Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Flow of Pain Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Flow of Pain Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Flow of Pain Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Flow of Pain Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Flow of Pain Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Flow of Pain

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aubrey Moore
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Aubrey Moore


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 05/03/11

Flow of Pain Empty
MesajKonu: Flow of Pain   Flow of Pain Icon_minitimePaz Mart 06, 2011 11:36 am

Flow of Pain 14841
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Flow of Pain Empty
MesajKonu: Geri: Flow of Pain   Flow of Pain Icon_minitimePaz Mart 06, 2011 11:38 am

Herkes ve her şeyden bunalmıştı. Üstüne üstüne geliyorlardı adeta. Köşe sıkışmış gibi hissediyordu. Çaresiz, korkmuş ve kırılgan. Kurtulmak istiyordu bu durumdan. Zayıf olmak istemiyordu ve olmayacaktı da. Göğüs kafesindeki ağrıyla iki büklüm oldu yatağında. Kalbindeki baskı çok fazlaydı. Gözlerini yumdu sıkı sıkı. İçindeki özlem büyüyordu gün gittikçe. Sıkılmıştı etrafındakilerden. Ailesinden, çevresinden ve okulundan… Her biri işkenceydi Juliet için. Bir kez olsun uzaklaşmak istiyordu tüm bunlardan. Özgür olmak, kimsenin karışamayacağı kadar uzağa gitmek ve bir daha geri dönmemek… Bir çekiç misali darbeler geliyordu kalbine doğru. Nefes almakta güçlük çekiyordu. Hızla doğruldu yataktan. Ellerini kalbinin üzerinde birleştirdi. Kesik kesik nefesler alıp veriyordu. Derin nefes almaya çalıştı. Gözlerinden inen yaşları fark etmeyecek kadar hissizdi.

Sakinleşmesi uzun zaman aldı. Şimdi öylece uzanmış, gözlerini cama dikmişti. Boş gözlerle bakıyordu dışarıya. Önemsizdi her şey onun için. Tüm çabalara rağmen düzelmiyordu hiçbir şey. Kimse bir şey bilmiyordu. Sadece “ Her şey yoluna girecek. İyi olacaksın. “ deyip duruyorlardı. YALAN! Haykırmak istiyordu Juliet. Onu kandıran herkesi bir bir harcamak istiyordu. Sinirliydi herkese. Hepsi bir yalanı oynuyordu adeta. Eskiden ne kadar mutlu olduğunu hatırladı. Neden şimdi bu durumdaydı? Ne değişmişti o zamandan bu zamana? Kafasında tek bir kelime belirdi.

SEN!

Bu doğruydu. Değişen tek şey Juliet’in kişiliğiydi. Peki, ne olmuştu ona? Neden eskisi gibi değildi artık? Onu bu kadar değiştirecek, yıpranmasına neden olan şey neydi? Lanet etti tüm yaşananlara. Ailesine, dostlarına ve en önemlisi de abisine. Onu bir başına, savunmasızca bırakıp giden abisine… Yaşlar akıyordu yastığına. En zayıf olduğu noktadan vurmuştu anılar. Ani bir hareketle sildi gözyaşlarını. Önce kapıya koştu ve kilitledi. Sonra da yatağına oturdu tekrardan. Ne yapacağına karar vermeliydi. Kendini nasıl daha iyi hissedeceğini biliyordu ama korkuyordu olacaklardan. Yine aynı zorlukları yaşamak istemiyordu. Tekrardan üzmek istemiyordu etrafındakileri. " CANLARI CEHENNEME! " diye bağırdı. Kendi sesini tanımakta zorlanmıştı. Başucundaki telefonuna uzandı. Kime mesaj atacağını biliyordu. Parmakları tek tek tuşlarken harfleri içindeki öfke büyüyordu gittikçe. Oysa başkalarına değildi kızgınlığı. Kendisine kızıyordu aslında. Bu kadar zayıf olduğu için öfkeliydi kendisine. Korktuğu için kızıyordu. Kendine zarar verebilecek kadar aciz olduğu içindi tüm öfkesi. Hızla yataktan kalkarken telefonu fırlattı yatağın üzerine. Gelen cevaba bakması gerekmiyordu aslında. Dolaptan çekip çıkardı giyeceği kıyafetleri. Akşam olmak üzereydi neredeyse. Son bir cevap attı ve duşa girdi.

Sıcak su akıp giderken vücudundan arındığını hissediyordu. Oysa çıktığında geri gelecekti tüm düşünceler. Umursamadan, tadını çıkardı bu durgunluk anının. Yavaşça masaj yaptı saç diplerine. Vişne kokusu sarmalamıştı etrafını. Durulandı hemen ve suyu kapattı. Ama duştan çıkmak için herhangi bir hareket yapmadı. Üşüdüğünü hissediyordu. Titremeye başlamıştı. Yine de çıkmadı. Kendisine gelmesi için gerekliydi bu. Bornozuna sarılırken aynadaki görüntüsü ilişti gözüne. Dudakları morarmış, yüzü beyazlamıştı. İnci beyazı dişlerini göstererek gülümsedi aynadaki görüntüsüne. Yatağına, kıyafetlerini koymuş olduğu yere doğru yürüdü. Bir hışımla giyindi. Hava iyice kararmıştı. Telefonu eline aldı. İyi kızmış! Diye mırıldandı. Başkalarının haklı olmasından nefret ediyordu. Kurtulacaktı bu durumdan. Eski haline dönmesi zor olmasa gerekti.

Camdan dışarı baktı. Ay tüm parlaklığıyla duruyordu işte. Saçlarını yavaşça kuruturken binlerce düşünce geçiyordu kafasından. O gece olacaklar unutulmayacaktı. Bunu biliyordu ve her ne yaparsa yapsın pişman olacağını biliyordu ama geri dönüş yoktu. Korkup kaçmayacaktı. Saçlarını yaptı. Koluna, elbisesiyle uyumlu bir çanta geçirdi. Dolabından seçtiği topukluyu da giydikten sonra geriye kalan tek şey makyajıydı. Elbisesiyle aynı tonlarda renkler seçti. Son bir kez aynaya baktı, tek eliyle kilitlediği kapıyı açmaya çalışırken. Odasından çıkarken tüm düşünceleri attı kafasından.

Aubrey’i nerede bulacağını biliyordu. Arabasına atladı ve hiç olmadığı kadar hızlı sürdü. Polislere yakalanmaya pek niyeti yoktu. Gidebileceği en kestirme yolları kullanıyordu. Bara vardığında arabasını gelişi güzel bir yere bıraktı. Sürekli girip çıktığı bir yerdi burası eskiden. Kapıdaki koruma onu tanıdı ve gülümsedi. Juliet umursamadan kafasını çevirdi ve sıraya girmeye gerek durmadan kapıdan geçti. Arkasından gelen itiraz seslerini duyabiliyordu. Bara girdiğinde etrafa şöyle bir bakındı Aubrey’i görme umuduyla. Bir içki içmesi gerekiyordu. İnsanların arasından ilerledi bara doğru. Yerde ararken gökte bulmak bu olsa diye düşündü barın üzerinde, elinde içki şişesiyle dans eden Aubrey’i görünce. Adımlarını sıklaştırdı. İnsanlara çarpa çarpa ilerledi. Aubrey’i kolundan tuttuğu gibi aşağıya çekti. Kızı gördüğünde yüzüne yerleştirdiği çarpık ifadeyle bakıyordu Juliet’e. “ Hadi, gidiyoruz! “ dedi bu gürültüde sesini duyabilmesi için bağırarak. Bir yandan da kolundan tutmuş kapıya doğru çekiştiriyordu.

Arabaya bindiklerinde “ Bu kadar can sıkıcı olmak zorunda mısın Juliet? Al iç şunu rahatlarsın. “ dedi Aubrey, elindeki içki şişesini Juliet’e uzatırken. Juliet ters bir bakış attı ve “ Araba kullanıyorum Aubrey. Ölmek mi istiyorsun yoksa? “ dedi sinirle. Sarhoşken araba kullanması imkansızdı, hele de o olaydan sonra. Anıyı kafasından atmak için iki yana salladı başını. “ Sen de kimsin?! “ diye sitem etti Aubrey.


En son P. Juliet Prideaux tarafından Çarş. Mart 09, 2011 10:23 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aubrey Moore
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Aubrey Moore


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 05/03/11

Flow of Pain Empty
MesajKonu: Geri: Flow of Pain   Flow of Pain Icon_minitimePtsi Mart 07, 2011 1:37 pm

Neler olmuştu böyle? Anahtar deliğini güçlükle bulduğu kapıyı zorla iterek açmaya çalıştı. Birazdan göreceği manzara ona soğuk duş gibi gelecekti. Evet, ayılmıştı bile. Yuvalarından fırlamış gözleriyle etrafı süzdü. Demek kendisinden daha pis ve dağınık insanlarda vardı. Belli belirsiz yerlere dağılmış boş içki şişelerinin, tüyleri etrafa saçılmış yastıkların üzerinden atlayarak merdivenlere doğru ilerledi. Bu manzaraya biraz daha şahit olursa kafayı yemesi kesin bir durumdu. Gözlerini dağınıklık üzerinden ayırmadan birkaç merdiven çıktı ve seslendi. ‘’ Hey Bibi! ‘’ Bekleyişle geçen her dakika sinirinin biraz daha sınıra yaklaşmasına neden oluyordu. Evinde parti verileceğinden haberi bile yoktu. Merdiven korkuluğundan tutmak isteyince eline gelen bez parçasının ne olduğuna bakmak istedi. ‘’ Ahh! Lanet olsun! ‘’ İğrenç kokan bu şeyi olabildiğince uzağa fırlattı. Büyük ihtimalle sarhoş olanlardan biri kusmuştu ve daha sonra da temizlemeye çalışmışlardı. O an için durup malum şahıs acaba nereye kustu diye düşündü, Aubrey. Birkaç basamak daha çıkıp yeniden sesini duyurmaya çalıştı. ‘’ Lanet olsun, Bibi! ‘’ Siyah ruganlarını tahta basamak üzerine vurarak birkaç saniye bekledikten sonra hızlı adımlarla üst kata çıktı. Aşağı kata göre burası temiz kalıyordu; fakat hayat belirtisi veremeyecek kadar da pisti. Bibi’nin odasına gitmeden önce kendi odasına uğrayıp çantasını bırakmak istedi. Kapıyı açmasıyla yükselen çığlık sesi aklını almıştı. Bu Bibi ne kadar da aptaldı öyle. Gözlerini devirip su yatağının üzerinde dalgalanan iki çıplak bedene baktı. Aradaki kısa sessizlikten sonra Aubrey ellerini iki yana açarak söyledin. ‘’ Salı, Bibi. Salı. Bugün evden taşınıyorsun. ‘’ Hızlı adımlarla yatağa doğru ilerlerken yerde duran boxerı gördü. Boş bir bira şişesinin yardımıyla boxerı alıp kim olduğunu bilmediği çocuğun üzerine fırlattı. ‘’ Hey Bibi, ne zamandan beri ayıcıklı iç çamaşırı giyen erkeklerle yatıyorsun? ‘’ Çocuğu tuttuğu gibi yataktan yere sürükledi. Artık bu evde bir dakika durmalarına bile sabrı yoktu. Zaten akşamdan kalma olduğu için beyninin içinde +18 işler yapan domuzcuklar dolaşıyordu. Üzerinde bornoz geçirmeye çalışan Bibi’yi de kolundan tuttuğu gibi evin kapısına sürüklemeye başlamıştı. Kızın hızla söylediklerine aldırmıyor, sadece biran önce defolup gitmelerini istiyordu. Kapının arkasında oluşmuş çöp yığınını ayağıyla iterek kapıyı açtı. Cılız kolundan sıkı sıkı tuttuğu kızı kapının önüne fırlatıverdi. Çok geçmeden koşar adımlarla yanına giden çocuğu dik bakışlarla izledikten sonra cebinden çıkardığı parayı onlara doğru attı. ‘’ Taksi parası. ‘’ Bakışlarını çocuğa çevirdi. ‘’ Üstüyle de kendine sexy bir don alırsın. ‘’ İçeriye girip kapıyı kapattıktan sonra hemen telefonu bulup evi eski haline getirmesi için Mell’i çağırdı. Mell kim mi? Arada bir evi toplayıp temizlemek için gelen bir temizlikçi. Aslında o küçükken ve mutlu bir ailesi varken sürekli olarak evde çalışan sağdık bir hizmetkârdı; fakat şimdi işler çok değişmişti. Yalnızca Aubrey arayıp gelmesini söylediğinde eve uğruyordu. Zaten oğlu Zac’den de nefret ediyordu. Telefonu kapatır kapatmaz koşar adımlarla odasına çıktı. Dağılmış yatağını topladıktan sonra odadaki boş bira şişelerini Mell’in alması için odasının kapısına bıraktı. Şimdi ise sıcak su dolu bir küvete, ardından bol karbonhidrat içeren bir kahvaltıya ve bir aspirine ihtiyacı vardı.

Yaklaşık bir buçuk saat boyunca sıcak su dolu küvetinin yarı uyanık yarı uykulu bir vaziyette tadını çıkarmış, ardından kapısını toplanmış ve lavanta kokan eve açmıştı. İtiraf etmeliydi ki Mell işini iyi biliyordu. Merdivenlerden aşağıya indiğinde mutfaktan süzülen krep kokusunu almaya başlamıştı. İşte bu bir türlü başlayamadığı diyetine yine başlayamayacağı anlamına geliyordu. Yine de diretmeye çalışacaktı. Mutfağa dalıp meraklı gözlerle Mell’in iri vücudunun arkasında kalan ocağın üzerindeki krep tavasını görmeye çalıştı. Evet. O, Aubrey’in hayatı boyunca gördüğü en iri zenciydi.
‘’ Ne o? ‘’
‘’ Krep. Çikolata soslu. ‘’
Bu kadın kesinlikle Aubrey’e işkence etmeye çalışıyordu. Sürekli, zaten düzgün bir vücudu olduğunu söyleyip duruyordu. Aslında kendince haklıydı. Aubrey onun yanında dal kadar kalıyordu. Hiç sevmediği kırmızı sandalyelere o güzel poposunu yerleştirmeye çalıştı. Sorun poposun da değil, tamamıyla sandalyedeydi. İçten içe homurdansa de o an yapabileceği bir şey yoktu.
‘’ Şaka mısın sen? ‘’
Cevap olarak önüne gelen çikolata soslu krepe uzunca bir süre baktıktan sonra yarısını yemekle yetinmişti. Kendisini bildi bileli mutfak duvarında asılı duran ve hiç bozulmayan o antika saate baktı. Ne zaman o kadar geçmişti? Ardından gözleri cama kaydı. İki saate hava kararacak gibi duruyordu. Mell toplar diye yediklerini öylece bırakıp hazırlanmak için odasına çıktı.

Harika bir göğüs şovu veren, dar, süper mini, siyah bir elbise seçmişti. Platform topuklu ayakkabıları, el çantası, ojeleri ve ruju ise kırmızıydı. Gözlerine de hoş, siyah bir makyaj yaptı. Beline kadar uzanan kızıl saçlarını serbest bırakmaya karar verdi. Son olarak aynanın karşısında kendisini süzdü. Biliyordu ki, gecenin sonunda bu elbise bir daha giyilemeyecek bir hâl alacaktı. Hiç sorun değildi; çünkü giydiği giysiyi bir daha giymeme gibi bir alışkanlığı vardı. Artık evden ayrılma vaktiydi. Zorla bulduğu telefonunda Juliet’den geldiğini gördüğü mesaj onu epey şaşırtmıştı. Kısa, saniyelik bir film olarak onunla yaşadıkları geçti bir an gözünün önünde. Bu ister istemez sinsi bir gülümsemeye neden olmuştu. Ona kendisini nerede bulacağını söyledikten sonra siyah BMWsine atlayıp KFC yolunu tuttu.

Arabasını zorla bulduğu boş bir yere park etti. Görevlilerle iyi anlaşmak kadar kârlı bir şey var mıdır? Vardır; ama şimdi bu çok işe yarayacak. Topuklularıyla emin adımlarla clubün kapısına doğru ilerledi. Durmaya hiç niyeti yoktu. Göz kırpıp hiç tereddüt etmeden kapıdan içeriye girdi. Birçok şey Aubrey için bu kadar basitti işte.

Sarhoş olmakta basitti. Eğer clubün en yakışıklı çalışanıyla yattıysanız ve her daim yanınızda limitsiz bir kredi kartı taşıyorsanız sizin içinde sarhoş olmak çok basit olmalı. Çok geçmeden kendisini barın üzerine atmış ve elindeki içki şişesinden yudum ala ala dans etmeye başlamıştı. Ortamda sürekli bulunan kişiler bu durumu garipsemiyor, Aubrey’i olduğu gibi kabul ediyorlardı. Tabii şaşkın bakışlarda yok değildi. Nasılsa Aubrey’nin dünya umurunda değildi. O, şu an dünyadaki en mutlu insanlardan biriydi. Çok geçmeden uçarcasına bardan aşağıya doğru çekildiğini hissetti. Neler oluyordu? Eğlencesini bölen bu densizde kimdi böyle? Juliet’in beyaz suratını görünce ifadesi yumuşamıştı. Beyaz dediğine bakmayın. Kendisinin de pek farkı yoktu. Kalabalığı yararak dışarıya çıktılar.

Juliet’in arabasına atlayıp yol alamaya başladıkları sırada Aubrey kendisinin bile algılayamadığı bir şeyler zırvalayıp hala elinde tuttuğu tekila şişesini kıza uzattı. Aldığı cevap ise içten bir kahkaha atmasına neden olmuştu. ‘’ Sen de kimsin? ‘’ Belli ki hala sütlükten çıkamamıştı. Ne yani şimdi ilk günkü gibi bunun nazını mı çekecekti. İçinden küfürler saydırdı. Fazlasıyla kendi keyfime bakarım arkadaş modundaydı. Ne bok yerse yesin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Flow of Pain
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Four Seasons Hotel-
Buraya geçin: