Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Bekleme Salonu Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Bekleme Salonu Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Bekleme Salonu Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Bekleme Salonu Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Bekleme Salonu Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Bekleme Salonu

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 8:08 am

Bekleme Salonu Amanda_seyfried_nude_thumb-thumb-100x100-35454 Bekleme Salonu Chad-MM-3-chad-michael-murray-20681833-100-100
P. Juliet Prideaux x Martius Griswold

Martius o sabah nasıl bir hışımla yatağından kalktığına kendisi bile inanamıyordu. Normalde okula geç kalan tiplerden biri değildi, çok uykucu da olduğu söylenemezdi. O sabah neden artıdan üç saat uyuduğuna kendisi de bir açıklama getiremiyordu. Normalde erken kalkma konusunda bir sorun yaşamadığından dolayı saatini kurmaya bile gerek görmezdi oysaki. ‘O halde bundan sonra alarmı ayarlasam iyi olacak.’ diye düşündü, sağ eliyle başını ovarken. O gün okula gitmeyi gerçekten istemediğini fark etti. Okula yedi saat için gitmeyi bile gerekli bulmazken, dört saat –ki şimdi hazırlanıp oraya varması artı bir saat demekti- ders için gitmeyi hiç istemiyordu. Yine de son sınıfta olduğu için kaçırmaması gereken dersler olduğunun farkındaydı. Özellikle istediği üniversiteye kabul edilmek istiyorsa elinden geldiğince az devamsızlık yapmak zorundaydı. Dersleri de aksatmaması lazımdı bu durumda, ortalamasını yüksek tutabilmek için. Gözlerini birkaç uzun saniye boyunca ovuşturduktan sonra istemeyerek yataktan kalktı ve banyoya yöneldi. Elini yüzünü yıkaması çok uzun sürmemişti, üstüne geçirdiği kıyafetleri de elinden geldiğince çabuk giyiyordu. Ayaklarına geçirdiği spor ayakkabılardan sonra Martius, çabucak evden çıktı ve okula doğru yola koyuldu.

Yürüyerek gitme gibi bir amacı yoktu, bu yüzden sokaktan geçmekte olan taksileri dikkatle süzüyordu. Ama öğle saati olduğu için trafik zaten yoğundu ve bunaltıcı sıcak altında yürümek istemeyen her New York’lu bir taksiye konuşlanmıştı. Martius en yakın zamanda arabasını servisten alması gerektiği konusunda kendini temin etmeye çalışıyordu. Aslında hemen gidip şimdi de geri alabilirdi ama bu kaybedecek fazladan bir saat anlamına gelirdi. Bu bir saat içerisinde de bir taksiye binip çoktan okula varacağını tahmin ediyordu. Beş dakikalık bir beklemenin ardından boş bir taksinin geldiğini görünce de saf bir mutluluk hissettiğini fark etti genç. Oysaki böyle küçük bir şeye sevinmek hiç onun âdeti değildi. Taksiye binerken cep telefonunu sabahtan beri hiç kontrol etmediğini fark etti. Cebinden yavaşça telefonunu çıkarırken, sürücüye gitmek istediği yeri yani Sir Stafford lisesinin adını söyledi. Telefonun ekranının bir an bozulduğunu zannetti genç. Oysaki hiçbir şey bozulmuş değildi. Sadece ne kadar uzun zamandır bu kadar çok cevapsız arama aldığını hatırlamıyordu. Sekiz tane arama vardı ve arayanların hepsi de Juliet’ti. Martius derin bir nefes alırken onu geri aramayı düşündü ama cep telefonunun ekranından gördüğü saatten, şu anda derste olduğunu tahmin etti ve Juliet bu durumda telefonunu açamazdı. Açamayacağını bilerek de aramak aptallık sayılırdı. En iyisi okula vardığında kendisi ile görüşmekti. Ama aklına da bir şey takılmıştı. ‘Önemli bir şey olmasa bu kadar aramazdı herhalde.’ diye düşündü. Belki de başına ciddi bir şey gelmişti ve bu yüzden sabahtan beri Martius’a ulaşmaya çalışıyordu. Genç, her düşüncesinde biraz daha endişelenmeye başladığını hissediyordu. Şoföre biraz daha hızlı gitmesi için söylenirken, birkaç dakika boyunca camdan dışarıyı izledi.

En sonunda okulun önüne geldiklerinde, ses çıkarmadan taksiciye parasını uzattı ve arabadan indi. Normalde hep gürültülü olan okulun bahçesi şimdi aşırı derecede sessizdi ve bu durum ister istemez, Martius’un rahatsız olmasına neden oluyordu. Hızlı bir şekilde okul kapısından girdi ve merdivenlere yöneldi. Ama o sırada çalan zil, onu yerine kenetledi. Öğrenciler ders arasına girdiklerine göre tam zamanında gelmiş olduğunu düşünüyordu Martius. Yeniden okulu gürültü sarınca da rahatladığını hissetti. Omzuna dokunan elle birlikte geriye doğru döndü ve Juliet'i karşısında görünce şaşkınlığını gizleyemedi. Kızın gözlerinde kızgınlığın izlerinin olduğu açıktı, belli ki onu aramamakla büyük bir hata yapmıştı Martius. "Seni gördüğüme sevindim. Neden sekiz tane çağrı bırakma gereksinimi duydun Juliet? Amacın beni endişelendirmekse bunu başardın."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 8:52 am

Akşamdan kalma bir biçimde gözlerini açtı yeni bir güne. Kafasının içinde çanlar, davullar çalıyordu. Gözleri ışığa bir türlü alışamadığı için bulanık görüyordu. Birkaç saniye gözlerini kırpıştırmaya devam etti görüşünün yeri gelmesini bekleyerek. Başucundaki bardağa uzandı ve biraz su içti. Midesinden gelen haykırışlara aldırmadan yatağından kalktı ve banyoya ilerledi. Aynaya bakma girişiminde bile bulunmamıştı. Üzerindeki geceliği çıkardı ve ılık suyun altına girdi. Su vücudundan akarken, içinde en ufak bir rahatlama hissi dahi oluşmamıştı. Bornozunu üzerine geçirip yatağına doğru ilerledi. Telefonunu eline aldı, ekranda beliren cevapsız aramaları ve mesajlara bakma gereksinimi duymadan rehberden Martius’u buldu. Okula gitmeden önce kahvaltı etmeleri hoş olabilirdi, en azında Juliet’in kendine gelmesine yardımcı olurdu ama Martius bir türlü telefonunu açmıyordu. Birkaç kez daha denedikten sonra pes etti ve telefonu yatağın üzerine bırakıp aynaya doğru ilerledi. Gözlerindeki kırmızılık dışında görünümünde pek bir değişiklik yoktu. Dolabını açtı ve içinden sade, pudra tonlarında bir kıyafet seçti. Başının dönmesine karşın ayağına babetlerini giydi. Zamanı vardı, saçlarını acele etmeden kuruttu ve bir kısmını arkadan dağınık bir biçimde tutturdu. Her zamanki Juliet’ten eser yoktu şimdi.
Merdivenlerden inerken anne ve babasının sesini duydu. Eve döndüklerini bile bilmiyordu. Onların, şuan Paris’te bir iş toplantısında olmaları gerekiyordu. Parmak uçlarında hareket ederek oturma odasının kapısına yaklaştı.

“ Sana söyledim. Arkadaş çevresi ona hiç yaramıyor. Belki de yurtdışında bir okula göndermeliyiz. Hem biraz uzaklaşmış olur, arkadaşlarından ve alışkanlıklarından. “ annesi soğukkanlı bir şekilde konuşuyordu. Juliet duyduklarına inanamamıştı. Başka bir okula gitmeyi bırak, başka bir ülkeye asla gidemezdi. Babasının ne söyleyeceğini merakla bekliyordu.

“ Bilmiyorum hayatım. Bunu Juliet’e sormalıyız. Biliyorsun, o kadar yaşadığı şeyden sonra bunu ona yapamayız. Durumunu daha da kötüleştirebilir. Sende biliyorsun ki alışkanlıklarından kurtuldu. Bu konu hakkında daha fazla konuşmayacağız, en azından şimdilik konuşulması gerekmiyor. “ dedi babası. Juliet biraz olsun rahatlamış olsa da annesinin kafasına koyduğu her şeyi yapacağını biliyordu. Cebinden arabasının anahtarını çıkarttı ve sessizce evden dışarı attı kendisini. Arabaya atladığında kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Başını direksiyona dayadı, gözlerini kapattı ve bir süre öylece durdu. Başka bir yere gitmeye niyeti yoktu. Hızla çantasına yöneldi ve telefonunu çıkartıp tekrardan Martius’u aramayı denedi. Ama yine yanıt alamadı. Evine gitmeyi düşündü ama sonra vazgeçti. Nasıl olsa okula gelir diye düşünüyordu. Gözyaşlarının akmasına engel olarak arabasını çalıştırdı. Bir yandan da Martius’a söyleniyordu. Okula vardığında selam veren herkesi görmezden gelerek sınıfa yöneldi. İnsanların bakışlarına aldırmadan sırasına oturdu ve ilk dersin geçmesini bekledi.

Zilin çalmasıyla sırasından fırladı ve kendisini koridora attı. Biraz nefes alması gerekiyordu. Merdivenlere yöneldiği sırada, arkası dönük duran Martius’u gördü. Elini omzuna koymasıyla genç adam arkasını döndü. "Seni gördüğüme sevindim. Neden sekiz tane çağrı bırakma gereksinimi duydun Juliet? Amacın beni endişelendirmekse bunu başardın." Dedi sitemli bir şekilde. Juliet’in gözleri tekrardan doldu. Konusunu açmak istememesine rağmen açmak zorunda kalacaktı. Hiçbir şey söylemeden sıkıca sarıldı genç adama. Ne diyeceğini bilmiyordu zaten. Bir süre sadece öyle durdu. Kokusunu içine çekti. Uzun süreden beri onu sevmesine karşın hala çok yakın arkadaşlardı.
Gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak geri çekildi. Martius’un bir terslik olduğunu anlamamasını umarak “ Sadece seni özledim o kadar. Belki kahvaltı ederiz diye aramıştım ama bir türlü telefonunu açmadın! Nerelerdeydin? “ dedi öfkeliymiş gibi. Oysa hiç de öfkeli değildi. Martius'un koluna girdi ve yavaşça merdivenlerden inerken ağlama isteğini de bir köşeye itmeye çalışıyordu.


...:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 9:18 am

Martius birkaç dakika önce dediklerinden sonra ister istemez bir pişmanlık duydu. Çünkü belli ki dedikleri Juliet’in canını sıkmıştı. Kızın yüzünün asılmasını fark etmemek için kör ya da aptal olmak gerekirdi ki, Martius ikisi de değildi. Yavaş ve kibar bir hareketle kızın koluna dokundu. Onun titremekte olduğunu da o an fark etti aslında. Sessizlik içerisinde kendisine sarılmasına izin verdi ve yavaşça kollarını onun etrafına sardı. Her ne olduysa onu etkilemiş olduğu açıktı. Belli ki birinin desteğine ihtiyaç duyuyordu ve bu kişinin, Martius olmasını istemişti. 'Bu kadar çağrı bırakmasının sebebi de bu olmalı.' diye düşündü genç. Martius biraz rahatladığını hissetti, ki böyle hissettiği için de kendine kızdı. En azından ortada ölüm kalım meselesi olmadığı için sevinmişti, takside aklına gelen şeyleri düşününce boşu yere huzursuz olduğu hissine kapıldı. O sırada merdivenlerin ortasında dikilmekte olduklarını hiç umursamıyordu bile. Normalde de insanların ne düşündükleriyle çok ilgili olduğu da söylenemezdi zaten. Kısa bir süre öylece sarıldılar, Martius neler olduğunu öğrenmek için can atıyordu ama direkt olarak sorup da Juliet’in canını daha çok sıkmak da istemiyordu. Morali yeterince alt üst olmuş görünüyordu zaten. Martius, yavaşça kızın kendisini geriye çekmesine izin verdi sonra da şaşkın gözlerle onun yüzünü incelemeye koyuldu. Gözlerinin kızarık olduğunu yeni fark etmişti. Gece boyunca ağlamış mıydı yoksa bu gözler sadece basit bir uykusuz gece yüzünden mi böyle olmuştu? Genç, Juliet’i o anda mutsuz ya da umutsuz görünmemek için çabaladığını anlayabilecek kadar iyi tanıyordu. Aslında bu davranışını da her zaman takdir ederdi Martius. Bir bayana güçlü görünmek istemenin her zaman yakıştığını düşünürdü çünkü. Sırf karşısındakine kendini savunmasız ve saf göstermek için ağlayan kızlarla da tanışıklığı bulunmuş olduğundan, o tür bayanlardan hoşlanmıyordu. “Beni böyle aptal yerine koymandan hiç hoşlanmıyorum Juliet. Yanlış bir şeyler olduğunu görebiliyorum.” Kızın, kendi koluna girmesine izin verirken derin bir nefes aldı ve merdivenlerden inmeye başladı onunla beraber. En sonunda ayakta dikilmenin mantıksızlığını ikisi de anlamış olmalılardı ki okulun girişinde bulunan boş yerlerden birine doğru ilerliyorlardı. “Telefonumu açmadım değil aramalarını duymadım bile. Ayrıca bütün bu zaman boyunca da evde fosur fosur uyuyordum. Bir nedenden ötürü uyanamadım.” Martius yüzünde aptal bir gülümseme oluşmasına izin verirken, gözlerini Juliet’in üzerine dikti. Sözlerle anlatmak istemiyor olsa da bakışlarıyla, olan biteni öğrenmek istediğini vurgulamak istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 10:01 am

Okulun girişindeki oturma yerlerine doğru ilerlerken Juliet kendisini düşüncelere kaptırmıştı. Derin derin nefesler alıp veriyordu sakinleşmek için. Martius’un söylediklerinin ancak yarısını anlayabilmişti. Genç adam neler olup bittiğini merak ediyordu. Birbirlerini o kadar uzun zamandır tanıyorlardı ki, Juliet ondan hiçbir şeyi saklayamıyordu. Bir süre bir şey söylemedi. Kendisine baktığını biliyordu, bakışlarını hissedebiliyordu ama kafasını kaldırmadı. Eğer yüzüne bakarsa kendisini tutamayacağını biliyordu. Oturdukları yerde bir süre etrafına bakındı, düşüncelerini toparlaması gerekiyordu. İnsanların aptal bakışları çarptı gözüne. Kızların düşmanca bakışları, yeni gelenlerin tedirgin halleri ve erkeklerin kız arayışı… Gülmeden edemedi. Okula ilk gelişini hatırladı, kendi tedirgin hallerini ve sonra Martius’u ilk görüşünü. Ne kadar da masumlardı. Kafasını iki yana salladı anıları kafasından atmaya çalışarak. Martius’a döndü ve genç adamın meraklı, aynı zamanda muzip bakışlarıyla karşılaştı. Karşılık olarak kendi gülüşüne de engel olamamıştı. Morali ne kadar bozuk olursa olsun onun yanında gülümsemeden duramıyordu. Rahatlamasına ve mutlu hissetmesine neden oluyordu her zaman. “ Seni aptal yerine koyduğum filan yok Martius. Ben gayet… “ diyecek oldu ama pek inandırıcı olmayacaktı, özellikle de kıpkırmızı olmuş gözleri söyleyeceklerinin tam tersini ifade ederken.

Gözlerini, gözlerine dikti. “ Aslında pek de önemli bir şey değil. Yani sadece lafta olan bir şey… “ duraksamıştı. Bu olayın lafta kalmayacağını biliyordu ama olayı basit bir şekilde anlatacaktı. Yalnızca bir düşünceymiş, gerçekleşmeyecekmiş gibi… “ Lanet olsun! “ dişlerini sıkarak söylemişti bu kelimeleri. Dirseklerini bacaklarına dayayıp eliyle yüzünü kapattı. Bu sefer ağlayacakmış gibi hissetmesinin tek nedeni sinirli olmasıydı. Bu kadar zayıf olmamalıydı. Neyi vardı? Düşüncelerini bir türlü toparlayamıyordu. Böyle olmasının nedeni yalnızca o sabah duyduğu şeyler değildi, bunu biliyordu. Yaz boyunca Martius’la hiç görüşmemişlerdi ve genç adamın olanların hiçbirinden haberi yoktu. Kafasını kaldırmadan “ Sen yokken çok şey oldu Martius. “ dedi. Sesi hiç olmadığı kadar ifadesiz çıkmıştı. Olanları düşündü, yaşadıklarını ve ailesinin yaptıklarını… Hayatında ilk defa çaresizdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 10:33 am

Martius, kızın düşünceli halini anlayamamıştı. Daha demin böyle dalgın bir tavrı olmayan birinin bir anda bu kadar ana uzak olması mümkün olabilir miydi? Martius, bir şey dememeye, tek bir kelime dahi etmemeye karar verdi. Bakışlarını onun üzerinden uzaklaştırdı ve o da etrafına bakınmaya başladı. Ders arası olduğu için şimdi bütün öğrenciler bahçeye doluşmuşlardı. Kendileri dışında, Martius’un sayabileceği yirmi ya da otuz kadar öğrenci vardı şimdi. Çoğu da ya grup halinde oturuyorlardı ya da çiftler halinde masalara konuşlanmışlardı. Hepsi de sanki çok önemli bir devlet meselesini tartışıyorlarmış gibi harıl harıl konuşuyorlardı üstelik. Martius bu duruma sırıtmazlık edemedi, insanların bazen kendi aralarında ne konuştuklarını bilmek istediği doğruydu. Ama genelde bu tür şeylerin saçma sapan konular olduğunu bildiğinden dolayı merakta kalmayı yeğlerdi o. Müzik, para, kızlar için alışveriş, erkekler için de seks… Genel olarak konuşulup tartışılan meseleler bunlardı. Martius, bir an hayatlarının ne kadar sıkıcı ve banal bir yer olduğunu düşünmeye başladı. Amaçsız bir şekilde okula geliyordu öğrencilerin çoğu, ne de olsa istedikleri zaman istedikleri üniversiteye girmelerini sağlayacak bir tanıdıkları olduğu için çoğu rahattı. Okuldan iyi üniversitelere gerçekten hak ettikleri için giden öğrencilerin sayısı, bir elin parmaklarını geçmezdi herhalde. Hayatlarında ne yapacağına dair karar vermemiş gençler topluluğuydular aslında. Ne de olsa hiçbir şekilde para konusunda dert etmeleri gereken bir şey yoktu. Çoğu kişinin ailesinin durumu iyiydi, geri kalanın da idare ederdi. Okumak istemelerinin tek nedeni karakter kartlarına işlenecek bir 'Üniversite' bölümüydü. Yoksa gerçekten bir şeyler öğrenmek için okumak isteyen neredeyse yoktu.

Martius kendi düşüncelerinin de aşırı derecede farklı konulara kaydığını fark edince rahatsız oldu. Zaten kendisi de yargıladığı insanlar sınıfında yer aldığı için, kimseye laf etmemesi gerekiyordu. Böyle bir şeye hakkı olduğunu düşünmüyordu çünkü. Bakışlarını yavaşça yeniden Juliet’e çevirdi. Onun bakışları da kendi üzerinde olduğundan dolayı göz göze geldiler. Kız konuşmaya başladığı zaman, Martius başını hafifçe önüne eğdi ve dikkatlice dediklerini dinlemeye başladı. Juliet’in de bir şeyden rahatsız olduğu aşikârdı. Bir kere normalde sözünü bir yerde kesip, başka bir konuya atlayan biri sayılmazdı normalde. Kızın ağlayacak duruma geldiğini görünce Martius bir an ne yapması gerektiğini şaşırdı. Ama o anda ona güven verip, onu rahatlatabilecek tek kişi kendisi olabilirdi. Havanın sıcak olmasını umursamadan kolunu onun omzunun çevresine doladı. Amacı onu bunaltmak değildi, o anki tek düşündüğü şey ona yanında birilerinin olduğunu hatırlatmaktı. “Ne demek ben yokken, ne kadar uzun süredir uzaktaydım ki sanki? Sadece yazın, normal zamanlarda görüştüğümüz kadar görüşmedik. Sorun bu mu? Seni tamamen umursamamaya başladığımı mı düşünüyorsun?” Martius meraklı bakışlarını onun üzerine odakladı, yüzünü göremediği için ne düşündüğünü anlayamıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 11:13 am

Gözlerini genç adama dikmişti. Söylediklerinin tek kelimesi bile anlamlı gelmiyordu Juliet’e. Martius konudan öylesine uzaktı ki Juliet’in ne söylemek istediğini anlayamamıştı. Juliet kafasını iki yana salladı. Boşuna uğraştığını biliyordu. Olanların hepsini bir çırpıda anlatamazdı. Özellikle de o ortamdayken. İnsanlar etraflarında dolanıp, dedikodu malzemesi ararken anlatamazdı olanları. Bir an oturduğu yerden kalkmak geldi içinden. Boğulduğunu hissediyordu. Martius’u öylece bırakıp gidebilirdi ama yapamadı. Havanın bunaltıcı sıcağına aldırmadan iyice yanaştı Martius’a. Başını genç adamın omzuna koydu ve gözlerini kapattı. Yüzünde bir tebessüm oluştu. O kadar dengesizdi ki, ne zaman ne yapacağını kendisi bile kestiremiyordu. Bir şeyi olduğundan değil sadece duyguları o kadar değişkendi ki bir an gülerken, ağlamaya başlayabilirdi ya da tam tersi… Tüm düşünceleri birbirine karışmıştı ve aklı, gittikçe daha da uzaklaşıyordu konudan. Martius’un neden kendisini anlayamadığını düşündü. Anlamak mı istemiyordu yoksa gerçekten olayın basit bir konu mu olduğunu düşünüyordu, emin olamamıştı Juliet.

Haklı diye düşündü. Görüştükleri zaman boyunca ona hiçbir şeyden bahsetmemişti ve bu onun hatasıydı. Sanki her şey normalmiş gibi davranmıştı. Peki, şimdi neden öyle davranamıyordu? Ailesinin haklı olduğunu düşünmeye başlamıştı. Belki her şeyden uzaklaşması, biraz kafasını dinlemesi gerekiyordu. Hızla attı düşünceleri kafasından. Böyle bir şey olmayacaktı. Hiçbir yere gitmeye niyeti filan yoktu. Konuya odaklanmaya çalışarak yumduğu gözlerini tekrardan açtı. “ Demek istediğim bu değildi, sende biliyorsun. Sadece artık bir şeyleri konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Bilmediğin çok fazla şey oldu. “ biraz duraksadı. Olay daha fazla büyümeden konunun kapanması gerekiyordu. “ Yanımda olman gerekiyordu ama sana en çok ihtiyacım olduğu anlarda etrafta yoktun. “ deyivermişti. Sanki konuşan kendisi değildi. Kendisine engel olamıyordu, kelimeler birer birer dudaklarından dökülürken. Daha da dibe batmamak için susmayı denemeliydi ama onu da yapamayacaktı.
“ Sadece daha fazla yanımda olmanı istiyorum Martius. Sana her şeyi anlatacağım ama zamanı gelince. Şimdilik yalnızca yanımda olacak birine ihtiyacım var. Tekrardan kendim olmam için bana gereken şey bu. “ sonunda söylemek istediklerini söyleyebilmişti. Olayı tekrar batırmamak için konuşmayı kesti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 11:46 am

Kızın kendi kolunu omzundan atmak yerine iyice kendisine yanaşmış olması Martius’u bir derece memnun etmişti. En azından ona arkadaşlığını ve varlığını hissettirmiş olduğu için şimdi her şey daha iyi geliyordu ona. Temiz havayı ciğerlerine çekerken omzunun üzerinde Juliet’in başını hissetti. Aslında başını kendisine dayamasını beklemiyordu Martius. O anda okuldan biri fotoğraflarını çekecek olsa ve L&C’e gönderse, dedikodu malzemesi olacağından da emindi. Ama Juliet’i böylesine basit bir neden uğruna tek başına bırakacak kadar da alçak ve adi biri değildi. O anda kızın kendisine ihtiyacı vardı ve ne olursa olsun başından ne geçtiğini de öğrenmeye niyetliydi. “Bilmediğim ne olduğunu öğrenmeyi çok istiyorum Juliet. Ama sen anlatmadığın sürece pek bir şansım olduğunu sanmıyorum.” Martius birkaç gözü üstlerine çektiklerini fark etti ama umursamadı. Başını yavaş bir hareketle Juliet’e doğru döndürdü. Şimdi şampuanının kokusu oğlanın burnuna doluyordu. Hafif şeftalimsi tatlı bir kokuydu, Martius bir an gülmemek için kendini zor tuttu. Aklına çok eskiden tanışmış olduğu ama şimdi adını bile hatırlayamadığı çocuk geldi. Her türlü meyveye karşı alerjisi olan bu çocukla zamanında ne kadar dalga geçtiğini hatırladı ve garip bir şekilde, neden böyle bir şey yapmış olduğunu sorguladı. O zamanlar insanlara karşı çok iyi davranışlar sergilemediği doğruydu. Çoğu insanı karakterlerine bakmadan yargılardı ve her daim megolomanlık göstererek kendini üstün görürdü. ‘Çocukluk ruh hali. Küçükken herkes babasını kahraman zannederdi, ben de kendimi.’ diye düşündü. Şimdi ne kadar farklı bir düşünce yapısına sahip olduğunu düşününce bir kez daha gülmek istedi. Ne ara bu kadar değişmiş olduğunu kendisi de bilmiyordu, ya da nedenini.

Bir kez daha derin bir nefesi ciğerlerine gönderirken, Juliet’in dedikleri karşısında şaşırmasını engelleyemedi. “Yanında yok muydum? Bana ihtiyacın olduğunu ima eden en önemsizinden bir mesaj bile yollamadın. Bir sorun olduğunu anlasaydım gelirdim, şimdi yanında olduğum gibi.” Martius başını ona doğru biraz daha eğdi ve ağlayıp ağlamadığını görmeye çalıştı. Juliet ağlamıyordu, aksine yüzünde nedeni anlaşılması güç bir gülümseme vardı. Aslında hiç de endişelenilmesi gerekiyormuş gibi durmuyordu ama Martius, bunun da bir güçlü görünme çabası olma ihtimalini hesaba katıyordu. "Bir yerlere gitmek ister misin? Ya kafa dağıtırız ya da sen bana bu olayı en başından beri anlatırsın?" O gün okula gelirken ki düşüncelerin hepsini başından atmış gibiydi Martius. Ders kaçırmak ya da devamsızlık yapmak düşünceleri artık ona o kadar da önemli gelmiyordu. Hatta önerdiği teklifin içerisinde okuldan kaçmak olduğunun da farkındaydı ama bunu hangi öğrenci yapmazdı ki? Martius, bu durumun önemli bir sorun olacağını sanmıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 12:20 pm

Martius’un, Juliet’i sadece arkadaşı olarak gördüğünü biliyordu ama başka şeyler düşünmeden edemiyordu. Etraftaki birçok kişinin de Juliet gibi düşündüğü bakışlarından anlaşılıyordu. Dedikodu malzemesi olmak istemezdi, evet ama o an hiçbir şey umrunda değildi. Martius’un ne düşündüğünü bilmiyordu ama Juliet, delirmeye başladığını düşünüyordu. Saçma nedenlerden dolayı onu suçluyordu ama nedenini kendisi de bilmiyordu. Kendini kötü hissettiğinde onu arayabileceğini ve ne olursa olsun genç adamın her zaman yanında olacağını biliyordu ama bunu kabul etmek zor geliyordu. Peki neden? Neden kabullenemiyordu ki? Birinin, Juliet’i önemsiyor olması bu kadar garip bir şey miydi? Hayır, asıl olay “birinin” önemsemesi değil onun önemsemesiydi. Saçmalamaya başladığını fark etti ve elinde olmadan güldü.

Bir şeyler söylemek istiyordu ancak susmaya devam etti ve Martius’un söyleyeceklerini bitirmesini beklerken genç adamın parfümünü iyice içine çekti. Ona haksızlık ettiğini biliyordu ama elinde değildi. Söyleyeceklerini duymaya ihtiyacı vardı. Önemsendiğini bilmesine rağmen duyması da gerekiyordu. “ Haklısın. Seni suçlamamam gerekirdi. Sadece her zaman yanımda olduğunu bilmem gerekiyordu. Bunu senden duymak istedim. “ derken tüm masumluğunu kullanmıştı. Bir an önce eski haline dönebilmek için tutunabilecek dal arıyordu. Kendi düşünceleri içinde kaybolmuşken hala gülümsediğini fark etti. Dışarıdan nasıl bir görüntü çizdiğini ister istemez merak etmişti. Delirmiş gibi göründüğüme eminim diye düşündü. Başını biraz daha Martius’un omzuna gömdü, yüzünü saklamak için. Genç adamın okuldan çıkma fikri, Juliet’in hoşuna gitmişti. Biraz kafa dağıtmak iyi olabilir diye geçirdi aklından. Konuşmak istemiyordu yalnızca tüm düşüncelerin aklından birer birer uçup gitmesini istiyordu. “ Evet, sanırım biraz kafamı dağıtmaya ihtiyacım var. Eminim şuan herkes kafayı yediğimi düşünüyordur. Şu halime bak, ben bile öyle düşünüyorum. “ dedi ve dudaklarından alaycı bir gülüş çıktı. Oradan bir an önce gitmek istiyor ama bir türlü kalkmaya yeltenmiyordu. Birbirlerine bu kadar yakınken, bu anı bozmak istemiyordu. İsteksizce başını kaldırdı genç adamın omzundan ve gözlerinin içine baktı. “ Teşekkür ederim. “ dedi yalnızca. Ne için teşekkür ettiğini bilmiyordu ama bunun üzerinde pek fazla düşünmedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 1:19 pm

Martius dikkatli bir tavırla bakışlarını Juliet’in üzerinden çekti. Sanki onu bu durumda dikizliyormuş gibi anlaşılmak istenmiyordu. Tam olarak ne yapması gerektiğinden bir türlü emin olamıyordu. Kıza karşı tabiî ki nazik ve sıcak davranmaya çalışıyordu ama yanlış anlaşılmak da istemiyordu. Gözlerini kapadı ve bir iki dakika düşünmek için kendine zaman tanıdı. Juliet de konuşmadığından dolayı meraklanması için hiçbir sebep yoktu. En son görüşmelerinden bu yana oldukça zaman geçmişti, neredeyse üç aydır birbirlerinin yüzlerini görmemişlerdi. Gerçi Juliet hiç değişmemişti Martius’a göre. Hala her zamanki mimiklerini koruyordu ve konuşma tarzı da hiç değişmemişti. Aslında aralarında Martius’un büyüttüğü kadar şey değişmiş değildi. Ama içinden bir ses kendisine yanıldığını söylüyordu. Kendi hayatında pek değişiklik olmamış olsa bile herkesle aynı yaşamı paylaştığı söylenemezdi. Daha açık fikirli olması gerektiğini o an fark etti Martius. Juliet’in hayatında ciddi bir değişiklik olmasa böyle bir davranış sergilemeyeceğinden emindi ne de olsa. İşte neyin değiştiği konusunda da hiçbir fikri yoktu oğlanın. Kızın ağzından laf almak neredeyse imkânsızdı. En iyisi onu sessiz bir kafeye götürüp bir kahve ısmarlamaktı. Hem bir kahve kesinlikle Juliet’in sinirlerinin yatışmasına neden olurdu. “Ben kafayı yediğini düşünmüyorum.” dedi Martius, dudaklarının kenarlarında hafif bir gülümseme oluşmasına izin verirken. Gözleri hala kapalıydı ve başını biraz da geriye doğru vermişti. Bu pozisyonda daha rahat bir şekilde düşünebildiğini fark edeli çok uzun süre olmamıştı. "Sadece zor bir dönemden geçtiğini varsayıyorum. Bu yüzden davranışların oldukça normal geliyor." Kızın alaycı gülüşünü duyunca, Martius gözlerini açtı ve şaşkınlık içerisinde ona baktı. En azından biraz keyiflenmiş olması onun için de iyi olacaktı.

Martius, Juliet'in kafasını omzundan kaldırdığını hissedince o da yerinden doğruldu ve sırtını esnetmek için oturdukları yerde geriye doğru kollarını verdi. Nereye gitmeleri gerektiği konusunda zihninde verdiği yarışa kaptırmıştı kendini. Cafe Quella'ya gidebilirlerdi elbette ya da Starbucks'a da gitme ihtimalleri vardı. İki yer de oldukça iyi kahveler yaptıklarından dolayı, Martius aralarında karar vermekte zorlanıyordu. Gözlerini Juliet'e çevirince, onun da kendisini izlemekte olduğunu fark etti. Kendini sabah sporu yapıyormuş gibi hissedivermişti Martius. "Gitmek istediğin özel bir yer var mı? Cafe Quella'ya gidip dilediğin gibi güzel bir kahvaltı da yapabiliriz. Tabii saat senin istediğinden biraz daha geç oluyor ama." Yavaşça oturduğu yerden kalktı ve Juliet'in cevabını bekledi. O an arabasını servisten almadığı için bir kez daha pişmanlık duydu. Başka birinin sürdüğü arabalarda asla rahat edemezdi, bu yüzden taksilere bile doğru düzgün güvenemiyordu. Juliet'in şimdi sürecek ve kendisinin yanda sadece oturacak olması da, Martius'un rahatsız hissetmesine yol açmıştı. Yine de böyle küçük bir detaya takılmaması gerektiğini kendine hatırlatıyordu. "Hazırsan gidelim." Sesinin çok fazla çıkmamasına özen göstermişti genç adam. Dikkat çekmenin hiç gereği yoktu çünkü. Okulun bahçesini başıyla gösterdi ve Juliet'in bir kez daha koluna girmesine izin verdi. Bahçe kapısından dışarıya adım atarken, hiç de okula gelmiş gibi hissetmiyordu Martius. Derssiz bir gün geçirmeyi başarmıştı işte.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
P. Juliet Prideaux
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
P. Juliet Prideaux


Mesaj Sayısı : 442
Kayıt tarihi : 07/02/11
Gerçek Yaşı : 29

Bekleme Salonu Empty
MesajKonu: Geri: Bekleme Salonu   Bekleme Salonu Icon_minitimePerş. Tem. 14, 2011 1:53 pm

Martius'un bu kadar anlayışlı ve nazik olması Juliet'in hoşuna gitmişti. " Cafe Quella'yı tercih ederim. Sabah evden o kadar aceleyle çıktım ki kahvaltı bile edemedim. " dedi gülümseyerek. Oturdukları yerden kalkarken elini çantasına soktu ve arabasının anahtarını çıkardı. Ailesinin, Juliet'in okuldan kaçtığını duyunca ki tepkisini tahmin edebiliyordu. Yine arkadaşlarını suçlayacak ve yurtdışına göndermeleri için bir bahane daha bulacaklardı. Juliet bundan adı gibi emindi ama umrunda bile değildi. İstediklerini düşünebilirler ama Juliet'e zorla hiçbir şey yaptıramazlardı. Emin olduğu tek şey buydu. Kafasındaki düşünceleri bir kenara attı. Genç adamın koluna girmeden önce kıyafetini düzeltti ve etrafına bakındı. Bahçedekilerin bir kısmı çaktırmadan bakarken, diğer kısmı çekinmeden onları izliyordu. Ne yaptıklarını ve nereye gideceklerini merak ediyorlardı. Juliet ukala bir biçimde gülümsedi, insanların ona böyle bakması bazen hoşuna gidiyordu. İnsanların her şeyi merak etmesi gerçekten komikti.

Yavaşça bahçe kapısına doğru yürürken, çantasının derinliklerinden gelen telefonunun sesini duydu. Ekrana baktığında görmek istediği son kişinin adı yazıyordu. Arayan elbette ki annesiydi. O an sesini duymaya bile katlanamazdı. Kapama tuşuna bastı ve Martius'un bakışlarına aldırmadan telefonu çantasına geri attı. Her zamanki gibi kızını kontrol etmek için arıyordu. Daha yeni düzelmiş olan moralini annesi yüzünden tekrar bozmayacaktı. Hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam etti. Yüzüne hafif bir tebessüm yerleştirdi. Arabaya vardıklarında kısa bir tereddüt etti. " Ah annem ilk günden devamsızlık yaptığımı öğrenince deliye dönecek. HARİKA! " annesinin deliye dönme fikri Juliet'in çok hoşuna gitmiş olsa da kadının düşüncelerinin güçlenmesi ihtimali de aklının bir köşesindeydi. Martius'a tüm olanları anlatması gerektiğini düşündükçe midesi ağzına geliyordu zaten. İçindeki tedirginlik gittikçe büyüyordu. Martius'a belli etmemeye çalışarak direksiyonun başına geçti. Arabayı çalıştırdıktan sonra radyoyu açtı. Rahatlamasına yardımcı olmasını umuyordu. Düşüncesini kahve ve kahvaltı ikilisine yönlendirmeye çalıştı.

-SON-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bekleme Salonu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Harrison Jewell | Sir Stafford :: Bahçe :: Merdivenler-
Buraya geçin: