Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Bienvenido a la jungla || Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Bienvenido a la jungla || Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Bienvenido a la jungla || Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Bienvenido a la jungla || Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Bienvenido a la jungla || Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Bienvenido a la jungla ||

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Mnestra d'Labre
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mnestra d'Labre


Mesaj Sayısı : 132
Kayıt tarihi : 30/08/10
Nerden : İspanya.

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimePtsi Ağus. 30, 2010 3:02 am



    Bienvenido a la jungla || Barbara1 X Bienvenido a la jungla || 2wgxjzm1



    Kişiler: Lexie Devereux & Mnestra d'labre
    Zaman: Okullar açılmadan 1 hafta önce. Öğleden sonra.

    # Lexie, İspanya'dan yeni gelen arkadaşına burada hayatta kalmayı öğretecek. "Do you know where you are? You're in the jungle baby. You're gonna die!"


En son Mnestra d'Labre tarafından Çarş. Eyl. 01, 2010 2:54 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mnestra d'Labre
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mnestra d'Labre


Mesaj Sayısı : 132
Kayıt tarihi : 30/08/10
Nerden : İspanya.

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimePtsi Ağus. 30, 2010 3:20 am

    "OK, papá! Presto atención a mí mismo. No se preocupe. Pronto voy a encontrarme con mis amigos." Uçaktan indiği anda telefonları çalmaya başlamıştı. İlk önce Amerika'da aldığı telefon hattının müşteri temsilcisi bol yalakalık içeren, sulu ve boş teşekkür konuşmasını, Mnestra'nın onu dinlediğini sanarak yapmıştı. Ardından yine bir ton güzel lafla uğurlamıştı ona. Bunu neden yaptıklarını gayet iyi biliyordu. En çok kazancı, New York'un üst tabaka kesiminden sağlıyorlardı. Hat almak için doldurduğu formun iletişim bilgilerine kalacağı otelin adresini yazmıştı. Tabii, dururlar mı? Binbir türlü yağ çekme numarasıyla rahatsız edeceklerdi onu. İlk önce telefonunu kapamayı düşündü ama babası her saat başı arıyordu. Eğer ulaşamazsa kafayı yerdi. İlk uçağa atlayıp; "Halo, Neuva York." demesi işten bile olamazdı. Ardından bir kaç arkadaşı aradı. Tatile İspanya'ya geldiklerinde tanıştığı sonradan görme kızlardı bunlar. Hepsi incenin incesi tiz sesleriyle anlaşılması zor çığlıkları atıp, ne kadar sevindiklerini söylüyorlardı. Mnestra ise telefon hatlarından onlara kutup rüzgarları yollamaya kendini kaptırmıştı. Bir tanesi bile anlamamıştı bunu. Her neyse, nerede kalacağından bi'haberdiler. Çok sevgili GSM şirketini arayıp numaralarını da engelletebilirdi. Onlar, en ufak problemiydi onun. Daha önemli sorunları vardı. Avrupa şehrinden, Amerika'ya gitmek ve orada yaşayacak olmak; uyum problemi çekecek olduğunun kanıtıydı. İspanya'daki daha az gösterişli ve sakin sosyeteye alışmıştı. Orada istediği zaman normal bir insan olabiliyordu. Sabah kahvaltısında gevrek yemek gibi zevkleri vardı. Lexie ona bunların imkansız olduğuyla ilgili bir e-posta atmıştı tabii. Her zaman topuklu giymeliydi falan filan. Mnestra yüksek topuklulardan nefret ederdi! Boyu yeterince uzundu zaten. Ah, sonra otelden aramışlardı. Odasının hazır olduğunu bir isteği olup olmadığını ve içeriye içki sokmasının babası tarafından yasakladığından bahsetmişti. Rüşvet verip respsiyonu susturmak kadar kolay bir şey yoktur. Paraya açtır onlar. Hem bavulunu mu kontrol edeceklerdi ki? Elbiselerinin altına sokuşturdu bir şişe şampanya ve bir sürü bira vardı. Gizli zevkiydi bira.
    Havalimanından çıktığında yüzüne buz gibi New York havası çarptı. Merhaba diyordu ona, burası sizin ordan soğuk, çok. İnsanlar bu havaya alışmış, oldukça ince kıyafetleriyle geziyorlardı. Mnestra'nın üzerinde gökkuşağı renklerinde-pastel- geniş, bele oturan, yarasa kollu bir bluz ve açık renkte dar bir kot vardı. Altında ise sade mavi babatleri. Tırnkları her zamanki gibi rengarenkti. Sağ eli pembe, sol eli mavi ojeyle renklendirilmişti. Kızıl saçları sağ omzunda dağınık bir biçimde beline sarkıyordu.Yeşil gözlerni mavi gözkalemiyle belirginleştirmişti. Güzel olduğunun farkındaydı ve bu konuda mütevazi davranacak hali yoktu. Geniş beyaz çantasını dirseğine indirip içinden atkısını çıkarıp boynuna doladı. Bavullarını -oldukça büyük 7 tane- otelin görevlisine 2oo dolarla birlikte verip, kendine taksi çağırmasını istedi. Sarı taksi arandığı gibi hızla gelip,sert bir frenle kızın önünde durdu. Selam verdikten sonra Mnestra gideceği yeri söyledi.
    "Central Park."
    Kulağında pembe telefonuyla yürümeye başladı, taksiden yeni inmişti ve çok üşüyordu. Lexie, Mnestra'nın beşinci arayışında cevapladı onu. Köprünün orada olduğunu söyleyip kapadı telefonu. Mnesta köprünün nerde olduğunu bilmiyordu, hatta Central Park'ta bir köprü olduğundan habersizdi. İlk sorduğu kişiden oldukça net bir tarif adlı ama adam ona çok garip bakmıştı. Bilmemesi gibi bir olasılık olamaz gibi. Ona yeni geldiğini falan anlatmak istediyse de bir daha asla görmeyeceği birine açıklama yapma fikri oldukça saçma geldi. Köprüye adımını attığında, korkuluklara dayanmış bir kız gördü. Oldukça güzel bir kız. Lex'i görmediği iki sene içinde arkadaşı çok değişmişti. Çocuksu yüz hatlarından kurtulup oldukça çekici bir genç bayan olmuştu. Onun maceralarını dinlemek için sabırsızlanıyordu ama ilk önce sıcak bir kahveye ihtiyacı vardı. Burnu saçlarıyla aynı renkteydi çünkü! Lexie'nin yanına sessizce gidip kollarını beline doladı. Topuklu giymediği için ses çıkarmaması kolay olmuştu. Lex'in ne tepki vereceğini bilmiyordu ama bu onu mutlu etmişti. Hafifçe tebessüm etti. Gülümseyebilmişti çünkü, Lex bir uzaylı değildi ve kafasının arkasından gözleri yoktu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimeÇarş. Eyl. 01, 2010 12:44 am

Gözlerini açtığında gördüğü ilk şey siyah bir kumaşın üzerinde neon renkli kalemlerle yazılan yazılar ve imzalardı. Parlayan turuncular, yeşiller, pembeler, maviler ve sarılar kızın gülümsemesini sağlamaya yetiyordu. Bu yastığın üzerinde ki imzalar ve yazılar ortaokul son sınıfta, annesinin, çok sevdiği (!) kızını ani bir kararla babasının yanına, Amerika’ya gönderme kararı sebebiyle ayırtılan uçağa binmeden önce canından çok sevdiği arkadaşları tarafından Lex için hazırlanan bir hediyeydi. Tamamen onların yaptığı bir yastık kılıfıydı bu. Kendileri kumaşı seçmişlerdi ve bir-iki günlük bir uğraşın sonunda sarışına verebilecekleri güzel bir hediyeleri olmuştu. Genç kıza pahalı bir mağazadan bir şey de alabilirlerdi –ne de olsa hepsi yüksek sosyete mensubuydu- ama onlar sarışını böyle bir şeyin mutlu edemeyeceğini bilen çocuklardı ve ne kadar pek düzgün dikil(e)memiş olsa da L’in en sevdiği yastık kılıfı olmayı hızla başarmıştı. Pembe neon ile yazılan sözcükleri okuduğunda dudakları iyice yukarı kalktı, “Zamanla tüm maskeler düşer ama sen tanıdığım en iyi oyuncusun. New York’ta gerçek yüzünü saklayabilecek kadar başarılı bir aktris varsa bu kesinlikle sensin. Kendine dikkat et ve beni asla unutma. XOXO, Mireille.” Mireille kahverengi saçlı kızın o zamanlar en sevdiği insandı ve siyah saçlı kızın verdiği bu cesaret sözcükleri Lex için bir hayat felsefesi gibiydi artık; eğer çok zor bir durumda kalırsa bu yazıyı aklına getirirdi ve ortaya çıkan en gerçekçi yalanı hiçbir tereddüt yaşamadan söylerdi. Mireille ona en büyük öğüdü vermişti; en korkutucu durumda bile cesur olmak ve her ne sebeple olursa olsun soğukkanlılığını kaybetmemek.
Tembel bir şekilde esneyip gerindikten sonra yavaşça siyah yorgandan dışarı çıkardı bacağını ve yorgun gözlerle yatağını süzdü. Şimdi kim bilir ne kadar da güzel bir uyku uyuyabilirdi ama bu kadar erken kalkmasının bir nedeni olmalıydı. Önemli bir neden hem de ama ne yazık ki güzel kızın unutkanlığı tutmuştu ve ne kadar uğraşsa da bir türlü hatırlayamıyordu. Yavaş adımlarla banyosuna girdi ve küvetin içini ılık suyla doldurdu. Banyo köpüğü ve çiçek yaprakları da eklediği küvetin yanına aromatik birkaç mum yaktı ve yaklaşık yarım saat kadar bu ılık su ve güzel koku banyosu içinde zaman öldürdü, banyodan çıkmak için kendini ikna etmesi birkaç dakikasını aldı ama yine de çıkmak zorunda oluşuna lanetler okuyarak havlusuna sarınıp odasına döndü.
İç çamaşırlarının olduğu çekmecelere doğru ilerlerken gözü masasının üzerinde duran resme takıldı. Yanında son derece güzel, kızıl saçlı bir kız vardı ve güzelim bir gülümsemeyle kameraya bakan gözlerinden mutluluk okunuyordu. Mnestra! Lex üzerine bir şeyler almadan önce saatine baktı ve olduğu yerde dona kaldı. Havaalanından şehre gelen yolun tıkalı olma ihtimali yüksekti, yani Mne biraz gecikecekti. Lex derin bir nefes alarak siyah skinny pantolonunun üzerine gri ve bol bir tünik giydi, ayağına hızla geçirdiği siyah rockçı tarzı bottielerini de büyük bir çantayla tamamladıktan sonra boynuna bir atkı taktı ve evin içinde koşmaya başladı. Hizmetçinin ve annesinin ona nasıl baktıklarını görebiliyordu ama hiç birini önemsemedi; geç kalmıştı, endişeliydi yine de fazlasıyla mutluydu.

xxx

Çantasının en dibinde bulunan telefona ulaşana dek Mnestra 4 kez daha aramıştı onu, Lex telefonunu son anda açabildiğinde ise çok fazla konuşmadı, “Köprüdeyim.” Telefonun kırmızı tuşuna basıp köprünün kenarlarına yaslandı ve manzaranın keyfini çıkardı. Aslında düşündüğü şey manzara değildi, düşündüğü tek şey Mnestra’ydı. İki yıl, dile kolay. İki yıl boyunca tek bir kez bile yüz yüze gelememişlerdi bu büyük bir işkenceydi L için, ne de olsa kızıl saçlı genç kız onun için bir dosttan çok, çok daha fazlasıydı. Mnestra’nın NY’e gelmesi büyük bir fark yaratacaktı, hem güzellik kavramına hem de başka birçok konuya farklı bir bakış açısı getirecekti. Örneğin kızın oje tutkusu herkesi etkileyebilirdi, Lex’i çoktan etkilemişti; pembeler, siyahlar, yeşiller ve maviler onun günlük hayatında kullanmaktan bıkmadığı renklerdi.
Belinde hissettiği kolların Mnestra’ya ait olduğundan kesinlikle emindi, NY’de ki bir-iki kız dışında başkaları Lex’e bu kadar samimi davranamazdı, mavi gözlü kız sevilirdi ancak kendini herkesi seven biri olarak tanımlayamazdı. Çıkar ilişkileri de okulda ki en büyük kozu sayılırdı bir bakıma.
Genç kız hızla arkasına döndü ve kızıla daha da sıkı sarıldı, boynundan gelen hafif parfüm kokusunu değiştirmişti ve kendi parfümü Mnestra’nınkinden biraz daha ağır bir kokuydu, kokunun onu rahatsız etmeyeceğini umarak arkadaşının yüzüne barkı. Çok… farklıydı. Güzelim saçları uzamıştı, gözlerinde nadiren görülen gerçek bir samimiyet vardı ve yüz hatları daha olgundu. Beyaz teni ve kırmızı burnuyla çok şirin görünüyordu açıkçası. Lex kızın burnuna dokunda bve yanağına kocaman bir öpücük kondurmayı da ihmal etmedi. “Çok özlemişim seni, kırmızı burun.” Sesinde alayla konuşmuştu ama yüzünde gerçekleri nadiren söylemenin mutluluğu vardı. Çoğu zaman duygularını gilerdi, yalanlar söylerdi ve hayatı birçok yalanın bir araya gelişinden oluşmuş bir oyundu, Mnesrta ise bu yalanları en az Lex kadar iyi bilen tek insandı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mnestra d'Labre
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mnestra d'Labre


Mesaj Sayısı : 132
Kayıt tarihi : 30/08/10
Nerden : İspanya.

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimeÇarş. Eyl. 01, 2010 2:24 am


    Tamam, diye düşündü. Bu sevgi dolu yapış yapış sevgi anı bittiyse gidelim. Donuyorum! Lex'in parfüm kokusu burnundan içeri girdikçe boğuluyor gibi oluyordu. Çok kibar biri olduğu için(!) bunu dile getirmeyecekti. İnsanları zevklerinden dolayı yargılamayı sevmiyordu. Kimileri parfüm fabrikasında işçiymiş gibi kokmaktan hoşlanabilirdi ama bu geldiği yerde pek hoş karşılanmazdı. Yine aynı şeyi yapıyordu. Yargılıyor, yargılıyor kendisi mükemmelmiş gibi fikir yürütüyordu. New York'a gelirken en çok korktuğu şey dedikoducu bir yaratığa dönüşüp, bir ambalaj gibi yaşamaya başlamaktı. Dönüşümün ilk basamağı insanları çekiştirmek, ikincisi ise sürtüklük yapmaktı. Üçüncüsünu daha düşünmemmişti ama ikinci basamağa adım atmadan üçüncüyü görmesi imkansızdı ki Mnestra ikinci basamağı rüyalarında dahi görmek istemiyordu. Yavaşça kolunu, gözlerindeki parıltıdan buraya uyum sağlamış biri olduğu belli olan kızın koluna kanca gibi geçirdi. "Kahve istiyorum." Az önceki süper kibarlığından eser kalmamış şımarık özüne geri dönmüştü. Şımarık olduğunu asla kabul etmeyen bir aptaldı aslında. İspanya'nın en pahalı okulunda en popüler kızdı ve hala mütevazi olduğunu; istese normal gelir düzeyindeki bir insan gibi yaşayabileceğini iddia ediyordu. Yorumları alayım; aptal değil mi? Lexie'nin onu süper tatlı karşılamasına karşılık veremediği için -kırmızı burun demişti, ağzından pamuk şekerler fırlayacak diye korkmuştu- içi pek rahat değildi ama hep sahip olmak istediği dolgun saçlara sahip Lex onu, böyle saçma şeylere takmayacak kadar iyi tanıyordu. Az önce söylediği üzere sıcak bir şeyler içmek için yürümeye başladılar. Ara ara arkadaşının yüzünü inceliyor, Manhattan Kızları diye adlandırılan insan görünümlü yaratıklardan olup olmadığını anlamaya çalışıyordu ama zor olacak gibiydi. Aslında kim olduğunu sürekli saklamadığı için, yüz hatları artık kim olmadığını da belli edemeyecek kadar bulanmıştı. Tek görebildiği, kendisi kadar katıksız kalamamış olduğuydu. Mnestra'yla görüşmedikleri iki sene içerinde o da dönüşmeye başlamıştı. Kırmızı-sarı tenteli bir kafeyi işaret ettiyse de Lexie görmezden geli, onu çekiştirdi. Herhalde bayan sosyetenin klasının altında bir yerdi. Lanet olası takıntısı yüzünden, Mnestra telefonunu sürekli bipleten mesajlara cevap veremiyordu. Parmaklarını hissetmiyordu çünkü. Neden bu kadar üşüdüğünü bilmiyordu. Uykusuzluktan ve ani hava değişiminden olsa gerek. Biraz sonra Lexie gülümseyerek onu kahve kokusundan daha çok çikolata kokusu hissedilen bir yere soktu. Mnestra çikolata ya da diğer abur cuburlardan pek hoşlanmazdı. Sağlıklı beslenme delisiydi ve kırmızı eti ağzına sürmezdi. Hatta et yemezdi. Tavuklara da kıyamıyordu işte. Ama daha doğmamış yavruları afiyetle mideye indirebiliyordu. Tek sağlıksız zevki ,zaafı, kahveydi. Soğuk, sıcak, vanilya, karamel, çikolata... Ayırdetmeksizin her türlü kahveyi içerdi.
    Yine Lex'in çekiştirmeleri üzerine tam kafenin ortasındaki masayı seçip, beyaz suni deriden yapılma; hakimlerin oturduğuna benzer koltuğa tam anlamıyla yığıldı. Şık bir şekilde dizayn edilmiş menüyü eline alıp, kedinin ciğere baktığı gibi kahve resimlerine bakmaya başladı. Menünün sayfaları mor, kutucuklu bir çerçeveyle süslenmişti. Kahve isimleri süslü bir el yazısıyla yazılmış, fiyatları ise yoktu.
    "Viennese. En büyük bardağınıza koyun. Ha, bir de bir kaç kahve çekirdeği. Dediğim gibi, kahveye deli oluyordu. Çekirdekleri ise yol boyunca, naneli şeker gibi emmek için istemişti. Lex de siparişini verince konuşmaya başladı: " Babamı biliyorsun. Ultra takıntılı." Sesini alçaltarak devam etti. Söylediklerini kimsenin duymasını istemiyordu. Sadece bir süreliğine kimnedersedesinumurumdadeğil huyundan vazgeçecekti çünkü ilk izlenimin kutsallığına inandırdı;"Burs alınca ikna oldu beni göndermeye. Burstan elde ettiği kar da bana nefis bir elbise olarak geri döndü. Sonra burs kazandın hediyesi olarak da bir Harley aldı. Anlayacağın kar falan edemedi." İkisi birlikte gülmeye başladılar. Lex, Mnestra'nın buraya gelmesinin onun kurtuluşu olduğunun farkındaydı. Tatilde, babasının onu plaj partilerine yollamadığına şahit olmuştu. Artık baba yoktu ve Mne dağıtmaya hazırdı. Mnestra, kızıl saçlarını omzundan geriye fırlatıp, dev çantasından telefonunu çıkardı. İlk önce mesajlara baktı. Hepsi İspanya'dan gelmişti. Oradaki arkadaşlarından. Onları unutmaya hazırdı; bir Amerikalı olmak istediğinden değil, arık ihtiyacı olmadığından. Öyle olsaydı diksiyon kursuna falan giderdi, buraya geleceği aylar önceden belliydi. Sonuna kadar Latin kökenlerine bağlı biriydi. Mavi önlüklü garson kız gülümseyerek kahveleri masanın üzerine koydu. İnce yüzü ve zarif bedeninden beklenmeycek bir oburlukla bir nefeste neredeyse bardağın yarısını bitirdi. Dudağının kenarına bulaşan köpüğü diliyle aldıktan sonra kahkahalar arasında peçeteyle sildi. Lex'in yüzünde ciddi bir ifade oluşum gösteriyordu. Galiba, NY kurallarından bahsedecekti.


En son Mnestra d'Labre tarafından Çarş. Eyl. 01, 2010 10:27 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimeÇarş. Eyl. 01, 2010 10:20 am

Arkadaşının uzun süre soğukta kalamayacağına emindi, ne de olsa Manhattan’da sadece moda diye –hastalanmayı göze alarak- kısa bir şort, altına ince çorap, topuklular ve kolsuz t-shirtlerle gezmeye alışık biri değildi Mne, üstelik Lex bile buna alışamamıştı. Ne Manhattan kızlarının moda olduğu için her şeyi yapabilmesine ne de havanın her an değişmesine… Kızıl saçlı kız kolunu sardığında kızın çok üşüdüğünü rahatlıkla anlayabiliyordu, teni buz gibiydi. "Kahve istiyorum." diyen şımarık sesi duyduğunda hafifçe gülümsedi, kahve delisinin bu soğukta sıcak bir şeyler içmeden duramayacağını biliyordu. Yan yana ve konuşmadan yürürlerken kızılın Lex’in yüzünü arada sırada inceleyen bakışlarını rahatlıkla hissedebiliyordu. Anlaşılan düşündüğünden daha çok değişmişti genç kız, zaten Manhattan’a sürüldüğü günden beri kendi çıkarları doğrultusunda kişiliğini yeniden oluşturmaya başlamıştı, bazen yeni maskesi ve gerçek yüzünü bile birbirinden ayıramıyordu. Bu korkutucu bir duyguydu.

Mne’nin sarı kırmızı tenteli kafeyi işaret ettiğini fark ettiğinde yüzünü buruşturdu. Buraya girmek istemesinin birkaç sebebi vardı. Birincisi; kahveleri güzel değildi, ikincisi; Lola ve Coca’nun muhabirlerine böyle bir kafede yakalanmak istemezdi ve üçüncüsü; fazlasıyla yol üzerinde olan bu yerde birçok gereksiz insan olabilirdi. Daha rahat bir yere çekiştirmeye başladı güzel kızı, bu sırada kendisi ile ilgili neler düşündüğünü tahmin ediyordu. Ve içten içe onu katılıyordu; güzelim evlerine ilk adımını attığı andan itibaren yaşamının eskisinden daha karmaşık olacağının bilinceydi, ne de olsa burası doğduklarından beri beraber olan çocukların oyun alanıydı ama işin güzel bir yanı da vardı Lex farklıydı onlar için. Mavi büyüleyici gözleri ve çocuksu yüz hatlarının altında yatan hırs, eğlence düşkünlüğü ve kıvrak zekâ onun kısa sürede eski YDY’lere karışmasını sağlamıştı. Kız hepsini sevmezdi, zaten onu severmiş gibi görünen insanların bir kaçı da onu sevmezdi. Daha önce de söylediğim gibi çıkar ilişkileri olmasa birbirlerinin yüzüne bile bakmazlardı.

Kafeden içeri girdikleri anda merkezde bulunan masaya dikti gözlerini ve İspanyol kızı da yanında götürerek beyaz koltuklara bıraktı kendini. Çevresine şöyle bir göz attıktan sonra karşısında oturan kızın menüyü incelemesini bekledi. Bu kadar kahve çeşidinin içinde ölmüş ve cennete gitmiş gibi hissettiğini düşündüğü arkadaşının aksine çikolata kokusunu içine çektikçe gülümsüyordu. Çikolatayı severdi ve bolca da yerde, düzgün genleri sayesinde fazla kilo olmuyor oluşu tam bir şanstı. "Viennese. En büyük bardağınıza koyun. Ha, bir de bir kaç kahve çekirdeği.” Siparişini veren Mne’nin kahve çekirdeği isteğinin sebebini bilmenin getirdiği rahatlıkla gülümsedi ve “Caffè mocha, büyük boy.” dedi. "Babamı biliyorsun. Ultra takıntılı." Kızın sesi alçalmaya başladı. "Burs alınca ikna oldu beni göndermeye. Burstan elde ettiği kar da bana nefis bir elbise olarak geri döndü. Sonra burs kazandın hediyesi olarak da bir Harley aldı. Anlayacağın kar falan edemedi." Lex kızılla aynı anda gülmeye başladı –çoğu kişinin aksine kızla geçirdiği zamanlar ağır İspanyol aksanına alışmasını sağlamıştı-, ah tanrı aşkına, Manhattan’a gelmesi o kız için büyük bir kurtuluştu. Mne’nin babasının birkaç kez plaj partileri konusunu sert bir şekilde kapattığına tanık olmuştu ama artık sert ve takıntılı babası burada değildi. Manhattan ve Mnestra kısa süre içinde birbirinden ayrılmayan bir parçaya dönüşecekti, kız bunun böyle olmamasını umuyordu aslında. Kardeşi gibi gördüğü bu kızın tamamen değişmesini kaldıramazdı. Mne telefonunu eline aldıktan kısa bir süre sonra garson içeceklerini masanın üzerine koydu, kızıl atik bir şekilde kahvenin yarısını içti, dudakları köpüklerle bezenmişti ve Lex’in attığı kahkalarla yeşil gözlü kızınkiler birleşti. Kahkahaları azaldıkça genç kız YDY kurallarını anlatmanın zamanının geldiğini anlamıştı. Kurallar olmadan burada tek bir gün bile hayatta kalmak zordu. Oyunu kurallarına göre oynarsan yaşamak çok daha kolay olurdu. Her şeyi kısaca özetlemenin bir yolunu aradı ve sonunda dudaklarında kötücül bir gülümsemeyi mırıldandı. "Do you know where you are? You're in the jungle baby. you're gonna die!" Mne’nin ifadesinde ki değişim gözle görülebilir biçimdeydi, taptığı bir grubun şarkısının yaşamaya başlamak üzere olduğu yaşamı anlatır derecede oluşu oldukça hoştu. “Gerçekten de burada yaşam aynen o şarkıda olduğu gibi. Eğlence ve oyunlarımız var, istediğin her şeyimiz var. Sadece oyunu kurallarına göre oyna. Burada ki hiyerarşi bir kurt sürüsünde olduğu gibi. Dişiler yönetir, erkekler dişilerine prestij vsağlar. İnsanlar senin öldüğünü görmek ister, tek bir hatan sahip olduğun her şeyi kaybetmeni sağlar.” Duraksadı. Şarkı gerçekten de kurallara benziyordu. “Tarz giyinmek önemli, hele de sokaklarda yakalanırsan en salaş giysin bile modaya uygun olmalı. Bakalım… Coco ve Lola. İkisi bir blog sahibi, YDY’de ne var ne yok en iyi şekilde bilirler. Dillerine kötü bir sıfatla düşmemek en iyisi.” Tek kaşını kaldırarak Mnestra’yı süzdü, dudaklarında gezinen sırıtış genişledi ve genç kızın ne diyeceğini beklemeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mnestra d'Labre
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mnestra d'Labre


Mesaj Sayısı : 132
Kayıt tarihi : 30/08/10
Nerden : İspanya.

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimeÇarş. Eyl. 01, 2010 10:56 am



    Yüzündeki ciddi ifadenin ardından söyledikleri aynen; bir yeriniz kaşınır da kaşıyamazsınız ya, o kaşıntı büyür büyür sonrasından size çığlık attıracak kadar rahatsız edici bir hale gelir, o şekildeydi. Lex'in söylediği her kural aynı hisse karnında hissetmesini sağlıyordu. Sağlamak değil de, 'Lex'in söyledikleri yüzünden.' demek daha doğru. Sağlamak kelimesini genelde olumlu durumlarda kullanır insanlar. Lex konuşmasını bitirene dek ağzında kahve bardağıyla öylece dinledi onu. Her noktaya virgül ekleyip konuşması sıkıcı olacağı için, konuşmasını bitirince yorumlarını yapmaya başladı: "Onları bu işe karıştırma Lex. Kurallar umurumda değil. Hem ne kuralıymış bunlar? Boş kafalı bi' hediye paketi olmak için yapmam gerekenler mi? Hem, sen de Avrupa'dan geldin. Biliyorsun, Amerikalılar sonradan görme ve bunu kapatmak için aptal düzenler kuruyorlar. Hepsi bu." Biraz sert çıkmış olabilirdi ama gerçekten dayanılmaz bir kaşıntıydı. Kuralları bir nebze bile onu bağlamıyordu. Sokağa çizgili çorapları ve metalci botlarıyla çıkabilirdi bundan hiç de rahatsız olmazdı. O coconut ve lola'nın yazacakları da umurunda değildi. Lex de iyi biliyordu ki burada hayatta kalmanın tek bir kuralı vardı o da sürtük olmak. Lex bu kurala uyuyor mu bilinmez ama uymamaş olması için dua ediyordu. Ne yaparsa yapsın, babası onu etkilemişti işte. Bay d'Labre lafta koyu Katolik, gerçekte ise ateist bir adamdı. İspanyollardın dinlerine aşırı bağlılıkları yüzünden bu yolu seçmiş, bu sayede de iş hayatına girişi kolay olmuştu. Aslında şimdi koltuğundan kalkıp gerçeği söylese kimsenin umuru olmazdı çünkü o artık dini inançlarıyla değerdirilemeyecek kadar zengindi. Para işte, her şeyin önünde...
    Kahveni bitirince mavi ojeli işaret parmağını bardağın ağızında gezdirdi. Eline bulaşan köpükleri yalayıp masada duran ıslak mendil paketinin bir üyesiyle sildi.
    "Eğer erkekler prestijse üzgünüm, prestiji olmayan bir arkadaşın var. Korumayı planladığım şeylerim var..." Lexie, Mnestra'nın neyden bahsettiğini gayet iyi anlamıştı. Sadece sırıttı. Biraz bozulmuştu galiba Mne'nin fikirlerine ya da fikirlerini bu kadar sert dile getirmesine. Okul açılmadan kimse onu tanımayacaktı zaten. Okuldaysa sessiz, sakin ama ezik olmayan birisi olacaktı. Kendine bulaşana bulaşaktı falan. Yalnızca rahatsız edeni dürtecekti. Birileri bunların hepsinin hayal olduğunu ona anlatmalıydı. Lex'e artık kalkmak istediğini söylediğinde kız hemen kendi hesabına yazmalarını söyledi. Mnestra ona şakayla karışık pis bir baklış fırlatınca sadece gülümsedi. Biraz bozulmuştu, kesinlikle!
    Kafeden çıkıp yanyana yürümeye başladıklar. Soğuk ilk geldiği anki kadar etkilemiyordu onu. Kahve ve öfke içini ısıtmıştı. Sürekli birilerinin kendisine baktığını görebiliyordu. Kötü haber hızlı yayılır diye biliyordu, yeni kızın haberi değil! Lex'e daha da yaklaşarak devam etti yoluna. Ağaçların arasından geçerken, daha basit-normal-insanların ve özellikle yaşıt kızların kendilerine olan bakışları takdire layıktı. Mnestra'nın kahveye, kedinin ciğere ve Brooklyn'lerin Manhattan'lara bakışı hep aynıydı. İştahla.
    " Sana nerede kaldığımı söylemedim değil mi?" Four Seassons, onların ilk tanıştıkları yerdi ve Lex'in buna hatırladığına emindi. Muzip gülümsemesiyle ona baktı. Garip bir biçimde kafedeki çıkışına cevap vermemişti kız. Belki de haklı olduğunu kabul etmişti. Kim bilir. Birden, hayalet gibi; anlık bir görüntü gördü. Kim olduğunu çıkaramadığı bir yüz geçti önünden. Gözlerini kırpıştırarak baktı o kişiye. Kim ki o? Belki de tatile geldiğinde gördüğü biriydi ya da memleketinden. Bunun olmasına imkan yoktu, hem olmamalıydı zaten!


tu bi kontinyud.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimePerş. Eyl. 02, 2010 9:43 am

"Onları bu işe karıştırma Lex. Kurallar umurumda değil. Hem ne kuralıymış bunlar? Boş kafalı bi' hediye paketi olmak için yapmam gerekenler mi? Hem, sen de Avrupa'dan geldin. Biliyorsun, Amerikalılar sonradan görme ve bunu kapatmak için aptal düzenler kuruyorlar. Hepsi bu." Tamamdır, diye düşündü Lex, Mne kendine düşman edinecek. Mne’nin çıkışınıfazla sert bulsa da tek bir söz dahi etmedi,kızın fazlasıyla haklı olduğunun bilinceydi ve evet, ona kalsa o da bu ‘kurallara’ uymazdı. Ama o Fransa’daki konumunu özlemişti, yani orada her şey farklıydı; L. doğumundan itibaren hep göz önündeydi. Her otelin VIP listesindeydi, her mağaza onu tanırdı, markalar –özellikle de Fransız olanlar- kızın yaşının küçük olmasını umursamadan yeni koleksiyonlarının onun üzerinde görünmesi için yarış halinde olurdu ve işin güzel yanı herkes tarafından sevilirdi güzel kız. Bunun sebebi büyük ihtimalle onun yaşıtları gibi olmayışıydı. Şımartılmıştı, evet ancak şımarıklığının yalnızca annesi ve babası üzerinde işe yaradığını da çok iyi biliyordu, bu nedenle alçakgönüllü davranırdı paparazzilerin önündeyken. Kibir asla onun ikinci adı olmamıştı, alaycı değildi, ukala hiç değil ama… Ama her şey gibi bu özellikleri de değişmişti Manhattan’da. Kibrin ve kendini üstün görmenin çok daha iyi bir imaj olduğu belliydi. Kendisiyle uğraşanlara alayla cevap vermeyi öğrenip sivri dillinin teki haline gelmesi için fazla zaman da geçmemişti. Artık aynada kendine baktığında biraz fransızdan çok Amerikalıya baktığını görüyordu. Soğuk fransız asaletinin yerini olmadığı neşeli görünen ama aslında öyle olmayan bir parti kızı almıştı. Dudaklarını ısırdı ve kahvesini içmeyi sürdürdü. Ne o ne de Mne konuştu bir süre boyunca, zaten söyleyecek bir şeyler de bulamıyordu mavi gözlü kız. "Eğer erkekler prestijse üzgünüm, prestiji olmayan bir arkadaşın var. Korumayı planladığım şeylerim var..." Evet, bu konu kesinlikle anlaşılmıştı. Dudaklarını bir gülümseme kaplarken dört yıl boyunca –çoğu yaşıtının aksine- hiç kimseyle yatmamış olmanın gururunu yaşadı gizlice. Birkaç kişiyle çıkmıştı ve hepsi de kızı yatağa atmak için uğraşmıştı. O çocuklardan sonra bir daha kimseyle çıkmamıştı, uzun süredir kendini saran kollardan uzaktı, dudakları uzun süredir başka birinin dudaklarının sıcaklığını tatmamıştı. Neden yalnız olmasının acısını çekiyordu şimdi? Kendisiydi yalnız kalmak isteyen, aşka inanmayan kendisiydi… Mne’nin kalkmak istediğini duyunca otomatik olarak kendi hesabına yazdırdı kahveleri ve çantasını omzuna attı, kızıl saçlı kızın şakacı bakışına minik bir gülümsemeyle cevap verdi ve kafeden çıktılar. Lex yanında yürüyen kızın üzerinde gezinen bakışlardan dolayı rahatsız olup mavi gözlü kızın yanına yaklaştığında Lex hafifçe kıkırdadı, ilk gününde o da aynen böyle hissetmişti. "Sana nerede kaldığımı söylemedim değil mi?" Kızın sorusu üzerine gözlerini merakla ona çevirdi ve Four Seasons’da kaldığını duyduğunda kocaman bir gülümseme kapladı kızın yüzünü, gözlerinde bir sıcaklık belirdi. Tam konuşacaktı ki Mne’nin allak bullak olan yüzünü fark etti ve kızın baktığı tarafa çevirdi bakışlarını. Dylan’ı görünce sadece gülümsedi ve eliyle hafif bir selam işareti yapıp yürümeye devam etti. Bu sırada İspanyol kızın yürümesini sağlamak için sol koluna kendi kolunu doladı ve taksi bulabilecekleri bir yere ilerlemeye başladı. Hava soğuktu, kızıl soğuklara alışık değildi ve ilk gününden grip olması fazlasıyla kötü olurdu. Kaldırıma vardıklarında elini yukarı doğru kaldırdı ve önerlinde duran taksinin kapısını açtı. İçerisi sıcaktı ve yanında ki kızın sıcak bir yerde olmaktan dolayı hissettiği mutluluğu görebiliyordu.
“Four Seasons'a gidiyoruz." Taksici yolla ilgili bir şeyler söyledi ama genç kız onu önemsemedi, yol boyunca Mne ışarıyı izledi ve Lex sadece telefonuyla uğraştı, aralarında bulunan bu sessizlik rahatsız edici değili, tam rersine sakinleştiriciydi. Otelin önüne geldiklerinde birbirlerini öptüler. “Sürprizlere hazır ol Mne." dedi gülümseyerek ve kız taksiden indiğinde evinden bir kaç blk öncesinin adresini verdi. Taksinin parasını ödedikten sonra yürümeye başladı. Kız düşünmek için yürürdü ve bugün uzun süre yürümesi gerekiyordu. Manhattan onu ne kadar değiştirmişti? Yarın ne kadar değiştirecekti? Ya buradan ayrılana kadar geçecek süre kıza neler ekleyecekti?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

Bienvenido a la jungla || Empty
MesajKonu: Geri: Bienvenido a la jungla ||   Bienvenido a la jungla || Icon_minitimeCuma Eyl. 03, 2010 1:21 am

-SON-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Bienvenido a la jungla ||
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Central Park-
Buraya geçin: