Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 M&M: Vay Vay Vay Vaay

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimePerş. Haz. 23, 2011 6:21 pm


    Brooklyn'in çoğu New York'lu insan tarafından ikinci planda olduğunun farkındayım; ancak burada yaşıyor olmak da büyük bir ayrıcalık bence. Her sabah komşunuzun sizden şeker istemesi Manhattan'da yaşanılacak bir olay değil. Evet, dediğim gibi, üç senedir komşum olan Mathilde Hala (kendisine böyle seslenilmesini istiyor da) her sabahki gibi bu sabah da benden şeker istedi. Bunu tekrar yapacağını bildiğimden önceden onun için süpermarketten aldığım üç paket toz şekeri vermiştim dün oysa ki. Alzheimer etkisi olabilir, günün bu erken saatinde kapımı çalan gözlüklü ninenin yine o olduğundan şüphem yoktu.

    Neyse Mathilda Hala alarmım çaldıktan sonra, giyinip kendime takım elbise seçmeye gidecektim, ne de olsa mezuniyet balosu yarın, aslında oldukça geç kalmışım. Kapıdan çıkıp taksiye el kaldırırken bizim binanın altında yeni açılmış bir resim galerisi olduğunu gördüğüm saniye gerçekten sevindim. Fotoğraf galerisi olsaydı daha çok ilgimi çekerdi; ancak olsun, resim de idare eder. Karşıdaki taksi kaldırıma yaklaşırken elimi indirdim ve taksi şoföründen azar işitmemek için hızlı adımlarla galeriye girdim. Adımımı attığım anda uzun zamandır duymadığım o yağlıboya kokusu sardı her yanımı. Gülümsedim istemsizce.

    Girişin solundaki masada arkası dönük bir şeylerle uğraşan sarışın bir kadın sezince, çapkınlığım bir kez daha dürttü beni; fakat kadın yüzünü dönünce onun sadece gençkız vücuduna sahip ortayaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Yazık oldu, hayalkırıklığı. Oysa gerçekten güzel bacakları vardı. Kadın az önceki düşüncelerimden habersiz gülümseyerek selam verdi, ben de aynı sevecenlikle yanıtladım onu. Ardından boş boş bakınmak için girmediğimi hatırladım galeriye. Özenle dizilmiş ve yerleştirilmiş resimlerin çoğu aptal saptal çiçek, çayır, ot, börtü böcek resimleriydi. Sadece sondan üçüncüsü, galerideki tüm diğer resimlerden farklıydı.

    Aslında sadece benim ilgi alanlarıma hitap ettiğinden farklı geliyordu. Nesnel olaraksa, bu resme bakan herkes muhteşem bir ustalıkla yapıldığını söyleyebilirdi. Diğer tuvallerdeki fırça darbelerinden daha fazlasıydı. Elinde gümüş bir kupa olan, çıplak vücudunun belirli kısımları sarmaşıklar tarafından gizlenmiş sarışın bir kadın ve arkasında belki de milyonlarca renkte çiçeklerle donatılmış bir bahçe. Kadın kupadan kırmızı şarap içmekte ve gözleri kapalı olmasına rağmen birçok duyguyu içinde barındırıyor. En azından bana öyle geldi. En küçük fırça izine kadar inceledim tuvali. Bir hata olmaz mı resimde? Tekniğiyle ve konusuyla galeride emsalsiz olan bu resmi kimin yaptığını öğrenmeliydim. Tuvalin sağ alt köşesinde eğik bir elyazısıyla şu yazıyordu; Ramona L.

    ----------------------------------------------------------------------------------

    Neyse, sonraki saatlerde tuval tamamen aklımdan çıkmıştı. Ayırdığım takım elbisemi almıştım, eve gelmiş, çabucak fakat lezzetinden ödün vermediğim spaghettimden yemiş, biraz playstation oynamış, biraz da güzel fotoğraflara bakmış sonra da mışıl mışıl uyumuştum. Şimdi hepsi dünde kaldı. Bu gürültülü mekanda oturmuş, seneye görme ihtimalim birin bile altında olabilecek lise arkadaşımla içiyorum. Okulun büyük salonu, balo salonuna çevrilmiş, kenarlara köşelere birkaç masa konulmuş ve ilginçtir ki Ilsa izin vermiş ve köşede barmeniyle bir bar var. Arkada çalan şarkı beynimi tırmalayacak kadar anlamsız, şarkıları kim seçiyor tanrı aşkına. Adam gibi bir şeyler koyun.

    Sağımda Dylan, karşımda Damien, solumda Dimka var. 3D. Uyuşturucu, sigara ve seksi yasaklamış olabilirsin Ilsa; fakat içkiyi yasaklayacak cesaretin yok. Gerçi eminim arkalarda bir yerde dumanlar tütüyor ve kızlar inliyor, kurallar yıkmak içindir. Sanırım üçüncü kuralı ben de yıkacağım. Mezuniyet gecesinde bir fıstık götürülecekse kesinlikle buna değer bir performans sergilemeli, neyse gelsin bayanlar biz seçeriz birini. Masadaki tek bekar olmanın böyle sapık düşüncelere neden olmasından rahatsız olmuyor değilim, ama çok da rahatsız olmuyorum. Gençliği yaşamak gerek, verilen güzelliklerden faydanılmalı değil mi?

    Verilen güzellik demişken, o kız da ne öyle? Vuhu, sizi daha önce gördüğümü sanmıyorum diyorum kendi kendime. Göğüs dekoltesinden, ilgi için bağıran ve istediği ilgiyi hak eden göğüslerden bahsediyorum. Dimka dikkatimin dağıldığını fark etmiş olmalı ki eliyle omzumu sarsıp dalga geçiyor "Kendine gel, daha geçen gün iki çift göğsü götürmüştün Marco. Sana uzun vadeli bir kız bulmazsak, otuzuna kadar tüm enerjini harcamış olacaksın." Gülüyorum, gerçekten de dünden önceki günkü üçlü eğlenceliydi. "Herkesin taştan sevgilisi yok, Alkaev." diyorum soyadına baskı yaparken, Aria'nın sesini taklit etmeye çalışarak. 3D gülüyor, benimse gözlerim başka bir yere sabitlenmiş durumda. "İzninizle baylar." diyorum ve masadan kalkıyorum.

    Kızın göğüs dekoltesi kadar bacak yırtmacı da ilgimi çekmiyor değil. Vay vay vay vay dedirtecek cinsten uzun ve şekilli bacakları, kıvrımlı vücudunu daha da çekici kılıyor. Önünde duran hindistan cevizli mojitosundan bir yudum alırken, yaslandığı bardan barmene kur yaptığını görebiliyorum. Hiç şansın yok barmen, üzgünüm. Kızın yanına yaklaşıyorum ve barmenden içtiği içkinin aynısından sipariş ediyorum. Bu barmeni uzaklaştırmak için yetiyor. Başımla içkisini işaret edip "Güzel seçim, güzel bayan." diyorum kızın kusursuz yüz hatlarını incelerken. Altın sarısı saçları, açık bronz teninde parlarken neredeyse göğüslerinden daha fazla dikkat çekiyorlar; ama öyle değil. Yine de profesyonelliği elden bırakmamalı ve konuşurken gözlerine bakmalı. Kadınları obje olarak gördüğümden değil, şu ana kadar okuduklarınız öyle olduğunu işaret ediyor olabilir fakat ben karşımdaki istemedikçe herhangi bir harekette bulunmuyorum ki. Genelde çoğu evine davet ediyor veya kendini benim evime davet ettiriyor veya eve gerek bile duymuyor. Sevgilisinden ayrılmış bir genç olarak da reddetmek haddim değil.

    Kız başta cevap vermeden karşıya bakıyor, tam ağızını açacakken barmen önüme içkimi koyuyor ve hedefim olan kızla tekrar konuşmaya başlıyor. Küçümseyici şekilde gülümsüyorum. Rakibinin farkında ancak yenileceğinin farkında değil. Birdan sağımda beliren Dylan barmenden bir bira istiyor ve kız barmenden sıkıldığını belli edermiş ve kurtulduğuna sevinmişçesine gülümseyerek bana dönüyor. Bu kız daha önce nerede saklanıyordu ki?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ramona A. Lindström
Queen Jewell
 Queen Jewell
Ramona A. Lindström


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Anne Rus baba Denmark'lı, Denmark'ta yaşıyordu lisede buraya geldi.

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 6:51 pm


    "Bayan Mona, adınıza bir mektup gelmiş!" Adımın yüksek sesle çığırılmasından dolayı sinirli bir şekilde başımı şişko yastıklardan kaldırıyorum. Bu saatte beni uyandırmasının sebebi ne ki? Güzel bir uyku güzel bir yüz için gereklidir, geceki parti yüzünden zaten geç yattığım için erken vakitte kaldırılmamın hiçbir bahanesi olamaz. Uyku maskemi çıkarttıktan yataktan atlayıp kalın güneşlikleri çekiyorum, gözlerimin aydınlığa alışma çabası can yakıcı.

    Geceliğime uyumlu olan ipek sabahlığımı giydikten sonra odamdan çıkıp Ophelia'nın yanına, bana ne geldiğini görmek için gidiyorum. Aslında tahmin eder gibiyim, başka bir şey olmasının ihtimali 0'dan daha düşük. Koyu saçları sıkı bir topuz yapılmış olan kadının elinden mektubu kaparak kadına ters ters bakıyorum. "Ophelia, bir daha beni erkenden uyandırırsan sana Manhattan'daki bütün çöpleri toplattırırım." Bunu dedikten sonra mutfağa doğru yürüyerek üzerinde zarif desenler olan zarfı açtım, gönderen kişiden ne olduğunu çoktan anlasam da emin olmak istiyorum. Davetiyeyi görünce dudaklarım tatmin olmuş bir gülümsemeyle kıvrıldı. Adaylardan biri olacağımı biliyordum. Hatta seçileceğimi de biliyorum. Balo için de elbisemi çoktan hazırlamıştım, ayakkabılarımı ve diğer şeyleri de. Diğer ikisinin kim olduğunu bilmiyorum ancak önsezileri yoksa davetiyenin son gün gelmesi onları feci bir telaşa sokacak, benim aksime. Ben kendimden eminimdir, planlıyımdır ve her şey bu sayede kontrolüm altında olur. Bundan zevk de alırım. Önsezilerim de her zaman işe yarar. Bunları bir kenara bırakacak olursak uykumu tam alamadım ve balo için o kadar uğraştıktan sonra zombi gibi gitmem felaket olur.

    Gevreğimi yiyip tekrar odama doğru yol alıyorum, sabahlığımı köşedeki koltuğun üzerine fırlatıp tekrardan yumuşak örtünün altına giriyorum. “Ophelia! Güneşlikleri çek!” Kadın perdeleri kapattıktan sonra oda kararıyor uyku maskemle beraber de etrafta hiçbir şey görünmüyor. “Beni 3 saat sonra uyandır.” Diyerek uyardıktan sonra eksik kalmış uykuma teslim ediyorum.

    Ophelia beni uyandırdığında bir an ne dediğimi utup kızacak gibi olsam da sonradan jetonum düşüyor. Bugün bir kez daha yaptığım gibi yine kalkıyorum, maskeyi çıkartıp perdeleri açıyorum. Odaya bir kez daha güneş ışığı doluyor ve bir kez daha gözlerim acıyor. Mutfağa gidip yine Ophelia’nın hazırlamış olduğu ton balıklı salatamı yiyorum, lezzetli ve sağlıklı. Mükemmel bir form için kalorilere dikkat etmek gerekli ve bunu elbette ki yapıyorum. Her neyse, yemeğim de bittiğine göre banyomu yapabilirim. Şöyle uzun, güzel ve arındırıcı bir banyo. Adımlarımı bu sefer banyoya yönlendiriyorum, geceliğimi ve iç çamaşırlarımı çıkartıp doldurulmuş küvete yavaşça giriyorum, su soğuk, tam sevdiğim şekilde.

    Banyodan sonra tekrar odama dönüyorum, saate baktığımda beş olduğunu görüp acele ediyorum. Üç saat içinde o mekana varmalıyım. Yapacak daha bir sürü şeyim var, off. Saçlarım kurumalı, ojelerim halledilmeli –aa bir dakika zaten sürmüştüm. Her neyse, saçlarım kurumalı, elbisemi giymeliyim – ki bu gerçekten uzun sürüyor- makyajım ve saçım hallolmalı. Bence bunları tek başıma halletmem imkansız, kuaföre falan gitsem daha iyi olacak. “Ophelia, kuaförü ara ve bana bir taksi çağır!” Evet bugün fazlaca bağırdım ama bunlar gerekli şeyler. Kuaförde boş yer olmaması gibi bir durum olsa da elbette ki beni tanıyorlar ve elbette ki bana vakitlerini ayıracaklar. Lütfen, ben gelecekteki Queen Jewell’ım. Zaten böyle bir günde sorun çıkartırlarsa orayı yakarım. Her neyse. Dolabımda VS iç çamaşırlarımı çıkarıyorum, siyah dantel olanları. Miss Sixty bir kot bulup DKNY’dan alınmış bir tişörtle dışarı çıkabilirim, tamam. Elbette bootielerim de var. Saçlarım nasılsa halledileceği için kurutmaya gerek duymadan deri çantamı kapıp odadan çıkıyorum. Ophelia’ya ters davransam da onu severim ve yardımları için sarılıp öptükten sonra taksiye yetişmek için koşa koşa asansörlere gidiyorum, tanrım, çok az zamanım var.

    Siyah parıltılı elbisemin etekleri yerde gezinerek içeri girdiğimde gülümsüyorum, seneye buraya geliş amacım farklı olacak. Queen olacağım ve tacımı devredeceğim, bundan eminim. Evet, zamanında geldim. İşlerim tahminimden kısa sürdü, hatta biraz TV bile izleyebildim. Bunları geçersek etraf güzel olmuş. Ilsa’nın uyuşturucu, sigara ve seksi yasakladığından haberim var ama içkiyi yasaklamamasını bekliyordum ve öyle de yapmış. Gerçi bu gece herkesin bir yerlerde tütünler tüttüreceğini ve zevkten dört köşe olacağını biliyorum. İlk defa bu geceki amacım farklı, gerçi hoş birileri olursa karşı koyabileceğimi sanmıyorum. Yine de önceliklerim var.

    Etrafa bakınarak bara doğru ilerliyorum, son sınıflar dışında tanıdık kimse yok. Pek şaşırtıcı da değil, sonuçta mezuniyet balosu. Barmen beni görünce duraksıyor, gözleri açılıyor, normal karşılıyorum. O elbiseyi siz de giyseydiniz size de öyle bakarlardı. Derin bir göğüs ve bacak dekoltesi var, evet tam benlik. Aslında vazgeçtim, mükemmel bir vücudunuz yoksa güzel falan durmazdı. Bir şeyler geveliyor ama duymuyorum ilgilenmiyorum. Başımı sallamakla yetinince yanımdan ayrılıyor. Beni rahat bırakacağını umarak sevinsem de geri gelmesine sinir oluyorum. Yine de elinde hindistancevizli mojito var, onu severim. Yapmacık bir şekilde gülümseyerek içkiyi alıyorum. O sırada yanıma biri geliyor, üst sınıflardan sanırım. Yani daha önce rastlamadığıma göre? Ki yazık olmuş, gerçekten tatlı. Röfleli sarı tonunda kıvırcık saçlı falan, kıvırcık saçı çok severim. Bronz teni, mavi gözleri ve geniş omuzlarıyla da kusursuz. Cidden tatlıymış.

    Ben onu saniyeler içerisinde incelemişken o içkimi işaret ederek “Güzel seçim, güzel bayan.” Diyor. İltifatına karşılık tepkisiz kalıyorum, o da içkinin aynısından istiyor. Tam cevap verecekken sinir bozucu barmen geri dönüyor. Cidden, o kadar uyuz ve sinir bozucu davranıyor ki tırnaklarımın kırılacağından korkmasam suratının ortasına yumruğu patlatırdım. Ah, bir de olay çıkarmam doğru olmaz. Ben barmenle alakalı cinayet senaryoları yazarken biri daha geliyor ve barmenden bir bira istiyor. Tanrım, sonunda kurtuldum. Bu sefer cevap vermek için gülümseyerek çocuğa dönüyorum. “Kurtarıcımsın, teşekkürler. Ben Ramona ve sen de?” Cevap vermeden önce bir kez daha yüzünü inceliyorum, benzetmeme karşılık gerçekte çizgi romanlardaki insanları-kurtaran-süper-kahraman tipi var. Ve gülüşü, ah Tanrım. “Marco ya da Clyde, hangisini istersen.” Sesinde belirgin bir İtalyan aksanı var. İtalyanları severim. İyi seks yaparlar. Genelleme dışında da durumu incelersek Marco’nun da bu konuda iyi olduğunu düşünüyorum. Cidden, şu yüze ve fiziğe bir bakar mısınız? Seksi ve şehvetli düşüncelerimden sıyrılmam gerek, cevap vermek için. Yani bana kalsa hemen şurada işi bitirebilirim ama olmaz. Biraz sürtük müyüm? Evet. “İtalyan mısın? Orayı cidden çok severim ve yemeklerini de tabii ki.” Söyleyecek daha saçma bir şeyler bulamazdım bence, neyse.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimeC.tesi Haz. 25, 2011 3:26 pm

    “İtalyan mısın? Orayı cidden çok severim ve yemeklerini de tabii ki.” Kızın pürüzsüz sesi kulaklarımda çınlıyor. Aslında kurduğu o kadar ilginç bir cümle değil; fakat birkaç saniye önce söylediği adının bana nereden tanıdık geldiği kafama dank ettiği andan itibaren Ramona'nın söylediği her şey iki kat ilginçleşiyor. Bedenimi biraz daha sola kaydırarak yaklaşıyorum kıza. Birden, farklılaşıyor gözümde her ayrıntısıyla, daha fazla tanıma isteği damarlarımdaki kana işliyor. Gülümsememden duruşuma kadar her hareketim değişiyor istemeden. Daha dikkatli davranmaya başlıyorum, tüm bunların sebebi de adı sadece. Galerideki tuval beni gerçekten etkilemiş olmalı, o kadar farklı bir resim olduğunu da düşünmüyordum aslında. Belki de beni etkileyen fırça darbelerindeki yetenekti. Dışarıdan bakınca Ramona böylesine yetenekli birine hiç benzemiyor desem yalan söylemiş olmam aslında. Tüm yeteneğini bir çeşit seksilik duvarıyla gizliyormuş gibi. Neden öyle gelir bilmiyorum ama; seksi olan insanlar yetenekli veya zeki olamıyor sanki. Oysa bana bir bakın.

    En son Delancey için bu denli atan kalbim yine kendini tutmakta zorlanıyor. Sakinleşebilmek için önümdeki kadehi ağzıma dayıyorum, nefes almadan iki üç yudum içiyorum. Hindistan cevizinin yatıştırıcı tadıyla karışmış alkol saniyesinde rahatlatıyor titreyen bedenimi. "İtalyan yemekleri favorimdir, bir gün sana en güzellerinden yedirmek* isterim." İçimdeki romantik erkek canlanıyor gibi. Cece'den ayrıldığımdan beri kadınları sadece eğlence olarak görmeye odaklamışım sanki, birden her şey netleşiyor. Son haftalarda ne kadar kendim harici bir insana dönüştüğümü fark ettiriyor bana Ramona'nın bendeki etkileri. Kendimden utanmamak elimde değil. Eğlenceli ve zevkli olmadığını söyleyecek değilim, yine de aşırıydı. 17 yaşında biri için bile aşırıydı ve herhangi birinde kalıcı bir mutluluk elde ettiğimi söylersem yalancı olurum. Gelip geçici basit tatlar gibiydiler, hiçbirinde de istediğim o mükemmel İtalyan lezzeti yoktu. Oysa bu mükemmeliyetin karşısında durmak bile o lezzetin doruklarını hissetmeme neden oluyor.

    Ödün vermediği çekiciliğini koruyarak "O günü sabırsızlıkla bekliyorum." diyor. Tüm mükemmel özellikleri kendinde birleştirmiş gibi, klasik NY sürtüklerini sevmem bilirsiniz, Ramona'da da öyle bir tip var aslında; fakat ona rağmen çok farklı geliyor bana. Düşünün nasıl bir etki yarattığını üzerimde. "Seni buralarda daha önce görmememin sebebi?" diye soruyorum yenemediğim merakımdan ötürü. Gözlerime dik dik bakarak cevabını veriyor. "Yeterince iyi bakamamışsındır." Aslında gayet de haklı, ne yalan söyleyebilirim ki. Az önce de dediğim gibi, son zamanlarda kadınlara bakılması gereken gözle bakmadığım gerçeği söz konusu. "Bundan sonra bakmama da gerek kalmadı bence." diye yanıtlıyorum onu. Nadir güzelliğine iltifat ettiğimi anlayacağını düşünerek. Üstüne bir de çekici olduğunu sandığım o gülümsemelerimden ekliyorum, hani küçük çocuklar noelden birkaç gün önce oyuncak dükkanın vitrinine yapışır ve bir oyuncağa bakarak şöyle der içinden 'ONU İSTİYORUM.', ailesi ona hediyeyi aldıktan sonra da o oyuncaktan asla ayrılmaz; işte o şekilde benim olmasını istiyorum Ramona'nın, o küçük çocuktan tek farkım, istediğim şeyin parayla alınacak bir şey olmaması.

    Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ramona A. Lindström
Queen Jewell
 Queen Jewell
Ramona A. Lindström


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Anne Rus baba Denmark'lı, Denmark'ta yaşıyordu lisede buraya geldi.

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 9:49 am


    "Seni buralarda daha önce görmememin sebebi?" Açıkçası görmesini isterdim. Talihsiz kader. Yani şaşırıyorum, okuldaki yakışıklı çocukları hepsiyle çıkmış olduğumu düşünürdüm. Böyle biri nasıl gözümden kaçar ki? Hata yapmış olduğum kesin, ki genelde hata yapmam. Bunu telafi edecek bir şeyler olmalı. Bakışlarımı mavi gözlerine çeviriyorum, vücudunun her santimetresi gibi mükemmeller. "Yeterince iyi bakmamışsındır." Bu kendim için de geçerli. Üst sınıf olması bir mazeret değil, onlara da alışığım. Dikkatimi en azından bir kere çekmiş olmalıydı, cidden inanılmaz. Tabii yanında bir sevgilisi yoksa. Benim herkesle çıkmam sadece şıpsevdiliğimden, sevgilisi olan insanlara bakmıyorum. Nedeni de bu olmalı. Biraz üzüldüm sanki. Eğer sevgilisini unutmaya çalıştığı için benimle ilgileniyorsa yazık olacak, gerçekten yazık olacak. Yani kimse kullanılmayı istemez. Benim gibi birini kullanamazsınız zaten. Ay, yine saçmalamaya başlıyorum. Ben böyle biri değilim ki. Ya da böyle miyim? Bilmiyorum. Umurumda da değil pek. Anı yaşamaya odaklan Mona. Gelecek ya da geçmişi unut, önemli olan şimdi. Ben kafamdaki saçma düşüncelerden kurtulurken "Bundan sonra bakmama da gerek kalmadı bence." diyor ve bunların üstüne bir de o müthiş gülümsemesini ekliyor. Hatta az öncekinden daha güzel, daha çekici. Yani eriyorum. Ortaokulda ilk kez aşık olursunuz da yaptığı her hareket sizi etkiler ya, buna benzer bir his içindeyim. Gerçi ben ilk aşkımı bile hatırlamam, olsun. "İltifatının gerçek olduğunu düşünerek teşekkür edeceğim. Çok naziksin." Elbette ben de gülümsüyorum, benim de gülümsemem güzeldir. Marco kadar etkileyici bir gülümsemeye sahip herhangi birinin olduğunu da sanmıyorum gerçi. Yarışamayız. Bana göre fazla mı mükemmel kaçar? Bilmiyorum. Ama öğrenmeye hevesliyim. "Sana daha ilk dakikadan yalan söylemeyeceğim." Gülümsemem daha da büyüyor. Yani genelde piç tiplerle takıldığım doğrudur ama bu tarz insanları da çok severim. Romantikler kendinizi iyi hissettirir. Canım benim. Yani güzel olduğumu biliyorum ama karşımdaki mükemmel insanın bunu hatırlatması elbette çok güzel oluyor. Mojitomdan bir yudum daha alıp Marco'yu incelemeye devam ederken gözüm siyah papyonuna takılıyor, hafifçe bozulmuş. Aklıma gömleğini açmak ve çıkarmakla ilgili görüntüler geliyor fakat savuşturuyorum. Cidden saçmaladım. İçkiyi barın üzerine koyup gülüyorum, “Hey, papyonun bozulmuş.”. O da başını eğerek papyonuna bakıp gülüyor, bir şey söylemiyor. Dudağımı ısırıp gülerek o an verdiğim kararla hafifçe eğiliyorum, papyonu güzelce tekrardan bağladıktan sonra geri çekilip gülümsemeye devam ediyorum.


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 2:09 pm

    “Hey, papyonun bozulmuş.” diyor gözlerimi üzerinden alamadığım kız, içkisini bara bırakırken. Narin elleri boynumdaki papyona doğru uzanıyor ve yakınlaştığı her saniye kalp ritimlerimde bozukluklar meydana geliyor. O an onu belinden çekip dudaklarına yapışmak belki de en büyük isteğim oluyor. Bir nefes uzağımda, düzelttiği papyon nefes almamı zorlaştırırken başka bir şeye konstantre olmak kolay değil. Yaramaz; ama samimi bir gülümsemeyle geri çekiliyor, düzelttiği papyona bir kez daha bakıp memnun bir şekilde gülümsüyor. Ben de az önce yaşadığım küçük çaplı kalp krizini bastırmak için gülüyorum ona. "Teşekkür ederim." diyorum gözlerini neredeyse delecek bir bakış atarken. Çünkü o beni istediği şekilde etkileyebilir; fakat ben? Böyle bir güzellik karşısında nasıl etkileyici taraf olabilirim ki? Beni tamamen kontrolü altına almış olmasını yadırgadığımdan değil, farklı geliyor. Daha önce hiç bu kadar etkilenen taraf olduğumu sanmıyorum. O yüzden güvendiğim iki şeye (sadece yüzüm için geçerli); gülüşüme ve bakışlarıma odaklanarak onu kendimce etkilemeyi denemeye karar verdim. Ne kadar başarılı olacağım hakkında pek de bir fikrim yok. Daha önce birçok erkek tarafından etkilenmeye çalışmış; fakat hep tersiyle sonuçlanmış senaryolarla dolu hayatı olan birine benziyor Ramona. Gelecek adımın ne olacağını kestiremezken arkalardan The Most Beautiful Girl in the World çalmaya başlıyor.

    Kesinlikle Ramona için yazılmış bir parça olmalı. Gülümsüyorum kendi kendime. Ardından karşımda sakince içkisini yudumlayan Ramona'nın boşta duran elini kapıyorum ve kendime doğru çekiyorum. "Bu dansı bana lütfedersin herhalde?" Kız, cevap vermek yerine haylazca gülümsüyor; fakat sadece haylazlık değil, içinde aynı zamanda samimiyet seziyorum. Böylece bedenlerin kıvrak danslarını ortaya serdikleri alana doğru gidiyoruz, bu şarkıda bile seksi dans etmeye çalışıyorlar, tanrım, bazı insanlar gerizekalı. Küçük eli benim elimde kayboluyormuş gibi geliyor; fakat elinin sıcaklığı kalbimi de ısıtıyor adeta. Alanın ortalarında bir yere vardığımızda, onun yüzündeki sönmeyen gülümseme bulaşıcı bir şekilde bana da geçiyor. İnce bedenini kendime doğru çeviriyorum ve iki elimi kalçalarından biraz üste, narin belinin oraya koyuyorum. O da az önce düzelttiği papyonun hizasında kenetliyor kendininkileri. Müziğin ritminden ziyade kalbimin ritmine göre sağa sola doğru sallanıyorum. Arada gözlerimi derin göğüs dekoltesine odakladığımı fark edip başka yerlere de konsantre olmaya çalışıyorum. Ramona ise çoktan müziğin rahatlatıcı etkisinde gözlerini kapatmış durumda gülümsemeye devam ediyor. Kusursuz yüzünü saatler boyunca inceleyebilirim, bir anda içimdeki isteğe karşı koyamadan ellerimle belinden kendime biraz daha çekiyorum. Gözlerini açıp 'ağır ol kovboy' tarzı bir bakış atıyor; fakat hala tebessümünü gizleyemiyor. Tam başını omzuma doğru yaslayacakken birden birkaç adım uzaklaşıp, az önce boynumda kenetlediği ellerinden biriyle göğüs dekoltesinden bir telefon çıkarıyor.

    Benden uzaklaşmasından çok telefonu koyduğu yer hakkında küçük bir şaşkınlık yaşıyorum. Ardından herkes birden bize bakıp gülüşmeye ve fısıldaşmaya başlıyorlar. Mona'nın yüzündeki gülümseme yerini ifadesizliğe, ve ardından öfkeye bırakırken yüzüme bakmadan hışımla kalabalığı ayırarak salondan çıkıyor. Neler olduğu hakkında en küçük bir fikrim yok; fakat tüm balo salonu gözlerini üzerimden çekmeye de niyetli değil. O sırada Dimka elinde telefonuyla yanıma geliyor ve bir mesaj gösteriyor. LC'den gelmiş olan mesajda şunlar yazıyor;

    Ah, merhaba dedikodu sever Manhattan'lılar!
    Duyduğumuza göre III. Sınıfların Mona'sı ve IV. Sınıfların mezun olmak için baloda bulunan Marco'su biraz fazla yakınlaşmış. Mona, Mona ve Mona... Marco'nun çapkın olduğuna alışmıştık; en azından çıkarları doğrultusunda hareket etmiyordu; fakat bir taç için gerçekten IV. Sınıf birini ayartmaya çalışmak... Kraliçe olmak için insanları kullanmak, bunu senden beklemezdik minik kraliçe.

    Beni kullanıyor muydu? Hayır, öyle olduğunu hiç sanmıyorum. Dimka'ya sağol dercesine bir bakış atarak bir dakika önce Mona'nın geçtiği şekilde kalabalığı yararak balo salonundan ayrılıyorum. Koridorda bir sağa bir sola bakıyorum, nereye gitmiş olabilir? Neden bana hiç bunlardan bahsetmedi? Adını daha önce duymadığım bu kız nasıl minik kraliçe oluyor? Aklımın bir kenarında kullanıldığım gerçeği, onu asla sevgi dolu bir şekilde saramayacağım gerçeğiyle birleşip kalbime bir bıçak saplıyor; fakat bu acıyı görmezden gelip kızı saklandığı yerden çıkartmayı umarak sessiz koridorlarda ayak seslerimin gürültüsüyle koşuşturuyorum. Gerçek olamaz değil mi? Benden hoşlanmadı mı? Sadece bir oyun muydu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ramona A. Lindström
Queen Jewell
 Queen Jewell
Ramona A. Lindström


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Anne Rus baba Denmark'lı, Denmark'ta yaşıyordu lisede buraya geldi.

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 3:52 pm


    "Bu dansı bana lütfedersin herhalde?" Bunu diyerek boşta olan elimi kapıp ayağa kaldırıyor, muzurca gülümsemekle yetiniyorum. En sevdiğim şarkıda, Marco'yla dans etmek ha? Cidden bir rüya olurdu. Tabii şu an gerçeğe dönüşüyor. El ele tutuşarak dans pistine gidiyoruz, Tanrım, bu şarkıyı cidden çok seviyorum. Mekandaki gerizekalılar disko tipi dans ederek şarkıyı katletmese daha güzel olacak tabi. Pistin ortasına geldiğimizde yeri uygun bularak duruyoruz ikimiz de, elini bırakasım gelmiyor. Genelde ellerim soğuk olur ama onun büyük avucunun içinde kaybolurken sımsıcak, kalbim gibi. Marco beni kendine doğru çekerek ellerimi kalçalarıma - hayır hayır durun, belime koyuyor. Sakin ol Mona, mart ayındaki kediler gibi davranıyorsun. Hem ellerini o şekilde kullanabileceği başka bir zaman yaratabilirim, evet. Yani umarım olur. Ellerimi geniş omuzlarına koyuyorum ve müziğin ritminden ziyade onun adımlarına uyuyorum, gerçi bunu da kusursuz bir şekilde yapıyor. Bir süre sonra mutlu bir şekilde gözlerimi kapatıp kendimi ona bırakıyorum, bu anın güzelliği tarif edilemez. Çabuk hoşlanırım, ama çabuk etkilenmem ve duygularımı korumak çaba gerektirir. Marco'ysa daha baştan etkisi altına aldı, ondan vazgeçebileceğimi hiç sanmıyorum. Ben müziğin huzuruyla salınırken Marco bir anda kendine daha da yaklaştırıyor, bedenlerimiz birbirine değiyor. Sakin ol der gibi bir bakış atıyorum, yoksa dayanamayacağım. Benim de hormonlarım var, lütfen yani. Bu şekilde hareketlerde bulunarak sadece dans etmemi bekleyemezsiniz. Gülümsememi koruyorum yine de, hareketine uyumlu olarak başımı omzuna yaslayacakken göğsümde hissettiğim titremeyle geri çekiliyorum. Telefonum olmalı. Evet, bu tarz yerlerde telefonumu sutyenimde taşıyorum. Sürekli çantama gidemem, değil mi? Karla ya da Nora bana şu an mesaj atmazlar, arkadaşlarım yeterince zeki. O zaman L&C olabilir. Hatta kesin onlardır. Yine ne yazdıklarını merak ediyorum, benim kraliçeliğimi müjdelemedilerse tabii. Onu zaten biliyorum, olacak. Ellerimi geri çekerek biriyle hızlıca telefonumu çıkartıyorum, Marco'ya bakınca hafifçe şaşırmış olduğunu görüyorum ama gözlerindeki bakıştan tahrik olduğu da belli. Gülmemek için kendimi tutuyorum, böyle bir davranış uygunsuz olur. Telefonun e-mal menüsüne girip mesaja bakıyorum.

    Ah, merhaba dedikodu sever Manhattan'lılar!
    Duyduğumuza göre III. Sınıfların Mona'sı ve IV. Sınıfların mezun olmak için baloda bulunan Marco'su biraz fazla yakınlaşmış. Mona, Mona ve Mona... Marco'nun çapkın olduğuna alışmıştık; en azından çıkarları doğrultusunda hareket etmiyordu; fakat bir taç için gerçekten IV. Sınıf birini ayartmaya çalışmak... Kraliçe olmak için insanları kullanmak, bunu senden beklemezdik minik kraliçe.


    Poker face olayı var ya, yüzüm önce o hale geliyor, sonundaysa saf öfke taşıyor. Marco'nun yüzüne bakarsam tokadı yapıştıracağım, o yüzden ona bakmadan öfkeyle kalabalığın arasından geçiyorum. Herkes kıkırdaşıyor, Ah Tanrım, hepsini boğmak istiyorum. Lanet olasıca sürtükler, sizden nefret ediyorum. Kıskançlıktan ölün, kendi döneminizde Queen olamadınız, ve şimdikiler, olamayacaksınız siz de, ölün. Hepsinden nefret ediyorum, HERKESTEN! Size bir uyarı, ben sinirliyken yaklaşmayın. Yoksa tırnaklarım ve ayakkabılarımın topuklarıyla vücudunuza fecii şeyler yapabilirim, yaklaşmayın. Psikopat gibi davranmaya başladım, hıhım. Sakin ol Mona, insanların düşüncelerini umursama, sakin ol. İçimden kendi kendime bağırıyorum, "S*KTİR GİT İÇ SES! SAKİN FALAN OLMAYACAĞIM!" Elbisemin eteğini tutmaya uğraşmıyorum, yerde sürünsün, şu an onu takacak durumda değilim. Sakinleşmem lazım, birilerini öldürmeden önce. Resim Atölyesi. Evet evet, atölye kesinlikle iyi bir fikir. Hayır, resim falan çizmeyeceğim. Sadece resimlere bakmak ya da boya kokusu beni rahatlatır, o yüzden. Balo salonuyla aynı katta olduğu için hemen gidebilirim, bu da ruh sağlığım için iyi olur. Adımlarımı hızlandırıyorum, uzun koridoru geçip atölyeye geldiğimde etrafın sessizliğinden kimseciklerin olmadığını anlayabilirim, bu da iyi. Kapı kolunu çekip içeri girdikten sonra kapıyı kapatıyorum, geniş odanın en uç köşesine gidip orada genelde modellerin poz vermek için kullandıkları divana oturuyorum. Sinirden, bir de içerideki gürültüden dolayı başım ağrıyor, çantamı yanıma almamış olduğumu fark ediyorum. Yanımda olsaydı ağrı kesici alabilirdim, lanet olsun. Şakaklarımı ovmak sakinleştirir düşüncesiyle parmaklarımı üzerlerinde daireler şeklinde hareket ettiriyorum, biraz iyi geliyor gibi. Tamam, yanıldım. Sinirim geçmedi, hatta düşündükçe daha da artıyor. Elimde duran telefona tekrar bakıyorum, can yakıcı ve sinirlendirici mesajı tekrar okuyorum, ve sonunda sinirim tavan yapıyor. Telefonu atölyenin sert zeminine doğru fırlatıyorum, dünyadaki diğer her şey gibi ondan da nefret ediyorum. Tam o sırada kapı açılıyor, içeriye uzun bir siluet giriyor. Kim beni rahatsız etmek için geldi? Gelen kişi ışıkları açıyor ve yüzünü görebiliyorum, Marco. Ona da sinirliyim, diğer herkese olduğu gibi. Hatta daha fazla sinirliyim. Bu kadar ilgilenmeseydi benimle bunlar olmayacaktı. Garip bir ifadeyle yavaşça yanıma doğru gelirken yerdeki parçalanmış telefonu görünce daha da garip bir ifadeye bürünüyor yakışıklı yüzü. Ellerim şakaklarımda ona bakıyorum, o da bana bakıyor. Yanıma geldiğinde başımın hizasına yaklaşmaya çalışmıyor, sadece ellerimi şakaklarımdan çekiyor ve birini omzuna koyuyor, diğeriyle ise çenemi kaldırıyor ve bakışlarımız buluşuyor. Bunları yapmasına izin veriyorum, sinirli olsam da karşı koyasım gelmiyor. Mavi gözlerini incelerken biraz da olsa sakinleştiğimi hissediyorum, sonra yeniden tepem atıyor, bakışlarım sertleşiyor tekrardan. Çapkınlığına alışmıştık sözleri... Beni yatağa atıp sonra da s*ktirip gidecekti ha? Az önce kanma ihtimalim vardı ama bundan sonra çok beklersiniz.


En son Ramona Lindström tarafından Perş. Haz. 30, 2011 3:27 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 3:10 pm

    Papyonum benim için eziyete, attığım her adımsa umutsuzluğa dönüşüyor. Belki çok kısa bir süre için tanıyoruz birbirimizi; fakat onu bulma isteğime hiçbir şekilde karşı koyamıyorum, hatta bunu deneyemiyorum bile. Ürkütücü sakinlikte koridorlarda bir ayak seslerim, bir de "Ramona neredesin?" diye soran sesim yankılanıyor defalarca. En sonunda küçük bir ihtimal vererek resim atölyesine doğru ilerliyorum. Nefes nefese kalmış durumdayım, papyonumu iki ucu boynumun iki tarafından sarkacak şekilde açıyorum, bir iki düğmeyi de. Aksi takdirde nefes alamayacak kadar boğulacağım. Atölyeye girmeden önce durup birkaç derin nefes alıyorum, kalbim normal düzenine giresiye kadar bekliyorum. Aklımdaki soru işaretleri beni bunaltmaya çalışmaktan vazgeçmiyorlar. Adeta iki kişi beynimde birbiriyle tartışıyor. Biri iki saniyede bir kıza nasıl kandığım hakkında beni azarlıyor, diğeriyse onu bulmam ve konuşmam için beni dürtüyor. Sanırım ilki aklım, diğeri de kalbim. Her zamanki gibi aklımı duymamazlıktan gelerek kalbimin dediklerine uyuyorum. Zaten ya kalbime uyarım ya da .... Her neyse.

    En sonunda normale döndüğümü fark ediyorum ve son bir ümitle atölyenin kapısını açıyorum. İçerisi karanlık, hiçbir şey belli olmuyor. Sağımdaki düğmeye basıyorum ve atölye birden aydınlanıyor. O sırada onu görüyorum... Elleri şakaklarında, kendini rahatlatmak için ovuşturuyor. Bir anda az önce kalbime saplanan bıçaktan bir tane daha saplanıyor. Nasıl oyun olduğuna ihtimal verebildim ki? Şu savunmasız güzellik nasıl benimle oyun oynamak isteyebilir? Gözlerini karşı duvardaki bir noktaya dikmiş, boş boş bakıyor. Nereye baktığını anlamak için kafamı çeviriyorum, gerçekten duvarın boş kısmına dikmiş gözlerini. O sırada yerdeki telefon parçaları dikkatimi çekiyor. Tanrım, bu kıza neler olmuş böyle? diye düşünmemek elimde değil. Neden bu kadar sinirlendi ki? Alt tarafı Lola ve Coco diyesim geliyor; fakat onlar gerçekten birinin hayatını karartmak konusunda başarılılar, bu yüzden az önceki cümleyi aklımdan siliyorum. Aniden içimdeki psikopat uyanıyor ve ben gidip Lola'yı da Coco'yu da bıçaklamak istiyorum. Nasıl biraz önce meleksi güzelliğiyle, bir nefes uzağımda mutlu mutlu salınan bir prensesi bu hale getiriyorlar? Ve onlara inanan, onların dediklerine göre hareket eden bir avuç beyinleri alınmış New York'lu gençten de nefret ediyorum. Seri katil olsam yeridir aslında.

    Ölüm sessizliğinin hakim olduğu atölyede adımlarımı bu sefer Ramona'nın oturduğu divana doğru çeviriyorum. Önüne geldiğimde şakaklarını ovan küçük ellerini yüzünden çekip, bir elimi omzuna koyuyorum. Yavaşça aralanıyor göz kapakları. Diğer elimle zarif çenesini tutup, yukarı kaldırıyorum ve gözlerimiz birbirine değiyor. O sırada her şey daha da netleşiyor. Sinirden dolmuş gözlerindeki bakışlar tamamen anlatıyor bana o an hissettiklerini. Birden ona sarılıp her şeyin geçeceğini, hep yanında olacağımı söylemek istiyorum; fakat ne haddime? Ben kim oluyorum da hep yanında olacağımı söylüyorum ki ona. Beş dakika önce barda tanıştığı çekici çocuktan başka bir şey değilim. Yine de içgüdülerime karşı koyamıyorum, gözlerimiz birbirlerini iyice incelerken dudaklarım zorla aralanıyor ve sessizliği kırıyorum. "Neler oluyor Ramona? Bana her şeyi anlat." diyorum hafifçe. Sanki sözlerim bile onu kıracak ve birden ağlamaya başlayacak gibi. Duyguları ve görünüşüyle tam bir porselen bebek sanki. Elimi çenesinden çekip bakışlarını kapatmaya çalışan bir tutam saça yönlendiriyorum. Evet, belki klasik bir hareket veya belki çok basit; fakat ellerimin titrediğini hissedebilecek olmasını umursamadan, o ilk aşk heyecanıyla saç tutamını kulağının arkasına yerleştiriyorum. Yanına oturmak aklımdan geçmiyor diyemem; ama belki beni şu an burada istemiyor diye düşündüğümden, onu benimle konuşmaya zorlamak gibi anlaşılacağından onu da yapamıyorum. Karşısında savunmasızca dikiliyorum işte... Yapabileceğim başka bir şey yok. Bir açıklama bekliyorum onu mutlu edebilecek sözcükleri bulabilmek için. Marco Richetti'nin gözleri bir kız için doluyor...


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ramona A. Lindström
Queen Jewell
 Queen Jewell
Ramona A. Lindström


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Anne Rus baba Denmark'lı, Denmark'ta yaşıyordu lisede buraya geldi.

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 12:16 pm

    "Neler oluyor Ramona? Bana her şeyi anlat." Bağırıp çağırmak istiyorum, üç yıldan sonra bir kez daha aynı hataya düştüğüm için ağlamak istiyorum, ama Marco'nun gözlerindeki bakış beni durduruyor. Daha önce kimse bana böyle bakmadı çünkü. Gerçekten sevdiğim Claus'ta da yoktu, o zamanlar olduğunu düşünecek kadar aptalmışım, gerçi başka faktörler de vardı ancak bunları bir daha düşünmek istemiyorum, özellikle şu anda. Elini çenemden çekip gözlerimi örten bir tutam altın saça götürüyor, ellerinin titrediğini hissedebiliyorum. Normalde bana fazlasıyla klişe gelecek bir hareket bu, ama Marco yapınca öyle olmuyor. Hareketleri beni öylesine etkiliyor ki daha kısa süredir tanımama rağmen onu Claus'u sevmiş olduğumdan daha çok sevdiğimi hissediyorum, bu düşünce kalbimi ısıtıyor. Bana gerçekten değer veren biri olabilir sonunda, bu düşünce beni mutlu ediyor; ama gözlerimdeki yaşlar hala yerlerinde duruyorlar.

    Marco'nun gözlerinin dolduğunu gördüğümde önce şaşırıyorum; ama bu daha fazla ağlamak istememe sebep oluyor. Gerçek halimi o kadar az gösteriyorum ki beni gören içime birinin girdiğini sanır, oysaki duygusalımdır. Duygusallık çoğu şey için yeterli olmadığı için kendimi saklıyorum, iyi olmanın şu ana kadar da pek bir faydası olmadı bana. Yaa, klasik hikaye işte.

    Dudaklarım açılıyor; ama açıklama yapmak için değil. "Sadece... Sana sarılabilir miyim?" Hafifçe başını salladıktan sonra birazcık ayakta dikiliyor, yüzünde tereddüdün izlerini görüyorum, sonra da yanıma oturuyor. Ona dönerek kollarımı boynuna doluyorum ve erkeksi kokusunu içime çekiyorum, hoşuma gidiyor. O da titreyen ellerini sırtımda birleştiriyor, bir süre öyle kalıyoruz. Aslında oldukça mutlu bir an ama göz yaşları yanaklarımdan süzülmeye devam ediyor, neden ağladığımı bile bilmiyorum. Belki yeniden böyle şeyleri hissettirdiği için, hatta daha kuvvetlisini. Geri çekildikten sonra yüzüne bakıyorum, bir açıklama ikimize de iyi gelecek bence. "Amacım asla bu değildi. Sana bunu yapmam. Ben... Ben aslında böyle biri değilim, gerçekten. Ve senin de olmadığına inanmak istiyorum. Doğru mu düşünüyorum?" Yine başını sallıyor, ben de ellerimi Yunan heykellerini andıran yüzüne koyuyorum. Belki de bunu yapmamalıyım, ama beni reddedecekse bile umurumda değil. Yüzünün iki yanında olan ellerimin baş parmaklarıyla göz yaşlarını fazla bastırmadan siliyorum, yanağına meleklerden alabileceğiniz kadar masum bir öpücük konduruyorum. Geri çekilip bir süre daha yüzüne bakmaya devam ediyorum, tepkisizliği beni delirtiyor, ama zorlamayacağım. Oturduğum yerden kalkıp atölyenin kapısına doğru ilerliyorum, şu an istediğim sadece eve gitmek. Eve gidip saatlerce ağlamak. Neden hep ben kırılıyorum ki, neden benim istediklerim olmuyor? Dahası, neden beni sevmeyen kişilere aşık olup duruyorum? Amacım eve gidene kadar ağlamamak olsa da kendimi tutamıyorum, bir kez daha tuzlu damlalar aşağıya düşüyorlar. Elbisemin eteklerini toplayacakken aniden döndürülüyorum, Marco beni kendisine çekip ellerini yüzüme koyarak dudaklarıma yapışıyor. Bu sefer şaşıran benim, bu sefer ben tepkisiz kalıyorum başta ama bunu kaçıracak kadar salak değilim. Öpüşüne karşılık verirken ellerimi omuzlarına koyuyorum, şu an dünyadaki en mutlu kız benim. Bunun da ne kadar klişe olduğu da umurumda değil, şu an dünya daha parlak ve güzel bir yer.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ramona A. Lindström
Queen Jewell
 Queen Jewell
Ramona A. Lindström


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Anne Rus baba Denmark'lı, Denmark'ta yaşıyordu lisede buraya geldi.

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 12:18 pm


    - SON -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Fame Spreader
☆ ☆ ☆
 ☆ ☆ ☆
Fame Spreader


Mesaj Sayısı : 51
Kayıt tarihi : 05/03/11

M&M: Vay Vay Vay Vaay Empty
MesajKonu: Geri: M&M: Vay Vay Vay Vaay   M&M: Vay Vay Vay Vaay Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 12:42 pm

    İnanılmaz, koskoca HJ ve Sir Stafford'un öğrencilerinden sadece ikiniz baloya katıldınız. Yani ödül olan +5 puanı kapan bir siz varsınız, ne diyebilirim ki... Yazık oldu, ayrıca tebrikler.

    Alınan Puan:: [Marco +5, Ramona +(4+1)] +5'er puan.
    Yorum:: Evet 10'ar puan aldınız. Mona'ya da rp'lerinin kısalığına rağmen bir puan fazladan verdim. Betimlemeleriniz, kim ne derse desin, gayet iyiydi. Ayrıca içten yazdığınızı da söylemeliyim. Bir çok kişide böyle bir yönteme rastlamıyorum ne yazık ki... Bu ödülü hakettiniz. Etkinliğe başkaları katılmadığı için şanslısınız. Aksi taktirde bir iki puan düşük gelirdi sonuçlarınız. Hoş, Marco için bir şey değişmezdi. O koskoca adam oldu değil mi? İkinizi de tebrik ederim yeniden. Marco'ya yeni hayatında başarılar. Mona'ya ise kraliçelik konusunda iyi şanslar...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
M&M: Vay Vay Vay Vaay
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Harrison Jewell | Sir Stafford :: Giriş Katı :: Büyük Salon-
Buraya geçin: