Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Heartbeats and Heartbrokes

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeSalı Ağus. 02, 2011 11:22 am

Heartbeats and Heartbrokes Nc1npy&Heartbeats and Heartbrokes Unled2dg
Daniel Evans&Alieer V. Eldricht

Alieer yatmadan önce, romanının son birkaç sayfasını okurken, gece uyanmamaya karar vermişti. Ne olursa olsun bir daha kendini kafasını dağıtmak için adımlarını dinleyerek vardığı tenhalıklarda bulmayacaktı. Her şey bir yana neredeyse bir senedir Manhattan sokaklarında ehliyetsiz dolaşıyordu. En sonunda hem yakalanıp ömür boyu alnında kara bir lekeyle dolanacaktı hem de elli beş model Packard’ını yitirecekti. İçinde gece huzurundan vazgeçmek istemeyen bir taraf “Acaba Wilson beni bırakır mı?” diye düşünse de artık Wilson’un yanlarında çalışmadığı gerçeği inatçı tarafını susturuyordu. Çünkü Alieer’ın vücudunun her zerresi kendisine başka hiçbir şoförün katlanmayacağını biliyordu. Son birkaç gündür iyice odaklandığı kalın romanını yatağının ucundaki komidine bıraktı. Tavandaki penceresinden yıldızlar bütün güzellikleriyle Alieer ile buluşuyorlardı. Alieer, Loure’un yerine koyduğu parlak yıldızı eliyle okşadı ve uykunun ağırlaşan göz kapaklarından içeri süzülmesine izin verdi.

***

Uyandığında güneşi görmek en büyük arzusuydu. Güneşi görüp bu gece uyanmadığından emin olmak istiyordu. Ama gözlerini açtığında gecenin bir zaman sonra kör edici hâle gelen huzuruyla karşılaştı. Sinirlenerek yastıklarından birisini karanlığa doğru fırlattı. Ama siniri sadece kafasının altında yastık eksilmesine mal olmuştu. Uzun bir süre tekrar uyumayı denedi. Ama içindeki huzuru sadece karanlıkta yakalayabiliyorken rüyaların dünyasına girmesi olanaksızdı. Yarım saat sonra bu durumu kabullenerek dolabına yöneldi ve eline geçirdiği ilk elbiseyi giydi. Arabasının anahtarlarını ve her zamankinden farklı olarak telefonunu eline aldı ve üç katı ses yapmadan inmeye çalıştı. Alieer’ın tek şansı ailesinin uykusunun kış uykusu kıvamında ağır olmasıydı… Arabasına atladı ve New York il sınırına kadar sadece gaz pedalını kullanarak ilerledi. Tek tük insanlar görse bile frene basma gereği duymuyordu. En sonunda deniz kenarında bir yerlere vardı. Tahta bir balıkçı kulübesi denizin içine tahtalarla oturtulmuştu. Kulübenin hemen bitişiğinde de bir iskele karşılıyordu Alieer’ı… Terliklerini çıkardı ve soğuk kumları aşarak denize doğru ilerledi. Birkaç adımdan sonra elbisesinin ıslandığını hissedebiliyordu. Terliklerini sahile doğru fırlattı ve neredeyse beline kadar suya battı. Balıkların bacaklarına süründüğünü hissedebiliyordu. Birkaç adım daha attı ve arabasının ıslanmaktan kurtulamayacağına emin oldu. Bir yandan hem orijinal koltuklarına üzülüyordu hem de nerede kuruyabileceğini düşünüyordu. Tam dönüş yoluna geçmişken aklına iskele geldi. Oturmak için –daha çok kurumak için- gayet güzel bir yerdi. Sudan hiç çıkmadan adımlarını o tarafa doğru yönlendirdi. Biraz önceki amaçsız adımları nedeniyle iskeleden ve kulübeden fazlasıyla uzaklaşmıştı. Bu yüzden yürürken sürekli yorgunluğun getirisiyle dalma hayalleri kuruyordu. Ama eğer dalma gibi bir hataya düşerse sabahleyin kıyıya bir ceset olarak vuracağını biliyordu. Ne zaman yüzse sürekli nefesini deneyerek bir denizkızı gibi diplerden ayrılmazdı. Çoğu zaman da etraftaki insanlara çarpmasıyla hayatta kalıyordu. Şimdi ise etrafta tek bir ses bile yoktu.

İskeleye yaklaştıkça ayağına iri taşlar takılıyordu. Gittikçe sıklaşan taşlarla inatlaşarak en sonunda kendini iskele de buldu. Ama hiç hesaba katmadığı bir problem vardı. Bir adam! Gözlerinin bu adamı nasıl kaçırdığını anlayamıyordu. Daha arabadan indiği zaman iskele sadece hayaletlere aitti. Alieer yine de amacından vazgeçmedi ve kolları yardımıyla iskeleye çıktı. Deniz fazla derin olmadığından beline kadar battığı yer iskelenin sonlarındaydı. Adam ise tam ucuna oturmuş, ayaklarını suya sokmuştu. Alieer tahta zemine yerleştiğinde o da ayaklarını suyun serinliğine bıraktı. Çok fazla süredir suda olmamasına rağmen ay ışığının yansıdığı suda ayaklarının buruştuğunu görebiliyordu. Terlikleri şimdi çok uzaklarda olmalıydı. Asla yalınayak dolanmaktan şikâyetçi olmamıştı. Büyük ihtimalle giderken de bu huyuna güvenmek hatta bir nevi sığınmak zorundaydı. İskele tahtalarından birkaç kıymık ellerini zeminden uzaklaştırırken etrafına bakındı. Adam belirli aralıklarla kızın bulunduğu tarafa bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Alieer bu zaman aralıklarında adamın yüzünü inceledi ve aslında pek de yabancı bir yüze bakmadığını anladı. Belki milyonlarca kez Sir Stafford’daki –sayılı- arkadaşlarının yanında görmüştü çocuğu. Ama ne tanışma ihtiyacı duymuştu, ne de adını sorma… Çocuğun rahatsız olabileceğini düşünerek kendince bir açıklama yaptı;
-Beni umursamamaya çalış, zaten pek fazla kalmayacağım…
Bu açıklamadan çok bir zararsızlığını teyit etme yöntemiydi. Çocuk, söylediklerinden sonra önüne döndü ve uzun bir süre bakmadı. Alieer düşüncelerine iyice gömülmüşken yalnız olmamanın verdiği huzursuzluğu hissediyordu. Birkaç dakika durduğu yerden suyun içini seyrettikten sonra bakışlarını ayırmadan sordu;
-Sir Staffordda idin değil mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Evans
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Daniel Evans


Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 28/07/11

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeSalı Ağus. 02, 2011 12:51 pm

Yüksek müziğin altında kahkahalar kaybolup gidiyordu. Daniel sıkıntıyla iç çekti, neden kendisi de öyle kahkahalar atamıyordu. Belki de onlar kadar sarhoş olmamıştı. Bu düşünce ile gözlerini dumanın etkisiyle puslanmış mekanda gezdirerek bir garson aradı. Hemen bulamayınca da bunu bir işaret sayıp daha fazla içmemeye karar verdi. Alkolün eğlenceden sıkıntıya dönüştüğü ince bir çizgi vardı. İki üç yıl önce bu çizgiyi bol bol aşardı ama artık durulmuştu. Belki de eğlence anlayışı değişiyordu. Neva duysa çok eğlenirdi diye düşünerek hafifçe gülümsedi. Yeni bir kahkaha dalgasına daha katlanamayacağını hissederek yavaşça ayağa kalktı, arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra kapıya yöneldi. Hesabın kendi payını ödemesi, masa sahibine kabalık olurdu. New York’un bu kesiminde işler böyle yürürdü. Kızlar genelde hiç para ödemezlerken erkekler dönüşümlü olarak sürekli öderlerdi. Nasıl olsa hepsinin sayamayacakları kadar çok paraları vardı.

Biraz yürümeye karar verip sahil yoluna doğru ilerledi. Şehir tarafına gitmek istememişti, zaten hep oralardaydı. Zaten sıkıldığı an taksi çağırabilirdi. Daniel, gecenin saçma bir saatinde olsa da etraftaki tehlikeli insanlardan çekinmiyordu. Hırsızların, kapkaççıların ve sokak çetelerinin ilgisini daha çok çeken şeyler vardı. Bir sürü yaşlı takım elbiseli adam bulabilirlerdi. Tek bir saatin fiyatı onları aylarca geçindirebilirdi. Kendi görünümü ise öncelikle daha genç ve daha aktifti. Peşlerinden koşması veya karşı koymaya çalışması çok muhtemeldi. Hem öyle fazla değerli görünmüyordu, bu işlerden anlamayan kimse kot t-shirtünün tasarımcı elinden çıkma olduğunu anlayamazdı. Sahile varınca ayakkabılarını çıkarıp bir süre kumda yürüdü, ardından iskeleyi hedefleyerek oraya kadar koştu. Kumda koşmak en az düz zeminde koşmak kadar eğlenceli geliyordu ona. Kumda düzgün yürümenizin imkanı yoktu. Tüm o topuklu ayakkabılar kızların önceden binlerce defa prova edilmiş gibi mükemmel olan duruşları ve kayar gibi olan yürüyüşleri kumda olmazdı. Daniel’a daha doğal hissettiriyordu. İskeleye çıkıp en ucuna oturdu. Ayakları serin suya değdiğinde tüm o kalabalık şehir hayatında minik bir mola vermiş gibi hissediyordu. Kısa bir süre başını geriye atıp yıldızları seyretti. Neva her zaman New York’un yıldızları, gökdelenlerin ışıklarıdır derdi. Oysa burası karanlık ve sakindi. Daniel büyük ayıyı falan bulmaya çalıştı ama bu konuda hiç becerikli değildi.

Tam dalıp gitmişti ki biraz uzaktan su sessleri duyulmaya başladı. Kıyıya vuran dalga sesi gibi değildi, daha farklı geliyordu kulağa. Başını çevirip baktığında iskeleye tırmanan birini gördü. Karanlıkta pek fazla göremiyordu sadece siluetin bir kadına veya kıza ait olduğunu düşünüyordu, üzerinde elbise var gibiydi. Daniel bir daha baktı ve siluetle göz göze geldi. “Beni umursamamaya çalış, zaten pek fazla kalmayacağım…” Ses bir kıza ait gibiydi. Daniel daha dikkatli bakmak istedi ama yine pek fazla şey göremedi. Görünebilen tek ışık kaynağı olan minik bir sokak lambası kızın gerisinde aynı doğrultudaydı. Arkadan gelen ışık kızı görmesini kolaylaştırmıyordu. Boş vererek önüne döndü. İçinde yükselen dönüp bakma isteğini bastırmak zordu ama başarıyordu. “Sir Staffordda idin değil mi?” Rahatsız etmemek buraya kadarmış diye düşünse de kıza döndü. “Bu sorudan senin de Harrison Jewell’da olduğunu varsayıyorum.” Sesinin bu kadar gıcık çıkmasını istememişti. Sıkıntıyla nefes verip cebinden sigarasını çıkardı. Gecenin sessizliğinde nefes sesi yankılanmış gibi hissetse de ses normalden farklı olmayan bir yükseklikteydi. Koyu mavi zipposunu çıkarmak yerine sol cebine ne olur ne olmaz diye attığı kibrit kutusunu çıkarıp sigarasını öyle yaktı. Böylesi daha doğal gelmişti. Daniel nefes çektikçe sigarasının ucu karanlıkta garip görünüyordu. Temiz havada kaybolan bir duman bulutu üsledikten sonra kıza dönüp daha sakin bir ses tonuyla "Sigara ister misin?" diye sordu.


En son Daniel Evans tarafından Çarş. Ağus. 03, 2011 1:47 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 5:02 am

Alieer oğlanın sesindeki sinir bozucu tınıya karşılık sadece önüne dönüp işine –tabi bir işi varsa-odaklanmakla yetindi. Arada sırada can sıkıntısından çocuğa doğru bakıyor ve Manhattan sıradanlığından fırlamış sahnelerle karşılaşıyordu. Zaten ne zaman geceleri dışarı çıksa hep aynı bıkkın yüzlerle karşılaşıyordu. Bu karşılaşmalarda daha biraz önce yataktan çıkmış olduğunu düşünmek Alieer’a sanki hayatı çok monotonmuş gibi hissettiriyordu. Sanki saat on ikiyi vurduğunda diğer insanların aksine gidecek hiçbir yeri yokmuş gibi… Yine de kendisine katlanamayıp uzaklaşan insanları izledikçe bu hislerini en aza indirgeyebiliyordu. Çocuğun tahmini doğru olsa da içinde sakladığı alay Alieer’a “Keşke” dedirtecek türdendi. Birkaç saniye sonra Alieer sigara teklifiyle karşılaştığında belki de çocuğun kendisinden o kadar fazla tedirgin olmadığını düşündü. Yine de bunun NY erkeklerine özel, gereksiz bir kibarlık olduğunu bildiğinden içindeki bir ses çocuğu yalnız bırakıp kumsalda kaplumbağalar tarafından çalınması olası terliklerini aramasını söylüyordu. Çocuğa en az onunki kadar sinir bozucu bir şekilde baktı ve zehir sözcüklerini sıraladı;
“Kullanmıyorum, bu gece tek başına zehirlenmek zorundasın.”
Normalde pek fazla insanları tersleyen birisi sayılmazdı. En azından kızdırılmadığında böyleydi… Ama içindeki ukala dürtüler bir anda su üstüne çıkmıştı. Uzun bir süre sadece suya bakmakla yetindi. Arada çocuğun düzensiz nefes alıp verişlerini ve sigarasının dumanını hissedebiliyordu. Ona sigara dumanına alerjisi olduğunu söylemek için pek de doğru bir zaman sayılmazdı. Bu yüzden belirli aralıklarda nefes alarak bünyesini korumaya çalışıyordu. Sonunda duman kesildi ve Alieer suda yüzen bir izmaritten fazlasını göremedi. İzmaritin süzülüp giderken arkasında bıraktığı dalgaları izlediğinde bakışları yeniden çocukla kesişmişti. Gözlerinde zar zor seçebildiği bir ifade vardı. …Ve bu ifade Alieer’ın yerinden kalkıp çocuğun yanına gitmesine sebep oldu. Adımları tahta zemine rağmen oldukça hafif ve sessizdi… Bu yüzden iskelenin ucuna vardığında çocuğun irkilmesiyle karşılaşmak pek de garip olmadı Alieer için. Yanında sığabileceğini düşündüğü bir yere oturdu ve bacaklarını kıvırarak, dizlerinden kavradı. Ardından çocuğa sağ elini selamlaşmak için uzatarak adını fısıldadı;
“Alieer” dedi ve isminin hiç duyulmadık olmasından kaynaklanan bir şekilde ekledi; “İsmim…”
Neden bu tarz bir ismi olduğunu hiçbir zaman anlamamıştı. Annesinin önceleri iddia ettiği gibi bunun babasının bir iddiasından kaynaklanmadığını umuyordu sadece… Loure ne zaman Alie’ye sinirlense adının telaffuzunu Alien olarak yapardı. Alieer çoğu zaman isminin buradan türemiş olabileceğini de düşünüyordu. Zaten ailesinin hiçbir şeyi tutarlı olmadığından buna kafa yormak bile saçmaydı. Ama iskelede amaçsızca oturup belki de hayatının geri kalanı boyunca hiç görmeyeceği bir insanla otururken aklı mantık çerçevesi içindeki konulara bir türlü odaklanamıyordu. Artık ay ışığı sayesinde çocuğun yüzünü detaylarıyla görebiliyordu. Yorgunluktan, hafızasında kalmış olandan daha farklıydı yüzü. Bir nevi çökmüş sayılabilirdi… Alieer çocuğun yüz hatlarına bakarken aynı çökmüşlüğü kendisinde de hissetti. Bunun için hiçbir geçerli sebebi yoktu ama ruhu yüzünü de çökertiyordu sanki… Hem de Alie kendini artık bulamayacak hale gelene kadar yapıyordu bu çökertmeyi… Alieer ellerini ay ışığına tutup bir süre derisini inceledi. Parmaklarının arasından suyun derinleriyle buluşmuş tahta parçasını seçebiliyordu. Birkaç dakika boyunca çocuktan hiç ses gelmeyince ilk başta söyledikleriyle birisinin daha nefretini kazandığını düşündü ama bir cevap duyana kadar kalkmaya pek niyeti yoktu. Bunun asıl sebebi ise cevap duyma arzusu değil manzaradan aldığı haz idi. Güneş her dakika bir ışınını daha yeryüzüne yollarken deniz çarşafımsı görünüşüyle bu ışınları kucaklıyordu. Alieer dakikalarca oturmasına rağmen tek bir cevap duyamayınca gerçekten fazlalık olduğunu düşünmeye başlamıştı. Tam ayağa kalkmak için dönüyordu ki bir erkek sesi kulaklarında yankılandı.

O.o:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Evans
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Daniel Evans


Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 28/07/11

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 1:46 pm

“Kullanmıyorum, bu gece tek başına zehirlenmek zorundasın.” Daniel asabi ses karşısında gülümsedi. Bunu hak etmişti doğrusu. Bakışlarını koyu, sonsuzluğa uzanıyormuş gibi görünen denize indirdi. Bu gece çoktan başkalarıyla zehirlenmişti bile. Manhattan’da herkes birbirini zehirliyor gibiydi. Kimin ne zaman bunu başlattığını düşündü Daniel. Aklına hiçbir cevap gelmiyordu. Bazen beş yıl önceki krizde babası da batsaydı neler olurdu diye düşünüyordu. Daha sakin bir ev, daha sakin bir yaşam... İstese şimdi de bunlara sahip olabilirdi ama acaba istiyor muydu? Belki artık o çizgiyi geçmişti ve ne yaparsa yapsın sakin bir hayattan zevk alamayacaktı. Yine de düşüncesi güzel geliyordu. Gerçi muhtemelen tüm gün sıkıntıdan patlardı. Hoş, şimdi de durum pek farklı değildi. Kalabalığın içinde yalnız hissediyor, gülerken içinin somurttuğunu fark ediyordu.

Sigarasını söndürüp bir süre nerede olduğu tam görünmeyen ufuk çizgisine baktı. Bu gece gökyüzü de deniz kadar koyuydu. Birazdan güneş doğacak, belirsizliğe son verip her yeri aydınlatacaktı. Keşke aydınlatmasaydı diye düşündü. Gecelerden hoşlanıyordu. Bir anda arkasında bir nefes alış duydu ve irkildi. Kafasını çevirdiğinde kızı gördü. Ne zaman buraya kadar geldiğini anlamamıştı. Etrafta hiçbir ses yoktu, ufak çıtırtılar bile bağırış gibi geliyordu. Fazlasıyla sessiz hareket etmiş olmalı. Kız yavaşça yanındaki boşluğa ilişti. Bacaklarını kendisine çekip oturan kız için söyleyebileceği tek bir söz varsa o da doğaldı. Kızın yüzünde tonlarca kat makyaj yoktu. Sadece bir elbise, üstelik o da ıslanmıştı. Kız resme uygun görünüyordu, sanki zaten orda olması gereken biriymiş gibi. Kız sessizliği bozarak “Alieer” dedi ardından ekledi; “İsmim…” Daniel kendisine uzanan ele otomatik olarak karşılık verdi. Zaten son günlerde aynı şeylere programlanmış bir robot gibi hissediyordu. Bu ailemin belirli beklentilerini yerine getirmeliyim şeklindeki bir programlanma değildi. Başka kimsenin etkisi yoktu. Aslında kendi kendini zehirliyordu. O kadar çok şey yapmıştı ki artık hiçbirinden zevk almamaya başlamıştı. Yine de Manhattan böyleydi. Bir isminizin olmasını istiyorsanız bir şeyler yapmak yetmezdi, yapabiliyorsanız her şeyi yapmalıydınız. Ne kadar çok yaparsanız o kadar ünlü olurdunuz, kendilerine arkadaş diyen o kadar çok tanıdığınız olurdu. Düşününce bunların hiçbiri Daniel’ın istediği şeyler değildi. Sadece başka türlü yaşamayı bilmiyordu.

Yanında bir hareketlenme duyunca Daniel nerede olduğunu hatırladı. Kızın yüzüne baktığı an bakmamış olmayı diledi. Muhtemelen kendisi de aynen şu anda böyle bıkkın görünüyordu. “Daniel.” dedi. Sesi fısıldar gibi çıkmıştı. Sanki konuşmak acı veriyordu. Acaba Alieer geldiğinde de böyle miydi yoksa onu mutsuz yapan kendisi miydi? Belki de o da aynı şeyleri düşünüyor, aynı monotonluğu ve anlamsızlığı hissediyordu. Bir an sanki düşüncelerini okuyabilecekmiş gibi dikkatle kıza baktı. Gördüğü yalnızca mutsuz bir yüzdü. Bakmayı bilenler için bu bile yeterince çok şey anlatıyordu. “Hiç anlamsız hissettiğin oluyor mu?” Suya bakan Alieer kendisine dönünce konuşmaya devam etti. Gözleri doğrudan kızın gözlerindeydi. “Her gün aynı şeyleri onlarca kişi yapıyormuş ve sen de yalnızca onlardan biriymişsin gibi...” Kızın yüzünde gördüğü bir şey ona bu soruyu sordurmuştu. Öylesine ağzından çıkıvermişti. Alieer’i etkilemeye çalışmıyordu, yalnızca saçma bir saatte saçma bir yerde karşılaşan iki kişi gibiydi. İçinden tüm düşüncelerini paylaşmak geliyordu. Gözlerini kızınkilerden alıp aydınlanmaya başlayan gökyüzüne çevirirken cevabın hayır olmasını ne kadar çok istediğini fark etti. Bir çeşit umut istiyordu. Ancak bu saatte bulabileceğinden pek emin değildi. Neva ile konuşsa kendisini çok daha iyi hissedebilirdi ya da çok daha kötü. Bu almayı cesaret edemediği bir riskti. Evy her zaman neşeli olsa da bazı konularda o da oldukça karamsardı. Her an sizi gülümsetebilen biri çok rahat somurtmanıza da neden olabiliyordu. İsteyerek değildi elbette ama şu günlerde ne kendisinin ne de Neva’nın somurtmaya ihtiyacı vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 9:46 am

Daniel… Alieer bu ismi unutmamak için aklında birkaç kez tekrar etti. Büyük ihtimalle arabasına bindikten sonra çocuğun neye benzediğini bile unutacaktı ama, isimler önemliydi. Alie’nin inanışına göre isimler bir insanın kişiliğini temsil ederdi. Alie’nin kendi adından başka hiç kimsede olmamasını, Alie sürekli olarak kendisine garipliğinin sebebi olarak gösteriyordu. Kendisine benzeyen birisini tanımamasından çok kendisini tanıyamaması vardı aklında, sürekli olarak… Çocuğun yüzünü incelediğinde sadece karmaşa görüyordu ve bu karmaşa da Alieer’la pek örtüşüyor sayılmazdı. Çocuğun neden bu kadar karmaşaya düştüğünü tahmin edemeden duramadı beyni. Yüzündeki çöküşün sebebi içki değil başka bir şey bile olabilirdi o an Alieer’a göre. Beyni her an fikir değiştiriyordu karşısındaki insanla ilgili. Bir an sempati duyuyor bir an nefret ediyordu…

Oğlanın zor işitilen sözlerini duyunca “Evet.” diye düşündü Alieer. O da kendisini anlamsız hissediyordu bazen. Ne zaman sevdiği, değer verdiği birisini kaybetse hissediyordu anlamsızlığını… Ama Alieer’ın anlamsızlığı asla dünyadaki diğer insanlardan farksız olmakla eş tutmuyordu. Aksine, bazen neden onlar gibi olmadığını bile düşünüyordu. Sadece alışveriş ve dedikodu yaparak hayatını geçirebilirdi… Otuzlarından sonra da faturalarını ödeyebilecek biriyle evlenirdi… Bu şekilde düşününce hayat her zamankinden daha kolay hâle geliyordu. Ama Alieer asla böyle boş bir hayata katlanamazdı. Belki iki sene önce bu hayat için biçilmiş kaftandı ama artık değişmişti… Kendisine benzer hiç kimsenin olmadığı düşüncesi zamanla hafızasının hiç silinmeyecek bir yerine kazınmıştı. Hiç kimse acının gerçekten ne olduğunu Alieer kadar bilemezdi. En azından yaşadığı acıların değerini hiç kimse Alieer kadar bilemezdi. O, normal insanların aksine acıyı sahiplenmiş ve sevdiklerinden boşalan kalbine bastırmıştı bütün dikenleriyle birlikte. Acı olmadan insanın ne kadar anlamsız olacağını ve hayatın değerini hiç bilmeyeceğini bildiğinden asla kaderine lanet etmemişti. Eğer ailesinin boşanması sırasında istenmeyen çocuk gibi ortada kalmasaydı asla sadece iyilik barındıran hayatından çıkıp insanların gerçek yüzünü göremeyecekti. Gittikçe de yıpranacaktı Manhattan gençleri arasına… Eğer kardeşi ölmeseydi… Bunu düşünmek bile zordu ama eğer kardeşi ölmeseydi kibir ve kötülük içinde boğulup gideceğini biliyordu. Bir ceza idi ölüm... Ya da bir uyarı… Hem de en kötüsünden bir uyarı.

Bu düşünceler içinde çocuğa uzun bir süre göz gezdirdi. Onun acıyı sahiplenmediğini anlamak için sözlerinden başka kanıta ihtiyacı olmamasına rağmen yüzünü incelemek garip bir mutluluk sağlıyordu Alieer’a. Bütün o hatlar zamanı ve yaşanmışlıkları da getiriyordu peşinde. İlk yarayı, ilk aşkı, ilk mutluluğu ve ilk bisikleti sadece o hatlardan bulabilirdiniz çünkü. Sözler hiçbir zaman tam anlamıyla bir çocuğun mutluluğunu yansıtmaya yetmezdi. Alieer çokça kez denemişti düşündüklerini ve hissettiklerini yazmayı. Arada sırada kalemiyle cam kenarında saatlerce oturduğu ve hiçbir şey yazmadığı bile olmuştu. Kelimeler yetersizdi… Belki de cam kenarında sadece zamanını öldürmek istemesi gibi bir olasılıkta vardı aklında. Şu sıralar fazlasıyla zamanı vardı… Bakışlarını çocuğun yüzünden çekti ve tekrardan suya yönlendirdi. Güneş ışınlarıyla birlikte su da parıldamaya ve iyice şeffaflaşmaya başlamıştı. Artık Alieer ayağına değen balıkları ve o balıkların üzerindeki bin bir renk pulları görebiliyordu. Evet şu sıralar fazlasıyla zamanı vardı ama şimdi, güneş doğmak üzereyken zaman ellerinden kayıp gidiyordu. Elini uzatıp güneşi tutmak ve geldiği yere geri yollamak istedi. Çocuğun muhabbetinin hoşluğu değildi bu isteğin sebebi… Karşısındaki oğlan konuştukça her dakika yaşlandığını hissediyordu ve güneş sadece tüm bu duruma yardımcılık yapıyordu. Hafifçe eğilerek işaret parmağını suyun içine soktu ve balıklardan birisi parmağına dokunana kadar hareketsizce bekletti.

“Her gün aynı şeyi onlarca değil binlerce kişi yapıyor Daniel. Fakat ben bu insanlardan değilim.” Dedi ve parmağını sudan çıkarıp çocuğun yüzüne tuttuktan sonra devam etti; “Sende değilsin. …Ve olmak istemiyorsun.” Çocuğun bakışları birden şaşkınlığa tutulmuştu. Alieer parmağını çocuğun yüzünden çekti ve ayaklarını tekrardan suya bıraktı. Elbisesi yeniden suyla buluştuğundan hafifçe kabarmıştı. Söylediklerini teyit etmek için şaşkınlığa gömülmüş olan çocuğa döndü ve sordu; “Sence öyle misin Daniel? O insanlardan mısın?” Cevap pek de önemli değildi artık. Çünkü her ne söylerse söylesin Alieer çocuğun yüzündeki ifadeden o insanlardan olmadığını anlamıştı…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Evans
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Daniel Evans


Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 28/07/11

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimePtsi Ağus. 08, 2011 1:01 am

Rengarenk balıklar ayaklarının altında dolanmaya başladıkça garip bir rahatsızlık hissetti ve ayaklarını kendine çekerek iskelenin üstüne çıkardı. Alieer ise tam tersini yapıp balıklara uzandı. o hareketsiz beklerken Daniel dikkatle kızı izledi. Aydınlanmaya başlayan hava sayesinde artık onu daha rahat görüyor, yüz hatlarının detaylarını fark edebiliyordu. “Her gün aynı şeyi onlarca değil binlerce kişi yapıyor Daniel. Fakat ben bu insanlardan değilim.” Daniel’ın bakışları kızın kaldırdığı parmağına kaydı. “Sende değilsin. …Ve olmak istemiyorsun.” Daniel şaşırdığını hissetti. Nasıl bu kadarmin konuşabiliyordu? Kendisini ile tanışalı yalnızca birkaç saat olmuştu. İnsan kendi hakkında bile öyle kesin konuşmamalıydı. Alieer, Daniel’ın şaşkınlığını görmüş “Sence öyle misin Daniel? O insanlardan mısın?” diye sormuştu. Soru Daniel’ın düşüncelerini toparlamasına neden oldu. Sabaha karşı, üstelik akşamdan kalmayken düşünmeye çalışmak zor geliyordu ama bir şekilde rahatlatıcı bir yanı da vardı. İç çekerek “Ben, öyle olduğumu düşünüyordum.” dedi. Kafası karışmıştı. Diğerleri gibi değil miydi yoksa. Aslında hiçbir zaman aksini düşünmemişti. Klasik Manhattan erkeklerinden biriydi. Kendine ait bir başarısı olmasa da babasının başarıları ile statüsünü oluşturmuştu. Dilediği gibi para harcıyor, sonuçlarını düşünmeden eğleniyordu. En uzun ilişkisi 27 gün sürmüştü. Herhangi bir açığında veya minik bir skandalında kendisine sırt çevirecek olan en az 10 tane arkadaşının adını sayabilirdi. Her bir ilişkisinin arasında bir sürü tek gecelik ilişkisi de olmuştu, ama yalnızca ilişkisi yokken. Aldatmak Daniel’ın asla yapmayacağı ve affetmeyeceği birkaç şeyden biriydi. Bu muydu farkı? Bir yerde sınırı çizebilmiş olması, hiç yapmayacağı bir şeyin olması... Farkın böyle keskin bir sınırla oluşabileceğine inanmıyordu. Sanki cevaplar ondaymış gibi Alieer’e baktı. Gerçekten farklı olabilir miydi? Öyleyse bile ki hala tam olarak inandığı söylenemezdi, bu farkın ne olduğunu bilmek istiyordu.

İlerle bir kuş hızla alçalarak denize doğru ilerledi. Bir an için denizin üzerinde gibi göründükten sonra yeniden yükseldi. Daniel, kuş herhangi bir balık yakalayabilmişmiydi göremiyordu, fazla uzaktaydı. Balıkların türlerini merak etti, daha önce hiç ilgilenmemişti. Dikkatle bakınca renkli balıkların ardında normal, parıltısız balıkların da gezindiğini gördü. Onlara aldıran yok gibiydi. Diplerde kendi hallerinde yaşıyorlardı. Tüm ilgiyi renkli balıklar çekerken, belki de sıradan olanlar aşağıda daha mutluydu. Sigara yakmak için pakedine uzandı ama Alieer’in sözlerini hatırlayarak durdu. Kız sesinde belli belirsiz bir rahatsız olmayla konuşmuştu, belki, de sigaradan hiç hoşlanmıyordu. Sonraya bırakmaya karar verdi ve elini ayaklarına doladı. Gözleri denize odaklanmıştı. Alieer’in ayaklarının etrafında yüzen bir grup egzotik görünümlü balığa nerdeyse kaşlarını çatarak bakacağını hissetti. Kendi kendini sakinleştirdi. Onlar yalnızca balık.

Kısa bir sessizlikten sonra Daniel dayanamayarak konuştu. “Kendinden bahset.” Tüm gece konuşanın sadece kendi olduğunu hissediyordu. Birisine açılırken onun öylece durması adil değildi. “Bu kadar olgun konuşmana, gecenin bu saatinde tek başına buralara gelmene ne neden oldu?” Alieer’in yüzü düşerken Daniel bir an için sormamış olmayı diledi. Ancak merak ve paylaşma arzusu daha baskın geldi. Kendisinin aksine kızda herhangi bir alkol yoktu. Sigara da kullanmıyordu. Yalnızca bu ikisi bu saatte burda olmasının olağan Manhattanvari sebeplerini eliyordu. Alieer’in yüzünü incelerken belki de yanılıyorum, belki farklı olmak o kadar da iyi bir şey değil diye düşündü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimePtsi Ağus. 08, 2011 10:18 am

Alieer oğlanın dediğini duyduğunda ister istemez kendini tanımayan birine baktığını hissetti. Aklı hemen durumu çökmesine bağlamıştı. Çökmüştü çünkü kendini anlamsız hissetmek için bile çaba harcıyordu. Alieer ilk defa bir insanın düşüncelerini okumak istemedi çünkü zaten biliyordu. Sağ elinin işaret parmağını sürekli iskeleye vururken, bir yandan da çocuğu bu düşünceden kurtarmanın yollarını arıyordu. Alieer düşünürken çocuk ta kendi hayallerine dalmıştı. Bir tarafı çocuğun dertlerine yananın aksine sadece eğlenmek istiyordu. Anında aklına gelen eğlence düşüncesi için ne yazık ki hiçbir uygulama şansı yoktu. Başta yüzmeyi düşündü ama ayaklarının altındaki su ayazın soğukluğunda iyice buzlaşmıştı. Arabasına atlayıp bar türü bir yere gitmek de Alie gibiler için eğlence sayılmazdı. Çocuktan bir hareket bekleyerek mavi gözlerini tamamıyla ona doğru yönlendirdi. Çocuk uzaklara, daha doğrusu kuşlara bakıyordu. Çocuk, Alie’nin bakışlarını fark etmemiş gibi olağan davranışlarına devam ediyordu. Arada Alie onun bir şey almak için uzandığını gördü ama bu hareketin devamı gelmeyince sıkılarak suya yöneldi. Balıklar bütün ihtişamlarıyla ayağının dibinde dolanırken bir erkek sesi Alie’yi tekrardan dünyaya getirdi. Kendinden bahsetmek… Kesinlikle dünyanın en eziyetli şeyi… Alieer gerçekte kimdi? Mükemmel bir soru ama bir o kadar da cevapsız… Alieer birkaç saniye boyunca bekledi çocuğun konuyu değiştirebileceği ümidiyle. Ama ümitleri çocuğun Alie’yi olgun bulmasıyla daha da dibe battı. Cevap vermeden sıyrılmak istiyordu. Çünkü kendisini anlatması ya duygusallık gibi bir zayıflıkla sonlanacaktı ya da sinir krizleriyle. Sakinliğini koruyup gizemli bir şekilde gülümsedi ve oldukça düşük bir sesle fısıldadı; “Ben sadece iskelede karşılaştığın anlatacak hayat öyküsü olmayan sıradan bir kızım.” Dedi. Çocuk bu cevapta aradığı hiçbir şeyi bulamamış gibi gözüküyordu. Alieer bunları söyledikten sonra ayağa kalktı ve elini çocuğa doğru uzattı; “Şimdide seninle dans eden sıradan bir kız olacağım.” Çocuğun elini kavramasıyla onu da kalkması için çekti. Çocuğun yüzüne büyük bir şaşkınlık hâkimdi. Alieer bundan zevk alarak gülümsedi ve çocuk zar zor doğrulurken reverans yaptı. “Herhalde senden vals yapmayı bilmeni bekleyebilirim.” Elbisesinin eteklerini hafifçe kavramıştı. Neme ve ıslanmışlığa rağmen etekleri hâlâ rüzgâra yenik düşüp hafifçe uçuşuyordu. Çocuğun şaşkınlığının geçmesine fırsat vermeden ellerinden birisini kavradı ve diğer elini nereye yerleştirmesi gerektiğini gösterdi. Sağ elini havaya doğru hafifçe şaklattı ve mırıldanarak La Vie En Rose’u söylemeye başladı. Bir yandan da büyük bir zarafetle adımlar atıyor ve çocuğun adımlarını da kendisininkine uyduruyordu. Su sesi sürekli olarak şarkısına fon görevi görüyordu. “Bakışlarımı kaçıran gözler, dudaklarında kaybolan gülüş…”* Çocuğun bakışları gittikçe yumuşuyordu. “İşte ait olduğum adamın kusursuz rötuşsuz portresi…”** Alieer yüksek sesle bir kahkaha attı ve hafifçe döndü genç adamın kollarında. Bu durumdan garip bir zevk oluyordu. La vie en rose’un valsa uygun olup olmadığını bilmiyordu bile. Yine söylenecek bu kadar güzel bir şarkı varken diğer şarkıları söylemek Alie’nin prensiplerine aykırıydı. “Gecenin bir saatinde buradayım çünkü gece yatakta olunmayacak kadar güzel. Gecenin bir saatinde buradayım çünkü sürekli kaybolmak gibi bir yeteneğim var. …Ve gecenin bir saatinde buradayım çünkü huzur burada…” Güneş artık tamamıyla göstermişti yüzünü. Alieer yakında eve geri dönmesi gerektiğini biliyordu. Romanının kalan son birkaç sayfasını bitirmeli ve bütün gece yatağındaymış gibi davranmalıydı. Aniden çocuğa tutunmuş kollarını bıraktı ve iki kolunu da iki yana doğru açtı. Sanki gelen yeni günü kucaklıyordu. Yaşayan ölülerin ruhları çıplak tenine çarpıp rüzgârla birlikte ölüler diyarına yol alırken derin derin nefesler soluyordu güneşe karşı. İskeledeki kıymıklar çıplak ayaklarına batıp canını yakarken arkasını döndü. Saçları dağınık bir şekilde ölülerin yolculuğuna eşlik ediyordu. "Vous dansez admirablement bien!”***Çocuğun neden bahsettiğini anlamadığını az çok tahmin edebiliyordu. Hatta dans ederken söylediklerinin şarkı sözü olduğunu bile anlamamış olabilirdi. Alieer’ın en büyük tutkularından birisi Fransızca sayılabilirdi. Hele ki şarkılar söz konusu olduğunda Fransız plaklarını elinden düşürmeyen birisi idi. Bu gece Daniel’da bundan nasibini almıştı. Duygularını İngilizceye sığdıramayan insanlardandı Alieer. Şımarıklığa dayandırılan bir özellik olsa da bu, yine de vazgeçemiyordu. İskelenin deniz kısmına hafifçe yaklaşarak ayağıyla suların bir kısmını kaldırdı. Ardından arkasını dönüp çocuğa küfürle karşılık vermesine dahi sebep olabilecek Fransızca şeyler söyledi; “ C’est chouette de parler avec toi…Merci beaucoup pour cette belle soirée.”**** Aklından terlik ve araba kelimeleri dönerken birbirinden yavaş adımlar atıyordu. Sanki anın tadını daha iyi çıkarmak istermiş gibi… Şarkının devam sözlerini sürekli gökyüzüne bağırıyordu. Bu davranışları çocuğun aklındaki olgunluk özelliğinin tamamını silmiş olmalıydı. Tam rıhtımın son basamaklarına gelmişti ki arkasından gelen birisini hissetti. Belli ki çocuk geceyi bu kadar erken bitirmesine izin vermeyecekti…

* ve **:
***:
****:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Evans
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Daniel Evans


Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 28/07/11

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeSalı Ağus. 09, 2011 3:40 am

Daniel kızın cevabını dinlerken hafifçe gülümsedi. Ne bekliyordu ki? Orda burda karşılaştığı insanlara iç dünyesındaki sorunlardan bahsetmek sadece kendisinin yaptığı bir aptallıktı. “Şimdi de seninle dans eden sıradan bir kız olacağım.” Daniel şaşırsa da kendisine uzanan eli kavradı ve ayağa kalktı. Alieer’in zarif reveransına ufak bir karşılık verdi kızın ikisini uygun pozisyona getirmesine izin verdi. Hala ani değişim karşısında şaşkındı. Tüm bu dansın sorusunu unutturmak için yapıldığının bilincindeydi ancak işe yaramadığını göstermeye niyeti yoktu. Belli ki kız konuşmak istemiyordu ve Daniel kimseyi zorlamaktan hoşlanmazdı. Eğer biri bir şeyi istemiyorsa elbet geçerli bir nedeni olduğuna inanıyordu. Daniel, gülümseyerek kızın kendisini yönetmesine izin verdi. Islak etekleri her dönüşünde hafif bir sesle bacaklarına yapışsa da bu onun zarif görünümünü bozmaya yetmiyordu. La Vie En Rose’un sözlerini duymaya başladığında ifadesi iyice yumuşadı. Bu şarkıyı seviyordu gerçi kim sevmezdi ki. Aslında Edith Piaf’ın hemen hemen her şarkısını seviyor sayılırdı, Kaldırım Serçesi’nin sesindeki yumuşaklık hoşuna gidiyordu. “Gecenin bir saatinde buradayım çünkü gece yatakta olunmayacak kadar güzel. Gecenin bir saatinde buradayım çünkü sürekli kaybolmak gibi bir yeteneğim var. …Ve gecenin bir saatinde buradayım çünkü huzur burada…” Daniel her hücresinde kızın dediklerinin doğruluğunu hissetti. Belki sorusunun tam cevabı değildi ama cevaplardan biriydi. Alieer bir anda ellerini çekince kendini boşlukta hissetti. Onun dokunduğu yerler şimdi rüzgar esintisinin serinliğiyle irkiliyordu. Alieer kendisine güzel dans ettiğini söyleyince gülümsedi. Ancak kız kendisine bakmıyor, arkasını dönmüş minik adımlarla ilerliyordu. Daniel ellerini iki yana açmış kıza “Vous aussi.”* diye mırıldandı.

Dans etmek hayatta gerçekten yapmaktan hoşlandığı birkaç şeyden biriydi. Yalnızca kendisi için dans ediyordu. Bedeni müzikle beraber hareket etmeye başladığından artık etrafında hiçbir gerçeklik kalmıyordu, o dünyada yalnızca huzur ve mutluluk vardı. Dansla ilgili her şeye bayılıyordu. Evy bu konuda kendisiyle oldukça fazla dalga geçse de muhtemelen gelmiş geçmiş tüm dans filmlerini izlemişti. Bu onun pek bilinmeyen özelliklerinden biriydi. New York’un belli kesimlerinde dans etmeyi bilmek nerdeyse görgü kurallarından biriydi. Daniel dans eğitimi aldığını açıkça belli etse de bundan ne kadar çok zevk aldığını yalnızca Neva biliyordu ve bir de babası.

“ C’est chouette de parler avec toi…Merci beaucoup pour cette belle soirée.” Genç kızın sesiyle kendine gelen Daniel hızla kıza doğru ilerledi. O kadar güzelse neden erkenden gidiyorsun? Alieer konuşmuş ve arkasını bile dönmeden ilerlemesine devam etmişti. Daniel kızın Fransızca bilmediğini düşündüğünü fark etti. Babasının ve Neva’nın ailesinin iş bağlantılarının büyük bir kısmı Fransa’daydı. Çocukluklarının büyük bir kısmında ordan oraya sürüklenmişlerdi ve bu sırada Fransızca’yı öğrenmişlerdi. Amerika’da da oldukça fazla vakit geçirmeleri ve sürekli İngilizce konuşmaları belirgin bir aksanlarının oluşmasına engel olmuştu. Daniel mırıldanan bir sesle genç kızın şarkı söylemesine katıldı. “Ben onun kollarındayken kulağıma fısıldadığında hayatı pembe görüyorum.”** Daniel’ın sesi o kadar güzel sayılmazdı, özellikle de kızınkiyle karşılaştırıldığında, ama idare ediyordu. En azından insanı rahatsız eden seslerden değildi. Fazla bağırmadığı sürece hoş olduğu bile söylenebilirdi belki. Daniel, arkadan elini tuttuğu kızı, yarım tur dönüş yaptırarak önüne getirdi ve yüz yüze olmalarını sağladı. Zarif bir hareketle kızı hafifçe geriye doğru eğdi ve bu defa kendisi kızdaki şaşkınlıkla eğlendi. Alieer’in yüzündeki şaşkınlık yerini kısa bir sürede gülümsemeye bıraktı ve bir süre güçlü ve yavaş adımlarla daireler çizerek dans ettiler. Kum adımlarını zorlaştırsa da görüntünün güzelleşmesini sağlıyordu. Gök yüzü yavaşça pembeliğinden çıkıyordu, deniz bile yeni günle canlanmış gibiydi. Hafif esinti minik dalgaların kıyıya vurmasına neden oluyordu.



    *:

    **:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeSalı Ağus. 09, 2011 10:38 am

Alieer çocuk onu tekrar dansın içine çektiğinde gitmek ve böylece kaçtığını gizlemek planının suya düştüğünü hissediyordu. Onun adımlarına ayak uydurdu fakat bu sefer ki dansında bir huzursuzluk gizliydi. Gözleri yavaş yavaş kapanıyordu ve trafikte zaten kötüyken, kendisini birde uykulu düşünemiyordu. Vals adımlarını yavaşlattı ve çocuğun sözleri eşliğinde dansını tamamıyla kesti. Oturmanın kendisine daha iyi gelebileceğini düşünüyordu. Çocuğun ellerinden kurtuldu ve iskelenin sonuna kadar yürüdü. Güneş artık tamamıyla yükselmişti. Alieer yeni doğan güneşe selam verdi ve ona yanında bir yer açtı. Tam güneş bütün benliğiyle genç kıza yaklaşırken, yeri Daniel tarafından dolduruldu. Alieer güneşin arzusunun gerçekleşmemesine üzülmüş gibi kaşlarını çattı ve farkında olmadan çatık kaşlarını Daniel’a yönlendirdi. Aklı her zamanki gibi başka mekânlara ve boyutlara sürüklenmişti. Güneş ışınlarını gözlerine çarpacak gibi yansıtırken yanındaki çocuk elleriyle gözlerini korumuştu. Alieer ise büyük bir inatçılıkla güneşe bakmaya ve canını acıtmaya devam ediyordu. Yıldızları sevdiği doğruydu ama güneşte hep olmak istediği kişiyi temsil ettiğinden ayrıca değerliydi gözünde. Varlığıyla birçok varlığın yaşamasını sağlayan fakat bu varlıklara hiç gerekenden çok yaklaşamayacak bir kişi… Hiçbir zaman sarılamayacak ve sevdiği insanları yakacak bir kişi… Neden böyle olmak istediğini bile bilmiyordu. Acıdan vazgeçemiyordu belki de… Kendi kendiliğinden ritim tutmaya başladı güneşi izlerken. Two Sun in The Sunset’in kendince coverlanmış bir versiyonunu da mırıldanıyordu içinden. Çocuğun garip bakışlarla kendisini izlemesini bile umursayamıyordu. Tuttuğu ritme ve içinden söylediği şarkıya eşlik etmesi için iki elini havaya kaldırdı ve koro şeflerinde görülen bir edaya büründü. Şarkıyı içinden söylediği için çocuk onu bir deli olarak tanımlayabilirdi. Geceleri yalnız kalmasının nedeni de buydu zaten. Deli olarak algılanmayı engellemek… Dakikalar sonra şarkısını bitirdi ve Mozart’ın konçertolarından birisine başlamamak için toparlanmaya çalıştı. Müzikte sustuğu anda yapayalnız kalıyordu dünyada. Dakikalar boyunca kendisini izlemek dışında hiçbir şey yapmamış çocuğa doğru döndü; “…Ve güneş doğduğunda bütün anılar, son notayla birlikte kaybolmaya bırakılırlar.” Konuştukları bir yerden alıntı olmalıydı Alie’ye göre. Ama bir türlü aklına getiremiyordu; “Sağ kalmayı başaran anılar çatlaklara yerleşir ve boşlukları doldurur.” Genç kız sağ elinin işaret ve başparmağıyla başını ovdu ve birden kahkahalar atmaya başladı. “En ironik olan ne biliyor musun?” Çocuğun “NE?” dermiş gibi bakan gözlerine karşı bir süre sustu. Sanki bir sırrı paylaşıp paylaşmamaktaki kararsızlığı yaşıyordu. Ayağa kalktı ve bir süre iskelede dolaştı. Dışarıdan bakıldığında çözüm bulmaya çalışıyor gibi bir hâli vardı. En sonunda dolaşmayı bıraktı. Bakışlarına gözle görülür bir acı yerleşmişti. “En ironik yanı şu ki; insan yok olduğunda, düşünmeyi bırakmadan son birkaç saniye önce hatırlayabildiği tek anılarda bu kaybolmaya bırakılan bir şekilde dışlanan anılardır. O kadar uzun zaman çatlaklarda sıkışıp kalmışlardır ki onları gördüğün zaman sevinemezsin bile. İlk bisiklet, ilk aşk, ilk gülümseme… Bunların hiçbirini göremezsin son anlarında. Çünkü gittiğin dünyanın kusurlu olduğunu bilmek istersin her zaman. Daha iyisine ulaşacağın düşüncesine tutunursun…” Artık ruh hali bir çıkmaza saplanmıştı. Resmen çok az tanıdığı bir insan karşısında deli gibi gözüküyordu. Daha geçenlerde, Arianna olayında da aynısını yaşamıştı. Yıldızlar… diye aklından geçirdi. Yıldızlar şu an söylediklerinin yanında masum bile kalıyordu. Mecazdan uzak birisi durumu algılayamayabilirdi ama aslında kesin bir yok oluştan bahsetmediği çok açıktı. O ruhun yok olmasından bahsediyordu. İnsanın sahip olduğu hiçbir hayalin kalmamasından… Bir çeşit yalnız kalmaktan… Bütün bu düşünceler yüzüne bir sisten çok yük olmuştu. Çocuk kalkmaya yeltenince daha fazla yalnız kalmamak için onu durdurdu ve tekrardan yanına oturdu. Bu sırada kafası da çocuğun omzuna yaslanmıştı. “Sen son anlarında neyi hatırlayacaksın Daniel?” Bu sorunun cevabının uzunluğunu tahmin ediyordu. Çocuğun kalp atışları kulaklarına bu kadar yakınken sorunun cevabından memnun olmadığını da biliyordu. Kim memnun olurdu ki en çok saklamak istediği ve en utanç duyduğu anısından. Kafası oğlanın omzuna yaslanmışken ayaklarını iskelenin üzerine çekti ve yanına doğru uzattı. Elleri sonbaharda rüzgâra savrulmuş meşe yaprakları gibi serbestçe düşmüştü zemine. Kafasını omzundan hiç ayırmadan gözlerini oğlana doğru çevirdi ve derin bir şekilde baktı. Barlar ve kavgalar… Çocuğun gözünde her seferinde gördüğü şeyler bunlardı. Defalarca gözlerine bakmıştı ama bu sefer barlardan ve kavgalardan başka bir şey gördü; acı ve hayata tutunma çabaları. Boşlukta kalmış elleriyle çocuğun ellerini kavradı ve kendisininkilerin içine aldı. Alieer’ın soğuk teninin yanında çocuğunkiler ikinci bir güneş görevi görüyordu. Sıcaklığında etkisiyle uyku hakimiyetini arttırıyordu. Son bir kez güneşe ve getirdiklerine baktı. Ardından çocuğun söylediklerini duyamadan uykuya teslim oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Daniel Evans
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Daniel Evans


Mesaj Sayısı : 75
Kayıt tarihi : 28/07/11

Heartbeats and Heartbrokes Empty
MesajKonu: Geri: Heartbeats and Heartbrokes   Heartbeats and Heartbrokes Icon_minitimeSalı Ağus. 09, 2011 11:30 pm

Alieer adımlarını durdurup yeniden oturunca Daniel ne düşüneceğini bilemedi. Bu kızı anlayamıyordu. Manik depresifler gibiydi; bir an neşeyle zıplayıp dans ediyor, sonraki an yüzüne derin bir hüzün çöküyordu. Daniel daha önce böyle birisini görmemişti. Manhattan kızlarına alışkın sayılırdı ama Alieer bildiği hiçbir kalıba uymuyordu. Belki de bu yüzden kendisini bu kadar çok cezbediyordu. Sakin adımlarla kızın yanına, iskelenin ucuna yürüdü ve oradaki boşluğa oturdu. Alieer kaşlarını çatarak kendine bakınca bir an içinden başkasını mı bekliyordun diye sormak geldi ama kendini durdurdu. Bu sözleri yalnızca kabalık olarak nitelendirilebilirdi. Gözlerini kısmanın kendisini iyice yorduğunu fark edip elini kaldırarak güneşe siper etti. Akşamdan kalma bünyesine doğrudan gün ışığı gelmesi iyi hissettirmiyordu. Problem sırf akşamdan kalmalığında değildi güneşi zaten normalde de pek sevmezdi. Daniel daha çok gece insanıydı. Sırf bar kültürü ve eğlencesi yüzünden değildi bu. Gece her şey daha güzel görünüyordu. Gündüz insanlar için varken gecenin karanlığı diğer her şey içindi. Herkes karanlıkta saklanabildiğini zannederdi oysa asıl iki yüzlülük gündüzde, güneş ışığındaydı. Gece yalnızca ona inanacak kadar saf olanları kandırıyordu.

Alieer’in bilmediği bir ritim tuttuğunu fark etti. Genç kız muhtemelen yine yalnızca kendinin duyduğu müzikleri dinliyordu. İşte Alieer yine canlanmış kendisini umursamadan hayal dünyasında kaybolup gitmişti. Yüzünde garip bir ifadeyle kıza bakmakta olduğunu fark etti ama aldırmadı, nasıl olsa Alieer de kendisine aldırmıyordu. “…Ve güneş doğduğunda bütün anılar, son notayla birlikte kaybolmaya bırakılırlar. Sağ kalmayı başaran anılar çatlaklara yerleşir ve boşlukları doldurur.” Daniel kıza yanıldığını söylemek istedi. Son nota diye bir şey yoktu, güneş diğer şeyleri susturacak kadar bencildi o kadar. Tam ağzını açıp aklındakileri söyleyecekken kızın kahkaha atmaya başlamasıyla sustu. Yüzündeki garip bakışların yanında merak da vardı. Alieer ile ilgili emin olduğu tek şey onu merak ettiğiydi. Korunma amacıyla oluşturduğu kabuğunu teker teker kırıp en içe, saf Alieer’e ulaşmak istiyordu, onun nasıl biri olduğunu merak ediyordu. Acaba bir gün saf Daniel’ı da merak eden birileri çıkacak mıydı? Kendi düşüncesine omuz silkti, ona ulaşmaya çalışan birinin varlığına ihtiyacı yoktu. Saf Daniel tanımakla kalmayıp, onun oluşumunda an ve an yer alan Neva’nın varlığı bu ihtiyacı silip atmıştı. Alieer, en ironik olanın ne olduğunu sorduğunda elinde olmadan yüzünde soran bir ifade belirdi. Genç kız ise sanki kararsızmış gibi bir an tereddüt edip sustu. Bu hareketi Daniel’ın ironik olan şeyi daha da çok merak etmesine neden oldu. İskelede dolanan Alieer sonunda durup konuşmaya başladığında rahatlayarak derin bir nefes verdi. “En ironik yanı şu ki; insan yok olduğunda, düşünmeyi bırakmadan son birkaç saniye önce hatırlayabildiği tek anılarda bu kaybolmaya bırakılan bir şekilde dışlanan anılardır. O kadar uzun zaman çatlaklarda sıkışıp kalmışlardır ki onları gördüğün zaman sevinemezsin bile. İlk bisiklet, ilk aşk, ilk gülümseme… Bunların hiçbirini göremezsin son anlarında. Çünkü gittiğin dünyanın kusurlu olduğunu bilmek istersin her zaman. Daha iyisine ulaşacağın düşüncesine tutunursun…” Henüz genç kızın dedikleri bitmeden Daniel, ondaki şeylerden birini gördü; kayıp duygusu. Kim olduğunu bilemiyordu ama kızın önemli bir yakınını kaybetmiş olduğunu düşünüyordu. Hiçbir şey söylemedi. Ne söyleyebileceğini bilmiyordu. Kayıplara karşı nerdeyse korunaklı büyüdüğü söylenebilirdi. Yalnız geçenlerde ilk okul arkadaşlarından biri vefat etmişti. Bu olay en ufak ifadeyle Daniel’ı sarsmıştı, iyice yakın olduğu birini kaybederse nasıl hissedeceğini hayal bile edemiyordu. Ne diyeceğini bilememenin garip hissi içinde kalmak için bir hamlede bulundu, belki de kızı az önce istediği gibi yalnız bırakmalı, kaçmasına olanak tanımalıydı. Oysa bu defa Alieer kendisine engel oldu. Daniel omzunda hafif bir baş hissetti. “Sen son anlarında neyi hatırlayacaksın Daniel?” Alieer’in sorusu ile Daniel elinde olmadan düşünmeye başladı. Düşünmeye ve hatırlamaya çalışmaya… Belki de bu dünyanın iki yüzlülüğünü düşünecekti veya haksızlıkları. İkinci için özellikle birçok örneği vardı. Kendisinin bir parçası olduğu veya olmadığı bir sürü örnek. Yine de bu ikisinden birini düşüneceğini sanmıyordu. Genç kızın elleri kendisininkileri kavradığında içinde savaşma hissi uyandı. Ne olursa olsun bu dünyayı seviyordu. Ne kadar şikayet ederse etsin yaşamak, yalnızca yaşamak bile o kadar güzel bir duyguydu ki. Ölürken yaşamını kötüleyen anıları görmek yerine yaşarken bu anıları silmekle uğraşmalıydı. Bir sürü güzel şeyin yanında birkaç kötü şey neydi ki? İtalya’dayken sürekli gittiği bir cafe vardı. Deniz kenarında değildi ancak deniz kenarındaki bir diğer cafenin ışıklarını görüyordu. Bir gün elektirikler kesildiğinde mekanın sahibinin endişeli bakışları karşısında Daniel “Umarım oranın da elektirikleri kesilir, iş yapamayıp batarlar ve buraya daha çok müşteri gelir.” demişti. O zamanlar oldukça küçük sayılırdı. Mekanın sahibi ise gülümsemiş öğüt veren bir baba tavrıyla “Onların işlerinin batmasını dileme.” demişti, “İki tarafa da yetecek kadar müşteri var. Hem buranın, orası kötü olduğu için değil, burası iyi olduğu için dolmasını isterim.” Daniel onun bu sözlerinden çok etkilenmiş, hayatında da uygulamaya başlamıştı. Eğer ölüyor olsa bile gittiği dünyaya kusur yaratmaktansa gideceği yerin çok daha güzel bir yer olduğuna inanmayı tercih ederdi. Gerçi kendisine bu öğütleri veren mekan sahibi batmış, krizi atlatamamıştı ama bu sadece ufak bir detaydı.

Daniel, düşüncelerini sakin bir sesle açıklamaya başladı ancak Alieer’den hiç cevap gelmiyordu. Sonunda Daniel kızın uyuduğunu fark etti. Bir süredir kendi kendine konuşuyor oluşuna gülümsedi ve Alieer’e baktı. Genç kız çok masum görünüyordu. Masum ve huzurlu… Daniel, kızın hafifçe kıpırdandığını hissetti ve omzunu hafifçe kaldırdı. Kaslarında hafif bir yanma oldu, ne kadar süredir o pozisyonda durduğunu bilemiyordu. Sahil henüz kalabalıklaşmış sayılmazdı ama her an insanlar yeni güne uyanıyordu. Daniel, kızın bakışlarındaki uyku mahmurluğuna gülümsedi ve hafifçe eğilerek Alieer’in dudaklarına minik bir öpücük bıraktı. Kendine engel olamamıştı. Alieer’den tokat yerine öpücüğüne karşılık gelince rahatladığını hissetti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Heartbeats and Heartbrokes
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Diğer Yerler & Mekanlar-
Buraya geçin: