini ve tekrar iyi olacağımızı söyle. Lütfen Camie! “ bu sefer adeta yalvarıyordu. Sesi hiç tanımadığı birinden çıkıyor gibiydi. Güçsüz ve çaresiz… Ne yapacağını bilmez halde bir cevap bekliyordu. Ya da gözlerinde bir umut… Ama yoktu, hem de hiçbir şey. Haykırmak istiyordu. Kendisine lanetler etmek. Eğer işe yaracağını bilse yapardı bunu.

Genç kızı zorladı kendisine bakması için. Yaşlı gözlerinin arasından yüzüne bir tebessüm yerleştirdi. Onun da gülmesini istiyordu tekrardan. Sıkıca sarılmasını istiyordu. Ama olmadı. “ Seni kaybedemem Camie! Şimdi olmaz. Abimden sonra bir de sen gidemezsin! “ sinirle çıkmıştı her şey ağzından. Kelimelere engel olmak istercesine siper etti ellerini ağzına. Ama geç kalmıştı. Sözcükler bir bir dökülmüştü dudaklarından. Camie’nin garip bakışlarıyla karşılaştı. Abisinden bahsetmemesi gerekiyordu. İşler iyice karışmaya başlamıştı. Juliet sıkıntıyla iç çekti. Söyleyecek bir şey bulamadan bekledi sessizce.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Camilla F. Demonceaux
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Camilla F. Demonceaux


Mesaj Sayısı : 149
Kayıt tarihi : 21/02/11
Gerçek Yaşı : 28

Beklenen.  Empty
MesajKonu: Geri: Beklenen.    Beklenen.  Icon_minitimeCuma Mart 18, 2011 8:50 am



Farketmeden kan dolaşımımı engelleyecek derecede sıktığı kolumu sarsarak titrek sesiyle inledi. "Ben zaten olmak istediğim kişiyim Camie! Peki ya sen? Sen kim olmak istiyorsun?" Olmak istediğim kişiydim, Camilla'ydım. İtiraf etmek güç olsa da, biliyordum; en çok onun yanında Camilla oluyordum ben. En içten onun yanında gülüyor, en gerçek gözyaşlarımı onun yanında döküyor, en sıkı ona sarılıyor, hiç keşfetmediğim yanlarımı onunla çıkarıyordum ortaya. O beni Camilla yapıyordu. Bunu anlamak ayrıca bir zeka gerektirmezdi, yanımızda biraz vakit geçiren biri bile anlayabilirdi bunu. Kim ne derse desin, biz bile inkâr etsek; her zaman ihtiyaç duyuyorduk birbirimize. Biz, "bizi" özlüyorduk. Birlikte olmayı, Cammie ve July olarak... İçimden geçen tatlı mırıltıların ne faydası olacaktı ki şuanki kırık dökük halimize? Suskunluğum hiçbir şeyi düzeltmeyecekti. Fakat ben bunları onun yüzüne söyleyemeyecek kadar korkuyordum olacaklardan. Endişeliydim. O ise suskunluğumdan yararlanırcasına, konuşmaya devam etti nefes almaksızın. "Üzgünüm Camie. Biliyorum sana anlatmalıydım ama ne tepki vereceğini bilmiyordum. Beni bırakıp gitmenden korktum." Zümrüt yeşili gözleri iyice irileşmiş, korkuyla kaplanmıştı. Gözünü kırpsa hüzün akacaktı yanaklarından aşağı. Yine de gururluydu sesi her zamanki gibi, bir parçası hâlâ umutla kaplıydı onu bırakmayacağıma dair. Kim bilir, o bir parçası haklıydı belki de...




"Lütfen bir şey söyle. Her şeyin düzeleceğini ve tekrar iyi olacağımızı söyle. Lütfen Camie!" Uyuşan kollarımın tekrardan sarsılması ve yalvaran ses tonuyla toparladım aklımdaki binlerce soru işaretini. Belki de haklıydı, diye geçirdim içimden. Lütfen bana bak, der gibiydi gözleri. Kaşları acıyla çatılmıştı, kenarları kızarmakta olan yemyeşil gözlerinin üzerindeki su tabakası durmak bilmeden akıyordu çenesinden aşağı. Umudunun tükenmediğini göstermek adına, yerleştirdi tebessümünü suratına, zorla. 'Hadi ama, uzatma da sarıl.' tebessümü tabii, her zaman işe yarardı, bu kez hariç. Söyledikleri karşısında hızla kapamıştı ağzını, eliyle: "Seni kaybedemem Camie! Şimdi olmaz. Abimden sonra bir de sen gidemezsin!"




Anlamlandıramadığım bu cümleydi kaşlarımı hayretle kaldırmamı sağlayan. "Abin mi?" diye mırıldandım suratımda acıyla harmanlanmış kaygıyla. O kamyon dolusu soru işaretleri teker teker ortaya çıkıyordu yine. Gerçekten anlam veremiyordum ve bu da suratımın şaşkınlıkla buruşmasına neden oluyordu. Yüzünün ardında saklı olan hüznü düşündüm sonra, o hep oradaydı; gülerken, ağlarken hatta susarken... Hep söylemedikleri vardı, biriktirdikleri, biriktirdikçe büyüyen, yoğunlaşan bir şeyler vardı içinde. Saklıyordu. Belki de buydu tüm mesele. Bana hiç bahsetmediği abisi. Gözlerimi yere diktim ve derin bir soluk çektim ciğerlerime, nereden başlayacağımı bilemeden. Susup sarılmak acıları bastırırdı belki, fakat bilmem gerekiyordu her şeyi, kelime kelime.




Kolundan yavaşça tutup gözlerinin içine diktim bakışlarımı, iki adım ilerimizdeki banka oturduk. Bilmediğim acılarını tekrar yaşamışcasına ağladı hıçkırıklar eşliğinde. Kolumu omzuna koymamla başını yasladı güvenle. Bu içimdeki bir şeyleri harekete geçirmişti, ona duyduğumun güvenin kabardığını hissettim. "Seni seviyorum." cümlesinden daha güçlü bir cümleydi "Beni seviyor." Bunu bilmek paha biçilemez bir hazdı. Birkaç dakika ağlamasına izin verirken, gölün, güneşin ışıkları yüzümüze yansıtmasını izledim. Juliet'in burun çekişleri ve hıçkırıkları dışında hiçbir ses yok denebilirdi, ki ara ara oluyordu bunlar da. Sessizliği yumuşak ses tonumla böldüm. "Meğer bizim konuşmadığımız ne çok şey varmış..." Onu gülümsetmek istiyordum, son zamanlarda hep duygusallığımız ağır basıyordu. Tebessümümü suratıma yayarken "Sadece senin hakkında her şeyi bilmek istiyorum..." diye mırıldandım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Beklenen.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Beklenen tatil Yeha!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Queens :: Kissena Gölü-
Buraya geçin: