Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Baskın Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Baskın Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Baskın Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Baskın Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Baskın Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Baskın

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Baskın Empty
MesajKonu: Baskın   Baskın Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 1:19 pm

    Evet, sonunda istediğimi elde ettim. Damien artık güvenli ellerde. Sadece ben dokunabiliyorum o dudaklara, sadece ben içime çekebiliyorum o kokuyu... Belki de birkaç gün sonra bundan vazgeçeceğim, belki de onu bende çekici kılan tek şey ulaşılmaz olmasıydı. Geleceğin ne getireceğini bilmiyorum ama ayaklarımdan tepeme kadar donmuş bulunmaktaydım. Yaklaşık on beş dakikadır Damien’ı okulun kapısında bekliyordum. Gelince kafasında kırmayı planladığım telefonuna bir mesaj daha attım ve birkaç dakika daha beklemeye ikna ettim kendimi. Bir sağa bir sola sallanarak ısınmaya alışıyor, yanımdan geçen arabaların içindeki sarhoşların laflarına kulak asmıyordum. Nasıl bir erkek bu saatte sevgilisini sokakta bekletir ki?

    Ellerimi birbirine sürüterek klasik ısınma metotlarını uyguluyordum anca. Bir yandan da birkaç dakika sonra içeri girip, Damien’ın sıcacık kollarının altında ısınacağımı düşünerek avutuyordum kendimi. Ama dakikalar geçmek bilmiyordu bir türlü! Ben mi çok aceleci davranıyordum yoksa çıkmaya başladığımızdan beri zaman kaplumbağa hızıyla mı akmaya başlamıştı? Kapıya yaslandım ve derin bir nefes aldım. Gecenin o tarif edilemez kokusunu iliklerime kadar çektim. “Biraz daha dayan Vic, biraz daha…” Titreyen ellerimi cebimde titreyen telefona uzattım. “ Ekranda adını gördüğüm şahsiyet, umarımgelmişsindir!” diyerek telefondaki mesajı açtım. Tanrıya Şükür ki, okul sınırları içinde olduğunu söyleyen bi mesaj atmıştı. Soğuğa aldırış etmeden numaraların üzerinde narince gezindi parmaklarım. Bir tık ve… Mesaj gönderildi! Bol tehdit içerikli attığım mesajın meyvesini vermesini beklerken kapıya tekrar yaslandım ve gözlerimi kapadım. Soğukta uyuya kalıp donan insanlar aklıma geliyordu ve cidden kuşkulanmaya başlamıştım. Acaba çoktan donmuş muydum? Yoksa Damien’la çıkmamız bir rüya mıydı? Tanrım ya ben günlerdir donmuş halde bir kar yığının içinde yatıyorsam? Ya bir daha içinde derin anlamlar yatan o gözleri göremeyeceksem? Vic, kendine gel. Bu kadar aptalca şeyler düşünebileceğim benim bile aklıma gelmezdi. Aşk insanı gerçekten aptallaştırıyormuş…

    Ben saçma sapan düşünce yığını arasında boğuşurken aniden donmuş dudaklarıma tatlı bir sıcaklık geldi. Munzurca gülümsedim ve bu küçük öpücüğe ben de karşılık verdim. Damien geldiği için mi yoksa o aptal düşünceleri terk ettiğimden dolayı mı bilmiyorum ama içimi kaplayan huzur tarif edilemezdi. Gözümü açtığımda gördüğüm o derin bakışlar kalbimin ağzıma gelmesine yetti de arttı bile. Neden bu kadar çekici olmak zorundasın sen? Böyle bir erkeğe sahip olduğum için Tanrı’ya şükürlerimi sundum ve Damien’ın elindeki telefonu alarak kafasına sertçe vurdum. Acıyla inledikten sonra gülmeye başladı. “Sorunun ne senin ha?” Küçük küçük, ama darbeli vuruşlarla Damien’a vurmaya başladım. “Kız arkadaşın soğuktan donarak ölsün mü istiyorsun, ya da alkollü adamlar tarafından tacize uğrasın? ” Kahkahası şiddetlendi.Evet, örnekleri biraz fazla abartmış olabilirim ama beni o kadar bekletmemesi gerekirdi. Yumruklarım hiç işe yaramadığı yetmiyormuş gibi elimdeki telefonu da kaparak elini belime doladı. “Asabi olmamı seviyormuşmuş. O anahtarı sana yutturacağım!”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Damien Bartlet
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Damien Bartlet


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : Fransa

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 2:13 pm

Keşke duşa girmeseydim diye düşündü aceleyle üstünü giyerken. Vic onu öldürecekti çünkü fazlasıyla geç kalmıştı. Telefonunu cebine attı, anahtarlarını aldı ve bir miktar para alarak dışarı çıktı. Okul evine çok uzak olmadığı için yürümeyi seçmişti. New York geceleri kalabalıktı ve haliyle trafik çok yoğundu. İçinde biraz heyecan vardı, gizli işler çevirmekle pek alakası yoktu ama işin içinde Vic olunca her şey değişik oluyordu. Aslında hala onunla nasıl çıktıklarını kavrayabilmiş değildi. Vic'e bir anda ilgi duymaya başlamıştı ve her şey kısa sürede olup bitmişti. Zaten Vic ona sarktığı ve birbirlerini tanıdıkları için tanışma dönemi geçirmemişlerdi. Bir basketbol maçı sonrasında sevgili olmuşlardı. Bu kısa bir süre önceye kadar kimse tarafından bilinmiyordu ama Lola ve Coco onların aşkını tüm herkese yaymıştı. Gerçi gizlenmiyorlardı fakat okulda pek takılmıyorlardı. İkisi farklı bir arkadaş çevresine sahipti. Cebinde titreyen telefonu hissetti. Elini cebine sokarken sürtünmeden oluşan ısı ona üşüdüğünü farkettirdi. Victorola ona bol tehditli mesajlar atmıştı, bu halini seviyordu. Parmaklarını ekranın üzerinde gezdirdi ve cevap yolladı.

Okula girmişti, etrafta kimsecikler yoktu. Arka kapıya doğru yöneldi. Evet, okula gizlice girip kaçamak yapacaklardı. Bunu neden yaptıklarını bilmiyorlardı. Vic sayesinde Damien da maceracı bir tip olmuştu. İlişkilerine ara sıra fazladan heyecan katmak onlara iyi geliyordu, gerçi çok durgun bir ilişkileri de yoktu. Binanın etrafından dolandı ve gözleri kapalı bir şekilde kapıya yaslanmış bekleyen sevgilisini gördü. Sessizce gülümsedi ve yavaş adımlarla ona yaklaşıp soğuktan morarmaya yüz tutmuş dudaklarına bir öpücük kondurdu. Öpücüğüne karşılık almıştı, kısa ve seri bir öpücüktü ama neyse diye düşündü, içeride daha büyüğünü alabilirdi. Kız gözlerini açar açmaz Damien'ın elindeki telefonu kaptı ve kafasına indirdi. Bu biraz acıtmıştı, inlemeyle karışık güldü. “Sorunun ne senin ha?” dedi vurmaya devam ederken. “Kız arkadaşın soğuktan donarak ölsün mü istiyorsun, ya da alkollü adamlar tarafından tacize uğrasın?” Bu cümleden sonra kız arkadaşının tam bir çatlak olduğuna bir kere daha emin olmuştu. Kahkahası gittikçe şiddetleniyordu. Vic'in elindeki telefonu aldı ve elini beline doladı. “Asabi olmamı seviyormuşmuş. O anahtarı sana yutturacağım!”

Telefonu cebine koydu ve konuşmaya başladı. "Tam bir kaçık olduğunun farkındasındır umarım." dedi bir yandan gülerken. "Artık buradayım, anahtar yanımda ve içeri gireceğimize hala burada üşüyoruz." Kız tam ağzını açmış konuşmaya başlayacaktı ki onu bir öpücükle susturdu. Ardından geri çekildi gülümsedi ve anahtarı çıkarıp kapının deliğine soktu ve çevirdi, kapı açılmıştı. Damien okul gazetesinde çalıştığı için ona arka kapılardan birinin anahtarı verilmişti yani okula istediği gibi girip çıkabiliyordu. İçeri girdiklerinde etraf karanlıktı ve birbirlerini görmedikleri için çarpıştılar. Victorola kıkırdamaya başlamıştı. "Şşşş, sessiz ol Vic." diye uyardı kızı. Telefonun ışığında üst katlara doğru çıkmaya başladılar. Vic, bir öğretmenden, öğretmenler odasının anahtarını çalıp aynısından yaptırmış sonrasında anahtarı geri bırakmıştı. Yani gidecekleri yer öğretmenler odasıydı. Evet, ikisininde garip fantezileri vardı ama olsun böyle gayet mutlular.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Artemis Nina McClaire
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Artemis Nina McClaire


Mesaj Sayısı : 116
Kayıt tarihi : 12/12/10
Gerçek Yaşı : 29
Nerden : NewYorkCity.

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 2:46 pm

Gecenin bir vakti, neden camdan dışarı baktığımı bilmiyordum. Ve bu soğukta tabii. Aklımı kaçırdığımı düşünebilirsiniz ve sanırım kaçırdım da. Ama içimdeki o hisse engel olamıyordum ki. Sanki, bugün –hatta bu gece diyelim- bir şeyler olacaktı. Ve bu camdan asla ayrılmayacaktım. En azından böyle düşünüyordum. Ta ki onu görene kadar. Kapıdan, telefonuna bakarak çıkmıştı. Kesin o sevgilisine gidiyordu. Karar vermiştim. Bu sefer onu takip edecektim. Elimdeki kahve fincanını masama bıraktıktan sonra pijamalarımı hızla çıkartıp, üzerime bir kot ve kazak geçirdim. Montumu giydim ve telefonumu cebime attıktan sonra odamdan çıktım.

“Nereye küçük sürtük?” Hah, üvey abimden başkası olamazdı bu. Sertçe ona döndüm. Ona olan nefretim, eminim ki gözlerimden fışkırıyordu şuan. Bu onun sırıtmasına neden oldu elbette. “Seni ilgilendirmez büyük serseri,” dedim ve merdivenlere yöneldim yine.
“Sevgili annen buna ne diyecek peki?” diye sorunca yine ona döndüm. “Canın cehenneme,” dedim meydan okurcasına. Yine sırıttı. “Lucy, küçük kızın evden kaçıyor,” diye bağırdı. Ve annem kapıda göründü. “Nereye küçük hanım?” diye sordu annem kaşlarını kaldırarak.
“Bir arkadaşıma gidiyorum anne,” dedim ve sertçe üvey abime baktım. Sırıtıyordu. “Kimmiş bu arkadaş?”
“Of anne!” diye bağırdım ve merdivenlerden koşarak indim. “Vanessa McClair! Sana hemen buraya gelmeni emrediyorum!” diye bağırsa da arkamdan, umursamadım. “Çok beklersin koca sürtük,” diye fısıldadım ve kapıdan çıktım. Lanet olsun! Damien çoktan uzaklaşmıştır! Koşmaya başladım. Dümdüz ilerliyordum,insanlara çarparak. Bu soğuk havada, bu insanlar aklını mı kaçırmıştı da buradalardı? Çarptığım insanların küfürlerine aldırmadan ilerlemeye devam ettim.

Ve onu gördüm. Gülümseyerek telefonuna bakıyordu. İçim hem acımıştı, hem de gülümsemesi içimi ısıtmıştı. Acımıştı; çünkü gülümsediği kişi ben değil, o sürtük sevgilisiydi. İçim ısınmıştı; çünkü onu seviyordum. Sanırım. Aslında bu duyguyu tam anlamıyla açıklayamıyordum. Çünkü bilmiyordum. Bu zamana kadar aşık olduğum tek kişi o uyuşturucu tüccarıydı. Ve onun da öldürüldüğünü duyduğumda, aşık olmamaya yemin etmiştim. Ama şimdi, Damien Bartlet için ölüyordum.
Tamam, ölüyor sayılmam. Ama Tanrı aşkına, gözlerine hiç baktınız mı? Bir kere göz göze geldik ve o mavi gözler içimde bazı şeylerin kıpırdamasına neden oldu.
Bir dakika, bu çocuk nereye gidiyordu? Okula mı? Vay canına. Okul çoktan bitmişti, gecenin ilerleyen saatleriydi. Ve okula neden- ahh, tabii… Sevgilisi ile buluşacaktı.Okul kapısından içeri girdi. Hızla koşsam da, kapıyı kapatmadan önce ona yetişemedim.

Lanet olsun. Şimdi ne olacaktı? Kapının kilidine dokundum, ittirdim. Demirlerin arasından kolumu soktum ama kilit yerine ulaşamadım. Çokta uzun olmayan demirlere baktım. Ve sonra kendime. Yapabilir miydim? Damien için? Tabii ki yapabilirdim. Yatay olan demirlere bastım ve oradan duvara tutundum. Kendimi ittim ve duvara çıktım. Vay canına. Yer ne kadar da uzak görünüyordu. Sanki, yirmi bin fit yüksekteki bir uçaktan yere bakıyordum. Paraşütüm de yoktu. Tamam Nessa, aşkın için öleceksin. Yanımda keşke kağıt-kalem getirseydim. Atlamadan önce ‘aşkı için öldü’ yazar cebime koyardım. Cesedimi inceleyen biri kağıdı bulur ve mezar taşıma böyle yazdırırdı. Dudaklarımı ısırdım ve hazır olduğumu fısıldadım kendime. Ölüm fermanımı kendi kendime yazıyordum.
Atladım. Ve hey! Hayattaydım. Yaşasın. Ama bileklerimdeki ve ayak tabanlarımdaki acı, ölseydim daha iyiydi dedirtti. Kendime geldikten sonra o ikisini gördüm. Victorola, Damien’a bir şey ile vuruyordu. Benim bile canım acımıştı. Kim bilir Damien’ım neler hissediyordu? İçeri girdiler ve ben de yavaşça okul binasının kapısına doğru ilerledim...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 3:32 pm

"Şşşş, sessiz ol Vic."

Acaba elimde olan bir şey miydi sessiz olmak? Kafa kafaya öyle sert çarpışmıştık ki ağlamamak için gülmem gerekiyordu. Sonra da ellerimiz olur olmaz yerlere gidince tabi, iyice şiddetlendi kahkaham. Telefonun ışığını yakmasıyla dünyam aydınlandı. Kör olmak ne kadar zor bir şey diye düşündüm. Cidden iyi miyim ben? Bu sevgi bende dünya barışını, kardeşlik duygularını falan da arttırdı. Yok yok, bu böyle devam edemez ama. Buna bi çözüm bulmak lazım. O sırada anahtarı sordu Damien. İşte o zaman eski halime geri döndüm. Hınzırca bir gülümseme ile cebimdeki anahtarı çıkardım. Taktığı şişe dibi gibi gözlüklere rağmen burnunun ucunu bile göremeyen Bay Frand’dan bu anahtarı almak çok da zor olmamıştı açıkçası. O kahvesini tazelemeye gittiğinde ben de başka bir öğretmenle konuşmak amacıyla odaya girmiş gibi yaptım. Küçük bir el hamlesiyle çantasından anahtarı kaptım ve Bay Kingshap’ın yanına hızlı adımlarla ilerledim. Son derece yüksek matematik notumu öğrendikten sonra Bay Frand’ı kahvesiyle yerine dönerken gördüm ve gülümsedim. O da gözlerini kısarak yüz ifademi çözmeye çalıştı, ama pek başarılı olduğu söylenemez. Her neyse, o gün anahtardan iki kopya yaptırdım. Ne olur ne olmaz, biri kaybolur ikincisi yedek olsun. Sonra yine usta bir planla anahtarı yerine koydum ve ta ta ta dam! Bugün buraya öğretmenler odasının yumuşacık koltuklarına oturmaya geldik, sayılır.


Kapıyı yavaşça açıp içeriyi kontrol ettik. Işığı yakarsak başımıza bela alacağımızı bildiğimden mum getirmek gibi akıllı bir hareket yapmıştım. Ama bizim çekici oğlanımızda benden geri kalmamış, o da yanında getirdiği mum iki dakikada yakmıştı bile. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile ona baktım. Ah o gözler, mum ışığında öyle coşkuyla parlıyorlardı ki, kendimi tutabilmek için başımı önüme eğdim. Eliyle çenemden tutarak yavaşça başımı kaldırdı. Öpmeye beş santim yakındı ama elimi dudağının üstüne götürdüm ve “Biraz daha bekle.” Diye fısıldadım. Dudağını büzerek hayal kırıklığıyla elindeki mumu
masaya bıraktı. Öğretmenler odasında duvardan duvara uzanan genişçe koyu kahverengi bir masa vardı. Duvarlar krem rengi ve açık kahve arasında bir tonda boyalıydı. Duvara aralıklarla asılmış lambalar, odaya otantik bir hava katıyordu. Sağ köşede kahve makinesi ve su şişeleri vardı. Diğer köşede ise son derece rahat puf koltuklar duruyordu. İkisinin ortasında da öğretmenlerin türlü türlü eşyalarını koydukları dolaplar vardı. Cidden o dolaplara bakmayı hiç denediniz mi bilmiyorum ama içine yedek çorap koyan bile gördüm ben. Damien montumu aldı ve sandalyelerden birinin arkasına astı. Puflara doğru karanlıkta düşmeye aldırmadan koşar adımlarla ilerledim. Tam sandalyenin tekine takılıp tepe taklak oluyordum ki Damien belimden yakaladı ve beni puflara fırlattı. Puflara gömülen yüzümü kaldırıp nefes almaya çalışırken üstüme binen ağırlıkla Damien’ın da puflara iniş yaptığını anladım. Şapşal şapşal kıkırdarken bir yandan da nefes almaya çalıştım.


Mum ışığında odadaki detaylar çok az seçilebiliyordu. Ah, odadaki detaylar kimin umurunda! Damien yavaşça bana doğru yaklaştı.
“Sonunda baş başa kalabildik!” Bunu söylerken o kadar seksi bir ses tonu vardı ki, başımı yine önüme eğdim. O yine nazikçe çenemde tutarak kaldırdı. Şimdi o gözler ve o dudaklar ile aramda sadece iki santim vardı. Bayılabilirdim, ama kendimi tuttum. Yıllardır bu anı bekliyordum ben. Yıllardır tek adamın peşinden koşuyordum bir hiç uğruna diye, ama bugün boşu boşuna koşuşturmadığımı anlamak istiyordum. İki yıl boyunca bir kez bile
bana yüz vermeyen adam, bir anda çıkma teklifi etmişti. Bunu sorgulamış mıydım, tabikide hayır. Böyle bir fırsata balıklama atlamıştım elbette. Ama şimdi olaylara bütünüyle bakınca çok saçma görünüyordu. Şimdi bunu sorgulamanın sırası da değildi. Şöyle bir ortamda bir düşüncelerimle baş başa kalmak, bir de yanımda duran son derece çekici bir erkek arkadaşım vardı. Onunla yapabileceklerimi düşününce… Evet, düşünceleri sonraya bırakmak lazımdı. Büyük bir aşkla bakıyordum gözlerinin içine. Ondaki sevgiyi de görmeye çalıştım, bir pırıltı gördüm ama emin olamadım. Dudakları dudaklarıma değince daha iyi anlayabilirim umuduyla kendimi bıraktım. Vücudumu bir anda saran sıcaklık daha öncekilere benzemiyordu. İşte bu diye düşündüm, yıllardır peşinde koştuğum şey bu! Bir yandan puflara gömülürken kollarımı boynuna doladım. O derin bakışlı gözleri göremiyordum, ama dudaklarını hissedebiliyordum. Kesinlikle küçücük bir öpücükten daha fazlasıydı bu. Ve beni iliklerime kadar neşeyle dolduruyordu. Bir anda durdu ve gülümsedi.“Gerçekten çok çekici bir kız olduğunu biliyor muydun?” Son iki aydır sergilediğim en içten gülümsemeydi yüzümdeki. O kadar çok sorunla boğuşuyordum ve kafayı yemiştim. Ta ki Damien gelene kadar… Dudakları tekrar dudaklarıma değdiğinde kalbim yine ağzıma geldi. Buna alışmalıydım, yoksa ölüm sebebim olacaktı. Tam o sırada pencereden yansıyan bir ışık dikkatimi çekti. Bir anda durdum ve kafamı kaldırarak pencereye baktım.“Hadi ama kimse bizi takip etmiyor emin olabilirsin. Buraya gelmeden tüm önlemlerimi aldım ben. ”Salak bir gülümsemeyle söyledi bunu. Kafasına hafifçe vurdum ve ben de utanarak gülümsedim. Bu sefer daha az bir irkilmeyle dudaklarına yapıştım ve kendimi pufun içine gömülmeye bıraktım.


En son Victorola Salvatore tarafından Çarş. Şub. 23, 2011 1:01 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Damien Bartlet
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Damien Bartlet


Mesaj Sayısı : 130
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : Fransa

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimePtsi Şub. 21, 2011 2:51 pm

Sonunda ufak tefek kazalar yaşamış olsalar da sapasağlam öğretmenler odasına varmışlardı. Işığı yakmak gibi saçma bir harekette bulunup kendilerini ele vermemek ve karanlığın kollarına kendini teslim etmemek için yanında mum getirmişti. Güzeller güzeli sevgilisinin de aynı şeyi yaptığını görünce kendi kendine sırıttı. Bu kızı daha önce nasıl fark edememişti? İlgisini tek bir insan üzerinde toplamak ona her zaman mantıksız ve yorucu gelmişti, elbette bundan önce birkaç kızdan hoşlanmış ve konuşmuştu ama Vic farklıydı, en azından şimdilik. Yaktığı mumu alarak sevgilisinin yanına doğru ilerledi, olası bir yangına sebep vermemek için mumu ondan uzak tutsa da bedenini özellikle de dudaklarını kıza yaklaştırmıştı. Tam eğilip kızın dudaklarına yapışacaktı ki bir el onu engelledi. Tanrım, Vic! “Biraz daha bekle.” Hayal kırıklığını gizleme gereği bile duymadan dudaklarını bükerek sevgilisine baktı ve elindeki mumu öğretmenler masasına bıraktı. Öncelikle üstündeki ceketi çıkarıp bir sandalyenin arkasına bıraktıktan sonra Vic'e doğru ilerleyip onun montunu da aldı ve diğer bir sandalyeye bıraktı. Öğretmenler odasındaki fazla lüks puflara doğru koşar adım ilerleyen kızı takip etti, tam ona bunu yapmamasını ve bileğini falan burkacağını söyleyecekti ki kızın belini saran kaslı kolları kızı yakaladı ve az ilerideki puflara doğru savurdu. Nereye oturduğuna dikkat etmeden puflara iniş yaptı, bedeninin altında kıpırdayan bir şeyler hissedince Vic'in üstüne çöktüğünü anlamış oldu. Kıkırdaması son bulup, nefesleri düzene girince Damien kıza doğru yaklaştı. “Sonunda baş başa kalabildik!” Kızın gözlerinde yanıp sönen utanç dalgalarını görebiliyordu, hafifçe öne eğdiği başını çenesinden tutarak yavaşça kaldırdı. Gözlerini, ondan kaçan bakışlara sabitledi, aralarında neredeyse boşluk yoktu. Damien da kendini zor tutuyor sayılırdı fakat Vic'e acı çektirmeyi seviyordu. En sonunda kendisi de dayanamadığında karşısındaki seksi kızın dudaklarıyla buluşturdu kendininkileri. Pufta hafifçe kaykılıp Vic'in neredeyse üstüne doğru çıkarken onu saran kolları hissetti. Daha fazla ilerlemeden önce kendini ondan çekti ve gülerek ona baktı. “Gerçekten çok çekici bir kız olduğunu biliyor muydun?” Yüzünde onda şimdiye kadar gördüğü en samimi gülümseme oluşmuştu, bazen şeytan da kanatlarını iyilik için çırpan bir meleğe dönüşebiliyordu demek ki. Başka tek bir söz daha söylemeden tekrar kızın yumuşak dudaklarına döndü. Kendini olayların akışına tam bırakacaktı ki Vic kendini geri çekti ve şüpheyle cama doğru bir bakış attı. Vic! Bağırmamak için kendini zor tutuyordu, şu içini yiyip bitiren şüphesinden kurtulabilse gerçekten değişebilir ve insanlara güvenebilirdi, tabii bu düşüncelerini ona aktarmadı. En azından şimdilik aralarını bozacak bir şey yapmamalıydı, kızı sakinleştirmek için konuşmaya başladı. “Hadi ama kimse bizi takip etmiyor emin olabilirsin. Buraya gelmeden tüm önlemlerimi aldım ben.” Söylediklerinde yalan payı neredeyse yoktu, birkaç kez daha gece okula uğramıştı ve kimsecikler olmadan çalışmıştı, yani önlem almasa bile deneyimlerine güveniyordu. Kafasına yediği minik bir darbeden sonra gülümseyen kıza, büyük bir sırıtışla cevap verdi. Boynuna hala bağlı kalan kollar onu aşağı doğru çekti ve bu kez kız onu öperek kendine doğru çekti. Öpüşmeleri hızlanırken elini bluzunun altından soktu ve eli kızın çıplak teniyle buluştu, Vic'in elleri de boş durmuyor gömleğini düğmelerini açmaya çabalıyordu. Dudaklarını kızınkinden ayırıp boynuna doğru kaydırmak için kaldırdığında bir ışık huzmesi onunda gözünden geçti, bir an için duraksadı fakat önemsiz olduğunu düşünüp tam onu öpmeye devam edecekti ki şüphe makinesi sevgilisi hafifçe doğrulup dalga geçermiş gibi bir sesle konuşmaya başladı. "Yoksa önlemlerine biraz evvel ki kadar güvenmiyor musun?" Güvenip güvenmemekle alakası yoktu fakat biraz endişelendiğini de inkar edemezdi. "Kapa çeneni Vic." dedi bir eliyle kızı puflara gömüp gülerken. Gömleğinin açılmış birkaç düğmesini de kapadı ve kalkarak kapıya doğru ilerledi. Son anda eline aldığı mumla beraber gördüğü kaçan gölge, onları takip eden biri olmaması durumunu ortadan kaldırıyordu. Biraz daha ilerleyerek bağırdı. "Hey, kimsin sen?!"

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Artemis Nina McClaire
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Artemis Nina McClaire


Mesaj Sayısı : 116
Kayıt tarihi : 12/12/10
Gerçek Yaşı : 29
Nerden : NewYorkCity.

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimeSalı Şub. 22, 2011 11:30 am

Ayak seslerini takip ederek –her ne kadar az da duysam- üst katlara çıktım. Ama sesler kesilmişti ve ben, araba farının önünde kalakalmış bir tavşan gibi öylece duruyordum. Tüm sınıflara tek tek baktım ama yoklardı. Nerelerde olabilirlerdi ki? Koca katı didik didik ettim.
Tam umudumu kesmiş geri dönüyordum ki öğretmenler odasından bir takım sesler duydum. Telefonumun ışığı sönmüştü, tekrar bir tuşa basıp ışığı açtım ve oraya doğru yürüdüm. Seslerini boğukta olsa duyabiliyordum sanki. Ya da bana öyle geliyordu. Çünkü şuan konuşmuyorlardı.
Kapıya doğru sessizce ilerledim. Belki seslerini
rahatça duyardım.

“Hadi ama kimse bizi takip etmiyor emin olabilirsin. Buraya gelmeden tüm önlemlerimi aldım ben,” dedi Damien. Oh, lanet olsun! Beni fark ettiler mi acaba? Salaksın Nessié, tabii ki fark ettiler!
Kapıdan biraz daha yana kaydım. Her an çıkabilirdi dışarı. Hatta yavaştan kaçıyordum da. Ama ses kesilmişti. Yani, neredeyse. Her öpüşme ve inleme sesi –tamam, çok değildi ama yine de vardı- kalbimde yeni bir yara açıyordu sanki. Dişlerimi ve boşta kalan yumruğumu sıktım.
Sırtımı kapıya yaslayarak yere çöktüm ve yerde bağdaş kurarak oturdum. Telefonumun ışığı yüzüme vuruyordu. Ekranımda da Damien’ın uzaktan çektiğim bir fotoğrafı vardı. Hıçkırıklara boğulmamak için kendimi zor tuttuysam da, telefonumun
ekranına bir gözyaşı damladı. Gözümü sildikten sonra ayağa kalktım ve gitmeye
yeltendim.

Camın önünden geçtikten sonra yine bir ses duydum. Victorola.
“Yoksa önlemlerine biraz evvel ki kadar güvenmiyor musun?” diye sordu alayla.
"Kapa çeneni Vic." Damien’ın sesi endişeli ve biraz da şüpheliydi. Hızla kendimi sütunlardan birinin arkasına attım. Ama çok geçti. “Hey, kimsin sen?!”
Derin derin nefesler almaya başladım. Evet, şimdi ne olacaktı? Yolun sonuna geldin Nessié. Aferin sana. Çok dikkatlisin ya, bravo! Sesli bir şekilde nefes almaya devam edersen kendini belli edeceksin salak! Kes nefes almayı, kes sesini!
Ne yapıyordum ben? Kendimle kavga etmem neye yarardı? Son kez derin nefes aldığımda, dışarıdan gelen ışığın kesildiğini fark ettim. Kanım dondu.
Damien tam da yanımda dikiliyordu. Kolumdan tuttuğu gibi beni kaldırdı ve ışığa çıkardı. Yüzündeki şaşkınlık ve beni tanımadığı belli olan ifadeyle bana bakıyordu. Soru sormamıştı ama cevap bekler gibiydi.
“Ne yapıyorsun sen?” diye sordu sertçe. Cevap veremedim. Anca yutkundum. Sonra arkalardan cırtlak bir ses geldi.
“Damien?”
Damien kolumu bırakmamış, üstüne üstlükte sıkıyordu. Beni sürüklemeye başladı.
“Haklıymışsın. Biri bizi gözetliyormuş,” dedi gülerek. Ama normal bir gülülüş değildi bu, sinirli bir gülüştü.
“Seni küçük sürtük,” dedi Victorola.
“Hah,” dedim sertçe. Kaşlarını kaldırdı.
“Efendim?"
Cevap vermedim. Dünyaya elveda de Nessié...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Victorola Salvatore
Princeton | I. Sınıf
 Princeton | I. Sınıf
Victorola Salvatore


Mesaj Sayısı : 170
Kayıt tarihi : 02/09/10
Nerden : LA, California.

Baskın Empty
MesajKonu: Geri: Baskın   Baskın Icon_minitimeÇarş. Şub. 23, 2011 1:01 pm

“Biliyordum ben biliyordum. Bizi takip eden birilerinin olduğunu biliyordum.” Neden gerekli zamanlarda beni dinlemez bu çocuk? Kız bana kafam kadar gözlerle, öcü görmüş gibi bakıyordu. Sürtük lafını daha önce hiç duymamış olduğunu sanmıyorum. Ama giydiği üç yaş altı kıyafetlere bakılırsa, bu geçerli bir olasılık. Dudaklarım hafifçe yana kıvrılıyor ve Damien’a bakıyorum. Kızı kolundan haylaz bir çocuk misali tutup ayağa kaldırmış. Onunda yüzünde sinirli ama çok şeker bir gülümseme var. Kızsa hala gözlerini benden ayırmadan dik dik bakmaya devam ediyor. Uyarılarımı dikkate almayıp hatasının farkına varacak ve bu kızın burada ne aradığını soracak mı diye Damien’a sert bir bakış fırlatıyorum. Bakışıma karşılık kızın cırlayan sesi beni pek tatmin etmiyor.“Kolumu bırakır mısın lütfen!” Damien’a çevrilen gözleri fıldır fıldır dönüyor kızın. Bir gariplik olduğunu seziyorum ama tam olarak neler olduğunu kavrayabilmiş değilim. Kızın gözleri önce benim gözlerimden Damien’ınkilere daha sonra da birkaç düğmesi açık kalmış olan Damien’ın gömleğine ilişiyor. İşte o zaman anladım aslında kolumu bırakır mısın derken “Bırakma lütfen, sonsuza kadar sıkabilirsin!” demek istediğini. Kızı bir hışımla yakasından tutarak kendime doğru çekiyorum. Damien’dan sıyrılıp kolunu sıkıca kavradıktan sonra kızın gözleri gözlerime sabitleniyor. Kahverengi boncuk gözlerini şuracıkta oyup yuvalarından çıkarabilirim. “Senin burada ne işin var, ufaklık?” Son derece alaycı ve sinirli bir tonda çıkıyor sesim. Kızın gözlerindeki bir anlık korku dalgasını ve endişeyi görebiliyorum. Geveliyor ama bir türlü cümle kuramıyor. Kızın arkasında her şeyden habersiz duran Damien bana sert bir bakış fırlatıyor. Gözlerimi devirip kızın düzgün bir cevap vermesini bekliyorum. “Ah, ben, şey… Soruları çalmaya gelmiştim ben!”


Bu seviyeden anca bu cevap beklenirdi zaten. Damien bir kahkaha patlatıveriyor aniden. Kızın gözleri muhteşem bir coşkuyla parıldıyor. Damien’ı güldürebilmiş olma şerefine eriştiği için mutluluktan uçuyor adeta. Kızı sert bir şekilde duvara itip Damien’a yöneliyorum. “Şşş, biraz sessiz ol. Yoksa biri burada yakalayacak ve kızcağız soruları çalamadığından dolayı matematikten kalacak!” İmalı bir bakış fırlatıyorum kıza, tabi anlayabilirse. Gözlerini benden kaçırıyor ve yere sabitliyor birkaç dakika. Damien’a dönüyorum. Sorgulayan gözlerle birbirimize bakıyoruz birkaç saniye. Konuşmadan ne yapabileceğimize karar vermeye çalışıyoruz. O gözler dudaklarıma baktıkça içim eriyor ve kıza lanet okuyorum. Damien’a birkaç dakika kızla konuşmam için izin verip vermeyeceğini, her şeyi halledeceğimi söylüyorum usulca. Başıyla onaylıyor ama o da pek gönüllü değil. Kızsa kaçmak için fırsat kolluyor. Bu işten bu kadar kolay sıyırabileceğini sanıyorsa bu kız süzme salak olmalı…


Kızı odanın içine itiyor ve kapıyı kapatıyorum. “Senin derdin ne küçük? Aranıyor musun ha?” Kız gözlerini gözlerime dikmiş soğuk bakışlarla bakıyor bana. Adını bilmiyorum ama göz aşinalığım var, tanıyorum bu kızı. Buradan çıktığımda onu geberteceğime söz veriyorum kendi kendime içimden. Tam kız cevap verecekken kapı çalınıyor ve ikimizde irkiliyoruz. Sessizce adımı fısıldıyorum Damien dışarıdan. Kıza dönüyorum ve “Hiçbir zaman senin adını böyle fısıldamayacak.” Diyerek kapıya ilerliyorum. Kızın arkamdan küfrettiğine eminim. Kapıyı aralayıp “Çok önemli bir konuşmanın ortasındaydık aşkım, ne var?” diyorum fısıldayarak. “Biliyorum tatlım ama bir an önce gitmezsek gece bekçisi bizi sınav sorularını çalarken yakalayabilir.” Bunu söylerken arkamdaki ufaklığa bakıp göz kırpıyor. Kız kıkırdıyor kur yaparmışçasına. Damien da biliyor ve benimle oyun oynuyor. Gözlerimi kısarak hain sevgilime bakıyorum ve kızın geçmesine izin vermeden kapıdan çıkarak dışarı adımımı atıyorum.


Okulun arka bahçesine iniyor ve arka kapıdan çıkmaya çabalıyoruz. Damien beni belimden tutup kaldırarak karşı tarafa atlatıyor. Ufaklık kendi çabalarıyla çıkmayı başarıyor ama bir türlü inemiyor koca duvardan aşağıya. Sonunda Damien kızın elinden tutarak onun inmesine yardım ediyor. Neden kıza yardım ettiğine anlam veremiyorum ve bana doğru döner dönmez dudaklarına yapışıyorum Damien’ın. Kızın ağzı ani bir refleksle açılıveriyor ve küçük bir çığlık atıyor. Damien’sa bu sürpriz öpücüğün nedenini sorgulamadan yapışıyor dudaklarıma. Dışarının soğuğunda sıcacık dudakları içimi ısıtıyor. Kızı unutmaya çalışıp gözlerimi kapatıyor ve ellerimle tüm bu soğuğa rağmen yumuşacık yüzünü kavrıyorum. Damien’ın soğuk parmaklarını da saçlarımın arasında hissedebiliyorum. “Be-be-ben gideyim artık.” Bir anda tüm büyü bozuluyor ve Damien yavaşça geri çekiliyor. Dişlerimi sıkıp elimi yumru yapıyor ve kızın suratına bir tane patlatmak istiyorum. Damien yarı mahcup bir şekilde geri dönüyor ve “Çok özür dileriz, senin burada olduğunu unutmuştuk.” Diyor usulca. Gecenin karanlığında kızaran yanaklarını rahatlıkla görebiliyorum. Kız da başını önüne eğip önemli değil gibisinden bir şeyler fısıldıyor. Bu kadar şamataya daha fazla dayanamam. Damien’ın elini tutuyor ve kendime çekiyorum. “Evet, unutmuştuk varlığını. Kusura bakma, iyi akşamlar.” Arkamı dönüp benle gelmesi için Damien’ı da çekiştiriyorum. Ama o derinlere kök salmış yaşlı ağaç gibi dikilip kalıyor olduğu yerde.“Bir dakika Vic, sen önden git ben geliyorum.” Beynimde şimşekler çakıyor, başım dönmeye başlıyor. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes alıyorum ve “Tamam.” diyorum usulca. “Tamam, ama çok bekletme.” Yanağına küçük bir öpücük kondurup sokak lambasına doğru yürümeye başlıyorum. İçim içimi yiyor bir yandan da. Geri dönüp arkama bakmak istiyorum ama yapamıyorum. Gözlerimin dolduğunu fark ettiğim anda bir anda sokağın ortasında duruyorum. Neler oluyor bana böyle? Yine o şapşal âşık tavırları beni etkisi altına alıyor. Gözlerimi elimin tersiyle silip adımlarıma devam ediyorum. Tam o sırada Damien beni belimden kavrıyor ve kendisine doğru çeviriyor. Burnumun ucuna küçük bir öpücük kondurup gülümsüyor. Kıvrılan dudaklarıyla birlikte gözleri de öyle büyük bir coşkuyla gülümsüyor ki, ben de gülümsüyorum ona içten bir şekilde. Ne olduğunu, ne konuştuğunu sormak istiyorum ama sormuyorum. Sessizce kızı öldürme planlarımı aklımda toparlayarak elini tutuyorum Damien’ın. Gecenin soğuğundan korumak için beni sarmalayıp sarıyor, içim bir tuhaf oluyor bir anda. Başımı omzuna yaslıyorum ve arabanın olduğu sokağın yolunu tutuyoruz.



SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Baskın
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Harrison Jewell | Sir Stafford :: İdare Katı :: Öğretmenler Odası-
Buraya geçin: