Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
On Overload  Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
On Overload  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
On Overload  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
On Overload  Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
On Overload  Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 On Overload

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Sheila Tolls
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Sheila Tolls


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/03/11

On Overload  Empty
MesajKonu: On Overload    On Overload  Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 2:50 am

On Overload  5405On Overload  5412

Sheila Tolls & Bianca Rushton

    Aynadaki yansımama göz atarken yüzüm buruştu. Gözlerimin altındaki mor-kahverengi karışımı halkalar buz mavisi gözlerimin görüntüsünü bastırıyordu, normalde buğday rengi olan tenim iyice solmuştu. Pembe dudaklarımın üstü soyulmuş, saçlarım ise karmakarışıktı. Yüzüme bir kez daha bakarken çocuk gibi dudaklarımı büktü ve yansımama bakarken yüzümü buruşturdum. İğrenç görünüyordum, tüm gecemi bilgisayar başında geçirmem hataydı. Gözlerimin altındaki halkaları fondötenin bile kapatması zordu. Elimi kaldırarak yüzümde gezdirdim, beni bir bakıma toparlayacak tek şey uzun bir duştu.

    Bulduğum bütün jelleri küvetine doldurup bedenimi sıcak suya teslim edince rahatladım. Bütün bedenim köpüklerle kaplıyken o kadar huzurluydum ki tüm günümü köpüklerin içinde geçirebilirdim. Eğer farklı bir planım olmasaydı memnuniyetle bunu yapabilirdim. Eh, yine de bir planmı vardı değil mi? Yaklaşık on beş dakika sonra köpüklerden arınmış beyaz bornozuma sarılmış bir biçimdeydim. Islak saçlarımdan damlayan sular yerleri sırılsıklam etse de aldırmadan bilgisayarımın başına ilerledim. Altı haneli parolamı girip bilgisayarın açılmasını beklerken parmaklarımla masamda ritim tutuyordum. Ne zamandan beri bu kadar bilgisayar bağımlısı olmuştum? Belki de üniversite başvurularım b.k gibi geçtiğinden beri. Ablamla tartışıp sonrasında üniversite mülakatına gitmek başlı başına bir hataydı. İlk planımı uygulayıp sabahın köründe kalkmam, kimseye görünmeden evden çıkmam gerekiyordu. Oysa o gece yatağında dönüp durmuş, sabah ablam beni uyandırana kadar uyumuştum. Onun tiz sesiyle uyanmak günümün kötü geçeceğinin bir işaretiydi aslında. Ailem golf oynamak için sabah çıkmışlardı, evde bir tek ablam ve ben kalmıştlı. Agnés'in çığırmalarına aldırmadan aceleyle giyinip arabama atladığımda ise mülakatıma sadece on beş dakika kalmıştı. Mülakatım aklıma geldiğinde çehrem buruştu. Mülakatında görüştüğü adam hayatımda gördüğüm en iğrenç kişiydi. Karşımda bacak bacak üstüne atmış önündeki kâğıdı incelerken sürekli koluyla akan burnunu temizliyordu. Onun dikkatini çekmek için neredeyse bağırarak konuşmuştum. Yine de mülakatı bitene kadar adam suratıma bile bakmamıştı. En sonunda başını kaldırdığında tek söylediği süremin bittiğiydi.

    Ah, ne güzel. Sınıfta kalmıştım büyük ihtimalle bir de. Derslerim o kadar kötüydü ki ailesi öğretmenlerle ne kadar görüşürse görüşsün düzelecek değillerdi. Mülakata girmemin nedeniyse seneye için hazırlıktı. Annemin isteği üzerine gitmiştim sadece, yoksa sınıfı geçememişken üniversite mülakatlarına gitmem saçmalıktı. Derin bir iç çekişle arkama yaslandım. Bu sene çoktan geçmişti, artık yapabileceğim tek şey önündeki senede oturup çalışmaktı. Annemin istediği gibi bir inek olmak. Gözlerimi devirerek bilgisayarıma baktı. Birkaç dakikamı internet sitelerinde geçirip yeni güncellemelere göz attım. Sıradan şeyler. En sonunda dikkat çekici bir şey olmadığında karar kılınca ayaklarımı sürüyerek banyoya ilerledim. Saçlarımı kendi haline bırakmak yerine bulduğum ilk fırçayla fön çektim. İşim bittiğinde açık kahve saçlarım omuzlarımdan aşağı dümdüz iniyordu. En azından dağınık saçlarımdan kurtulmuştum. Gözlerimin altındaki halkaları en iyi fondötenimle kapattım, daha az göze çarpıyorlardı. Buz mavisi gözlerimi siyah bir göz kalemiyle ortaya çıkardıktan sonra dudaklarıma hafif bir parlatıcı sürdüm. En sonunda hazır olduğuma karar verdiğimde bir adım geriye çekilerek görüntüme baktım. Daha iyi.

    Banyoya girmeden önce yatağımın üzerine koyduğu sıradan şortunu üzerine de seçtiği beyaz renkli ayakkabılarını giyindim. Nereye gittiğim hakkında bir fikri yoktu aslında. Sabah aileme arkadaşlarımla buluşacağımı söylesem de bu büyük bir uydurmaydı. Buluşmak istediğim hiç kimse yoktu. Yine de bir yerlerde tek başıma takılmak evde tıkılıp kalmaktan iyiydi, parmaklarımla bir süre direksiyonun üzerinde ritim tuttum. Evet, şimdi asıl soru. Barney's mi Starbucks mı? Ya da alışveriş mi kahve mi? Kararsızlıkla geçen birkaç dakikanın ardından kahveyi yeğledim. Starbucks yalnız kalmak istediğim zamanlarda çok daha idealdi. On beş dakika sonra Starbucks'ın önündeydim, arabamı bulduğum ilk boşluğa bırakıp içeri girdiğimde kimseyi görmeyeceğimi umuyordum. İstediğim tek şey köşedeki en ıssız masaya geçip yalnız başıma bir gün geçirmekti.

    Etrafa göz gezdirdim, her zamanki gibiydi; Masalar belirli aralıklar dizilmiş ve oldukça düzenliydi. Etrafta ellerindeki tepsilerle sıcaktan bunalmış garsonlar geziniyordu. Çoğu yerde Starbucks'ın simgesi -deniz kızı- vardı. Birkaç dakikalık bir beklemenin ardından sürekli etrafa yapmacık gülümsemeler saçan bir görevliyle yüz yüze geldim: "Karamelli Frappucino." Siparişim çabucak geldi, bunda diğer günlere kıyasla Starbucks'ın daha boş olmasınında etkisi vardı. Elimde içeceğim ile gözüme kestirdiğim masaya ilerledim.



En son Sheila Tolls tarafından Paz Tem. 17, 2011 9:57 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 4:46 am

    Sabah bu kadının tiz sesinden daha iyi ne uykusunu açabilir diye düşünüyordu ve bu sorunun cevabının hayır olduğunu anlaması uzun sürmedi. Kadın tiz sesiyle ona emirler yağdırmaktan vazgeçmiyor evin kraliçesiymiş gibi tepeden bakan bir edayla hükmediyordu ona sanki. Buna daha fazla dayanamayacağını hissetti.'' Defol git odamdan.'' Artık öfkesi dizginlenemez hale gelmişti. Gözlerindeki umursamaz uyku mahmurluğunun yerini öfke dolu kor saçan gözler almıştı. Kadınında bunu farketmesi uzun sürmedi ve buz gibi bakışlarla karşılık verdi ona. ''Sen kiminle konuştuğunu zannediyordun küçük hanım?'' Babamın yarısı yaşındaki para avcısı bir sürtükle demeyi o kadar çok isterdi ki. Fakat eğer bunu derse herşeyin elyhine olacağını seziyordu. ''Annemin tahtına oturmaya çalışan üvey annemle?'' Buda ağır bir cevap olmuştu fakat en azından ilk cevabından kat kat iyi gibi gözüküyordu. Kadının yüzüne baktığında ince dudakları öfkeden büzülmüş titriyordu. NY'daki gökdelenlerden farksız topuğle sertçe yere vurdu ve odadan hızla çıkıp kapıyı çarptı. Acaba topuğuyla parkeyi delmiş midir? diye kendi kendine sormadan edemedi. Merakına karşı gelemeden yere baktı ve korkulacak bir şey olmadığı farkedip kendi kendine gülümsedi. Aşağıda şuan onu müstakbel kocasına şikayet edip herşeyi 180 derece tersine anlattığına adı kadar emindi. Hem bu saye de ondan biraz daha para koparabilir ve teselli alışverişine çıkabilirdi.

    Şuan tek aklına takılan şey kardeşiydi. Bu sabah iyi ki de ona sinamaya gitme fikrini vermişti. Evdeki kavgalardan etkilenmesini istemiyordu. Yani ne kadar evden uzak olursa onun için o kadar iyi olacaktı. Kardeşini düşününde yaptıklarından pişman olduğunu hissetti biraz da olsa. Zor olacaktı. Fakat bir yıl sonra ikisinin de yaşamı peri masalına dönüşecekti. Her şeyin düşündüğü kadar harika olmasını umdu o anda. Şuan üzerine düşen tek şey derslerine biraz asılmaktı. Sonra ver elini Yale ve Newyork'un ortasında büyük bir gökdelen. Sadece kardeşiyle ona ait... Düşüncesi bile kendi kendine gülümsemesine neden oluyordu. Tek istediği onun kendinden farklı büyümesiydi. Çocukluğunun en güzel yıllarını tam anlamıyla yaşamasını istiyordu. Ve bunun için tek yapması gereken bu yıl sıkı tutmaktı derslerini sadece. Sonrası pamuk ipliği gibi gelicekti zaten. Biraz sorumluluk almaktan ne çıkardı ki?

    Derin bir nefes aldı ve yatağının beyaz deri başlığına huzurla yaslandı. Tüm gün yatağında pineklemeyi çok isterdi fakat çıkması gerekiyordu. Belki biraz temiz hava kafasını toparlamasına yardımcı olabilirdi. Hemen kendini banyoya attı ve buharlaşmış sudan dolayı üzerinde kristalleşen suyu aynanın üzerinden bir çırpıda dilerek kendini incelemeye başladı. Saçları sanki bir harpten çıkmışcasına bir yıldır taranmamış gibi birbirine karışmıştı fakat parlaklığından hiçbir şey kaybetmemişti. Yine de... Saçlarının dağınık görüntüsü ona ayrı bir çekicilik katıyordu. Umursamazca bakan duygusuz gri gözleri okyanus mavisine dönmüştü. İçinde bedenini kasıp kavuran kor gibi öfkesi gözlerine de yansımayı ihmal etmemişti. İçindeki öfkeyi bilmeyenler gözlerinin tutkudan parladığını da düşünebilirlerdi. Sonunda zor da olsa bakışlarını aynasından ayırabildi ve jakuzisine attı kendini. Suyun bedenindeki tüm alevi almasını umut etti.

    Nihayet birkaç saat sonra jakuziden zor da olsa ayırılabildiğinde kendini yeniden doğmuş kadar taze hissediyordu. Hemen toz pembe kadife kısa ve vücut kıvrımlarını fazlasıyla ortaya cıkaran bornozunu giydi ve odasına girdi. Uzun sarı saçlarından akan su her tarafı ıslatmıştı fakat umursamadan gardırobuna doğru ilerledi. Çok kısa siyah ucunda iki katı olan eteğini file çorabıyla kombine etti ve üzerine de neredeyse içini gösterecek derecede ince salaş askılı beyaz t-shirtünü giymekte karar kıldı. Siyah sade gökdelen topuklu ayakkabılarını da giydi. Makyaj masasına geçti ve varla yok arası makyaj yerine daha iddialı olmayı düşündü bugün. Gözlerini koyu mavi kalemle daha da belirginleştirdi ve dudak kalemiyle ve vişneli dudak parlatıcısıyla yeterince iddialı olduğunu düşünüyordu. Saçlarını başka saçma bir şekilde taradı. Evin önüne ustalıkla parkedilmiş beyaz x6 sına binip nereye gideceğine henüz karar vermeden dürmeye başladı. Fakat karar vermesi Starbucks'ın önünden geçerken pek de zor olmadı. Kafeinin cezbedici tadı belki keyfini yerine getirebilirdi. Hemn günlük kafeinini almadan kendine gelebileceğini sanmıyordu. Hemen kıvrak bir hareketle arabasından indi ve Starbucks'a doğru ilerledi. Hem belki sessizlikte biraz kendine gelebilirdi. İçeri girdi ve kasiyere doğru seslendi.''Beyaz Çikolatalı Mocha, lütfen'' Gözüne kestirdiği bir masaya oturdu kahvesini de alıp. Ve tanıdık simalar var mı diye etrafa göz gezdirmeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sheila Tolls
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Sheila Tolls


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/03/11

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 5:34 am

    Parlatıcı sürdüğüm dudaklarımı istemsizce ısırırken mülakatlarıma kaydı bir kez daha düşüncelerim. Berbat bir yıl geçirmiştim ve diğer üç yıla kıyasla dördüncü sınıftaki notlarım oldukça düşmüştü. Ailem sırf bu yüzden beni bir psikologa götürmek konusunda ısrar etse de bir sorunum olmadığına onları ikna etmiştim. Başlı başına bir yalandı aslında. O kadar çok sorunum vardı ki. Agnés ile yaşadığım sorunlar ise en başındaydı bu listenin. Ablam erkek arkadaşıyla olan ilişkimi öğrendikten sonra hayatımı rezil etmek için elinden geleni yapmıştı. Buna aile yemeklerindeki laf sokuşları ve kendi notlarıyla benim notlarımı kıyaslaması da dahildi. Gözlerimi yumdum. Ablamın erkek arkadaşıyla olan ilişkim. Cümlesi bile o kadar saçma ve yanlıştı ki. Ablam. On yedi yılımı geçirdiğim, aynı evde yaşadığım kişi. Küçüklüklüğümüz de oynadığımız oyunlara daldı düşüncelerm. Ah, o zamanlar bile aynıydı Agnés. Oyunlarda bile ön plana çıkan o olurdu. Eğer prenses Agnés ise, sizin onun yardımcısı olmaktan başka şansınız yoktu.

    Her şeyde 'en' iyi olmaya alışmış birisi için arka plana atılmak kötü olmalıydı. Ve ben ablamın erkek arkadaşını bir bakıma çaldığımda onun ne hissettiğini ilk kez düşünüyordum. Empati kurmak konusunda hiçbir zaman başarılı olamamıştım. Özellikle konu ablam ise. Arka plana atılmış bir çocuk olarak yetiştirilmiştim, ablama karşı kin beslemem aslında oldukça basitti ve bunu engellemeye çalışmamın da bir amacı yoktu. Her zaman düşman kalacaktık. Her zaman.

    En sonunda gözlerimi kırpıştırarak düşüncelerinden ayrıldım. Pekala, bugünlük bu kadar
    empati yeterliydi bana. Daha düşünecek çok vaktim olacaktı. Derin bir iç çektim, ilk kez tüm günümü neden bilgisayarda geçirdiğimi kavradım. Düşüncelerden kaçmamı sağlıyordu bir şeylerle oyalanmak. Saatlerimi iki katına çıkardığı tenis dersleri de aynı şekilde. İçeceğimden bir yudum daha aldım. Bedenim anında gevşerken oturduğum koltukta iyice yayıldım. Kolumdan çıkardığım çantamı yanımdaki boş koltuğa bırakarak önümde duran dergiye bakındım. Ünlü markaların yaz koleksiyonuyla alakalıydı dergi. Barneys'e gittiğiniz anda çoğunu görebilirdiniz. Dışarıdan bakan birisine bu çok saçma gelebilir fakat Manhattan'da yaşıyorsanız bunlara ayak uydurmak zorundasınızdır. Tüm gününüzü Barney's de alışveriş yaparak geçirmekte buna dahil. Ki bu bir süre sonra oldukça keyifli olabilir. Hele ki yanınızda sevdiğiniz bir arkadaşınız varsa.

    İçeceğimden bir yudum daha aldıktan sonra çehremi ellerinin arasına aldı. Uykusuz geçirdiğim gecenin ardından başım ağrıyordu. Soğuk duş sadece bir süre almıştı yorgunluğumu üzerimden. İçeceğimin de verdiği etkiyle gözlerim kapanmak üzereydi. En sonunda oturduğum yerden kalkarak hemen yanı başımdaki lavaboya doğru ilerledim. Kabinlerin üzerinde bile Starbucks'ın sembolü olduğu düşünülünce bayağı bir para harcanmıştı buraya. Yüzüme soğuk su vurduktan sonra hafif hareketlerle kuruladım yüzümü. Aynaya bir bakış attım, akmış rimelimi elimle toparladıktan sonra içeriye döndüm.

    Döner dönmez dikkatimi ilk çeken tanıdık bir çehre oldu. Adını hatırlamak için birkaç saniye zorladım hafızamı. En sonunda hatırladım. Bianca. Yine de tereddütlü adımlarla ona yaklaştım. Masamdan içeceğimi alıp kıza doğru ilerledim. Ne yaptığım konusunda bir fikrim yoktu aslında. Tek istediği beni oyalayabilecek birileriydi. Ve bu kızda ideal kişiydi.

    "Merhaba. Oturabilir miyim?"


En son Sheila Tolls tarafından Paz Tem. 17, 2011 9:58 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 3:18 am

    Starbucks'ta Mochasını yudumlarken bir yandan da gelecekle ilgili planlarını düşünmeye devam ediyordu. Fakat şimdi 1 yıl kadar ileri bir zamanı değilde en azından buradan çıktıktan sonra ne yapacağını. Kiss and Fly'a gidebilirdi. Fakat yanında eğlenebileceği bir arkadaşı olsa çok daha eğlenceli olabilirdi. Ve saat daha oraya gitmek için erkendi. Eğer bu kadar erken bir saatte giderse arkadaşlarından hiçbirini orada bulamayacağına emindi. Çok kararsızdı fakat bu saatten sonra eve gitmesine imkan yoktu. Eğer giderse kardeşi evdeyken kavgaların boyutunun büyümesinin onu kötü yönde etkilemesini istemiyordu. Ve köşedeki iki saattir onu kesen çocukta canını sıkmaya başlamıştı. Fakat her zamanki gibi farkında değilmiş gibi davranmanın vazgeçme yolundaki en umursamazca ve en iyi plan olduğunu düşündü. Elini cantasına uzattı ve pembe N8ini manikürlü kusursuz elleriyle kavradı ve twitter'ına girdi yeni bir haber var mı umuduyla. Her ne kadar sıkılsada sıkıntısında kurtulmak için telefonuna bakmak pek adeti değildi fakat bu seferlik böyle bir yapması gerektiğini düşünüyordu. Hızla tırnaklarını sayfada kaydırdı fakat okuldaki aptal kızın durum haberlerinden başka kayda değer bir şeyler görememişti. Bu kızın ne sorunu vardı. Gittiği tuvalete kadar her şeyi bu sayfa da paylaşmak zorunda mıydı sanki?

    Otururken bir yandan acıktığını da hissediyordu. Yavaşça yerinden kalktı ve kasaya doğru yürümeye başladı. ''Ahududulu ve beyaz çikolatalı cheesecake, lütfen'' Ve bir kaç saniyeliğine siparişini bekledi fakat geçen süre ona bir kaç yılmış gibi geldi. ''Buyrun'' Nihayet diye fısıldadı kendi kendine. ''Teşekkürler.'' Yerine oturdu. Ve otururken arkasında oturan ve iki saattir onu kesen çocuğa doğru gözlerini devirmeyi de ihmal etmedi. Telefonunun ekranında bir süre kendini inceledi ve sonunda bu eğlenceden de usanıp telefonunu kol çantasına koydu.

    "Merhaba. Oturabilir miyim?"
    Başını yukarı kaldırdı ve ona hitap eden kıza doğru baktı. Bir yerlerden bu kızı anımsadığını hissetti. Onu daha fazla bekletip kabalık etmek istemiyordu. Gülümsedi.
    ''Tabi ki.'' Kızı biraz daha inceledikten sonra hatırladı. Sheila'ydı bu. İkiside okulun tenis klubündeydi ve bu tanışmalarına vesile olan en önemli ortak noktalarıydı. Bianca'nın en zevk aldığı şey tenis oynamaktı. Ve bunu emin bir şekilde söyleyebilirdi. Başka hiçbir şeyi bu kadar tutku ve istekle yapmıyordu. İleride tenisçi olmak gibi planları yoktu fakat yine de hırslı ve azimliydi. Sonunda düşüncelerinden kendini alabildi ve kıza doğru baktı. Tenisten başka çıkacak bir şeylerinin olmasını ümit ediyordu. Çünkü şuan gerçekten sıkılıyordu en azından konuşarak zamanını geçirebileceğini umuyordu.
    ''Merhaba Sheila, sıradan bir soru olacak ama günün nasıl geçiyor? Eğer benimkini soracak olursan çünkü bu kadar sıkılmamıştım ve kafamı dağıtmaya ihtiyacım var.'' Ona adıyla hitap etmenin daha hoş olacağını ve onu hatırladığını belli edecek olduğunu düşünmüştü. Işıltılı bir şekilde gülümsedi ve kızın vereceği cevabı beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sheila Tolls
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Sheila Tolls


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/03/11

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 1:13 am

    Kızın cevabını beklerken ona detaylı bir biçimde göz attım. Sarı saçları omuzlarından aşağı düz bir biçimde uzanıyordu, teni dışarıdan gelen ışık sayesinde kusursuz görünüyordu. Bakışlarım beni inceleyen buz mavisi gözlerle kesiştiğinde içten bir biçimde gülümsedim genç kıza. Bianca istediği zaman çoğu şeye sahip olabilecek derece de güzeldi. Onu nereden tanıdığıma gelirsek, beşinci sınıftan beri doğru düzgün yaptığım tek spor tenistir, babam vesilesiyle başladım tenis oynamaya. İlerledikçe rakip olarak ablamı belirledim, pis sürtük her şeyde olduğu kadar teniste de iyiydi. Ondan iyi oynamak için neredeyse her gün tenis dersleri almaya başladım bir süre sonra, daha sonra hırs yerini zevke bıraktı ve tenis bende alışkanlık yaptı. Okul kulübüne dahil olduğumda Bianca ile tanıştım. Eh, en azından konuşacakları bir konu vardı. Bianca'dan onayı aldıktan sonra onun karşısındaki sandalyeye oturdum, eşyalarımı da diğer sandalyeye bıraktım. En azından konuşabileceğim kafa dengi biri vardı karşımda. Birkaç saniyelik bir tereddütün ardından konuşmak için dudaklarımı aralasam da Bianca benden önce davranarak konuştu. Onun cümlesi istemsizce gülümsememe neden oldu, tek sıkılanın ben olmadığımı görmek mutlu olmamı sağlamıştı. Hem, sıkıntıdan patlayan iki insan birbirlerini sıkıntılarını giderebilir değil mi?

    "Aynı şekilde. Bütün günümü bilgisayarda geçirmek yerine buraya gelmeyi tercih ettim. Ama burası daha da sıkıcı."

    Gözlerimi devirerek isteksizce Starbucks'a göz attım. Çoğu kişi laptoplarıyla uğraşıyordu, bir çiftin en köşedeki masada samimi bir biçimde oturduğunu görünce sıkıntıyla önüme döndüm. İçeceğimi kendime doğru çekerek büyük bir yudum aldıktan sonra konuşmak için dudaklarımı tekrar araladım.

    "Eğlenmek için yanlış yerdeyiz anlaşılan. Gitmemiz gereken yer bardı."

    Eğlence. Starbucks eğlenmek yerine dinlenmek için bir yerdi, başkalarından uzaklaşmak istediğinizde seçebileceğiniz bir yerdi. Ve o anda istediğim şey dinlenmek değildi kesinlikle. Bianca'nın cevabını beklerken üzerimdeki tişörtü düzelttim, içeceğimi bir kez daha kendime doğru çektim, pipetini bir süre dişlerimin arasında tutarak oyalandım. Arka fondan yükselen müzik uykumu getirmeye başlıyordu, zaten tüm geceyi bilgisayarda geçirmiştim. Şimdi bir de burada sızarsam tüm günüme yazık olurdu. O yüzden düşüncelerimi başka yere çevirdim, tezgahta duran enfes görünümlü Bella Vista'ya. Kahve sevmeyen bir insanın Starbucks'ta oturma nedeni. Üzerindeki taze ahududulara bakarken gidip onu almamak için koltuğuma iyice yapıştırdım bedenimi. Pekala kilo almam gerekiyordu ama kiloyu çikolata yerine daha sağlıklı şeylerle almalıydım. Örneğin aşçımızın yaptığı yemeklerle.

    Kendimi bir bakıma odama kilitlediğim süre zarfında oldukça fazla kilo vermiştim. Diğer insanların deyimiyle bir deri bir kemik kalmıştım. En sonunda depresif halimi bir kenara bırakıp aynaya düzgünce göz attığımda iğrenmiş, kusmamak için kendimi epey zorlamam gerekmişti. Özellikle yüzüm o kadar süzülmüştü ki. Elmacık kemiklerim çıkıklaşmıştı, kollarım dokuzuncu sınıflarınkinden bile daha inceydi. En sonunda kilo almak için deli gibi yemeye başlamıştım. Eh, en azından işe yaramışlardı şimdi eski kiloma oldukça yakındım. Belki almam gereken bir iki kilo daha vardı ama onları da çok önemsemiyordum. Sonuçta sıfır beden olmak çoğu kızın hayali değil miydi? Ve bende böyle bir fırsatı yakalamışken elimin tersiyle itecek biri değildim.

    İçeceğimden bir yudum daha alırken çocuk gibi yüzümü buruşturdum, kafein bende gereğinden fazla bağımlılık yapıyordu. Bu bağımlılığa rağmen içmek istediğim şeyin kahve değil de votka veya cosmopolitan olduğuna karar verdim. Evet, kesinlikle ihtiyacım olan tek şey içkiydi. Biraz dağıtmaktan ne zarar gelirdi ki hem?


En son Sheila Tolls tarafından Paz Tem. 17, 2011 9:58 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 2:40 am

    ''Aynı şekilde. Bütün günümü bilgisayarda geçirmek yerine buraya gelmeyi tercih ettim. Ama burası daha da sıkıcı." Söylediklerinde tam anlamıyla haklı olduğunu düşünüyordu Anca. Cümlenin onu yansıtmayan tek kısmı bilgisayar başında geçirmek. Asla bilgisayara uzun zamanını harcamamıştı. Harcamak istese de sıkılmış ve gün boyu bilgisayar başında tam anlamıyla ne ile uğraştıklarını anlayamamıştı. Onun için Bendel's veya Barneys'te yapacağı herhangi bir alışveriş veya havuzda yüzmek bilgisayardan çok daha eğlenceliydi. Fakat herkesin eğlence anlayışı birbirinden farklı olabilirdi. Küçük kardeşi de eğer bıraksalar tüm gününü playstation veya bilgisayarda oyun oynayarak geçirebilirdi. Kıza gülümseyerek baktı.

    "Eğlenmek için yanlış yerdeyiz anlaşılan. Gitmemiz gereken yer bardı." Bu kız nereden gelmişti böyle. Tam anlamıyla az önce kafa dengi birinin yanında olması durumunda bara gidebileceğinden bahsetmişti. Evet saat o kadar da geç sayılmazdı fakat ona da şuan bara gitmekten daha cazip bir fikir gelmemişti. Hemen bara gitmeye uygun mu diye üzerindeki kıyafetlere baktı. Evet o kadarda şık değildi fakat yine de bara gitmeye uygun gibi gözüküyordu. Kıyafetleri onun için önemliydi çünkü ruh halini ve kendini en iyi bu şekilde yansıtabildiğini düşünüyordu. Tasarım konusunda oldukça iyi sayılırdı. Hatta gelecekle ilgili planlarında tasarımcı olmakta vardı. Kombine ettiği kıyafetler bazen birbirinden çok farklı olsalar da hepside fazla iddialı olurdu. Bazen herkesin çok alakasız ve basit olduğunu düşündüğü kıyafetleri de o kadar iyi kombine ederdi ki herkes mağazada gördükleri kıyafetin o olduğuna inanmakta güçlük çekerlerdi. Bu kıyafetleri de geçen sefer bara gittiğinde giydiği buz mavi şık elbisenin aksine salaştı, fakat istediği gibi tam anlamıyla iddialıydı. Kusursuz bir seçim yaptığını farkedip, kendi kendine gülümsedi. Sonra nihayet kıza baktı ve gülümsedi. İddialı bakışlarından kararını verdiği anlaşılıyordu fakat yine de konuşma gereği duymuştu.
    ''Şuan kafa dağıtmak için içmekten başka güzel bir şey göremiyorum.'' Biraz kafa dağıtmaktan ne gelirdi ki sanki. Sonunda çatalıyla kocaman bir parça cheesecakeyi alıp ağzına götürdü.

    Çok önemli bir şey unutmuş gibi mavi gözleri kocaman açıldı ve bakışlarını Sheila'ya yöneltti.
    ''Biliyorum ne kadar da kabayım, sana yiyecek bir şeyler isteyip istemediğini sormadım bile.'' Utangaç bir biçimde gülümsedi. Hemen kızın cevabını bile beklemeden kasiyere seslendi. ''Ahududulu ve beyaz çikolatalı cheesecake, lütfen'' O anda uyuşuk kasiyerin biraz daha hızlı olmasını diledi. Çünkü Sheila'ya karşı yeterince mahcuptu. Onun cheesecakeki gelene kadar kendininkine de dokunmadı. Sonunda gelen cheesecake kasiyerin elinden nazikçe aldı ve kızın önüne koydu. ''Diyette değilsindir umarım.'' Sıcak ve samimi bir şekilde gülümsedi. Planları hazırdı bile. Cheesecakelerini silip süpürdükten sonra hemen bara geçebilirlerdi. Bu kızı bugün görmesinin onun için büyük bir şans olduğunu düşünüp mutlulukla gülümsedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sheila Tolls
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Sheila Tolls


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/03/11

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 3:30 am

    Çantamın içindeki telefonumun titrediğini duyunca ellerim istemsizce çantama doğru yöneldi. Asıl hedefim telefonu kapatmak olsa da ekrandaki ismi görünce tereddüt içinde birkaç saniye geçirdim. Annem durup dururken arayan birisi değildi, zaten o gün planım olduğunu biliyordu. Yine de umursamadım. Telefonu açmak yerine kapattım, hiçbir şey olmamışcasına yüzümü tekrar Bianca'ya çevirerek telefonumu masaya bıraktım. Eh, biraz endişelensinler benim için. Hep Agnés'i düşünecek değiller ya. Önüme gelen saçlarımı itiyor, bir yandan da Bianca'nın cheesecake'ini yemesini izliyorum. O en sevdiğim tatlıdan koca bir lokma alarak ağzına doğru götürürken kendime bugün tatlı yememem gerektiğini hatırlatıyorum. Çünkü bilgisayarın başındayken yaklaşık beş tane çikolata ve büyük bir dilim havuçlu kek yedim. Yani bugünlük tatlı kotam yeterince doldu.

    Düşüncelerimden sıyrılıp kızın şaşkınlıkla büyümüş gözleriyle karşılaşınca yerimde rahatsız kıpırdandım. Ben düşüncelere dalmışken bir şey mi olmuştu acaba? Arkamı dönüp tereddütle arkama baksam da tek gördüğüm laptopu ile uğraşan bir iş adamı -tahminimce- oluyor. Sonunda Bianca dudaklarını aralayıp durumu açıkladıağın da küçük bir kahkaha patlatmaktan alıkoyamıyorum kendimi. O kasaya doğru seslenirken tereddüt ettim, dudaklarımı aralayıp istemediğimi söyleyecekken bunun kaba bir davranış olacağında karar kılıp dudaklarımı kapadım. Hem, kim güzel bir keke hayır diyebilir ki? Hele ki ahududulu ise. Suratsız bir tane görevli tezgahtan büyük bir dilim kek alıp tabağa koyduktan sonra, onu tepsiye yerleştirdi. Tezgahın en sonunda yerleştirilmiş kekimi almak için ayağa kalktım, aynı anda Bianca'ya küçük bir tebessüm hediye ettim. Bugün yaşadığım en iyi olaylardan biriydi bu.

    Tepsimi kendime doğru çekip kekime yönelmeden önce dudaklarımı araladım.

    "Teşekkür ederim. Diyette değilim ve ahududuya asla hayır demem."

    Kekimin üzerindeki kremayla oyalandım bir süre. En sonunda büyük bir lokmayı ağzıma alıp yavaşça çiğnerken koltuğuma iyice gömüldüm. Bir süre normal konulardan konuştuk, ikimizde tenis kulübünde olduğumuzdan asıl konumuz buydu. Onunda benim gibi tenisten zevk alması hoşuma gitmişti, ortak noktalarımız çoğalıyordu anlaşılan. Uzun zamandır birçok arkadaşımla görüşmemiştim, şimdi konuştuğum genç kız ise bu yokluğu oldukça gidermişti.

    Konuşmamız gittikçe ilerlerken kekimden bir parça daha aldım, ardından içeceğimden de büyük bir yudum. Telefonum masanın üzerine büyük bir gürültüyle titreyince yanaklarımın kızardığını hissettim. Mesajı atan kişiye küfrederek telefonumun tuş kilidini açtım. Aynı anda gözlerimi de istemsiz bir biçimde devirdim. Annem. Aramalarına cevap vermeyince mesaja başvurmuştu anlaşılan. İstemesem de içimdeki merakı gidermek için mesajı açtım.

    Yat gezisine gidiyoruz. Bu gece yokuz, öptüm.

    Aman ne güzel. Bütün gecemi Agnés ile geçirecek değildim değil mi;? O sürtüğü görmek bile sinirlerimin tavan yapmasına neden oluyorken buna dayanamazdım. Kendimi odama kilitleme fikriyse canımın sıkılmasına neden oldu. Daha eğlenceli bir şey yapmak istiyordum. Özellikle de karşımda tam kafa dengi birisi varken. Aklıma gelen düşünceyle küçük bir tebessüm oluştu yüzümde. Neden olmasın?

    "Bu gece bir planın var mı Bianca? Eğer yoksa benimle bara gelmeni çok isterim."

    Gözlerimi kırpıştırarak genç kıza bakarken bir planının olmamasını umuyordum. Lütfen. Uzun bir aranın ardından diğer Manhattan'lılar gibi olmak. Yani kendim gibi olmak istiyordum ve bugün ideal gündü. Biraz daha oyalandıktan sonra pekala geçebilirdik bara değil mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimePaz Tem. 17, 2011 7:48 am

    Sheila birden telefonuna baktıktan sonra garipleşmişti. Sanırım aldığı mesaj pek de mutluluk verici değildi. Fakat kendini çabuk toparladı ve kız kaybetmeden konuştu. "Bu gece bir planın var mı Bianca? Eğer yoksa benimle bara gelmeni çok isterim." Bu teklifi konuşmanın ortalarından beri bekliyordu. Kızı sabırla dinledikten sonra gülümsedi.‘’Aslında ben de ne zaman soracağını düşünüyordum. Tabiki çok isterim.’’ Onunla gitmek çok eğlenceli olabilirdi. Kıza bakarken gözü yanıp sönen telefonuna kaydı. ‘’Önemli olabilir. Bakmalıyım, hemen dönerim.’’ Masadan kalktı ve kasaya doğru yavaşça yürüyüp telefonunu kim olduğuna bakmazsızın açtı. Konuşanın sesini tanıyamamıştı. ‘’Seni tanıyamadım da?’’ ‘’Daha geçen gece bardaydık.’’ Kahretsin. İçki o kadar uçurmuştu ki hiç tanımadığı birine telefonunu vermişti. En azından buna da razıydı. İçkiliyken daha kötü şeylerde yapabilirdi ne de olsa. Çocuğu kaç dakikadır telefonda beklettiğini anımsadı ve konuşmaya başladı. ‘’Müsait değilim, sonra ara.’’ Çocuğun cevabını bile beklemeden telefonu yüzüne kapattı ve uçar adımlarla Sheila’nın yanına gitti. ‘’Ee bardan bahsediyorduk, eğer işin yoksa hemen gidelim?’’ Ne de olsa sıkıntıdan patlıyordu orda daha çok eğlenecekleri kesindi. Yani, öyle olmasını umuyordu. Daha doğrusu içki olduktan sonra her yerde mutlu olabilirdi. Kıza bakıp gülümsedi. Teklifini geri çevirmeyeceğini umuyordu. Kızın vereceği cevabı beklerken bir yandan da pastasını bitirmeye çalışıyordu. Fakat çabaları başarısız olacakmış gibi gözüküyordu.
    Bu aksam barda ne yapacağını düşünüyordu. O anda Sheila’nın kontrollü bir içici olması için dua etti. Gittiği kişinin onu dizginleyecek iradeye ihtiyacı vardı yoksa orada hayatı boyunca pişmanlık duyabileceği delilikler yapabilecek kapasiteye sahipti.

    Sheila'ya baktı. Ona gerçekten çok samimi gelmişti davranışları. Onunla eğlenebilirlerdi. Ve kontrollü birine benziyordu. Tam da ihtiyacı olan şey. Zaten en büyük zaafıda alkol olmalıydı. Onu bara götüren biri ona her şeyi yaptırabilirdi. Gözü bir an saatinin akrebine kaydı. O da neydi? Bu kadar zaman nasıl geçmiş olabilirdi. Bara gitmek için geç bile kalmışlardı. Sheila ile otururken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. ''Bara gitmek için geç bile kalmışız saate bakılırsa'' Kıza bakıp içtenlikle gülümsedi ve daha cevap vermeden kalkıp eşyalarını toplamaya başladı. Siyah ince ipek ceketini hemen astığı sandalyeden aldı ve masanın üzerindeki pembe telefonunu çantasına alıp çantasını koluna takıp hızla ayağa kalktı. Çantasından para çıkarıp masaya koydu. Burada beklemek için bir sebebimiz yok sanırım. Çok zorlayıcıydı hareketi. Kızı gücendirmediğini umuyordu fakat burada daha fazla oturursa hareketsizlikten patlayacağını hissediyordu. Özür dileyen masum bir ifadeyle Sheila'ya baktı. Eğer onunla arkadaş olacaksa ani ataklarına ve ruh değişimlerine bir an önce ayak uydurmalıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Sheila Tolls
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Sheila Tolls


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 05/03/11

On Overload  Empty
MesajKonu: Geri: On Overload    On Overload  Icon_minitimePaz Tem. 17, 2011 9:53 am

    Bianca'nın onayı beni oldukça mutlu etti, yüzümde küçük bir tebessümle sarışın kıza gülümsedim. En azından tüm gecemi Agnés kaltağıyla geçirmeyecektim, ayrıca aynı kafadan birisiyle de beraber olacaktı. Akşamım düşündüğümden daha eğlenceli geçecekti, halimden memnun bir şekilde deri koltuğa daha da gömülürken üzerimdeki kısa şorta aldırmadım. New York'un diğer eyaletlerine kıyasla Manhattan en rahat olanıydı, ayrıca karşımda oturan kızın puantiyeli iç çamaşırını da rahatlıkla görebiliyordum. Tıpkı ona gözünü dikmiş bakan diğer erkekler gibi.Dikkatimi dağıtan Bianca'nın masada yanıp sönen telefonu oldu. Gözlerim istemsizce telefona doğru kaydı, Bianca aynı anda telefonunu alıp izin istemişti. Onun bir planı olabileceği korkusu içten içe beni ele geçirirken saatime baktım. Daha çok geç olmamıştı ama Harrison Jewell ve Sir Stafford'daki çocukların çoğunun şimdiden bara akın ettiğine emindim. Büyük ihtimalle tercihimiz Bar Quella olacaktı, tıpkı diğer Manhattan'lılar gibi.

    Bianca kısa sürede yanıma geri dönmüştü, tereddütlü bir şekilde ona baksam da genç kız bar hakkında bir şeyler söylemeye başlamıştı. Hemen gitme fikri Sheila'yı oldukça mutlu etmişti, kız cümlesini bitirmeden çantasını toparlayıp tatlısından bir lokma daha tıktı ağzına. İçkiye çok dayanıklı değildi, bir de aç karınla içki içerse iyice harap olacağına emindi. Telefonunun çantasında titrediğini duyunca gözleri bir kez devrildi. Cevap vermemek istese de ailesiniin endişeleneceğinden emindim. Hem, intihar ettiğimle ilgili bir şeyler saçmalayıp polisi aramalarından korkuyordum. Gecenin bir vakti barı basan polisler pek hoş olmazdı hem değil mi? Telefonumun ekranın baktığında kaşlarımı çattıracak bir isimle karşılaştım: Agnés. Telefonu açmak istemiyordum aslında, bir yandan da onun ne halt istediğini merak ediyordum. Bianca'nın buz mavisi meraklı gözleriyle karşılaşınca ona gülümsedim, kızı daha fazla bekletmemek için telefonu açtım.

    Agnés'in sesi zar zor duyuluyordu. Arkadan gelen seslere bakılırsa genç kız yine Titanic filmini izliyordu. Arka fondan gelen Rose'un çığlıklarını duyunca anılarım depreşti, izlediğim tüm duygusal filmler gibi bu filminde finalinde defalarca, sıkılmadan ağlamıştım. Ve her zaman yanımda beni avutan Agnés olmuştu. Ablamın filmi bilerek açıp açmadığını merak ettin. Belki de istediği eve gitmemdi. Ama bu gecelik Agnés şansını yitirmişti. Ya da tüm ömür boyu.

    "Üzgünüm Agnés, bara gidiyorum, zamanım yok trafik çok sıkışık."

    Ablamın inanmayacağını tahmin ediyordum ama şansımı denemekte yarar vardı. Ablam onayladığı hakkında bir şeyler mırıldansa da onun sesindeki hüzünü hissetmiştim, alt dudağımı ısırarak duygusallığı bir kenara bıraktım. Telefonu aceleyle kapattım, birkaç dakikalık bir konuşmaya daha dayanacağımı düşünmüyordum. Hiçbir şey olmamış gibi Bianca'ya döndüm, çantasından çıkardığı paraya masaya koyunca itiraz etmek istedim ama kızın yüzündeki net ifadeden aldırmayacağını anlayınca vazgeçtim. Hesabı o ödeyebilirdi, ama bardaki hesap bana aitti. Onu ben davet etmiştim. En sonunda ikimizde hazır olduğumuzda kapıya doğru yöneldim. Arabamı yakın bir yere park ettiğim için şanslıydık. Kızın ince koluna girip onu arabama doğru sürüklemeye başladım. Düşüncelerim bir kez daha Agnés'e kaydı bir anlığına. Üzgünüm Rose, Jack. Titanic'in bile bir sınırı var.


Rp Sonu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
On Overload
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Starbucks-
Buraya geçin: