Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Sadece ben varım. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Sadece ben varım. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Sadece ben varım. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Sadece ben varım. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Sadece ben varım. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Sadece ben varım.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 8:44 am

Hafta içlerinde, hele de bu saatte, kimse olmazdı dışarıda. Yani, kendime dahi anlatamıyordum, aslında dışarıdaydılar ama hiçbiri McDonald’s’a gelmezdi en azından. Gelse dahi, en fazla bir çocuk menüsüyle ayrılırdılar buradan. ‘Tiryaki’lerden söz etmiyordum tabii, onlar içerideki yerlerini koruyorlardı.

Büyükannemi ziyaretim için en uygun gündü, dönemin neredeyse son haftalarına gelmiştik ve okula gitmek istemiyordum. Kimseye ulaşamayınca da, Huzurevi’ne gitmek en mantıklı fikir gibi gelmişti bana. Annemle senelerdir görüşmüyor oluşlarına rağmen, benimle olan bağını kesmemişti. En azından çocukluğum boyunca geçirdiğim hafta sonları anılarımla gelmişti bugüne, benimle. Odasına girdiğimde, geleceğimi söyleyip aramıştım onu, çoktan süslenmişti. O eski, mürdüm takımını giymişti. Uğur getirsin diye kendisine aldığı broşu takmıştı yakasına, parıldıyordu florasanlardan yansıyan ışıkla. Gözlerine gelince- Ah, gözlerine baktığımda –tabii ki gençliğinde- ‘benden dahi’ daha güzel olduğunu görebiliyordum. O mavi göz bebekleri bir an olsun dahi ayrılmamıştı benimkiler üzerinden. Merakla izliyordu beni, dilimden dökülen her şeyin ardından o geniş gülümsemesiyle yorumlarını yapıyor ve devam etmemi istiyordu anlatmaya. Oysa hiçbir şey yaşamamıştım geçen haftam boyunca, Kiss & Fly’dan sonra tekrar odama kapanmıştım. Düşünmeye gelince, düşünmüyordum artık. Evet, aklımdan bir şeyler geçtiği söylenemezdi. Telefon ve bilgisayarla yatıp kalkmaya devam etmiştim sadece, Tomblur ve Twitter’a gelince- Şimdiye dek atmadığım kadar tweet ve post görebilirdiniz, vakit ancak böyle geçiyordu. Bir de her dakika başında ayrı bir şey geliyordu aklıma, keşke beynimi böyle öldürmeseydim.

Ancak sadece iki saatimiz vardı ve bahçeyi henüz yarılamadan önce bakıcılar artık geri dönmemiz gerektiğini söylemişlerdi. Oysa güneşin geri döneceğinden umutluyduk ikimizde, büyükannem ne kadar yorgun olsa dahi bulutların kendisini görüp geri çekileceğini iddia ediyordu. Sadece refakatçi varken dışarı çıkabiliyor olmasına rağmen bugün de, her zaman olduğu gibi takımlarından birini giymiş ve geriye kalan birkaç tutam bembeyaz saçlarını yapıp başlamıştı güne. Hala ayakta duruyor oluşuna şaşıyorken ben o ziyaretçileri gözlüyordu, evet. Bir de kendisine benzediğimi söyleyip dururdu oldum olası, tabii ki ancak on yaşım ve sonrasını hatırlayabiliyordum. ‘Oldum olası’ ve ‘kendimi bildim bileli’lerim sadece birkaç yıldı. Neredeyse tamamını da bencilliklerimle geçirmiştim, vaktimi tüketirken umursadığım hiçbir şey yoktu. Ve benzemiyordum ona, hiç mi hiç. Biraz olsun dahi, belki saçlarımız. O ilk renkli fotoğraflarında benimkilerle aynı tondaydı saçları ve gözlerimi de ondan almıştım. Ama benden daha güzeldi, kesinlikle. "Lütfen dikkatli ol."ları da bunun değişmesini sağlamazdı.

Buraya geldiğimden beri, daha da açık sözlü olursak yerime oturduğumdan beri de diyebilirdim, bir an olsun dahi hareket etmemişti. Önümdeki tepsiye yığdığım patates kızartmalarıyla karşı karşıyaydık, ancak onları elde edene kadar açtım. Şimdi ise hiçbir şey yapmak, yemek ve bilumum fiilleri gerçekleştirmek istemiyordum. Dışarıdaki rüzgar ve yağmur gözümü korkutmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 2:23 pm

    Dışarısı soğuktu, kesinlikle dışarısı soğuktu. Başka hiçbir şey değil, iliklerime dek donmuştum. Kollarımı sıvazladığım parmaklarımı hissetmiyordum bile, bedenime gelince de kaskatı kesilmişti ve açlıktan ölüyordum. Acıkmak ve üşümek için hiç mi hiç iyi bir zaman değildi, nefes alıp verdikçe ciğerlerim daha da canımı yakıyordu. Karnımdaki ağrıya gelince, tahammül edilecek gibi değildi. Arabanın kliması hiçbir şey sağlamıyordu, arabayı çalıştırsam dahi ayaklarımdaki buz çözülene dek beklemek zorundaydım. Öyle gergin hissediyordum ki bedenimi, annemin söylediği gibi de olmuyordu. Dişlerimin takırdıyor oluşunu derin nefeslerle ya da kendimi bırakarak giderememiştim, muhtemelen inatlaşıp evden çıkarken yanıma almadığım ceket yeterdi aslında. Ancak üvey annemden kaçabilmek için burada donup kalmayı tercih etmiştim, açlığımda git gide baskınlaşıyordu üstelik. Yürümem sağlardı belki ısınmamı, kendimi dışarı attığımda adımlarım dengesizdi.

    Tamı tamına üç hafta vardı filmin vizyona girmesine ve ben heyecanlanmaktan çok endişeleniyordum. Prömiyere katılmam gereken gecede olmam gereken kıtada bile değildim, geri dönmek nedense zor gelmişti bana. Hatalarımda tekrar belireceklerdi benimle sanki, zeki değildim. Aklımı kullanmaya gelince, sadece son iki yılımda bir aklım olduğunu fark edebilmiştim. Sadece düşünerek geçirdiğim iki yıl ve ardından mantıklı davranamıyordum bile. Örneğin üzerimdeki gömlekle caddenin kenarında ve bu havada yürüyor olmam büyük bir- Hayır, kelimeyi seçmek bile istemiyordum. Bir de arabayı ardımda bırakmıştım, bu önemli değildi aslında. Araba benim sayılmazdı ne de olsa, tampona babama teşekkürlerimi sunan bir levha yapıştırabilirdim. Benim kadar memnun kalırdı eşi de, kesinlikle. Kurallarına uymakta zorluk çekiyordum hala, sabahları onlara eşlik ettiğim kahvaltılar dahi bir ıstıraptan başka bir şey değildi. Diliniz ne kadar yanarsa yansın kahvenizi birkaç dakikada bitirmeliydiniz, ve yüzünüzü ekşittiğinizde sanki gerçek bir ebeveynmiş gibi kendi haklarından bahsederdi. Alışamamıştım ve alışamayacaktım. Ne kadar yıl geçerse geçsin bir eksiklik olacaktı bu ailede, artık da diyebilirdik. Büyük bir pürüz, güzelliğine saklanan köklü bir pürüz.

    Hala bacaklarımı hissetmiyordum, öksürükler arasında bir de burnumun akıyor oluşu eklenince ilk gördüğüm cafe ya da benzeri yere girmeyi planlamıştım. Karşıma çıkan o koca sarı M ise şansımın yaver gittiği anlamına geliyordu.

    İçeri girdiğimde -büyük ihtimalle düşündüğüm kadar sıcak değildi, en azından cehennemde değildik- damarlarımdaki kanın dahi ısınmaya başladığını hissedebiliyordum. Soğuktan kızarmış olan ellerime gelince, ellerim hala üşüyordu. Zaten palto ya da benzeri giysilerle yalnızlığınızı kapatamazdınız. Parmaklarımla cüzdanımdaki kartı çıkartırken kasiyer kıkırdayarak yanıma gelmişti. Başındaki kasket ve sweatshirtü aslında onu kıskanmama neden olmuştu, ancak belli etmemeye çalışıyordum. Üzerimdeki ince, hatta tenimle bütünleşmiş olan, beyaz gömlek ve bordo fötr şapkam hariç hiçbir şey yoktu. Mart’ı yarılamamıştık bile, baharın geldiğini de söyleyemezdim. Hele de Staten Island için. McDonald's’a gelince, bu konuda şükretmeliydim. “Üç Big Mac istiyorum,” Yeterince yalnızdım, ancak pek de umursuyor gibi değildi. “Ve sadece bir içecek. Patates kızarmasına gelince de- Sadece bir menününkini alabilirim ” Ne de olsa bir şekilde bitmeyen açlığıyla ünlü bir ülkeydik.

    Tepsileri taşımak konusunda iyi değildi diğer her şeyde olduğu gibi. Tavandaki havalandırmalara göz gezdirip sıcak olabileceğini düşündüğüm yerlerden birisini gözüme kestirdim. İçeride kimsenin olduğunu söyleyemezdik. Sadece birkaç ilkokul öğrencisi büyük ihtimalle öğleden sonrasını burada öldürüyordu ve köşedeki diğer gruplarda yemeklerine yumulmuştu. Karşısına geçeceğim masada ise aynı yaşlarda olabileceğimi düşündüğüm sarışın bir kız oturuyordu. Evet, sadece oturuyordu. Önündeki patates yığınını yediğini düşünmüyordum ve yanından geçerken her şey istemsizce olmuştu.



Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 3:01 pm

Eve gittiğimde günlük tutmaya başlayabilirdim, günlük tutmaya başlamamı sağlayacak bir olaydı herhalde bu. 'Trajikomik' gibi bir kelime kullanmak istemiyordum, ama her satırı ancak bununla açıklayabilirdiniz. Bir de bir kelime daha vardı. Zaten her şey bu yüzden olmuştu sanırım: PATATESLER!

Bir tepsi dolusu yetmezmiş gibi bir de üzerime saçılmıştılar, her şey ayakkabı markasının üretimde kalitesiz mal kullanması yüzündendi. HAYIR. Gayet kaliteli olduklarını biliyordum, ayrıca sakarlığıyla da ilgisi yoktu. Çünkü diğer elindeki tepsiyi diğerinin aksine dengeli bir biçimde masamın üzerine atmayı başarmıştı. Ancak havada uçup yere düşen diğeri konusunda aynı şeyi söyleyemezdim, hamburger kartonuyla birlikte üzerine yapışmışken ben patateslerle birlikteydim. EVET, gene. Ben ve patatesler, bir günüm de böyle mahvedilmişti. Hem de hiç mi hiç tanımadığım birisi yüzünden, adını öğrenene -aslında ‘hatırlayana’ da diyebilirdim birkaç dakika sonrasında- dek ona kıvırcık saçlarından faydalanarak hitap edebilirdim. Şapkasının altından dışarı çıkmış bukleleriyle olduğundan daha çocuksu görünüyordu. Gülümsemesine gelince, daha iyisini yapabileceğini sanmıyordum. Yere düşmemiş olmasına rağmen benden daha kötüydü durumu, elini hızla masaya indirmiş ve bacaklarını iki yana açarak durdurabilmişti kendisini. Ayrıca gömleğinin üzerinde hamburgerin kalıntıları duruyordu, bir an olsun ekmeğin orada kalacağını sansam dahi yer çekimine yenik düşmüşlerdi. Ben ise o tiz çığlığım haricinde herhangi bir tepki vermemiştim, yüzünü bana çevirdiğinde ancak farkındaydım yaşanan son saniyenin. Kucağımdaki patatesleri, sanki önümdekiler yetmezmiş gibi, üzerimden atarken karşıma geçmişti. Ne söylediğini umursamıyordum o an, hamburgerlerinden bahsediyordu. Hepsini onun yiyeceğini düşünmezdim dilinden dökülenleri duyana dek; birkaç arkadaşının daha geleceğini düşünürdüm belki, tabii bu bol patates’li olay yaşanmış olmasaydı. Üç hamburgere göre fazla cılızdı, evet. HAYIR, hayır, hayır. Onu tanıyordum, evet. Kesinlikle tanıyordum, Belcourt. Ya da, hayır soyadından emindim. Ama adı- Aynı dönemde bulunmamıştık okulda, Desire ile bir bağı olabilirdi. Vardı, emindim, kardeş ya da kuzen olduğunu sanıyordum en azından. Oysa hafızama bu konuda güvenirdim, ama bu defa ne ismi ne de kim olduğu kalmamıştı aklımda.

Sonuç olarak bana bir şey olduğu yoktu, herhangi bir yerimde -lekeler hariç- sorun yoktu. Kendisi ise elini bir diğeriyle ovuşturuyor ve parmaklarını oynatmaya çalışıyordu, kırılmış ya da incinmiş olduğunu sanmazdım ama canı birkaç gün daha yanacak gibiydi. “İyi misin?” Sadece belli kriterlere uymaya çalışıyordum, belki herhangi bir kurala dahil edilebilirdi. Nezaket ya da görgü, her neyse. Bana göre değillerdi, sadece yemeğini yemesini diliyordum. Çektiği acıya rağmen hala gözleri şanslı olan hamburgerlerindeydi. Neden buraya gelmişti tahmin dahi edemiyordum, hakkında aklımdan geçen birkaç şey vardı. Soyadı ve mesleği, çaresiz olmasa buraya adımını dahi atmazdı. Burnu havada görünmüyordu ama, önyargılarım vardı hakkında herkes için olduğu gibi. Herhangi bir hatasını -üzerimdeki patatesler hariç- biliyor ya da görmüş değildim, ardında bıraktığı herhangi bir ünden haberdar da değildim. Zaten sessiz olan kişiydim her zaman ben, koridorlarda kaybolup giden kız.



En son Alex Miller tarafından C.tesi Mart 12, 2011 2:42 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 3:24 pm

    Şanssızlıkla ilgisi yoktu, günüm zaten yeterince kötü geçiyordu. O küçük soğuk travmasından sonra açlığa da böyle yenik düşmüştüm. Elim ya da ayağımın tutmuyor oluşundan değildi ama, sadece sağlıklı bir adım değildi attığım. Kaymamın, dengemi kaybetmemin nedeni de buydu. Tabii kimisi bunu soğuğa, soğuğun ayağımı karıncalanmasına ve ayağıma hakim olamama bağlayacaktı; asla -ama asla- hak veremezdim onlara. Her şey o adım yüzündendi, soğukla ilgisi yoktu. Bir de bir sorunum daha oluşmuştu, -hayır, patateslere üzülmüyordum- elimden de olmuştum. Yere kapaklanacakken herhangi bir yere tutunmama gerekliydi ve pençelerim ilk başta masanın o sert yüzeyi ile yüzleşmişlerdi. Herhangi bir alışveriş merkezinde olsak, büyük ihtimalle masa da benimle birlikte gelirdi. Ancak, tabii, burası McDonald’s’tı ve hiçbir masa ya da sandalyeyi yerinden kaldıramazdınız. Yüzyıla ayak uyduramayan ikinci şeydi herhalde bu dizayn, bir de karşımdaki bu genç hanımın hala anlam veremediğim patates yığını. İmrendiğimi söyleyemezdim ancak şanslıydım ona göre, en azından bir şeyler kurtulabilmişti. “En azından iki tanesi yaşıyor.”

    Gerginliğini üzerinden atmasını sağlardı belki, ceketinin yakasındaki patates kızartmasıyla gülünç görünüyordu oysa. Farkında olmadığını biliyordu ve böyle devam etmesini sağlayacaktım ben bu masadan kalkana dek. Ya da eve gidip ayna karşısına geçtiğinde fark ederdi, tabii eğer gizli bir ayna düşkünü değilse. Ayrıca benim o anki bitmek bilmeyen açlığıma rağmen hala ikilemdeydi. Kilo alacağını düşündüğünden ya da ertesi sabah o pürüzsün suretini çirkinleştirecek olan sivilcelerden endişe etmiyordu büyük ihtimalle, yoksa buraya adımını dahi atmazdı. Ancak hamburger ya da herhangi bir et de yemiyordu. Gerçi önündeki kızartmaları da yemiş gibi değildi. Bilmiyordum, yorum yapamayacak kadar açtım. Açlığımın üzerine acı çekiyordum bir de. Elim yanıyordu ve bacaklarım ısınmaya çalışırken rahatsız edici bir hale gelmişlerdi. Hem gıdıklandığımı söyleyebilirdim hem de acı çektiğimi. Herhalde bunun için kullanılan bir kelime yoktu. “An’eeeeeeeeeee! Uyuştu!” haricinde tabii, her bilgisayar başından kalktıklarında -ki büyük ihtimalle sadece yemek için odasından ayrılıyordur- hissedilenler. “Anlam veremiyorum.” diyemezdim, lise dönemi boyunca her sabahımda yaşanmıştı.

    Tepsinin içindeki mendil yığınından en üsttekini acemi ellerimle aldığımda karnım guruldamaya devam ediyordu. Üzerimdekileri -susamları dahi görebiliyordunuz- aldığımda hamburgerlerden birini almıştım, sorusuna karşılık vermek yerine de omuz silkmeyi tercih ettim. Karşısında oturmaya devam edeceğim gerçeğine gelince de, artık yer değiştirmek için çok geçti.

    İncittiğini düşündüğüm elimi masanın üzerinden kaldırmayacaktım bir daha, eve dönerken de büyük ihtimalle bir taksi çağırmam gerekecekti. Tek elimle o iki katlı hamburgeri tutmakta zorlanmıyordum ama, iki köftede otoriteye -bu mideme inmelerini sağlayacak olan ekmekler oluyordu- ayak uyduruyordular. Karşımdaki bu bağyan ise bakışlarını benden ayırmamaya devam ediyordu. Ne diyebilirdim bilmiyordum, her zamanki gibi pek de mantıklı olmayacaktı. “Peki, sen ne yiyorsun?” dedim önündeki aklınıza gelebilecek her sosa bulanmış patates kızartmalarını göstererek. “Beyin salatası falan mı?”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 3:27 am

Julian, evet. Julian. Tabii ki unutmamıştım adını, en azından birkaç dakika içinde gelmişti aklıma. Sadece bu konuda iyi olduğumu söyleyebilirdim, kesinlikle. Belki bir de şu uykusuzluk durumu, günlerce uyumasam dahi farkında olmazdım. Hiçbiri övünülecek şeyler değildi ama, ne de var olan zeka. Zeki olmanız bir şey sağlamazdı çalışmadığınız sürece, bir şekilde aklınızı kullanmanız gerekiyordu. Yetenekli olmayı dilerdim, zamanımı düşünerek geçirmeyi değil. Yetenek daha çok şey getirirdi bana, akıl ise vaktimi kaybettirirdi. Ben ise hiçbirine sahip olmadan devam ediyordum, günlerim boş ve anlamsız geçiyordu. Okul dönemi boyunca yalnızca tatilin gelmesini beklemişti. Tatile gelince de, hayır, gelecek gibi değildi. Adını bulmuş olduğuma göre artık dönebilirdim o ana, ayrıca- Ayrıca masadan kalkıp başka bir yere geçecek gibi de görünmüyordu. Elini hala kullanamıyordu anlaşılan, ısırıkları arasında duraksayacağını bekliyor olsam da o elindeki koca şey bitene dek ağzı bir an olsun boşalmamıştı. Hamburgeri bıraktığı anlarda kolaya sarılıp -ki cidden sarılmış gibiydi, kolunun içiyle bardağı kendisine doğru çektiğine şahit olmuştum- boğazını temizliyordu, güya. Bana gelince sorusuna dek sessizliği korumuştum ve beyin salatası. Nasıl bir düşüncesi vardı bilmiyordum, yiyeceğim kızartmalardan memnun değildi ama. Kendimi bildim bileli -evet, şu son 7 yıldır- et yemiyordum. Bunun hayvanların katli ve bilumum et karşıtı şeylerle ilgisi yoktu, sadece midemi mahvediyordular. Bir de, gün geçtikçe iğrenmeye başlamıştım. Ne kadar temizdi bilmiyordum ne de olsa. “Evet,” Gerçi patates kızartmalarının akıbeti belli değildi. “Ayrıca herhangi bir beynim de yok.”

İşaret parmağımla başımı gösteriyordum, ancak hamburgerlerinden pek de ayrılacak gibi değildi. Kaç dakika geçtiğini bilmiyordum ama diğerine geçmişti bile. Herhalde periyodik dönemlerle gün içinde iki kilo alıp yanaklarının var olmasını sağlıyor ve ertesi gün de gün boyunca koşarak aldığı kiloları veriyordu. Ne kadar sağlıklıydı bilmiyordum ama yemekten vazgeçecek değildi, evet. “Peki, sen ne yiyorsun?” Aynı jargonla devam etmem en iyisiydi. “O koca egon falan mı?”

Aslında hiçbir şey yoktu aklımda hakkında. Ancak bu kinayeli sözleri biraz olsun kızışmama neden olmuştu. Karşımda o yağlı parmaklarını emerek -evet, bunu söyleyebilirdim- bana takılmış olmasına alınmazdım aslında, ama bugün için geçerli değildi bu. Sabahımı endişelerimle geçirmiştim, büyükannemin her an, her gün hayatının son bulabileceği vardı. Korkuyordum, buraya gelmemin nedeni de otele dönmek istemememdi. Birileriyle buluşacak kadar da iyi değildim, aynı insanları ikna etme konusunda olduğu gibi. Ben vaktimi geçiştirmeye çalışırken, kesinlikle büyük bir neşeyle, karşıma çıkmıştı. Onun boyuna rağmen fazla ince kalan bedeni yüzünden dengesini kaybetmesiyle uğraşıyordum şimdi de, ayağı kaymış gibi değildi aslında. Zaten o saniyelerdeki halini üzerime saçılan ve görüntüyü engelleyen patatesleri yüzünden tam olarak bilmiyordum. Tek yaptığı pes edip karşıma geçmek olmuştu. Eğer biraz daha benzeseydim başkalarına, bu gruba neredeyse sınıfımdaki tüm kızlar dahildi, o an ciyaklamalarıma başlayıp hakaretler yağdırarak devam ederdim karşısında. Tabii eğer onu tanımıyor olsaydım, tanıyan herkes karşısında o suni mimiklerine bürünürdü. Sinirini bastırırdı kıkırdamalarıyla. Başkaları gibi olamamıştım, en başından beri yalnızdım ne de olsa.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 4:12 am

    Umursamıyor gibiydi, zaten aldırış etse şimdiye dek çoktan gitmişti buradan. Şu yakadaki patates ve üzerine dökülenlerden sonra tavrına şükredebilirdim. Farkında değildi ama iğreniyordu sanki halimden. Ardına yaslanmış ve yüzünü ekşitmişti, ne bundan ne de kaşlarının çatılmış olmasının farkında olmadığını sanıyordum. En azından bu kadar bariz olmazdı düşünceleri suretinde, kendine hakim olamadığı şey mimikleriydi herhalde. Benimkiler kadar abartılı olmasalar bile yüzünün şekli tamamen değişmiş gibiydi, sinirlenmemişti aslında tam olarak. En azından öyle düşünüyordum. “Ayrıca herhangi bir beynim de yok.” derken sessiz kaldım. O benim kelimelerimle devam ettirdiği küçük sataşmaya gelince yalnızca omuz silktim. Gülümsememi karşılık vermedi bile, hala o sert bakışlarının saldırısına uğruyordum. Dudaklarını biraz olsun kıvırarak sağlayabilirdi her şeyi, bu kadar düşünmezdim hem de bu yarışa devam etmek için. Gerilirken bir şey gelmiyordu aklıma, ayrıca laf yarışını da mağlubiyetimle bitirebilirdim. Zaten beni tanımayan insanların karşısında kendim gibi olabiliyordum, ancak onlar da kendileri gibi davrandıklarında. Sanki rol yapmaya çalışıyor gibiydi, kendi cümlelerini duymamıştım bile. Neyse ki aramızda Pulp Fiction’dan fırlayan diyaloglar yaşanmamıştı. ”İyiysen bir şey söyle.”sinden o trajedinin gülerek bitmesi sağlamak için için “Bir şey.”imle sıyrılabilirdim hem de. Ancak böyle bir şey yaşanmayacaktı, Uma Thurman olmak istemiyordum hem. Büyük ihtimalle o da John Travolta’yı sevmezdi, evet. John çirkin olandı hem bir şekilde, ben de Uma kadar güzeldim ancak sanırım karşımdaki bu genç kıza Uma olmak daha çok yakışırdı. VE GENE, boğuluyordum hayallerimle. Bu düşünceler yatağıma girip yastığa kafamı yasladığımda var olmalıydılar, gün ortasında ve böyle bir ‘oturum’un içindeyken değil.

    Şimdiye dek onu hiç görmemiştim, nereli ya da kaç yaşında olduğunu bilmiyordum zaten. Bu tanışma olağandan daha geç gerçekleşecek gibiydi. Genellikle önce adlarınızla tanıştırılır ve böyle sakarlıklara katlanırdınız. Bu defa ise tam tersi olmuş gibiydi. Tahminlerim vardı sadece. Büyük ihtimalle liseye gidiyordu, evet. Staten Island’tan olduğunu da sanmıyordum. Ve patateslere ilgisi vardı, ya da buraya gelip hayatının hatasını yapmıştı. Ne de olsa önünden geçip giden onlarca burger- Ah, yerinde olsaydım canım yanardı. Kesinlikle.

    Aldığım her ısırık biraz daha bastırıyordu açlığımı, karnımdaki ağrı geçmemişti ama. Geçecek gibi de değildi zaten, büyük ihtimalle eve gidene dek tokluğumdan yakınırdım. Dün akşamki yemekten beri bir şey yememiştim. Açlık bana göre değildi. Yemeli ve tekrar koşuşturmalarıma devam etmeliydim, hiçbir işim olmasa dahi evden her sabah erkenden ayrılıp -ki bu biraz zorlamayla oluyordu- ancak gece yarısında dönebiliyordum. Şu menajer saçmalığına gelince, çocuk beni umursamıyordu bile. Benim yerime İngiltere’ye gitmiş ve hala haber vermemişti neler yaşandığından. Öncelikle en çok Ben kızacaktı bana. Gerçi birisini unutuyordum. “Adını öğrenebilir miyim?”


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 4:49 am

Bu benim için aslında zor bir zoruydu, ne de olsa ismimden nefret ediyordum bir şekilde. Sorunlara neden olmamıştı ama gene de bu isim bana verilirken bir nedeni olmasını dilerdim. “Alex.” Gülümsemeye çalıştım ama bu oldukça suniydi. İsmimi öğrendikten sonra genellikle bir soru daha gelirdi, ancak dilinden dökülmesini beklemeyecektim. “Alexandra ya da başka bir şeyden gelmiyor.” Başımı iki yana salladığımda cevabımdan memnundum, yeterliydi. Evet. İki ismim olduğunu sanıyordum kimliğimi görmeden önce, zaten ancak okuma-yazmayı öğrenip pasaportumu gördüğümde her şey su yüzüne çıkmıştı. Sadece Alex, büyük büyük büyük annelerden gelen herhangi bir ismim yoktu. Kimisi başka bir isim istemezdi ama en azından anlamlı bir tanesi olsaydı, cidden ses çıkartmazdım. Amerika’da tükettiği son otuz yılı anneme yetmişti anlaşılan. Babama gelince de, ah, tanımıyordum bile onu. Soyadımı da annemden almıştım zaten, babamla görüşmemi de o istememişti. On sekizimi doldurduğumda yapacağım ilk iş bu olacaktı zaten, onu bulup en azından konuşacaktım. Hayatımın mahvolmuş olmasına bir şekilde sebepti, annemle kısılıp kalmama neden olmuştu ne de olsa. Hazirana dek sabretmeliydim, yalnızca birkaç ay vardı ama hala hazır değildim buna. Annemin hakaretleriyle tanıyordum onu, annemin bir kopyası olmaktan kaçınmamın nedeni de buydu. Saklanmamı da bu sağlıyordu, insanlar adımı bu yüzden bilmiyorlardı belki de. Pasiftim ve görüp görebileceğiniz en sığ insan. “Ayrıca annemin de bir beyni yok.” Bu bir itiraftı belki de, ‘ummadığım gibi’ fark etmişti.

Aynı onun gibi omuz silktim ben de, bu bir hayal kırıklığıydı. Dinliyordu demek ki o büyük lokmaları arasında. Olağan bir konuşmada karşılıklı söylenirdi isimler, ancak onun kim olduğunu kesinlikle biliyordum. Ancak sadece biliyordum, tanımıyordum. Tanıştırılmak ya da tanışmak aynı şey değildi gözümde, tanımak için zamana ve ortak anılara ihtiyacınız vardı. Uzaktan bir gözlemle ya da duyumlarla emin olamazdım. “Ve, aslında, adını biliyorum.” Film yıldızı ya da dizilerin gözdesi olayıyla böbürlenmemeliydi. “Hatırladığıma göre Desire’ın kardeşi olmalısın, değil mi ‘Julian’?” Kendisini rezil eden birkaç görüntüyle sınırlıydı onun hakkındaki görsel hafızam, şimdiye dek adını duyuran bir filmde ya da dizide bulunmamıştı. İngiliz aksanına bürünüp iki sezonluk bir şeyde oynadığını biliyordum, herhalde bu onu neden hiç görmemiş olmamın nedeni olabilirdi. Benim buraya geldiğim yıllarda o Avrupa’ya gitmişti anlaşılan. Adını duymuş ve oynadığı birkaç şeyi izlemiştim. Yeteneği var mıydı yoksa kendisi gibi davranmaya mı devam ediyordu bilmiyordum. Söylediğim gibi, onu tanımıyordum bile. Geçirdiğimiz son dakikalarda da hakkında bir şey öğrendiğimi söyleyemezdim. Sadece açlığıyla boğuşuyor ve laf yetişmeye çalışıyordu.

Belki birkaç okumuş da olabilirdim, büyük ihtimalle internet sayesinde ve internette kastım çoğunlukla tumblr olurdu. Ana dili İngilizce olan insanların dahi adını okumakta zorluk çektikleri o site, telaffuz konusunda da iyi değildik. İçeriğe gelince, birkaç yıl içinde diğer sitelerden farkı kalmayacaktı. İnsanları anlamadıkları şeylerle ilgilenmesini sevmezdim. Özenmeleri bana göre değildi; imrenmemiştim hiçbir zaman, düzenli bir hayat hariç.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 6:53 am

    Alex. Gayet iyi bir seçimdi aslında, yakışıyor muydu ona bilmiyordum ama hoşnut kalabilirdiniz bu kısa isimden. Söylediği herhangi bir şeyin kısaltılmış hali değildi, sadece Alex. Benim kendiminkine tapıyor oluşuma rağmen benim aksime sevmiyordu adını. Kendi adımı ben seçmiş olsam, tabii ki böyle bir şansı olmamıştı, kendime bu yaşamım boyunca Julian şeklinde hitap edilmesini isterdim. ‘Cey’ ya da başka bir şey değil, yalnızca ve kısaltılmadan Julian. Tabii bu 6 harften oluşan ismi kısaltanlar karşısında pek de ses çıkartmıyordum. J ya da Jul’a karşı çıktığım görülmemişti şimdiye dek, ama gene de adımın kısaltılmamasını yeğlerdim. Bunun megaloman olmamla ilgisi yoktu, sahi- Narsist ya da başka bir şey değildim ki. İnsanlara gülerdim en azından, odamın duvarlarında kendi fotoğraflarım da asılı değildi hem. Kendimi sevdiğimi bile söyleyemezdim hem, aylar öncesine dek hatalar yığınından başka bir şey değildim bile.

    “Annene benziyorsun desene.” Annesini sevmiyordu büyük ihtimalle, zaten çoğu kişi ebeveynleriyle sorun yaşıyordu. Hangi yaşta olursam olayım babamın gölgesinde kalacaktım, eşinin gözünü boyadığının farkında bile değildi. Sorunlar ailenin dışına çıkmasa bile, fark edilecekti zaman içinde.

    Gözlerini kaçırmasaydı keşke, düşünceleriyle boğuşurken farkında olmadan bakışları ellerine sabitleniyordu. O bir çift mavi göz düşünmemi sağlıyordular, fazla masumdu karşısına geçtiğim andan beri süren davranışlarına rağmen. Protest bir tavrı falan yoktu bence, sadece sessizliğe gömülüyordu. Buraya gelmesinin nedeni de buydu belki de, insanlar sadece önlerindeki yiyeceklerle meşgul oluyorlardı. O ise burada, bu yalnız köşesinde vakit öldürüp patates kızartmalarıyla oynamayı tercih etmişti. Onu anladığımı söyleyemezdim ama bir şekilde, biraz olsun en azından anlam verebiliyordum düşüncelerine. “Hatırladığıma göre Desire’ın kardeşi olmalısın, değil mi Julian?” Adımı biliyor olması, hem de kardeşim bağıyla- Evet, artık her şey yerine oturmuştu. Büyük ihtimalle okula ve Harrison Jewell kızlarına ayak uydurmaktan kaçıyordu, annesi de ayrı bir sorundu onun için. Tahminlerimi sürdürmekten vazgeçmeliydim, bu her şeyi kötüleştirebilirdi. O farkında olmadan tavrım değişmişti bile. Bir de artık açlığımdan söz edemezdik, karnımdaki ağrı çoktan kaybolmuştu. Elimdeki Big Mac’in kalan yarısını karton kutuya geri bıraktım, artık yemeseydim her şey çok daha iyi olurdu. ‘Daha iyi yarınlar’, yani en azından daha iyi birkaç saat daha.

    Artık düşüncelerinden sıyrılmış olacaktı ki tekrar gözlerime dikmişti bakışlarını. Kolamdan büyük bir yudum daha aldım. “Seni sevdim.” Herhangi bir anlamı yoktu bunu söylememin, sadece bir şekilde artık iğneli sözlere son verdiğim anlamına geliyordu. Uzanarak parmaklarımla omzundaki tutamı araladım ve patates kızartmasını aldım. “Özür dilerim, biliyorsun isteyerek olmadı.” Geç olsa dahi kırılmadığını biliyordum, bu bir tahmin değildi. Bir de, gülümsüyordu artık. Tek bir kelimenin dökülmesini bekliyordum dilinden, sadece bir şey. Düşündüğüm tepkiyi verecekti herkes gibi, o sarı saçları düşündüğünden daha kötü bir haldeydi. Artık bir daha buraya gelmezdi, McDonald’s’la da arası iyi olmayacaktı sonrasında. Daha sessiz ve yalnız kalabileceği yerler önerebilirdim ona, en azından temiz hava alır ve üzerine yiyeceklerin saçılmasından kurtulurdu.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 8:23 am

Önyargılardan başka hiçbir şey değildi, evet. Bu ‘seni sevdim’ aslında bir anlam taşımıyordu gözümde, yalnızca olumlu davranacaktı bana karşı. Artık atışma yoktu diyebilirdim buna, zaten yeterince yorgundum gözümde. Daha doğrusu tembelliğim neden oluyordu buna, başka hiçbir şey değil. Tüm gün meşgul olduğumdan ya da programımın dolu oluşundan değil, bir şey yaptığımdan değildi. Büyük ihtimalle yazımı da böyle geçirecektim, sonrasında ise belki de tüm yaşamımı. Eğer ayak uydurabileceğim bir bölüm bulamazsam -büyük ihtimalle NYU’ya girecektim, notlarım ancak bunu sağlardı- büyük ihtimalle annemi yanıma çağırırdım. Zaten bunu bekliyordu, isteyecek olsam her şeyi düzene sokar ve gelirdi. Pek de eğlenceli olmayacaktı geri kalan yaşamım, ‘şimdiye dek olduğunun aksine’ değil. Hiçbir şey değişmeyecekti, ailenin soyadına sığınmaya devam ederdim hayatım boyunca.

“İğreeaeaeenç!” Yağlı parmaklarımı acemice tepside aldığım mendile sildim ve cebimdeki tokayı alıp saçlarımı topladım. Pek de ‘iğrenç’ değildi aslında, sadece bu defasında gerçekten saçlarım yağlanmıştı. Yağlanmak, kastettiklerini şimdi daha iyi anlıyordum. Canımı sıkan buradan ayrıldıktan sonra otele gitmem gerektiğiydi. Duş aldığımda ancak kurtulabilirdim şu yağlanma olayından. “Ve haftanın pazar banyosu bu defa cumartesiye taşınacak.” Julian -davetsiz misafirim de diyebilirdim aslında, ama bir misafirden daha rahat davranıyordu- halinden oldukça memnundu, özür dilemese de olurdu aslında. Unutmuştum bile bir özür gerektiğini, hatırlamayacaktım da. Bir seçim yapacak olsam, burada bencil yanım ortaya çıkıyordu, özürler yerine iltifatları tercih ederdim. Özür dilenmesini gerektiren şeyleri de unutmazdım zaten, bu özür sağlamazdı bir şekilde aklımdan uçup gitmelerini. Fazla düşünüyordum her defasında olduğu gibi, aklımdan geçenleri bilseler- Hayır, aklımdan geçenleri bilmemeliydiler.

Keşke her düşünce önce öğütülseydi, yani- Tabii, daha iyi bir kelime bulabilirdiniz bunun için, öğütmek pek de doğru değildi ama daha da ufalmalıydılar. Ortaya yeni şeyler çıkması için değildi, sadece dilimden daha az şeyin dökülmesi içindi. Sahi, son dönemde hiç konuşmuyordum ki. İnananı kalmamış bir tanrı gibi, kabuğuma çekilmiştim. Dünya benim için fazla büyüktü, ve kalabalık. Zamanı yaşayarak mahvedemezdim, kıymet de bilmiyordum herkes gibi. Kısmet değildi, kısmen de hiç var olmamış gibiydim. İbadet ya da ağıtlarla geri gelmezdi insan, ben ise gülümsemeyi dahi beceremiyordum doğru düzgün. Neşe de bir tapınmaydı ne de olsa, ne kadar gülünç geliyorsa o kadar şanslıydık.

Beş dakika süren şarkılar gibi, bitmek bilmiyordu gün. “Tanışmaktan bahsetmiyorum, ama bu karşılaşmayı yaşamış olmaktan oldukça memnunum.” Julian ise, çoktan bitirmişti bu gün içindeki tüm öğünleri topladığı yemeğini. Büyük hasarlar verebilecek büyük bir elektrik süpürgesiydi, masada ne varsa içine çekmişti. Tepsiye yayılan patates kızartmaları hariç, onlara saygı duyuyordu. Duraksamıştı artık, bardağındaki kolanın da sonuna gelmiş olmasına rağmen pipeti kemiriyordu. Konuşma nasıl devam edecekti tek bir fikrim yoktu ve neden devam ettirilmesi gerektiğini de bilmiyordum. İç çektim. “Artık her şey ortadan kalktığına ve doyduğuna göre,” Kollarımı birbirlerine kenetleyip masaya yaslandım. “Sanırım ben gidebilirim, değil mi?” Zamanım dilimlere ayrılmamıştı, evet, şimdi meşgul adam bir şekilde bendim.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Sadece ben varım. Empty
MesajKonu: Geri: Sadece ben varım.   Sadece ben varım. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 10:04 am

    Kıkırdadım ister istemez, tamı tamına beklediğim gibiydi bu tepkisi. Önemli değildi gözünde, artık bu patateslere bürünme olayını tamamen kabullendiğini söyleyebilirdim. Şikayetçi de değildi hem, özrümü de umursamamıştı zaten. Gülümserken gamzeleri belirmişti, Pazar banyoları konusunda ise sessiz kalmayı tercih etmişti. Gülmemi sağlamıştı bu ‘oturum’un başındaki halimin aksine. Aslında hala kendisi gibi değildi, büyük bir dönemini kendisine benzememeye çalışarak geçirdiğinden asıl Alex’in nasıl davrandığını unuttuğundan emindim. Sessiz ve herkesten kaçıyor oluşunun sonuçlarından birisiydi bu, düşündüğünden daha açıktı hali sanki. En azından, tahminlerim böyleydi. Artık tahminlerden ibaret değillerdi ama, kesinliklerinden emindim bazılarının. Boşu boşuna olduğunu sanmıyordum bu halinin, onaylamadığı onlarca şey vardı gözlerinin önünde. Acı çekmiyordu ve hissetmiyordu uzak durduğunda. Rahatladığımı düşündüm artık, süzülüyordu ruhum. Saçlarını toplarken dili dışarı çıkmıştı, farkında değildi gene. İfadesinin -itiraf etmeliydim ki biraz olsun sevimliydi- farkında olduğunu sanmıyordum.

    Ben kolanın son damlalarıyla uğraşırken benden ve sakarlıklarımdan rahatsız olmadığını itiraf etmişti bir şekilde, yani en azından artık. En başında eğer kötü bir gününde olsak kesinlikle patlardı. Hatta, o önündeki tepsiyi kafamda patlatırdı. Beni pataklayabileceği gerçeğiyle henüz yüzleşmiştim, karşısına geçtiğimdeki yüzsüzlüğüm sırasında ise bu tamamen aklımdan uçmuştu.

    “Hava henüz kararmadı bile.” itirazı McDonald’s için geçerli değildi ve beni doğru düzgün tanımıyordu bile, kim bilir bir saat daha tahammül edilebilinecek birisi değildim. Karşı çıkmazdım ama, kaçsa da. Kaçabilirdi, kaçsaydı ya. Neyse, evet. Ben değişip geri dönmüştüm, terbiyeliydim. Artık insanlara takılmalarımı abartmazdım, böyle devam edecekti.

    Gidebilirdi, ve ben de gitmeliydim. Arabaya gelince- Hayır, cadde boyunca üzerimdeki o lekeli ve ince gömlekle yürüyecek kadar çılgın, deli ya da benzeri sıfatlardan birisine ait değildim. Ayrıca ne kadar deli ya da çılgın olursam olayım, sıradanlıktan öldüğüm gerçeği vardı. “O zaman, kendimize bir taksi bulmalıyız.” Gayet masumdum, evet. Ayağa kalkarken artık bardağı bırakmamın zamanı gelmişti, Alex’in ardından dışarı çıktığımda ise arabadan inip yürüme aptallığımı bir daha gerçekleştirmemeyi diliyordum. Soğuktu, düşündüğümden daha soğuk. Ya da, cidden güçsüzdüm bu hava karşısında.





RP SONUUU!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sadece ben varım.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Staten Island :: Mc Donalds-
Buraya geçin: