Daniel Evans Sir Stafford | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 75 Kayıt tarihi : 28/07/11
| Konu: Daniel Evans Perş. Tem. 28, 2011 11:25 am | |
| Ad-Soyad: Daniel Evans Kişisel Özellikler: Onu tek bir kelimeyle tarif etmek gerekirse bu kelime rahat olurdu. Daniel hayatta hiçbir şeyi kafasına takmaz. Anı yaşayıp eğlenmek en büyük amacıdır. Gerçek dostları hariç diğer herkesi gerekirse harcayabilir. Dostlarından birinin kendisine ihtiyacı olursa orda olmaya çalışır ama sabırlı denebilecek biri değildir. Durum fazlasıyla içini sıkmaya başladığı an bir şekilde kaçar. Kızlarla arası iyi olsa da uzun süreli ilişki sürdürmedeki beceriksizliği nedeniyle sık sık kısa süreli olarak yalnız kalır. Ardından Daniel için o kız olacağını düşünen başka biriyle beraber olmaya başlar. Aile Bilgileri: Annesinin babası ile yalnızca parası için evlendiği bilinen bir gerçektir. Annesi Eliza, Daniel çok küçükken babasına boşanma davası açıp yüklü bir para aldıktan sonra Fransa’ya gitti. Daniel’ın velayeti ile hiç uğraşmayan Eliza oğlu ile bir daha görüşmedi. Kimilerine bu trajik gelse de Daniel’ın umrunda bile değildi. Babası işi nedeniyle sık sık seyahat ediyordu ancak görüştükleri nadir zamanlarda araları gayet iyiydi. Bazı psikologlar Daniel’ın uzun ilişki problemini annesine bağlıyor, kızlara karşı bir güvensizlik oluşturduğunu söylüyorlardı. Ancak Daniel çoğu şeye yaptığı gibi buna da gülüp geçiyordu. Hem zaten ilişkilerini uzun süre yürütememesi onun için bir problem değildi. Örnek RPG;- Spoiler:
Bu geceki önemli davet için hazırlanırken aile yardımcılarımızın beni giydirmesine sabretmek zorunda kalıyorum. Bence başkalarının seni giydirmesi çok saçma bir düşünce ama annemin ısrarlarını kıramıyorum. Asil bir ailenin kızının kendi başına giyinmemesi gerektiğini söylüyor. Onun önündeki uzun yaşama rağmen açık fikirli olmadığını biliyorum ve şaşırıyorum. Tüm değişimleri yaşayacak olan biri nasıl yeniliklere kapalı olabilir ki? Giyinme işlemim sırasında yardımcılardan bir tanesi üzerimdeki elbisenin korsesini sıkıyor ve ben elimde olmadan gülümsüyorum. İyiki nefes almama gerek yok. Vampir olmayan kişilerin de korse giydiğini düşünmek başlı başına korkutucu geliyor. Koyu mavi elbisemin içinde hazır olduğumu görebiliyorum. Saçlarım fazla fırçalanmaktan ötürü ipek gibi parıldayarak omuzlarıma dökülüyor. Aynadaki yansımamı beğeniyor ve gülümsüyorum. Kibirli olduğum söylenemez ancak kendimi beğenmiyor da değilim.
Aşağıda babamın sesini duyduğumu düşünerek aşağı iniyorum. Emin olamıyorum çünkü kendi aramızda konuşurken işitme duyumuz güçlü olduğu için kısık ses kullanıyoruz. Böylece kulak misafirleri de engellenmiş oluyor. Babamın gerçekten geldiğini gördüğümde gülümseyerek ona bakıyorum. Beni baştan aşağı süzdükten sonra elimi alıp kibarca dudaklarına götürerek öpüyor. Ben ise hafif bir sesle kıkırdayarak karşılık veriyorum ve bir an sonra kendimizi birbirimize sarılırken buluyoruz. Aile yardımcılarının en yaşlısı onaylamaz bir ifadeyle bana bakıyor ve hafifçe öksürüyor. Bunun üzerine suçlu suçlu bakışarak ayrılıyoruz. Babamın yeniliklere annemden daha açık olduğu herkesçe biliniyor ancak aramızdaki ilişkinin bu kadar iyi olduğunu kimsenin tahmin edebileceğini sanmıyorum. En azından bu devirde. Bir süre sonra annem de hazırlanmış bir şekilde geliyor ve davetin verildiği malikaneye doğru yola çıkıyoruz.
Geldiğimizde arabadan inip bir süre için malikanenin ihtişamını seyrediyor ve yalnızca ayın aydınlattığı gecede ilerlerken davetin nedenini düşünüyorum. Malikanede yaşayan zengin vampir ailesinin tek oğlunun yakında evleneceğinin resmi olarak duyurulması. Onun bu kadar erken yaşta ruh eşini bulmasına imreniyorum. Ayarlanmış bir evlilik olması da muhtemel ama hangi vampir sonsuz yaşamını ayarlanmış biriyle geçirmek ister ki?
Gözlerimi malikaneden çekebildiğim zaman köşede benimkilerle buluşan bir çift göz görüyorum. Daha önce kendimden başkasında görmediğim kadar mavi. Sanki büyülü bir şekilde beni içlerine çekiyor gibiler. Onun gözlerinden başka hiçbir yere bakamadan gülümsüyorum. Ne yazık ki kısa süren büyülü anım annemin sert sesiyle bölünüyor ve zarifçe ama bir daha arkama bakmadan girişteki yerimi alıyorum.
İçerisi de dışarının güzelliğini kıskandırmak, daha hiçbir şey görmediniz demek istercesine görkemle parlıyor. Yüksek tavanda aralıklarla yerleştirilmiş avizelerde mumlar yanıyor. Seyreklikleri hem bizi rahatsız etmeyecek kadar az hem de etrafın aydınlığını mükemmel seviyeye ulaştıracak kadar çok. Otuz adım kadar ilerleyemeden birçok kişiyle tanıştırılıyorum ve çoğu kendini beğenmiş asile sahte gülümsememle bakıp en kısa sürede yanlarından ayrılıyorum. Ben bu durumdan bunalırken annem kendi yaşıtlarının yanında muhtemelen gelin olan vampiri çekiştiriyor babam ise çoktan başkalarıyla politik sohbetlere girmiş durumda. Onların yanında olabilmek için her şeyimi verebilirim.
Sırf o soy isimiyle doğduğu için muhteşem olduğunu düşünen bir sürü genç vampirin ortasında kendimi sıkışmış hissediyorum. Her hücrem ben buraya ait değilim diye bağırırken sahte bir gülümsemeyle sohbetlere katılıyor, gözlerimi kırpıştırarak ortama uyum sağlıyorum. Önümdeki genç ayrılmak için benden izin isteyip
“Biraz da politika gibi ciddi meselelerden konuşmamız gerekiyor sizi sıkmak istemem. Eminim arkadaşlarınızla son moda hakkında dedikodu yaperken daha çok eğlenirsiniz.” dediğinde içimdeki onu yumruklama isteğini zor bastırıp “Elbette.” diyorum. O sırada onlarla beraber dedikodu yapmam gereken genç dişi vampirler aralarında fısıldaşmaya ve kıkırdamaya başlıyorlar.
“Lord Morpheus buraya doğru geliyor.”
Ben onun yeni gözde bekarlardan olması ile ilgili bir düzine şey dinlemek zorunda kalırken onun yanımıza gelip aynı sıkıcı şeyleri tekrarladıktan sonra sıkıcı şeyler konuşmak için yanımızdan ayrılacağını bilmek fazlasıyla haksızlık gibi geliyor. Birisi daha bana son moda hakkında konuşmamı söylerse sabrımın taşacağını hissederek arkamı dönüyorum ve az önceki mavi gözlerin beni yeniden esir aldığını hissediyorum. Değil gülümsemek bir süre için gözlerimi bile kırpamıyorum. Sonunda kendimi onun bakışlarının etkisinden kurtarabildiğim zaman etrafımdaki yaşlı vampirlerin kınama, genç vampirlerin ise şokla bana baktığını fark ediyorum. Gözlerim kocaman oluyor ve reverans yapmayı unuttuğumu anlıyorum. Karşımdakinin eşitim olduğunu bildiren, gururlu ama bir o kadar da saygılı bir reverans. Beni kurtar dercesine yeniden tüm bunlara neden olan mavi gözlere bakıyorum. Tüm ailemi utandırmamamı sağlayabilecek olan tek şey Lord Morpheus’un gecenin erken saatlerinde babamın yaptığını yapması ancak o hareketten çıkarılabilecek anlamlar düşünülünce Lord Morpheus’un onu yapmasını düşünemiyorum bile. Hem beş dakika kadar sonra beni son moda hakkındaki konuşmalarıma yollayacak olan biri neden böyle bir şey yapsın ki?
Lord’un mavi gözleri benimkilerle yeniden buluştuğu an artık sorunumun bir önemi kalmıyor. Onu istiyorum. İster sıkıcı olsun, ister kazanova... Onun olduğu haliyle, her şeyiyle benim olmasını istiyorum. Sıkıcı kalabalıktan uzaklaşmamızı teklif ediyor ve hemen kabul ediyorum. Dışarı çıkıp ağaçların arasındaki banklardan birine oturuyoruz. Bir an ne diyeceğimi bilemeden duruyorum. Bunu fark edip etmediğini anlayamadan sohbet konusu açıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan fısıldayan bir sesle konuşuyoruz. Lord sohbetimizin aralarına ufak iltifatlar yerleştiriyor.
Kulağıma gelen hafif müzik sesini dinliyorum bir süre. İçerideki yoğunluğun aksine buraya yalnızca belirli notalar ulaşabiliyor ve bunlar ara sıra esen rüzgarın neden olduğu yaprak hışırtıları ile birleşince inanılmaz muhteşem bir ses açığa çıkıyor. Nazik bir şekilde elimi onun, yanaklarım üzerinde hafifçe gezinen elinin üzerine koyup bana fısıldadığı gibi ben de ona fısıldıyorum.
“ve sizin de her zaman etrafta olup dünyamızı gözlerinizle..” Kısa bir duraklamadan sonra boştaki elimi gergin karnında gezdirerek devam ediyorum “ve vücudunuzla, tüm yakışıklılığınızla şereflendireceğinizin düşüncesi de beni mutlu ediyor.”
Gözlerim yeniden gözleriyle buluştuğunda içimde minik bit panik dalgasının yayıldığını hissediyorum. Az önce yaptığım şeyi düşündükçe kızardığımı hissediyorum. Lord’un beni ucuz biri olarak görmesi istediğim son şey. Ancak öyle görmeyeceğini biliyorum. Henüz tanımadığım birinin ne yapacağını bilmek garip gelse de bundan adım kadar eminim.
Ne kadar emin olsam da utanıyor ve Lord Morpheus’un yüzüne bakmamak için müziğin geldiği yere, malikaneye doğru bakıyorum. Karnında gezdirdiğim elim alev alev yanıyormuş gibi hissettiriyor ve diğer elim hala Lord’unkinin içinde. Ben itinayla ellerim başka birisine aitmiş gibi davranırken içerideki müzik değişiyor ve çok güzel bir vals parçası çalmaya başlıyor. İnsan üretimi olan şeylerden belki de en güzeli olarak bulduğum parçanın melodisini mırıldanmaya başlıyorum. Henüz Fransa’da yeni yeni popülerleşmeye başlasa da burada, Galatea’da çoktan yerini bulmuş olan valsin getirdiği cesaretle hafifçe yutkunup Lord’a dönüyor, kaşlarımı hafifçe kaldırarak soru soruyorum.
“Müzisyen olduğunuzu duymuştum Lord’um. Dans da edebilir misiniz?”
Onun müzikle uğraştığı gerçeğini kıkırdayan kız grubundan öğrendiğimi söylemiyorum elbette. O içeri girip yanımıza gelene kadar etrafımdakilerin anlattıklarını dinlememin üzerinden yalnızca dakikalar geçmiş olmasına rağmen sanki o anılar saatler, hatta günler öncesine aitmiş gibi hissediyorum.
| |
|
Bonnie Hadwyn NY Halkı
Mesaj Sayısı : 775 Kayıt tarihi : 29/08/10 Gerçek Yaşı : 28 Nerden : NY
| Konu: Geri: Daniel Evans Cuma Tem. 29, 2011 1:39 am | |
| Kaydınız işleniyor. Sir Stafford IV. sınıf öğrencisi, verilen puan 20. İyi rp'ler. | |
|