Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Never Gonna Leave This Bed

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Never Gonna Leave This Bed Empty
MesajKonu: Never Gonna Leave This Bed   Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimePaz Şub. 06, 2011 4:09 am

Mutfaktaki meşe masada kollarını kavuşturmuş bir şekilde kahvesini yudumlayan türden bir mizaç hangi çağda dikkat çekse ve yorumlara yol açsa, şaşırtıcı olmazdı. İçinde bulundukları çağda ise bu özelliği dikkat çekmese asıl buna şaşmak gerekirdi. Gülümsemesinin herhangi birinin kendi şakalarına gülmesinden, bir arkadaşını selamlarken oluşan sırıtışından çok daha farklı olduğunu söylerlerdi. Yüzüne heyecan verici bir kişiliğin ipuçları bırakılmıştı. Aceleyle yapılan ve sonra uzun uzun pişmanlığı duyulan çok tehlikeli pazarlıkların öyküleri anlatıldı. Ve şeytanın, o her kötülüğün yazarının kendi akıllıca amaçları için açıklanamaz yetenekler, belirsiz özlemler ve doğal olmayan eğilimler aşıladığına dair örnekler verildi. Hepsinde genç adam baş karakterdi. Yaşına göre tahmin edilemeyecek kadar derin bir insandı, ve içkiye eğilim göstermeyen derin insanların sayısının pek az olması kuralına bir istisna değildi. Sarhoş olma gibi bir özelliği yoktu, isterse fıçılarca cin içebilirdi; yine de bir çizgi üzerinde yürüyebilirdi. Şu anda da kanındaki alkol oranı fazlaydı, ara sıra dışarı verdiği nefesindeki koku bunu doğruluyordu. Onlar da etkilerini kaybediyorlardı zaten, akşam midesine indirdiklerinin üzerinden uzun zaman geçmişti. İçtiği kahveyse eser miktarda kalan şeyleri de temizliyordu. Gece boyu meydana gelmiş pek çok eğlendirici olay düşüncelerinin dinginliğe ulaşmasını sağlamıştı. Zihni açıklamasını yaptığı ve üzerine sürekli planlar yaptığı olaylar karşısında hızlı bir şekilde çalışmayı kısa bir süreliğine bırakmıştı. Islık çalarak bestesi henüz bitmemiş bir şarkısını zihninin başka bir kısmıyla tamamlamaya çalışır ve huzur bulduğu yerlerden biri olan odasının beyaz kapısına hafif bir huzursuzluk belirtisiyle baktı elinde olmadan. Kapı yarı aralıktı. Genç kadının yatağa ölü gibi serilmiş narin bedenini görebiliyordu. Elindeki ahşap kupayı masaya bırakarak ayağa kalktı ve odasına yöneldi. Kaslı bir vücudu yoktu, hiçbir zaman spor salonlarına gitmemiş veya spor özel ilgisi olmamıştı. Daha çok model vucuduydu onunkisi sporcu vücudundansa, ve bu vucuda geçirilmiş tek giysi şu an için mavi bir eşofman altıydı. Kapıyı yavaşça ittirdi. Genç kadının saç renginden biraz daha koyu bir tonda olan çarşaf dağılmıştı. Genç kadınsa, artık ne kadar döndüğünü bilemiyordu, yatakta ters dönmüş ayakları yastıklara, başıysa yatağın ayak ucu kısmına gelecek şekilde bayılmış gibi yatıyordu. Sağ elinin altında sönmüş bir sigara ve boş bir chivas şişesi vardı. Yavaşça yanına yaklaşarak eğildi. Elinin altındaki sigarayı ve şişeyi yavaşça çekerek yakınındaki komodine bıraktı.

“ Gözlerin gözüküyor.

Genç kadının isteksiz mırıldanmaları ve başını yatağa gömmesi üzerine tekrar ayağa kalkarak yatağın yan tarafına geçti ve Adalyn’i sağ kolundan çekerek sırtüstü dönmesini sağladı.

“ Tamam buna bir son vereceğiz. Bu şu anda sona ermeli. ”

Bunun üzerine pes ederek mahmurca açtı gözlerini genç kadın. Başını dik tutamayan kadın kendini zorlayarak doğrulurken yanına oturdu genç adam. Gözlerini hala açamamış olan genç kadın başını yanındaki bedenin göğsüne yaslayarak ona sokuldu. Göğsüne yaslanan yüzdeki sarı saçları okşarcasına geriye doğru çekti genç adam.

“ Hadi. ”

Sağ kolunu kadının sırtına dolayıp destek yaparak doğrulmasını sağladı. Yavaş adımlarla ve genç kadının bedeni genç adamınkine yaslanmış bir biçimde banyoya doğru ilerlediler. Üzgündü. Nedenini bilmediği bir şekilde, genel olarak. Belki de bunu doğasında olan salt yalnızlığına, piyanist olmasına vurmalıydı. Ama asıl nedeni içinde sürekli artan boşluk hissiydi. Eğlenmemekle alakası olmayan, tamamen huzurla alakalı bir şeydi. Eğlencenin doruklarından inmiyordu her zamanki gibi, ama yatağa uzandığında içinde oluşan boşluk, huzur boşluğu, kendini üzgün hissetmesine sebep oluyordu. Onu anlayan birisiyle konuşmaya, varlığını yanında hissetmeye, legolar gibi birbirlerinin boşluklarını doldurarak bir huzur heykeli oluşturmaya ihtiyacı vardı,ki bu da şu an banyoya taşıdığı kadın oluyordu, bir tek o yapabiliyordu bunu. Sürekli bir şeyler oluyordu. Yanlışlar çok fazlaydı. Oysa o biliyordu doğruları. Yapamıyordu sadece. Sürekli sarhoştu. İyiydi aslında. Müzik onu mest ediyordu. Her biriyle ayrı bir hayat yaşıyordu. İçki şişesi saklayacağı hiç aklına gelmemişti. Yine yemek yiyemiyordu. Onun içi hastaydı işte, boşluk. Diğerlerinin hayatları çok sıkıcı. Banyo kahverengi mermer ve beyaz porselen ağırlıklıydı. Genç kadını kapağı kapalı olan klozetin üstüne oturtup küvete yöneldi. Sıcak su musluğunu açarak küvetin ve banyonun ısınmasını bekledi biraz. Yumuşak bir buhar bakyoyu kaplar ve tenlerini yalarken soğuk suyu da açarak suyun mükemmel ısıyı bulmasını sağladı. Başın duvara yaslamış genç kadına döndü tekrar. Yumuşak hareketlerle kadının üstündeki beyaz kısa kollunun kenarlarından tutup yukarı sıyırarak çıkardı onu. Onun dışında da pek bir şey yoktu zaten üstünde. En sonunda genç kadın tamamen soyunduğunda biraz önceki gibi destek olarak küvete taşıdı onu. Zayıf ama biçimli beden küvete oturup dinlendirici sıcak suyla buluşurken o da duş başlığının suyunu açtı. Dizlerini karnına çekmiş bir şekilde oturan genç kadının ellerine tuttu önce suyu, hafifçe okşadı sağ elini. Daha sonra dizlerine ve bacaklarına tutarak yumuşak hareketlerle ovdu oraları. Bu hareketlerin hiçbirinde tutkulu bir aşığın duygularından eser yoktu, daha farklı dokunuşlardı bunlar. Eğilmekten sırtı ağrısa da aldırış etmedi. Sonra saçlarına ve ensesine kaydırdı fıskiyeyi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adalyn Xéna Snow
Arkeolog
 Arkeolog
Adalyn Xéna Snow


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : She is British. aksdjalsfhn

Never Gonna Leave This Bed Empty
MesajKonu: Geri: Never Gonna Leave This Bed   Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimePaz Şub. 06, 2011 9:05 am

Pastel turuncu renkte bir gelinciğin yaprakları, saçlarının üzerinden kayıp gitti. Gözyaşlarının, tende kayıp gitmesi gibi. Yine aynı, o yaşların bıraktığı soluk izler gibi, gelinciğin küçük, kahverengi tohumları yaprakların arasından süzülüp, güneşte parlayan, dalgalı saçlarının arasına karıştı. Neşeli bir şekilde gülümsedi kadın. Gülüşüyle genişleyip, dişleriyle süslenen dudakları, yüzüne bir parıltı kattı. Bu parıltı, gözlerine de yansıdı. Öyle ki, hafifçe parıldayan mavi gözleri ve çiçek bahçesine düşmüş bedeniyle, dünyadaki en güzel, aynı zamanda en mutlu kadındı ve hiçbir şey bunu değiştiremez gibiydi. Sonra, gelinciklerin, zambakların ve güllerin arasından süzülüp gelen, yumuşak bir ses duydu. Bu ses üzerine çiçeklerin rengi soldu ve kadın, korkunç bir baş ağrısı hissetti. Hayır, o çiçeklerini bırakıp bir yere gitmek istemiyordu, bundan son derece emindi. Bir şeyler söyleyip eskimiş anılarını geri getirmeye çalıştı. Sesinin bir peri kızının sesi gibi çıkmasını beklerken, ne söylediğini bile anlayamadı. Zaten büyük ihtimalle, bir şey söylememişti. Ne yazık ki o, düşünden kalan son parçaları arayadursun, ses onu büyülü dünyasından tamamen çekip aldı. Bir süre kelimelerin anlamlarını beyninde bulmaya çalıştı; ama bu başının daha fena ağrımasına neden olunca, bir inleme eşliğinde bunu yapmaktan vazgeçti. Hey, neler oluyordu? Gözlerini kırpıştırıp önündeki şekillere baktı. Bu denli midesi bulanırken ve başı ağrırken, odaklanması zordu ancak kaldırılmaya çalıştığını fark etti. Başını karşısındaki genç adamın göğsüne dayarken, yaramaz bir çocuk gibi, nasıl bahçeyi geri getirebileceğini düşünme peşindeydi. Fakat onun peşinden koşacak hâli yoktu ve genç adamı duyup kendine gelmeye çalıştı.

“ Hadi. ”

Doğrulmaya çalışmasıyla, bulantısı daha da arttı ve kadın bu sefer kendini gerçekten yorgun hissetti. İşin en can sıkıcı tarafı da buydu onun için. Bitip tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip olmak istiyordu. Yoksa hayatın tadını nasıl alabilirdi ki? Her şeyi denemek istiyordu belki de. Dağlara tırmanmak, şarkı söylemek, dans etmek... Yine de bunları kendi yarattığı dünyada yapmak istiyordu. Hayatını birinin şekillendirdiği bir şeyler üzerine kurmak değil de, alt yapıyı kendisi oluşturmak... Garip bir şekilde klozetin soğukluğunu hissetti. Sanki düşündüğünde, görmüyormuş ve gördüğünde düşünemiyormuş gibiydi. Üstelik, her saniye biraz önceki düşünceleri saçma geliyordu kendine. Bir an banyonun beyazlığına odaklandı, sonra tekrar, zonklamaya dönen baş ağrısına. Gözlerinin önünde, genç adamın suyu ayarlamasını izledi ve sonra, üzerindeki giysilerden sıyrıldığını hissetti. Şimdi de zaman onun için yavaş geçmeye başlamış gibiydi, can sıkıcı. Achille'den destek alıp suya gömüldüğünde, bir yabancılık yaşadı. Sonra duş zımbırtısından akan suya ve genç adamın yumuşak dokunuşlarına odaklandı. Ah, evet. En azından bunu yapabildi. Hafifçe somurtarak, ne kadar berbat görünüyor olabileceğini düşündü. Birkaç saç elinin ucundan bir damla suyun düşmesini izledi ve rüyasını hatırladı. Kendini daha iyi hissediyordu. Rüya ile uyanıklık arasındaki o çizgi ve akşamdan kalmışlık, kesinlikle berbat bir ikiliydi. Suyun içinde ıslanmış ellerini yüzüne sürdü ve berraklıkla açılmış olan gözlerini Achille'e çevirdi. Baş ağrısı yerini daha hafif bir zonklamaya bırakmış ve gözlerinin önündeki bulanıklık gitmiş gitmiş gibiydi. Gerçi o bulanıklık kirpiklerini birbirinden ayıramamaktan da kaynaklanıyor olabilirdi.

Karşısındaki adamın dokunuşları onda hoş bir rahatlık hissi uyandırıyor gibiydi, onunla bu şekilde ilgilenmesi de bir keyif kaynağıydı sanki. Artık iyi olduğunu söyleyip teşekkür edebilirdi; ama bunu yapmak istemiyordu, ayrıca bu üzerindeki halsizlik bir peri kızının sihirli değneğiyle dokunması gibi çabucak geçmezdi. Yine de suya yakın olmak pek bir işe yarıyordu ve belki bu dokunuşlar da, peri kızınınkileri sollayabilirdi. Saçlarını eline dolayıp parıltılarını izlerken, dün akşamı hatırladı. Işıklar, ışıklar, ışık, ışık. Sonra, ışıkların arasında dans eden gölgeler, parıltılı kıyafetler, bazıları abartılı mücevherler, makyajlar... E tabî olarak da bardaklarca içki. Kadının pek dayanıklı olmadığı belliydi, yine de hoşlanıyordu. Özgür hissetmeyi seviyordu, ne kadar fazla uçarı olmasa da. Kendini tarif etmek kendisi için bile güçtü. Tek bildiği şey, kendinin olması gerektiğine inandığı yolda ilerlediğiydi. Bunu da, ailesinin model, müzisyen falan olma isteklerine kesinlikle karşı çıkarak uzun zaman önce göstermişti. Annesinin, kendininki gibi parıltılı saçları, kızına duyduğu yoğun kızgınlık, endişe ve benzeri duygularla solardı, en azından ona öyle gelirdi. Belki de onun parıltısının söndüğünü görüyordu. Her neyse, sonuç olarak her ne kadar bir düzene oturmuş hayatı olmasa da mutluydu ve bu onun için daha önemliydi. Olması gereken kişiydi.

Genç adamdan da destek alarak küvetten çıktı ve üzerine bir havlu aldı. Sonra aynanın önüne doğru ilerledi ve kendine baktı. Hissettiği gibi, sersemlemiş görünüyordu. Bir iç çekerek dün gece oraya yerleştirdiği diş fırçasını aldı ve arkasına döndü. Buruk bir şekilde gülümsemeye çalıştı ama başarabildiğinden emin değildi. Macunu alıp fırçaya sürerken kırık bir sesle konuştu. Kırık, buruk... Anlaşılan daha iyi olsa da iyi değildi.

" Anlaşılan senin kadar dayanıklı değilim... Belki de benim ilacım sensindir. "


En azından sesini, elinden geldiğince tatlı çıkarmaya çalışmıştı. Gizli bir teşekkür gibiydi. Fırçasını ağzına götürmeden önce, çeşmeyi açtı ve macunu ıslattı. Macunun tek başına kıvamı ve o acı tadını çekebilenlerden değildi, bu onu rahatsız ediyordu. Sonra gülümseyerek Achille'in eline uzandı ve neyse ki şimdi daha iyi çıkan sesiyle konuştu.

" Sanırım dişlerimi fırçalayıp üstümü giyindiğimde bir şeyler yapabiliriz. Şimdi çok daha iyiyim. "

Bir şeylerden kastının ne olduğunu tam olarak bilmese de, dışarı çıkmak istediğinden pek emin değildi. Bu görüntünün düzelmesi ne kadar zaman alır bilmiyordu. Ayrıca bir ağrı kesici falan alsa daha iyi olabilirdi. Ne zaman evine döneceğini de bilmiyordu. Üstelik genç adamın işi var mı onu bile bilmiyordu, bunu sormayı akıl edememişti. Beyni öyle bulanıktı ki. Yavaşça elini Achille'in ılık elinden çekti ve diş fırçasını ağzına soktu, alışması gereken şeyler vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Never Gonna Leave This Bed Empty
MesajKonu: Geri: Never Gonna Leave This Bed   Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimePtsi Şub. 07, 2011 1:02 pm

" Anlaşılan senin kadar dayanıklı değilim... Belki de benim ilacım sensindir. "

Küvetten çıkıp bebek mavisi bir havluya sarınan genç kadın doğrudan aynaya yönelmişti. Halini görmek istediğini düşündü genç adam, bu kadar sersemlemiş bir haldeyken nasıl göründüğünü merak etmişti elbette. Genç adama sorarsanız hiçbir sorun yoktu, her haliyle güzel bulduğu nadir kadınlardan biriydi diş fırçasına macun süren kadın. Eski parlaklığına kavuçmamış olsa da artık daha berrak bakab gözlerle genç adama dönüp eline uzandı.

" Sanırım dişlerimi fırçalayıp üstümü giyindiğimde bir şeyler yapabiliriz. Şimdi çok daha iyiyim. "

Elini genç adamınkinden çekerek diş fırçasını ağzına götürdü. Diş fırçasının dişlere değerken çıkardığı iç gıdıklayıcı ses ağzının içinde kaybolurken bir süre genç adama bakıp aynaya döndü tekrar. Bu kadar yıpranmış görünmeyi kaldıramıyor, bisikletten düşüp de yüzü yaralanan bir çocuğunkiyle aynı hisler içinde sürekli aynaya koşup bir değişim var mı, ne zaman iyileşir diye aynaya bakma ihtiyacı duyuyordu. Genç adam yavaş adımlarla genç kadına yaklaştı. Banyonun soğuk mermer zemini ayak tabanlarında hoş bir his yaratıyor ayrıca bir canlanma getiriyordu bedenine. Bedenini dişlerini fırçalayan kadının bedenine yasladı ve kollarını havlunun yumuşak dokusuyla kaplanmış ince beline sardı. Duştan çıkmasının etkisiyle parlayan bronz tenine yavaşça dudaklarını değdirerek temas ettiği yeri emdi bir süre, sağ omzunu.

“ Dışarı çıkmak istemezsin sen, evde kalalım. Ayrıca sürekli aynaya bakıp durmana gerek yok, porselen gibisin. Hatta itiraf etmeliyim ki bu bazen beni üzüyor. ”

Genç adam gülerken öpüşleri kadının omzundan boynuna doğru çıktı. Genç kadının en çok gıdıklandığı yere geldiğindeyse, ki burası kulak memesinin altı oluyordu, genç kadın ani bir şekilde gülünce ağzındaki diş macunu köpükleri lavaboya ve aynaya sıçradı. Genç adam içten bir kahkaha patlatırken kadın diş fırçasını aynanın önündeki tezgaha bırakarak iki eliyle adamın başını kavradı ve öne doğru bastırdı, ama o da gülüyordu.Kafasının bastırılmasıyla refleks olarak çözülmüştü kolları. Pes etmeye niyetim yok der gibi boşta olan ellerini kadının belinin yan kısımlarına götürerek gıdıklandığı noktalarda hareket ettirdi parmaklarını tekrar. Kahkahayla karışık minik bir çığlık atan genç kadın adamın başını bırakarak genç adama dönmeye çalıştı yüzünü, bir yandan da kurtulmaya çalışıyordu. Kahkahaları birbirine karışıp soğuk banyoyu renklere bularken kadın genç adamın göğsüne minik tırmıklar halinde kuvvet uygularken genç adam ellerini kadının belinden çekti, çocuğunu koruyan bir annenin sarılış şekliyle sarıldı ona. Genç adam hala aynaya dönüktü, kadınsa yarı dönük, ama ikisi de birbirlerine bakıyorlardı. Genç adam kadının burnunun ucuna bir öpücük kondurarak yarı kirlenmiş aynaya döndü. İkisi de aynadaki yansımalarına bakıyorlardı.

“ Tırnaklarınızın verebileceği hasarı biliyorum, hatta sırtımda taze izleri var. O yüzden pençelerinizi içeri çekiniz. Ve kahvaltı yapalım. Ama önce pisliklerinizi temizlemelisiniz mademoiselle. “

Orada genç kadın ıslak saçlarıyla mavi bir havluya sarınmış genç adamsa mavi bir eşofman altıyla dururken, bu halde bile bir uyumlulukları olması komikti, aralarındaki masumiyetin çocukluklarındaki gibi kalması çok güzeldi. Bazı insanlar masumiyetin, kişinin yaşadıklarıyla azaldığını savunur. Oysa ki masumiyet, derinlerde saklanan kurtarılmış bir bölgedir, onu ne kadar kurtarılmış tutabilirseniz o kadar masumsunuzdur. Yaşadıklarınızsa... Yaşamak onlar için kirlerden uzak durmak değildi, yaşamdan ve kirlerinden uzak tutulsalardı zaten onun adı yaşamak değildi. En azından burada, bu dünyada ve bu yaşta. Yaşamak, yaşamın kirlerinden benliğini koruyarak çıkmak ve aynı kalabilmekti. Adalyn bunların hepsine uyuyordu, sahipti şu anda. Tanıdığı, beraber olgunlaştıkları bir kadındı. O genç adamın ergen bir oğlandan genç bir adam oluşunu, genç adamsa onun liseli aklı havada bir kızdan kendi ayakları üstünde duran bir kadın oluşuna şahit olmuştu. Aynadaki mavi gözler birbirlerine kenetlenmişti. Parıl parıl parlıyordu iki çift de. Gözleri hala omuzlarına dolanmış kollarına kaydı. Arasında olmanın genç kadına güven vaat ettiğini biliyordu. Pek sık rastlanabilen bir şey değildi şu sıralar. Gülümsedi. Genç kadının ıslak saçlarına bir öpücük kondururken çözdü kollarını. Daha sonra adımları mutfağa yöneldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adalyn Xéna Snow
Arkeolog
 Arkeolog
Adalyn Xéna Snow


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : She is British. aksdjalsfhn

Never Gonna Leave This Bed Empty
MesajKonu: Geri: Never Gonna Leave This Bed   Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 6:56 am

Achille'in beline sarılmış kollarını ve omzundaki dudaklarını hissederken, hoş bir sıcaklık yayıldı içine. Ona böyle yakın olmanın üzerinde yarattığı etki, hiç değişmemiş gibiydi. Hep aynı kıpırtı; ama kesinlikle bir yerden sonra sıkıcı gelmiyordu. Onda ayrı bir şey varmış gibi... Sonra genç adam, kadının düşüncelerini okurmuş gibi konuştu:

" Dışarı çıkmak istemezsin sen, evde kalalım. Ayrıca sürekli aynaya bakıp durmana gerek yok, porselen gibisin. Hatta itiraf etmeliyim ki bu bazen beni üzüyor. ”

Kadın hafifçe kızardığını hissetti, nedeni belli değildi. Achille'in boynuna doğru ilerlerken vücudunda ılık izler bırakan dudakları mı, yoksa sözleri miydi, bilmiyordu. Zaten bunun nedenini düşünmesine zaman bile kalmadan, bir gıdıklanma nöbetiyle ağzındaki diş macunu köpüklerini sıçrattı, sonra da fırçayı bıraktı ve kahkaha atan adama gülerek eşlik edip elleriyle başına bastırdı; ama genç adam pes etmedi ve bu sefer ellerini kadının beline uzatarak gıdıkladı. Kadın ise kahkahalarıyla ve yarı adama dönmüş halde tırnaklarıyla kurtulmaya çabaladı ve genç adam sonunda ellerini çekip ona sarıldı. Kadın derin bir nefes vererek gülmesini bastırmaya çalışırken, oldukça mutluydu aslında.

“ Tırnaklarınızın verebileceği hasarı biliyorum, hatta sırtımda taze izleri var. O yüzden pençelerinizi içeri çekiniz. Ve kahvaltı yapalım. Ama önce pisliklerinizi temizlemelisiniz mademoiselle. “

Yavaşlayan kalp atışlarıyla durağan hale dönerken, uyandığı halinden eser kalmamıştı belki de. Achille onu gerçekten iyileştiriyordu ve ona göre bunun basit bir içki kazanına düşme olayıyla alakası yoktu. Kadın hasta olsa bile adam onu mutlu edebilirdi. Her ne kadar gülmeyi seven biri de olsa, bu Achille'de bulduğu bir şeydi ve bir şekilde uyum sağlamayı başarabildikleri sürece de bozulmasına gerek yoktu. Genç adam saçlarına bir öpücük bırakıp banyodan çıkarken o da diş fırçasını temizledi, bir yandan da avuçlarındaki suyla köpükleri kovaladı. Bir küçük havlu daha alıp dudaklarını, ellerini ve aynayı kurularken neşenin herkese iyi gelebileceğini düşünüyordu. Tabi çeşit çeşit mutluluk vardı ve onları adlandırmak oldukça zordu. Beş dakikada, hızlıca saçlarını kuruttu. Tamamen kurumamış oldukları bir gerçekti. Bu makinelerle uğraşmayı sevmiyordu, bu eskiden beri böyle olmuştu. Fırçasını ve giysi parçalarını alıp Achille'in odasına doğru ilerlerken ani hava değişimiyle, bir an ürperdi. Sonra adımlarını daha da hızlandırarak odaya girdi ve fırçasının kapağını kapatıp, siyah, sade çantasına bıraktı. Havlusunu çıkarıp kurulandıktan ve üzerini giyindikten sonra üzerindeki, dün giydiği krem rengi elbiseye baktı ve durdu. Normal görünüyor gibiydi. Gerçi normal olmak, kişiden kişiye değişirdi. Kişiden kişiye değişen o kadar çok şey vardı ki, bir şey söylemeden onu apayrı bakış açılarıyla tartmak gerekiyordu ve bu da onun için zordu. Odayı terkedip nihayet mutfağa gittiğinde, içindeki hafif telaş da, Achille'in görüntüsüyle yatıştı. Ardından, biraz yüksek sesle mırıldanarak mutfağın tatlı havasını içine çekti.

" Yeniden normal insan formuna döndükten sonra, bu sabahın büyülü olabileceğini düşünmeye başladım. "

Achille'in yüzündeki o ifade, gerçekten, eşsiz olarak nitelendirebileceği bir şeydi ve açık kumral tonlardaki saçlarının dağılış şekli bile, fazlasıyla güzeldi. Kadın ona doğru çekildiğini hissetti ve güzel bir gülümsemeyle yaklaştı. Sonra tezgahta duran çilek reçeli kavanozunu eline aldı ve kapağını açıp kokladı. Çileği seviyordu, reçeli de. Kavanozun yanında duran kaseye biraz reçel döktü ve kavanozu eliyle sıyırdı. Sonra gülümseyerek işaret parmağını emdi.

" Hey, tadı çok güzelmiş. "

Küçük adımlarla genç adama tamamen yaklaştı ve reçelli elini omzundan aşağı sarkıtarak, diğerini genç adamın parıltılı saçlarına geçirdi. Aslında bazı şeylere mecbur olmamak isterdi. Mesela gitmek gibi. Ancak şu an bunu düşünmesine ihtiyaç yoktu, anı yaşaması ona yeterdi. Genç adamın dudaklarına uzanıp, oldukça tatlı ve reçelli bir şekilde onu öptü ve ona iyi gelen tarafını yeniden fark etti. Kollarının arasında ihtiyaç duyduğu şey vardı ve daha fazlasına da gerek görmüyordu kadın, çekilip mavi gözlerinde kendi yansımasını görmek, hem komik, hem de hoştu...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Never Gonna Leave This Bed Empty
MesajKonu: Geri: Never Gonna Leave This Bed   Never Gonna Leave This Bed Icon_minitimePaz Ağus. 21, 2011 4:27 am

- SON -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Never Gonna Leave This Bed
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.
» I just need you now. Don't leave me alone.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Emlak Bölümü :: Evler&Ofisler :: Yetişkin Evleri :: Achille S. D'Artagnan'ın Evi-
Buraya geçin: