Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Meraklı Dedikoducu Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Meraklı Dedikoducu Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Meraklı Dedikoducu Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Meraklı Dedikoducu Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Meraklı Dedikoducu Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Meraklı Dedikoducu

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Euterpe Châtillon
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Euterpe Châtillon


Mesaj Sayısı : 109
Kayıt tarihi : 21/01/11
Gerçek Yaşı : 29

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 6:36 am




    Yatağımdan hiç kalkmak istemesem de artık hayatın akışına ayak uydurmalıydım. Yumuşak yatağımı ne kadarda özlemiştim oysaki… Yuvaya dönmek kadar güzeli yoktu. Şimdiden dedikoducu kızlar döndüğümü yaymıştır. Eh, burada olduğuma göre dedikodular durmazdı. Sinsice gülümserken başucumda duran beyaz saate baktım. Geç kalktım, yine her zaman ki gibi… Neyse ki beni beklemekten kimse usanmazdı. Böyle bir kızdım işte… İnsanların hayran kaldığı, sevdiği ve kopamadığı bir Euterpe. Yatağımdan yavaşça doğrulurken pencereden dışarıya baktım. Manhattan çoktan hayatın akışına kendini kaptırmıştı. Sıra bendeydi. Manhattan artık bana ayar uyduracaktı. Çıplak ayarlarımda beyaz halı üzerinde yürürken gülümsedim. Bu hissi bile özlemiştim. Her gün farklı otellerde kalmak çok saçmaydı. Ne olursa olsun insan evini özlüyordu. Banyoya ilerlerken saçlarıma baktım. Akşam aldığım sıcak duş beni kendime getirmiş ve kafamdaki tüm kirli düşünceleri atıp kaybolmuştu. Şimdiden bukle bukle olmuş saçlarıma bakıp iç geçirdim. Gerçekten de iyi görünüyordum. Birkaç makyaj malzemesi ile yüzüme hafif bir makyaj yapınca bir porselen bebeğe benzediğimi fark ettim. Herkes aynı şeyi derdi. ‘Porselen bebek gibisin!’ Genetik bir şey olduğu belliydi. Bu konuda annemlere benziyordum. İngilizlere fazlasıyla benziyordum zaten… Asil ve bir porselen bebek olduğum doğruydu. Düşüncelerim mutlukla aklımı doldururken dün gece giymek için koltuğa bıraktığım elbiseye baktım. Kısa, askılı ve kahverengi… En sevdiğim renk değildi kahverengi ancak bana da yakıştığı bir gerçekti. Annem her zaman kahverengi giymemi söylerdi. Kahverengi saçlarımı vurgularken, çikolata rengi gözlerimle bir bütünlük oluşturuyormuş. Modacı bir anneye sahipseniz böyle olurdu işte. Küçüklüğümden beri beni giydiren, farklılıklar yaratan hep o’ydu ve ben hala onu örnek alıyordum. Onun gibi bir modacı olmayacaktım ancak moda dünyasına adım atacağımda kesindi.

    Üzerimi giydikten hemen sonra hızla tahta merdivenlerden indim. Beyaz duvarları geçerken burnuma dolan krep kokusu beni sanki başka diyarlara götürmüştü. Beş yaşındayken yemiştim evde ki son krepimi… Annemin yapımıydı. İlk defa kendi bize kahvaltı azırlamıştı. Düşünceler aklıma hücum ederken bakışlarım annem ile karşılaştı. Mavi gözlerini bana dikmiş tebessüm ediyordu. ‘‘Bugün kahvaltı bizden prenses hanım…’’ Bir kahkaha atarken canımdan çok sevdiğim annemin yanağına öpücük kondurdum. Belli ki babam erkenden işe gitmişti. Kahvaltımızı kahkahalar atarak sohbetlerle geçiriyorduk resmen. Bir anlığına gözüm saate ilişti ve özür dileyen gözlerle anneme baktım. Anlamışçasına ‘haydi git bakalım’ dedi gözleri ile. Kapıdan çıkmadan önce yanağına bir öpücük daha kondurdum ve gri paltomu da alarak evden çıktım. Hava biraz esiyordu ancak gideceğim yer yakındı. Giderken birkaç kere telefonumdan twitterıma göz attım. Mesajlar yağıyordu adeta… ‘Geri döndün mü, neredesin, temelli mi geldin, tatile mi yoksa?’ Bu tarz cümlelerden sıkılmıştım. Kafe’nin girişine varınca telefonumu çantama attım ve tahta kapıyı sertçe ittirdim. Neyse ki fazla kalabalık değildi. Göze çarpmayan bir kenara oturunca beklemeye başladım. Umarım kısa bir sürede gelirdi.



Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Geri: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 7:44 am

Güneş sahip olduğu bütün ışıklarıyla uyanmam için gözlerime baskı yaparken uyumaya çabalamak yararsızdı. Bazen tavanın tamamını pencere yaparken aklımdan ne geçtiğini düşünmeden edemiyordum. Her sabah erken kalkmak, akşamları erken yatınca iyi bir şey sayılsa da dün geceki yoğunluktan sonra erken kalkmaya hiç ihtiyacım yoktu. Birkaç huysuz nefesi burnuma çektikten sonra vücudumun yarısını yataktan çıkardım ve belki de en iyi çabamı sarf ettim. Bir süre sağ ayağım ve gövdemin yarısı yatağa tutunmaya çalışsa da çoktan kalkmaya karar vermiş diğer tarafımı dizginleyemiyorlardı. Saate baktığımda her zamanki gibi yedi sayısıyla karşılaştım. Artık güneş biyolojik saat denen şeyin bile ötesine geçmişti. Dün telefonum kişiye özel zil seslerinden birisiyle çalmış ve açtığımda –ki bu pek sık olmuyor- eski bir arkadaşımın aşina ses tonuyla karşılaşmıştım. Ne kadar görüşmediğimize dair bir fikrim olmasa bile kabul etmiştim. Onunla en kısa süre zarfında buluşup soluğu anneme yalanlar sıralayan fahişenin yanında alacaktım. Akşam aceleyle adres not ettiğim kağıda büyük dikkatle baktım ve artık bu oyunu bitirme zamanının geldiğini düşündüm. Ben asla Brianna gibi birisi olamazdım. Zaten olmak istediğim de yoktu… Yine de ondan önce odaklanmam gereken mevzu odamda zaman kaybetmemi önlüyordu. Duş alıp almama kararsızlığı içinde banyoya ilerledim ve dakikalar boyunca bütün çevreci girişimlerimi yok edecek türden uzunlukta yüzümü yıkadım. Soğuk su derimle buluştuğunda en azından anlamsız korkulara kapılmamı önlüyordu. Euterpe’nin beni neden çağırmış olabileceğine dair fikirler fazlasıyla netti. Korkum oradan ayrıldıktan sonra olacaklara dairdi. Tabi bir de annemin beni evden çıkarıp çıkarmayacağı gibi küçük bir ayrıntı da olaylara dahildi. Dün bir ton saçmalık söyleyip sinirimizi bozmuştu ve iki senedir ilk defa annelik yapma arzusuna kapılmıştı. Onu dinleme gereği bile duymamıştım… Aptal bir kızın uydurduğu şeylere inanan bir anne en son istediğim şeydi. Üç sene önce velayet davasında benden vazgeçtiği an bir anne istediğin en son şey olmuştu aslında.
Yüzümü yıkadıktan karar değiştirerek küvete girdim ve buluşmaya gitmeden önceki anlarımın tadını lavanta kokusuyla çıkardım. Annem dün Euterpe ile konuştuktan hemen sonra sakladığı sırrını açık etmiş ve telefonumu sanki bir çocukla karşı karşıyaymış gibi almak istemişti. Öfke içimde fazlasıyla büyüdüğü içinse ben sadece telefonu yere atıp kırmakla yetinmiştim. Böylece ikimize de yar olamayacaktı. Amcamın hemen bugün bana yeni bir telefon yollayacağının bilincinde olmasaydım böyle bir şey yapar mıydım tartışılır ama en azından anneme boyun eğmemiştim. Sıcak sudan kurtulduktan sonra odama geri döndüm ve uzun dakikalar boyunca saçlarımdaki karışıklıkları açmaya çalıştım. Saçlarımı salık olarak iki yana bırakmanın ardından ise sıra en eziyetli olan giyinme kısmındaydı. Asla modayı fazla dikkate alan bir insan olmamıştım ama yargılanacak yeterince fazla şeyim varken bir de kıyafetlerimin yargılanmasını istememem ne giydiğimi düşünmeme sebep oluyordu. Siyah dar paça bir kot üzerine aynı renk bir atlet ve ardından kirlibeyaz renkli salaş bir t-shirt giydim. Bu pek de Manhattan tarzı değildi ama en azından t-shirt’ün önündeki bir biriyle çarpışan iki silah istediğim mesajı veriyordu. Saate baktığımda ancak bir saat geçmiş olduğunu fark etmem pek de iyi olmamıştı. Euterpe’nin asla erken kalkma gibi bir huyu olmazdı ve eğer Cafe Quella’ya bu saatte gidersem oldukça bekleyecektim. Bu düşünceyle ayaklarımı siyah bir çift topuklu geçirdim ve buluşmadan önce bir şeyler içmek için Starbucks’a gitme kararı aldım. Ben merdivenden inerken annem çoktan ahşap kapı önünde Auschwitz-Birkenau’yu kurmuştu. Ona aslında görmeyen gözlerle baktım ve kapıyı açmak için elimi uzattım. Hızla kapıyı tuttu ve geçmemi engelledi. Asla pes etmeyen bir insan olarak onun bu davranışlarına sadece gülmekle yetindim. Gerçekten de sinir bozucu bir gülümsemeydi bu… Beni eve bir ay kilitlemesine sebep olabilecek türden. Kapının hemen yanındaki askılıktan geniş vatkalı ceketini kaptım ve adımlarımı tekrardan yukarıya doğru yönlendirdim. Bu sırada yüzümdeki gülümseme ise ukalalığından hiçbir şey kaybetmemişti. Yukarıda daha ilkokula giderken akıl ettiğim bir çıkış vardı; Tavandaki camlar… Hemen dört parça camın birleşiminden oluşan büyük bir camı araladım ve uzun boyum sayesinde yukarı tutunmaya çalıştım. Bir seksen boyun üzerine bir de topuklu giyince bu hiç zor olmuyordu. Tavana çıktığımda pencereyi kapamaya gerek bile duymadan topuklularımı ayağımdan çıkardım. Evin yanındaki arazi ağaçlarla kaplı olduğundan inmem pek zor olmayacaktı. Ayakkabılarımı koluma takarak çatıya sarkan dallardan birisine tutundum ve ağırlığımı dengelemeye çalıştım. Tırmanma konusunda yıllar önceden gelen bir yeteneğim vardı. Ağırlığıma rağmen dalları birer birer atladım ve en sonunda ayaklarımın toprakla buluştuğunu hissettim. Araba anahtarlarım da pantolonumun cebinden bana sırıtıyordu.
Evin ön tarafına ulaştığım zaman annemin yansımasını camda zar zor seçebiliyordum. Arkadaşlarıyla gündemi tartışmaktansa dışarıyı izliyordu. Bizim aileden olan birisi için bile gayet tuhaftı… Tamirden yeni gelmiş olan 55 model Packard Carribean’ıma bindim ve annemin yansımasında öfkeyi görürken gaz pedalına bastım. Şu an Cafe Quella’da beklemek Starbucks’tan daha cazip geliyordu. En azından Cafe Q. Evden çok daha uzaktaydı. Önceden gittiğim için aklımda kalmış yolu izledim ve buluşmamızdan yaklaşık üç saat önce mekâna vardım. Cimriliğe kaçıp sadece bir su söyledikten sonra ise beklemeye başladım.
***
Saatler sonra kapıda Euterpe’yi görmüştüm. Her zamanki gibi kendine güvenli tavırlarıyla masalardan birisine ilerliyordu. Benim geç kalmamdan çok fazla umutlu gibiydi. Onun beni fark etmediğini görünce yaklaşık beş dakika boyunca görüşmeyeli ne kadar değiştiğini izledim. Bir süre sonra, sonunda masadan kalkarak şık dekor eşliğinde onun bulunduğu yere doğru adımlar atmaya başladım. Yanına geldiğimde beni fark etmemişti bile…
“Umarım başkasını beklemiyorsundur E.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euterpe Châtillon
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Euterpe Châtillon


Mesaj Sayısı : 109
Kayıt tarihi : 21/01/11
Gerçek Yaşı : 29

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Geri: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimePerş. Ağus. 04, 2011 8:41 am


    İlk defa erken geldim diye sevinecektim ki hoş bir ses tonu ile donakaldım. “Umarım başkasını beklemiyorsundur E.” Başımı hafifçe yukarıya kaldırınca gülümsedim. Sarı saçları bir buğday tarlasını andırıyordu sanki. Rüzgârda hafifçe uçuşan kibar buğdaylar gibi gibiydi. Gözleri ise saçları ile mükemmel bir uyum oluşturan mavimsiydi. Bazen yeşil gibi görünüyordu. Acaba gri miydi? Bu saçma düşüncelere son vererek uzun süredir görmediğim genç kıza sarılmak için ayağa kalktım. Eski dostuma sarılırken anıların beynime dolmasına engel oldum. Eskiler yoktu, olmayacaktı. Yeni bir Euterpe ve yeni bir sayfa… Kızdan ayrılırken oturmasını işaret ettim. Alieer asla moda ile ilgilenmezdi, değişmemişti. Yine aynıydı. Görünüşünde de değişiklik yoktu. New York’ta değilken bayağı popüler olduğunu duymuştum. Ben yokken ne kadar çok şey değişmişti öyle? Hatırlıyorum da eski grubumla partiden partiye koşardık. O zamanlar fazla çekingendim. Alieer ile benzerdik. Ne zaman nasıl davranacağım belli olmazdı. Artık huyum suyum oturmuş tam bir Euterpe olmuştum. Eskiden çocuk gibi olduğum bir gerçekti. Birkaç dakikalığına camdan dışarı dalmış olmam karşımdaki dostumu sıkmıştı belli ki… Gözlerimi camdan çekip garsona seslendim. ‘‘Bakar mısınız acaba?’’ Garsonu beklerken çantamda duran telefonu çıkarttım ve gelen mesajlara baktım. Hepsi de burada olduğumu öğrenmiş yeni kişilerdendi. ‘‘Tanrı aşkına, artık haberler daha çok yayılıyor.’’ Mesajları okurken bir anlığına eski dostuma baktım. Onunda gülümsediğini görünce bir kahkaha attım. Son mesajı okurken yazan kişiye baktım. ‘Jennifer’ isimli ezik/inekten başkası değildi. Az mı dalga geçerdim onunla… Alieer’in gözlerinin bende olduğunu hissederek Jennifer’ın mesajını onu taklit ederek okudum. ‘‘Ah Euterpe, seni görmek için sabırsızlanıyorum canım. En kısa zamanda görüşelim, öptüm. Jennifer…’’ İki genç kız olarak kahkahalara boğulurken garson çoktan siparişleri almaya gelmişti. Ben cappucino isterken, Alieer ise kendi siparişini veriyordu. Buranın cappucino’sunu bile özlemiştim. Diğer ülkelerde içtiklerim çoğunlukla garip oluyordu. Ama New York’un havası ve burası… İşte büyük bir farktı! Garson yavaş yavaş uzaklaşırken gözlerimi Alieer’e dikip konuşmaya başladım. ‘‘Eee eski dostum, ben yokken neler oldu. Anlat bakalım.’’ Can alıcı bir soru sormuştum belli ki… Cevapları bende büyük etki yaratabilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Geri: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimeC.tesi Ağus. 06, 2011 7:12 am

Euterpe’nin de işaretiyle karşısındaki koltuğa oturdum. Uzun bir süre cama bakarak kaybolup gitmiş gibiydi. Beni çağırıp hayal dünyasına dalmasına anlam veremesem de sabırla bekledim iki kelimesini. Bu kelimeler garsona yönelik olmuştu. Garson bize geleceğini belirtip başka bir masanın siparişini götürmeye gitti. Bunun üzerine bir anlığına garsona kayan gözlerim tekrardan Euterpe’ye odaklanmıştı. Euterpe sürekli yeni mesaj telefonunu eline aldı ve bir şeyler okumaya başladı. Ben ise bunun kaçmama değip değmediğini düşünüyordum. O evden kurtulmak için sırf hava almak bile geçerli bir sebepti aslında. Babamda sürekli benim uyguladığımı yapıp şehir dışı uçuşları ayarlıyordu. Artık onun şirketin merkezini değiştirdiğini bile düşünmeye başlamıştım. Ben küçükken aklımda kalan anılarımın çoğunda babamda vardı. O zamanlar şirketi bu kadar büyümemişti ama bunun şirketin büyüklüğüyle alakası olmadığını adım gibi biliyordum. Her şey zamanında alınan kararlar ve gerçekleşmemesi gereken yanlışlar yüzündendi. Bir nevi kelebek etkisi… Bakışlarım Euterpe’ye odaklanmıştı ama aslında görmeden bakıyordum. Aklım sürekli kelebeklerin kanatlarını çırpışını seyrediyordu kendi gerçekliğinde. Euterpe’nin telefona bakarken söyledikleri kesinlikle doğruydu Manhattan için. Son birkaç gündür kendimle ilgili bir şeyler görürüm korkusuyla L&C’yi kontrol etmemiştim ama, L&C olmasa bile sırf dedikoducular yüzünden “Euterpe” adının New York’un dört bir yanına yayılacağını biliyordum. Fazla göz önünde olan birisi olmadığım için kesinlikle şanslıydım. Çok göze batmadığım sürece kimse bende dengesiz bir kızdan fazlasını görmüyordu. Eu, mesajlardan birisini taklit ederek okuduğunda bu kadar düşmediğim için sevinmem gerektiğini de anladım. Jennifer ta ortaokuldan beri Euterpe’nin aşağılamalarına göz yumuyordu ve şimdi mesaj atacak kadar yüzsüz davranıyordu. Elimde olmadan görmeyeli popüler falan olup olmadığını düşündüm. Sonuç ise sürekli hayırdı! Her ne kadar sürtükler bile şöhret olabilse de Jennifer gibi kızlar sadece kahve alınması için yollanacak türdendi. İki yıl önce bu kahve taşıtma olayını bende denediğim için bu kızların yükselemeyeceğini biliyordum. O zamanlar sürekli yanımda dolaşan bir kız vardı; ismi Lauren’dı. Ya da o tarz bir şeyler… Kardeşimin cenazesinde bile kahve getirmeyi teklif etmişti bana. Kesinlikle adı anılırken bir sigara yakılması gereken insanlardandı; kullanılmaya uygun ve fazla saf… Onu en son, sürekli yanımda dolaşan başka bir kıza capuccino alırken görmüştüm. Bir sene önce falandı… Hâlâ daha duygularını incittiğim için suçlu hissediyordum kendimi. Yine de Jennifer’a karşın aynı suçluluğun zerresini bile beslemediğimden Euterpe’nin okuduklarına yüksek sesle güldüm. Lauren en azından yüzsüz değildi…
Garson sonunda yanımıza geldiğinde yine cimrilikten uzaklaşmayıp bir limonata söyledim. Bu konuyu sürekli cimriliğe vurmama rağmen aslında başka bir şeyi kaldıramıyor olduğum gerçeğini adım gibi biliyordum. Eğer kahve alırsam daha liseyi bitiremeden kendimi tımarhanede bulurdu. …Ve eğer içki içersem de –ki zaten elimi sürmüyorum- Cafe Quella’nın koltuklarında uzun bir uykuya dalardım. Garson siparişleri alıp yanımızdan uzaklaştığında bakışlarımı mekân üzerinde gezdirdim. Bazen buranın ne kadar sinir bozucu olduğunu unutuyordum. Aslına bakarsanız Manhattan içindeki neredeyse her mekân sinir bozucuydu bana göre. Bir şişe su almak isteseniz bile podyumlardan fırlamış bir borsacı ya da o borsacının manken eşiyle, eli açık çocuğu gibi durmak zorundaydınız. Bir seksen boyla manken kısmına daha uygundum aslında. Yine de mimiklerim yaşıma her zaman yol gösterici bir etken oluyordu. Gözlerimi mekândan ayırıp gelmemin ana etkeni olan kıza çevirdim. Bina ve insanlar sürekli üstüme geliyormuş gibi nezakete boğulmuşlardı. Bir an önce bu konuşmayı yapıp kaçmak istiyordum. Kız bana soruyu sorduğunda ise aklımda verecek pek bir cevap yoktu. Queen değişmişti. Önemli mi? Kesinlikle… Dedikodu yapmayı sevmeyen birisi olarak şimdilik sığınabilecek tek şeyim queen’in değişmiş olmasıydı. Bu yüzden konuya buradan girmeyi uygun buldum;
“Herhalde Bonnie’nin tahtını NY sokaklarını taşıyarak bizi Mona ile baş başa bıraktığını biliyorsundur.”
Kızın bakışları altında bilmediğini bile düşünebilirdim. Ama Manhattan da yaşıyorduk ve bunu sadece daha fazla dedikodu duymak için yaptığını anlıyordum. Bu konuyla ilgili fazla bir dedikodu çıkmadığı için ve Mona’yı takdir ettiğim için bu yönde sürdürdüm konuşmalarımı;
“Bence Mona tahta uygun tek isimdi ama Bonnie’nin boşluğunu kendilerinin doldurabileceğini düşünen bir sürü zavallı çıktı ortaya.”
Bunun en iyi örneklerinden birisi de Brianna idi. Sürekli olarak birilerini ezip yukarılara tırmanmaya çalışıyordu. Ama hiç saymadığı bir unsur vardı; manikürlü tırnaklarla asla tırmanılmaz… Bu yüzden yakında tırnaklarının birisinin derdine düşüp yere yuvarlanacağımdan adım gibi emindim. Garson içkilerimizi getirdiğinde limonatamdan yudumlar almaya başladım. Euterpe de duyduklarını tartmaya çalışıyor gibi gözüküyordu. Arkadaşının eski günlerinden ne kadar dişli olduğunu hatırlıyordum ve bir an onu Brianna ile eşleştirdim. Gerçekten de bana büyük faydası dokunabilirdi. Limonatanın ekşi tadını son bir kez tattım ve çıkarcı bir ses tonuyla konuştum;
“İstersen seni onlardan birisiyle tanıştırabilirim…”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Euterpe Châtillon
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Euterpe Châtillon


Mesaj Sayısı : 109
Kayıt tarihi : 21/01/11
Gerçek Yaşı : 29

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Geri: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimeC.tesi Ağus. 06, 2011 1:54 pm


    Dediklerini sindirmek kolaydı benim için. Burası Manhattan’dı. Daha farklı ne olabilirdi ki? Şu şöhret meselesi beni zerre kadar ilgilendirmiyordu aslında. Gözlerimi devirerek etrafa baktım. İnsanlar gittikçe basitleşiyor ve akla gelmeyecek haller alıyorlardı. Ben gittiğimden beri ne kadar değişmişti her şey… Özellikle de dedikodulardan uzak kaldığım için kendimi suçlu gibi hissediyordum. Bonnie’nin kraliçelik zamanı geçmişti ve yeni kraliçe Mona mıydı? Bu gerçekten de şaşırtıcı değildi. Mona her zaman böyleydi. Başından belliydi yani… Ayrıca tahta aday olan isimleri araştırmam gerekti. Gözlerimi tekrar devirerek asla bu olaylara karışmamam gerektiğini hissettim. Sadece sanatımı yapacak ve lanet olası dedikodular kazanına adım atmayacaktım. Karşımdaki kız bir anlığına baktım ve bir cümlesi ile daha karşılaştım. Onlardan biri ile tanışmak mı? Bu asla istemeyeceğim bir şeydi. Elimi salladım ve cevap verdim. ‘‘Hiç sanmıyorum Alieer. Bu işlere adım atmayacağım! Popülerliğinde bir sınırı vardır hatırlatırım.’’ Korkuyor muydum? Elbette ki hayır… Sadece artık aklımın başına geldiğini düşünüyordum. Bu dedikodu kazanına bulaşırsan geri dönüşü olamazdı. İmkânsız gibi bir şeydi. Kimse kolay kolay L&C’den kurtulamazdı. Buna bulaşmaya hiç niyetim yoktu. Tahta masaya koyduğum kahveyi narin parmaklarımla avuçlayıp dudaklarıma dayadım. Bir zamanlar ne kadar popüler olduğumu hatırladım. Örneğin biraz önce mesajını okuduğum Jennifer gibi… Kız peşimde dolaşmaktan zevk alırdı. Ne istersem yapar, kendisini bir piyon gibi kullanmama izin verirdi adeta. Hala hatırlıyorum onu… Siyah kısa saçları, yeşil gözleri ve minik burnu ile hoş bir kız olabilirdi. Ancak popülerlik potansiyelini kaldıracak güç onda yoktu! Kim bilir, günün birinde bir erkek ile dedikodusu çıksa ağlayarak kaçardı belki de… Ah bu kesinlikle komik olurdu. İnek bir tipti. Birkaç arkadaşı vardı, onlarında bana hayran olmadığını söylesem yalan olurdu belki de… Okula gitmiyordum ancak okulda bile ünlüydüm. Sadece yazları geldiğim halde böyleydim, kim bilir bu sene okula başlayınca neler olacaktı.

    Fazla sessiz olduğumu düşününce delici bakışlarımı yine karşımdaki genç kıza diktim. Daha fazla bilgi, daha fazla olaylar istiyordum. ‘‘Olaylar sadece bunlar mı Alieer?’’ Başımı yana yatırarak dudaklarımı büktüm. Başkası olsa dalga geçtiğimi sanırdı, ancak Alieer öyle olmadığını biliyordu. Beni iyi tanıdığı için okulda bu sene birçok şey yapacağımı da tahmin ediyor olmalıydı. Ne kadar çok bilgi, o kadar çok olay hesabı… Popülerlikten ve dedikodulardan uzak durabilirdim ancak L&C’nin işine yaramayacağımı kim söyler ki? Sadece dikkat etmem gereken tek şey tuzağa düşmememdi. ‘‘Haydi Alieer, benden saklamana gerek yok bilirsin. Er ya da geç her olayı öğreneceğim.’’ Keyifle gülümsedim ve elimdeki kahveyi masaya bırakırken kızında cevabını bekliyordum. Düşündüğü belliydi, hiçbir tepki vermiyordu bile… Yoksa yine kendi sorunlarıyla mı boğuşuyordu? İnsan bir yere kadar bunalırdı yani… O konuşana kadar caddeden geçen insanları incelemeye başladım. Manhattan gerçekten de fazla değişmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alieer V. Eldricht
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Alieer V. Eldricht


Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 27/06/11
Nerden : Gezgin takılıyor kızımız

Meraklı Dedikoducu Empty
MesajKonu: Geri: Meraklı Dedikoducu   Meraklı Dedikoducu Icon_minitimePtsi Ağus. 08, 2011 4:42 am

Kızın ret cevabını duyduğumda ister istemez yüzüm düştü. Demek oluyordu ki; Brianna ile kendim uğraşmak zorundaydım. Bu düşüncenin huzursuzluğuyla pipetimden bir yudum almaya kalktım fakat sadece boş hava ile karşılaştım. Bunun üzerine garsona limonatamı yenilemesini işaret ederek tekrardan arkama yaslandım. Euterpe ile pek de iyi birisi olmadığım zamanlardan tanıştığım düşünülürse teklifimi kabul etmemesi çok saçmaydı. Genelde herkesle uğraşan dedikoducu insanlar pek fazla değişime uğramazdı. En azından benim dışımdaki insanlar… Ben istisnanın da ötesiydim. Sadece özüme dönmekle alakalıydı yaşadıklarım. Tabi eğer özüm bir günü bir gününü tutmayan birisi ise… Kız beni daha fazla dedikodu için sorgulamaya başladığında ise aslında pek fazla değişmediğini anladım. Normalde ne çevremdeki insanlar dedikoducuydu ne de ben. Tek hobim L&C’yi okumak olan birisiydim. Ama bazen geçmişten simalar gözüküp önceden olduğum insan hakkında anılarımı tazeliyordu. Euterpe’nin burada hâlâ popüler sayılıp sayılmadığından emin bile değildim. New York’ta hele ki Manhattan da dengeler her saniye değişirdi. Belli ki Eu, uzakta olduğu zamanlarda bu ayrıntıyı unutmuştu. Parmaklarımı saçlarımın içinden geçirdim ve kısa bir süre zarfında camdan dışarı baktım. Perdelerle ve hava değişiminin yarattığı buğuyla gölgelenmiş camlar Manhattan’ı anlatabilecek bütün şeyleri barındırıyordu aslında. Euterpe ne olup bittiğini bilmek istiyorsa benimle konuşmak yerine dışarı bakmalıydı. Okuldan tanıdığım IV. Sınıfa giden iki kişi –ki her ikisi de erkekti ve birisinin sevgilisi olduğundan emindim- elektrik lambalarından birisine dayanmış öpüşüyordu. Hemen ilerisinde de II. Sınıflardan bir kız büyük hızla BlackBerry’sinden bu olayı bütün New York’a duyuruyordu. Biraz sonra oğlanların kızı fark edeceğini biliyordum ama her şey için geç olacaktı. Onların bu trajediye boğulmuş anlarını izlerken ruhum bir nevi uykudaydı. Burada böylece otururken aslında ne istediğimi fark ettim; sadece huzur… Son birkaç gün benim için iğrenç geçmişti ve yakın zamanda baloya hazırlanmak zorundaydım. Beynimdeki karmaşa yetmezmiş gibi bir de gaipten gelen bir sevgilim olmuştu. Kaşlarım bunları düşünürken bile çatılıyordu ve bu çatıklığı gidermek için sadece huzur gerekiyordu. Acaba tatile bir yerlere gidebilir miydim? Hem de okul açılalı kısa bir süre olmuşken… Kesinlikle imkânsızdı… Bu yaz amcamla İtalya’ya gitmektense, New York’ta kaldığıma pişman oldum bir an. İtalya da yer altı casinolarında kumar oynayıp tarihi eserleri gezmek pekte huzurlu sayılmazdı ama en azından ev dışında bir yer görmüş olurdum. Pişmanlığın gereksiz bir duygu olduğunu bildiğimden dolayı gözlerimi hemen camdan ayırdım ve o sırada yeni içeceğimi getirmekte olan esmer ve çelimsiz garsonu gördüm. Tepsi elinde fazlasıyla eğreti duruyordu. Onu daha fazla yormamak için yanımıza geldiği anda tepsiden bardağımı kaptım ve masaya kendim yerleştirdim. Euterpe’nin bakışları hâlâ üzerimdeydi. Kız her ne planlıyorsa kesinlikle bilgilerime ihtiyaç duyuyormuş gibiydi. Ama artık sıradanlaşan olaylar içinden hangisinin ona hitap ettiğini bir türlü kestiremiyordum. Acaba partiyi biliyor muydu? Kim bilmezdi ki! En azından davet edilen kim bilmezdi ki… Bu konudan bahsetmeye karar verdim. Belki kostüm muhabbeti açarak konuyu boş dedikodulardan çekebilirdim. Gerçi hâlâ kostümüm hakkında bir fikrim yoktu ama…
“Herhalde Halloween partisini duymuşsundur. Dediklerine girdi hiç görülmedik türden olacakmış.”
Gerçi ben buna pek inanmıyordum ama. Bir parti ne kadar farklı olabilirdi ki? Normalde partiye uğramazdım bile, ama belki eğlence bulabilirim umudu vardı içimde. Belki istisnai sevgilim Danie’yi bile görebilirdim orada. Nedense bunun düşüncesi beni heyecanlandırmaktan çok boğuyordu. Limonatamdan uzun yudumlar almaya başladım. Euterpe sanki bunu ilk defa duymuş gibi gözüküyordu. Davet almamış olabilir miydi? Kaşlarım hafifçe kalktı şaşkınlıktan. Bu konuyu biraz daha açmaya karar verdim. Amacım hava atmak değil hafızasını beslemekti;
“Amnesia’da gerçekleşiyor. Yeni queen’in bize armağanı… Kimileri kostümlerini günler önceden hazırladı ama ben çıplak dahi gidebilecek kadar fikirsizim.”
Çıplak gitmek… Düşünmesi bile eğlenceliydi. Herhalde kapının yanına bile yaklaştırılmazdım… Elimde olmadan gülümsedim ve pipet dişlerimin arasında ezildi. Bu sırada karşımdaki kızın konuyu değiştirmek istediğini az çok fark etmiştim. Zaten sürekli aynı insanlardan ve haberlerinden bahsetmek pek de bana göre değildi. Bakışlarımı kızdan, karşımdaki duvara doğru kaydırdım. Bahar tanrıçasını bir Rönesans ressamının elinden çıkma tablosu asılıydı duvarda. Çizgilerin karasızlığı ve uçuşan detaylarla bir Waterhouse resmini andırsa da sembolizme kayan yanı bu düşünceyi aklımdan uzaklaştırıyordu. Persephone’un çiçeklerden yapılmış tacına ve yeşil elbisesine baktığımda “Bu olabilir!” diye düşünmekten kendimi alamadım. Kostümüm kesinlikle bu olabilirdi. Ama karşımda Euterpe sıkılmış bakışlar atarken, kostümüme kafa yormak için iyi bir zaman değildi. Eğer bu bakışları biraz daha ileri seviyeye taşısa oturduğum yerde küle ve toza dönüşüp yok olabilirdim. Kesinlikle arkadaşlarına karşı çok sabırlıydı! Tırnaklarımı inceledim ve sesimi ayarlayarak sordum;
“Haberin yok muydu?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Meraklı Dedikoducu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Bar & Cafe Quella :: Cafe Quella-
Buraya geçin: