Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 4:34 am

Yerde yatıyordu. Yer, yatmak için uygun bir yer değildi aslında. Nedense onu çok dövdüler. Yanağı asfaltın üzerindeydi. Yüzüne küçük taşlar yapışıyordu. Sokakta kimse yoktu. "Bu saatlerde kimse olmaz zaten." dedi kendi kendine. Yutkundu, boğazı acıyordu. Kalkmayı düşünüyordu ama aslında bu hoşuna gitti nedense. Biraz daha yatması, hatta biraz da uyuması gerekiyordu yediği dayağı unutmak için. Evet, unutması gerekiyordu. Çünkü düşünüyordu. Aklına son zamanda yaptığı kötülükleri getiriyordu. Kötülük yapmak adeti değildi gerçi. En azından bunu düzenli olarak yapmamaya çalışıyordu. Valk'u nasıl göz göre göre üzdüğü geliyordu aklına. Aklına şehirde hoşlanmadığı birkaç insan getirdi. Onlardan biri mi acaba? Bir kere de bir parkın yanından geçerken topları yola kaçan çocukları görmezden gelmişti ama çocuklar bunun üstünde durmuşlar mıdır bilemiyordu. Yürüyen merdivenlerden yürüyerek metroya girdiği bir gün, merdivenin tam bittiği yerde öpüşen o çift geldi sonra aklına. Kadının arkası dönüktü ve zaten o da saçlarına bakmıştı kadının. Tarayış şeklini beğenmişti. Kuaför işine benzemiyordu ama sevgiyle de taranmamıştı. Ayna karşısında taranan saçlara karşı zaafı olduğunu çoktan beri kabulleniyordu. Sonra adam, yüzü dönük olduğu için mecburen göz göze geldiği adam dönüp ona bir şeyler söylemişti. Ne dediğini hatırlamıyordu. O sırada tarağın şeklini düşünüyordu. Adamın bir şeyler yapacak cesareti vardı ama sonuç alamayacak birine benziyordu. Zaten ancak yarım bırakacak biri, bir öpüşmenin ortasında öptüğü kadınla değil de arkadan geçmekte olan bir erkekle ilgilenirdi. Yani kim bu şehirde bunu dert ederdi ki normalde? Adamın bunu büyüteceğini sanmıyordu. Dövüldüğüyle kalıyordu sokakta öylece. Kalkmaya çalıştı. Bacakları tutmuyordu. Oysa ki karnını daha çok tekmelemişlerdi. Park halindeki arabanın jantına tutunarak zar zor doğrularak sırtını duvara yasladı. Üstü başı tozdu. Kan ve revanlık dövülmüştü. Suratında patlayan yumruklarda bir şahsiyet vardı. Yüzünün halini gözünün önüne getirmeye çalıştı, yapamadı. Sağ elmacık kemiğinin üstü kanıyordu. Burnu ve ağzı da kanamıştı evet, şimdi kanama durmuş inceden kan sızıyordu sadece oralardan. Başka minik çeşitli yara bereler de vardı. Adamlar bunu daha önce yapmış olmalılardı. Kendi tarzını yaratmak zordur. Bir de bu kadar kesin bir şekilde bir başkasına kabullendirmek ise takdiri hakediyordu. Şimdi sırtını ve kafasını duvara yaslanmış oturuyordu ve " Keşke yatıyor olsaydım." diye geçiriyordu içinden. Yanağına batan taşlar dökülüyordu. Üzerini silkeleme zahmetine girmedi. Aksayarak öksürmeye başladı. Onu belki de yanlışlıkla dövdüler, belki de yaptığı en büyük kötülüğü hala hatırlamıyordu. Kumarla ilgili bir şey miydi? Unutmak bir savunma sistemiydiyse neden dayak yediği konusunda tereddütleri vardı. En azından bir iki teknik öğrendi. Asla uygulayamayacağını biliyordu ama öğrenmeyi engelleme gibi bir eğitim almamıştı hiç.

Ve işte sonunda aklına geldi. Onu neden dövdükleri o kadar açık ki. Biraz önce klüpte fena dağıttığı çocuk. Evet işte, sebebi oydu. Şu an klübün sokağından iki sokak ilerde bu halde olmasının sebebi oydu. Birilerini aramıştı belli ki. Arayıp çıkışta şu rus çocuğu bir güzel benzetmelerini söylemişti, öyle ya çünkü kendisi onu benzetmişti. Kendisinin neden benzetildiğini söylememişti tabi ki. Klübün amacının bu olduğunu, zaten orada herkesin birbirini dövdüğünü söylemediğine kalıbını basardı. Bugüne kadar o kadar sert dövülmemiş olacak ki, Vladimir'in ona yaptığını kaldıramamıştı işte. Oturduğu yerden başını yukarı doğru uzatmadığı sürece, göğü görmek mümkün değil. Sık ve bitişik apartmanlar arasında, ama gecenin şu saatinde dahi ayakta olan insanların olduğu sıradan bir Manhattan sokağı burası. Arabalar açısından asla işlek bir cadde değil, bir ara sokak. Çok ilerisinde kaldırama oturmuş bağırarak konuşan iki sarhoş adam kulak misafiri olduğu ama bir türlü çıkartamadığı bir dilde konuşuyorlardı. Arapça gibi ama O mesafeden anlamak mümkün değildi. Karşısındaki apartmanın en üst katında genç bünyeleri uyku tutmamıştı herhalde, ya da onlar da kendisi gibi nöbetçi yarasalardı bu gece. Ya bir müzik sesi ya da bir film diyalogu yaylıyordu açık pencereden sokağa doğru; ya da daha çok muhabbet sesleri. İki genç güzel kadın siyah, pahalı bir arabaya bindiler tam o anda sarhoş adamlara yakın bir yerde. Geri geri çıkarak terk ettiler sokağı, hem de ters ve yanlış yönden. Fakat gecenin o vakti tek yönlü sokak kavramının elendiği saatler artık.

Yüzü... Acıyordu. Genç yarasalar yatmış bu arada. Ne zaman sustu o televizyon ve söndü salonun ışığı, gözünden kaçtı. Demek ki kendisi kadar baykuş değillermiş. Ne zamandır bu sokakta? Bayıldı mı yoksa? Bilmiyordu. Onlar gitti, yerlerine havlayan bir köpek geldi, ses unsuru olarak. Kedilere mi havlıyor, yoksa kendisine mi bilmiyordu. Sokağın caddeyle kesiştiği yerde bir taksi durdu. Gece klübünden dönen sarhoş birisiydi büyük ihtimalle. Manhattan'ın kalbine arabayla 5 dakika olan bu sokağa taksiler iyice sarhoş olmuş, konserden veya eğlence mekanından dönen tipleri taşırlardı, Manhattan'da gece her yere olduğu gibi. Minyon bir gölge sahibinden önce sokağı arşınlamaya başlamıştı. Başını çevirmeden gözleriyle aradı gölgenin sahibini. Uzun sarı saçları, seçebildiği kadarıyla oldukça güzel bir yüzü vardı. Başına bir ağrı saplandı.

" Lanet olsun."

Gölgeyi ve sahibini kendi haline bırakarak gözlerini kapadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 2:53 am

Barda onu kesen çocuğun süitine çıkmışlardı. Sarhoş olduğunda bağısıklığının yüksek olduğunu düşünürdü, fakat değilmiş. Girmeyle içkiden olsa gerek yatağa uzanmıştı. Çocukta ayakkabılarını çıkarmak için uğraşıyordu. ''Xavier'' '' Ne var? Ayakkabılarını çıkarmak istemiyor musun?'' Anka iç geçirdi. ''Evet, elbette.''
Sonrasında çocuk Anca'nın üzerine abandı. Anca bir süre öpmesine izin vermek zorunda kaldı. Çünkü çok ağırdı ve onu üzerinden atamamıştı. En sonunda Anca başını çevirdi ve gözlerini kapadı. ''Kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum. Bir süre uzansam sorun olur mu?''
''Elbette, sorun değil. Sana su getireyim''
Suyu götürmek için arkasına döndüğünde Anca çoktan uyuyakalmıştı. Başı yastıkların üzerine doğru geriye düşmüştü. Uzun bacakları birbirine kenetlenmişti.

Kirpiklerini yavaşça araladı. Daha önce gördüğünü hatırlamadığı bir süit içkiden olsa gerek gözlerinin önünde kayıp duruyordu. Belki etrafı biraz daha net görebilirim umuduyla hızla uzun kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdı. Birkaç saniye sonra yatağın kıpırdadığını hissetti. Başını kaldırdığında üzerinde daha bugün Barneys'ten almış olduğu toz pembe şifon elbise olduğunu farketti üzerinde. Elbisesinin eteği kat kattı ve Anca her adım atışında bacaklarının etrafında dalgalanıyordu. Üst kısmı ise vücuduna iyice oturuyordu. Dört köşe açık yakasının geniş askılarını ensesinde taşlı bir toka tutuyordu. Saçları süitteki sönük lambaların ışığında eritilmiş altın rengine dönmüştü. Anca'nın elbisesi beline kadar sıyrılmıştı ve dantelli mavi iç çamaşırı görünüyordu. Anca dirsekleri üzerinde doğruldu ve ağzının kenarlarındaki vişneli parlatıcısının kalıntılarını sildi. Elbisesini aşağı indirdi. ''Saat kaç?'' Çocuk ona baktı. '' Saat senin kıyafetlerini çıkartıp yatağa girme zamanı.'' Yeterince uzun zamandır bekliyordu.
Anca başının ağırlaştığını hissediyordu ve bir bardak su için ölüyordu. ''Kendimi korkunç hissediyorum.'' ''Eve gitmek istiyorum.''
''Hadi, ilk olarak sıcak küvete girebiliriz. Böylece kendini daha iyi hissedersin''
Israrla ve korku dolu gözlerle diretti. ''Hayır'' Ayağa kalktı. Çıplak ayaklarına ve ümitsiz derecede buruşmuş elbisesine baktı, saçlarına iyi kötü şekil verebilmek için ellerini başına götürdü. Birden görünüşümdem dolayı aşağılık duygusu hissetti. İki saatten beri bu süitte olmasıyla ilgili de güvensizliğe kapılmıştı. Eğer bu haliyle süite girdiğini gören olsa kendisini Babil F....esi gibi hissedecekti. Oysa üstü başı çok hoş bir biçimde dağılmıştı onu bu halde gören herkez aynı şeyi söylerdi. Tek fark şuan çok daha baştan çıkarıcı gözüktüğüydü. Vücudundan ellerini çekmeyen, saçlarını karıştıran ve dudakları öpülmeye karşı koyamadığı için şişmişti. Anca ayakkabılarını almak için yatağın kenarına uzandı. Bir çırpıda ayakkabılarını giyip dışarı attı kendini ve taksi çevirdi. Çocuğa hala bakire olduğunu söylese çocuk ne derdi ki. Kahkahalarla gülerdi herhalde. Erkekleri baştan çıkarmada o kadar iyiydi ki söylediğine inanacak kimse çıkmazdı herhalde. Bu utanılacak bir şey miydi? Yoksa gurur duyulacak mı? Eğer Ny'de ise utanılacak olmalıydı cevabı. Çocuk yatak konusunu açtığı anda korkmuştu. Fakat duygularını belli etmemek o an için en uygun olanıydı. Zayıflığı onu ele verebilirdi. Sonunda bu anıyı unutmak istercesine omuzlarını silktiç

Taksiciye parayı uzattı ve indi. Yürürken gözünün önünde her nesneden birkaç tanesi dansediyorlardı. İleride yatan birini görür gibi oldu ve koşabileceği en hızlı şekilde çocuğun yanına doğru koştu. Gözlerine inanamadı. Çocuğun suratı kandan görülmüyordu. Suratı resmen dağılmıştı. Daha net görebilmek için gözlerini birkaç kez hızla kırptı.
''Hey, sen iyi misin?''
Ne kadar da saçma bir soruydu. Çocuk iyi gibi mi gözüküyordu. Çocuğun belli belirsiz dudak kıpırtılarını farketmişti ve sonra da gözlerini huzurla kapatmıştı. Çocuğu nasıl uyandıracağına dair kafa patlatıyordu o anda. Birkaç kez yüzünü tokatladı fakat hiçbir hareket yoktu. Gözlerine dolan yaşları hissetti. Kendini tutmaya çalışıyordu fakat gözyaşları boğazına düğümlenmiş canını acıtıyordu. Mavi gözleri kocaman açılmış ve gece mavisine ayak uydurmuştu. Hemen gözlerini sildi. Birkaç kez daha dürttü çocuğu. Sokağa doğru bakındı. Gelip geçen birileri var mı diye etrafı inceledi. Havlayan köpeklerden başka hiçbir canlı varlığa dair iz yoktu. Kolundaki pembe saatine baktı ve şaşkınlıktan açılmış ağzını kapattı. Saat 5:00 olmuştu. Güneş ufuktan yükseliyordu. Nefes alıp almadığını anlamak için kulağını ağzına doğru yaklaştırdı. Nefes alıyordu. Belli belirsiz nefesleri kulağına hififçe çarpıyordu. Uyanıyordu. Hemen bu kadar yakın olmalarından çekindi ve başını ani bir hareketle çocuktan uzaklaştırdı. Önüne baktı. Toz pembe elbisesi çocuğun kanıyla birdaha giyilemeyecek bir hal almıştı. Başını kaldırdı ve ışıltılı bir şekilde gülümsemeye çalıştı. Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi...
''Senin için ne yapabilirim?''
Çocuğun ifadesiz gözlerine bakarak cevabını bekledi.


En son Bianca Rushton tarafından Salı Tem. 05, 2011 3:38 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimePerş. Haz. 30, 2011 3:42 am

'' Senin için ne yapabilirim? ''

Yüzü acıyotdu. Ve karnı. Böbrekleri de sanki. Tek istediği şu lanet acının geçmesi ve yumuşak bir yatağa uzanıp uyumaktı. Ama hastahane olmazdı. Üstünde yeteri nakit yoktu, her zamanki gibi, yani kredi kartı dünyasında kim nakit taşıyordu artık? Hastahane masrafları az bir tutar da olsa yine hastahane adı altında ekstrede gözükecek ve tabi ki babası onu sorguya çekecekti. Sanki çok umrundaymış gibi. Ve kıza ödetmek gibi bir düşüncesi de hiçbir şekilde olamazdı. Eve de gidemeyecekti, lanet olsun!, sabah babasıyla karşılaşıp kavga etme isteği hiç mi hiç yoktu şu an. Ya da annesinin bitmek bilmeyen aile prestiji öğütleri için hali yoktu.

" Beni... Beni evine götürebilir misin? Sakın hastahaneye götürme. Lütfen. "

Koltukaltlarından kavrandığını hissetti. Duvardan ve genç kızdan destek alarak ayağa kalktı. Bir yere doğru yürüyorlardı ama neresi olduğunu seçemiyor, bilemiyordu. Kendinden geçmiş sayılabilecek bir durumdaydı. Düşündüğü şeyler şu an tamamen bağımsızdı. Yatağı onun özgürlük ülkesiydi. Onu uzun süre başkasıyla bölüşmekten, yanında birisiyle uyumaya çalışmaktan olabildiğince kaçınırdı. Kendine bu lüksü sağlamak için çok uğraşıp didinmişti. İstediği saatte uyuyup uyanma hakkını savunmuştu. Hiç uyumama, çapraz yatma, kendi kendisiyle baş başa kalma hakkını. Kesin sessizliği, uzun saatler ışık yakma ve yatakta okuma yazma huyunu. Horlama, ya da diş gıcırtısı duymak istemeyişini. Bencillik? Neden olmasın. Küskünlüklerle, türlü yorumlarla, kişisel ve toplumsal saplantı ve alışkanlıklarla boğuşmuştu. İnsanın kanepede, halının üstünde, mutfakta ya da kendi yatağı olmayan bir yatakta kendisininkinden daha iyi sevişebileceği düşüncesi hiç değişmemişti. Bunun somut nedenleri azdı. Zor uyuyan biri olması, en küçük hareket ve tıkırtıyla hemen uyanıp ayaklanması anlaşılır şeylerdi. Ama hayatı boyunca içten içe sevgi özlemi içinde yaşamış birinin, sevdiği insanın sıcaklığına sokulup uyuma isteğini duymayışı- ki eğer kendisi birini sevebilmişse bu Valk'du- ya da bunu şu ya da bu biçimde bastırmış oluşu kolay anlaşılmazdı. Düşüncelerinden sıyrıldı. Bir anahtarın kapı deliğinde dönme sesini ve ağır bir kapının, çelik mi? , yavaşça açılma sesini duydu. Eşikten içeri adım attılar. Kız hala ona destek oluyordu. Işık açılınca gözleri acıdı, gözlerini kıstı. Yanındaki aynaya yüzünü döndü hafifçe. Korkunç görünüyordu. Yanındaki kızla salon gibi kocaman antrede ilerlemeye başladıklarında soluna eğildi hafifçe. Bir evden çok otel odasına benziyordu. Bir otele gelmişlerdi herhalde.

" Teşekkür ederim. "

Sağdan ikinci kapıyı ittirip açtı genç kız. Bir otele ait olduğu ilk görüşte anlaşılacak bir odaya adım attılar. Yatağa yönlendirildi kız tarafından. Tam yatağa oturtulmak üzereydi ki durdu. Üstü başı, bütün kıyafetleri rezil bir şekilde kirliydi. Yerlerde yuvarlanmıştı, kim bilir o sokakta kaç saat yatmıştı belli değildi. Kız otelde de kalıyor olabilirdi. Büyük bir özveride bulunup bütün kibarlığıyla kendisine odasını, o da yetmemiş yatağını açan bir insanın yatağına bu şekilde oturamazdı. Siyah kemerini çözüp siyah pantolonunu yavaş yavaş bacaklarından sıyırdı. Gri kapşonlusunu ve altındaki byeaz tişörtünü de çıkararak yere bıraktı. Yatağın üzerine oturmasıyla birlikte iç organlarından birisi, dalağı herhalde, acıdı. Kaslı göğsünde çeşitli yara bereler oluşmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimeSalı Tem. 05, 2011 3:37 am

" Beni... Beni evine götürebilir misin? Sakın hastahaneye götürme. Lütfen. "
Kafası gerçekten çok karışmıştı. Onu eve götürmesinin imkanı yoktu. Üvey annesiyle bir kavga daha yaşamak istemiyordu. Zaten son günlerde kardeşini kötü yönde etkilemişlerdi. Çok huysuzlanıyordu bu aralar. Bunu düşünmenin sırası değildi şimdi. Onu ne yapabilirdi bilmiyordu. Kendini bencil biri gibi tanışmış olabilirdi. Ama yine de bu çocuğu burada bırakamazdı. Çocuğun gözlerine baktı. Gerçekten çok kötü görünüyordu. Çok karamsar bakıyordu. Onun için çok üzülmüştü. Hemen mavi gözlerini gökyüzüne doğru kaldırdı.
En iyi fikir onu otele götürmekti. Etrafına bakındı. Buralarda otel yoktu. Hemen pembe telefonunu çantasından çıkarıp taksiyi aradı. Taksi çok bekletmeden geldi. Hemen zorda olsa çocuğu taksiye doğru taşıdı. Sonra çocuğu arka koltuğa koyu ve yorgun bedenini de çocuğun yanına attı. Taksiye en sık gittiği ve adresini en iyi anımsadığı oteli söyledi. Taksi söförünün kolunu dürtmesiyle kendine geldi. Kaç dakika olmuştu ki. O kadar yorgundu ki, rahat olmadığı taksinin koltuğunda bile kendini kaybetmişti. Gözlerini açtığında kafası çocuğun omuzuna düşmüştü. Hemen toparlandı ve taksiden indi. Çantasından çıkardığı parayı söföre uzattı ve zorla da olsa çocuğu da taksiden indirdi. Asıl kısım indirmek değil de otel odasına kadar çıkarmaktı aslında. Çocuğun kolunu omuzlarına attı ve zor da olsa yavaş yavaş çıkardı merdivenlerden. Bulduğu en aşağı katlardaki odaya götürdü.

" Teşekkür ederim. "

Çocuğun sesi kadife gibiydi. Kalın ve boğuk çıkmıştı sesi. Nefes nefeseydi, belli belirsizdi sesi fakat yinede güzeldi. Hemen çocuğu yatağın üzerine yatırdı. Ellerini beline koydu ve nefes aldı derin derin. Kafasını çocuğa doğru çevirdi. Gözlerine inanamıyordu. Çocuk üzerini çıkarıyordu. Masmavi gözleri kocaman açtı ve şaşkınlığına çocuğa belli etti. Her ne kadar yara bere içinde olsa da yinede, güzeldi... Utanmıştı. Hemen başını yere eğdi. Tabi çocuğa bakarken ne kadar acı çektiğini anlamak zor değildi. Gerçekten onu acı çekerken görürken kendi de çok kötü oluyordu. Sanki yaralanan kendisiymiş gibi...

''Imm... şey, ben artık gitsem iyi olacak sanırım...''

Konuşurken mavi gözlerini yerden kaldırmamıştı. Yavaşça çocuğa doğru baktı. Üstünü çıkarınca yaraları daha çok ortaya çıkmıştı şimdi. Gerçekten çok kötü görünüyordu. Onu burada tek başına bırakmak çok zor olacaktı. Yarın ziyaretine gelebilirdi belki. Tabi o zamana kadar gitmemiş olursa. O anda çocuğun telefonunu alıp numarasını kaydedebileceğini düşündü. Fakat buna cesaret edemeyecek kadar yorgun ve düşünceliydi. Gerçekten çok kararsızdı. Ne yapsa içi rahat etmiyordu. Çocuğun yanına doğru ilerledi. Parmak uçlarını yavaşça kolundaki yaralara sürdü. Gerçekten çok kötülerdi. Yavaşca parmaklarını gezdirdi. Sonra canını acıtmış olabileceğini aklına getirip parmaklarını aniden çekti. Nefes nefeseydi. Mavi gözlerini çocuğun gözlerine doğru kaldırdı. Yüz ifadesinden bir şeyler anlamak o kadar zordu ki. Daha fazla gözlerine bakamayacağını anladı ve başını yere eğdi. Aniden kendini geri çekti. Kapıya doğru birkaç adım attı.


En son Bianca Rushton tarafından Ptsi Tem. 18, 2011 2:45 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimePaz Tem. 17, 2011 10:25 am

Kızın parlak gözlerinin şaşkınlıkla büyüdüğüne, daha sonraysa başının hemen yere eğildiğine tanık olmuştu.

''Imm... şey, ben artık gitsem iyi olacak sanırım...''

Kızın konuşurken yere sabitlenmiş gözleri, bir süre sonra kendisine çevrildi. Kızı inceledi genç adam. Uzun parlak sarı saçları, heykellerinkine benzeyen kıvrımlı dudakları vardı. Minikti, boy olarak, kendisinin yanında. Genç kız birkaç yavaş adım atarak kendisine yaklaştı, tereddütlü bir şekilde kolundaki yaralarda gezdirdi hafif parmaklarını. Aniden parmaklarını geri çekti. Sonra da kendini. Kapıya doğru gerileyerek birkaç adım attı. Ah, utanmıştı. Büyük ihtimalle yani. Böyle bir durumda utanabilecek birinin, bu şehirde nasıl karşısına çıkabileceğini düşündü. Şehrin neredeyse tamamını tanıyordu ve, buna dayanarak söyleyebilirdi ki buradaki insanların yüzde doksan beşi böyle bir durumda utanmazdı. Alışıklardı çünkü. Durmadan değişen, dönen lazerlerin insanın kendinden geçmesine sebep olduğu, rave gecelerinin daimiyetinin sürdüğü koskoca kulüplerde büyüyordu buradaki insanlar. Kıyafetleri, görünüşleri birbirinden iyi kız ve erkekler. Ex - ot- stick - emzik ve bilimum keyif verici maddenin döndüğü partilerde büyüyorlardı. Işıklı zamazingolar ve yarattığı görsel şölenin ortasında. İnsana sınırların ortadan kalkması ve limitsiz özgürlük hissi veren bu şehirde. Vahşi ve acımasız okul savaşlarında. İçini, içindeki vahşi hayvanlardan başka kimsenin bilmediği bu ormanda büyüyordu buradaki çoğu insan ve zaman geçtikçe, görünce onları hayrete düşüerecek, küçük dillerini yutturacak, utandıracak, yüzlerini kızartacak şeylerin sayısı sıfırlanıyordu neredeyse. Kızın gözlerine baktı.

" Gitme. Lütfen. Bana oksijenli su, pamuk ve sargı bezi bulabilir misin acaba? "

Kalp ritmi o kadar güçlü ve inanılmazdı ki en sonunda ona teslim oldu, yatağa iyice bıraktı kendisini. Gözlerini kapattı. Hızlı ve belirgin ritimli atan kalbini sadece kulaklarında değil damarlarında da hissetmeye başladı. Başı zonkluyordu, ve başıyla birlikte gereksiz eli ve göğsü de. Acıdan kendisini kaybetme çizgisini geçmişti, onu o sokakta atlatmış lakin şimdi bilinçli acı çekme evresi başlamıştı ve bu çok daha kötüydü. Tahmin edebileceğinden daha kötü. Beyni uyuşmuş gibiydi. Yüzüne bir acı ifadesi yayıldı. Sırtı ağrıyordu. Odayı terk eden usul ayak seslerini işitti. Gözlerini açıp karo desenli tavana baktı. Tavana vuran ışık o kadar kuvvetli geldi ki, gözlerini kapadı tekrar. Kızın utanması aklına düşüverdi tekrar. Büyük ihtimalle yeniydi, hastalığa yakalanmamıştı. Bir insanı mahvetmek, onu hasta etmek için ne gerekliydi? Ya iyileştirmek için? Bir hayat süresi içerisinde hastalığın ne anlamı vardı? Lanetlenme mi? Şanssızlık mı? Yoksa beklenmedik bir fırsat, aslında herkesin içten içe beklediği göklerin insanlara sunduğu bir armağan mı? İnsanlara bir lambanın teslim edildiği an hastalık değil midir yoksa? Bu durumda asıl hasta olanın kendileri olduğunu düşündü. Bayanlar baylar, hastalık sirkinine hoş geldiniz! Sirkimizin adı New York, geniş bir alana yayılmış çadırımızın içinde aklınıza hayalinize gelemeyecek gösteriler var.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Bianca Rushton
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Bianca Rushton


Mesaj Sayısı : 79
Kayıt tarihi : 22/06/11
Nerden : NY

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimePtsi Tem. 18, 2011 4:00 am

''Gitme. Lütfen. Bana oksijenli su, pamuk ve sargı bezi bulabilir misin acaba? "

Genç adam dayanamayacağını anlayınca kendini yatağa bırakmıştı. Ona göz ucuyla bir bakış attı ve başını önüne çevirdi. Onu burada bırakamazdı. Çocuğun gitme demesi kararını vermesinde etkili olmuştu. Şuan aldığı karardan içinin rahatlamış olduğunu hissediyordu. Bu kadar yardımına ihtiyacı olan birini burada tek başına bırakmak ona göre bir davranış olmazdı. İyi birine benziyordu. Ona yardım etmek kendini biraz olsa iyi hissettirebilirdi. Zaten gece onu merak edeceklerini zannetmiyordu. Küçük kardeşi dışında... Ama bu gece onu burada bırakmak ona birkaç haftalık rahatsızlık hissettirebilirdi.

Cevap verme gereği duymadı. Hemen odaları aramaya başladı. Kocaman otel odasında ilk yardım dolabı olmalıydı en azından. Biraz odaları araştırdıktan sonra banyodaki ilk yardım dolabını bulmuştu. Hemen içinden oksijenli su, pamuk, sargı bezini alıp gencin yanına gitti. Gerçekten kötü gözüküyordu. Onu burada bırakmaması en doğru karar olmuştu. Yatağın ucuna yavaşça oturdu ve elindeki pamuğa oksijenli su koyup yavaşça çocuğa doğru eğildi. Elindeki pamuğu yavaşça dudağına dokundurdu. Gerçekten çok kötü görünüyordu. Canını acıtmamak için yavaşça hareket ediyordu ama çocuğun hızlı ve yüksek sesle soluklanışlarından canını yaktığı belliydi. ''Canını yaktığım için üzgünüm.'' Bunu oldukça kısık ve duygulu bir sesle söylemişti. Çocuğun acıdan buruşturmuş olduğu yüzüne samimi bir gülüşle baktı. Genç adamın o kadar yakınındaydı ki düzensiz kalp atışlarını hissedebiliyordu. Ve yaralarına dokundukça yüzünü daha da buruşturuyor, solukları daha da düzensizleşiyor, hızlanıyordu. Elindeki pamuğu kolundaki yaraya dokundurdu. Çok az kalmıştı. Nihayet bitince koluna sargı bezini oldukça yavaş ve hafifçe koluna sardı. Sadece göğsü kalmıştı fakat en kötü gözüken yerde orasıydı. Elindeki pamuğa oksijenli su döküp yavaşça yarasına bastırdı. Genç adam bu sefer acı dürtüsünü engelleyemedi ve inledi. Gerçekten canı yanmış olmalıydı. Yavaşça sagı beziyle sardı. Terlemişti. Yatağın yanındaki komidinin üzerindeki çantasından mendil çıkartıp genç adama eğilip alnını sildi. Bu kadar yakındayken yüzünü inceliyordu. İlk geldiğinden daha iyi gözüküyordu. Yavaşça kendini geri çekti ve aldıklarını geri yerine koyup genç adamın yatağının ucuna yavaşça oturdu.

''Kendini nasıl hissediyorsun?'' Ona doğru biraz eğildi. Buruşmuş yüzü biraz eski haline dönmüştü. Yaraları temizlenince biraz rahatlamış olmalıydı. Az önceki acı dolu ifadenin yerini biraz daha rahatlamış bir ifade almıştı. Kötü olduğuna emindi fakat bu sessizlik ona kendini kötü hissettiriyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Empty
MesajKonu: Geri: Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.   Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over. Icon_minitimePtsi Tem. 25, 2011 9:59 am

Kız odayı terk ettikten sonra yatağın kenarından aşağı sarktı. Dişlerini sıktı, canı yanıyordu. Telefonunu zor bela eğilip aldığı yumuşak dokulu pantolunun cebinden çıkardı. Hızlıca tuşlara basıp rehberden aradığı ismi buldu ve gönder tuşuna bastı. Yüzüne yansıyan telefonun ışığında kahverengi gözlerinin göz bebekleri küçüldü. Ekranda 'gönder' yazısı belirince telefonu yavaşça yanındaki komodinin üzerine bıraktı. Derin bir nefes verdi ve kapatığı gözlerini, odayı sessizliği bozan ayak sesleri doldurana kadar açmadı. Sarışın kızın çıktığı oksijenli su, pamuk ve sargı bezi avı başarıyla tamamlanmış, elinde ganimetiyle usulca yatağa ilişmişti. Kız, yavaşça kahverengi camlı şişenin kapağını açtı. Biraz eğerek bir parça pamuğun üzerine eksijenli suyu boca etti. Islak pamuk dudaklarına değdiği anda, keskin bir acı dudaklarını yaktı önce; sanki maket bıçağıyla kesiliyormuş gibi. Daha sonra dudaklarının uyuştuğunu hissetti.

"Canını yaktığım için üzgünüm."

Kızın sesinin neredeyse duyulamayacak olması, bir an kulağına da darbe yemiş olabileceği ve duyma yeteneğinde sarsıntıya yol açabileceği ihtimalini getirdi. Bu düşünceyi kafasından kovdu, büyük ihtimalle kız, zaten kötü bir durumda olan kendsiini yüksek sesle konuşarak daha da fazla rahatsız etmek istemiyordu. Pamuk yaralarının üzerinde dolaşır ve dezenfektanını yaralarına geçirirken, beynine bıçak gibi bir acının saplandığını hissediyordu. Yaralarının her yerine minik minik iğneler batıyor gibiydi. Sorun; iğnelerin şöyle bir batıyor olmamasıydı, bütün iğne sokuluyormuş gibiydi. Kolunu sardıktan sonra kız, göğsüne kaydırdı pamuğu. Bilerek en sona bırakmıştı orayı büyük ihtimalle, en kötü yer orasıydı çünkü. En çok tekmeyi oraya yemişti, belliydi. Adamların bu iş için özel ayakkabıları olup olmadığını düşündü. Normal gündelik bir ayakkabı, yani en azından spor ayakkabılar ne kadar sert tekme atılırsa atılsın böyle yaralanmalara sebep olmazdı. Morartırdı bölgeyi; ama bu şekilde soyabileceğini ve kanatabileceğini düşünmüyordu. Genç kız elindeki pamuğu göğsüne bastırdığında, yabanıl bir kuşun göğsünün içinden çıkmaya çalıştığını, bu nedenle pençeleriyle göğsünü deştiğini sandı. Göğsü ortadan ikiye yarılır ve vahşi kuş dışarı salınırken kuşun haykırışına engel olamadı. Dudaklarından bir inilti döküldü. Ter damlaları, boncuk boncuk olmuştu alnında. Kız komodinin üzerinden minik çantasını alıp içinden bir mendil çıkardı ve alnını sildi yavaşça. Üstüne o kadar eğilmişti ki, göz akının üzerindeki kırmızı damarlarını seçebiliyordu. Hafifçe geri çekilip elindekileri geri koyarken sordu.

" Kendini nasıl hissediyorsun? "

" Daha iyiyim. Teşekkür ederim. "

Doğruydu. İğneler hala vücuduna batıyordu, ama artık o kadar derine gitmiyorlarmış gibiydi. Onun yerini hafif sızılarla birlikte bir dezenfekte hissi almıştı. Minik yaralarının önemi yoktu, onların çabuk geçeceğini biliyordu. Ama göğsü; o konuda pek iç açıcı şeyler söyleyemeyecekti bir hafta boyunca. Kızın yüzüne bakabilmek ve onunla göz teması kurabilmek için doğrulmak istedi. Kendisi yatarken, o ise otururken bakış açısı çok garip oluyordu. Ne var ki, doğrulma çabası hüsranla sonuçlandı. Kollarının o an vücudunu taşıyabilecek gücü yoktu ve göğsünü kasması gerekmişti. Hissettiği acıdan dolayı gözleri kısılırken bedeni yatağa düştü tekrar. Kızın endişeyle parıldayan gözlerine bakıp gülümsedi. Ters giden bir şeyler olduğunu düşünmesini istemiyordu, sonuçta kendisi fasülyeden biri değildi artık. Yine de hala perspektifi hoşuna gitmiyordu ve bunu düzeltebilmek için tek bir seçeneği kalmıştı. Hafifçe yatağın sağına doğru kaydı, yine de ikinci yastığa ulaşabilecek kadar gidemedi. Başı yastığın ucuna geldiğinde, yatakta oturan kızın sağ kolunu kavradı hafifçe. Kızın denge kaybından dolayı şaşkınlıkla açılmış gözleri kendisininkinin hizasına geldi kız yavaş bir şekilde yatağa devrilince. Bu hareketi artık kızı oturur pozisyonundan yatar pozisyona geçirmişti. Sarı saçları yastığın diğer ucunu kaplıyordu. Sağ kolunun üstüne, kıza doğru döndü. Aralarındaki on santim mesafe yüzünden sol elini havadan uzatmak zorunda kaldı. Gülümsedi.

" Ben Vladimir. Vlad diyebilirsin. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Gotta hold on you , a new sensation, right now it's gonna take you over.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Never Gonna Leave This Bed

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Diğer Yerler & Mekanlar-
Buraya geçin: