Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 I just need you now. Don't leave me alone.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

I just need you now. Don't leave me alone. Empty
MesajKonu: I just need you now. Don't leave me alone.   I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 1:08 pm

I just need you now. Don't leave me alone. 20fxbo0xI just need you now. Don't leave me alone. 143oyef


En son P. Juliet Prideaux tarafından C.tesi Şub. 26, 2011 1:16 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

I just need you now. Don't leave me alone. Empty
MesajKonu: Geri: I just need you now. Don't leave me alone.   I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 1:10 pm

    Gece boyunca gözünü bile kırpmamanın verdiği yorgunluk vardı üzerinde. Gözleri kapanıyordu kapanmasına ama olmuyordu. Bir türlü uyumayı beceremiyordu. Korkuyordu aynı kâbusları görmekten. Her gece aynı adamı görüyordu. Ve abisi. O da vardı rüyasında. Gözünden birkaç damla yaş düştü yastığına. Elinin tersiyle sildi. Söz vermişti abisine. Tüm bunları unutacaktı. Ama olmuyordu işte. Adam rüyalarında rahat bırakmıyordu onu. Sürekli korkarak uyanmaktan bıkmış usanmıştı. Gözlerindeki acı dayanılmaz hale gelmişti. Sıkıntıyla iç geçirdi. Bağırmak, çağırmak, deli gibi davranmak istiyordu. Tüm gece dönüp durmaktan beli ağrımıştı. Başucunda duran çalar saate baktı. 5.30. Kafayı yemek üzereydi. Boş uyku ilacı kutusuna baktı. Her gece her gece ilacı almaktan sıkılmıştı artık. Tek istediği biraz olsun dinlenmekti. Yarım saat bile olurdu, tek istediği yerinden sıçrayarak uyanmamaktı. Gözlerini yumdu. Rahatlamayı hissedebiliyordu.

    Soluk soluğa açtı gözlerini. Kesik kesik nefesler alıp veriyordu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyor ve soğuk terler döküyordu. Elini kalbinin üzerine koydu sakinleşmek için. Birkaç dakika boyunca öylece durdu ve kalp atışlarının düzene girmesini bekledi. Şimdi derin ve sakin nefesler alıp veriyordu. Eliyle kuruladı yüzündeki teri. Gözü, başucundaki saate kaydı tekrar. Saat 7.00. Bir buçuk saat uyumuş olmanın rahatlığıyla kalktı yatağından. Sıcak bir duş almalı ve rahatlamalıydı.

    Sıcak suyun teniyle temas etmesi tüm kaslarının gevşemesine neden olmuştu. Derin bir iç çekti. Gözlerindeki acı geçmek bilmiyordu. Saç diplerine yavaş yavaş masaj yapıyor, kafasını rahatlatmaya çalışıyordu ama pek bir işe yaramıyordu. Duştan çıktı ve bornozuna sıkıca sarıldı. Aynadaki görüntüsüne takıldı gözü. Tam anlamıyla çökmüştü. Gözaltı morlukları, Juliet’i delirmiş gibi gösteriyordu. Gerçekten de delirmişti oysaki. Sıkıntıyla iç geçirdi. Normalde olsa asla dinlemeyeceği klasik türde bir müzik açtı. Belki yararı olurdu rahatlamasına. Üstünü giyinme gereği duymadan kendisini yatağa attı ve ilk iş telefonunu eline aldı. Kime mesaj atacağını çok iyi biliyordu. Kendisini anlayacağını düşündüğü birine… Ama o kadar uzun zamandır konuşmuyorlardı ki ya Juliet’i umursamayacak olursa? Juliet kafasını iki yana salladı. Dee, öyle birisi değildi. Mesajı attıktan sonra telefonu hemen yanına koydu ve cevabı beklemeye başladı.

    Telefonun ısrarla titremesiyle açtı yumduğu gözlerini. Ne zaman kapamıştı ki gözlerini? Eline aldı telefonu ve Dee’nin mesajını gördü. Yüzünde minik bir tebessüm oluştu mesajı okurken. Yatağından hızla kalktı ve dolabına gitti. Altına dar kotunu, üzerine de güzel bir bluz geçirdi. Ayağına da spor ayakkabılarını giydi. Çok nadiren giydiği spor ayakkabıları ilk günkü kadar yeniydi. Yaklaşık bir hafta önce aldığım için olabilir mi acaba?! diye düşündü ve kendi kendisine gülmeye başladı. Bu haliyle gerçekten de deli gibi görünüyordu. Saçlarını çabucacık kuruttu ve maşa yardımıyla iri dalgalarını belirginleştirdi. Gözaltı morluklarını kapatması biraz zaman alsa da sonunda başarmıştı. Dudağına şeftali rengi bir ruj sürdü. Çantasını ve telefonunu da alıp evden çıktı. Her zamanki yerlerinde buluşacaklardı. Juliet’in yürüyecek hali olmadığından taksi çağırdı.

    Cafe’ye vardığında Dee’nin henüz gelmemiş olduğunu fark etti. Cam kenarındaki bir sandalyeye oturup beklemeye başladı. Gözlerinin kapanmasına engel olamıyordu ama en azından uykusunun biraz olsun kaçmasını sağlayabilirdi. Garsona eliyle küçük bir işaret yaptı. Gelen garsona " Bulabileceğiniz en sert kahveyi getirin. Çabuk olsun! " dedi. Sesindeki sinire engel olamıyordu. Yapabileceği başka bir şey yoktu. Dee’yi beklerken camdan bakmaya başladı. Uykuya dalmamak için büyük bir gayret sarf ediyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Desire Belcourt
Yale | I. Sınıf
 Yale | I. Sınıf
Desire Belcourt


Mesaj Sayısı : 315
Kayıt tarihi : 06/09/10
Nerden : Empire State Of Mind

I just need you now. Don't leave me alone. Empty
MesajKonu: Geri: I just need you now. Don't leave me alone.   I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimeÇarş. Mart 02, 2011 9:35 am


    Elindeki kitabın sayfalarını bir ileri bir geri çevirirken gözleri telefonunun üzerinden çekilmiyordu. Mesaj attığı kimse ona geri dönmemişti ve o da sıkıntısından ödevlerinin başına oturmuştu. Desire, ödev –evet. “Yorgunum.” demişti babası ile film izlememek için, şimdi ise kendini onunla film izlememenin o kadar da kötü bir fikir olmadığına ikna edecek kadar kötü bir vaziyet içine çekiyordu. O kadar da kötü değil, diye düşündü yatağının üzerine kıvranırken. Celestine’e, Bonnie’ye, Summer’a –hatta neredeyse rehberindeki herkese mesaj atmıştı ama şimdilik ona dönen olmamıştı. Leydi Ciel büyük ihtimalle piyanistinin dairesindeydi. Şu ara çoğunlukla öyleydi zaten. Bonnie’yse ondan bıkmış olabilirdi… Ne de olsa her canı sıkıldığında haber vermeden onun evine küçük ziyaretler düzenlemek Dee için gelenek halini almıştı. Summer’a gelince, onun ne yaptığı ile ilgili fikir yürütmek insanların sandığı kadar kolay değildi. Evinde kitap okuyor olabilirdi, uyuyor bile olabilirdi. Ah, Susam.

    “Kimse bana bu evde neler döndüğünü açıklamıyor.” Televizyonda oynayan dizi olabildiğince saçmalıyordu şimdi. Bir ihtimal izlediği şey bir pembe diziydi çünkü başka hiçbir şovda bu kadar kötü oyuncular kullanılmazdı. Üzerindeki şaşalı elbisesiyle evin hanımı onu hizmetçisiyle aldatan kocasına isyan ediyordu. Sıkıcı. Televizyonu da kapadı. Saate bakmak içinden gelmiyordu. Henüz uyumak için erken olduğunu söylüyordu içindeki ses. Bu tip durumlarda o sesten rahatsız edici hiçbir halt olamazdı zaten. Dee’nin tavuklaştığını iddia eder dururdu çünkü. Yatağının üzerinde dönüp durdu bir süre. Eğer hiç bir şey yapamazsa en sonunda Jessi’nin odasına dalar ve onun kutsal güzellik uykusunun içine falan ederdi.

    Aynaya döndüğünde kızın çalışma masasının kenarında duran telefonun üzerinde yanıp sönen kırmızı ışığın yansıması ilk dikkatini çeken şey oldu. Bu kadar zaman, sessizde miymiş? Yatağından atladı ve belinden düşmek üzere olan pijama altını yukarı doğru çekiştirerek aynanın dibindeki masanın üzerinde duran telefonu hızlı bir hareketle kaptı. Arkadaşlarının günahını yediğini görünce gülmemek için dudağının içini ısırdı. Ciel, Boni, Susam –Ari ve Heather bile mesaj atmıştı. Şahit onun özellikle huylanmasına sebep olan bir isim vardı ekranda. “Juliet mi?”

    Kız buluşmak istediğini söylüyordu mesajında. Bu kadar zaman sonra mı? Kafasının içinde beliren kötü durum senaryolarını geçiştirmek için eli başına gitti. Saçlarını karıştırmanın bu tip durumlarda etkili olduğunu düşünecek kadar saf olduğu zamanlar olabiliyordu bazen. Ama ne yazık ki bu onlardan biri değildi. Ne olduğunu yüz yüze konuşmaları en iyisi olacaktı. Parmakları hızla tuşların üzerinde dolaştı. Üzerine hızla bir şeyler geçirdi ve kendisini odadan dışarı attı.

    Babasına yakalanmadan evden dışarı çıkmak zor olacaktı. Ne de olsa, tarihi aksiyon filmlerini izleyemeyecek kadar yorgun olan biri bir babanın gözünde asla dışarılarda sürtecek kadar kendinde hissedemezdi. Neyse ki Bay Belcourt televizyonunun başında uyuya kalmıştı. Bu pek nadir rastlanılan bir durum sayılmazdı elbette. Adam asla evde uzun süre ayakta kalamazdı. O enerjisini para getirecek şeylere saklardı. Aile çoğu zaman ikinci plana atılırdı. Adamın üzerine hızla bir şeyler örttü. Onun yanından ayrılırken gözü aynadaki yansımasına takılana kadar her şey gayet de iyi gidiyordu.

    Tanrım! Enkaza dönmüşüm. Gözlerinin altı çukurlaşmış ve saçları az önceki çabaları sonucu darmadağınık bir hal almıştı. Ayağındaki babetleri fazla ses çıkarmamak için eline aldı ve merdivenleri birer ikişer atlayarak odasına çıktı. Aceleci bir bakım süreci olmalıydı. Juliet’in sorunu her neyse –ki büyük bir şey olmadığını umuyordu- olabildiğince çabuk öğrenmeye niyetliydi. Uzun zamandır konuşmuyor olsalar bile o hala onun arkadaşıydı. Öyle değil mi? Ve arkadaşlar kötü durumlar için var olmalıydı. Özellikle, kötü durumlar için.

    Arabaya atladığında J’den yeni bir mesaj geldi. Kısa, anlaşılır bir mesajdı. Yalnızca bir cafe ismi, uzatmamıştı. Yüz yüze konuşmak istediği gayet belliydi. Günün bu saatinde neyse ki yollar fazla kalabalık olmazdı. Gece insanları çoğunlukla arabalarını bir garaja bırakır ve sabaha kadar eğlenebilecekleri bir bar arayışına çıkarlardı. Neyse ki onlardan değilim.

    Cafe’ye girdiğinde gözleri sarı şaçları tanıdık bir edayla dalgalanan kızı görünce gülümsedi. Arkadası kapıya dönük oturuyordu kız. Hızla onun oturduğu masaya yaklaştı. Elini omzuna koydu ve başını arkadaşına doğru eğip gülümsedi. Konuşmaya niyeti yoktu. Arkadaşının yaptığı makyaj ne kadar iyi olursa olsun ruh halinin kötülüğü bakışlarına yansımıştı. Desire, bu tip durumlarda ne söyleyeceğini bilen bir tip sayılmadığı için yalnızca sessiz oturup dinlerdi. Zaten bu yüzden, tanıyabileceğiniz en iyi dinleyiciydi o. Asla lafınızı bölmezdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

I just need you now. Don't leave me alone. Empty
MesajKonu: Geri: I just need you now. Don't leave me alone.   I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 10:53 am

    Rehabilitasyon zamanları geldi aklına. Aklında beliren anılarla sarsıldı oturduğu koltukta. Tekrar aynı şeyleri yaşayamazdı. Yaşamak istemiyordu o korkunç günleri tekrardan. Kaçmak istedi bir an. Desire’ye söyleyeceklerinden kaçmak istedi. Bunu ona tekrar yapmaya hakkı var mıydı? Desire’ye nasıl açıklayacaktı bunu? Söz vermişti ona. Bir daha bulaşmayacaktı böyle bir şeye. Benim suçum değildi! Diye mırıldandı. Sadece kendisini kaldırıyordu. İradeli olamamıştı. Hayır diyememişti. O kadar istemişti ki kullanmayı. Tekrar mutlu olmak istiyordu. Tekrardan hissetmek istiyordu hissettiklerini. Pişman olmuştu bu yaptığına ama bu, tekrar istemesini engellemiyordu işte. Hasretle ve büyük bir arzuyla doluydu içi. Etkisini kaybetmemiş olmasına rağmen azalmıştı hisleri. Yalnızca iki gün geçmişti aradan. Şimdiden titremeye başlamıştı elleri. Yakında tüm bedeni sarsılacak ve kullanması gerekecekti. Bunu biliyordu ve istemeye devam ediyordu. Soğuk terler döküyordu. Sıkıca yumdu gözlerini, yumruğunu tırnaklarının etine geçeceği şekildi sıktı. Acıyı hissetmek istiyordu. Kafasını dağıtmalıydı. Başka şeyler düşünmeliydi.

    Kahve bardağını yavaşça götürürken dudaklarına, ellerinin titreyişine hakim olamıyordu. Endişeyle yudumladı kahvesini ve geri bıraktı bardağı masanın üzerine. Geçecek! Diye tekrarlayıp duruyordu içinden. Ama biliyordu geçmeyecekti. Bırakabilirim! Diyordu ama hayır. Bunu yapamayacaktı. Her seferinde daha fazlasını isteyecekti. Daha fazla ve daha fazla… Ta ki hayatının bitmesine neden olana kadar… Gerçek bir tokat gibi indi yüzüne. Bu doğruydu. Onu öldürecekti. Derin nefesler almaya başladı. Bir an önce kurtulmalıydı.

    Omzuna dokunan bir elle aklı yerine geldi. Dönmesiyle göz göze geldiler. Hiçbir şey söyleyemedi Juliet. Söylemesine de gerek yoktu. Desire anlamıştı kötü şeyler olduğunu. Bakışındaki pişmanlık öylesine belirgindi ki. Juliet acıyla iç çekti Desire karşısına otururken. Ne diyeceğini bilmeden kıpırdandı huzursuzca. Umutsuzca bakıyordu arkadaşının gözlerine. Gözlerinin yanmaya başladığını hissetti. Ağlamayacaktı. Güçlü olmak zorundaydı. Doğrudan gözlerinin içine baktı Desire’nin. Direk konuya giremeyeceğini biliyordu. Hiç değişmemişti arkadaşı ama kırgındı ona. Anlayabiliyordu Juliet. Anlayışla gülümsedi hafifçe. “ Nasılsın Desire? “ diye sordu samimiyetle. Neydi şimdi bu? Hadi ama Juliet sorabilecek daha iyi bir sorun yok mu?! O kadar zamandan sonra sadece “ Nasılsın? “ diye mi soracaksın? İç sesinin istilasına uğramıştı adeta. Ama doğruydu söyledikleri. “ Ben, ben gerçekten çok üzgünüm. Seni aramam gerekirdi. Ama yapamadım. Nedenini bilmiyorum. Sadece özür dilerim. Beni affedebilecek misin? “ ses tonunda gizlenen bir umut vardı. Oysa yavaş yavaş soluyordu umutları. Uzaklaştıkça uzaklaşıyordu Juliet’ten. Yalnız bırakıyordu en ihtiyacı olduğu zamanda. Bir cevap alabilme umuduyla bekledi. Oysa alabildiği tek şey bir çift gözün acımazsızca bakışı oldu. Yanılmış olmalıydı. Desire asla öyle bir duruma girmezdi. Ne olursa olsun… Öyle mi gerçekten? Diye düşündü durup.

    Beklemekten sıkılmıştı. Ellerindeki titreme geri gelmişti ve çok daha şiddetliydi. Desire’nin fark etmemesini dileyerek sıkıca bastırdı ellerini birbirine. İçindeki korku büyüyordu. İçten içe yok ediyordu Juliet’i. Neler olduğunu açıklamalıydı ve bunu sadece Desire’ye söyleyebilirdi. Ailesi öğrenmemeliydi. Abisi gittiğinden beri sorunlu çocuk muamelesi görmekten bıkmış usanmıştı. Bunun bir daha olmasına izin vermeyecekti. Kahvesini iki eliyle, sıkı sıkıya tuttu. Artık bir cevap istiyordu. Alnındaki teri sildi sabırsızca. Vücudundaki tüm kanın çekildiğini hissetmeye başlamıştı. Üşüyordu ama belli etmemeye çalıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Desire Belcourt
Yale | I. Sınıf
 Yale | I. Sınıf
Desire Belcourt


Mesaj Sayısı : 315
Kayıt tarihi : 06/09/10
Nerden : Empire State Of Mind

I just need you now. Don't leave me alone. Empty
MesajKonu: Geri: I just need you now. Don't leave me alone.   I just need you now. Don't leave me alone. Icon_minitimePerş. Mart 10, 2011 8:04 am

    Üzerindeki deri montu çıkartırken kafasında milyonlarca kötü senaryo dolaşıyordu. Ne olmuş olabilirdi? Koltuğa oturdu ve çantasını kucağına aldı. Eğer yapacak bir şey bulamasa onu karıştırır ve meşgul görünürdü… Başını kaldırdı. Juliet’in bir şeyler söylemesi için yalvarabilirdi bile. Çünkü aksi taktirde kıza diyecek hiç bir şey bulamayacaktı. Küçük bir tabağın içindeki küp şekerlerden birini kızla aldı ve üzerindeki kâğıdı sıyırırken özellikle Juliet’le göz göze gelmekten kaçındı. Onca zaman sonra hiçbir anlamı olmaksızın araması ve birde şu sessizliği ile onu merakta bırakması yeterince kötüydü. Şekeri ağzının içinde bir o yana bir bu yana geçirirken Juliet sonunda sessizliği bozdu. “Nasılsın Desire?“ diye sordu samimi bir edayla. Desire ne diyeceğini bilemiyordu. Bunca telaş hal hatır sormak için miydi? Beni korkuttun, demek istedi ama sustu. Onca zamandan sonra yalnızca bir nasılsınla her şeyi geçiştirebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Gerçek bir açıklama istiyordu, boş muhabbetler değil. “Ben, ben gerçekten çok üzgünüm. Seni aramam gerekirdi. Ama yapamadım. Nedenini bilmiyorum. Sadece özür dilerim. Beni affedebilecek misin?“ Edebilecek miydi? Ah, zaten affetmişti o Juliet’i. Aralarında bir sorun olmasını asla istemezdi. Juli onun eski arkadaşlarından biriydi. Ve Dee; arkadaşlığın önemli olduğunu bilirdi. Dostlarınız her zaman yanınızda olurdu. New York’da bile sizi satmayacak veya sizin satmayacağınız dayanaklarınızın olması önemliydi. Bir zamanlar, bu ‘dayanaklardan’ göstereceği ilk insan olurdu Juliet… Şimdi ise onu nasıl tanıtması gerektiğini kestiremiyordu bir türlü, arkadaş mı; kısmen arkadaş mı? Yoksa daha fazlası mı? Gözü kızın ellerine kaydı. Bakışları sertleşti. Gözlerini kıza dikti ve bir süre konuşmadı. Aklına gelen ilk şey başına geliyordu işte. Bana söz vermiştin, diye bağırmak geliyordu içinden. Ama şu anki durumda yapması gereken en son şeydi karşısındaki kızı yargılamak. Böyle bir hataya düşmesi onu kaybetmesi anlamına bile gelebilirdi. Bir şeker daha aldı pembe sevimli tabaktan ve ne diyeceğine kadar verene kadar onu emdi. “Şey…” dedi ağzının dolu olması yüzünden peltek bir şekilde, “İyi sayılırım. Okul falan, biliyorsun safi stres.” Gülümsemeye çalıştı. Tırnaklarının kenarlarıyla oynuyordu şimdi. Stres altındaydı ama okul yüzünden değil. “Ve seni zaten affetmiştim Juliet. Bunu bildiğini umuyordum.” Seni affetmiştim, ne olur yeniden yanlış yapmamış ol. Ne olur yanılıyor olayım. O sırada yanlarına bir garson yanaştı. Dee bir kahve isteyip yolladı adamı. Başka bir zaman olsa çocuğun ne kadar yakışıklı olduğunu fark edebilir, ona numarasını falan verebilirdi. Ama şimdi uygun bir zaman değildi… Gözlerini kapıya dikti. Şimdi içeri saçlarından sular damlayan iki kız giriyordu. Daha yeni geldim diye düşündü, ne zaman yağmur yağmaya başlamıştı ki?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
I just need you now. Don't leave me alone.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Never Gonna Leave This Bed

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Diğer Yerler & Mekanlar-
Buraya geçin: