Oyuncak.

Odasında oturmuş karşısındaki beyaz renkli duvara bomboş bakıyordu genç kız. Günler geçmek bilmiyordu, zaten arkadaşı da yoktu. Önünde koskocaman bir dönem daha vardı fakat o bunun kolay geçmesini umuyordu ve öyle olmayacaktı da. Kardeşi Ken, her gün New York gecelerinde gezerken, o burada oturup kitap okuyordu veya sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen arkadaşlarıyla mesajlaşıyordu. Annesi ve babası da işteydi, onlar meşgul insanlardı. Herkes onun gibi bütün gün evde oturmuyordu, oturmaya da meraklı değildi. Yatağının üzerinden kalktı ve masasının başına geçti. Beyaz dizüstü bilgisayarının kapağını açtı, bütün akşamı bilgisayarının başında geçirmeyi planlıyordu. Tabi bunun için yanına erzak alması gerekiyordu, cips ve kola. Bilgisayarının açılmasını beklerken o da odasından mutfağa doğru ilerlemeye başladı. Ahşap merdivenlerden çıplak ayağıyla aşağıya inerken zeminin soğukluğunu hissetti, bir an titredi ve ardından hızlı bir şekilde merdivenlerden indi. Salona geldiğinde Ken'in hazırlanmakta olduğunu gördü ve ona gülümsedi. "Nereye gideceksin yine?" dedi salonun dev aynasında saçını düzeltmekte olan abisine takılırcasına. Oradan mutfağa geçerken hala sarı saçlarınu havaya dikmekle uğraşan abisine kıkırdayarak bakıyordu. Ken saçlarını dikmeyi bıraktıktan sonra kızın yanına gitti ve artist bir şekilde gülümsedi beyaz dişlerini göstererek. "Brooklyn'e. İstersen sen de gel ama kendin takılırsın." dedi yakasını havaya dikerek. Genç kız gözlerini buzdolabından ayırarak abisine döndürdü. Bilgisayar planları alt üst olsa da Brooklyn'de gezmek güzel olacaktı. Mutlaka bir tanıdığa rastlardı ki rastlamasa da fark etmezdi, o kendi başına da eğlenebilirdi. Gülümseyerek başını salladı ve biraz beklemesini rica ederek mutfaktan çıktı, odasına doğru koşmaya başladı. Ahşap dolabını hızla açtı ve içinden çıkardığı kıyafetleri yatağının üzerine serdi. İkindi vakti ne giyeceğini düşünürken, her zamanki gibi giyinmeye karar vererek haki renginde bir kapri ve üzerine de açık yeşil bir tişört seçti. Olabildiğince hızlı giyindikten sonra masasının üzerinde duran telefonunu cebine attı ve aşağıdan gelen Ken'in bağırmalarına aldırış etmeden yavaş yavaş merdivenden inmeye başladı. Abisi kızı görünce arabalarına doğru ilerlemeye başladı, Satellite da adımlarını hızlandırdı ve beyaz Tigan'a doğru ilerlemeye başladı. Abisinin yanına oturdu ve ona teşekkür edercesine baktıktan sonra kemerini bağladı, Brooklyn'e varmak için sabırsızlanıyordu.

Abisi yavaşlamaya başlamıştı, bir büfenin önünde durdu ve indi. "Saat on gibi burada görüşürüz velet." dedi ve arabanın kapısını kapadıktan sonra yürümeye başladı. Satellite da arabadan inmişti, tek başına Brooklyn sokaklarında yürümeyi tatmak istiyordu. Yanında biraz parası da vardı, alışveriş de yapabilirdi. Kendi başına yürüyordu sokaklarda, hafif hafif bir sağa bir sola sallanarak. Fakat birden karşıdan gelen birini gördüğünde yüzü değişmişti. Sasha Salvatore, üçüncü sınıflarda sürtük olarak nam salmıştı. Satellite onunla iyi geçiniyordu fakat bugün planlarının alt üst olma günü gibi bir gün olmalıydı. Sasha yanına yaklaşınca gülümsedi, o kahverengi dalgalı saçları her zamanki gibi bugün de olağanüstü görünüyordu. "Selam Sasha." dedi kızı durdururcasına. Sasha da ona gülümsemişti, biraz sahte olduğu belli olsa da. Brooklyn sokaklarında artık iki kız gezebilirlerdi. Belki Sasha onu kendi zevkine göre giydirirdi, böylece Satellite biraz daha hoş bir görünüme kavuşmuş olurdu. Dağınık açık kahverengi saçlarını bir el hareketiyle geriye attı. "Biraz yürümek ister miydin?" diye sordu kendinden beklenmeyecek bir atılganlıkla. Biraz yürümeye o kadar çok ihtiyacı vardı ki, günlerdir tek başına evdeydi. Az önce Sasha'ya azıcık da olsa karşısına çıktığı için sinirlendiyse de birkaç saniye sonra fikri değişmişti, sokaklarda gezerken bir arkadaşını görmesi şanstan başka bir şey değildi.