Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Derindeki Hisler Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Derindeki Hisler Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Derindeki Hisler Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Derindeki Hisler Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Derindeki Hisler Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Derindeki Hisler

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimeC.tesi Haz. 25, 2011 6:32 am

    Starbucks'tan çıkmış Bendel'e doğru sanki karşılaşmak istediği bir sona ilerler gibi ağır ağır ilerliyordu. Zor olacaktı. Evet artık Damien'ı unuttuğunu gözlerinin içine bakarak söyleyebilirdi. Peki ya geçmiş? Ondan kurtuluş var mıydı?

    Kelimelerin ağırlığı vardır, söz bir kez ağızdan çıktı mı, suya atılan taş gibi dalgalarıyla birlikte yayılır durur. Ve o dalgaların kime çarpacağı hiç belli olmaz.
    Bundan yıllar evvel bir gün birine onu çok sevdiğini ve ömrünün sonuna kadar da seveceğini söylemişti. Önündeki tüm engellere rağmen... Arzularını yerine getirmek adına suya bir taş attı. Sonra da dalga dalga yayılmasına eli kolu bağlı seyirci kaldı. Bunun hesabını vermek zorunda olacağını biliyordu.
    Yalan söylediği için pişman olmamıştı. Kibri ve kendini beğenmişliği aslında onu sevdiği gerçeğini dillendirmesine en büyük engeldi. Karşısında dikilip aynı yalanı gözünün şiçine baka baka bir daha söylese aksini iddia edemezdi. Zaten edemiyordu da. Fakat bugün içinde bir huzursuzluk vardı. Her ne kadar yürekli olsan da bazen gerçeklerle yüzleşmek insanın içini öyle acıtıyordu ki. Her ne kadar geçmişte olsa da o zaman ki zayıflığını ve masumluğunu hatırladıkça insan acıyordu kendine. Bir yandan da bir gurur; artık öyle olmadığı için.

    Yürürken bir yandan da i-pad'inden gelen müzik sesi onu başka diyarlara götürüyordu sanki.
    ''İnsanlara seviyorum gibi davranıyorum, sanki sevilmek istiyorum, bu öğrendiğim bir ders,
    Seni yüzüstü bırakmaktan nefret ediyorum ve bunun için çok kötü hissediyorum
    Ve sana sahip olduğumuz güvenin sarsıldığını düşündürmekten nefret ediyorum
    Bu yüzden bana affedemiyeceğini söyleme
    Çünkü kimse mükemmel değildir''
    Şarkıyı dinlerken bir yandan da ince sesiyle mırıldanıyordu. Şarkı dinlerken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyordu bile.

    Kendi düşünceleriyle çarpışırken Bendel'in önüne geldiğini farketmemişti bile. İçeriden gelen ağır parfüm kokusu ona geldiğini farkettirmişti bir an. Başını kaldırdığında hiç şaşırmadığı buranın alışık yüzleriyle karşılaşmıştı. Topuklusunun senfonisiyle birlikte emin adımlarla içeri doğru ilerledi. İnceleyen ayrıntılı bakışların arasında hangisinin çocukluk arkadaşına ait olduğunu bulmaya çalışıyordu şimdi de. Onu dikkatle inceleyenlere bakarak sorgulayıcı ve umursamaz bir bakış sundu onlara. Sonra da sıcaktan biraz olsun rahatlamak amacıyla uzun parlak sarı saçlarını geriye doğru savurdu. Ve umursamadığını belli etmek istercesine omuzlarını silkti. Ve gözüne çarpan toz pembe elbiseye doğru kaptırmamak istercesine hızlı adımlarla ilerledi. Elbiseye dokunduğu anda buz gibi olan ellerinden vücuduna doğru sıcaklık yayılmaya basladı. Ve burnuna gelen klasik baharatlı parfümü tam da bir yerlerden anımsadığını düşünürken göz göze geldiler. Aynı elbiseye aynı anda yönelmeleri ne büyük şanstı. Sonunda pembe dudaklarını araladı ve konuşmaya başladı:
    -Merhaba Victorola.
    Gülümsedi. İç aydınlatıcı bir gülümseme değildi bu fakat umut vaad ediciydi. Gözlerinin içine baktı ve vereceği cevabı bekledi ve bir yandan da kızın yüz ifadesinden düşüncelerini okumaya çalıştı. Bu konuda ne kadar iyi olduğu su götürmez bir gerçekti ne de olsa. Kızın cevabına bakarken yanındaki boy aynası da dikkatini çekmişti bir anda. Daha doğrusu dikkatini çeken boy aynası mı yoksa aynadaki yansıması mıydı bu tartışılırdı işte. Kızın cevabını beklerken aynaya dalmış kendini inceliyordu bir yandan göz ucuyla da...


En son Bianca Rushton tarafından Paz Haz. 26, 2011 2:39 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimeC.tesi Haz. 25, 2011 9:22 am

Son derece rahatsız edici alarmın sesiyle son derece rahatsız edici bir sabaha uyanmıştı Vic. Bir anda yeşillenen Central Parkta el ele dolaşan sevgilileri, çocukların ellerindeki dondurmaları akıta akıta yürüme çabası içinde oldukları Times meydanını, güneşin altında tüm ihtişamıyla parlayan Empire State’i, kısacası yazın eşiğinde olan New York’u hiç sevmiyordu Vic. Yüzünü buruşturdu ve son derece yavaş hareketlerle yataktan kalktı. Odasındaki minik lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı. Başını yavaşça kaldırarak aynada kendine baktı ve “Sabah kalktığında bile harika görünüyorsun, sen nasıl bir şeysin böyle!” dedi ukala bir gülümsemeyle. Hızla gardırobuna yöneldi ve cıvıl cıvıl renklere sahip yazlık bir elbise çıkardı. Evet, New York’un yazını sevmiyor olabilirdi ama bu onun sokağa bir çift siyah chanel çizme ve kırmızı ipek atkıyla çıkacağı anlamına da gelmiyordu. Elbiseyi bir dakika gibi kısa bir sürede üstüne geçirdi ve jet hızıyla makyaj masasına yöneldi. Normalden daha hızlı ama yine de harika bir biçimde yüzüne renk veriyordu. Sanki anlık bir enerji patlaması yaşıyor gibiydi. Aslında bu hızın nedeni bir an önce evden çıkmak istemesiydi. Bir an önce evden çıkmak istiyordu ki bir an önce eve, o serin yuvasına geri dönebilsin.

Limuzin Barney’s’in önünde durduğunda siyah gözlüklerini indirerek şoföre soğuk bir bakış attı. “Bir dahaki sefere bu kadar yavaş hareket edersen kovulursun.” Şoförün gelmesini bile beklemeden kapıyı sertçe çarparak arabadan indi. Mağazanın önüne fark ettirmeden bir göz attı ama Bianca’yı göremeyince hızlı adımlarla içeri girdi. Balo kıyafetini haftalar öncesinden diktirmeye başlamıştı aslında Vic ama amaç birlikte olmaktı o yüzden Anca’nın alışveriş teklifini kabul etmişti. Anca’yla çok küçük yaşta tanışmışlardı. İkisi de soğuk tiplerdi fakat ortak bir nokta onları buluşturmuştu, üvey anneleri. Komşu olmanın da verdiği avantajdan yararlanarak geceler boyu birbirlerine dert yanmışlardı. Birlikte ağlayıp, birlikte gülmüşlerdi yeri geldiğinde. Yani hatırı sayılır bir arkadaşlıkları vardı ve Vic bunu bozmak istemiyordu. Ama liseye geçtiklerinden beri aralarında hiç dile getirilmemiş bir gerginlik vardı. Ve ikisi de alışveriş düşüncesiyle oraya gelmiş olmalarına rağmen bu gerginlik bugün patlayacaktı.

Görevlinin getirdiği şampanyayı bakımlı elleriyle nazikçe kavradı. Uzun süredir buranın müşterisiydi ve bu muameleyi görmeyi kesinlikle hak ediyordu. Yüzünde o ukala gülümsemesi etrafa bakınırken gözüne tozpembe harika bir elbise çarptı. Çoktan bir balo elbisesine sahip olmasına rağmen bu elbiseyi gardırobunda görmek istiyordu. Elbiseye doğru hızlı bir atak yaptı ve tam o sırada yanında beliren kıza doğru nefretle kafasını çevirdi. Eğer onun da niyeti bu elbiseyi almaksa, hiç şansı yoktu. Duyduğu uysal ses tüm düşüncelerinin silinmesine neden oldu. “Merhaba Victorola.”

Açıkçası Anca’nın da bu elbiseye yönelmesi hiç de şaşırtıcı bir şey değildi. Zevkleri, ikisinin de Damien’a taptığı zamandan bu yana hala aynıydı. Küçükken odalarına bir Damien köşeleri bile vardı. Ama o zamandan bu zaman çok şey değişmişti. Artık o Damien köşesi ikisinin gülerek hatırlayacağı harika bir anı değil, asla bahsetmek istemedikleri bir yerdi. Bir sürü olay olmuştu lise hayatları boyunca ama ikisi de oturup doğru düzgün bundan bahsetmek istememişti. Belki korktuklarından, belki de sıkıldıklarından ama asla konusu açılmayan, açıldı mı da anında 180 derece sapıtılan bir konuydu bu. Yaklaşılmaması gereken tehlikeli bir bölgeydi. Vic yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kollarını açtı. “Anca! Nerelerdesin sen, ağaç oldum burada!” Bianca’nın tereddütlü yüzüne samimi bir gülümseme yayıldı. Vic’in kollarını boş bırakmadı ve onca yılın hatırına sıkıca sarıldı. Ayrıldıklarında Anca’nın gözleri hala düşünceliydi. Çok fazla çalışıyor olmalı diye düşündü Vic. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra gülerek elbiseye baktı Vic. “İkimizin de aynı anda aynı elbiseye yönelmesi ne kadar garip değil mi?” İçten olmayan bir kahkahayla Anca’nın omzun hafifçe vurdu. Ama Anca hala sessiz ve düşünceliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 4:00 am

    Vic'in nefret dolu ifadesinin yerini ışıltı ve mutlulukla parlayan gözlerinin kaplaması onu mutlu etmişti. Vic'in samimi davranışları yüzüne sıcak ve samimi bir gülümsemenin yayılmasına sebep olmuştu. “İkimizin de aynı anda aynı elbiseye yönelmesi ne kadar garip değil mi?” Pembe kalın dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı:
    ''Aslında bence o kadar da şaşırtıcı değil. Ne de olsa zevklerimizin şaşırtıcı derecede yakın olduğunun ikimiz de farkındayız.''
    Ve en ışıltılı gülümsemesini yüzüne yerleştirdi. Gülümsemesi dudaklarından yanaklarına doğru yayıldı. Gülümseyince yanak boşluklarındaki gamzesi de kendini göstermişti. Sonuçta ikisinin de küçüklükten beri Damien'a tapması zevklerinin ne kadar da benzer olduğunu kanıtlamak istenircesine ortaya atılmış bir gerçekti. Her ne kadar ona karşı artık hiç bir şey olmasa da içinde, onun için yaptıkları aklına gelince kendini ister istemez kötü hissediyordu. Bu yüzden iki kız da bu konuyu açmama konusunda kararlıydı. Fakat artık gerçeklerin su yüzüne çıkma zamanı gelmişti. İki kızda artık bazı şeyler için sessiz kalmaktan yorulmuş, içindekileri bir an önce ortaya sermek istiyorlardı. İkisininde cevapsız kalan o kadar çok sorusu vardı ki...

    Elbiseye eğilip incelemeye başladı. Toz pembe renkte olması elbisenin en can alıcı ve onu etkileyen özelliği olmasıydı. Pembe onun rengiydi tam anlamıyla. Tüm tonlarıyla ve ışıltısıyla. Elbisenin büyüsüne kapılmış incelerken bir yandan da üzerinde nasıl duracağını düşünüyordu.
    ''Bu elbisenin rengine aşık oldum. Sanırım pembe aşkım hiçbir zaman bitmeyecek.''

    Uzun süredir Vic ve Damien'ın birlikte olduklarını biliyordu. Fakat hiç bir zaman bunun konusunu bile açmamıştı. Vic'e bildiğini söylemesine gerek yoktu. Bildiğini gayette iyi biliyordu. Fakat iki kız bunun konusu açıldığında bile tedirginliklerini saklayamıyorlardı. Bunun nedeni birbirlerini kaybetmek istememeleri miydi, yoksa gerçekleri başkasının ağzından duyacak kadar cesaretli olmamaları mıydı? İkiside bilemiyordu bunun cevabını.

    Hatırlıyordu da Damien'e odasının büyük bir kısmını bile ayırmıştı. Fakat şimdi bunları hak edip etmediğini düşünmüyordu bile. Cevabı açıktı. Hak etmiyordu. Onun için boşa harcadığı zamanını düşündüğünde pişman olamıyordu ama. Evet bazı şeyler bitmiş olabilirdi, fakat güzeldi. En azında artık farkındaydı herşeyin. Birbirlerine uygun değillerdi. Arkadaşı için seviniyordu bir yandan. Aradığını bulmuştu. Doğru olan buydu belki de. Kim bilebilirdi ki? Damien'la ayrılmaları arkadaşının önündeki en büyük engeli kaldırmış ve amacına ulaşmasına yardımcı olmuştu. Sahi, neden ayrılmışlardı Damienla? Bitmek bilmeyen karşılıklı kıskançlık krizleri ? Özgür ruhları mı? Yoksa bitmek bilmeyen boğucu sevgi mi? Bilemiyordu cevabını. Belki de içinde tuttuğu hepsinin bir parça birikimi olabilirdi.

    Derin düşüncelerinden ve hislerinden kurtulabildiğinde çevresindeki kızların merakla onlara doğru baktıklarını hissetti. Bunun getirdiği bir farkındalıkla'' Gerçekler çıkacaksa su yüzüne Bendels'de çıkmasın yeter ki'' mırıldandı kısık bir sesle. Arkadaşına baktığında ne söylediğini anlayamadığını belli edercesine sorgulayan bakışlarla ona bakıyordu. Umursamaz bir tavırla omuzlarını silkti ve uçuşan altın sarısı saçları dalgalandı. Boşver manasına gelen bir mesajdı bu. Sonrada kibirli bakışlarını etraflarındaki onları dinlediklerini belli etmemeye çalışan kızlara döndürdü. Kaybolun buradan dercesine öfke dolu bakışlarından kızlar uzaklaşmazlarsa tehlikeli olacağını anlamışcasına ağır aksak adımlarla uzaklaştılar.

    Arkadaşına doğru sorgulayıcı bakışlarla baktı bu sessizliğin sinirlerin bozduğunu anlatmak istercesine.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 8:13 am

''Aslında bence o kadar da şaşırtıcı değil. Ne de olsa zevklerimizin şaşırtıcı derecede yakın olduğunun ikimiz de farkındayız.'' Bu ne demekti şimdi? Vic’in kafası karışmıştı. Sorgulayan gözlerle Anca’ya baktı. Başka bir şeyler söylemesi için yalvarıyordu adeta. Bu sözlerin altında bir ima seziyordu fakat Anca’nın açmaya çalıştığı konunun umduğu şey olmamasını istiyordu. Gülümseyerek kafasını salladı Vic. Bir şeylerin farkında olduğunu belli ediyor ama konuşmamaya kararlı olduğunu göstermek için de dişlerini sımsıkı kapalı tutuyordu.

Ortam son derece gerilmişti ve bunu ortadan kaldırmanın tek yolu elbiseye odaklanmaktı. Bel kısmı son derece dar, diz kapağının birkaç santim üstüne doğru bollaşarak inen, straplez, Vic’in rüzgârda uçuşan saçlarının altında siyah bir topukluyla gerçekten harika durabilecek çok hoş bir elbiseydi. Aslında kırmızı olsa daha güzel olabilirdi diye düşündü Vic. Tam o sırada ''Bu elbisenin rengine âşık oldum. Sanırım pembe aşkım hiçbir zaman bitmeyecek.'' diyen tiz sesini duydu. Belki de tahmin ettiğimizden daha az uyuşuyor zevklerimiz diye düşündü. Evet, çok tatlı bir rengi vardı fakat kırmızı olsaydı daha kışkırtıcı ve harika durabilirdi Vic’te. Modelini de çok beğenen Vic, rengi bir tarafa bırakıp bu elbiseyi bir an önce denemek istiyordu. Üzerinde nasıl harika duracağını şimdiden tahmin edebiliyordu. Tam aklında bu harika elbise ve Damien’la bir akşam yemeği canlandırmıştı ki Anca’nın kısık ama rahatsız edici sesi onun gerçek hayata dönmesine sebep oldu. '' Gerçekler çıkacaksa su yüzüne Bendels'de çıkmasın yeter ki'' Neden bahsettiğini anlamadığını belli eden bir bakış attı Anca’ya. Anca gözleriyle onlardan biraz arkada duran kızları gösterdi. Akbaba misali başlarına üşüşmüş, yaklaşık yarım saattir onları izliyorlardı. Vic gözlerini devirerek iç geçirdi. Bu afacanlara haddini bildirmeyi seviyordu ama şu an uğraşacak daha mühim sorunları vardı. Belki de artık olgunlaşmaya başladığı için sıkılmıştı bu tür şeylerden. Sonuçta sadece birkaç gün kalmıştı mezun olmasına. Mezun oluyorum, diye düşündü Vic. ‘Bu kızlarla uğraşmaktan çok daha önemli işlerim olmalı, hayata atılıp bir şeyler başarmalı, tüm dünyaya, tamam bu biraz geniş çaplı oldu, tüm New York’a Vic’in gücünü göstermeliyim’ diye düşündü. Her şeyin kendi lehine olduğu bir ortamda bu kızlara ders vermek artık ona ilgi çekici gelmiyorsa belki de gerçekten olgunlaşıyordu Vic?

Vic kendi geleceğiyle ilgili düşüncelere dalmışken Anca çoktan kızları birkaç sert bakışıyla oradan uzaklaştırmıştı bile. Vic kendine gelip kızların yavaş yavaş uzaklaşmakta olduklarını görünce gülümsedi. Belki de artık bu işleri yapması için Anca gibi birilerini tutmalıydı. Bu çok daha kolayına gelirdi. Uzaklaşan kızlara bir kez daha baktı ve bu fikri daha sonra babasına sunması gerektiğini aklının bir köşesine kazıdı. “Sen neden bahsediyorsun Tanrı Aşkına?” Gözlerini Anca’nın gözlerine dikti. Yemyeşil bir o kadar da tereddütlü bakıyorlardı. Vic neden bahsettiğini çok iyi biliyordu fakat bu konuyu açmayacaktı. Hayır, burada olmazdı. Aslında hiçbir yerde olmazdı. O konu hakkında hiçbir zaman konuşmayacaklardı çünkü bu arkadaşlıklarına zarar verebilirdi. Anca hala sessiz kalmakta ısrar edince Vic dayanamayıp ses tonunu biraz yükseltti. “Hangi zekâ pembe bir elbiseden bu konuya geçiş yapabilir acaba? Saçmalıyorsun Anca, sen sadece elbiseye olan aşkını anlatmaya devam et lütfen.” Anca’nın gözleri hala o ismi söylemesi için sabırla bekliyordu. Ama bir yandan da bu sessizlik sinirini bozuyordu. Vic’in konuyu açmaya niyeti yoktu. Ben de mi açmasam, sadece elbiseyi alıp buradan uzaklaşsam diye düşündü birkaç saniye için Anca. Ama sonra nerden geldiğini anlamadığı bir sabırsızlık tüm bedenini sardı ve yıllardır ikisinin arasında asla konusu geçmeyen o ismi söylemek üzere dudaklarını araladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 10:43 am

    “Sen neden bahsediyorsun Tanrı Aşkına?” Bu kız nasıl onunla bu derece kibirli ve kendini beğenmiş bir edayla konuşabiliyordu ki. Evet sempatikti, alttan alabilirdi bazı şeyleri ama aşağılanmaya yönelik hareketlere asla göz yumamazdı. Ne kendisi için, ne de başka biri için. Kafasını kaldırıp bu konuşmadan ne kadar rahatsız olduğunu belli edercesine öfkeden kor gibi gözlerle Vic'e baktı. Artık Damien'ın da bu dostluğunda canı cehennemeydi. Nereden geldiyse oraya gibi... Evet küçükken saflardı, masumlardı. Fakat rüzgar iki kızı da alakası olmayan farklı koylara sürüklemişti. Artık bir şeyleri alttan almaktan, sırf dostluk için söyleyeceklerini içinde biriktirmekten bıkmıştı. Damien... Aptal Damien, kavga ederse tek acı duyacağı şey bu olurdu. Bir erkek için kavga etmek. Bu onun için çok küçük düşürücü ve aşağılayıcı olacaktı. Kendine bunu yakıştıramazdı. Ve en korkacağı şey de herkezin bunu bir erkek için yapacağını sanmasıydı. Damien artık umrunda bile değildi. Onu daha da yakından tanıdıktan sonra o kadar da tapılacak kadar kusursuz biri olmadığını anlamasıydı. “Hangi zekâ pembe bir elbiseden bu konuya geçiş yapabilir acaba? Saçmalıyorsun Anca, sen sadece elbiseye olan aşkını anlatmaya devam et lütfen.” Bu kız neden bahsediyordu hala. Kendini beğenmişliğin bu kadarı da olamaz diyordu ki. Bu kız tüm çirkin kavramlara yeni bir sınır kazandırmıştı. Öfkelenmemişti. Sadece onun kendini bu kadar düşürebileceğini düşünmüyordu. Şaşırmıştı. Kıza doğru umursamaz bir tavırla döndü ve soğukkanlılıkla konuşmaya başladı.
    ''Kes sesini Vic. Bunca zamandır susuyorsam zor günlerimizdeki arkadaşlıklarımızın hatırınadır. Ama sana bir şey söyleyeyim mi? Sen de sevgilin de umrumda değilsiniz. Canınız Cehenneme'' Kızın yüzüne umursamaz bir tavırla baktı. Kibirli bir ifadeyle soğuk bir gülümseme sundu ona. Artık konuşma zamanı gelmişte geçiyordu bile. Evet küçükken Vic ile destek olmuşlardı birbirlerine. Dertlerini anlattıkça sırtındaki yüklerinin bir kısmından kurtulduğunu hissediyordu. Fakat dostluk kalmamıştı ve ne yazık ki Anca'nın canından çok sevdiği arkadaşının masumluğundan herhangi bir iz... Evet bazı şeyleri atlatması zor olmuştu. Fakat olanlar acı verirken bir yandan da onun gücüne güç katmıştı. Kişiliğini güçlendirmiş, böyle insanlar için değerli zamanını harcamanın gereksiz olduğunu öğretmişti ona. Artık ikisiyle de uğraşmak istemiyordu. Değerli zamanını harcayacağı çok daha önemli işleri vardı. Üniversiteye gitmesine daha 1 yıl olabilirdi. Fakat şimdiden üniversite hayatının büyüsüne kapılmış, toz pembe hayallere bile dalmıştı. Hedefleri büyüktü. Evet hayat buraya kadar çok güzeldi. Fakat üniversite de kendi ayakları üzerinde duracaktı. Diğer kızların aksine hayatını üniversiteyle kurtaracağını düşünüyordu. Tatlı kardeşini de yanına alacaktı. Bundan daha iyi ne olabilirdi ki?
    Birden can sıkıcı konuşmalarına geri döndü derin düşüncelerden kendini alarak. Bak tatlım artık canımı sıkmaya başlıyorsun. Sen ve gereksiz sevgilinden daha önemli işlerim var. Gülümsedi. Belki de bu bazı anıların sonu olduğu gibi yeni başlangıçlara girişte olabilirdi.

    Elbiseyi kızın elinden çekip aldı ve kasaya doğru yürümeye başladı kıza doğru bakıp. Sen zaten pembe sevmezsin canım. Umursamaz bir tavırla kasaya yürüdü ve ödemeyi yapıp elbisesini aldı. Sonra da Vic'in allak bullak olmuş yüzüne baktı. Artık söylenecek bir şey kalmadığını düşünüyordu. Sandığından da basit olmuştu bu. Kısa ve özdü. Bir kaç kelimeyle bedeninin bir kuş kadar hafiflediğini hissediyordu. ''Sana iyi günler eski arkadaşım''
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 11:42 am

''Kes sesini Vic. Bunca zamandır susuyorsam zor günlerimizdeki arkadaşlıklarımızın hatırınadır. Ama sana bir şey söyleyeyim mi? Sen de sevgilin de umrumda değilsiniz. Canınız Cehenneme'' Sesini kesmesi gereken biri varsa o da sensin diye düşündü Vic. Uzun süredir görüşmemenin yan etkileriydi bunlar. Lise ikisini de o kadar çok değiştirmişti ki artık o eski hallerinden eser yoktu. Fakat sadece merhabalaştıklarından dolayı ikisi de birbirinin gözünde hala eski kocaman gözlü şeker Vic ve eski güneşte müthiş parıldayan saçları harika kokan Anca’ydı. “Hayat seni yormuş sanırım Anca?” Sakin ve uysal bir tonda söylemişti bunu. Anlıyorum seni, geçecek bunlar mesajını vermeye çalışmıştı aslında. Konuyu Damien’a getirmesinden korkuyordu o yüzden sevgili kısmını olaya hiç karıştırmamıştı. Damien artık onundu, bunu o da biliyordu. Zamanında Anca da Damien’dan payını almıştı ama sonra onu bırakan o olmuştu. Şimdi Vic’in sırasıydı ve onun bırakmaya asla niyeti yoktu. Bu içinde şeytan barındıran melek yüzlü hala ne istiyor benim sevgilimden diye düşündü Vic gözlerini kısarak.

Anca ona nefret dolu yeşil gözlerle bakıyordu. Daha önce hiç bu kadar sinirli görmemişti onu Vic. Her zaman büyük bir parıltıyla baka şirin yeşil gözleri vardı onun, en azından liseye kadar. Hakkında çok şey duymuştu lisede, çok değiştiğinden de haberi vardı. Ama o asla aklındaki Anca modelini bozmak istemedi, asla onunla yüzleşmedi. Onun için Anca hep en yakın küçük arkadaşıydı. Bu yüzden alışveriş teklifini bu kadar çabuk ve içtenlikle kabul etmişti. Yoksa hiçbir güç onu bu sıcakta evden çıkaramazdı. Karşısında hala eski Anca var sanıyordu ama yanılmıştı. Küçük bir baş belasından başka bir şey değildi artık Anca. “Bak tatlım artık canımı sıkmaya başlıyorsun. Sen ve gereksiz sevgilinden daha önemli işlerim var.” İsmini söylemekten korkuyor, diye düşündü Vic. Yarım saattir bahsettiği konu Vic ve sevgilisiydi ama bir kere bile ağzından Damien lafı çıkmamıştı kızın. Pembe elbiseyi hışımla Vic’in elinden aldı ve kasaya doğru yürümeye başladı. “Sen zaten pembe sevmezsin canım.” “Ne bu şimdi, Bonnie’nin beni sinir etmek için gönderdiği ufak robotlardan biri daha mı?” Kollarını göğsünde kavuştururken hafifçe kendi kendine mırıldandı Vic. Anca’nın saçları hala parlaktı ama artık bir sürtük gibi koktuğundan emindi.“Yürürken konuşabiliyorsun da demek, harika!” Kız kasada ödemesini yaparken arkasından seslenen Vic’e ters bir bakış attı. Gerçekten elbiseyi elinden çekip aldığına inanamıyordu Vic. Bu kadar mıydı yani arkadaşlığı? Evet, Vic de yeri gelince çok hain davranabiliyordu ama Anca’nın yaptığı resmen yüz üstü bırakmaktı. Ödemesini bitirmiş kredi kartını cüzdanına yerleştirmekte olan ''Sana iyi günler eski arkadaşım'' Anca dedi ve kapıya doğru yöneldi. Vic ise allak bullak olmuş bir suratla arkasından bakıyordu. Ne yani bu kadar mıydı? Hayır, bu kadar kolay kurtulabileceğini sanıyorsa yanılıyordu.

Empire State kadar uzun topuklarına aldırış etmeden Anca’nın arkasından kapıya doğru koştu Vic. Canının yanacağını bilerek tırnaklarını kızın koluna geçirdi ve kendine doğru döndürdü. Canı acayan Anca küçük bir iniltiyle kolunu Vic’ten kurtarmayı başardı. Kolunu ovuştururken ne yaptığını sanıyorsun sen diyen bakışlarını Vic’in üstünde gezdirdi. “Sorunun her neyse, şimdi burada, benimle hallediceksin, kaçarak bir yere varamazsın.” Dedi sesini yükselterek Vic. Bugün ikinci kez sesini yükseltiyordu. Anca bu sefer de bir sorun çıkarmasa iyi olurdu çünkü üçüncü bir bağırışla Bendel’s’ten atılma tehlikesini göze almayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePtsi Haz. 27, 2011 3:51 am

“Yürürken konuşabiliyorsun da demek, harika!” Bu kız neden bahsediyordu. Artık gerçekten sıkılmaya başlamıştı aynı şeyleri konuşmaktan. Vic'le kavga etmek istemezdi. Onun için önemliydi. Ortalığı kasıp kavuran ansız öfkesini tek yatıştırabilen Vic'ti. Evet çok kırmıştı onu. Ama bu sefer kalbinde bir daha tamir edilmesi mümkün olmayan yaralar açmıştı. Gerçekten üzücüydü. Artık kime güvenebileceğinden bile emin değildi. Her ne kadar canı acısa da konuşmalıydı. İçindeki öfkeyi hissediyordu. Sanki derisinin altına yerleşmiş çelikten bir palto gibiydi. Neden bu kadar umursadığını da anlamıyordu. Bazen gerçekten anlaşılmaz biri olabiliyordu. O bile anlayamıyordu. Fakat düşündüklerini anlayamasa da içindekileri anlayabiliyordu. Aynı kendi içindekiler gibi... Nasıl hissedebilirdi ki? Göğsünü sıkıştıran boğum boğum bir yumruya dönüşmüş duygularını söküp çıkartmak istiyordum, ancak o kadar bütünleşmiş ve öyle sıkı bağlanmışlardı ki birbirlerine çekip çıkartmaya çalıştığında, ciğerlerini de beraberinde sürükleyerek dikenli bir tel gibi gırtlağının arkasına tutunuyorlardı. Birden gelen ağlama dürtüsünü bastırmak için dudaklarını dişledi. Bu kadar duygusal olmasından nefret ediyordu.

''Sanki o an uzun zamandır kapalı tuttuğu kapı ardına dek açıldı ve içeri yeniden gün ışığı girdi. Yeniden gülebileceğini, mutlu olabileceğini, hayata tutunmaması için bir sebep olmadığını anlamıştı. O Darciel sayesinde nefes aldığını hissetmeye başlamıştı yeniden, yaşadığını ve hayatın devam ettiğini... Umutları ve amaçları olan bir genç kız olmuştu yeniden. Geçmişi ve geleceği arasında sıkışıp kalamazdı, kalmayacaktı da.
Beklemediği bir anda attan düşünce neye uğradığını şaşırıp yeniden at binmeye korkan, temkinli davranma ihtiyacı hisseden bir binici gibiydi. Hayatında kökten değişen tek bir şey vardı aslında, o da insanlara olan inancını yitirmiş olmasıydı.''


Vic ona gerçekten ona zor günlerinde destek olmuştu. Onu her zaman koruyup kollayan, boğulduğu dertlerinin arasından ufukta gözüken kurtarıcısı. Onlar hep birbirlerine destek olacaklardı artık. Evet, acıyordu canları hem de çok. Ama yakınmayacaklardı. Birbirlerine daha sağlam tutunup acılarından kurtulacaklardı. Öfkeleri üzerlerine giydikleri çelikten zırhları olacaktı. Ve daha da dirençlenecek,hissizleşecekledi. Ve en sonunda kendilerinden başka kimse acıtamayacaktı canlarını. Bunu asla göz ardı edemezdi. Fakat iki kızda çok farklı yerlerdeydi şimdi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Zordu. En sevdiği insanın yüzüne nefretle baktığını hissetmek. Fakat hayat adil değildi. İnsan ileride ne olacağını bilmiyordu. Şuan yaşadıklarını geçmişte yaşayacağını söyleseler kahkahalarla gülmekten başka bir şey gelmezdi.

Birden kolunda bedenini kasıp kavuran bir acı hissetti. Refleks olarak kolunu çekti aniden. Baktığında tırnak izleriyle karşılaştı. Büyük bir öfkeyle Vic'in gözlerine baktı. ''Ruhsal acıları geçtik, şimdi de fiziksel olarak acı verme kısmına geçtik öyle mi?'' Gülümsedi. “Sorunun her neyse, şimdi burada, benimle hallediceksin, kaçarak bir yere varamazsın.” Sinirliydi. Fakat ani bir sinirle sonradan pişman olacağı şeyler yapmak istemiyordu. Fakat kan beynine sıçramışken mantıklı düşünme çabalarında bulunmak bile o kadar zordu ki. Kolunun acısı bir kere onu düşünmesinden alıkoyan en önemli engellerden biriydi. ''Seninle artık hiçbir sorunum kalmadı. Sadece hayatımda yeni bir sayfa açmak istiyorum. Entrikalar ve oyunlar olmadan. Umarım anlatabilmişimdir Vic.'' Artık Vic'e söyleyecek hiç bir şeyi kalmamıştı. Gökdelen topuklu ayakkabılarının ona eşlik ettiği senfonide ağır bir şekilde yürüyordu. Evet zor olacaktı, her şeyi geride bırakmak... Fakat denemeye değerdi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Derindeki Hisler Empty
MesajKonu: Geri: Derindeki Hisler   Derindeki Hisler Icon_minitimePtsi Haz. 27, 2011 5:58 am

''Seninle artık hiçbir sorunum kalmadı. Sadece hayatımda yeni bir sayfa açmak istiyorum. Entrikalar ve oyunlar olmadan. Umarım anlatabilmişimdir Vic.'' Gerçekten bu kadar mıydı yani? Hiçbir şey konuşmadan bitecek miydi tüm ilişkileri? Böyle olmasını istemiyordu Vic. Mağaza görevlisine şampanya için teşekkür ettikten sonra Anca’ya taxi’ye binmeden önce yetişebilmek için aceleyle mağazadan çıktı. Kalbi yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu. Etrafına bakındı fakat güneş altında parıldayan sarı saçları göremiyordu. Gerçek bir dostunu kaybetmenin vermiş olduğu acıyla gözleri doldu. Şu anda Damien’a o kadar çok ihtiyacı vardı ki. Ah, Damien! Aslında tüm bu karışıklık onun suçuydu şüphesiz. Ama ona bir türlü kızamıyordu bu hikâyede. Çünkü o hiçbir zaman bunlardan haberdar olmamıştı. Ne Anca’yla Vic’in uğruna yaptığı kavgalardan ne de şu anda bulundukları halden haberi yoktu. Değer miydi acaba, diye düşündü Vic. Bir adam uğruna en yakın arkadaşlarından birini kaybetmek… ‘Anneni mi yoksa babanı mı daha çok seviyorsun?’ Dan sonra dünyadaki en zor sorulardan biriydi bu. Anca’yla geçirdiği tüm o güzel anıları düşündü. Damien’la o kadar çok anısı yoktu çünkü yıllarının çoğunu peşinde koşarak harcamıştı zaten. Birkaç aydır birliktelerdi ama Vic onu hala eskisi kadar istiyordu. Damien’a karşı duygularında en ufak bir değişme bile olmamıştı şu güne kadar. Hayatının aşkını bulduğuna inanıyordu Vic ama Anca’yı da kaybetmek istemiyordu. “Hadi ama Vic, sen bu kadar güçsüz değilsin!” Elini yumruk yaparak sıktı ve kendini dizginlemeye çalıştı. Gerçekten son zamanlarda aşırı duygusal olmuştu. Evet, Vic olgunlaşıyor, duyguları olan bir yetişkin haline geliyordu.

Tam ümidini kaybetmiş telefonuna uzanacakken köşede taksi çeviren o parlak sarı saçları gördü. İçinde beliren umut ışığıyla hızlı adımlarla kıza doğru yürümeye başladı. Tam ona seslenecekti ki bir anda durdu. Gerçekten bunu yapmalı mıydı? Arkadaşlıkları bitmesin diye yalvarmalı mıydı ona? Buna değecek bir insan mıydı o? Tüm bu soruların cevabını bilmiyordu. Çünkü Anca o kadar çok değişmişti ki, hiç tanımadığı yeni bir insan haline gelmişti. Ve bu yeni Anca’yı tanımak istediğinden o kadar emin değildi Vic. Hayalindeki, anılarındaki Anca’nın aklında kalmasını istiyordu. Kendi kaybetti, diye düşünerek ağır adımlarla arkasını döndü ve tekrar Barney’s’e doğru yola koyuldu. Doğru bir karar verdiğinden emindi. Böylesi ikisi içinde daha iyi olacaktı. Anılarında, tatlı bir arkadaşlık olarak kalacaktı onlarınki. Kavgasız, gürültüsüz, 7 yaşındaki iki küçük kızın masum arkadaşlığı.


Vic kafasında eski günler canlanmış gülümseyerek yürürken omzuna bir elin değdiğini hissetti. Bir anda nefesi kesildi ve gözlerini kapattı. Biliyordum, diye düşündü. “Bu kadar çabuk gitmeyeceğini biliyordum!” Arkasını heyecanla döndü ve sarılmak üzere kollarını açtı. “Pardon, bu size mi ait diye soracaktım da?” Daha önce hiç görmediği yabancı bir kadın, elinde bir fularla Vic’e bakıyordu. Vic'in gözlerindeki hayal kırıklığını açık ve net bir şekilde göre kadın da yanlış bir zamanda geldiğini anlamıştı. Hayatında ilk defa kendini aptal gibi hissetti Vic. Ne ilkokulda eteği yırtıldığı zaman dalga geçen aptal çocuklar, ne de ona sürekli bağırıp çağıran babası ona böyle hissettirmişti. Midesi yanıyor, başı dönüyor, damarları patlayacak gibi hissediyordu. Elindeki fuları aldı ve “Teşekkürler” Diyebildi kadına sadece. Fuların renkleri oldukça tanıdık ve sıcaktı. Anca’nın fularıydı bu. Köşeye baktı fakat o parlak sarı saçları göremedi. Taxi’ye binerken düşürmüş olmalıydı. Yüzüne huzurlu bir gülümseme yayıldı Vic’in. Az önceki öfkesinden eser kalmamıştı. Fuları usulca çantasına koydu ve Anca’sız yeni hayatına adımını attı.




SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Derindeki Hisler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Bendel's-
Buraya geçin: