Ad-Soyad: Eliza Alonso
Kişisel Özellikler: Eliza, küçüklük hayatını ailesi tarafından devamlı pohpohlanarak geçirmiştir. Küçüklük döneminde övülmenin verdiği özgüvenle yaşamış ve enerjik bir çocuk olarak tüm çevresinde sevilmiştir. Fakat gün geçtikçe kişiliğinin verdiği mütevazılık ve okul dönemindeki başarısı sebebiyle edindiği "inek" lakabının ezikliği ile yaşayan Eliza, içine kapanık ve sosyal çevresinde pasif bir birey olmuştur. Kendisiyle alay edilmesine alışıp bunu bir kıskançlık ibaresi olarak görmeye başladıktan sonra, hakaretlere açıkça gülmüş ve insan içinde daha garip karşılanmıştır. Kendisiyle dalga geçenler genelde canları biriyle uğraşmak istemediğinde Eliza'yı görmezden gelmişlerdir. Eliza annesi sayesinde sanata oldukça yatkındır. Balerin annesi, ona bale yapmayı öğretmiştir. Eliza kendini kötü hissettiği zamanlarda stresini bale yaparak veya resim çizerek atmaktadır. Her ne kadar içine kapanıklığı yüzünden utangaç görünse de, bu pasifliğin nedeni utangaçlık değil, hata yapma ve yine alay konusu olma korkusudur. Yakın çevresinde son derece dobradır ve bu stresli hayatın verdiği sinir ile yaşamaktadır. Bu siniri yüzünden çevresindekileri istemeden kırdığı olur. Hırslı ve inatçı bir kişiliği vardır. Siniri ve hırsı yüzünden çok kolay kin tutar fakat kendisine sıcak davrananlarla da iyi anlaşır. İç dünyası karmakarışık ve düzensizdir. İnsanlara güvenmez ve şüphecidir.
Aile Bilgileri: Eliza'nın ailesi için örnek bir aile denebilir. Annesi ve babası hiç kavga etmeyen, Eliza'ya devamlı empati ile yaklaşmaya çalışan insanlardır. Babası ünlü ve başarılı bir işadamı, annesi ise eski bir balerindir. Eliza mütevazı ve sanatçı kişiliğini annesinden, hırsını ve zekasını babasından almıştır. Tek çocuk olması, Eliza'nın sosyal hayatının olmamasının önemli nedenlerinden biridir. Çünkü bu zengin aile onu dört duvar arasında, her an kırılabilecek bir cam parçası gibi yetiştirmiştir. Eliza küçükken hep bunun harika olduğunu düşünmüştür. Kendi başına markete bile gitmemiş olan Eliza, ailesinin ilk ve tek çocuğu olmanın, ailesinin olağanüstü evhamıyla yetişmenin olumsuz yanlarıyla çok sonra tanışmıştır.
Örnek RPG;
UÇAK
Midem bulanıyordu. Onun ise umurunda olduğunu bile sanmıyordum. Her dakika başı bana iyi olup olmadığımı sorsa bile, bunu yaparken muzipçe gülümsüyordu. “Uçakla yolculuk etmek zorunda mıyız?” diye sordum, belki de onuncu defa. Cevap yine aynıydı: “Amerika’ya yüzerek gitmek istiyorsan gidebilirsin” . Bunu yapmasından nefret ediyordum. Sağlıklı düşünebilecek durumda olmadığımın farkındaydı ve bu şekilde üstüme gelmemeliydi. Ben kara kara uçağın kalkışının nasıl olacağını düşünürken, o uyarı geldi: “Lütfen kemerlerinizi bağlayınız, kalkışa geçiyoruz.” Uçak düşerken öleceğime ve en son göreceğim şeyin ikaz ışıkları olacağına dair kendi kendimi ikna ettikten sonra, titreşime alınmış bir telefon gibi titremeye başladım. Uçak hızlandıkça hızlanıyordu ve bir anda, midemi vücudumdan ayırıyorlarmış gibi hissettim. Sanki bütün iç organlarım biz havalanırken yer çekimine yenik düşmüştü. Korkacağımı bildiğim halde uçağın camından aşağı baktım. Çok korkuyordum ama o kadar güzeldi ki! Ben aşağıyı seyrederken, zaman da hızla geçmişti. İkaz ışıkları da sönmüştü. Radyoyu açtım. Karşımdaki ekranda ne kadar ilerlediğimiz ve ne kadar yüksekte olduğumuz yazıyordu. Yerdeyken bu kadar yükseğe çıkacağımızı bilseydim, hüngür hüngür ağlar, gelmemenin bir yolunu bulurdum. Ama uçakta iken, bu o kadar canımı sıkmıyordu. Arkadaşım rahatladığımı gördüğünde bana döndü ve: “O kadar da kötü değilmiş, ne dersin?” dedi. Bana kalırsa oldukça cesur bir kişiliğe sahip olduğu için böyle konuşuyordu. Çünkü yalnızca mecbur olduğum için bu duruma katlanıyordum. Yeni okulum, yeni evim, yeni arkadaşlarım… Ve tabii ki yeni ailem oradaydı. Yenilerdi, çünkü ben bundan önce bir yurtta kalıyordum. Yenilerdi, çünkü beni evlatlık olarak kabul etmişlerdi. Hiç düşünmeden kabul etmiştim. Bir aileye ihtiyacım vardı ve derslerim çok iyiydi. İngilizcem de vardı. Lise birinci sınıfa yeni geçmiştim fakat gerekli işlemler yapılana ve ben Amerika’ya gidene kadar okulumu göremeyecektim. İnternet sitesini görmüş olsam bile, yeni okulumu görmek isterdim. Bu aile, aslında tam olarak yeni ailem sayılmazdı. Eğitim masraflarımı karşılamak istemişlerdi, çünkü hem başarılı, hem de onların kızlarına iyi bir kardeş olacak kadar sağlıklıydım. Benim yaşımdaydı. Fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla siyah saçları ve yeşil gözleri olduğunu biliyordum. En yakın arkadaşımın da yanımda olması büyük şanstı. O da benimle aynı özelliklere sahipti ve çok da başarılıydı. Bu yüzden aile ikimizi birden istemişti. Varlıklı ve iyi kalpli bir aile babasının evine gidiyor olduğumuz için, maddi değerlerin bir önemi yoktu. Bu aileyle tanışıp beni ve arkadaşımı evlat edinmek istediklerini öğrendikten sonraki beş gün boyunca, üç kardeş mutlu mutlu yaşamanın hayalini kurdum. Şimdi onların yanına gidiyordum! Bütün bunları düşünürken ve hayal kurarken geçen sıkıcı 5 saatin üstüne, uyuyarak geçirdiğim 4 saati ekledim kafamdan. 2 saat kalmıştı. Kitap okumaya başladım. Ben uyurken verilen yemeği kaçırdığım için midem kazınıyordu. Hostesten bir bardak su istedim. Suyumu yudumlarken eski arkadaşım-yeni kardeşimin uyuduğunu gördüm. Bir anda mideme bir yumruk yemiş gibi sarsıldım. Uçak delice sallanıyordu ve kaptanın sesi geldi. Kemerlerimizi bağlamamızı ve şu güvenlik kartlarında yazan bütün o önlemleri almamızı istedi. Kulaklarım uğulduyordu, dehşetten hiçbir şer duyamaz olmuştum. Var gücümle kardeşimi uyandırmaya çalıştım. Gözlerini açtığında bakışlarımdaki dehşetten anlamış olacak ki, derhal kemerini bağladı ve bana yardım etmeye çalıştı. Uçak delicesine sallanıyor, yolcular çığlıklar atarak ağlıyorlardı. Sonumuzun ne olacağını biliyormuşçasına annesine sarılarak ağlayan bir bebek gördüm son anda, kardeşimin korku dolu bakışları ve yanıp sönen ikaz ışıkları…