Mnestra d'Labre Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 132 Kayıt tarihi : 30/08/10 Nerden : İspanya.
| Konu: One More Cup Of Coffee. Perş. Eyl. 02, 2010 9:51 am | |
| | |
|
Mnestra d'Labre Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 132 Kayıt tarihi : 30/08/10 Nerden : İspanya.
| Konu: Geri: One More Cup Of Coffee. Perş. Eyl. 02, 2010 11:30 am | |
|
Kahveyi Lex'le beraber içebileceklerini düşünmüştü ama acil ve bilinmeyen bir sebepten ötürü eve gitmek zorunda kalmıştı arkadaşı. Mnestra da otel odasında boş şişeler ve daha sonra içilmek üzere termosa konmuş koyu, tatsız kahvelerle başbaşa kalmıştı. Lex termosları daha sonra alacağını söyleyip apar topar gidince dizüstü bilgisayarını açıp kahve teklifinde bulunan Summer'a elektronik posta yollamıştı. Starbucks'a ne dersin? Ayılmam gerek. 7.45 uygun mu? Cevap vermesine ihtiyaç olmadığını da ekledikten sonra bilgisayarını kapatıp, ev, ya da otel odası, dışında giyilmeye uygun olmahyan beyaz bol elbiseyi üzerinden çıkardı. Yine giyinme faslı başlıyordu işte. Bu kez daha az özen gösterek seçecekti kıyafetlerini. Pembe bir kot ve beyaz, yakası tüllerden yapılmış bir bluz geçirdi üstüne. Sağ kolunun bileğine düşecek gibi duran mor taşlı kalın bir bilezik geçirdi. Kıyafet kısmı tamamdı. Saçlarıyla ya uğraşmaya gerek görmedi, hatta aynaya bakmaya tenezzül etmeyi düşünmedi bile. Az bütçeli harcamalar için kulladnığı kartını yine cebine koyup, odasının anahtarını da öbür cebine koyduktan sonra hazırdı. Kapıdan dışarı tam bir adım atmıştı ki ayaklarının üşüdüğünü hissetti. Taş zemine değen çıplak ayağı irkilmesine sebep oldu. Geri bir adım atıp çabucak eline ilk gelen babetleri giyip çıktı. Kendini otelden dışarı attığında yine nereye gideceğini bilmiyordu, hem zaten bu sefer yürüyecek hali de yoktu. Otelin önünde durup taksi bekleme fikri ona çok saçma geldiği için biraz yürüyüp sokağın başında durdu. Bereket versin ki buradan dakikada on taksi geçerdi. İlk geçen sarı araç biraz eski olduğu için onu tercih etmeyip, adamı kibar bir dille geri çevirdikten sonra daha şık olanına binmişti. İçkinin onu fazlasıyla etkilediğini biliyordu ama yine de Lex için bir kaç bi' şey içmişti. Beyninin içinde oynaşan davullar srekli olarak birbirlerine çarpıyor ve gümbürdüyordu. Başını, ellerinin arasına alarak eğildi. Babası bir bakıma haklıydı da içki içmesine fazla izin vermemekte. Zaten hiçbir zaman alkole düşkün olmamıştı. Kısa bir süre önce sonlanan başka bir sevdası vardı. Hani yokluğu delirten türden ama hiçbir zaman o duruma düşmemişti. Taksici adam şapkasını hafifçe kaldırıp geri döndü. 7 dolar hanımefendi. Mnestra, taksimetrenin bu kadarcık bir yol için 7$ demeyeceğini bildiği halde adamın eline onluk bir banknot tıkıştırıp indi araçtan. Bir kaç kuruş daha fazla kazanmak isteyen bir taksiciye ne söyleyebilirdi ki? Kim bilir günde kaç kişiyi alıyordu Four Seasons'tan. Haklıydı bunları görüp birazcık daha fazla para kazanmak istemekte. Tam da istediği yerde inmişti. Adımlarını sıklaştırarak içeri girdi. Summer gelene kadar kahvesizliğe dayanabilirdi elbette. Dünyanın neresine giderseniz gidin Starbuck hep Starbucks'tır. Yabancılık çekmezsiniz bir de görmemişler gelmese ya şuraya. Neyse... Summer'ın nerede kaldığını merak edip elini cebine götürdü, telefonunu almamıştı. Sızlanarak duvardaki siyah çerçeveli saate baktı. 46 geçiyordu. Birazdan burada olurdu. | |
|
Summer Warner NY Halkı
Mesaj Sayısı : 233 Kayıt tarihi : 30/08/10 Nerden : Manhattan
| Konu: Geri: One More Cup Of Coffee. Cuma Eyl. 03, 2010 11:00 am | |
| Bilgisayarımın sürekli yanıp sönen ışığı beni rahatsız etmekle beraber sinirimi de bozuyordu. Üstünde bir yığın eşya olan laptopu yatağa doğru çektim. Kapağı ters bir hareketle açıp –az kalsın kırıyordum koca laptopu- kim bu saatte bana mesaj atar ki diye sayıklıyordum. Bir yandan da kimse mesajı atan onu paralayacağıma dair ant içiyordum. Starbucks'a ne dersin? Ayılmam gerek. 7.45 uygun mu? Mnestra. Oh, evet seni kesinlikle paralayacağım güzelim. Sıcacık yatağımı terk edip şaşalı dolabıma doğru yürüdüm. Ne bulduysam –yaklaşık yüz beş dolar değerinde siyah bir tişört ve iki yüz dolarlık bir kot- üstüme geçirdim. Kahrolası gucci’m nerede diye bakınırken onu kapının arkasında asılı buldum. Elimi yüzümü yıkamak amacıyla girdiğim tuvaletten ağzım burnum bi tarafta saçma bir makyajla – köstebek misali kalem ve kırmızı bir ruj- çıktım. Altıma kırmızı converselerimi geçirdim, ayağıma dolanan pijamaları yatağa fırlattım, aynada son bir kez kendime baktım ve hazırım!
Limuzinde küçük aynamı çıkarıp kendime adam akıllı bir çeki düzen verdim. Köstebekleri yok edip güzelce bir kalem çektikten sonra saçımı biraz kabarttım ve rujumun rengini koyulaştırdım. Telefonla geç kaldığımı belirtmek için aradım ama nece konuştuğunu anlamadığım bir hizmetçi çıktı sanırım. Bu kısa yolculuk boyunca bu kadar çok şey yapabildiğime şükrederek arabadan indim ve azılı bir soyguncu misali starbucks’a daldım. “Hey!” Elini büyük bir gol olmuş sevinciyle havaya kaldırdı ve bana doğru salladı. İnsanların arasından sıyrıla sıyrıla yanına gittim. Evet, kızıl saçları ve kırmızı dudaklarıyla resimlerden çok daha güzel görünüyordu. Bir modeli andıran vücudu adeta bir yılan gibi kıvrılıyordu her harekette. “Merhaba, sen Summer olmalısın! E ben de Mnestra.” Gülümseyerek oldukça garip bir aksanla söyledi bunu. İşte o zaman anladım ki telefondaki kadınla kızın aksanı aynıydı. Ben de kocaman bir gülümsemeyle karşılık verdim ona. “Ee, ne içiyoruz?”
İkimizde son derece lezzetli görünen frappuccino'larımızı alıp köşede duran şirin ayıcıklı tablonun altındaki masaya oturduk. Uzun süre sohbet ettik, gülüştük, gerektiğinde dedikoduya başvurduk. Anlaşılan buraya henüz alışamamıştı. Bonnie'yle yaşadığı olay son derece gülünç olsa da tanışmaları için iyi bir yol olmuştu. Lex'le kısa sürede kaynaşmış ve yakın arkadaş olmuştu. Lex'i çok iyi tanımasamda son derece iyi bir kız olduğunu biliyordum. Daha henüz New York'un kirli dünyasıyla tanışmamış bu kıza gökten inmiş beyaz bir melek görmüş gibi baktım. Son derece saf ve temiz görünen bu kıza kanım o kadar çok ısınmıştı ki masada üzerine doğru eğildim ve yanağına bir öpücük kondurdum. Bana garip gözlerle bakarken ona şapşal bir şekilde gülümsedim. İçinden her halde deli bu kız diye geçirdiğini ve benden uzak durması gerektiğini kafasının bir köşesine not aldığına emindim. O da bana gülümsedi ve sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik. | |
|