Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 5:49 am


    Tadını çıkartıyordu sesin, başını ardına yaslamış ve kulaklıkların ardında kaybolup gitmişti. Parmakları arasındaki sigara söndü sonunda, o gittikten sonra odanın köşesindeki deri koltuktan bir an olsun dahi ayrılmamıştı. Bacaklarını birbirlerine dolamış, kollarını iki yana açıp yerleştirmişti koltuğun kollarına. Uzaktan bakıldığında, belki odanın girişinden, ölmüş olduğu düşünülebilirdi. Oysa bir ceset kadar canlı değildi bedeni. Yaşamının gereksiz olduğunu düşünmüştü dün geceye dek, ölümü tatmıştı sonunda. Şanslı değildi hem, zaten karşına çıkan bir fırsat olmamıştı şimdiye dek. Her defasında ayrı yerlere savrulmuş, on dördüne dek bir yere yerleşememişti. Annesinin peşinden sürükleniyor, henüz babasını tanımıyordu bile. Her gittiği yerde, kendisine verilen odasına başkaları da yerleşmeye başlardı. Çoğu sabah yastığının yanında bir çift ayakla uyanmıştı, yatağından çıkan yabancıların çırılçıplak olmasına aldırış etmiyordu artık.

    Uyandığında yerinden kalkmaya aldırış etmemişti, kahvaltıya gelince herhalde otelde kalıyor oluşunun tek faydası gün içindeki öğünlerdi. Odasını her gün ne kadar dağınık bıraksa dahi toplu buluyor ve kimseden de azar falan işitmiyordu. Rahattı bazı konularda, ancak yalnız oluşu mahvediyordu bunu. Yaşantısında aileyle ya da herhangi birisiyle geçirdiği bir kısım olmamıştı oysa, Scott’la geçirdiği zamanlarda da her an annesi izini bulacak diye hep tedirgindi zaten. Ama ne olursa olsun alışamamıştı buna, yalnız kaldığında huzurdan eser falan yoktu. Hatta daha çok düşünüyor, daha da kapanıyordu kendi içine.

    Saatine baktığında çoktan güneşin battığını gördü, perdeleri açmamıştı buraya geldiği günden beri. Yerinden kalktı, hazırlandı ve tembelliğini üzerinden atmak, biraz olsun düşünmemek için dışarı çıktı. Aynanın karşısındaki siluetten memnundu bugün, buraya geldiğinde kazıttığı saçları artık uzamış ve neredeyse omuzlarına geliyordu. Aptallığına baktı, aptallıklarına.

    Otelden çıktıktan sonra en yakınındaki taksiye atlamış ve aklına ilk gelen yere, buraya gelmişti. İçeriye girdiğinde rahatladığını söyleyemezdi. Müzik yoracaktı kendisini, ritme gelince hayatınınkinden daha hızlı olduğu kesindi. Biraz olsun dahi beklememiş, barın önündeki taburelerden birine geçmişti. Zaman oldukça ağır ilerliyordu, geleli yaklaşık yarım saat olmuş ve çoktan dördüncü bardağa geçmişti. Abartacaktı bu gece, her defasında olduğu gibi. Yalnız uyanacaktı gene, kendini hala insanlardan uzak tutuyordu. Burada kalmasının tek nedeni mezuniyeti beklemesiydi, mezun olacağını sanmıyordu gerçi. Acı çekmemek hayatını biraz daha kolaylaştırmıştı, örneğin günlerdir hiçbir şey hissetmiyordu. Odadan çıkmaması kimseyle görüşmemesini sağlamıştı, o masum düşleri onu terk etmiş gibiydi. Kâbuslar artık olağandı, rahatsız olmuyordu. Elindeki bardağı dudaklarına götürdüğünde biraz olsun dağılıyordu aklı, düşüncelerinin yoğunluğunda kurtulamayacaktı. Suretindeki tebessüm silinmedi ama, boş olsa dahi gözleri gülümsemekten vazgeçmeyecekti. Kendini kandırmasına neden oluyordu bu, bara yaslandığından saçları yüzünü kapatıyor ve kimse görmüyordu bu halini. Aptallığına gülüyordu, aptallıklarına.

    Hala geçirdiği yazı düşlüyordu, nereye kaybolduğunu bile bilmiyordu çocuğun. Bu hafta için annesinin ziyareti yetmişti ona. Geceyi her zaman olduğu gibi yalnız geçirmeyi umuyordu, okuldan çıktığında bir cafeye uğrayıp bir şeyler yemiş ve otele dönmüştü. Henüz lobideyken peş peşe duyulan iki çığlıkla mahvedilmişti gecesi, ardından annesi gelip kollarını boynuna dolamış ve ardından yemeğe çıkabileceklerini söylemişti emrivaki bir halde. Yemek boyunca ise üniversite için California’ya dönüp Stanford’a girebileceğini söyleyip durmuştu. NYU’ya gideceğini düşünüyor ve dolayısıyla yadırgıyordu kızını, ona hitabı dahi artık suni gelmeye başlamıştı. Bir hafta sonunu daha o konuşmaları düşünerek mahvedecekti, tiz sesi çıkmıyordu kulaklarından. Bunu müzik ile bastırabileceğini düşünmüş, kâbuslar yerine sabahlamayı tercih etmişti. Tüm gün ve tüm gece aynı koltuktaydı, kaskatı kesilmiş bedeni taburenin üzerindeyken sarsıldı bir an olsun. Devam etti yudumlarına, aldırış etmedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meredith Keniston
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Meredith Keniston


Mesaj Sayısı : 73
Kayıt tarihi : 22/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 4:45 am

Ayakkabılarının altındaki taş zemini hissettiğinde gülümsedi. Günlerdir evden dışarı çıkmamış kendisini yetmişli yıllardan kalma filmlere vermişti. Sabah koltuğuna oturuyor ve akşam önündeki masanın üzerindeki tabakları toplayarak kalkıyordu. Sonra yatağına gidiyor ve mışıl mışıl uyuyordu. Ama bugün bir değişiklik yapmak istemiş kuzeninden en yakındaki barın adresini sormuştu ve işte şu an renkli ışıkların dışarıya sızdığı kapının önünde yüzünde bir gülümsemeyle duruyordu. Bir an annesini düşündü, eğer onu üzerindeki bu kısacık etek ve göğüslerini fazlasıyla belli eden bluz ile görseydi neler derdi kimbilir? 'Fakat şu an burada olmadığı için beni göremez.Şu an New York sınırları içerisinde bile değil.' diye düşündü. Dudaklarındaki tebessümü hiç bozmadan kendisini kapıdan içeriye atıverdi. Şimdi etrafını kendinden geçmişçesine dans eden bedenler, öpüşen sevgililer ve içki içenler arasında buluvermişti. Kıvrak adımlarla kimseye çarpmamaya özen göstererek içkilerin olduğu bölüme doğru ilerledi. Birkaç adım sonra yandan görmüş olsa da sarı saçlarından tanıyabildiği bir sureti farketti; Alex.

Hafif adımlarla yanındaki boş sandalyeye vardığında sıcacık parmaklarını genç kızın omzuna dayadı ve içten bir gülümsemeyle baktı ona. '' Selam, seni burada görebileceğim aklıma gelmezdi.'' Zarif hareketlerle yanına oturduğunda, boynunu okşayan kızıl saçlarını arkaya doğru savurdu. Kendisine beklenti dolu bakışlarla bakan yakışıklı barmene doğru eğildi.
'' Bana da o ne içiyorsa aynısından.'' diyerek beklentisini sona erdirdiğinde bakışlarıyla Alex'i işaret ediyordu. Bu sırada hızla bardağındaki içkiyi tüketen ve yeniden dolmasını bekleyen kızda garip bir şeyler olduğunu farketti. Acaba üzgün müydü ya da buraya sadece kafa dağıtmak için mi gelmişti? Buzların birbirine dokunmasından kaynaklanan cızırtı gibi bir sesle bardağını parmaklarının arasına aldığında hiç beklemeden dudaklarına götürdü onu. Bu gece kendisi için bekleme gecesi değildi. Yalnızca kafasını dağıtacak, eğlencenin tadına bakacaktı. Bardağının boşaldığını farketmesiyle barmene küçük bir işaret yaptı ve kristalden camın içi yeniden saf içkiyle doldu.

''Bu gece ne için geldin bakalım buraya?'' Şimdi bedenini tamamen ona doğru yöneltmişti ve henüz fazlasıyla net çıkan sesi yayvanlaşmaya başlamadan önce biraz sohbet etmek istiyordu. Alex'i severdi. Onunla sık sık takılırlardı aslında ve birlikte olmaktan keyif duyarlar, çoğunlukla gülerlerdi. Aslında burada onunla karşılaşması iyi olmuştu. Tüm geceyi birlikte eğlenerek geçirebilirlerdi. Henüz vermediği cevabını beklerken sıkılmaya başladı. Belki de müzikten dolayı duymamıştı. Kulağına doğru eğildi ve az önce söylediklerini tekrarladı. Ardından eli dördüncü bardağa gitti ve onu da bir yudumda bitiriverdi. Bugün fazlasıyla hararetliydi. Belki de şu üç dört günün acısını çıkarıyor olabilirdi? Ufak bir kahkaha çıktı dudaklarından daha şimdiden çakırkeyif olmuştu bile. Düşüncelerin kafasının içerisinde koşuşturduğunu hissedebiliyor ve bedeninin alarm vermeye başladığını anlıyordu. Eğer biraz daha içmeye devam ederse kafayı bulacak ve saçma sapan hareketlerde bulunacaktı. Ardından gözlerini hiç tanımadığı bir adamın yatağında açabilirdi. Ya da şimdi o noktada içmeyi bırakır ve eve geri dönerdi, sanki bunu yapabilirmiş gibi. Beşinci bardağını da dudaklarına götürürken artık seçimini çoktan yapmıştı.

Müziğin tınısı bedenine doğru süzülerek kendisini ritme kaptırmasına neden olurken hâlâ yerinde oturuyordu. Alex'ten düzgün bir cevap alamamış olmayı da önemsememeye başlamıştı. Hatta şu an dünya dursa belki o bile umurunda olmazdı. Yalnıza eğlence eğlence ve eğlence vardı kendisi için. Buraya geleli ne kadar zaman olduğunu unutmuştu. Yarım saat? On beş dakika? Şimdiden kendisini uçuyor gibi hissediyordu. Uzun zamandır böylesine içki içmemişti ve etkilerini kafası az da olsa yerindeyken bile farkedebiliyordu. Çevresinde vücutlarındaki harareti atmaya çalışan bedenlerin hızı kendisini büyülüyor ve dans pistine çıkması için adeta yalvarıyordu. Öyle büyük bir istek oluşmuştu ki şimdi ona nasıl karşı koyacağını bilemiyordu. Sekizden sonra saymayı bıraktığı boş bardak sayısının üzerine bir tane daha eklendi ve kendisini Alex'e daha da yanaştırırken buldu. '' Dans etmeye ne dersin?''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimeC.tesi Mart 05, 2011 5:15 am


    Tavırlarının vücudundaki ayrıntılarda gizli olduğu gerçeği vardı bir de. Düşüncelerini diline dökmeden önce, uzun bir süre beklerdi. Onu kısa bir sürede tanıyabilmek zordu bu yüzden, Orfeo geldiğinde suskun kalmış olsa dahi, memnundu hiçbir şeyden habersiz olan misafirin o oluşundan. Başkalarına yeğlerdi en azından, ortak noktaları değil de ortak anılarının olduğunu söyleyebilirdi hem. Birbirlerine benzeyen tek yanları yoktu belki de, kalabalığın arasında kaybolup gidecekti o olmasa. Onunla karşılaştığında yaslandığı yerden destek alarak doğrulmuş ve anlamsız ifadesine bürünmüştü. “Merhaba.” diye mırıldandı müziğin ardında kaybolan sesiyle, yutkundu bakışları ondan kaçarken.

    Hayallere tutunarak yaşamıştı, karşısına herhangi bir güzellik serilse dahi görüntü çekmezdi ilgisini. Elini saçlarına daldırdı ve diğerlerinden daha kısa olan tutamları ardına ittirdi. Neden gelmişti buraya, kendisi de bilmiyordu tam olarak. Bu sorudan kaçmak için başını iki yana salladı, omuz silkti. Belki de tek hatası kendisini insanlardan uzak tutması olmuştu. Örneğin telefonunu yanında bile taşımazdı, her hafta sonu meşgul olurdu yalanlarında. Evet, bir de o küçük ya da söyledikleri gibi beyaz yalanları vardı kurtulamadığı. Güvenilir birisi olmadığını söylerken ciddiydi aslında, ürkütücü bir görüntü çizmek için değildi çekingenliği. Olur olmaz yerlerde dökülürlerdi dilinden, çoğu zaman farkında bile olmazdı ne söylediğinin. İşte artık bunun için düşünüyordu, akılsızca davranmak istemiyordu hem. Açıkları oluyordu birbirlerine uymayan yalanları yüzünden, fark edilmesi korkusuyla devam edemezdi artık. En başa dönmek istemiyordu. Nasıl devam edeceğini bilmiyordu bile buraya geldiğinde, hiçbir planı ya da amacı yoktu. Otelde kalması gerektiği, eve çıkarsa daha da sorumsuzlaşacağı söylenmişti. Burada kurulan hayatı da yalanlardan ibaretti başladığında, her şeyi kendisi yapması gerekiyordu artık. Hayatının hiçbir yılını kendisine verilen sorumluluklarla geçirmemişti, okula dahi gitmemişti zaten. Eve gelen özel profesörlerle geçiştirilmişti eğitimi liseye dek.

    Şimdi tek yaptığı yatışmış düşüncelerini ayıklamaktı; gözleri Orfeo’ya çevrilmişti bir süre sonra, onu izliyordu. Kaçıncı bardağa geçtiğinin farkında bile değildi, kıkırdadı ister istemez onun bu vurdumduymaz hali karşısında. İçmeyi kesmişti artık Alex, dudaklarımı ıslattığımda henüz kaybolmamıştı ağzındaki tat. Bacakları oldukça rahatsızdı, bedenine hâkim olamamayı sevmiyordu zaten. Her hücresinin kendisine aykırı hareket etmesi huzursuz olmasına neden oluyordu, uyuşan iki ayağı da kontrolü altında değildi. Teklifine gelince, bunun için hazırdı galiba. Başıyla onayladı onu, peşinden geleceğini umarak da ayağa kalktı ve piste doğru ilerledi belirsiz adımlarla. Yalnızca telefonunun bulunduğu çantayı barın üzerinde bırakmıştı, aldırış etmiyordu gerçi. Ardına dönüp genç kızı aradığında gözleri, hala konuşmamayı tercih ediyordu bu gürültünün ardında. Gırtlağını yakıp geçen bir nefesle doldurdu ciğerlerini. “Bu konuda iyi değilim,” dedi olağandan daha yüksek ve tiz bir sesle. "Üzgünüm." Yutkundu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meredith Keniston
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Meredith Keniston


Mesaj Sayısı : 73
Kayıt tarihi : 22/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimeC.tesi Mart 05, 2011 9:17 am

Yirminci bardağını mı devirmişti? Artık saymıyordu fakat bu rakamı yaklaştığını ve belki de geçtiğini hissedebiliyordu. Mantığı çoktan geri plana kısılmış, iç güdüleri harekete geçmişti. Düşünceleri bulanık ve duyguları karmakarışıktı. İstediği tek şey ise kıkırdamaktı. Alex'in önünde dans pistine doğru ilerlerken omuzları küçük bir kahkaha ile titredi. Normalde böyle dağıtmazdı fakat bugün farklıydı. Zaten bunları düşünmeye ne gerek vardı ki? Sessizce iç çekerek dans pistinin tam ortasında durdu. Karşısındaki genç kız ise biraz rahatsız bir surat ifadesiyle kendisine bakıyordu. Ona 'ne oldu?' der gibisinden ufak bir bakış attı. “Bu konuda iyi değilim,” Derin bir kahkaha çıktı dudaklarından, dans Orfeo'nun hayatında tutunabildiği yegane kavramlardandı. Müzik, dans onun hayatıydı ve öyle sanıyordu ki bunu Alex'e öğretebilirdi. Parmaklarını uzatarak genç kızın kolunu tuttu, şimdi gözlerini kapatmış kendisini müziğin ritmine bırakmıştı. Hareketli ve biraz da yorucu bir müzik olmasına karşın kısa sürede ayak uydurmuştu buna, ellerini tuttuğu kızında yavaş yavaş kendisiyle uyum sağlamaya başlamasını hissettiğinde geniş bir tebessüm kapladı içkiden kızarmış dudaklarını. Her zaman birisine müzik ritmini öğretmek ona kendi enerjinizi aşılamakla gerçeklerşir, derdi büyükannesi. İngiltere'nin baskıcı ve sömürgeci yapısında yetişmiş yabani bir çiçek olan büyükannesi, onun nasıl böylesine kendisi gibi olabildiğine bazen şaşırırdı Orfeo ve neden kaçıp Amerika'ya gelmediğine.

''Gördün mü? Bana ayak uydurman yeterli.'' Şimdi öylesine hızlı hareket ediyordu ki nefes alışverişleri hızlanmış ve terlemeye başlamıştı. Kapalı gözlerinin ardında ışıkların mor ve yeşilimsi parlaklıkla karanlığını yarıyordu. Çok yüksek sesli bir kahkaha atmasına karşın kimse onu önemsemiş gibi görünmüyordu. Çünkü burası gerçekten de harika bir yerdi! Diğer insanlar da kendisi gibi çakırkeyif olmaya gelmişlerdi belli ki. Topuklu ayakkabılarının baskısından kurtulmak ister gibi onları bir köşeye fırlattığında - nasıl olsa evinde en az seksen çift daha vardı- kendisini daha özgür hissetmeye başlamıştı. Alex'in de gülümsüyor olduğunu görmek biraz daha neşelendirdi kendisini.

Sonunda Alex'in tek başına dans edebildiğini keşfettiğinde onun boyunduruğundan kıvrılarak kıvrak adımlarla dans pistini dolaşmaya başlamıştı. Kızıl saçları dağılmıştı ve yüz ifadesinin oldukça vahşi olduğunu görebiliyordu. Kendinden geçmiş bir biçimde dans ederken zaman ve mekan kavramının hiçbir önemi kalmamıştı artık. İnsanların kendisini umursamaması hoşuna gidiyordu. Bazıları masaların üzerinde dans ediyordu ve o an içinde öyle bir istek geçti ki kendisini bar masasının üzerinde çılgınca dans ederken buldu. Zihninde yankılanan bir ses ona tüm bu davranışlarını kesmesini fısıldarken, içkinin kudreti bu sesi anında kesiverdi. Derin bir kahkaha atarak hem bale hem de modern dans biraz da tango karışımı hareketler yapıyordu. Bacaklarının altından kendisine sinsi gözlerle bakan bir delikanlıyı gördüğünde ona doğru gülümsedi ve aşağıya zıplayarak bedenini onunkine yasladı. Kim olduğunu bilmiyordu, hayatında hiç görmediği bir suretti ama umrunda değildi. Tek önemsediği eğleniyor olmasıydı. Fazlasıyla edepsiz hareketlerle onun vücuduna kendisininkini sürterken Alex'e doğru ilerledi. Şimdi arkalarında bir gencin daha kendilerine baktığını hissedebiliyordu. Genç kızın kulağına doğru eğildi ve baştan çıkarıcı bir sesle fısıldadı. '' Daha fazla eğlenmek ister misin?'' Yanıtını beklemeden yanında yeşil gözlü cezbedici genç adama doğru ilerledi. Bedenini ona doğru yasladık ve dudaklarını onunkilere örttü neredeyse onu yutarcasına öptükten sonra parmaklarıyla yanağından makas alarak gülümsedi Alex'e dönerek. Ardından 'hadi'dercesine göz kırptı ve diğer çocuğu işaret etti.

Alex teklifini kabul etmiş ya da etmemişti, bilmiyordu. Dikkati o kadar dağılmıştı ki o an gözleri birkaç adım ötesinde duran striptiz direğine kaydı. Koşar adım yanına vardığında ceketini çıkartarak dans pistine doğru savurdu, bir kızın başına isabet ettiğini gördüğünde ise kıkırdamadan edemedi. Bedeni metal yüzeye çekici bir biçimde temas ederken boynundan aşağıya doğru süzülen ter damlacıkları ve ışığın altında parlayan uzun kızıl saçları ile çok farklı göründüğünü hissedebiliyordu. Sanki İngiltere'de ki o hanım hanımcık leydi gitmiş yerine bambaşka bir kişi gelmişti. Zonklayan kulaklarına aldırmadan dans etmeye devam etti. Tişörtünün düğmelerini de çıkartarak yeniden dans pistine savurduğunda az önceki çocuğun onu yakaladığını farkederek gülümsedi.Şimdi üstünde kısacık eteği, sütyeni ve dantelli atleti kalmıştı ve göğüsleri fazlasıyla görünür biçimdeydi. Birisi ona hemen dur demezse neler yapabileceğini aklından bile geçirmek istemiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimeC.tesi Mart 05, 2011 3:16 pm


    En gereksiz anlarda tanıştırıldığı insanların dahi adını unutmazdı, sonra geçmişleri hakkında söyledikleri de çıkmazdı aklından. Hafızasına olağan zamanlarda güvenmese dahi, insanları unutmazdı. Orfeo hakkında ise bir şey bilmiyordu doğru düzgün. Hiçbir şeyden bahsetmemişti karşısındayken; İngiliz olduğundan emindi, sadece bu. Belki de biliyordu herkes nereli olduğunu, nereden geldiğini. Ancak kendisi, kimseyle yakın değildi ki, öğrenmemişti olup bitenleri. Öğrenmek istememişti aslında, geçmişlerine göre dosyalayamazdınız kimseyi. İç çekti vazgeçmediğini görünce, yardımcı olacaktı ancak ne kadar uyum sağlayabilirdi bilmiyordu. Onun dansını izledi, tekrar etmeyi denedi. Olmasa dahi tam olarak, denedi. Sadece denedi.

    Genellikle aynı kelimeleri kullanırdı konuşurken, sonra jargonu değişirdi her sene. Konuşmalar konusunda hiçbir zaman rahat olamamıştı, bu gece ise diğer zamanların aksine suskun kalabiliyordu bu gürültünün içinde. Müziğe ayak uydurma işine gelince, bu konuda hiç mi hiç iyi değildi. Orfeo’nun onu bıraktığı yerde, olduğu gibi devam etti: Yalnız. Gecenin memnun kalabildiği bir yanı da buydu herhalde, herkes bir şekilde eğlenmek için buraya gelmişti. Evinizden kaçmanız sağlardı bunu, kalabalığa karışmanız.

    Dans ettiği sürece bakışlarını kaçırmıştı etrafındaki insanlardan. Erkeklere yakın olamamıştı hiçbir zaman; aşka gelince de, aidiyet duygusu gelişmediğinden hala bihaberdi bu duygudan. Kendisini anlayabilen kişilerin karşısında zayıftı, tabii bir de uyurken. Düşüncelerine ve sözlerine anlam verdiklerinde sevebilirdi ancak. Ve Scott. Kaybolup gitmişti mevsimle birlikte, kendisine verilen ayları onunla tüketmişti. Suretini hatırlamazdı elindeki fotoğraflar olmasaydı, fotoğraflara gelince de kurtulmak istiyordu onlardan. Sadece bir anı olarak kalmalıydı aklında, kanıtlar istemiyordu geleceği için. Sonrasında ne kadar hayıflansa da, elinden çıkarmalıydı onu anımsatan her şeyi. Ancak o zaman başlardı, devam ederdi hayatına.

    Yaz boyunca onunlaydı, dönem başlamadan önce de onunla gitmeyi planlamıştı. Nereye gidecekleri hakkında ise bilmiyordu hiçbir şey. Kendisi de söylememişti ona nerede yaşadığını. Artık vakit geçtiğindeyse, henüz o uyanmadan önce, annesi kaldıkları daireyi bulup çoktan kovmuştu onu. Küçük bir kız çocuğu gibi, şoförün kucağından arabaya taşınmış ve havaalanına götürülmüştü. Nasıl izini bulduklarını öğrenememişti, annesine sormamıştı. Zaten deneseydi neler yaşandığını öğrenmesini, her defasında olduğu gibi geçiştirirdi. Bakışlarında hala kinaye vardı kadının, hesap soruyordu bir şekilde. Yaptıklarını unutmayacaktı dile dökmese dahi. Hataları hakkında bir çetele tuttuğunu düşünmüştü çocukluğu boyunca, zamanı geldiğinde koz olarak kullanıyordu bir ebeveynin aksine.

    “So, let go.
    Jump in
    Oh well, what you waiting for?
    It's all right
    'Cause there's beauty in the breakdown
    So, let go
    Just get in
    Oh, it's so amazing here
    It's all right
    'Cause there's beauty in the breakdown”


    Çalmaya başlayan şarkıyı duyunca inledi ister istemez. Ağlamaya başlayabilirdi her an eğer biraz olsun daha kırılgan olsaydı. Şarkı sonrasında onlarca şey sıralandı aklında. Frou Frou. Garden State. Sam. Ona benzemeye çalıştığı dönem. Ona hala benzediği gerçeği. “Her defasında başka bir şey denemelisin.” ve sonrasında şarkı ile her şey başa dönüyordu. Hayatını mahvetmişti bu film ve bu şarkı. Orfeo yanındaki çocuklarla belirdiğinde belli etmemeye çalıştı sersemliğini. Payını seçip uzaklaştığında kendinden geçmişti bile, gecesini mahvetmesini istemezdi. Karşısındaki çocuğa gelince de, bu tanıştırılma olayından hoşnut kalmazdı zaten. Elinden tutmuştu onu dans pistinden uzaklaştırmak için, ancak hareket etmedi. Bekledi uzaklaşan çiftin nereye doğru gittiğini. Sabırsızlandığını biliyordu çocuğun. “O zaman,” Gözlerini ayırmıyordu Orfeo’dan gene de, neler geçiyordu aklından tahmin dahi edemiyordu. “Üzgünüm. Artık gitmeliyiz, en azından ben.” Nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu bu birkaç dakikalık eşlik edişi sonlandırmak için. Elinden gelenlerden, en gereksiz ve saçma olanını seçmişti. Elini karnına yerleştirip dudaklarına hafif bir öpücük kondurdu, gülümsedi ve ardından Orfeo’nun bulunduğu yere doğru ilerledi geniş adımlarla. Ne yaptığını düşünmek dahi istemiyordu ve adını dahi bilmediği çocuğun neler düşündüğünü. Tek bildiği şey genç kızı henüz abartmadan önce durdurması gerektiğiydi.

    Karşısına geçmiş ve onu izliyordu biraz önce birlikte ayrıldıkları çocuk, gayet memnun görünüyordu halinden. Suretindeki ifadeden tiksindi Alex, ağzı sulanmış gibiydi ve gözlerini bir an olsun ayırmıyordu karşısındaki görüntüden. Orfeo’ya gelince de ise, bu olayın nereye gittiğinin farkında değildi büyük ihtimalle. Yerdeki ceketini alıp ona doğru yaklaştı, bileğinden tuttuğunda karşı çıkmamasını diliyordu. “Sanırım gece burada bitmeli, ya da başka bir yerde devam etmelisin.”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meredith Keniston
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Meredith Keniston


Mesaj Sayısı : 73
Kayıt tarihi : 22/02/11

Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.   Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum. Icon_minitimePaz Mart 06, 2011 7:41 am

Ne yaptığını bilemeden kendisini kaptırmışken, kendisini izleyen suretler arasında Alex'inkini görünce rahatladı. İçkinin yarattığı sarhoşluk etkisi kendisini öylesine çivilemişti ki olduğu yerde hareket dahi edemiyordu bu yüzden derdini yalnızca gözleriyle anlatabilirdi ve Orfeo resmen yalvarıyordu bakışlarıyla kendisini bu durumdan kurtarması için. Parmaklarının arasına aldığı ceket ile kendisine doğru yürürken kendisi de metal direği tutmayı bıraktı. “Sanırım gece burada bitmeli, ya da başka bir yerde devam etmelisin.” İnsanların garipseyen bakışları altında sahneden aşağıya doğru inerek kendisini Alex'in kollarına attı. İçkinin yarattığı yeni Orfeo kendisi olamazdı, bu sadece kötü bir kopyasıydı hani şu bilim kurgu filmlerinde olanlar gibisinden. Öylesine utanıyordu ki sıcak yaşların yanaklarına doğru akmasına izin verdi. Neler de yapmıştı öyle? Bu kendisi olamazdı değil mi? Genç kızın kendisine açtığı kollara sarılmak öylesine iyi gelmişti ki o yakıcı sıvının tadı tamamen silinmişti dudaklarından ve etkisi de tıpkı tadı gibi geçersizdi artık. Onun kendisini sürüklemesine dahi aldırmadan kısık sesle hıçkırmaya başladı. Utanç, kırgınlık ve kendisine olan nefreti öylesine büyük boyutlara ulaşmıştı ki ne yapabileceğini şaşırmış halde Alex'i takip ediyordu. Artık o nereye istiyorlarsa oraya gideceklerdi. Yine de biraz hava almalıydı. Ceketini üzerine geçirerek yarı çıplaklığını örttü. Arkalarından aval aval bakan genç adama da aldırmadı.

Sonunda renkli kapıdan çıktıklarında büyük bir hayalden gerçekliğe sert bir düşüş yapmış gibi hissetti kendisini. Parmaklarıyla hâlâ üzerinde olduğuna şükrettiği eteğinin kumaşıyla oynadı bir süre. Ardından bir cevap bekleyen gözlere dönerek acı dolu bir gülümsemeyle sakladı utancını. Gerçi bu saklamak sayılır mıydı, ondan bile emin değildi. Şimdi rüzgar hafif hafif eserek terden ıslanmış saçlarını uçuruyor ve az önce akıttığı yaşların kuruyan izlerini okşuyordu. Biraz daha sarındı ceketine, kaldırımın kenarında öylece beklemekten fazlasıyla sıkılmıştı. Sıkılmak yerine üşümek kelimesi daha geçerli sayılırdı heralde bu durumda. Gözlerini Alex'inkilere dikerek dudaklarından bir şeyler dökülmesini diledi. Bir özür, bir af dileme ya da her ne gerekiyorsa o anda. Fakat hiçbir şey olmuyordu. Başını genç kızın omzuna yaslayarak gözlerini kapadı bir süre.

New York'un hareketli gecesine kapattığı gözlerini açtığında sırtını rahat taksi koltuğuna dayamıştı. Gözleri donuk bakışlarla geceyi süzüyordu. Bakmaktan ziyade düşünüyordu daha çok. Ne kadar büyük bir aptallık yaptığını, bu gecenin sonunda ne ile karşı karşıya olmak üzere olduğunu tabii Alex onu kurtarmasaydı o iğrenç halinden. Başını ona doğru çevirerek minnet dolu bir tebessüm yolladı ona. '' Gerçekten çok teşekkür ederim, ayrıca özür dilerim. Bana ne olduğunu anlayamıyorum. Sanırım, sanırım içkiden dolayıydı. Çünkü uzun zamandır böylesine içmemiştim. Öylesine utanıyorum ki.'' Parmaklarıyla yüzünü kapatarak başını usulca eğdi. Araba biraz daha mı hızlanmıştı şimdi? Algılarını yeni yeni kazanmaya başlıyordu ve bu yargısının doğru olup olmadığını test edemiyordu henüz. Başını kaldırarak taksiciye kendi evinin adresini fısıldadı. Sonra da kendini siyah, deri koltuğa yaslayarak hatalarından birkez daha tiksinmeye devam etti.

Yollarının sonuna gelmişlerdi. Araba hafif bir sıçramayla durduğunda kendisini kapıdan dışarıya attı ve bütün bedenini eğerek Alex'e dikti bakışlarını. ''Bugün beni kurtardığın için gerçekten teşekkür ederim. Sana olan borcumu ödemek için yarın seni dışarıya çıkartabilirim. Evet, bir restoranda yemek yer ve birbirimizi biraz daha tanırız. İtiraz istemiyorum ve sana iyi akşamlar diliyorum.'' Kapıyı genç kızın şaşkın yüzüne kapatırken taksiciye kendi yolunun parasını verdi. Topuklu ayakkabılarının üzerinde dönerek ahenkli adımlarının sesiyle kapıya doğru yürüdü. Rüzgarın yol kenarındaki ağaç yapraklarını titretişinin sesini dinlerken taksi çoktan köşeyi dönmüştü bile.

RP SONU.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ciddi düşünüyorum, ciddiyetten ölüyorum.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Stella eşittir Yağmur demektir. (bide Charles Keith ben oluyorum)

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Kiss and Fly Club-
Buraya geçin: