Eliza Alonso Harrison Jewell | II. Sınıf
Mesaj Sayısı : 109 Kayıt tarihi : 29/06/11 Nerden : NY
| Konu: Süt Dişleri... Paz Ağus. 07, 2011 7:07 am | |
| Süt Dişleri... Yazan: Eliza Alonso Tek kişilik rp Her sabah yaptığım gibi, güneş ışıklarına ve ışıkları engellemeye yetmeyen perdelere küfrederek uyandım. Okulun olmadığı keyifli bir hafta sonu geçirmek için kötü bir başlangıç olsa da, günü kurtarmak için banyoya gidip yüzümü yıkadım ve aynada kendi kendime gülümsedim. Bu, benim için bir çeşit terapiydi. Mutlu olmak için mutlu düşün, mutlu olmak için gülümse, tam annemin öğrettiği gibi… Banyoda işim bittiğinde, aptal güneşin esir aldığı odama girdim ve üstümü değiştirdim. Erken giyinmek, zaman kaybını önlemem için bir yoldu. Kahvaltı için aşağıya indiğimde, annem ve babam yerine boş bir mutfak vardı. O an ailemin 3 gün evde olmayacağını hatırladım. Temizlik için birazdan hizmetçi gelecekti. Unutkanlığıma şaşarak kahvaltı için dışarıya çıkmaya karar verdim.
Dışarısı serindi, güneşin beni aldatacağını biliyordum. Ama uykulu bedenim yürürken soğuğa aldırmıyor, akciğerlerim havayı aç bir şekilde içine çekiyordu. Hastalanma tehlikesine rağmen soğuk havayı direk solumaya devam ediyordum. İyice üşüdüğümü hissedene kadar durdum. İçimden, "Mutluluk bu olsa gerek, soğuk, yalnızlık, sessizlik!" diye düşünürken, artık gerçekten iliklerim donma seviyesindeydi. Sıcak bir kahvenin soğuktan sızlayan kemiklerime iyi geleceğini düşünerek Starbucks’a girdim. Buradaki sıcaklığı hissedince, kafamdaki birkaç dakika önceki mutluluk tanımını, "Soğuk bir ortamdan sıcak bir ortama girmek" olarak değiştirdim. Siparişimi verdim ve yoğun kahve kokusunun arasında kendime oturacak bir yer buldum.
Siparişim için çağırılmayı beklerken, biraz gazete okudum. Saçma sapan magazin haberlerinin yer aldığı bir dergiyi tam elime almıştım ki, kahve için beni çağırdılar. Kahvemi alıp, yeniden yerime yerleştim. Kahvemi yudumlarken, küçük bir kızın yan masadan bana bakıp sırıttığını gördüm. Normalde o yaşlarda (2-3) olan çocukları sevmezdim, bencil olurlardı, ortalığı dağıtırlardı, ayrıca o küçücük bedenlerine nasıl sığdırdıklarını anlayamadığım uzunlukta, özellikle ince sesleri inanılmaz yüksek bir tonda çıkaran ses tellerine sahiptiler ve bunu her an kendi ihtiyaçlarının karşılanması için kullanabilirdiler. Fakat bu çocuk sessizdi, sevimliydi, bakışlarında anlamlı bir sıcaklık vardı. Gülümsemesine sıcak bir şekilde karşılık verdim. Belli ki bir tanıdığına benziyordum. Ya da ciddi anlamda sosyal bir çocuktu… Bu ihtimali düşünmek beni o anda yaraladı. O yaşta değildim ve utanacak hiçbir sebebim yokken sosyalliğin s’sine sahip değildim. Küçücük bir çocuk benden nasıl daha az utangaç olabilirdi? İfadem düşüncelere daldığımı belirtir şekilde değişmişti ki, çocuğun ifadesi sorgular bir hal almıştı. Neden gülmediğimi anlamaya çalışıyordu. Çocuğu ikilemde bırakmamak için tekrar güldüm. Bu sefer bana dişlerini de gösterdi. Küçücüklerdi, tek tük, süt dişleri. Yanakları kıpkırmızıydı, teni bembeyaz. Siyah, bukleli saçları vardı. Tam sıra küçük kızın ela gözlerini incelemeye gelmişti ki, biri küçüğü kaldırdı. Annesiydi belki, ya da ablası… Kadının yüzünü göremeden küçük kız ve gizemli yakını oradan uzaklaştı. Gidene kadar arkalarından baktım. Biraz sonra aklımı bu küçük kızla yormayı bıraktım ve kahvemin kalanını içip, bir donut almak için Starbucks’tan ayrıldım… | |
|