Loren Coleman Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 69 Kayıt tarihi : 29/08/10 Gerçek Yaşı : 31
| Konu: Bunalıma girelim mi? Salı Ağus. 02, 2011 9:15 am | |
| Alex Miller & Loren Coleman
Zaman zaman hayatın akışında durup dinlenmek istediğimiz yerler belirleriz kendimize ama asıl amacımız asla durup dinlenmek değildir... | |
|
Loren Coleman Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 69 Kayıt tarihi : 29/08/10 Gerçek Yaşı : 31
| Konu: Geri: Bunalıma girelim mi? Salı Ağus. 02, 2011 9:17 am | |
| Look at me now I've got no religion
Look at me now I'm so vacant
Look at me now I was a virgin
Look at me now grew up to be a whore…
Kolonlardan yükselen ses duvarlara çarpıp ona ulaşıyordu. Ve o ritimle salladığı bedeniyle ona eşlik etmeye çalışıyordu. ‘I wanna disappear!’ Her seferinde biraz daha yükselerek geliyordu sesi. ‘I wanna disappear!’ Sonunda olacakları ise zaten biliyordu. Her zamanki gibi alt komşu Maggie annesine, annesi de ona sıçrayacaktı. Bu düşünceleri gülümsemesine sebep oluyordu. Kâhin gibi davranmak her zaman hoşuna giderdi çünkü. Gerçi bunları düşünmesi kâhin olduğunu göstermezdi. Beyni olan herkes sıralamanın bu şekilde olacağını bilirdi. Domino taşları gibi birbirine çarpa çarpa ilerleyecekti. Annesi ona patladıktan sonra Loren bunun acısını yan komşunun oğlu Lucas’tan çıkaracak, Lucas mahallenin aptal kedisinden ve kedi köşedeki lokantanın küçük faresinden…
Sıralamanın gerçekleşmesi içinse çok zamana ihtiyacı yoktu genç kızın. Müziğin üğmesine bastığı andan itibaren on dakika içinde annesi odasında bitiveriyordu ve Loren’in ona küfür edip kendini sokağa atması üç buçuk dakikasını alıyordu. Sokağa çıktıktan sonra ise her zaman yaptığı gibi Lucas’ın bisikletinin tekerlerini tekmeledi. Çocuk arkasından bağırmaya başladığında ise dönüp ona en hoşlanacağı parmağını gösterdi.
Son günlerde zaten yeterince zor olan hayatı daha da zor bir dönemece girmişti. Sınıfta kalması yangını körüklemek gibi bir şeydi. Evdekilerle sürekli kavga ediyor, kavgaların sonucunda kendini sokağa atıyor ve geç saatlere kadar dışarıda kalıyordu. Bu sistemin bir parçası olmuştu artık ve onu da sisteme dahil etmek istediği kesindi. Okul içinde birbirlerine çok yakın davranmasalar da Alex onunla aynı durumdaydı ve bir iyilik eklebeği olmadığını göz önüne alarak onunla iyi vakit geçirebileceklerini düşünüyordu. Bu düşüncelerle cebinden çıkardığı telefondan Alex’in numarasını buldu ve ‘ara’ tuşuna bastı. ‘ Birlikte bir şeyler yapabiliriz diye düşündüm. Boş vaktim var… Alışveriş, dedikodu, kızsal şeyler işte. Tabi sende müsaitsen… Aldığı cevapla gidiş yönünü buluşma mekanına çevirmesi bir oldu. Alex oraya daha yakındı ve Loren’den önce gelmişti. ‘Ah. Selam Alex… Evdekilerle kavga ettim. Daha doğrusu annemle ve kendimi sokağa attım. Sonra seni aramak istedim. Öyle işte. Of. Tanrım ben bunları sana neden anlatıyorum? Neyse bir şeyler içmek ister misin?’
| |
|
Alex Miller Harvard | I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 81 Kayıt tarihi : 05/02/11
| Konu: Geri: Bunalıma girelim mi? Salı Ağus. 02, 2011 7:03 pm | |
| Sıcak dudaklarının çatlamasına neden olmuştu, dudaklarını ıslattı bir kez daha acıya inatla. Saat kaç olursa olsun uykusu yoktu, sabahlamış olduğu ikinci geceydi ve dünün aksine uyuyarak mahvetmeyecekti gününü. Belki dışarı çıkıp biraz yürürdü, belki koşu. Ya da, bisiklet. Ne de olsa bir bisikleti vardı artık değil mi? Teşekkürler Julian, teşekkürler.
Gidip üzerini değiştirdi, artık pijama olarak kullandığı şorttan kurtuldu o uzun gece sonrasında. İlk basta uyumak istemişti aslında, televizyonun karşısına gecmezdi yoksa. Sonra David Letterman yüzünden- Her şey zaten David Letterman yüzünden. Adamın iki blok ötedeki Ed Sullivan Theater'da olması da ayrı bir sorundu zaten. TEANRIM EMMA WATSON, RYAN GOSLING VE NİCELERİ RESMEN EVİNE GELİYOR, -mecazen değil, televizyondan bahsetmiyorum- AMA ONLARI GÖREMİYORSUN. Tabii ki bu acı veriyor olmalı. Dinlediğiniz için teşekkürler.
Çalan telefonla birlikte bilegindeki tokayla olan mücadelesi başlıyor, ıslak olan saclarını düzensiz bir topuzla topluyor. Su damlaları yok ama belki gökteki o çılgın güneşe karşı korur kendisini, şemsiye alıp sokağa çıkacak değil ya. Evet, sac kurutma makinesinde nefret ettigi kadar yaz ortasında sokakta şemsiye ile gezen insanlardan da nefret ediyor, ayrıca salam olduğunu da söylemiş miydim?
Belki oturmak için bahane yaratmak amacıyla Converse'lerini geçiriyor ayağına. Fazla yürüyemez, belki bu bir "Iced Capp'e ne dersin Loren?" saglar. Evet, Loren. "Canım." Aslında o kadar da "Canım." değil ama olsun, en azından gelecek sene sınıfında tanıdığı kisilerden birisi o olacak. Kaç Harrison Jewel bilmiyor gerçi, aralarında neredeyse 2 yaş olmalı. Gerçi sureti Alex'in de daha canlı, daha güleç. Tamam, belki o kadar da olmayabilir. Araları çok çok iyi olmasa dahi -Alex kimle çok yakın ki?- en azından birbirlerine tahammül edebiliyorlar, belki bir kahve. Belki alışveriş? Lütfen, alışveriş. Kısa bir şey, belki Soho'daki Hollister'a gidebilirler kapının önündeki mankenler için. Fena fikir değil, ancak takside vakit harcayamayacak kadar yorgun. 6. Cadde ve 48. Sokak'ın kesiştiği yerde Rockfeller Center'ın önünde buluştular. Birkaç dakika beklemek zorunda kalmıştı, ama gene de iyiydi, ondan beklemeyecegi kadar iyi. O çirkin Herkül'vari heykelin yanında durmak istemediği için, evet korkuyordu, söylediklerini pek de duymadı Loren'ın. Bakışları yüzünü buldu, anladığı kelimeler aslında yetmişti cümleleri tamamlamasına. "Kavga. Annem. Tanrım." Sonuç olarak, "Bir şeyler içsek ya?" Tamam o zaman, Hollister ve boxer reklamı yapan modeller yok. Tamam Loren, sen bilirsin.
Aylardır burada olmanın verdigi tek avantaj sokak tabelalarına bakmıyor olmasıydı, her yere yürüyerek gidiyor ve neredeyse tüm öğünlerini dışarıda yiyordu. Ve tek istegi- TEŞEKKÜRLER DUNKIN GÜZEL DONUTLAR İÇİN.
"O zaman, beni takip edebilirsin." Lütfen yolda giderken Starbucks'a girelim deme. Lütfen yolda giderken Starbucks'a girelim deme. Lütfen yolda giderken Starbucks'a girelim deme. 5. Cadde'ye kadar yürüdüler, aslında Alex biraz önderlik ediyor gibiydi. "Ben de boş zamanlarımda annemle kavga ediyorum," Trafik lambasindaki o beyaz adam yer değiştirdi kırmızı el ile ve karşıya geçtiler yayaları bekleyen arabalar önünden. Bu histen nefret ediyordu, herhangi bir yerde tuvaletten çıktığında kuyruktaki insanlarla karşılaşması gibi. Her an gülme krizine girebilmesi gibi bir ihtimal yoktu tabii burada. Güneş yüzünden içeriyi seçemediği için gözleri şükretti ve topladı dikkatini. "Zamanla sanki olağanmış gibi geliyor insana." Caddeye paralel olarak iki blok doğuya yürüdüler, ve seçim sırası Loren'daydı.
Wichcraft. Lucky Charms ile doymamış olsaydı, tercih ederdi aslında. Ama sandviçler için geç değil miydi? Zaten et yemediği için lezzetli bir şey kalmıyordu menüde.
Dunkin' Donuts. Lucky Charms ile o kadar da doymamıştı, daha fazla şekere ihtiyacı vardı. Hem şu Captain America konsepti menüyü denemek istiyordu, evet. Portakal suyunu da Wichcraft'in o çirkin filtre kahvesine tercih ederdi, portakal suyu için geç degildi. Portakal suyu her zaman içilebilirdi.
Yüzünü eksiterek Wichcraft'i, ardından da önceki ifadesinden arınan haliyle Dunkin'i. "Birisini seçebilirsin bence." Omuz silkti. Gayet makul. "Belki bir şeyler de atıştırabiliriz." | |
|