Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Marion Vallières Beaumont
Mimar
 Mimar
Marion Vallières Beaumont


Mesaj Sayısı : 107
Kayıt tarihi : 30/08/10

Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Empty
MesajKonu: Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.   Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 10:28 am

Kendini küvetteki serin suya bırakmadan önce ayrılmadı aynanın önünden. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu, perdeleri çekmiş olmaları sayesinde öyleye dek uyuyabiliyorlardı. Bunun pek de bir fayda sağladığını söyleyemezdi gerçi, geceleri uykusuz geçiyordu. Uyumak istemiyordu gerçi ama yorgunluğu yüzünden gözaltlarında oluşan morluklar rahatsız ediyordu kendini. Aldığı kilolar belli olmuyordu pek, yanakları biraz daha belirginleşmişti. Rengi biraz daha soluk gibiydi, aynadaki bedenini ilk gördüğünde şaşırmıştı. Son haftalarındaki gibi -tabii ki daha zayıftı bedeni doğumdan öncesinden, ancak bir yıl öncesini düşünürse, kesinlikle yakın zaman içinde spor yapmaya başlamalıydı- gün be gün kilo almıyordu neyse ki. Çabucak sıyrıldı görüntüden, su ile birlikte duruldu düşünceleri de. Bu kadar umursayacak değildi görüntüsünü, her şeyin yolunda gidiyor olması yeterdi ona.
19 Mayıs. Aradan kaç hafta geçmişti saymıyordu, zaten kaç haftalık olduğunu sayma işini Guillaume’a bırakmıştı. Haftalık her gelişimin çetelesini o tutacaktı, gerçi pek de ihtiyaç yoktu buna. Gözle görülür şeyler değildi hiçbiri, haftalık kontrollerin yeterli olacağını düşünüyordu. Abartıydı aslında, harcadıkları vakti bebeğe ayırmayı yeğlerdi. Gerçi hamileliğinin son üç ayını da evde yatarak geçirmişti, hatta daha da fazlası. Ve herkesin kendisine hizmet etmesi, katlanamadığı ilk şeydi herhalde. Sonrasında git gide alışmış ve tembelleşmişti, haftalarını neredeyse odadan hiç çıkmadan geçirdiğini hatırlayabiliyordu. Doğum sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi eve gelmişti, beklediğinden daha kolaydı. Atlattığı aylardan sonra, çok daha rahattı. Dikkatli davranması gerekmiyordu kendisi için de, artık ilgi tek kişinin üzerindeydi.
Saçlarını kurulamak yerine havluyu geçirdi başına, dışarı çıktığında her şey beklediğinden daha aydınlıktı. Gözlerini kırpıştırdı yatağa bıraktığında kendini, ama teklifini de reddetmedi. Gözlerinin kaybolmasına neden olan gülüşü yetmişti bir kere, ayakta durmak için birinden destek almaya da ihtiyacı yoktu artık.
Yaşananları hatırlayamıyordu pek, ufak bir kriz gibiydi. Hatırladığı son anısı bebeği getirdikleri andı, sonrasında zaten ertesi gün eve dönmüş ve şimdiki düzenlerini başlatmışlardı. Unutamıyordu zaten o görüntüyü, gözlerini açamıyordu bebek. Ellerini yumruklar halinde küçük gövdesine çekmişti, bu küçük bedenin kolları arasında olması da kendisine oldukça garip geliyordu oysa. Aylar önce, bu maceraya başlamadan önce, sorsalardı kendisine kesinlikle karşı çıkardı. Beklentileri ya da planları arasında değildi bu bebek. Korkunç değildi geçen zaman, kendisinden emin gibi duruyordu. En azından yüzündeki ifadeyi korumuştu her zaman.
Jeanne. Günde en azından 15 saat uyuyordu, diğer vakitlerde de yaptığı şey kucaktan kucağa gezmekti. İlk günlerin aksine artık bir düzen vardı, acıktığı saatler kısmen belirliydi. Gene de uykusuzlukla başa çıkmak için nöbetleri vardı Guillaume ile. Gene de sonuç olarak Marion’u uyandırmak zorunda kalıyordu gerçi, ama tüm gece uyanık kalmaktan iyiydi. Onun odayı sarmalayan çığlıklarıyla uyanmak kendisini ilgisizmiş gibi hissettiriyordu. Ağlamasını duymamak için her şeyi yapabilirdi Marion, Ferber denen adama güvenecek değildi. Gerçi bunun için birkaç ay geçmesi gerekiyordu ama, olsun. Hiçbir zaman ağlamasını umursamamazlık etmeyecekti. Uysal bir çocuktu zaten, en azından şimdilik.
Yataktan ayrılmadı gene de, Guillaume banyodan çıkana kadar izledi bebeği. Konuştuğunda dinliyordu sanki, müzik dinletmekten daha mantıklı gelmişti onunla konuşmak. Başkaları ile konuşmaktan daha kolaydı, yalnızca gevezelik ediyordu onun yanında. Aldığı tek karşılıkta belki parmağını avucuyla sarmalaması ya da bedenini ona çevirmeye çalışmasıydı. Jeanne ile konuştuklarını duymamasını diliyordu. “Sanki baş başaymışız gibi. Anne ve kız.” Anne ve kız deyince aniden beliren gülümsemesini saklayamadı.
Odaya girdiğinde Guillaume ayağa kalktı usulca, dikkatini çekmemeye çalışıyordu bebeğin. Huzursuzlaşmamasını dilerdi bebeğin. Guillaume odada olduğuna göre mutfağa gidebilirdi. Ağır birkaç adımdan sonra ifadesine takıldı gözleri. Pijamalarıyla görmeye alışmıştı onu, yaklaşık- Keşke bunu da kendisi saymış olsaydı. Ellerini beline doladı ve nemli omzuna yasladı dudaklarını. Başını çevirdiğinde “Evden ayrılmamız iyi olacak ama, umarım uyuyakalmam.” diye mırıldandı. Onun yorgunluğunu da hissediyordu bedeninde, geri çekilmeden önce ciğerlerine doldurdu kokusunu. Sonrası ise gene hızlandırılmış bir saatti. Büyükbabasının köstekli saatini bulup saatin kaç olduğuna bakmış, ardından telefonundaki gelen çağrıları görüp hayıflanmış ve Guillaume’ın suskunluğuna katılmıştı. Dokuz ay boyunca nişan yüzüğü –hala aklına getirdiğinde bu düşünceden çekindiğini fark etmişti- ve saat ona büyük bir ağırlıkmış gibi gelmişti. Sanki karnındaki- Gülünçtü.
Arabadaki yolculuk üzerine eklenen trafikle yarım saat içinde tamamlanmıştı. Dışarı çıktığında güneş gözlükleriyle olan ilişkisinin gün boyu devam edeceğini garantilemişti. Gözleri kamaştı güneşten, en azından küçük Jeanne gibi.



En son Marion Vallières Beaumont tarafından Ptsi Tem. 04, 2011 1:34 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://devekusu.tumblr.com/
Guillaume Janvier
Yönetmen
 Yönetmen
Guillaume Janvier


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 30/08/10

Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.   Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimePtsi Haz. 27, 2011 9:17 am

Çoğunlukla sabahlar onun için hiç başlamıyordu. Geceyle gündüzün birleştirdiği saatlerde küçük Jeanne’e bakıyor olmak cidden işkence gibi denebilirdi. Fakat bu işkence, bebeği mışıl mışıl uyurken ve yüzündeki o gülümsemeyi izlerken daha çok bir mucize, bir lütuf gibiydi. Yan odada kalan küçük kızın yanına gidiyor, başucunda kitap okuyordu o uykuya dalana kadar. Ardından o hafif nefes alıp verişlerini seyrederken kendisi uykuya dalıyordu. Yorucu muydu bir sorumluluğu hele de böylesini üstlenmek, evet. Fakat o ufacık göğsün her inip kalkışına değiyordu harcadığı zaman. Hiçbir şey uğruna bu kadar çok şeyi gözden çıkarabileceği aklına gelmezdi ta ki Marion ile tanışana kadar. İşte o anda anlamıştı, hayatını değiştirebilecek tek insan olacaktı o. Bir ilişkinin sorumluluğu altına bile girmeyi zor diye nitelendirirken, 34 yıldır böylesine büyük bir yükü omuzlanacağını hayal dahi etmemişti. Ki Marion ile Jeanne’e baktığı anlarda dudakları titriyordu. Gerçekten hayatında böyle güzel bir anne kız daha görmemişti. Ufacık burnu, ağzı kime benzetilirse benzetilsin; kesinlikle bu kız ileride annesi kadar güzel, belki de daha güzel olacaktı.

Hamilelik zamanlarında Marion’ın komik dileklerini hatırlamak dahi neşelendiriyordu onu. Özellikle son aylarda aşırı ilgiden bunalmış, insanları çevresinden uzaklaştırmak için türlü iticilikler yapmaya çalışmıştı. Hamilelikle gelen güzellik, çok daha belirgindi Marion’da. Yanakları biraz toparlanmış, bedeni dolgunlaşmış, tüm haliyle daha fazla andırıyordu bir kadını. Hamileliğinin son bulmasıyla, gittikçe daha da dişileşiyordu. Kolay değildi hayallerine bir kişiyi daha eklemek Guillaume için. Fakat Marion, kabaran annelik içgüdüsüyle bir saniye bile ayrılmak istemiyordu çocuktan. İşin ucunda Gullaume’ın ısrarları olsa bile… Bebek doğduğu, Guillaume bebeği ilk kez annesinin kucağında gördüğü andan itibaren yeni bir aşka tanıklık etmişti. Kızların babalarına daha düşkün olduğu gerçeği ile hoşnut bir şekilde izlemişti anne kızı. Hiçbir şekilde ellerinden kaçırmayacaklardı sanki Jeanne’i… Hamileliğin son bulmasını takip eden birkaç haftadan sonra Marion bebeğini ancak elinden düşürebilmişti zaten. Guillaume ise bu tuhaf kıskançlığı büyük bir zevkle izliyordu.

Yine mavinin yavaş yavaş turuncuya kavuştuğu bir sabahtı. Gece boyunca iki üç kahveyle ayakta durmuştu Guillaume. Bu defasında küçük bebek sorunsuz bir gece geçirmişti, sabah altıya karşı uyanan bebek ise kapalı perdelerin ardından Guillaume’a sabah olduğunu haber verircesine ufak dudaklarını yukarı doğru kıvırmış, yamuk ağzıyla gülümsüyordu. Marion’ın uyandığını hafif ayak seslerinden anlayan Guillaume, ki bebeğin nefes alıp verişi bunları az da olsa bastırıyordu, kendi odalarına götürdüğü küçük Jeanne’i hafifçe yatağa bırakmıştı. Annesi banyodan çıkana kadar izlediği bebeği en son annesini gördüğünde yüzünde oluşan şaşkın ifadeyle bırakmış ve banyoya girmişti. Uyanabilmek için bir duşa ihtiyacı olduğu gerçeğiyle soğuk suyu açıp, yarım saat kadar kendisiyle baş başa kalmıştı. Bu yalnızlık, çoğu zaman onu mutlu etse de, ikisini yan odada bıraktığında içinde bir boşluk hissedeceği kadar büyümüştü. Bunun üzerine duştan çıktı, sessizce annesinin yanında, avcu ancak annesinin tek bir parmağını kavramaya yeteceği kadar büyük olan bebeğini izledi. Onun bebeğini.

Hiç yaşamadığı bir aidiyet duygusuyla baş ediyordu. Hatta sırf bu aidiyet duygusu sebebiyle Marion ile evlenme isteğinde haddinden daha ısrarcıydı. Şu an için bebeğin kendilerine muhtaç olması paha biçilemezdi. Fakat ileride, kızını bir gelinlikle hayal dahi edemiyordu. O kimseyle evlenmemeli, babasına ait olmalı, onun yanında kalmalıydı. Bu düşünceler eşliğinde sessiz bir gece misali gözleri perdenin arasından sızan cılız günışığına kaymıştı. Günün olduğundan değerli olmasını sağlıyordu bu gün ışığı… Onun içinse bu Jeanne’di. Marion onu düşüncelerinden ayırdığında ise, ki düşüncelerinde bile onlarsız yapamaz olmuştu, teklifi karşısında evinde kalmayı ve uyumayı yeğlerdi. Fakat biraz günışığına ihtiyacı vardı küçük Janvier’nin. Bunun sonucunda zorlukla çıkardığı pijamalarının yerini alan günlük kıyafeti ile arabanın direksiyonuna geçmiş, parkın ortasında güzel bir kahvaltı için bir yerde durmuştu. Şu an saat dokuzdu.

Ufak bir şemsiyeyle güneşin etkisinin en azından biraz daha azaldığı masalarına yerleştiği andan beri onu saatlerce rahatsız etmekte olan açlığının yeni farkına varmış, başta evden çıkmak için itirazlarını sesli bir şekilde sunmadığına sevinmişti. Böylece bir erkek olarak, hayat arkadaşı ve kızından oluşan güzel ailesiyle gurur duyabilecekti. Ortalarındaki bebeğin rahatsız olmaması için, getirdikleri mama sandalyesini biraz daha gölgeye hareket ettirmiş, ardından Marion’ın masanın üzerinde hareketsiz kalan elini avcuna almış ve “Beni bile adam etmek üzeresin. Mucize…” deyip gülmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marion Vallières Beaumont
Mimar
 Mimar
Marion Vallières Beaumont


Mesaj Sayısı : 107
Kayıt tarihi : 30/08/10

Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.   Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimePtsi Tem. 04, 2011 1:35 pm

Koşuşturmalar geliyor aklına. Yeşillikler arasında attığı her adım zaten aynı anıtla bağdaşlaşıyor gözünde. Ayakkabılarını çıkartmış ve neşeyle gülücükler saçıyor etrafta kardeşini kovalarken, önce aynı hizaya getirmiş ve “Lütfen hiçbir uğurböceği yaklaşmasın!” diye öğütler yağdırıyor mürebbiyeye onun isteğinin aksine İngilizce konuşarak. Attığı her adımla üzerindeki elbise uçuşuyor, ama desenindeki gibi kelebekler yok. Suni bir güzellik ne kadar sahici gelse de kendine, yalnızca apartmanın terasındalar. Vakitleri böyle harcanıyor hafta içlerinde. Ne annesini görüyor evde, ne de babasını. Erkek kardeşi henüz yürümeyi öğrenmiş, Aida ise ayrılmıyor yanından. Athena ise kapının arkasından ayrılmıyor, tırabzana dolamış kollarını. Dışarı çıkmıyor hiç, böceklerden korkuyor güya. Açık açık söylemiyor annelerini özlediğini. Onun gibi davranmaya çalışıyor, saçlarındaki topuzun nedeni dahi bu. Neyse ki büyüdüğünde ona hiç benzemeyecek.
Yalnızca kendilerine sahipler, sanki aile yalnızca kardeşlerden ibaret. Tanıdık geliyor bu sahne bu yüzden, asla tekrarlanmayacağından emin ve korkmuyor. Henüz kundakta zaten bebeği, önünde yıllar var. Kurduğu hayaller aynı fanteziler gibi. Hiçbirinin gerçekleşmeyeceğini biliyor. İnsan hayatında yaşanabilecek olasılıkları hesaplamak zaten imkansız, Jeanne’ın istediği gibi yaşaması ancak şansa bağlı, bu düşünceleri sevmiyor Marion. Bir sonraki dakikası bile kesin değilken…
Bu anaç tavırlara nasıl büründü hatırlamıyor, hamile olduğunu öğrenmesi bile şans eseriydi. Yani tahminleri arasında değildi. Hayatının hiçbir döneminde düzene girmemişti periyotları; neden hamile olduğunu fark etmemesine şaşırmamıştı doktoru da, Guillaume’dan sonra en çok vakit geçirdiği kişi sayılabilirdi. Beklentileri arasında olmadığını bildiğinden uzun bir konuşma ardından söylemişti gerçeği, sevimli Patricia. Patricia Mayhew yalnızca yanakları sayesinde başkaları tarafından sevilebilinecek bir kadındı ve muayene sırasında kendisinden kimsenin korkmasının nedeni bu olmalıydı. Şimdi ise hiçbir zaman oturmamasına rağmen koltuğuna geçmiş masanın arkasında saklanıyor gibiydi ve gözlerini kaçırıyordu odanın diğer tarafındaki hastasından. Uzun konuşmasının henüz yarısındayken odadaki gerginliği çoktan sezmişti Marion da. “Hamileyim.” derken herhangi bir onaylamaya ihtiyacı yoktu. Patricia gelip ona sarıldığında üzerindeki gerginlik hala hâkimiyetini sürdürüyordu. Olduğu yerde kaldı dakikalar boyunca kendisini yalnız bıraktıktan sonra. Kaskatı kesilmişti bedeni, sedyedeki mavi önlüklü bedeni titremeye başlayana dek de üşüdüğünü fark etmedi. Kollarını ovuşturdu düşüncelerinden sıyrılamayarak. Giysilerini giyip dışarı çıkmasıyla da yeni hayatı başladı.
Neden Guillaume? Neden onun hayatını mahvetmek istemişti, neden oydu ‘seçilen kişi’? Onu yakışıklı ya da iyi bir talip gibi gördüğü için miydi? Ya da yalnızca aşk mıydı nedeni birlikteliklerinin? Hayır, yalnızca tek dostu olduğu içimdi. Hayır, ‘yalnızca’ değil. Diğer tüm seçenekler de hala geçerliydi, ilki hariç. Bir de o ekrana yakıştıramadığı gülüşü. Kardeşinin bir anda şekil değiştiren ilişkilerini öğrendiğinde söylediği gibi, Tanrı’ya inansaydı eğer öncelikle hangisine tapınmak istediğini karar vermeliydi. Herhalde hala aynı odaları paylaşıyor olsalardı geceleri uyumasına izin vermezdi gece boyunca konuşarak lise aşklarının yanında Guillaume- Zaten Guillaume’ı herhangi birisiyle kıyaslayamazdı.
Yaptığı her şey ile daha da sevimli geliyordu gözüne olgunlaşmasının yanında, asla unutulmayan bir çocukluk aşkı gibi. Ya da hiçbir zaman onun hayatında gördüğü en yakışıklı erkek olduğunu düşünmemişti, aynı kendisini dünyada kendisinden daha güzel kimse olmayan Pamuk Prenses ilan etmemesi gibi. Ama bu gerekli değildi, onun için her şeyi yapabilirdi; gözleri gene Jeanne’a takıldı.
Sıcak tavırlarla hastaneden uğurlandıktan sonra onu ancak sette yakalayabilmişti, her gün ya da her hafta çalışmıyor olmasına rağmen bugün meşgul olması da ayrı bir ‘olasılıksız’dı zaten. Akşama kadar beklemek zorunda kalacağını bildiğinden hiçbir şey söylemeden eve dönmüştü.
“Seninle evlenemem.” ve uzun bir sessizlik yaşanır. Ama devam eder:
“Hamileyim.”
Hayır. Böyle bir diyalog yaşanmadı. Uyuyakaldı kitap okumak için uzandığı yatağında. Sabah yataktan kalkmak içinse-
Her zamanki gibi Marion’u uyandırmak için onu gıdıklamayı denemişti. Birkaç saniye içinde başı döner halde ayağa fırlayıp ‘sonunda’ uyanacağını biliyordu bahanelerine rağmen.
“Uyumalıyım, 5 dakika daha.” yetmemişti. Alelacele aklına getirdiği B planı ise ilk defa işine yaradı: “Hamileyim.
Yanına uzandı Guillaume, “Bu yüzden düğün de iptal.” Aldırış etmemesini umuyordu. Zaten, eğer, iptal olmasaydı ‘evlilik planı’ kaçıp gitmekten korkuyordu. İki taraf için de, ancak her şeyi mahveden kendisi olurdu, kendi suskunluğu. Gerçi hala neden Guillaume’ın kendisiyle evlenmek istediğine anlam veremiyordu. Yetmiyor muydu? Daireyi satın aldıktan sonra artık beraber yaşamaya başlamışlardı. Şimdi ise hangi düzene uymaları gerektiğini bilmiyordu. Evlilik ve sonrasında bebek. Ya da, hamile olduğunu öğrenmesi, düğün ve bebek. Ama buna da uyum sağlayamamışlardı, istemiyordu zaten herhangi bir düğün. Herhangi bir Katolik, Hıristiyan ya da inançlı bir çift değillerdi ki. Belki küçük bir kutlama. Yalnızca o kadar, ama evlilik yok. Evliliğe ihtiyaçları yoktu ‘aralarındaki bağı sağlamlaştırmak’ için (Bu klişeyi ne zaman kullansalar küplere biniyordu, aynı ‘klişe’ kelimesini duyduğundaki gibi.) aynı parmaklarına taktıkları yüzükler gibi. Gerçi kendisininki şimdi saatten çıkardığı zincire geçirilmiş halde boynuna asılıydı Guillaume’ınkinin aksine, o ise bu ‘kolye ucu’ fikrine karşı -sanki bütünleşmiş gibi- hiç parmağından çıkarmamayı yeğliyordu yüzüğünü.
Avucunu hissettiğinde gülümsemesi yayıldı yüzüne. Taktığı gözlüğe rağmen güneşle kısılan gözleriyle yalnızca dudaklarındaki tebessümü görebiliyordu. Gözlüğü çıkarttı ve diğer eliyle ovuşturdu gözlerini. Her şey daha iyiydi, daha aydınlık ve daha net. Birden bire ayağa kalktığında oluşan anlık körlük gibi ışıkla aydınlanan bir nokta vardı hala görüntü de. Nereye kovalarsa kovalasın yakalayamayacağı yansımaya aldırış etmedi.
Sahi, ne zaman inanmaya başlamıştı mucizelere? “Jeanne.” diye geçirdi içinden ismini. Her şeye sanki kendisi neden olmuş gibi, ‘hata’ olarak adlandırsa bile- Hayır, seçtiği kelime yanlıştı. Guillaume’inki yanında fazla bencilce ve çirkindi. Mucize, kesinlikle, mucize! Bu fikir rahatlatabilirdi kendisini. Sanki aklına takılan sorunun cevabını sonunda, günler sonunda bulmuş gibiydi. Mucize! Başka hiçbir şey değil.
“Eğer bu mevsimi de atlatırsak-“ Dirseği masaya yaslayıp avucuna yerleştirdi çenesini. “Eski haline dönebilirsin. Ama- Ah, hayır. Lütfen, kızımız için buna sonuna kadar devam et.” Ne farkı vardı ki aylar önceki haliyle? Tıraşsız yüzü mü? “En azından onu sunağa bırakana kadar.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://devekusu.tumblr.com/
Guillaume Janvier
Yönetmen
 Yönetmen
Guillaume Janvier


Mesaj Sayısı : 57
Kayıt tarihi : 30/08/10

Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Empty
MesajKonu: Geri: Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.   Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum. Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 2:57 pm

Değişen şey dış görünüşüyle ilgili değildi tam olarak. Binlerce kez dediği gibi çoğunlukla sorumluluk duygusuna bağlı bir değişimdi bu. Ve kendinden daha çok benimseyebilme duygusu… Başka birinin yanlarına gelip “Ne sevimli.” tavırlarına karşı bile gardını indirmemesini sağlayan bir duyguydu bu. Sanki her gelen, kendisi için dünyanın en güzel bebeği olan bu mucizeyi incitebilecekmiş gibi. Hâlbuki bu saçmaydı, hem de çok. Kendisi içinse bencillikti belki bu, o gülümsemeye Marion’ın dahi dahil olmasından rahatsız oluyordu kimi zamanlarda. Belki de fazla şefkatliydi ya da bu bebeğin kız oluşuyla doğru orantılıydı. Bu yüzden biraz daha anlayışlı olabilmişti her türlü şekilde aklına geldiği her zamanda yardımcı olmaya çalışıyordu Marion’a pijamaları hariç sakallarını uzatmayı bırakmıştı mesela. Ve bunun Marion ile ilgili olan yanıysa sigarayı bırakmasıydı. Hayatına girdiği andan itibaren tekdüze yaşantısını spontane bir hale sokmak eskisi kadar zor değildi onun için. Ama bir yanı hala bu yaşama ayak uyduramıyordu ki evlenmeyi umuyordu, yalnızca klasik düzen oturtmuş bir aile olabilmek için. Yoksa hangi erkek evlenmeyi bu kadar çok destekleyebilirdi ki? Sunağa bırakana kadar… Elbette Katolik falan değildi ya da aşırı dine bağlı bir insan. Evliliğe bu kadar ihtiyaç duyması ve Marion’ın duymaması düşünüldüğünde aslında onu bunun için zorlamasına gerek yoktu. Bunu ona söyleyebilirdi. Hamile olduğunu söylediğinde dahi arkasından getirdiği lafları evliliğe hiç olumlu bakmadığını gösteriyordu o halde. Peki enden evlenme teklifini kabul etmişti o halde? Aslında şu zamanda evlilik teklifi beni seviyor musun tarzı bir soruydu, yanıtı hayır olursa sanki karşındaki kişi seni sevmiyormuş gibi. Belki de bundan dolayıydı. Ellerini tıraşlı yüzüne götürdü ve çenesini hafifçe sıvazladı. “Aslında Marion, evlenmek konusunda üzerinde bir baskı yaptığımın farkındayım, yalnızca buna mecbur değiliz biliyorsun.” Ah peki bu sefer? İstemiyor gibi gözüküyor da olabilirdi. Bundan 14 yıl önce yaptığı teklif gelmişti aklına. Marion ile tanışmadan önce ettiği teklif, düşünüyordu da tam bir zavallı gibiydi. Kendisinden yaklaşık bir 7 yaş büyük bir kadına ettiği bu teklifin reddedilmesi belki de başına gelen en güzel şeydi. Hayır, en güzel üçüncü şey… Çünkü ilk Jeanne vardı, en güzeli oydu yaşamın getirdiği ve de sonra Marion vardı. Dolaylı olarak başına gelen en güzel şey olmuş olabilirdi bu olay aslında. Çünkü bunun ardından âşık olma cesaretini gösterdiği ilk kadındı Marion. Hayatını değiştireceğini daha o ilk gün, daha ilk gülümsemesinde fark etmişti. Evlilik teklifini sunması ise uzun zaman almıştı, reddedilmek istemiyordu ve evet muhtemelen Marion bu nedenle kabul etmişti teklifini. Okulda karşılaştığı anda, okula ne için gittiğini dahi unutmuştu. Sahi nasıl görmüştü, nasıl konuşmuşlardı? Yer sorma bahanesi olmalıydı, hala o günkü güzelliğini koruduğunu düşünürdü hep. Güzeldi…

Başını hafifçe salladığında ufak Jeanne’e döndü ve ayağa kalkıp kucağına aldı onu, minicik yanağına –en fazla dudakları kadar geniş bir yanağı vardı- minik bir öpücük kondurdu ve minik bebeğin yüzünü inceledi. Gözleri dışında her şeyiyle annesini andırıyordu. Gerçi küçük bir bebek nasıl olgun bir insana benzetilebilirdi ki? Belki de umuyordu annesi kadar güzel olmasını. Kendisi hiçbir zaman olağanüstü derecede yakışıklı olmamıştı, belki de görüntüden çok kaderiyle alakalıydı bu, karşısına kendisi gibi bir adam çıkmış olsa minik kızının- ah hayır bunu düşünmek için erkendi, fazla erken hem zaten kendisi gibi sorumluluk alma duygusundan aciz bir adam çıkamamalıydı. En mükemmelini hak ediyordu, kendi o küçük kızının mükemmelliğine yakın. Bunu düşündüğü anda kızının yüzünde bir gülümseme fark etmişti. Gülüyordu, sanki ne düşündüğünü anlamıştı babasının. O küçücük gözleri bugün içinde bir kez daha kısılmıştı dudakları fark edilemeyecek kadar ince bir çizgi haline gelmiş ve minicik burnu dahi kırışmıştı. Bu gülümseme, bir ifade yüklenemeyecek kadar küçüktü, daha çok bir tebessüm gibi. Ama minik yüzü bu tebessümde bile değişime uğruyordu. Bebeği annesinin kucağına bıraktığında gülümsedi, şimdi merakla anne kızı izliyordu. Kıskançlık, neyin kıskançlığı olabilirdi ki, her çocuğunun annesine ihtiyacı vardı sonuçta. Bu Marion ile ilgili değildi fakat karşı masada muhtemelen bebeklerine bakan genç bir çiftten kıskanmıştı bu manzarayı. Şimdi genç kadın yaklaşmış ve sevecen bir tavırla bebeğin elini tutmuştu. Saçma bir şeydi bu. Ellerini çekmesi gerekmiyordu hayır, fakat bu güzel manzaraya ailesinden farklı birinin dahil olması aidiyet duygusunu yeni yeni tatmış olan biri için fazlaydı.

Genç çift yanlarından uzaklaştığında Marion’ın dudağına hafif bir öpücük kondurdu ve mırıldandı. “Dünyanın en güzel bebeği bana kalırsa o… Annesine benzediğinden dolayı belki de.” bir Fransız beyefendisi gibi düşünmüyordu, hayır hiçbir şekilde bir şarap tadımcısı olabilecek kadar hakim değildi kültürüne. Zaten buradaki çoğu insan için onun adı söylendiğinde ancak yapılmış olan Fransız çağrışımıyla akla şarap geliyordu ya da Eiffel Kulesi, Nice de olabilirdi. Ya da “croissant”. Fransa dendiğinde bilimum baget ekmeklerini falan dahi düşünen olabilirdi ya da parfüm. Jean Paul Gaultier gibi mesela. Özellikle şişeleri çok ilginçti. Ya da modayla ilintili olan her şey… Ve evet bu tanımlara göre bir Fransız beyefendisi sayılmaması doğaldı, göründüğü üzere entel konuşan, fular takan ve elinde her daim bir şarap bardağıyla gezinen her insan Fransız olabilirdi. Saçma düşünüyordu çoğu zamanki gibi, yanlarına gelen garsonun önlerine bir menü yerleştirmesinin ardından göz ucuyla hafifçe baktı menüye. “Evet, şimdilik yalnızca kahve alacağım.” Marion’ın herhangi bir şey söylemesini bekledikten sonra elini genç kadının gözlerinin önüne düşmüş saç tutamına yaklaştırmış ve bunu kulağının arkasına atmıştı. Önüne gelen kahveye biraz süt ekledikten sonra bir yudum aldı. Sessizliği sevmezdi, seven Marion’dı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Saati, günü ya da kilomu öğrenmek istemiyorum.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Brooklyn :: Prospect Şehir Parkı-
Buraya geçin: