Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 boş zamanlarımızda biz bizeyiz.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Nora Grace Beverwill
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Nora Grace Beverwill


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 24/06/11

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 11:26 am

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Anna_arendshorst_009
Karla Lilian Stanek & Nora Grace Beverwill
Zaman:
Okul mezuniyet balosunun yapıldığı akşam; saat sekiz civarları.
Mekan: Penthause Apartment of Stanek Family.
Konu: Nora ve Lili'nın Balo Günü kendilerince verecekleri kızlar partisi, heheh.
boş zamanlarımızda biz bizeyiz. 040
    “Odaklan Grace!” Annemin tiz sesi yükselince elimdeki çatalı düşürüyorum. Elimde değil. O kadar gereksiz şeylerden bahsediyor ki dinlemekte zorlanıyorum. “Efendim?” diyorum imalı bir şekilde. Konuşulan hiç bir şeyi duymamışım gibi. Hâlbuki duydum. Benim ne kadar uygunsuz tavrım varsa onları listeliyor teyzeme her zaman ki gibi. Arada sırada bana dönüp o klasik ‘yalan söylüyorsam söyle’ bakışını atıyor. Kafama takacak değilim. Anneme göre fazlasıyla genç olan teyzem ise –sahiden, aramızda sadece dört yaş var, büyük annemlerin hayatlarına yorum yapmak istemiyorum fakat arada sırada dilimin ucunda birkaç kelime öbeği sıralanmıyor diyemeyeceğim.

    Ne diyordum? Hah teyzem, o sadece gülüp geçmekle yetiniyor. Benden çok farklı değil o da. Güzelliğinin hakkını arayan biridir yalnızca. Beni savunmasını beklemiyorum... Tek dileğim annemin çenesini kapaması, bunu çok geçmeden yapıyor da. “Bu akşam sizin okulun balosu var, değil mi Nora?” Annem kızgın bir şekilde kız kardeşine dönünce gülmemek için alt dudağımı ısırmam gerekiyor. Nora’nın babamın ilk aşkının adı olduğunu öğrendiğinden beri bana evde sadece Grace diye hitap ediyor o. Çatalımla tabakta kalan küçük bir peynir dilimini iteliyorum. “Evet.” diye mırıldanıyorum. Açıkçası ona nereden haberi olduğunu sormak istiyorum, fakat zaten haberim var. Bizim okuldan bir son sınıfı kendine ne kadar âşık ettiği yakın bir zamanda çalınmıştı kulağıma. Davet edildiğini yeni öğreniyorum sadece. Umurumda değil aslında. Ne de olsa ben gitmeyeceksem baloda kimin ne halt yediği ile ilgilenmem de çok sığ ve basit kaçar.

    “Anne ben akşam Karla ile takılacağım, onlarda kalırım büyük ihtimalle.”
    Annemin yüzündeki hoşnut bir ifadeye bakınca içimi bir tiksinti sarıyor. Yine bir şeyler diyecekmiş gibi, büyük ihtimalle kafasında beni iğnelemek için cümleleri sıralıyor şu anda. Saniyeler sonra saldırmak için hazır bir şekilde bana dönüyor geri. “Seni kimse davet etmedi mi? Ah elbette etmedi…” Bu defa eleştirilen konu benim kısa ilişkilerim. Bu kadar yakından takip etmesi midemi kaldırıyor. Annemin L&C okuması çok saçma geliyor, ben bile okumazken. Gerçi onun amacı kocasının onu yeniden aldatıp aldatmadığını takip etmek. Evet, ona 50 yaş üstü kart zamparaların Lola ve Coco’nun ilgi alanlarını işgal etmediğini söylemedim. Ne var, kadının şevkini kıramazdım. Ne kadar cadının teki olsa da; o benim annem gençler!

    Teyzemin eli peçeteye gidiyor. O masadan kalkarsa bir umudum var demektir. Çünkü şey, ailede kahvaltı masasından en önce kalkma yasağım var. Bunun nazik olmadığını düşünüyor annem ve babam. Genellikle bu konuda bir şeyler yapar ve masadan kaçarcasına uzaklaşırım ama bu defa annemin beni yakalayıp bir de bu konu hakkında saatlerce konuşacağına dair kötü bir his var içimde. O yüzden hemen kapıya koşuyorum. Arabamın anahtarı elimde. Gideceğim yerse, belirli.

    “Hey Nora, benimle dışarı gel.” Zıplarcasına yerimden kalkıyorum. Annemin yapmacık öksürüğüyle ona dönüyorum. Üzerimdekileri işaret ediyor, gerçi gayet sıradan şeyler. Eteğin boyunun kısa olduğu söylenebilir ama hep böyle giyiniyorum ve bu güne kadar evde hiç sorun edilmeyen tek şey giyim kuşamım. İki adım ötedeki aynanın önüne geçiyorum. Eteğimin arkası yukarı kıvrılmış. Kalpli külotumdan bir kısım sergiliyor. “Oh!” Eteği düzeltirken anneme zorlama bir gülümseme gönderiyorum. Elmacık kemiklerimin nasıl belirginleştiğini hissettim desem yeridir.

    Araba park etmek konusunda pek yetenekli olduğumu söyleyemem. Fakat kendini bir şoförün eline bırakan vasıfsız züppelerden de değilim. Biraz ilerdeki park yerlerine neden bulaşmadın derseniz, onların Karla’nın evine daha yakın olması benim için bir sebeptir diyeceğim. Camdan bakıldığında kıç kısmı dışarıda kalmış arabamın görünmesini istemememin sebebi rezilliğimi ört pas etmek değil. Rezil olma durumunu yıllar öne aştım ben. Tek derdim yoldan geçen araba kullanıcılarının sayacağı küfürlere şahit olmamak. Gerçi camı da kapatabilirdim. Her neyse.

    Ayrıca hava çok güzel ve birkaç adım yürümeye üşenecek değilim. Mango’dan aldığım bavulumsu çantayı omzuma geçiriyorum. Açıkçası bu günü en iyi şekilde değerlendirecek olanlar bizler değiliz. Ama inanın bana iki kişi olsak da onların tamamına yeteriz biz Karla’yla.

    Kapıyı çalmadan önce az önce kırılan tırnağımdan sallanan bir parçayı dişlerimle çekiyorum. Tükürmek istiyorum demeyeceğim. Bu hiç de bir ‘hanımefendiye’ yakışmaz çünkü. Bunun için tırnağımı yutuyorum. –hah uzun zamanlar tırnak yediğimi söylemiş miydim?

    Zile basmamdan birkaç saniye sonra hemen açılıyor kapı. Kapıdaki kızı tanımıyorum Stanek’ler işe yeni almış olmalı. Garip bir aksanla beni karşılıyor. Merdivenlerden ağır ağır inen Karla’ya azarlayıcı bir bakış fırlatıyorum. “Biliyorsun, bana kapıyı açanın sen olması gerekirdi.”



En son Nora Grace Beverwill tarafından Cuma Tem. 01, 2011 12:09 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Karla Lillian Stanek
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Karla Lillian Stanek


Mesaj Sayısı : 55
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Çek Cumhuriyeti raks.

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 3:08 pm

    Mezuniyet balosu... Kendi dönemimin olsa gitmeye kesinlikle saçma demezdim; fakat sizden bir üst dönemin mezuniyet balosuna gitmekteki amaç nedir, bunu anlayamıyorum. İnsanlar göz önünde bulunmak, ilgi odağı olmak için önlerine gelen her fırsatı kapıyorlar. Hatta önlerine gelmeyen fırsatları da çalıyorlar. Benim yerime baloya gelmeye can atan tüm kızlara acıyorum, çünkü maalesef onların adı yerine çoğu dördüncü sınıfın davetliler listesinde benim adım geçiyor. Keşke gelmeyeceğimi önceden söyleseydim diyorum arada; ama aslında gerçekten bir avuç sosyete düşkünü niteliksiz insan umrumda değil. Onun yerine evde kalmayı ya da daha iyi bir seçenek olan Nora'yla birlikte evde kalmayı yeğlerim. İşte bu yüzden iki saat kadar önce Nora'mı arayıp, geceyi bizde geçirmesini istedim. Terden yapış yapış olmuş, pahalı kumaşları kokutan derileri birbirine sürterek dans eden insanlardan, içkinin dozunu aşırıya kaçırıp sabah pişman olacakları şeyler yapanlardan uzak durarak evde kalmak kesinlikle çok daha iyi bir fikir. Aslında Nora bilmiyor da, pek evde kalmayı da düşünmüyorum. Annemler evde ve sıkıcı bir etkinlik için evi yeniden dekore ediyorlar, bu yüzden salondaki projeksiyon perdesini kullanarak film izleyemeyeceğiz. Hava da gayet güzel, belki dışarı çıkıp biraz tüttürürüz. Hiç de fena fikir değil.

    Moon'la her şey yolunda gidiyor gibi. Babasının gönderdiği paranın ona yetmediğinin farkındayım, bu işi nasıl halledeceğimiz hakkında en küçük bir fikrim bile yok; ama onun ihtiyacı olduğu sürece evden onun için fazladan para almaya razıyım. Aslında onu da anlamak gerçekten çok güç. İnsanın böylesine istediğini alabilecek zengin bir ailesi varken, ne diye onlardan ayrı yaşamak istiyor ki? Gerçi onun da bu özelliğini seviyorum ya; bağımsız, özgür ve kesinlikle itaatkar değil. Ah Moon, Moon... Şimdiden özledim seni.

    Her neyse, Nora dakikalar içerisinde burada olur herhalde. Öncekisi takılarımdan birkaçını çalınca yenisini işe aldığımız, henüz acemi hizmetçimiz Letitia kapıdan bana böm böm bakıyor. "Neye bakıyorsun?" İğneleyici sesimden ötürü alınıyormuş gibi kafasını sola doğru çevirerek, neredeyse mırıltı sayılacak bir sesle cevap veriyor; "Annenis basinisdan ayrilmamak dedi." Annem... Gerçekten mi? On yaşında bir çocuk muamelesi mi gösterecek bana? Geçen gün yatağımın altına bantladığım otları buldu diye. New York'ta ot tüttürmeyen tek bir genç gösterdiği vakit belki ot içmeyi bırakırım. Aptal aksanını taklit etmeye çalışarak "E ben de senin gitmeni istiyor Latitia. Git. Anlıyor beni? Git." Latitia, suçlu hissettiğini belli edercesine bakıyor gözlerime, ardından ürkekçe arkasını dönerek hışımla koridorda kayboluyor. Bu kızı anlayamıyorum... Cidden hem aksanını, hem kendisini. Sinirli mi, üzgün mü yoksa seviniyor mu çıkaramıyorum.

    Latitia'dan kurtulduktan sonra Marlboro Light'tan bir tane yakıp tüttürmeye başlıyorum. Büyük penceremin önünde durup Nora'nın arabasının gelmesini bekliyorum; fakat kızdan henüz eser yok. Telefonumu masamın üzerinden alıp yeni bir mesaj yazmak için kilidini açacakken aşağıdan Latitia'nın o gıcık aksanını tekrar işitiyorum. "Oo hoş geldinis Norra hanimlar!" Benden daha çok seviniyor adeta Nora'nın gelişine. Bir de aksanı yüzünden r harfine yaptığı baskıya dayanamıyorum. Elimdeki sigarayı masadaki kül tablasının üzerinde yanar şekilde bırakıyorum. Üzerimdeki bordo saten geceliğin üzerine geçirdiğim pofuduk siyah sabahlığım yerleri süpürürken aşağı iniyorum merdivenlerden. Nora kapıda durmuş şaşkın şaşkın Latitia'ya bakıyor. Tanıyamaması normal tabi, en son geldiğinde burada hırsız hizmetçimiz Renata vardı. Latitia bana birini gerçekten çok andırıyor, neden bu kadar kafama takıldığını bilmiyorum ama şey gibi; buzu içinde erimiş, asidi kaçmış, karamel suyuna dönmüş kola kadar iğrenç birini aklıma getiriyor.

    Gerçekten saçma şeyler düşünmeye başladım. Nora “Biliyorsun, bana kapıyı açanın sen olması gerekirdi.” diyor sitemli ses tonuyla. Yüzümde asık bir ifadeyle, ağır ağır indiğim merdivenlerin son basamağını da indiğimde, ona bir koala kadar yavaş hareketlerle yaklaşıp sarılıyorum. "Geldiğin için o kadar mutluyum ki." diyorum sımsıkı sarılmışken. Sonra birbirimizden ayrılıyoruz ve Latitia'nın hala ayakta dikilmiş bana bakıyor olduğunu fark ediyorum. Her neyse, Nora'yı elinden tutarak merdivenlerden yukarıya doğru çekiyorum. "Sana daha önce bahsetmediğim küçük bir ayrıntı var." diye de kısa kısa itiraf etmeye başlıyorum. Nora yüzüme soru işaretleriyle dolu bir şekilde bakarken odama çoktan girmiş oluyoruz ve ben kendimi iki kişilik siyah yatak örtülü yatağıma atıyorum. "Göğüs kanseri topluluğunun saçma sapan bir etkinliği varmış." diyorum sakince. Masanın üzerinde yarısı kül olmuş sigarayı göstererek bana uzatmasını rica ediyorum Nora'dan. Ceketini çıkarıp yatağıma attıktan sonra sigaradan bir kez tüttürüp bana veriyor. Yanıma oturuyor ve ben de sigaranın dumanını O yaparak akciğerlerimden atıyorum. "Maalesef sinema perdemiz başkalarının elinde." Sonunda bunu söylüyorum ve ne cevap vereceğini merak ederek, elimde sigara Nora'nın etkileyici mavi gözlerine bakıyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Grace Beverwill
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Nora Grace Beverwill


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 24/06/11

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 2:05 pm

    "Geldiğin için o kadar mutluyum ki." diyor ve üzerime atlıyor. Sarılırken kafamda hala hizmetçi kızın aksanı var. İngilizce konuşmadığına yemin edebilirim. Beni nece karşıladığına dair ise herhangi bir fikrim yok. Hem bu daha çok kendine özgü dili sanırım hizmetçinin. Hele o ‘Norra’ diyişi… Yüce İsa! Düşüncelerim Staneklerin garip çalışanlarından ayrılabildiğinde Karla’nın beni sardığı gibi sıkı sıkı sarıyor kollarım onu. Başka bir yerde bizi bu halde görmeniz imkânsız. Büyük ihtimalle en olağan yerde bile. İnsanların önünce cici arkadaşlar olmak pek bize göre değil. Boş zamanlarımızı biz bize değerlendirmeyi seviyoruz. O zamanlar içinse, sadece gerektiği kadar ciciyiz diyebilirim.

    Karla beni yukarı doğru çekerken yüzündeki ifadeyi süzmekten alamıyorum kendimi. Bir şey söyleyecek gibi. Ve Lilian Stanek bir şey söylemeden önce düşünüyorsa, ben genellikle sonuçtan pek memnun kalmam. "Sana daha önce bahsetmediğim küçük bir ayrıntı var." diyerek başlıyor lafa, o küçük ayrıntının ne kadar küçük olduğunu merak etmeden duramıyorum. Belki Moon’la ayrılmışlardır, belki babası ölmüştür. Tıpkı böyle bir şey olurdu çünkü Karla’nın küçüğü. Ya da bir saniye, Moon ile ilgili söylediklerimi unutun. Onu da küçük sayacak kadar azımsamaz, doğru ya. Gözlerim üzerinde sabitli. Bir başkası olsa beni bekletiyor diye öldürülecekler listeme almıştım. Ha tabii, öyle bir listem var. Başta annem olmak üzere Manhattan’ın yüzde doksanı da içinde yer alıyor… "Göğüs kanseri topluluğunun saçma sapan bir etkinliği varmış." diyor umursamaz bir tavırla. Masanın üzerindeki sigarayı işaret ediyor. Yazık, söndürülmediği için yarısı tükenmiş. Küllerin Bayan Stanek’in özenle seçtiği masa üzerinde bir öbek oluşturması da cabası. Ah Karla, sevgili kardeşim; mal kıymeti bilmeyişlerin seni kendime daha yakın hissetmeme sebep olmuyor da ne? Üzerimdeki ceketi çıkarıp Karla’nın yatağına fırlattıktan sonra sigarayı elime alıyorum. Uyuşturucu kullanıyor sayılmam, en azından arada sırada. Aynı şekilde sigarayı da arada aşeriyorum. Şu anki gibi… Dumanı içime çekiyorum ve Karla’nın yanına çöküyorum. Sigarasını ona veriyorum ardından, ve o dumanı artistik bir biçimde geri üflerken kollarımı açıp yatağa uzanıyorum. Tanrı’m, şu sıfırımsı şeyi yapmayı nasıl beceriyor insanlar hiç anlamam. Ben ki ilk zamanlarımda sadece öksürerek uzaklaştırıyordum dumanı kendimden. Evet, çok fail’dim. Ama olsun. İnsanlar beni o halimle bile kusursuz görüyor. Ha-ha. "Maalesef sinema perdemiz başkalarının elinde."

    Biraz zorlanarak kalkıyorum uzandığım yataktan, mekik çalışmalıyım. Ama ne dedi? Film yok mu? “Öldür beni.” Kelimeler bir mırıltı halinde dudaklarımdan çıkıyor. Yüzüm Karla’ya dönüyor ve boş bakışlarım en iyi becerdikleri şeyi yapıyorlar, suçlayıcı bir edayla kızı süzmek yani. İstediğim bu değildi. Ve eğer beni dışarı falan çıkartmayacaksa, Karla’ya bu geceyi asla unutturmam. Sürekli kafasını ütüleyebileceğim tek insan o. Yani en büyük tehlike onun üzerinde, tüm enerjimi ona saklayabiliyorum. “Eh biz de babanla borsadan falan konuşuruz o halde?” Yatağa kendimi geri bırakırken gözlerim kapalı. Birkaç saniye sonra o da yanıma uzanıyor. “Ama sadece şaka yaptım, farkındasındır değil mi?”

    Karla gülüyor ve ardından bende sırıtıyorum. Gözlerim bu defa tavanın kenarlarındaki işlemeleri takip ediyor. Dikkat dağınıklığım olduğunu söyleyen Dr. Phillsbury, şunu dinle, dikkatle arkadaşımın evindeki tavanın işlemelerini takip ediyorum. Ve sana neyin nerede olduğunu dikkatle anlatabilirim.

    “Karla bak ne diyeceğim,” aslında diyeceğim şey önemli değildi, sanırım. Karla’nın Mac’inden gelen sesle kesilmesiyle unutuyorum çünkü. Evet, tamam, bazen dikkatim başka taraflara kayabiliyor. “Lola ve Coco mu?” Sorarken aslında cevabı biliyorum. Bu saatte ne Karla’ya ne bana biri bir şey yazamaz. Belki Mona, ama o da taç giyme töreninden önce bizimle irtibata geçemez herhalde. Bilgisayarının yanına gidince mesajı açıyor Karla. Bana dönüp başını sallıyor. LC’den mesaj o halde. Haklıymışım, tabii ki. Nyan Cat melodisini mırıldanarak yerimden kalkıyorum uyuşuk bir şekilde. Nyannyanninininininininyannyannyanninini… Eğer Karla’nın bakışları delici bir şekilde bana dönmeseydi, yemin ederim sabaha kadar devam edebilirdim. Hatta sabaha kadar değil, mezara kadar.

    “İyi pekâlâ.” diyorum ellerimi yukarı kaldırarak. Suçlu bir ifadeyle ve başımı eğiyorum ve saçlarımla kenarları kıvrılmış dudaklarımı gizliyorum. “Sustum Nyan…” Saçlarımı önümden geri düzeltmek için savurmam gerekiyor tabii. Aslında bunu sevmem, çok çabuk elektrikleniyor saçlarım ama şurada Karla’dan başka kimse yok yanımda. O da beni bakımsız görse ne yazar. “Ne yazıyor?” Düz olmalarına rağmen kabaran saçlarımı elimle düzeltirken Karla’nın yanına geliyorum. Parmağıyla son tumblr mesajlarını gösteriyor çok sevgili bloggerlarımızın. Haberin başlığı pek can sıkıcı… Ve başlıktan ziyade içinde geçen o mantıktan yoksun cümle yok mu, Mona’nın yerinde olsam ben bile gıcık olmuştum.“... çıkarları doğrultusunda hareket etmiyordu; fakat bir taç için gerçekten…” Bilgisayarın kapağını kapatıp Karla’ya dönüyorum. İçimde belli belirsiz bir huzursuzluk hakim, üç adaydan diğer iki salak Mona’yı kızdırmasa bari. Öyle olursa baloya gitmedim diye üzülürüm, birilerini hırpalama şansı elime çok nadir geçiyor çünkü. "Yani... O Marco, Marco baba oley!" Demek istediğimi anladığına eminim Karla’nın. Marco hoş bir çocuk. Mona’nın yanına yakışabilecek kadar. Hem, haberi LC’ye postlayan büyük ihtimalle kıskanç bir son sınıftır. Marco’ya da aşıktır o şimdi, zavallım ya.


En son Nora Grace Beverwill tarafından Cuma Tem. 01, 2011 12:10 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Karla Lillian Stanek
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Karla Lillian Stanek


Mesaj Sayısı : 55
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Çek Cumhuriyeti raks.

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 2:57 pm

    Nora'nın Nyan Cat'inden kafayı yiyeceğim. Gerçekten, son üç gündür manyak gibi nyanlıyor. Bana da dinlettirmek istedi; ama önceden işittiğim Nyan Cat'in çok hipnotize bir yanı olduğu hakkındaki söylentilerden sonra her seferinde reddettim. LC'nin mesajına bakarken, o da keskin bakışlarımdan sonra nyanlamasını kesiyor ve yanıma gelerek ekrana gözlerini dikiyor. Baloda olan bitenle ilgili saçma bir dedikodu daha diye düşünürken Mona'nın adını görüp, aslan kesilerek yazıyı daha dikkatle okuyorum. LC de saçmalayınca saçmalıyor. Mona asla kendi çıkarları için bu kadarını yapmaz. Hani yapar da, bu kadarını yapmaz biliyorum. Bir anda onu teselli etmek için baloya gitsek mi düşüncesi aklımı çeliyor; fakat o bir bebek değil. Kendi başının çaresine bakabileceğine eminim. Ayrıca o Marco adam gibi birine benziyor, kıvırcık saçlarını ilk gördüğümde kısa bir süreliğine dikkatimi çekmedi değil; ama Moon'un kahverengiye kaçan kızıl saçlarını karıştırmak aklıma gelince düşüncelerimi Marco'dan kaygısızca uzaklaştırmıştım. II. Sınıftayken, Marco'yu yine hatırlıyorum, o zamanlar Delancey denen bir kızla çıkıyordu, onunla ayrıldıktan sonra yine kafayı yedi ve önüne gelenle yatmaya başladı; fakat bu nedenle ona piç demeyeceğim çünkü bu saçma sapan hareketlerinin sebebi bariz şekilde ortada.

    Her neyse bana ne ki ondan bundan. Önemli olan Nora'yla birlikte bu gece ne yapacağımız. Belki gençlik filmlerindeki gibi kızkıza denemeler yapıp tecrübe kazanmaya çalışırız. Ne saçmalıyorum ki ben. Nora'nın tüm geceyi odamda hiçbir şey yapmayıp boş boş oturarak geçirmek istemediğinin tamamen farkındayım. Nora ekranı kapatıyor ve bana dik dik bakıyor. Bakışlarından net bir şekilde -eeburayakadargeldikembesilgibioturcakmıyız- sorusunu algılayabiliyorum. Elimdeki sigarayı tekrar ağzıma götürüp, zihnimi harekete geçiriyorum. Kafamı pencereye çevirdiğimde bulutsuz, açık ve tek bir yaprağın oynamadığı manzarayla karşılaşınca biraz önce kafamda kurguladığım park senaryosunu gerçekleştirmek hiç de kötü bir fikir gibi gelmiyor. Nora uyuşturucu kullanmaz; ama onu yola getirmek de benim görevim bu durumda. Aslında çoğu ailenin çocuklarını uzaklaştırmaya çalıştıkları o yaramaz kızlardan biri gibi gözüküyorum. Ancak ne yazık ki öyle değil, onların küçük çocuklarının ne b*klar çevirdiklerinin benimle alakası yok. Öyle ki, Mona'nın şu bff'i dediğimiz Joey'le başta anlaşmaya çalıştım. Bir gece beraber otururken ona sigara içip içmeyeceğini sordum, biraz içirmiştim de önceden o yüzden hayır diyemedi. Eve dönünce de annesi sigara kokusunu fark etmiş ve adım geçmiş, sonuç olarak Joey de annesi de benimle konuşmuyor. Her neyse çok da olmayan s*kimdeydi.

    Saten geceliğimi çıkarmaya niyetim yok. Nora bilgisayarın başında dikilmiş telefonunu karıştırırken kafasını da belli bir ritme uygun olarak sallıyor. Tanrım! Nyan Cat... Her neyse, geniş dolabımdan kot bir ceket çıkarıp yatağa atıyorum. Ardından ağır hareketlerle üzerimdeki sabahlığı sıyırıyorum ve aşağı düşüyor. Onu oradan almak... Şu an pek isteklerim arasında değil. Yatağın üzerinde duran kot ceketi geçiriyorum kollarıma bu sefer. Sonra hızlı hareketlerle başucumdaki komidinin çekmecesinden birkaç küçük torba alıyorum, Nora'nın yanına gidip masanın üzerinde duran küçük çantamın içine tıkıyorum. Dikkatini çekmiş olmalıyım ki Nora da telefondan kafasını kaldırıp bana dik dik bakmaya devam ediyor. "Ceketini giy." diyorum hızlıca. Telefonu skinny'sinin cebine tıkıştırıp ceketine doğru ilerliyor. O sırada ayakkabı dolabımdan Adidas'ları alıp ayağıma geçiriyorum. Tamamen moda faciası olmam haricinde gayet rahatım. Çantasını almasına fırsat vermeden, kapıdan çıkarken Nora'yı elinden çekerek, merdivenlerden aşağı koşturuyorum. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde Nora'nın yüzündeki soru işareti hala tazeliğini koruyor ve önümüze Latitia resmen atlıyor. "Nereye gittiginis saniyorsunuz?" diyor kaşlarını çatarak. Önümde durmuş kollarını açmış pusuya yatmış bir durumda. Derin bir iç çekişin ardından, yoluma devam ederken onu kolumla sağa doğru ittiriyorum ve kapıyı çarparak evden dışarı çıkıyoruz. Ilık rüzgar tenimi okşuyor, kesinlikle çantadaki otu harcamanın zamanı, yanlış karar vermemişim. Çantadaki önceden aldığım birkaç biranın takırtısı da bu gecenin sonunun normal bitmeyeceğini haber ediyor adeta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Grace Beverwill
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Nora Grace Beverwill


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 24/06/11

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimeCuma Tem. 01, 2011 12:07 pm


    Telefonumla lcnews’in tumblr’ına giriyorum yeniden. Bazı satırları yanlış idrak etmiş olabilirim diye baştan okuyorum. Hayır, hayır Lola ve Coco’dan nefret ediyorum. Elimde olsa onları öldürebilirdim. Yine hayır, bunu arzulamamın sebebi Mona, Marco ve başka herhangi bir kişi değil. Sadece o korkak kaltakları bulup parçalara ayırmak istiyorum. O işi isimsiz yapmak kolay. Kim olduklarını açıklasalar da görsek… Ayrıca onların laflarını kutsal kitaptan bir kelimeyi belleyen din adamlarının eksik şüphecilikleriyle beyinlerine kazıyan kuzu sürüsünden de tiksindiğimi söylemem gerek. Her şekilde, buranın insanlarının beyinlerini s*kmekten başka bir işe yaradığı yok şu çok destansı LCNews’un. Ayrıca insanların hayatlarına dair herhangi bir fikirleri olmamalarına rağmen bir şekilde bok atma çabaları beni öldürmüyor diyemeyeceğim. Her neyse, ha birde son olarak Karla’nın Nyan Cat’i sevmeme sebebini anlamıyorum. En az LC kadar hipnotize edici salak bir ekmekli kedi yani... İstediğim zaman etkisinden çıkabilirim. Bu kadar büyütülecek bir şey değil. Yalnızca melodisi beni rahatlatıyor… Tam olarak tüm bunlar yüzünden, New York’tan hazzetmiyorum. Karamsar bir ergen değilim. Kesinlikle böyle bir ithamı kabul etmem. Ama ben daha heyecanlı bir şeyler istiyorum. Karla ot tüttürürken ona eşlik etmekten biraz daha ilginç deneyimler. Hayatım içinde küfürden bol başka şey olmayan bir İngiliz dizisi gibi olsun istiyorum. İşte o zaman, hepinizden nefret etmeyi keseceğim ve Elizabeth Stonem gibi cool olduğum gün; içimden sizin ettiğim küfürlerin tamamını yüzünüze söyleyeceğim. Saygılar. Evet, doğru sıkıldım ben. Karla bir şey yapalım.


    Acınası bir edayla ona bakıyorum. Az önce kendime sunduğum monologu dinlese kesinlikle beni buradan çıkarmak isterdi. Belki de ben içmeden sarhoş olan o manyaklardan biriyimdir. Kendi kafamı düşüncelerimle dumanlayabiliyorumdur… Bu sırada dikkatimi Karla’nın üstünü acele ile değiştirdiği çekiyor. Tek kaşım kalkıyor. Ne yaptığına dair en ufak bir fikrim bile yok. Ama eğer eğlenceli bir şeyler planlıyorsa, ben ona uyarım. Yataktan ceketimi alıp telefonu onun cebine tıkıyorum. "Ceketini giy." diyor hızlıca, kelimeler birbirine girecek neredeyse. Talimatlarına karşı gelecek değilim. Giyindiklerine bakınca ben çok özenli kalıyorum, o ayakkabı dolabından spor ayakkabılarını çıkarınca yanına gidiyorum bende, bootielerimi giyinecek değilim o düz ayakkabı giyiniyorsa. Dolaptan bir spor ayakkabı da ben kapıyorum. Çantamı almama fırsat vermiyor, beni çekerek, merdivenlerden aşağı adeta sürüklüyor. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde bu ne acele dermişcesine ona bakıyorum. Yüzümdeki soru soran bakışları görmezden geliyor. O sırada önümüzde İngilizcesi olmayan sevgili hizmetçi beliriyor. "Nereye gittiginis saniyorsunuz?" diyor kaşlarını çatarak. Lütfen kapa çeneni demek istiyorum. Ses tonun Rebecca Black’inkinden daha rahatsız edici. Karla onu ittirip yolumuzu açıyor. Kapıdan çıktığımızda boş sokaktaki tek canlılık kaynağı olan rüzgâr yüzüme vuruyor. Hava evde oturamayacak kadar güzel, arkadaşıma güvenebileceğimi biliyordum. Telefonum yeniden titriyor fakat bu defa takmıyorum. Eğer yine LC’yse haberleri ne olursa olsun yarın sabahı bekleyebilir. Ama eğer bir başkasıysa, gene beklemesi gerekecek.

    Ürkütücü olan ne biliyor musunuz? Hava henüz karardı ama herkes bir yerlere çekilmiş durumda. Sokak o kadar boş ki, uzaktan gelen müzik seslerini net bir şekilde ayırt edebiliyorsunuz. Hatta şu an, fazla değil en fazla birkaç metre ötedeki kafası güzel ilkokul kızlarının söylediği şarkıyı tam olarak seçebiliyorum ayrıca. Ay, ilk defa sarhoş oldukları o kadar belli ki. Çevrelerinde onlara yasak elmayı tattıracak birkaç çocuk bulma umuduyla dolaşmalar, müstehcen esprilerin üzerine uzun uzun kıkırdaşmalar… Karla’nın kolunu dürtüyorum ve onları gösteriyorum. Gülüyor. Biz de o duruma düşmüştük, ya da düşmedik. En azından bilgisizce içip cozurtmadığımıza eminim. Öyle tipler değiliz, oradan bakınca da belli olacağı gibi… Karla çantası ile uğraşıyor sarhoş kızların yanından geçerken. Cüzdanının içine sakladığı esrarlı sigaraları gösteriyor bana, gülüyoruz. Bayan Stanek’in kızını basit bir hizmetçi aracılığıyla durdurabileceğini düşünmesi fikri beni güldüren asıl şey doğrusu. Karla’yı ise bilmiyorum, o bazen güler. Cüzdandan çıkardığı iki sigaradan birini bana uzatıyor. Hayır diyorum elimi kaldırarak. Parka gitmeden içmeyeceğim. Omzunu silkiyor. Kendi için aldığını yakıyor ve bir nefes çekiyor. Birkaç kere tekrarlanırken bu olay arkadaşımın zevkten dört köşe oluşuna şahit oluyorum. Dumanı üflerken farklı bir boyutta gibi… Gözüm ileriyi tarıyor. Henüz parka kadar birkaç dakika yolumuzun da olduğunu düşünürken, daha fazla beklemeye niyetim olmadığına karar veriyorum. Kafam güzel olursa Karla benimle ilgilenecektir, canın cehenneme temiz genç felsefesi. Sana beş dakikalığına bile olsa katlanamıyorum, alkol olmayınca da –başka bir şeylerle ilgilenmem gerekiyor. Bilirsiniz. Elinden çektiğim sigarayı bu defa ben ağzıma götürüyorum. Derin bir nefes çekiyorum ve öylece bekliyorum. Duman bir bulut gibi belirgin bir biçimde çıkacak kadar birikiyor ağzımda. Bu eğlenceli, ayrıca daha etkili… Karla’nın sigarasından sırayla birer nefes çeke çeke parka ulaşıyoruz. Sessiz huzurlu bir yer burası. Gecenin kalanına biraz baharat katmak için mükemmel bir alan.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Karla Lillian Stanek
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Karla Lillian Stanek


Mesaj Sayısı : 55
Kayıt tarihi : 23/06/11
Nerden : Çek Cumhuriyeti raks.

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimePerş. Tem. 28, 2011 12:09 pm

    Nefes... Bir nefes daha çekiyorum sigaradan. Gözlerimiz Nora'yla buluştuğu her saniye aptal aptal gülüyoruz. Nedeni belli değil. Aslında belli, beynimin hücrelerini öldüren esrarlı sigaradan önce içtiğim bir şişe kırmızı şarap. Çakırkeyifliğimin üzerine belki uyuşturuculu sigara içmemeliyim ama kimin uğrunda? Benim değil. Yavaş ve kıvrak adımlarımızla tenha parkın ortasına varıyoruz. Beş kilo daha fazlam olsa kalçalarımı ölsem sokamayacağım minik salıncaklardan birine oturuyorum. En azından oturmaya çalışıyorum, lanet şekilde başım dönüyor. Gerçi bu duruma alışkın olmadığımı söyleyecek tek bir canlı varlık bulabileceğinizi sanmıyorum. Bunun çevremle en küçük bir ilgisi yok. Lütfen beni o çevresinden etkilenerek tüm bu kötü ve pislik işlere bulaşan masum liseli kızlarla karıştırmayın. Onların idolü benim, onların kötü alışkanlıklarının sebebi benim. Hiçbir zaman da zorlamadım aslında, hepsinin içinde bir parça yaramaz kız olduğunu biliyorum. Sadece onlar için bu kısımlarını ortaya çıkarmak, olmayan gururlarını yok etme sebebi. Affedersiniz, hangi gururunuz? Her partide bir başkasının altında inleyen gururunuz mu? Tanıştığıma memnun oldum çakma gurur. Senden hoşlanmadığımı bilmeni isterim. Bakın, tüm kötüpopo* işlerle uğraşıyorum, hanginiz gururumun yerlerde süründüğünü söyleyebilecek cesarete sahipsiniz? Hiçbiriniz. Gururun esrarlı bir sigarayla alakası yok, kişilikle alakası var. Kişiliksiz insanların tek bahanesi de, bu kötüpopo davranışlar.

    Biten sigaramı kum zemine fırlatıyorum, sonra çantamın içinden başka bir esrarlı sigara çıkarıyorum. Tek istediğim biraz uçmak. Mezuniyet balosuymuş. Yaşasın çok eğlenceli. Onu da tek elimi siper edip rüzgarı engelleyerek yakıyor ve akciğerlerimin dibine kadar çekiyorum bir nefes. Farkında olmadan gülümsüyorum sonra. İşte uyuşturucunun en sevdiğim yanı. İçimdeki o mutluluk parçasını bulup bedenime vuruyor, yüzümü güldürüyor. Nora da yanımdaki salıncakta bir ileri bir geri gidiyor. İstemeden de olsa bunu iki karşıcinsin gidip gelişine benzetiyorum. Kıkırdıyorum sonra. Kendi kendimi tetikleyip daha hızlı sallanmaya başlıyorum. Moon'u özlediğimi belli eden vücut tepkilerimi kontrol etmem mümkün olmuyor. Sallan sallan ve biraz daha sallan. Bacakları uzat ve bacakları geri çek. Küçüklüğümden beri en sevdiğim şeylerden biri parka gitmektir. Sosyal biri olmadığımı da olduğumu da söyleyemezsiniz. Yine de parka gittiğim her zaman yeni biriyle tanışıyorum. Sevsem de sevmesem de hayatıma yeni biri ekleniyor. Küçük de olsa farklı bir heyecan her seferde. Saçma şeyler hep hoşuma gider zaten. Kimsenin hoşuna gitmeyen şeyler benim hoşuma gider ve onların da ben hoşuna giderim. Benim hayatım böyle geçecek zaten, eminim buna.

    Gök gürültüleri gökyüzünü, ben salıncağı sallarken kafamı yukarı çevirip kara bulutların hakimiyetine bakıyorum. Kıkırdıyorum yine. Sonra aniden poker face* oluyorum. Dengesizlik de baskın özelliklerimden biridir. Kimileri sarhoşken veya uçmuşken güler, kimileri küfreder, kimileri ağlar... Ben susarım. Sakin kalacağım hakkında garanti veremeyebilirim ama ortalığı da dağıtmam. Susarım, yüz ifademden hiçbir duyguyu çıkartamazsınız, mümkün değil. Birden gökyüzündeki kara bulutlar damlacıkları taşıyamaz hale geliyor ve bir ton su damlacığı tepemize yağmaya başlıyor. Tepkilerim gayet doğal. Bir kez daha kıkırdıyorum, sonra kahkahalarla gülmeye başlıyorum. Salıncaktan kalkıp, kum havuzunun üzerinden atlıyorum ve yemyeşil çimlerin üzerinde koşmadan önce çantamı yere atıyorum. Sonra kollarımı açarak kendimi yağmurun güzelliğine bırakıyorum. Nora'nın ne yaptığı hakkında en küçük bir fikrim yok. Gülücükler saçarak, kanatsız supergirl gibi uçuyorum çimenlikte. Nora'nın silüetini görüyorum, belki de Nora değildir. O da saçma sapan hareketler yapıyor, uçuşan koyu renk saçlarından Nora olduğunu algılıyorum. Sonra ona doğru koşuyorum ve gücümü kontrol edemeden onu ittiriyorum. Gülüyorum hala. Sanırım o da gülüyor. Sonra ikimiz de yere düşüyoruz. Gülmekten kendimi alamıyorum, resmen midem kasılıyor.

    Spoiler:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Grace Beverwill
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Nora Grace Beverwill


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 24/06/11

boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Empty
MesajKonu: Geri: boş zamanlarımızda biz bizeyiz.   boş zamanlarımızda biz bizeyiz. Icon_minitimeCuma Ağus. 05, 2011 3:41 pm


    Bizi çevreleyen hava o kadar ağırlaşmış ki, hissedebiliyorum. Büyük ihtimalle sebebi bu haftaki nem oranı artışı… Arada sırada yüzünü gösteren minik esintiler olmasa, ne kadar bunalacağımızın farkındayım. Ve eğer bu duruma düşecek olursak, evden çıktığımız için tamamen birer salak olduğumuzu düşüneceğim. Ayrıca, çok karanlık… Bir gören olsa büyük ihtimalle iki liselinin bu saatte burada ne işi oluğunu merak eder. Aslında ben de ediyorum, ne işimiz var burada Karla? Ama sormuyorum. Ne gerek var konuşmaya… Şu küçük çocuklar kaymasın diye özellikle yapılan kelepçeli salıncaklardan birine oturuyor Karla, bende yanındakine geçiyorum. Sıkıştığımı itiraf etmeliyim ama sığmıyor değilim. Ne de olsa veletlerin minik popları için özel olarak tasarlanmış şeyler bunlar. Sahi, neden bu kadar mantıksızca bir şey yapılmış ki. Büyükler de gayet salıncakta sallanır. İnce telli saçlarımın arasından sızan ve boynumu yalayan rüzgârın varlığı ile gülümsüyorum. Şu an için tek sorunum rahat olmayışım ve ben ne yazık ki rahatıma sahiden düşkünümdür… Ayaklarımı altımızda serili olan kumlara sürtüp ileri geri gidiyorum bir süre. En ufak hava akımı bile saçlarımı dalgalandırabiliyor. Başımı geriye doğru atıyorum. Balodakilerin neler yaptığını canlandırıyorum kafamda. Kendimi birkaç embesilin seçmek için günlerini harcadıkları uyduruk elbiseleri içinde kavalyelerini kontrol etmeye çalışarak bir o yana bir bu yana, başka çiftlere çarparak dans ettiklerini düşünürken bulunca kıkırdıyorum. Büyük ihtimalle gecenin sonunda birkaç çocuk sıkıntıdan kendini içkiye verecek, sarhoş olup olay çıkaracak. Ilsa anlık bir boş bulunmayla onları okuldan kovacağını söyleyecek, fakat hemen ardından fark edecek ki, içeride bulunan oğlanların tamamı zaten mezun oldu… Sahiden çok eğlenceli ve beklenmedik olaylar dizisi… Tahmin edilebilir ‘arkadaşlarımın’ gereksiz varlıklarını düşünemeyecek kadar meşgulüm. En azından bizim burada ne yapacağımız belirsiz, buğulu kafalarımızın bizi yönetmesine izin veriyoruz, oradaki herkesin on katı daha fazla keyifle gerçekleştirecek her hamle…

    Yukarı çıkarttığım güvenlik kelepçesini karın hizama çekiyorum, gözlerimin önünde şimdi babalarımız iş seyahatindeyken bizi dedemin göl evine bıraktığı gün Karla ile salıncakta kahkahalar attığımız zamanlardan birkaç fotoğraf var. Babaannem daha bir taşra insanıdır diyebilirim sanırım, kurabiyeler ve bardaklar dolusu süt taşımıştı parka, yiyelim diye. Gerçi sütler boşa gitti o ayrı. Yani, orta sondaydık sanırım. Süt içmemize de gerek olmayacak kadar uzunduk yaşıtlarımız arasında. Ve hatırlıyorum, ilk ilk o zamanlar konuşmaya başlamıştık tam olarak birbirimizle… Sonra da, ayrılmadık. Sol elim salıncağın iri halkalı zinciri üzerinde yukarı aşağı gidip geliyor. Boşta kalan elimi bana bir sigara vermesini talep ettiğimi belli edecek kadar net bakışlarla yanımdaki kızıl saçlı kıza uzatıyorum. Karla sallanmaya başlamadan önce bir tane çıkarıp elime tutuşturuyor. Ceketimin iç cebinden babamdan aşırdığım çakmağı çıkarıp yakıyorum ben de. Bir nefes çekiyorum, sonra sallanmadan önce hızlandırmak için kendimi ayaklarımla geriye doğru itiyorum bedenimi. Rüzgâra karşı uçarken, benden memnunu yok. Beni bir süreliğine idare edecek kadar nefes çekiyorum, ardından elimdeki sigaranın varlığını da unutuyorum. Uzun bir aradan sonra geri dudaklarıma götürdüğümde, söndüğünü fark ediyorum. Ah, hep benim başıma gelir zaten. Gerçi o anda, sallanırken sönmesi gayet doğal bir olay. Ama ben bunu kabullenemeyecek durumdayım. Elimdeki bitmesine zaten az kalmış olan sigarayı da atıyorum. Sallanıyorum, ileri geri. İleri, geri. İleri, geri…

    Gökyüzünden yükselen kükremelerle birlikte önce Karla’nın sonra da benim başlarımız yukarı doğru bakıyor. Aklıma Aslan Kral geldi. Simba gerçekten kükreyemiyordu yahu. Miyavlıyordu o, daha çok. Gözlerimi kırpıştırmaya vakit bulamadan ilk yağmur damlası yüzüme düşüyor. Gülümsüyorum. Önümdeki kelepçeyi yukarı kaldırmam gerek ama üşeniyorum. Biraz orada bekliyorum, Karla’nın kalktığını fark etmem geç oluyor çünkü gözlerim kapalı. Yağmur damlalarının verdikleri enerjiyle ayaklanıyorum. Gülerek arkadaşıma koşuyorum. O da gülüyor. Çimenliklerin üzerinde anlamsız daireler çizerken ona vardığımda eğilip soluklanıyorum, sonra yine gülüyorum. Karla bana doğru geliyor aniden, itiyor ve yere düşmeme sebep oluyor. Bunun üzerine kendini de yanıma bırakıyor. Islandık ve gülüyoruz. Sonra yine gülüyoruz ve ıslanıyoruz.

    “Ah gel, seni bir yere götüreceğim.” Yerimden fırlar gibi kalktığımda, kaşları çatılıyor Karla’nın. Ne yaptığıma mana veremiyor olmalı. Aklıma bir şey geldi. Bu günü yalnız sonlandırmak istemiyorum… Ayaklanmaya çalışırken zorlandığını fark ediyorum. Kalkması için yardım eli uzatmama kalmadan geri bırakıyor kendini yattığı yere. Gene gülüyoruz. Gene ve gene… Tekrar tekrar… Lalala… Bu parka çok yakın olan birini tanıyorum. Çok çok çok hoş birini… Görünce gülmekten kendimi alamayacak duruma sokacak kadar hoş birini. Ve o hoş biri bu gece bir parti veriyor. Amacım Karla’yı peşim sıra sürükleyerek oraya gitmek. Fazla da sürmüyor ulaşmamız gideceğimiz yere. Karla’nın ismimi sayıkladığı süre boyunca ki aşağı yukarı beş dakika geçmiş olmalı, tüm apartmanların duvarlarında onunkinde ki işlemeler var mı diye baktım, yoktu. Ama şu an karşısında durduğum, işte buldum. Kapı zillerinin tamamı üzerinde dolaşıyor işaret parmağım, adı neydi? Ah Christian. Tabii ya burada işte, Christian Hamilton, doğru. Kendi yaşıyor. Ah bebeğim ben sana ev arkadaşı da olurum, yalnız kalmasın hem.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
boş zamanlarımızda biz bizeyiz.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan-
Buraya geçin: