Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
İkna Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
İkna Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
İkna Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
İkna Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
İkna Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 İkna

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Deirdré Alkema
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Deirdré Alkema


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 28/06/11

İkna Empty
MesajKonu: İkna   İkna Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 12:18 pm

Oyuncular: Carlie Myracle, Deirdré Alkema
Hava Durumu: Yıldızlı bir gece, hava hafif esintili ama soğuk değil.
Konu: Myracle, sınıfta kalmanın psikolojisine olumsuz etkisiyle evine dönmek istemektedir fakat Alkema henüz onu Manhattan'da tutacak kartlarını kullanmamıştır.


Ring ring!
Telefonumun sesi beni en sevdiğim dizinin kıyafet incelemelerinden kopardı ve beni dünyaya döndürdü. iPhone marka telefonum, gök mavisi rengiyle kaplanmıştı ve ekranında yanıp sönen isim, en yakın arkadaşıma aitti, Carlie. En sevdiğim dizinin bu saatte olduğunu bildiğini ve beni asla aramayacağını biliyordum. Acil durum olmalıydı. Televizyonun sesini kısıp telefonumu kulağıma götürdüm, "Otelde değilsen git, geliyorum ben." Onayını duyup telefonumu kapattım, kırmızı ceketimi ve topuklularımı saniyeler içerisinde giydim ve hemen evden ayrıldım.

Kapıdan aceleyle çıktıktan sonra bazı önemli şeyleri atladığımı farkettim. Güneş gözlüğümü takmamak ve rujumu sürmemek gibi. Bir süre kendi iç sesimle tartıştım, Carlie beni acele bekliyordu fakat bir yandan aşağıda bekleyen paparazzilerin beni hazırlıksız yakalaması ihtimale vardı. Kahretsin! Ve ben paparazzileri seçerek içeri girdim. Güneş gözlüklerim antredeydi -eve girer girmez çıkarırım- ve rujum beni makyaj masamın üstünde ve kapağı açık, usulca beni bekliyordu. Gözlükler gözlerimel buluştu ve kırmızı rujum dudaklarıma arzuyla yapıştı. Şimdi mükemmeldim ve evden çıkmaya hazırdım. Rujumu alıp cüzdanıma attım ve evden yeniden çıktım, bir kez daha aceleyle girmemek umuduyla...

Şanslıydım, kapımın önünde patlayan flaşlar bu sefer beni karşılamadı. Yola kadar ilerledim, zarifçe kırmızı ojelerle bezenmiş manikürlü ellerimi uzattım ve bir taksi çevirdim. "Four Seasons" kelimelerini, Sırp oluşumun verdiği aksanla R harfini haddinden fazla vurguladım fakat taksiciyle anlaştık ve beni kız kardeşim kadar yakın bir genç kızın kaldığı otele götürdü. Beni ne kadara otele getirdiğini öğrendiğimde ağzım açık kaldı, ilk defa kazıklandığımı hissediyordum. Ama umursamadım, banyomdan su yerine yeşil dolarlar akıyordu sonuçta, bıraktım fakir bir adam biraz daha fazla para kazansın. Taksinin kapısını çarptığım gibi hızlıca ilerledim ve otele girdim. Resepsiyon'da görevini yapan bayan beni tanıyordu, hafifçe gözlüklerimi indirdim ve sırıttım. O da Buyurun der gibi elini asansörlere doğru uzattı. Beni onuncu kata taşıyacak olan, geniş duvarlı makinaya girdim ve parmaklarım gideceğim katın numarasına dokundu. Beni neyin karşılayacağından korkarak bekledim.

Kapı iki yana doğru açıldı ve ben hemen kendimi dışarı attım. Siyah, platform topuk ayakkabılarımı giydiğim ayaklarım beni gözüm kapalı da olsa Carlie'nin otel odasına götürebilirdi fakat riske atmaya zaman yoktu. Kapıyı üç kere tıklattım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carlie Myracle
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Carlie Myracle


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 31/08/10
Nerden : Beverly Hills'de doğmuş, Manhattan'da yaşıyor.

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 12:41 pm

Parmaklarımdan destek alarak elimde tuttuğum tenis topunu bir metre kadar yukarıya fırlatıp, tüm gücümü kullandığımı hissederek tenis topuna raketimle vurdum ve bir diğerine gitti ellerim ve daha sonra bir diğerine daha. Bunun böyle devam etmeyeceğini biliyordum, devam ettiremeyeceğimi de. Hırsımı tenis toplarından çıkarmak yerine, bir kum torbasıylada çalışabilirdim. Zaten neden önceden oraya doğru kayan düşüncelerimi dinlememiştim? Değişikliklerden nefret ediyordum. Her şekilde nefret ediyordum. Değişiklikler tüm hayallerimi ve umutlarımı söndürüyordu. Hepsini bir bir parçalıyor, beni yeni bir dünyaya sokuyordu. Değişmesini istemediğim bir dünyaya hemde. Tenis alanı görevlilerinden olan ve muhtemelen benden bir kaç yaş daha fazla büyük olduğunu düşündüğüm görevli, 'Ne yapıyor bu şapşal?' der gibi bakıyordu. Ama neyse ki gözlerimi sert bir şekilde ona doğru çevirdiğimde bana bakmayı kesmiş ve ilgilenmesi gereken işine geri dönmüştü. Eğer bakmaya devam etseydi, tenis toplarını bırakıp, rakete geçecektim ve raketin gideceği yer hiçte müsait bir yer olmayacaktı.

New York beni değiştiriyordu. İçimde değiştirmek istemediğim beni buraya alıştırmaya ve değiştirmeye çalışıyordu. Bunu istemiyordum. Buradan uzaklaşmak, Los Angeles'a geri dönmek istiyordum. Orayı özlüyordum.. Raketimi yere bırakıp, başıma yalnızca buraya uymak için taktığım tenis bandını sahanın ortasına fırlattım. Biriyle konuşmaya ihtiyacım vardı ve parmaklarım o kişinin kısa kodunu biliyordu. Deirdré. Telefon çaldıkça çalmaya devam ediyordu. Meşgul olup olmadığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ona ihtiyacım vardı. "Otelde değilsen git, geliyorum ben." Telefonun açılması ile söylediğim sözlerden sonra kapanması bir oldu. Onay beklemiyordum. Eğer bir saat içinde o yukarıda, otel odamda benimle olmazsa, ben burada olmayacaktım. Bunu hissedebiliyordum. Engelleyebileceğim bir şey değildi.

Yanıma aldığım küçük çantanın içinden kartımı çıkarıp girişteki görevliye bıraktım ve ardından tenis sahasını terkederek, odama çıkabileceğim en yakın asansöre kendimi attım. Gözlerimde tanıdık olan ıslaklıkları hissediyordum ama aldırmıyordum. Rahatlamak istiyordum ve bunun için kendimi salacaktım. Sıkmayacaktım. Rahatlamak ve kendimi sakinleştirmek için Deirdré'ye ihtiyacım olduğu kadar, diğer her şeyede ihtiyacım vardı. Ama içki değildi. Doğal yollardı. Ağlamak ve bağırmak gibi. New York'un benim bu yanımı da yok etmesine izin vermeyecektim. Asla. Kendimi otel odasındaki yatağın üzerine atıp ağlamaya başladım. Yastıkların hıçkırıklarımı duymasına izin verdim. Four Seasons çoğu yönden sığınağımdı. Lilith'in yanına gitmek ve onu ailesiyle rahatsız etmek istemiyordum. Orada kalamazdım. O yüzden burayı seçmiştim işte. Los Angeles'tan geldiğimden beri ne zaman uzaklaşmak istesem buradaydım. Şimdi ki gibi. Yastıkların arasında, göz yaşlarıyla.

Kendi hıçkırıklarımın arasından kapının tıklatıldığını zar zor duymuştum. Ayağa kalkıp kendime çeki düzen vermiştim. Yalnızca yirmi dakika geçtiğini düşünüyordum ama Dei buradaydı. Ne yapacağımı bilemez halde, o bana bakıp kapıyı kapattığında boynuna sarıldım ve aynı lanet göz yaşlarının onun üzerine akmasınada izin verdim. "Buradan nefret ediyorum." diye mırıldandım. Sözlerimin nasıl bu kadar duyulabilir çıktığına şaşırmıştım. "New York'tan nefret ediyorum."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Deirdré Alkema
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Deirdré Alkema


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 28/06/11

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeSalı Haz. 28, 2011 1:16 pm

Kapının ardından gelen hıçkırık sesleri korkmama vesile olmuştu. Göğsü parçalanırcasına ne uğruna ağlıyordu böyle!? Tam kapıya yumruğumu vuracaktım ki, kapının açılmasıyla gözümü tavandaki avizeden gelen ışık aldı ve görüşümü çilek kokan sarı saçlar kapladı. Gözyaşlarının ceketime aktığını farketmedim bile. Cüzdanımı ve telefonumu yere atıp sarıldım ona. "Buradan nefret ediyorum," diyişini zar zor duydum, öyle boğuktu ki sesi. New York'tan nefret edişini bir kez daha dile getirdi ve sıkıca sarılmaya devam etti. "Hadi içeri girelim Carlie, özel problemlerimiz insanları ilgilendirmez." Onu içeri yönlendirdim, yerden cüzdanımı ve telefonumu alıp kapıyı kapattım.

King Size yatağına -sanki çok gerekliymiş gibi, zayıf biriydi zaten- oturmuş beni bekliyordu. Gözünde ne rimel kalmıştı ne göz kalemi. Bu haliyle elinden şekeri alınan dört yaşında, kokoş bir kız çocuğuna benziyordu. Ceketimi fırlatıp attım ve yanına oturdum. Şefkatle kollarımı boynuna doladım, o da yüzünü göğsüme gömdü. Biliyordum sebebini akan rimellerinin, katlanamıyordu Manhattan entrikasına. Kırılan kalplere, çevrilen dolaplara, zorbalıklara katlanamıyordu. Küçük bir kız gibi görünse de kalbi yaşlanmıştı tüm bu dalavereden, huzur arıyordu o. Oysa huzur ne arasın, Manhattan adasında? Sadece görüntünün ve şöhretin önem taşıdığı bu yerin ortasında lise son sınıftaydı -üst üste ikinci kere. Belki Brooklyn'de yaşasa daha mutlu olurdu ama bu sefer de arkasından söyleneceklere katlanmaya cesareti yoktu. Tek istediğinin evine, Beverly Hills'taki odasına dönmek olduğunu adım gibi biliyordum ama onu öylece gönderemezdim. En yakın arkadaşımı bırakamazdım ki benden uzakta kalsın, sığınabildiğim tek limanımı bırakamazdım ki... Ne yapardım onsuz ben, kime dertlerimi anlatırdım böylesine güvenip? Dışarıdan güçlü görünen bu Sırplı kızın dertlerini onun gibi ilgiyle ve şefkatle kim dinlerdi başka? Carlie Myracle'dan başka kim anlardı tek bir hareketle nelerin döndüğünü? Ondan başka kim benim söylediklerimi Lola & Coco'ya yetiştirmemezlik ederdi ve tek isteği mutluluğum olurdu? Bu soruların cevabı çok açıktı, üstelik doldurulmasına bile gerek yoktu. Cevap yerine konulacak bir insan yoktu. Şu son yıllımızda Carlie'ni varlığı büyük önem taşıyordu benim için. Hele bir okul bitsindi bizim için hikâyenin başlangıcı. Ne hikâyemizin başlamasına izin verebilirdim, ne de Manhattan limuzinlerinin Carlie'yi yutmasına. "Kalk, gidiyoruz," dedim ona bir an bile şüphe etmeden. Soru soran suratına yemyeşil gözlerim sertçe cevap verdi. O hazırlanana kadar bekledim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carlie Myracle
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Carlie Myracle


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 31/08/10
Nerden : Beverly Hills'de doğmuş, Manhattan'da yaşıyor.

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 6:44 am

"Kalk, gidiyoruz,"

Başımı her ne kadar 'hayır, gelmeyeceğim.' manasında sallasam bile yüzündeki sert ifadenin altında yatan kedicik onun isteğini yok saymayacağımı, ona hayır diyemeyeğimi biliyordu. O yüzden yalnızca göz yaşlarımı koluma kurulamakla ve ayağa kalkıp, hazırlanmaya başlamakla yetindim. O olmasa ne yapardım diye düşünüyordum. Kim dakikalar içinde tek bir kelime ile nerede olduğumu bilirdi? Kim bana kucak açar ve marka ceketini ıslatmama izin verirdi? Burada da arkadaşlarım vardı. Ama hiç birtanesine bunu yapacak cesareti bulamamıştım. Sarılıp, ağlamamıştım. Los Angeles'ı ne kadar özlediğimden bahsetmemiştim. Sanırım Dei, benim buradaki ayrıcalığımdı. Buradan gidersem arkamda bırakacağım nadir kişilerden biriydi o. "Orada yalnız kalabilirdim, beni asla anlamadılar." diye mırıldandım dolabımın kapağını sertçe çarparken.

Ailem Londra'ya taşındığında, ben Los Angeles'ta büyükannem ve büyükbabam ile kalmıştım. Ancak lisenin üçüncü yılının yarısında ikisinide kaybetmiştim ve yine Londra'ya gitmek istemeyince, New York'a dayımın yanına gönderilmiştim. İlk edindiğim arkadaşım olan Lilith ile bir evim olmuştu. Beşinci cadde üzerinde bir apartmanda, dubleks bir daire. Dayımla kalmak istememiştim çünkü her ne kadar ona ailem kadar bağlı olsamda yanında rahat edememiştim. Bir hafta yanımda oluyorsa, bir hafta şehir veya ülke dışına çıkıyordu. Yalnız kalıyordum. O koskoca ev, yalnız olduğumda bana dar geliyordu. İşte bu yüzden Lilith ile yaşamaya başlamıştım ve hayatım boyunca yaşadığım en mükemmel tecrübe olduğunu iddaa edebilirdim. Lil, New York'taki ilk güneş ışığımdı. Ama Dei'nin yeride daima ayrıydı. Ayrıca Desire vardı. O olmasa kim sabahlara kadar benimle eğlenirdi? Ve bir kaç kişi daha.

Deirdré'nin neden beni bu saatte dışarı çıkaracağını bilmiyordum ama kararımdan caydırmak için elinde ne olursa kullanacağından emindim. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum otel odamın kapısını ardımdan kapatırken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Deirdré Alkema
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Deirdré Alkema


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 28/06/11

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 7:21 am

Nereye gittiğimizi soruşunu umursamadım bile. Gösterecektim. Otel odasının kapısını çarptığımız gibi çıktık ve asansöre bindik. ZEMİN yazan butona benden önce o bastı ama aşağı inerken sorularıyla beni taciz etmeye devam etti. Nereye gidiyorduk, ne yapacaktım, konuşamaz mıydım, ipucu veremez miydim... Sorularına cevabımı sözlü olarak vermektense ona göstermeyi yeğledim. Aşağı iner inmez kolundan çekerek dışarıya yönlendirdim. Carlie oldukça saf bir beklentiyle taksiye bineceğimizi sandı ve çevirmeye yöneldi ama hayır, yürüyecektik. Gökdelen ormanını Jimmy Choo topuklularımızla arşınlayacaktık ve sığınacağımız tek yer Hermes çantalarımız olacaktı. Fazlasını almaya gidiyorduk biz, gardolaplarımızı yenilemeye gidiyorduk. Cüzdanlarımızın fermuar sesini milyonlarca kez duymaya gidiyorduk. Dolarlarımızın yeşiliyle dünyamızı şenlendirmeye gidiyorduk. Ve yolda karşımıza çıkacak dükkanların vitrinlerinde mankenler, üzerlerindeki ceketi bize denettirmek için aklımızı çelecekti ve biz, kibar bir hanımefendi gibi tekliflerini reddetmeyecektik.

Karşılaştığımız ilk mağaza Barney's idi. Carlie'yi omuzlarından tutup ışıltılı vitrine çevirdim. "Barney's 'i hatırlıyor olmalısın, o muhteşem kırmızı elbiseni buradan almıştın. Ne kadar güzel oluyorsun o elbiseyle, gökten inmiş bir aşk meleği gibi..." Elbiseyi hatırladığını adım gibi biliyordum, dolabından kıyafet seçerken kırmızı elbisesine aşkla bakmıştı. Hafifçe kafasını eğdi ve onaylar gibi mırıldandı. Elinden tuttum ve bir sonraki mağazanın logosuna dikkatlice bakmasını sağladı. Biri düz, biri ter C harfi birbirine kenetlenmişti, Chanel. "Hepimizin karakterini oturtan marka değil midir Chanel? Parfümleri, fularları, ojeleri, tasarımları... Hepsi senin için, Carlie, hepsi senin kendini iyi hissetmen için..." Fısıldayarak bitirdim cümlemi. Şimdi kendini rüyada gibi hissediyor olmalıydı. Kimse Chanel'e Hayır diyemez. Onu kolundan çekiştirip türlü dükkanların altın değerinde vitrinlerine baktırdım ve onu nasıl güzelleştirdiğinden bahsettim. Manhattan her zaman entrika demek değildi ki, ışıltılı sokaklar, kaldırımdan gelen topuklu ayakkabıların sesleri, parfümleriyle yıkanan kadınların kokusu... Tüm bunların yanında yakışıklı çocuklar, Oxford model ayakkabılar, ceketler, kravatlar... Yoldan geçen muhteşem kombinli insanlara bakmasını sağladım ve ışıkları kapanmış bir vitrine yönlendirdim onu kendi güzelliğine bakması için. Sapsarı saçları vardı ve gözlerinin rengini gökyüzü çalmıştı sanki. Üstündeki marka kotu, topukluları, bluzu... Her şeyiyle bir numara olduğunun farkına varışını gördüm vitrindeki yansımasında. O mükemmeldi, tıpkı diğer Manhattan'lılar gibi.

En sonunda karşımıza Central Park çıktı ve onu ağaçların içinden bisikletlerin sürüldüğü, karın kaslarını göstermek için jogging yapan insanların olduğu en yakın patikaya götürdüm. "Şimdi beni iyi dinle, küçük hanım, çünkü bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım," dedim gözlerinin içine bakarak. Merakla beni izliyordu. Bir kaç adım uzaklaştım ve gözümü yıldızlı gökyüzüne diktim. Yapacağım şey beni dünya-aleme rezil edecekti ama Carlie'nin keyfini yerine getirecekse varsın rezil olayımdı.

"In New York!
Concrete jungle where dreams are made of,
There's nothing you can’t do.
Now you're in New York!
These streets will make you feel brand new,
the lights will inspire you.
Let's hear it for New York, New York, New York"


Parktaki herkes bana bakıyordu, nakaratı tekrarlarken Carlie'nin kolundan tuttuğum gibi zıplayarak ilerlemeye başladım. Birileri bana güldüyse duymadım bile, sadece kendi eğlencem ve Carlie'nin kıkırtılarındaydı aklım. Lola ve Coco isimli iki cadının yazma ihtimalini bile umursamadım, çok eğleniyordum ben. Yıldızlar da daha çok parlıyordu sanki artık, bana eşlik ediyorlardı. Central Park'ın bir başka kapısına geldiğimizde hem şarkıyı tekrarlamayı kestim hem de koşmayı. "E, şimdi nasıl hissediyorsun bakalım?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Carlie Myracle
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Carlie Myracle


Mesaj Sayısı : 93
Kayıt tarihi : 31/08/10
Nerden : Beverly Hills'de doğmuş, Manhattan'da yaşıyor.

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 9:41 am

Parmaklarım ZEMİN yazısının üzerine bastıktan sonra Deirdré'nin ne yapacağını kestirmeye çalışıyordum. Her sorumu cevapsız bırakıyordu. İpucu almak istediğim zamanda aynısı oluyordu. Yalnızca sessizce bana sert bir bakış fırlatıyor, ardından gözlerini önüne çeviriyordu. Asansörden inmemiz ile, beni çekiştirmeye başlaması bir olmuştu ki, Taksiye bineceğimi zannederken elimi kaldırdığımda yanıldığımı, yürüyerek gideceğimizi söylemişti. Tanrı Jimmy Choo'ları korusun. Deirdré bu şekilde nadir yürürdü. Bir tek ben kendimi iyi hissetmediğimde kolumdan tutar ve beni Central Park'a bakan evimizden ayırır, Hayvanat bahçesini ve yürüyüş parkurlarını tur attırır, temiz havayı içime çekerek sakinleşmemi sağlardı. Daima işe yarardı. Ama ilk kez içimden bir ses New York'u ayaklarımızın altına alacağımızı söylüyordu. O üzgün olduğunda ise benim yaptığım şey onu mutfağa sokmak ve inanılmayacak kadar çok spahgetti tarifi denemek, ardından hepsini ona yedirmekti. Bu ona ağırlık verirdi ve o kendini sakin hissettiğinde buz gibi suyu yüzünden aşağı döker, Central parkta onu koşuya çıkarırdım. Saatin kaç olduğu farketmezdi. Onun iyi hissetmesi için elimden gelen her şeyi yapardım.

Four Seasons kendini fazlasıyla arkada bıraktığında tek aklımda olan şey topukların ayaklarımı ağrıtmaya başladığıydı. Üstelik henüz Barney's in inanılmaz vitrini önünde dikiliyorduk. Deirdré omuzlarımı tutup beni şeffaf siyah, ince ve gösterişli vitrine doğru çevirdi. "Barney's 'i hatırlıyor olmalısın, o muhteşem kırmızı elbiseni buradan almıştın. Ne kadar güzel oluyorsun o elbiseyle, gökten inmiş bir aşk meleği gibi..." Sözleri geçen yılki doğum günü davetimi hatırlamama ortam hazırladı. Kısa, klasik Fransız tülleriyle bezenmiş o elbiseyi kim unutabilirdi ki? Başımı hafifçe yana eğdim ve ben alana kadar vitrinin en çarpıcı köşesinde duran elbiseyi hayal ettim. Artık benim giysi odamdaydı. Bir kenarda. "Evet." diye mırıldandım Deirdré'nin duyacağını düşündüğüm bir ses tonuyla. Oraya girmek ve her şeye sahip olmak istiyordum. Buna ihtiyacım vardı. Ama bunu dile getiremeden diğer bir mağazanın yanına çekiştirilmiştim bile. Tanımamanın imkansız olduğu bir mağaza. Simetrik gümüş rengi C harflerinin birbirlerine kenetlendiği marka ambleminin siyah tabela üzerinde ki büyük kabartması ile Chanel. Kıyafetleri beni daima cezbetmese bile klasik çantalarına, rujlarına, şapkalarına ve kendine özgü şeylerine hayır diyemeyeceğim mağaza. "Hepimizin karakterini oturtan marka değil midir Chanel? Parfümleri, fularları, ojeleri, tasarımları... Hepsi senin için, Carlie, hepsi senin kendini iyi hissetmen için..." Los Angeles'ın yaşamında rastlayamayacağım türden şeylerdi belki bunlar ama beni değiştirmelerini istemeyeceğim şeylerdide aynı zamanda. Deirdré'nin ne yapmaya çalıştığını biliyordum. Bu kutsal vitrinler ile beni kararımdan geri döndürmeye çalışıyordu.

Louis Vuitton'ın kendine özgü renkleri arasındaki vitrininde yüzüme baktım. Üniversiteye geçeceğimi düşündüğümde, mezuniyetten sonra kestirmek için can attığım doğal altın sarısı saçlarıma ve birbiri üzerine kapanmış pembe dudaklarıma. Turkuaz rengi kotumun ve beyaz ince gömleğimin gözlerimle uyumunu inceledim. İşte, Carlie Myracle buydu. New York, Los Angeles havasını alıp götürmüştü. Deirdré'nin kararımdan beni neredeyse vazgeçirdiğini söyleyebilirdim ama Los Angeles'ı yine de özlüyordum. Campbell Hall'u, arkadaşlarımı, eski evimi. New York yalnızca görüntümü değiştirebilirdi. Ait olduğum kimliğimi değil. Üzerimdeki en ünlü modacıların kıyafetleri kim olduğumun yalnızca yüzde biriydi. Tüm Carlie'yi kapsamıyordu işte.

Central Park tüm gecenin görkemini kendine toplamıştı. Bu saatte bile insanlar spor yapıyor, burayı dolduruyorlardı. Bu Los Angeles'ta olmayan bir taraftı. Orası New York'a göre uyuyan şehirdi. Yanımızdan geçerken bir çocuk dengesini kaybetti ve iki yaşlı kadın nesil ile ilgili bir şeyler söyledi. Aldırmadım. "Şimdi beni iyi dinle, küçük hanım, çünkü bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım," dediğinde tüm dikkatimi ne yapacak bu dercesine başımı hafifçe yana eğerek ona verdim. Elimi bıraktı ve patikanın ortasına doğru gitti. Yüzü gökyüzüne bakıyordu. Kendini cesaretlendirmeye çalışıyor gibiydi. Ne yapacağını kestiremiyordum. Ve işte Empire State of Mind'ın nakarat sözleri dudaklarından fırlamaya başladı.

"In New York!
Concrete jungle where dreams are made of,
There's nothing you can’t do.
Now you're in New York!
These streets will make you feel brand new,
the lights will inspire you.
Let's hear it for New York, New York, New York"


Kolumdan tutmuş beni patika içinde hoplaya zıplaya koşturtuyordu. Tanrım, Tanrım, herkes bize bakıyor, ne yaptığımızı çözmeye çalışıyorlardı. Yüzüm birden gülmekten gerilmeye ve daha fazlasını istemeye başlamıştı. Kıkırtılarımı durduramıyor, Deirdré'ye susmasını söyleyemiyordum. Tek yapabildiğim gülmekti. Sanki her şeyi geride bırakmış gibiydim. Patika bittiğinde ve bir diğer kapıya ulaştığımızda "E, şimdi nasıl hissediyorsun bakalım?" diye sordu. Sorusuna biraz geç cevap verecektim. Gülmeyi durduramıyordum. Cevabı verdiğimde ise kelimeler kısık kısık çıkıyordu ağzımdan. "Tan-rım.. Se-sen, deli-sin Deirs!" Ama benim delim. "Sen olmasaydın şuan uçakta olur, kimseyi umursamadan dönerdim biliyor musun?" Ve eğer şuanı yaşıyor olmasaydım, bu cümleyi ağlayarak söylebilirdim. "Sınıfta kaldığıma inanamıyorum. Buraya geldim ve her şey değişti. Sanki kendimi buna programladım ve yaptım. Sanki bir şey değişecekmiş, sanki hiç buraya gelmemişim gibi olacakmış gibi." Kapının ucundan geri döndüm ve kendimi ayın ışığıyla aydınlanan çimenlerin üzerine bıraktım. Şimdi aklımda daha farklı planlar vardı. Farklı değil ama iyi gelebilecek bir plan. Tüm düşüncelerden uzaklaştıracak bir plan. "Ne düşünüyorum biliyor musun?'' diye başladım. ''Mezuniyet balosuna katılacağız ve ardından Los Angeles'a uçacağız. Tatilimizi orada geçirmeliyiz." Beklenti içerisinde Deirdré'nin yüzüne döndüm. Bana hayır diyemezdi. Demeyecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Deirdré Alkema
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Deirdré Alkema


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 28/06/11

İkna Empty
MesajKonu: Geri: İkna   İkna Icon_minitimeÇarş. Haz. 29, 2011 9:57 am

Bana cevap vermeden önce kahkahalarının arasında boğulmayı tercih etti, zaten duracak gibi de değildi. O güldükçe ben de güldüm, karnımıza ağrılar girene kadar -ki yarım saat bile olabilir- güldük ve hırsımızı çıkardık. "Tan-rım... Se-sen de-delisin Deirs!" Kahkaları yüzünden sözcükler bile kesik kesik ve garip çıkıyordu ağzından. Devam etti, "Sen olmasaydın şuan uçakta olur, kimseyi umursamadan dönerdim biliyor musun? Sınıfta kaldığıma inanamıyorum. Buraya geldim ve her şey değişti. Sanki kendimi buna programladım ve yaptım. Sanki bir şey değişecekmiş, sanki hiç buraya gelmemişim gibi olacakmış gibi." Sözcükleri söyler söylemez beni dehşete düşüren bir şey yaptı ve güzelim kotunu ve bluzunu çimenlerin üzerine yatarak kirletti! Kocaman açtım ağzımı ve gözlerimi, nasıl yapabildi! Sonra aynı umursamazlıkla kolumdan çektiği gibi beni de çimenlerin üzerine düşürdü ve kafasını bana çevirerek sordu. "Ne düşünüyorum biliyor musun? Mezuniyet balosuna katılacağız ve ardından Los Angeles'a uçacağız. Tatilimizi orada geçirmeliyiz." Gözlerindeki beklenti kabuklarımı kırıyordu ve gülerek, "Neden olmasın?" diye cevap verdim. Bir süre daha yattığımız yerden yıldızları seyredip konuştuk. Sonra kalktım ve onu da kaldırdım, koluna girdim. "Hadi gidelim artık, uykum geldi. Seninle kalıyorum bu gece, bilmem farkında mısın?" Dudaklarımı oynatmayı bırakıp bir taksi çevirdim ve otele doğru yol almaya başladık. Bu gün, kötü başlasa da çok güzel bitiyordu.

-THE END-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İkna
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan-
Buraya geçin: