Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Blythe Sullivan
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Blythe Sullivan


Mesaj Sayısı : 38
Kayıt tarihi : 12/07/11

When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Empty
MesajKonu: When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.   When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimeSalı Ağus. 02, 2011 11:48 am

Gözleri aynadaki yansımasının üzerinde oyalandı bir süre. Henüz hazırlıklarına başlamamıştı, gitmek de istemiyordu içten içe… Cadılar Bayramı’nı Noel’den daha çok severdi tabii ama bu gün için değil, bu defa işler biraz daha farklıydı. Ramona Lindström’ün partisi, herhangi bir bayram, tatil veya bir başka şey ruhuna başlı başına tersti. Ruh yoktu ki zaten, göstermelikti, hatta bir vitrindi o parti kelimenin tam anlamıyla. Kimse oraya Cadılar Bayramı kutlamaya gitmeyecekti. Mekân kendini belli etmek için her yanını açacak kızlar ve o kızları sarhoş edip evlerine atabileceklerini uman şaşkın ve azgın erkeklerle dolu olacaktı… Kafasını yatağının biraz ilersine, duvarda montelenmiş askılığa çevirdi. Kıyafeti öyle ben buradayım diye “fısıldayamıyordu” bile. Gerçi daha iyiydi, herkes gibi giyinse, o da laf olmaz mıydı? Bu senenin daha başından beri Blythe adı her şeyin sonuna ekleniyordu ne de olsa… Olur olmadık her dedikodu, Blythe Mona’dan iyi veya kötüye bağlanıyordu. Böyle olmasını istememişti. Rekabet duygusundan korktuğu ya da kaçtığı yoktu elbette… Ama buranın insanları her şey gibi bunu da aşırıya kaçırmadan rahat edemiyordu. Ortalığı kızıştırmak için bir fırsat kolluyorlardı her an her saniye. Sanki horoz güreşi izlemek gibi bir şeydi onlar için, dışarıdan bakınca fazlasıyla eğlenceli ve hırçın. Bir catfight kadar ilgi çekici değil, daha asil… Bu işin içinde olmayı bir zamanlar hoş bulan yanı dahi şimdi beni rahat bırakın diye haykırmak istiyordu okul bahçesinde, herkesin önünde. Tam olarak Manhattan kızları gibi değildi zaten, böyle bir ithamı asla kabul de etmezdi; bu tip savaş ve barış işleri onun için kesinlikle uygunsuzdu, göz önünde olmaktan çok, takdir edilmekti onun arzusu, biraz saygı bekliyordu. Elde edemeyeceğinin de farkındaydı tabii ki, salak değildi ya. Blyhte Sullivan’ın sahip olabileceği tek saygı türü, öz saygıydı. Önemli olan, onu da kaybetmemekti.

Aşağıdan birilerinin gene seslendiğini duydu kendine, homurdandı. Saten geceliğinin üzerine havludan yapılma sabahlığını giyinip koridora çıktı. Annesinin büyük annesinin geleceğini müjdeleyişini dinledi birkaç dakikalığında. Ardından lafını kesti evlerinde bunun ne büyük bir gaf olduğunu bilmesine rağmen. Sadece, büyükanne Sullivan zaten Bly’ı sevmezdi, kız da duygularının karşılıklı olduğunu düşünüyordu. ‘Sevimli ve tonton’ ninelerinin ne zaman geleceğini duymak, pek de şevke getirmiyordu onu. “Savannah ne zaman gelecek?” Tahta merdivenlerin çıkardıkları şu garç gurç sesleri eşliğinde aşağıya indi. Annesinin en azından kendi kuaförünü kızıyla paylaşmayı önermiş olması, birkaç gün önce Blythe için devasa bir şok etkisi yaratmıştı. Daha sonra bunu “kızını saç yaptırmaya diye gerçekte nereye gönderdiklerine dair” herhangi bir güvencesi olmadığı için yaptığını öğrenmişti annesinin. Elbette, bu ve bu tip durumlar, içindeki Ilene nefretini beslemekten başka bir işe yaramıyordu. “Gene evin yolunu unutmuş olmalı, birazdan ararım.” Yüzündeki yapay sırıtışın bile, annesini güzel gösterdiğini düşündü ve bu duruma küfretti iç sesi. Haksızlık değil miydi? Hani insanın kötü ruhu zamanla yüzüne yansırdı? Çünkü biliyordu ki, annesinin ruhu var olan en kötü ruhlar arasında, ilk beşe garanti girerdi. “Anthony nerede biliyor musun?” Tone mu? Büyük ihtimalle senden kaçacak bir delik bulmuştur ve orada ne kadar kalırsa kendine kar sayıyordur demek istedi. Tabii düşüncesini kendisine sakladı. “Bence git bir duş al, en azından Annah geldiğinde saçların temiz olsun.” Elleri istemsiz olarak saçlarına gitti bu lafın üzerine. Dün yıkanmıştı aslında. Pis miydi? Tuttuğu bir tutamı aldı ve burnuna götürdü. Elma kokuyordu, şampuanının kokusu işte. Kendini savunmak için açtı ağzını, “İyi de, saçlarım temiz, daha dün akşam-“ Annesinin bakışlarını üzerinde hissettiğinde sustu. Kaşlarını çattı ve hızla yukarı geri odasına gitmeden önce tek bir kelimeyle itaat edeceğini belirtti, tamam.

O yıkandıktan en fazla bir saat sonra geldi saçlarını yapmak için kadın. Nasıl bir şey istediğini sorduğunda Blythe ayaklandı, kafasında Küçük Deniz Kızı’nın Broadway müzikalinde, Sierra Boggess’in kullandığı saç modeli gibi bir şeyler vardı. Elbette kostümü müzikalinkine göre, kesinlikle daha gerçekçiydi. Fazla süslü şeyleri taşıyamayacağını düşündüğündendi bu, tabii. Hatta hatlarını belirginleştirmesin diye, kuyruk görüntüsü verilen eteğin bollaştırılmasını da istemişti. Ne yazık ki olmadı. Bu yüzden, deniz kabuğu şeklindeki ‘bikini üstüvari' parçaya göbeğini kapaması için tülden bir kısım eklettirdi. Ne kadar az iddialı olursa, o kadar memnun olurdu, o da ailesi de. Korkunç olmayacaktı elde ettiği sonuç, ağızları açık da bırakmayacaktı, hatta belki sadece milleti üzerine güldürtecekti. Yani, on sekiz yaşına basmasına az kalmış bir kız için, Ariel kostümü… Kimileri çocuksu bir ilgi çekme çabası olarak etiketleyecekti kızı ve kostüm seçimini. Kimileriyse vücudunu sergileyemeyecek kadar ürkek olduğunu konuşup kıkırdaşacaktı. Yapmadığından değil, geçen sene resmen bir “fahişe vampir” olarak giyinmişti Cadılar Bayramı’nda. Evdeki sorunlara ilk olarak o şekilde karşı çıktığını belirtmişti. Kızını o halde gördüğünde Ilene’nin attığı çığlık ve Blessed’in “güzel olmuşsun”unun üzerine büyükanne Sullivan’ın “bu günleri de mi görecektik”lerini asla unutmayacaktı. Ailesi ile ilgili sahip olduğu yegâne keyifli anıydı çünkü bu. İşi bittiğinde gülümseyerek aşağıya, annesinin yanına yolladı Savannah’ı. Omuzlarını kaydırdı geceliğin. Sonra parmaklarının ojesi bozulmasın diye avuçlarının içiyle aşağı doğru ittirdi ve yere yığılışını seyretti saten kumaş parçasının. İç çamaşırlarıyla oturdu bir sure. Ellerine oje için sıkılan şu yağlı kurutucunun verdiği hissi görmezden gelmeye çalıştı. Banyoya koşup elini yıkama isteği bir yaranın kabuğunun deli gibi kaşınması ile eşdeğerdi. Tam olarak o kadar, sinirbozucu…

Hazırlıklarını tamamladığında, cep telefonunu eline aldı ve ikiyi tuşladı. Hızlı aramalardan direk erkek kardeşi çevrildi, çocuk telefonu üçüncü çalışta açtı. “Odalarımız birbirine bu kadar yakınken telefon mu kullanıyorsun? Ooo, fatura kabarık gelsin diye mi? Aileye iyi bir darbe kardeşim, akıllıca.” Sen ne zaman eve geldin ki diye soramadan yüzüne kapandı telefon. Minik adımlarla odadan çıktı. Yeşil ve parlak eteğin kalçadan dize kadar olan kısmı oldukça dardı. Devamındaysa arka taraf genişliyor ve ucundaki tülden kısım kuyruk görüntüsünü tamamlıyordu. Kardeşinin odasının önüne gelince durdu. Kapının karşısındaki duvarda asılı olan aynaya baktı son bir kez nasıl göründüğünden emin olmak için. Göbek kısmındaki tüle kaydı elleri. Dudaklarını büzdü, dilini yanağının içinde dolaştırdı ve sonra ah dedi. “Annenin ve çevrendekilerin ne dediğini s*ktiret, Blythe; bu fazla kaba kaçtı, Blythe.” Omuzlarının üstünde duran melek ve şeytanın konuşmalarını hissetmişti. Onun sesini kullanıyorlardı, düşüncelerinin zıtlıklarını gözüne sokmak için, konuşmayı bir görev kabul etmişlerdi. “Evet, haklısın.” dedi sırıtarak, kimle konuşuyordu sahi? İstediği zaman bu ek parçayı çıkarması için içe gizlenmiş yumuşak ve kesinlikle rahatsızlık vermeyen cırtcırta uzandı parmakları. Kostümün birbirinden ayrılışının sesini duyduğunda memnun bir şekilde, derin bir nefes aldı. Tülü yere attı ve Tone’un kapısını tıklattı. “İçeri girebilir miyim? Oh elbette, girebilirim.” Kafasını içeri uzattı. “Tone? Giyindin mi?” Kardeşi odanın bir diğer ucundan kızın görüş alanına girdi. Gülümsedi ve odaya girdi kız, iyi görünüyorsun demeye gerek yoktu. Tone büyük ihtimalle, farkındaydı bunun. Çocuğun sandalyede takılmayı bekleyen şapkasına doğru yürüdü. Eline aldı ve şöyle bir çevirdi, “En azından orjinalinden bir farkı yok.” Sonra güldü ve eliyle kafasındaki denizyıldızını gösterdi. “Şaçımı bozmayacak olsaydı, şimdiye kafama takmıştım.”

Arabadan inerken, heyecanlı mıydı? Yok canım. Tone’a baktı. Çocuk güven verici bir şekilde gülümsediğinde endişelenecek hiçbir şey olmadığını hatırlattı kendine. Şu kalabalığın arasında kimse, Blythe’ı görmeye çalışmayacaktı, aralarına karışıp herkes gibi eğlenmeliydi. Kasıntı bir şekilde köşenin birinde oturup beklerse, daha çok dikkat çekerdi. Kapının önündeki görevliler ismini sorduğunda onun yerine Tone ikisinin de adlarını söyledi. İçeri girin diye mırıldanmasaydı adam, tüm gün orada bekleyebilirdi, ikizinin onu kolundan tutup çekmesine izin verdi. Uzun bir koridora giriş yaptılar. Çevresine baktı çocuğun arkasından yürürken. Duvarlardaki yumuşak kabartmaların üzerine sürttü ellerini. Gülümsedi, hoş göründüğünü kabul etmesi gerekiyordu. Kraliçenin seçiminin klaslığı daha girişten kendini belli etmişti. Koridorun sonunda dikilen iki kızın okuldan olduğunu sanması normaldi, biraz daha yaklaştığında karşısındakilerin kendinden daha büyük olduğuna kanaat getirmişti tabii. Sarı saçlı olanın botokslu suratı yapılan operasyonun çok başarısız olduğunu haykırıyordu, yüzünü ekşitmemek için gözlerini kaçırdı. Belki eve dönmeden önce onu yine görebilirse, annesinin doktorunun kartını falan verirdi. Kızlardan biri elindeki nesneyi ona doğru uzattı. Bir bardak mı o? Eline almadan önce içine bir bakış attı. Rengi fazla koyu bir kırmızıydı. “Ne? Mona insanlara kan içtireceği bir ritüel mi hazırlıyor?” Homurdandı fakat kız bardağı geri çekmedi. “İçmezsen, giremezsin.” Cümle, bastırılmış bir emir kipi gizliyordu içinde. Olayları yumuşak duvarlara yaslanmış bir şekilde izleyen kardeşi bardaklardan kendisine uzatılanı aldı ve bir yudum aldı. Devamını getiremedi… Gözleri irice açıldı kızın, devamını getiremedi mi? Tone gülerek bardağı işaret etti, gözlerindeki uyarı açıktı; dikkat et. Yüzünü buruşturdu ve resmen burnuna sokulan içecekten bir yudum aldı. Yüksek derece alkolün etkisinden kaçınmak için küçük bir yudumla kalmayı tercih etti. Yutarken, boğazından aşağı bir ateşin süzüldüğüne yemin edebilirdi. İçeri geçebileceklerini söyledi kızlardan biri, oh teşekkür ederim. Hissettiklerine bakılırsa ikinci bir yudum, kızı sarhoş edecekti. Lanet olsun sana Mona Lisa! Bilerek yapıyorsun değil mi… Alkole karşı dayanıksız olan genç bir bayan için parti öyle pek de iyi başlamamıştı. En yakın arkadaşlarından Pam’i görünce sırıttı biraz ileride. Kızın kırmızı – siyah elbisesi, ten rengine beklediğinden daha iyi uyum sağlamıştı. “Hey Pam!” diye seslendi ve el salladı gülerek. Ardından Tone’a döndü. “Hadi gel! Seni biriyle tanıştırmak istiyorum.” Sesinin planladığından yüksek çıkması üzerine yüzünü buruşturdu, sabaha çıkmak istiyorsa, bu gün birazdan da az içmeliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Anthony Sullivan
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Anthony Sullivan


Mesaj Sayısı : 31
Kayıt tarihi : 18/07/11

When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Empty
MesajKonu: Geri: When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.   When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 3:57 pm

Uyku mahmuru gözlerini yarım şekilde aralayıp gözlerini duvardaki saatine çevirdi, saat neredeyse 6’ydı. Şu saate ne zaman baksa kahkahalar atarak koşup Bly’a sarılası geliyordu, onun hediyesiydi çünkü. İçinde kendisinin ve onun Noel’de çekilmiş komik bir fotoğrafları vardı, ikisi de aşırı büyük dillerini çıkararak sırıtmışlardı. En son ne zaman bu kadar eğlendiğini de hatırlamıyordu ayrıca, o akşam epicti. Yatağında huzursuzca kıpırdandı, çıplak tenine pütür pütür bir şeyler değiyordu. Büyük ihtimalle uyumadan önce üzerinden çıkardığı gömleğin düğmeleriydi onu rahatsız eden. Olduğu yerde dönerek rahat bir şey bulmaya çabaladı, her seferinde rahatsız oluyor ve yavaş yavaş sinirleniyordu. En sonunda pes ederek ellerinden yardım alarak doğruldu ve ayaklarını yatağından aşağı sarkıttı. Başını kaldırdığında kapısının arkasında asılı olan parti kostümünü gördü. Alice in Wonderland de en sevdiği karakter gibi gidecekti, Mad Hatter. Burnuna dolan kokuyla huzursuzca kıpırdandı tekrar, kendisinden gelmediğine emindi daha sabah duş almıştı. Blythe’ın odayı en son ne zaman temizlediğini düşündü, hatırlamıyordu gerçi. Duş almak için odasından çıktı, banyoya gitmek yerine yönünü değiştirip merdivenlere doğru ilerledi. Hizmetçilerden birine seslenecekti ki odasından çıkıp salona doğru yürüyen annesinin bakışlarını hissetti üzerinde. Sahte bir gülümsemeyle baktı kadının yüzüne. Gözlerindeki onaylamayan bakışla beraber ağzından dökülen ‘cık, cık, cık’ sözleri, oğlunun evin içinde yarı çıplak gezmesine karşı verdiği tepkiydi. Normalde böyle bir durumda iğnelerini batırmaktan çekinmezdi kadın, Tony’nin buna inancı tamdı, sessiz kaldığına göre olayın altında bir iş olmalıydı. “Ne oldu anneciğim,” dedi sesindeki yapmacık yalakalık kilometreler ötesinden anlaşılırdı. “Yoksa oğlunu yakışıklı bulmuyor musun?” Ardından yine aynı yapmacıklıkla dudaklarını büzmüş, elini göz yaşlarını silermiş gibi hareket ettirmişti. Kadının kendi kendine bir şeyler mırıldandığını gördü, yine de oğluna hiçbir tepki vermemişti. Yüzüne kocaman bir sırıtış yayıldı, kadın elindeki iğneyle bir şeyler yapmaya devam ederken onu umursamadan genç hizmetçilerden birine adıyla seslendi. Kız onu gördüğünde kendini engelleyemeden kıkırdadı ve Ilene’in korkutucu bakışlarını üzerine çekmeyi başardı. Tek laf etmeden insanları nasıl bu kadar çok korkuttuğu merak konusuydu tabii. En kısa zamanda, dedi Tone kendi kendine bunu öğrenmeliyim.

Kendisinden emir bekleyen kıza doğru döndü, yüzündeki çapkın gülümseme yüzünden yanakları al al olmuştu kızcağızın. “Odamı temizlersen memnun olurum, eşyaların yerini değiştirmemeye çalış lütfen.” Bu seferde Ilene soru soran delici bakışlarını yolluyordu en az sevdiği çocuğu üzerine. Herkes kadar o da biliyordu ki Blythe’dan başka kimse giremezdi odasına bu tarz işler için. Tam ağzını açacağı sırada Tony onun söyleyeceklerini beklemeden banyoya doğru çevirdi rotasını. Blessed’ın odasının önünden geçerken biraz durdu, kızla biraz eğlenebilirdi belki. Sessizce kapıyı araladı, pespembe odaya adım attığında içinden kusmaktan başka bir şey gelmiyordu. Yatağında bacaklarını için çekerek uyuyan kızı gördü, eğer bu tablo içinde Bly olsa dünyanın en şeker şeyine bakıyor gibi hissedebilirdi. Kızın yatağının başına geldi ve hafifçe eğildi, bu kadar yakın temastan hoşlandığı söylenemezdi tabii ama eğer kızın kulağına bağıracaksa bunun için mecburdu. Boğazını temizledikten sonra hızla böğürdü kardeşinin kulağına. Blessed yatakta sıçrayarak uyandı ve yüksek sesle ağlamaya başladı, o ise gülüyordu. “Umarım iyi uyumuşsundur, kardeşim. dedi odadan çıkarken, ses başkasına gitmesin diye kapıyı çekmeyi unutmadı. Tam Andy’e de uğrayacaktı ki gitmesi gereken bir parti olduğu geldi aklına. Sonunda banyoya varabildiğinde kendini buz gibi suyun altına bıraktı. Yaz – kış soğuk suyla yıkanırdı zaten, soğuk suyun vücuduna yaptığı şok etkisini seviyordu. Eli şampuanların durduğu rafa doğru gitti gözleri kapalıyken, elinde tuttuğu şişenin kapağını açtığında elma kokusu doldurdu duşa kabini. Yanlışlıkla ikizinin şampuanına almıştı, bu sefer kendisininkine uzandı bilinçli bir şekilde, nane kokulu olana. Uzun saçlarıyla boğuştuktan sonra musluğu kapatıp, ıslak ayaklarıyla yerdeki havluya bastı. Kenarda duran havlusunu alıp beline sardı, bir tane de baş havlusu alıp saçından akan sular kesilene kadar kafasında tuttu. Bu sırada uzamış sakallarını kesmiş, tıraş losyonunu sürerek ortama kokusunu bırakmıştı bile. Aynadaki yansımasına bakarak elleriyle saçlarını düzeltti, birkaç kez de saçlarını savurdu ve tamamdı –mükemmel görünüyordu. Odasına girdiğinde hizmetçinin çoktan işlerini bitirdiğini görüp rahatladı, orada burada savrulmuş kıyafetlerinin hepsi yatağının üzerinde katlı bir şekilde duruyordu. İç çamaşırını giydikten sonra kıyafetini askıdan alıp üzerine geçirdi, ayakkabılarını giyecekti ki bağcıklı olduklarını görüp küfretti –bağcıklı ayakkabılardan nefret ediyordu ve her ne kadar kimse Converse’in bağcıksızlarını beğenmese de onun için ilah gibi bir şeydi. Homurdana homurdana bağcıklarını beş dakikadan uzun bir süre boyunca bağlamaya çalıştı, önce çok sıkı yapmıştı sonra da çok bol. İstediği gibi olup olmadığını kontrol etmek için odada aşağı yukarı yürüdü, sonunda halledebilmişti. Masasının üzerinde duran şapkayı da kafasına geçirdikten sonra hazırdı, şimdi sıra Blythe’ı beklemeye gelmişti –en zor kısım. Şapkayı aldığı yere geri bırakıp her daim açık olan bilgisayarının başına oturdu. Gelen maillere şöyle bir göz attı, Facebook’taki bildirimlere baktı ardından. Telefonunun melodisini duyduğunda olduğu yerden kalktı, ekrandaki ismi gördüğünde sırıtıp açtı. “Odalarımız birbirine bu kadar yakınken telefon mu kullanıyorsun? Ooo, fatura kabarık gelsin diye mi? Aileye iyi bir darbe kardeşim, akıllıca.” Ardından kızın hiçbir şey söylemesine izin vermeden kapayıp, bilgisayarının başına geri döndü. Beş dakika kadar sonra kapının arkasından kızın sesi duyuldu. “İçeri girebilir miyim? Oh elbette, girebilirim.” Kapı hafifçe aralandı ve kızın başının bir kısmı odanın içine girdi. “Tone? Giyindin mi?” Sanki giyinmese bir sorun olacakmış gibi. Oturduğu yerden kalkıp kızın görüş alanına girdi, ardından kendini yatağının üzerine attı. “En azından orjinalinden bir farkı yok.” dedi kız elinde şapkayı evirip çevirirken. “Şaçımı bozmayacak olsaydı, şimdiye kafama takmıştım.” diyerek güldü ve eliyle kafasındaki deniz yıldızını gösterdi. Bu sözlerin üzerine Tony kız kardeşini baştan aşağı süzdü, mükemmel görünüyordu.

Arabadan indiklerinde kızın yüzünden hafifçe geçen endişe ve heyecan karışımı dalgayı gördü, güven verici bir şekilde gülümsedi ardından. Kardeşinin Mona'nın yaptığı parti hakkında endişelenmesi istemiyordu, bir şey olsa bile ki olmazdı Tony olayı saniyeler içinde kapatabilirdi. Kapıda adlarını soran adamı ikisinin yerine de yanıtladı, adamın içeri girin lafından sonra bile kapının önünde durmaya devam eden kızı kolundan çekiştirerek kendini içeri attı. Mekanın güzel olduğunu söyleyebilirdi, sadece fazla gösterişliydi. O her zaman salaş yerleri seven biri olmuştu, nedenini bilmiyordu gerçi kendisi de salaş biri olduğundan olabilirdi. Koridorun sonunda dikilen iki kızın onlara uzattığı bardaklara baktı, Mona ve kuralları dedi gözlerini devirerek. “Ne? Mona insanlara kan içtireceği bir ritüel mi hazırlıyor?” Kardeşinin bu tepkisine gülmeden edemedi, bunun üzerine ise kızın verdiği aşırı ciddi yanıt çok daha komik görünmüştü gözüne. “İçmezsen, giremezsin.” Tereddüt etmeden kendine uzatılan bardağı alıp bir yudum aldı, içkiye fazlasıyla dayanıklı olduğu halde boğazındaki hafif yanmayı hissettiğinde kardeşine dikkatli olmasını öğütleyen şekilde baktı. Küçük kız için bu fazlasıyla ağırdı. Sonunda içeri girebildiklerinde oraya buraya saçılmış arkadaşlarını izledi gözleri. Hepsi koluna bir kız takıp ona en güzel yüzünü gösteriyordu ve elbette hepsinin amacı aynıydı. Sinsi sinsi güldü, onların yanına gidip kızlarını ellerinden kapmak çok eğlenceli olacağa benziyordu. Gözleri Sam'i aradı önce, gelmeyeceğini bildi halde. O olsaydı çok daha fazla eğlenebilirdi, kıvırcık koyununu pek seviyordu. İşte nedenini bilmediği bir şey daha... Onun gibi biriyle takılması yüzünden diğer arkadaşlarından tepki görse de umursamamıştı, hayatında Bly ve Andy'den sonra gerçekten sevdiği tek insandı Sam. “Hey Pam!” Kız kardeşinin seslendiği yöndeki kıza baktı, kızın yüzündeki gülümseme ona çok yakışıyordu ve fiziği de fazlasıyla güzeldi, siyah ve kırmızı karışımı elbisesi üzerinde çok iyi durmuştu –Tanrım, kız güzeldi. “Hadi gel! Seni biriyle tanıştırmak istiyorum.” derken kızın yükselen sesine gülmeden edemedi, içtiği ufacık bir içki bile onu çakırkeyif yapmaya yetmişti bile. Blythe’ın Pam olarak tanımladığı güzel kızın yanına vardıklarında kardeşinin aşırı sesli tanıştırma seansına izin vermeden yüzüne en etkileyici gülümsemelerden birini yerleştirip konuştu. “Çok güzel görünüyorsun Pam… Bu arada ben Tony, Blythe’ın ikizi.”


rpout:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Pamela D. Larsen
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Pamela D. Larsen


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 29/07/11

When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Empty
MesajKonu: Geri: When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.   When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 5:32 pm

Gülümseyerek yudumladı kahvesini, sütsüz, sek kahve. Her zamanki gibi dayanıklılığını sergiliyordu, en basit şekilde olsa bile kendisinin olumlu yönlerini sergilemeyi severdi. Üzerinde sabahlığının yumuşak kumaşı en küçük hareketinde bile onu gıdıklıyor, çıplak teninin güzel hissetmesini sağlıyordu. Her şey istediği gibi mükemmeldi. - ki her zaman tek istediği şey mükemmeliyet olmuştur - Ferah ve geniş, lüks eşyalarla donatılmış kraliçenin odasından pek bir farkı olmayan odasının penceresine yaslanmış, dışarıdaki manzarayı inceliyordu. İnsanlar sağa sola koşuşturuyor, kızlar ellerinde alışveriş paketleriyle gülüşüyorlar, erkekler ise kızlara bakıp iç çekiyorlardı. Her zamanki Manhattan'ın hali diye düşündü Pamela. Hiçbir zaman onlardan biri olmamıştı, istese de istemese de. Aslında hiçbir zaman da onlar gibi olmayı istemedi, onlar hayatta amaçları olmayan, gelip geçici insanlardı. Oysa Pamela bu dünyaya adını bırakacaktı, asla unutulmayacaktı ve her zaman ayakları yere basan kadın olarak tanınacaktı; ya da ünlü bir Broadway sanatçısı olarak, belki de otoriter kadın bir bakan olurdu. Çok da güzel olurdu. Bir an hayallere kapılıp gülümsediğini fark etti yine. Hayalleri o kadar uzakta değildi ki. Sesi ve dansları Broadway'i bir hayal olmaktan çıkarıp, bir amaç kılıyordu. Aynı şekilde dersleri ve zekası da kadın bir bakan olmayı ulaşılır bir hedef haline getiriyordu. Hayat onun için güzeldi, en küçük bir tereddütü olmadan yaşamayı severdi Pamela. Önceden belirtildiği gibi, her şeyin mükemmel olması gerekiyordu. Aksi takdirde ciddi sorunlar çıkarabilirdi. Bedenini pencereden ayırıp biraz sonra giyeceği kostüme çevirdi. Carmen karakterinin Broadway'de giydiği o muhteşem kostümün birebir kopyası. Her ayrıntısına özellikle dikkat etmiş, terziye en az on kez her şeyin kusursuz olmasını istediğini söylemişti. Buna rağmen kostümü üç kez geri göndermek zorunda kalmıştı, her seferinde bir hatayla geri gelmişti çünkü. Neyse ki tedbiri hiçbir zaman elinden bırakmayan bir yapısı vardı, bu yüzden kostüm şimdi hatasız ve kusursuz bir şekilde karşısında duruyordu.

Kahvesi bitmiş fincanı beyaz çalışma masasına bıraktıktan sonra üzerindeki sabahlığı vücudundan sıyırarak, kapısının yanındaki askıya astı. Önceden hazırladığı kırmızı iç çamaşırlarını geçirdi üstüne, ardından kostümünü bozmadan giydi. Saçlarını zaten yıkandıktan hemen sonra hazırlamıştı. Gülü sağ kulağının biraz üstünde, bir tutam saçı layığıyla, yani mükemmel şekilde, tutuyordu. Son olarak yine önceden hazırlayıp kostümün yanına koyduğu siyah topuklu ayakkabılarını, ince bilekli güzel ayaklarına geçirdi. Makyajını da saçıyla yaptığından ötürü o da hazırdı. Tek eksiği parfümüydü. Yine beyaz tahtadan oyulma makyaj masasının üzerinden, şık parfüm şişesini alıp boynuna, koltuk altlarına sonra el bileklerine sıktı. Elleriyle hareketler yaparken güzel bir koku yayıldığını bilmeyi severdi. Çanta almayacaktı, telefonunu kostümün içinde özel hazırlattığı cebe koyacaktı. Böylece her şey tamam ve tabi ki kusursuz olacaktı. Odasından çıkıp malikanenin görkemli merdivenlerinden aşağıya inerken, kendisini tam anlamıyla Carmen gibi hissediyordu. Tabi daha zeki, daha güzel, daha amerikan ve daha kaliteli bir Carmen. Küçük kız kardeşi Pippa pembe elbisesiyle mutfağın oradan belirirken, kızın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı. Pippa, Pamela'ya doğru koşarken de gülüyordu, sonra Pamela eğildi ve birbirlerine sarıldılar. Pippa'yı her zaman çok sevmişti Pamela. Onun geleceğini de kendisininki gibi görüyordu, pürüzsüz ve tamamen başarılı bir kadın olacaktı o da. Olmasa zaten başına geleceklerin de farkında olacaktı, Pamela onu salaş, başarıdan uzak biri olarak görürse haddini iyi bildirirdi ama zaten Pippa ablasına fazlasıyla özeniyordu, bu yüzden başka bir yola sapacağını da düşünmüyordu Pam. "Çok güzelsin." dedi Pippa ona hayranlıkla bakarken, Pamela samimiyetle gülümsedi. Ardından kırmızı rujunun çıkmayacağını bildiğinden kardeşinin yanağına bir öpücük kondurdu. Annesi ve babasının iltifatlarıyla kendini biraz daha iyi hissettikten sonra, şoförlerinin onu Amnesia'ya bırakmasını bekledi.

En sonunda mekana gelmişti, sandığından daha kalitesiz olmasına üzüldü. Oysa o kadar hazırlanmıştı. Kendisi bir parti verse kesinlikle daha lüks ve daha kaliteli olurdu. Bir ara parti vermeliydi, gerçi verebileceği en büyük parti brunch partileri olurdu, onun haricindeki tüm "partiler" gereksizdi Pamela için. Tamamen zaman kaybı. Onun yerine oturup bir kitabı bitirmeyi tercih ederdi. Yine de adını duyurmadan ölmeyeceğine yemin etmişti, bu yüzden partilere katılması ve ününü yayması gerekiyordu. Girişteki kızların ellerine tutuşturduğu içinde ne olduğu anlaşılmayan içkiden bir yudum aldı. Tiksindi, içkiden nefret ederdi. Sigaradan nefret ettiği kadar. Kızların yanından geçtikten sonra içki bardağını hemen bir yere bıraktı. İçeceği tek alkol türü şarap olurdu. O da kalitesinden, bir Dom Perignon içmeye nasıl hayır diyebilirdi ki? Tanıdık yüzler arıyordu, bütün parti süresince öyle tek başına takılırsa ününü değil ancak ezikliğini yayabilirdi - ki eziklik Pamela'da bulabileceğiniz son özelliktir - Blythe'ın nerede olduğunu ve nasıl göründüğünü oldukça merak ediyordu aynı zamanda. Denizkızı olmak ona çok yakışacaktı, buna emindi. Özellikle Mona'nın saçma kıyafetinden çok daha başarılı bir kostüm olacağı daha görmese de belliydi. O sırada arkadaşının tanıdık sesini duydu. “Hey Pam!” Kırmızı dudaklarının arasındaki beyaz gülüşünü sesin geldiği tarafa çevirdi. İşte oradaydı Blythe, harika gözüküyordu, tam da beklediği gibi. Kusursuzdu, daha düşük bir şey de beklenemezdi Blythe'dan. “Hadi gel! Seni biriyle tanıştırmak istiyorum.” dediğinde fark etmişti yanındaki Mad Hatter kostümü giymiş oğlanı. Blythe'ın bir sevgilisi mi olmuştu? Vay canına, her kimse kostümü etkiliydi. Pamela anaçlık duygularıyla en yakın arkadaşının ve sevgilisi olduğunu düşündüğü kişinin yanına gitti. Sevgilisinin yüzünü görünce küçük bir tereddüt yaşadı, Blythe'a benziyordu ve fazlasıyla kusursuz hatlara sahipti. Eğer Blythe'ın sevgilisi değilse diye düşündü, çocukta gerçekten iş vardı. Gözlerindeki ışık bile etkiliydi, Pamela ister istemez ona aynı çekici bakışlarla baktı. “Çok güzel görünüyorsun Pam… Bu arada ben Tony, Blythe’ın ikizi.” Tony kendisini tanıştırdığında çok ilginçtir ki önce kimsenin sevgilisi olmadığına, onun ardından Blythe'ın ikiziyle daha yeni tanışmasına sevindi. Tony'nin güzel sözleri Pamela'nın içini gıdıklamıştı, oysa ki erkekleri hayatından uzak tutmaya, kariyerine odaklanmaya kendine söz vermişti; fakat bu çocukta ister istemez onu kendisine çeken bir şeyler vardı. Sanki Pamela demirdi ve Tony mıknatıstı. "Sonunda tanıştık Tony. Nazik iltifatın için teşekkür ederim, ayrıca sen de çok çekici gözüküyorsun, kostümünün ayrıntılarına bayıldım." Yüzünde uzun zamandır kullanmadığı o flörtöz ifade vardı Pam'in. Fark etmeden yapıyordu tüm bunları, Blythe'ın varlığını birkaç saniyeliğine unutmuştu bile. Neyse ki kusursuz gözüktüğünü biliyordu bu İspanyol kostümüyle, her zaman kusursuz gözükürdü, bu yüzden hiçbir zaman endişe ve kaygı taşımazdı. Hayat ona güzeldi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Blythe Sullivan
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Blythe Sullivan


Mesaj Sayısı : 38
Kayıt tarihi : 12/07/11

When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Empty
MesajKonu: Geri: When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.   When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween. Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 1:25 pm

Kardeşi ve en yakın arkadaşı gözünün önünde flört ediyorlardı. Şaşkınlığını belli etmek istercesine ağzını açtı. Ne halt yiyorsunuz bakışının onlara ulaşmasını umut etti ama ikisi de umursamadan birbirlerine bakmayı sürdürdü… İçinde hoş olmayan bir his belirmişti aslında, kıskançlık mı? Hayır, daha çok göz ardı edilmenin bir başka getirisi olan tanıdık tatsızlıktı bu. Ağzında bıraktığı hissi iyi bilirdi. İnce topuklu ve kostümünü tamamlayan deniz altı detaylarıyla süslü ayakkabısını yere vururken sabırsızlıkla bir Pam’e bir de Tone’a bakıyordu. Eğer Tony Pamela’yla çıkacak olsaydı… Ki buna şu saniye önünde akıveren elektriğe şahit olmasaydı ufacık bir ihtimal bile tanımazdı. Kardeşine güvenmediğinden değil… Birbirlerinden çok farklılardı, her ikisini de ölümüne sevse dahi bu karşı konulamaz bir gerçekti. Şu an böyle cici cici bakışmaları da bu yüzden fazlasıyla ilginçti. “Hey, Pam?” Parmaklarını şaklattı ve sol elini arkadaşının yüzünün önünde salladı. Boşta kalan eli kardeşinin kolunu dışarıdan fark edilemeyecek kadar yavaş bir hareketle sıkarken gözlerinin sorduğu soru barizdi; ne yapıyorsun ya? “Bende buradayım. Bilirsin, Blythe… En yakın arkadaşın olan.” Basit bir reveransla cümlesini tamamladı. Sözcüklere gerek yoktu beden dili saatlerdir yanınızda dikiliyorum ben sizi hayırsızlar diye haykırıyordu. Önce arkadaşının görünüşüne bir iltifatta bulunmasını bekledi. Fakat ses alamayınca homurdandı. Büyük ihtimalle deli Raven bile olsa, şurada Bly’ın beklentilerini anında anlardı. Tabii bunda Tony Sullivan sihrinin onu etkilememesinin payı büyüktü… Gerçi kimi kandırıyordu ki, Raven da Tone’u beğenirdi. Anlaşılan Pam de beğeniyordu. Ah Daisy, benim güzel arkadaşım, beni kardeşimin yanında bile fark edebilecek bir sen varsın değil mi? Başını anlamsızca salladı. Gözleri bitki tanrıçasını görmeyi umdu ama bir sonuç elde edemedi. Yeniden Pam ve Tony’ye döndüğünde gözlerinde beklenti dolu bir ifadeyle karşılaştı. Yüzü düştü, ah tabii büyüleyici etkileşimlerini yarıda kesmeme kızmışlardır. Yapmacık bir öksürükle sesini düzleştirdi, etkileyici bakışlarını her ikisinin üzerinde birer tur tuttuktan sonra anaç bir gülümseme eşliğinde dudakları aralandı. “Eğer söz verdiğiniz gibi birlikte takılacaksak, birlikte takılmalıyız.” Ardından muzipleşti bakışları, az önceki haline zıt bir duruşla sırtını dikleştirdi. “Tabii ben Raven’ı bulduğum zaman beni bu denklemden çıkarabiliriz… O zamana kadar diyorum yani.” Eklemesi kardeşini rahatsız etmiş olacak ki çocuk kızlardan başka tarafa çevirdi kafasını. Blythe kesik bir kahkaha ile sırtını bara yasladı.

Pam ve Tony bir şeyler konuşurken, aralarına girmek istemediğinden değil de bunun yaratacağı sonuçlara katlanmak isteyip istemediğinden emin olmadığı için, sessizce geride kalmayı tercih etti. Tırnaklarını seyretti önce bir süre, deniz mavisi ojenin üzerine kondurulmuş yosun yeşili polka noktalarının başta beğenmemiş olmasına rağmen mekânın ışıklandırması altında hoş göründüğünü itiraf etmek zorunda kaldı. İçten içe annesinin Savannah’a yüklü bir bahşiş verme nezaketinde bulunduğunu umdu. Partiye gelen gideni izlerken, rahatsızlık hissi yeniden baş gösterdi. Birkaç kişiye başıyla selam verdi ve zorlama bir gülümseme yapıştırdı yüzüne. Bu insanlardan ne kadar nefret ettiğini hangi cümle, şarkı veya başka bir şey izah edebilirdi ki? Tamamı kuru gürültü çıkarmakta ustalaşmış insan kalabalığı. Çevresini birkaç yaratıcı kostüm bulmak için taradı ama tek görebildiği ‘Blossom Joey’di. Kızı severdi, büyük ihtimalle Mona’nın kankası olmasaydı, şimdikinden daha çok sevebilirdi de. Yüzündeki ifadeyi korudu ama gülümsemesi dudaklarının biraz daha samimi bir şekilde kıvrılmasıyla değişti Josefine ona baktığında. Mona bir süre daha onun yanında dolaşmasa gidip bir merhaba bile diyebilirdi. Ne de olsa, meslektaştılar. Sene boyunca Glee kulübünde birlikte çalışacaklardı. Zevkle sırıttı kafasını kızın olduğu taraftan küçüklerin saçma kıyafetlerini birbirlerine açıkladığı köşeye doğru çevirirken, Glee; Mona’nın el sürmediği tek kulüptü ve Blythe bu fırsatı değerlendirecekti. Tiyatro kulübü başkanının kim olacağı da umurunda bile değildi. Öğretmenlerine Glee ile ortak bir müzikal sahneleme fikrini aşıladığı an, voilà. Müzik ve tiyatro yeteneğini bu sene Ramona bile takdir etmek durumunda kalacaktı. Zaten şimdiye kadar gelip bir kere bile bravo demediği için kızı kınıyordu. Ne de olsa o, gerektiği kadar bir saygı göstergesinde bulunmuş; kızın geçen sene kulüp denemelerindeki sahne şovunu iyi olarak değerlendirme lütfünde bulunmuştu.


ıhım:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
When witches go riding, and black cats are seen, the moon laughs and whispers, ‘tis near Halloween.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Halloween 2011 - Davetli Listesi
» Halloween'de herkes maskesini çıkartır.
» halloween
» halloween?
» Halloween 2011 - Parti Başlıyor!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Amnesia NYC-
Buraya geçin: