Jonathan Sullivan Sir Stafford | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 8 Kayıt tarihi : 06/08/11
| Konu: Jonathan Wallace. C.tesi Ağus. 06, 2011 12:57 am | |
| & J o n a t h a n W a l l a c e. & Oldukça sempatik ve halkla içli dışlı olan Jonathan, şarkı söylemeyi ve dans etmeyi de sevmektedir. Genellikle soğuk duruşlar sergilemekten sakınır ve her daim onu gülümserken bulabilirsiniz. Bir şeyler ters gittiğinde ya da işler karıştığında anında öfkelenebilir, ama daha sonra çok çabuk da yatışır. Kin tutmaz. Başkalarını aşağılamaktan sakınır. Yeni arkadaşlıklara her zaman açıktır. Komiktir. Sevdiği kişileri esprileriyle güldürmekten hoşlanır. Binbir çeşit taklit yapabilir. Oyunculuk yeteneği dahi vardır. Ama onun bu kadar özelliği dışında akla hayale gelmeyecek kadar çok kötü yönleri de vardır. Mesela bunlardan birisi aşırı tembel oluşudur. Ve aynı zamanda işgüzar... Çabuk yalan söyleyebilse de bundan daha sonra pişmanlık duyar. Aşırı duygusal bir insandır. Bu nedenle erkekler ağlamaz, kuralını devirenlerdendir. Fakat yeri geldiğinde, zor kullanması gerektiğinde gücünü sevgilemekten hiç çekinmez. Aslında normalde kavga olaylarına karışmaktan hoşlanmamıştır. Ancak söz konusu yakınları ve arkadaşları olursa onları korumak adına kavga etmekten çekinmez. Genel olarak ilk izlenimlerde sakin bir tip olarak görünse de aslında onu tanıdıkça komik ve sempatik bir kişi olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. & Joanne adında bir kız kardeşi vardır. Dört kişilik bu aile, bir de kocası ölmüş bir babaanne ile birlikte beş kişilik bir nüfusla müstakil bir evde yaşamaktadırlar. Evleri ne saray görünümündedir. Ne de bir apartman dairesi kadar küçüktür. Bahçeli bir evde yaşayan bu aile şehirde pek tanınmaz. Aslında Jonathan sıradan bir ailenin sıradan bir çocuğudur.
- Örnek RP:
“Bazılarımız gün geçtikçe sararıp soluyor. Bu Yoldaşlık için çalışanların sayısının azaldığını görür gibiyim. Şimdilik sesimi çıkarmıyorum. Ama yakında çok büyük bir patlama yaşayabilirim. Hogwarts’a geldiğim ilk senede Seçmen Şapka’nın nasıl zorlandığını bir ben bilirim. Slytherin? Gryffindor? Oldukça hırslı olduğumu söylemişti bana. Kendimi ispatlayabileceğimi söyledi. Ama ben Slytherin olmasın, diye kıvranıyordum içimden adeta. Sessizce haykırıyordum Seçmen Şapka’ya. En sonunda içimdeki bu doğuştan gelen dava adamına yenik düşmüştü Şapka ve beni en çok istediğim binaya seçmişti. Gryffindor’a. Çocuklarımın da şuan aynı bina da olmasına çok seviniyorum. Benim başlattığım bu davayı sürdüreceklerine emim. Benden sonra onların peşine düşmemeleri için, şimdilik bir şey söylemiyorum. Ama günün birinde öğrenecekler. Ölmeden önce söylemek zorundayım. Annelerinin bir kofti olduğunu bilmiyorlar. Onu Muggle sanıyorlar. Böylesi onlar için daha iyi. Malistaire Yoldaşlığının varlığından şimdilik haberdar olmamaları onların hayatta kalması için önemli. Hem de çok.”
Quinn kaşlarını çatarak aniden kapattı defteri. Babasının günlüğünü daha fazla okumaya dayanamayacağını anlamıştı çünkü. Babasına ait olan eşyaların toplanması gerektiğini bildiği için onun eşyalarının olduğu odaya girmişti. Eski evlerindelerdi kardeşiyle birlikte. Bazı şeyler toplanmamış toz tutmuştu adeta. Onları çalıştıran Seherbaz yoktu yanlarında. Bir süre kendi evlerinde takılmaları için onlara fırsat vermişti. Quinn yakında geri döneceklerini söyleyerek eski evlerine dönmüştü. Fakat bu deftere daha önce rastlamamıştı. Malistaire Yoldaşlığı diye bir şeyin olduğunu dahi bilmiyordu. Nolan Malistaire’ın başkanlığında Malistaire soyundan gelenlerin toplanmış olduğu bir topluluktu bu. Ve aynı sene farklı aralıklarla Malistaire soyundan gelenlerin kökleri kurutulmuştu. Önce amcası; Quinn, üçüncü sınıftayken bir ölüm yiyen tarafından öldürülmüştü. Çok geçmeden yengesi.. Ve daha sonradan MY’ye katılan birkaç kişi gözden kaybolmuştu. Quinn düşündü. Demek babasının günlüğünde bahsettiği kişiler bunlardı. Eğer onlarsa aslında gruptan ayrılmamış, kaçırılmış ya da öldürülmüşlerdi. Amcası ve yengesi, hatta dayısı dahi aynı sene sırf bu yüzden öldürülmüştü. Ve en sonunda babası ve annesi, bu sefer gözlerinin önünde ölmüşlerdi. Quinn bu düşünceler içindeyken Zayden babasının odasına girdiğinde Quinn’i elinde kapalı kaplı bir defterle düşüncelere dalmış bir halde bulmuştu ve tabi onun ne olduğunu da sordu hemen. Quinn kardeşini gördüğü anda irkilmesi bir oldu. “Yok bir şey. Bu.. Bu sadece önemsiz bir defter, babamın arkadaşlarından birine aitmiş. Karalama defteri olarak kullanıyordu sanırım. Çöpe atacaktım ben de zaten.” Yanındaki boş çöp kovasına attı defteri sonra. Zayden ise uyumak için salona geçeceğini söyledi hemen ardından. “Ben biraz takılacağım dışarıda, sen uyumana bak!” Zay’in gitmesinin ardından hemen çöp kovasına istemeden de olsa elini uzattı Quinn, defteri aldığı gibi üzerindeki tozları da silkeleyerek, eşyalarının bulunduğu bavula tıktı gizlice.
Artık gidip gerçekten kafa dağıtmaya ihtiyacı vardı. Kimsenin uğramayacağı bir yer neresi olabilirdi ki. Kendisi gibi aydınlık taraftakilerin pek uğramayacağı bir yer geçekten işini görürdü biraz rahatlayabilmek adına. Aslında bu belki de bile bile karmaşanın içine girmek gibi bir şey olabilirdi. Ama Quinn bir şey kaybetmeyeceğini biliyordu. Hatta belki babasını tanıyan bazı kişilere dahi rastlayabilirdi. Bunun için bildiği tek bir yer vardı. Anita Bar. Babasının eskiden pek sıklıkla takıldığı bir yerdi burası. Buradan biraz delil alsa bile kârdı onun için. Anita Bara gitmek için evden çıktı hızlıca. Tabi çıkmadan önce hızlı mektup yapıp aklına ilk gelen kişiye uçuruvermişti hemen. Onille. Onu da çağırmıştı gittiği yere. Zamanında yetişmesi onun için önemliydi. Yolda yürürken kafasına takılan bazı şeyler onun etrafını fark edebilmesine biraz engel oluyor gibiydi. Knocturn yoluna vardığında ise tedirgin olması gerektiği halde hiçbir şey düşünemez olmuştu. Yakasına yapışan tek gözü kör, yaşlı adamın varlığını bile daha sonra fark etti. “Ne istiyorsun benden!” Bu bir soru değildi, bir tehditti. Adam onu korkutacağına, o adamı korkutmuştu. Quinn kendinden emin bakışlarını hala adamın üzerinden kaldırmamakta kararlıydı. Yaşlı adam titrek elleriyle Quinn’in yakınlarına geldiği mekana işaret etti. Anita Bar’a. Quinn kaşlarını çatarak baktı adama. Onun buraya gireceğini nereden biliyordu ki? Gözlerini kapatıp başını önüne çevirdi. Tekrar açtığında ise adam gözden kaybolmuştu. Bu neydi böyle? Bir hayal miydi? Quinn gerçekten kafasının bugün bir hayli karışmış olabileceğini düşünüyordu. Bir an için o defterin de hayal olabileceğini düşünmüşse de, okuduğu defter gerçekti. Onu yanında taşımamakla da isabet ettiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Bar’ın kapısını araladı yavaşça. Şöyle bir süzdü içeriyi. Etrafta boş masanın çok olması henüz daha kimsenin gelmediğini gösteriyordu. Tek tük bazı masalarda birkaç daimi müşterisi vardı o kadar. Boş bulduğu masalardan birine geçmeden önce barmenin bulunduğu yere yöneldi. İki içki söyledi arkadaşı gelmeden önce. Kendi içtiği içkinin aynısından iki kadeh söylemişti. Barmen önce birinci kadehi çıkardı, ağır çekimde işlemek mecburiyetindeymiş gibi. İçkiyi doldurur doldurmaz Quinn kanıksanmış bir şekilde elini uzatacakken, içkisinin birinin boğazından aşağı kaydığını gördü.
“Elias?” Fakat bu çocuk onun varlığını çok geç fark edebilmişti. ”Quinn Malistaire? Bu içkiyi isteyen yoksa-hıg sen miydin? Ah! Burası seni çektiğine göre sen de o seksi piliçlerden biri olmaya karar verdin anlaşılan.” Bu çocuk kendini ne zannediyordu böyle. Quinn sinirlerine hakim olmak için yumruklarını sıktı. Galiba Seçmen Şapka beş sene önce Hufflepuff’a seçtiği bu çocuk için son derece yanlış bir karar almıştı. “Böyle lanet olası bir içkiyi içebilecek kadar adi olduğunu bilmiyordum.” Derken boş kadehi yere düşüp paramparça etmişti Elias. Quinn bir yere bakındı, bir de onun sırıtan suratına. Hala sırıtabiliyor olması onun için sonderece kötüydü. Sıkı bir tokat patlattı onun suratına. Ama karşılık vermeyip sırıtmaya devam etmesine şaşırmadı. Şarhoşluk insana her şeyi yaptırıyordu işte böyle. Elias’ın ne düşündüğünü bilmiyordu. Ama hiç de ona bulaşacak havasında değildi doğrusu. Sadece içinde feci bir haddini bildirme duygusu vardı.
“Senin kadar adi olmadığım kesin Elias, en azından başkalarının içkilerine saldırmıyorum. Ha pardon, sana Archie demeliydim değil mi? Elias! Ayrıca, Birincisi; o benim arkadaşıma ısmarladığım bir içkiydi. İkincisi; sana bu kadar adi bir sözü söylemen için kim izin verdi bilmiyorum, ama bir daha konuşmadan önce düşünsen iyi olur.” Tüm bunlardan sonra çocuğun hala içki içmeye yeltendiğini görünce alaycı bir şekilde güldü. Onille hala ortalarda yoktu. Arkadaşım için dediği içki konusunda yalancı duruma düşmek istemiyordu doğrusu. Fakat Elias’ın yanında oturan tanımadığı bir çocuğun yükselen son cümlesini duyabilmişti. "Kızımız da bayağı sertmiş. Kötü birine bulaştın sanırım, Elias." Quinn tekrar gülmesine engel olamadı, iki elini de beline yerleştirdi bu sefer. Bugün gerçekten iyice kafasını bozuyordu, tam dağıtması gerekirken. “Demek sen de onun işbirlikçisisin. Onun kime çektiği gayet anlaşılıyor.” Aslında hiç tanımadığı birine direk bunları söylemeyi istemezdi, üstelik onu Gryffindor ortak salonunda az çok gördüğünü hatırlıyordu. Elias’ın sürekli bahsettiği kuzeni bu olabilir miydi ki? Karakterleri bu kadar çok birbirine benzediğine göre bu imkansız da değildi. Quinn sinirli bakışlarını sürdürürken ısmarlamış olduğu içkilerinin masada belirdiğini fark etti. İçkileri almak için masaya doğru ilerleyecekken aklına bir şey gelmiş gibi bir adım geriye dönerek bakışlarını bu sefer Elias’ın yanındaki çocuğa kaydırmıştı. “Yoksa böyle şeyler söylemesi için onu sen mi bana karşı kışkırttın?” Onun kendisini tanımıyor olabileceğini az çok tahmin ediyor olsa da, Quinn şüphecilik huyundan bir türlü sıyrılamıyordu. Son olarak burnundan soluyarak çocuğa karşı gözlerini irice açtı. “Ha?”
| |
|
Bonnie Hadwyn NY Halkı
Mesaj Sayısı : 775 Kayıt tarihi : 29/08/10 Gerçek Yaşı : 28 Nerden : NY
| Konu: Geri: Jonathan Wallace. C.tesi Ağus. 06, 2011 3:27 am | |
| Kaydınız işleniyor. Sir Stafford IV. sınıf öğrencisi, verilen puan 20. İyi rp'ler. | |
|