“Blythe, terliklerini giyin. Ayakların yere iz yapıyor…” İnsanın her şeye yorum yapan, eleştiren ve takıntılı ama bir o kadar da mantıksız olan bir annesinin olması her güne lanet ederek uyanması için büyük bir sebep. Ve işte bugüne de yine o kadının sesiyle uyandım, ne zaman ufacık bir uyuma girişiminde bulunsam tiz sesiyle tüm evi yerinden oynatacak şekilde bağırmaktan zevk alıyor sanki kadın, katlanmak ise çok güç ama mecburum. Sadece kendim için de değil, Blythe için mecburum. O olmadan tüm neşem ve mutluluğum içimden yavaş yavaş çekiliyor gibi. Ayrıca Andy’i de unutmamalıyım, onun bana ihtiyacı var, kaçıklarla dolu bir ailede onu yalnız bırakmak pirana dolu denize atmak gibi bir şey. En azından ikinci seçenekte ölümü daha kolay ve acısız olurdu. Tanrım, ne diyorum ben? Gecenin geç saatlerine kadar dışarıda sürttükten ve iki saatlik bir uykudan sonra beynim gerçekten pörsümüş durumda. Midemin guruldayışını sesli sesli nefes alıp vererek kapatmaya çalışıyorum ama işe yaramıyor. Sevgili Ilene akşam yemeğine gelmedim diye bana kızmış, bir de kapımın üstüne yapışkanlı kağıt asmış. Altına birkaç küfür sıralayıp onların kapısına geri yapıştırabilirdim tabii ama ne yazdığımı anlayacağından da pek emin değilim. Hayatında hiç küfür etmiş midir ki o? Bunu düşünmek yüzümde sinsi bir gülümsemenin oluşmasına sebep oluyor, hayalimde canlanan Ilene’li küfür sahnelerinin keyfimi yerine getirmediğini söylesem yalan söylemiş olurum.
“Blythe! Blessed’e bir bakar mısın?” İkinci ses bombasının da evin ortasına düşmesinin ardından kadının topuklu terliklerini merdivenlere vura vura aşağı inişini duyduğumda hafiften rahatlıyorum, bu sefer ki kurşunlardan biri beni isabet almadı ne de olsa. Hemen benimkinin yanında yer alan oda kapısının açıldığını duyuyorum, ardından kardeşimin ve küçük şeytanın söylediği birkaç söz mırıltı şeklinde geliyor kulaklarıma. Blessed’la uğraşma görevinin sürekli kardeşime kalmasına da sinirliyim ayrıca Ilene’in bütün gün oturmak dışında hiçbir şey yaptığı yok, Bly ise yakında hizmetçiler yerine yemekleri bile yapmaya başlayacak. Kızın sosyal hayatı içinde de baskı altında olduğunun farkındayım, ne yazık ki yardım edemiyorum ona. Her türlü salaklığa çalışan kafam kız kardeşime destek olmak konusu ortaya çıktığında donup kalıyor adeta. Yapacak bir şey bulamayınca ben de çareyi tüm sevgimi ona vermekte bulabiliyorum ancak. Elimden gelenin en iyisini yapmak için uğraşıyorum, yüzünde gördüğüm o ufacık gülümseme bile beni dünyanın en mutlu insanı yapıyor.
Uyanmamın üzerine yirmi, yirmi beş dakika geçmiş olmasına rağmen hala yataktan kalkmamıştım bile. Bana sormadan boyatılan şampanya rengi tavana gözlerimi dikmiş ve neredeyse her zaman yaptığım şeyi yapmıştım; düşünmek. Düşüncelerimi harekete dönüştürdüğüm zaman başkaları için oluşan felaketlerden ne kadar zevk alsam da hiçbir yerden atılmak istemediğim bir gerçek. Örneğin okulda bir kişiye fena halde kafayı takmadım değil, onu bir elime geçirirsem pataklayacağım ama kabaran disiplin dosyama –belki de dosyalarıma demeliyim, endişe içinde bakan okul müdiresi yüzünden hiçbir şey yapamıyorum. Okulda son yılımın olması beni mutlu ediyor, sonunda kurtuluyorum ve bu yüzden de bu seneyi olabildiğim en uslu şekilde geçirmeyi planlıyorum. Ev için örnek vermek gerekirse, yapmak istediği tek şey; Andy, Bly ve ben dışındayken tüm aile üyeleriyle beraber burayı küle çevirmek. Sonrasında ise kendimize yeni bir hayat kurabilirim, mutlu ve mesut olarak. Açılan kapı ile düşüncelerim bölünüyor, gelen kişinin Blythe olduğunu bildiğimden beynimin bana verdiği kim olduğuna bak komutunu yerine getirmeden tavanı izlemeye devam ediyorum. “Çok ilginçli şeyler var sanırım…” Duruşumu bozmadan kafamı evet dercesine sallıyorum, kızın kalkan kollarıyla beraber kaşlarımdan teki havaya kalkıyor. “Biliyorum suçluyum. Kapıyı çalmalıydım, ama bu kadar önemli bir şey yaptığını bilmiyordum.” Bir yandan gülerek yatağımın köşesine oturan kızı izlerken dudaklarımın zevk ve neşeyle kıvrılmasına izin veriyorum. Beni güldürebilen tek insanın o olduğunu neredeyse her seferinde unutmam büyük ayıp.“Naber?” diyen kızın bakışları arasında ellerimden yardım alarak olduğum yerde doğruluyorum. “Açım ve bunun pek hoş hissettirdiğini söyleyemem,” diyorum buruşan yüzümle beraber ikinci kez guruldayan midemin sesi eşliğinde. “Bana yemek getirsen çok mutlu olacağımı da bil.”