Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 4:46 pm

Hiç değilse her zaman kapalıymış gibi duran tek dükkan, açılış yapıyordu -açılış töreni-, kapıda türbanlı bir hintli duruyordu. O esnada genç bir çinli çift ellerinde bölgenin gezi rehberi, köşeden saptılar. Genel olarak, şu geceki olağandışı ruh haliyle bir ilgisi olarak belki de, onlar ve geniş caddedeki diğer bütün insanlar, ona gençleşmiş gibi göründüler. Yöneldiği mekanın ihtiyarları, para babaları ve de pinti yaşlıların gezi grupları civardan yok olmuşlardı. İyi bir kazanç kokusu alıyordu. Ayrıca orada tesadüfün dışında bulunan birkaç kişiye bakarken bazı şeylerin değiştiğini fark etti: Bu gece her zamankinden daha fazla genç insan vardı binanın girişinde. Bu genç insanların da tıpkı daha yaşını başını almış olanlar gibi kısa sürede onun müziğinin bağımlısı olacağı kanısındaydı. Ama ne yazık, bu gece çalmayacaktı. Evet, istemiyordu. Giyotine gayet rahat götürebilirlerdi onu bu gece, ama o sahneye, hayır.

Mermerleri ve metalleri ışıldayan, şatafatlı fakat şık giyimli bay ve bayanların henüz doldurmaya başladıkları lobiden geçti. Dinleyicilerin beşte birinin bile daha gelmediğine emindi, birazdan hepsinin geleceğine de. Öte yandan bu az sayıdaki insan bile ona çok fazla geliyordu. Ona kalan azıcık alanı da elinden alıyor ve onu yerinden edecek bir tehdit oluşturuyorlardı. Böyle hissediyordu. Neredeyse uçsuz bucaksız Manhattan'daki bu birkaç avuç insanı, sanki dev bir düşman ordusuna aitlermiş gibi görüyordu. Bir yandan tuhaf bir biçimde nazik davranmıyor, iki gün önce kim olursa olsun selamlarken, şimdi başkalarının onu selamlamasını bekliyordu. Ancak bunu gözlemlemiyor bile denebilirdi. Umrumda değildi açıkçası. O an bu gözlemleme işini o kadar beceriksizce yapıyordu ki, selamların farkına varmıyor, varsa bile bunun bir selam olduğunu anlamıyordu. Binaya girmeden önce de el ele yürüyen asyalı çifte sadece omuz atmakla kalmamıştı. İkisinin arasından tos atarak geçip onları iki tarafa savurdu. Bu yalnızca sakarlıktan değildi, o sakar biri değildi. Aksine asla yapmayacağı bu davranışın açıklamasını kendisi de bilmiyor, merak da etmiyordu. Sarı ışıkların film efekti yarattığı uzun koridordan geçip üzerinde geçici bir plakaya adının yazılmış olduğu kapıyı açıp içeri girdikten sonra kendini hemen kapının yanındaki koltuğa bıraktı. Yeşil derinin kendine has kokusunu içine çekerken gözlerini kapattı. Verdiği nefes klasikleşmiş likör kokusuyla birleşmişti yine. Jägermeister. Eklemleri belirgin ve aşırı sayılabilecek derecede uzun ince parmakları boynundaki papyona kaydı. Şu an bir eski zaman mahkumunun zincirinden farksızdı. Kendisinin bu zaman sorunu, birdenbire ortaya çıkan densizliği, doğrusu en belirgin olarak anormal davranışları onu bu gece yutmasa iyi olurdu. Bunu atlatmak istiyordu. Salondaki dinleyiciler ne halleri varsa görebilirlerdi, kendisinden önemli olduklarını kimse söylememişti onlara. Hafifçe mırıldandığı sayı sayma ve küfretme arasında gidip gelen bir söz tufanı başladı. Yerdeki parkelerin parçalarını saydı, odayı düzenleyenlere küfretti, çünkü bu binada sıkça görüldüğü gibi, duvarların renkleri sadece kırmızı değil, üstüne üstlük mobilyalar da beyazdı. "Üstelik ceviz". Bu neredeyse gülünecek bir şeydi, tabii o sırada titremeye başlamasaydı. Genç adam tir tir titriyordu. Her tarafı zangırdıyordu, hem de hiçbir ritme uymadan. Geniş pencereye dikkatini verdiğinde titremesi durdu. Bunu izleyen bir dakika boyunca manasız bakışları sürdü. Sonra yerini bir gülme krizi aldı. Saçma sapan bir rapsodiye dönüşmüş davranışarının son halkası olan gülme krizi sona yaklaşırken kapı açıldı. Kim olduğuna bakmadı bile. Hafifçe mırıldandı duvardaki büyük beyaz saate bakarak.

" Kokunu içime çektiğimde şarkı söylemeye başladım ve eğer şarkı söylüyorsam, bu çok şey ifade eder."

Alnına dökülmüş sarı saçlarını geriye itmeye üşeniyordu. Alt dudağını yukarı kıvırarak üflemekle yetindi sadece.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rachelle Baumann
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Rachelle Baumann


Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 29/01/11
Nerden : Hollanda

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Geri: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimeC.tesi Ocak 29, 2011 6:16 pm

    Tabağındaki, gereksizce özenilmiş, üstüste ve yanyana dizilmiş yemek parçaları şu an ne kadar aç olsa da ona lezzetli görünmüyordu. Zaten yemek konusunda çok seçici biri olduğu için, yemeklerin çoğu genelde ona lezzetli görünmezdi. Boş bir Cuma gününün, boş bir akşamı olmaya yüz tutmuş bu akşamüstü, Rachelle'in aklındaki tek bir şey, günün ve akşamın boşluğunu tereddütsüz, keskin bir hamleyle yok ediyordu. Sarı ve kahverengi tonları arasında gidip gelen saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra, yemekle baya bir uğraşmış olan annesi bıkkın bir şekilde kızına döndü."Aç kalmak istiyorsan, yemek yemeyeceğini söyleyebilirdin." Rach, çatalı ve yemeğinin birleşiminden oluşan boş yemekten kafasını kaldırdı. "O zaman acıkmıştım, şimdi aç hissetmiyorum. Aslında iştahım yok ama midem boş. Neyse, ben yukarı çıkıyorum, yorucu bir gündü sanırım kitap okuyacağım." Her kelimesi, diğer kelimesiyle aynı ses tonuyla söylenmişti. Sıkılmış, düz ve monoton. Kimsenin aklına, şu an zihninden geçenler gelmezdi. Bazen kendini aykırı ve asi hissetmesi çok hoşuna gidiyordu, ruhunu farklı kişiliklere bürümek de öyle. Her ne kadar birbiriyle aynı olmayan özelliklerin her birinden azar azar alıp, kendisine eklese ve aslında özenmiş gibi görünse de, hayır. Uzaktan bakıldığında tüm bu mozaik, Rachelle'i oluşturuyordu. Annesi, kızının bu olası tavırlarından sıkıntı gelmiş olsa bile alışmıştı kızına. Kendi bitmiş tabağının üstüne, Rach'ın yemeklerin birbirine karıştığı tabağını koyduktan sonra mutfağa doğru ilerlerken, Rach da peçeteyle ağzını sıyırıp, içinde patlayan havai fişekleri belli etmemeye çalışarak sinsi, küçük adımlarla parke döşeli koridordan odasına doğru ilerledi. Hayat güzeldi, kuşlar, böcekler falan. Evet annesi öyle.

    Odasına attığı ilk adımla beraber, kapısını hızlıca kapatması bir olmuştu. O küçücük, matematik zekası yetersiz beyninde dönen gizli planlar başka bir Manhattan gencine göre pek de abartılacak bir şey olmayabilirdi ancak Rachelle için evden kaçmak, evet bu biraz cesaret isterdi. Küçüklüğünden beri ince parmaklarını piyanonun beyaz ve pürüzsüz tuşları üzerinde gezdirip, çıkan o peri masallarını andıran sesten etkilenmemek elinde olan bir şey değildi. Çaldıkça, çalası geliyordu. Bir süre sonra çalmakla kalmayıp, kendi hayatını ortaya koymak, daha çok da kendi isteklerini ve hayallerini yansıtabilmek için notaları kendi yönetmeye başlamıştı, ki bu konuda en büyük esin kaynağı Achille'di. Sadece bir esin kaynağı olmakla kalmayıp, hayallerini de süsleyen biriydi o. Hani hiçbir zaman ulaşamayacağını bildiğin, yine de sevmekten vazgeçemediğin kişiler vardır ya, onlardan biriydi. Hayran da sayılmazdı ki, koluna dövmesini yaptırmak, imzasını almak ya da beraber bir resim çektirmekten mutlu olmazdı. Onunla konuşmak, onu daha yakından tanımak isterdi, zaten ruhsal bir yakınlık hissettiği için bu kadar seviyordu Achille'i. Ta ki, New York'da vereceği konserden haberdar olana kadar. Aslında bundan bir süre önce haberdar olmuştu, iki konser vermeden önce. Talih yüzüne gülebilirdi ancak abisi gülmemişti, çünkü bir zamanlar biricik abisi Matt, annesi ve kendisi aynı evi paylaşıyorlardı. Matt, o tam bir abi. Küçük kardeşiyle dalga geçmekten kendini alamayan bir salak. Neyse ki büyüdükçe olgunlaşmıştı da şimdi eskisi kadar agresif ve ergenliğin zirvesinde biri değildi. Rach'la ne kadar dalga geçse de, Matt de matematikte berbattı. Aileden gelen bir şey olsa gerek, sayısal zeka yerine sözel zeka gelişimi söz konusuydu. Konuya dönersek, Matt abiliğini yapacak, Achille'le liseden arkadaş olmaları bir yana, Rachelle'e söylemediği bir neden yüzünden ciddi bir çatışma yaşamışlardı ve bu yüzden Matt, Rachelle'e Achille'in konserlerine gitme yasağı koymuştu. Matt'in koruyuculuğundan öte, kendi zevklerine göre koyduğu bir yasaktı bu. Kardeşini korumasıyla uzaktan yakından bir alakası olsa zaten Rach bunu fark ederdi ancak abisi olduğu ve biraz agresif bir insan olduğu için Matt'e karşı çıkmak, küçük ve savunmasız bir kız kardeş için imkansızdı. Bu yüzden evde ağlayarak ve peluş oyuncağına sarılarak geçirdiği bitmek bilmeyen iki konser akşamından sonra, artık buna dayanamayacağının farkına varan Rachelle, kendi kafasına oluşturduğu evden kaçma planını nihayet üçüncü konser akşamında gerçekleştirecekti. Ulaşacağı kişinin Achille olduğunu bir kez daha kendine hatırlatması bile, bu planın bir yerlere varacağına dahil ona kesin kanaat veriyordu.

    Odasına girdiği vakit tüm bu olayı kafasında bir kez daha toparladıktan, konsere uygun çok da olayı abartmayacak şekilde basit fakat kaliteli bir kıyafet topluluğunu üzerine geçirdikten ve en sevdiği kalıcı, okyanus ve çikolata kokusu karışımı parfümünü sıktıktan sonra annesinin salonda bilgisayarda oyun oynadığını bilmesi üzerine, birkaç saat sonra uykuya dalar bu pozisyonda diye düşünerek itinayla sokak kapısından dışarı fırladı.

    15 dakika sonra -

    Keşke piyanosunu yanında taşıyabilseydi diye düşündü Rachelle. O zaman hissettiklerini notalarla beraber Achille'e anlatabilirdi ancak bazen Achille'in onu sadece bir hayran olarak görmesinden çok korkuyordu, bu yüzden bu tür basit hayran düşüncelerini kafasından silmesi gerektiğini düşündü. Taksiden inip, Empire State'in görkemli ve baş döndürücü yüksekliğinin altında kendini biraz küçük hissetmesinin ardından, konser salonunun bulunduğu tarafa doğru alçak topuklu ayakkabılarının çıkardığı tıkırtılar eşliğinde hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Herkes yavaşça konser salonunun boğucu etkisine girerken, kulis olduğunu bildiği (çünkü konserden birkaç gün önce gelip binanın ve katın odalarını birer birer incelemişti) odaya çaktırmadan yürüdü. Birkaç meraklı gözün üzerinde olduğunu biliyordu ancak kendinden emin tavrı ve oyunculuk yeteneğiyle, sanki görevli biriymiş gibi hissettiyordu çevresine. Ağır beyaz bir kapıyı çekip, insanların koşuşturduğunu göreceğini sandığı ancak sessizliğin hakim olduğu kırmızı duvarlı bir koridora adım attı. Ağırdı, hava bile ağırdı. Kasıntı ve insanı sanattan soğutan bir ortamdı burası. Sağdan üçüncü kapıda olduğunu biliyordu Achille'in. Ona yaklaştığı her adımda kalp atışı ritmik olarak hızlanıyor ve ellerinde minik titremeler başlıyordu. Kapının önüne geldiği o saniye kendi kendine birkaç küçük cümle hatırlattı ve kimliğinin özüne döndü. 'O da bir insan, sen de bir insansın. Niye heyecanlanıyorsun ki? Bunu sadece basit insanlar yapar.' Çünkü amacı, ona 'Achille seni seviyorum!' deyip odadan kaçmak değildi. Oturup onunla konuşmak, belki de kimseye açmadığı dünyasını kendi gözleriyle görmekti. Kapının kolunu çevirerek araladığında, koyu yeşil, otantik bir renk derinin üzerinde yayılmış bedeni gördü. Kalbinin yerinden çıkacağını sanıyordu ancak öyle olmamıştı. Bir arkadaşını görmüş gibi, normal ve tepkisizdi Rachelle. Gülümsemedi bile, hayalkırıklığı sanmayın, çok mutluydu. Hem kimseye çaktırmadan buraya gelmeyi başarması bile ona yeterdi. "Kokunu içime çektiğimde şarkı söylemeye başladım ve eğer şarkı söylüyorsam, bu çok şey ifade eder." Tatminkar bir gülümseme oluştu Rachelle'in yüzünde. Onun sığ biri olmadığı kesindi artık, her bir kelimesi ve her kelimesindeki ses tonuyla farklı biriydi Achille. "Müziğini duyduğumda gülümsemeye başladım ve eğer gülümsüyorsam, bu çok şey ifade eder." diye yanıtladı onu Rachelle, herhangi bir kararsızlık veya ürkeklik hissetmeden kapıyı kapattı, ancak koltukta ona oturacak yer kalmadığı için kapıya yaslanıp beklemeyi yeğledi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Geri: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimePaz Ocak 30, 2011 3:56 am

Sarhoş gibi koltuğun üzerine bıraktığı bedenini toplama gereği duymadı. İçeri giren kişiye karşı hiçbir saygı belirtisi yoktu.

"Müziğini duyduğumda gülümsemeye başladım ve eğer gülümsüyorsam, bu çok şey ifade eder."

Başını ellerinin arasına aldı. Odanın bir köşesinden zayıf bir ışık süzülüyordu ve bakır abajurun aralığından ince bir çizgi halinde perdeye doğru vuruyordu. Odanın geri kalan kısmı neredeyse karanlıktı. Tavana ise caddenin yeşil ışıkları vuruyor, kahverengi parkeleri enine doğru keserek pancurun bir balık kılçığını andıran gölgesini düşürüyordu. Bu sesin sahibine ne diyecekti? Bunu kestirebilmek olanaksızdı. Cevap vermemeyi seçti. Göze batmayan zarif ama kendinden emin hareketlerle kalkarak minik banyoya gitti, musluğun ayarını en soğuğa getirerek yüzüne su çarptı. Göğsünü sıkıştıran o duygu hafiflemiyordu. Havluyu yerine astığında ruh halinde hiçbir değişme olmamıştı. Yine de, en azından, yeni gelen misafirine oturacak yer açmıştı böylece. Her ne kadar misafir ağırlayacak havası yoksa da. Odaya geri döndüğünde koltuğun yanından geçerek odanın sağ köşesine yaslanmış olan masaya yöneldi. İşlemeli bacaklı masanın üzerinde yarı açık duran çantasından aklına düşen şeyi bulup çıkarması zor olmamıştı. Bir yıl kadar önce Etta’nın hediye ettiği, Piatigorsky’nin yorumladığı Haydn’ın çello için bir yapıtını çıkardı, plak. Odayı ayarlayanlar onun abuk takıntılarını biliyorlardı, yine aynı masanın üstünde olması gereken şey vardı. Altın sarısı başının üzerinde siyah çizikler bulunan, alt kısmı soluk renkli bir tahtadan yapılma bir gramofon. Yeni yüzyılda yapılmış olan alet dekorasyon delilerini ya da budalalarını etkilemek için eskitilmişti, büyük ihtimalle fabrikadan çıkalı iki hafta olmamıştı. Alete küçümseyen bir bakış attı ama yine de plağı yerleştirdi, şu an işini görebilecek tek şey oydu. Siyah disk yavaşça sivri metali yalayarak dönerken genç kıza doğru dönerek pencere pervazına yaslandı.

Ağır başlayan ilk bölümdü bu parçanın en sevdiği yeri. Ağırbaşlı açılış notaları, ardından bilinçli, düşünceli bir itiraf... Parmakları istemsizce pervazda hareket ederek minik sesler çıkarıyordu, fare yürüyüşleri gibi. Müziğin üzerindeki etkisi hala acı çekme ve zayıflıkları konusunda çıraklık döneminde olduğunu gösteriyordu. Hiçbir çaba göstermemişti; dahası, bütün bu duygulardan sakınmak, kaçınmak hakkını göremiyordu kendinde. Bu kadarı ilk notalarda belirgin bir biçimde yorumlanıvermişti, pervazın olmayan piyanosunda. Kimse bir ayrıcalık için yalvarıp yakınamazdı; bu hiç de insanoğlunun bir ‘üstünlüğü’ sayılamazdı. Burada bile.Peki bütün bu duygularla ne yapacağı, bunları nasıl karşılayacağı soruları ikinci bölümde cevaplanıyordu: hiçbir kötülüğe yer vermeksizin, incelikle. Gerçekte bu cevabı kendine tam anlamıyla uygaladığı pek söylenemezse de doğruluğunu görebiliyordu ve anlatılmaz bir biçimde duygulanmıştı. Tam bir insan olana kadar onun cevabı olamazdı bu. Ne yani, duygulanmak? Achille Sebastien D’Artagnan duygulanıyordu, piyanonun başında olmadığı bir yerde. Evet artık filler uçabilir ve kazlar da aslan avlayabilirdi. Müzik sadece bir kaynağı adlandırıyordu, evrensel olanı, yani Tanrı’yı. Fakat...

Dünya’dan koptuğu fark etmesiyle beraber gözlerindeki boşluk gitti ve yerini normal bakışlarına bıraktı. Delici, sadece renk olarak da değil verdiği his olarak da buz mavisi gözleri genç kıza kaydı. Kaşmirimsi kahverengi saçları ve alnını kaplayan uzun kahkülleri ince bir yüzü çevreliyordu. Bakışları, kendilerinin sadece boş ve bihaber bakışlar değil de arkalarında, daha derinlerde bir şeyler sakladıkları hissini veriyordu. Gözlerini karşısındakilerden ayırmadı.

“Fakat umutsuzluk ve keşmekeşten doğan bir boyun eğiş ne üzücü olurdu? Ve korkudan, vücutça çaresiz olmak- tıpkı bir hastalığa çare aramak ve bu çarenin nasıl sağlanacağına aldırmamak...”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Rachelle Baumann
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Rachelle Baumann


Mesaj Sayısı : 7
Kayıt tarihi : 29/01/11
Nerden : Hollanda

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Geri: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 2:51 pm

    Achille yavaş ve bıkkın adımlarla ilerliyordu odanın içinde. Her zaman bu kadar sıkılmış bir halde midir diye düşünmeden edemedi. Gözleriyle incelemekten kendini alıkoyamadığı ayrı bir gerçekken, Achille'in bundan rahatsız olabileceği olasılığını da hiç aklına getirmiyordu. Rahatsız olsa, olmasa, söyleyecek biri gibi de gözükmüyordu ya da öyle biriydi. Bilmiyordu, Achille öyle biriydi ki aynı anda birkaç zıt düşüncenin de olasılığını en yüksek seviyede tutabiliyordu. Ukala mıdır diye düşünürken bir yandan kalbinin ve zihninin akıl almaz duygusal sınırları akla geliyor ve hayır, ukala olamaz diyordun. Rachelle, omurgasını acıtan kapıya dayanmaya devam ediyordu, sanki umrundaydı omurgasının ne halde olduğu. Bir ayağını diğer ayağına çapraz olarak tutmuş, siyah ve sade elbisesini istemeden de olsa en iyi şekilde sunuyordu. Beyaz teniyle kusursuz birleşmiş takım elbisesini tamamlayan hafif kabartılmış saçlarıyla karşısında dikilen insanın mükemmeliyeti, Rachelle'in kendisini birazcık da olsa onu hak etmediği gibi saçma düşüncelere kapılmasına neden oluyordu. Biraz önce eski çantasından çıkardığı plağı, eskitilme çalışması öğrenen birkaç aceminin eskitmeye çalışıp beceremediği görüntüsü veren gramofona yerleştirdikten sonra, ince ve uzun parmaklarıyla onu düzeltti. Arada Rachelle'e bakıyordu, bakışlarında okunan bir milyon şeyden birkaçı, ukalalık, bıkkınlık ve uzaklıktı. Genç kız, hayalkırıklığına uğramış ifadesine büründü bir an, aslında ne beklediğini sordu kendine. Achille buydu, hayır hayalkırıklığı değildi yaşadığı. Tamamen kendini ona yakın hissetmek, yaptıklarını benimsemek, her adımını kendi adımına denk tutmaktı.

    Achille sessiz, soğuk adımlarıyla pencereye doğru ilerlerken, deri koltuğun boş olduğu gerçeğini yeni yeni kavrıyordu Rachelle. Oturmak istemiyordu, oturmayı da pek sevmezdi zaten. Amacı, ne ince, ideal bedenini göz önüne sermekti, ne de Ach'ın bakışları altında oturarak küçümsenmiş hissetmekti. Sadece ayakta durmak istiyordu, kendini onla denk tutmak bir yana, büyük bir piyanistle eşitlenmek biraz çelişkiliydi. Achille'in ritme alışmış parmakları, cezbedici vücudunun yaslandığı pencere pervazında küçük adımlar atarcasına ileri geri gidiyor, kapalı gözlerinin ardındaki büyülü düşüncelerin ritmini tutuyorlardı. İstemeden de olsa Rachelle'in parmakları da, kalçasının hemen yanında sallanan kollarının ucunda elbisesine hafifçe vurarak müziğe eşlik ediyordu. Muhteşem bir müzik, düşünmeden etmek zor. Farklı bir ütopyada geziyor olmalıydı Achille'in bilinci, tamamen kopmuştu içinde bulunduğu daraltıcı ortamdan. Parmakları, ritmi tutmayı bırakmıştı, bütünüyle Achille'in zihninde gidip gelen notalara uyum sağlamaya başlamışlardı. Achille, buğulu bakışlarını tekrar Rachelle'in inceleyen gözlerine dikti. Hiçbir düşüncesini okumak mümkün değildi bu piyanistin. Boş bakmıyordu da, boyanmayı bekleyen bembeyaz bir tuval gibiydi veya notalarla doldurulmayı bekleyen eskimiş bir kağıt. “Fakat umutsuzluk ve keşmekeşten doğan bir boyun eğiş ne üzücü olurdu? Ve korkudan, vücutça çaresiz olmak- tıpkı bir hastalığa çare aramak ve bu çarenin nasıl sağlanacağına aldırmamak...” Dudaklarının arasından dökülen sözcüklere uyumlu olarak bakışları daha sorgularcasına Rachelle'in tereddütlü yüzünü incelemeye devam etti. Rachelle'in vereceği herhangi bir cevabı yoktu bu soruya. Kalbinin ritmi ona kendisini onunla bir tutması gerektiğini söylemiyordu, o yüzden karmaşık bir cevap verip, Achille'in öyle düşünmesi gerektiğine inandırmayacaktı kendisini. Abartısız topuklarıyla siyah, süet ayakkabısının içinde olduğu ayakları Achille'e doğru ilerlemeye başladı. Odanın karşı duvarındaki pencereye yaklaştıkça, kendisini Achille'in ruhuna da daha yakınlaşıyordu. Birkaç santim boşluk vardı şimdi aralarında, aldığı nefesin her ince ayrıntısını teninde hissediyordu. Karşısındaki adamın buz mavisi gözlerine dikti kendi bulanık gözlerindeki bakışı. İçi titriyordu ama gayet sakindi bedeni. Ardından bir adım ileri atarak Achille'in pencereye yaslanmış bedeninin yanına yerleştirdi kendi bedenini. Yanyana duran iki vücudun sessiz konuşması gibiydi. Sessiz bir senfoni. "Eğer o sahneye çıkmak istemiyorsan, kimse seni buna zorlayacak değil. Sen ve senin notaların, sen ve senin parmakların. Sen ve sen. Kendini kasıntı bir salonda çalarken düşünmek zorunda değilsin, kendini buna zorlamak zorunda değilsin. Eminim konserden gelecek para umrunda değil. Müziğin satılık değil, sen satılık değilsin. Parmakların şimdi ve orada çalmak istemiyorsa, çalmak zorunda değiller." Pürüzsüz, kadife sesiyle yatıştırmaya çalışıyordu bitişiğindeki piyanistin istemsizliğini. Söylediği sözcüklerden pişman değildi, arkasındaydı onların. Amacı Achille'in dünyasını daha fazla düğümlemek değil, daha netleştirmekti ne de olsa.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Geri: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimeÇarş. Şub. 02, 2011 2:35 pm

" Eğer o sahneye çıkmak istemiyorsan, kimse seni buna zorlayacak değil. Sen ve senin notaların, sen ve senin parmakların. Sen ve sen. Kendini kasıntı bir salonda çalarken düşünmek zorunda değilsin, kendini buna zorlamak zorunda değilsin. Eminim konserden gelecek para umrunda değil. Müziğin satılık değil, sen satılık değilsin. Parmakların şimdi ve orada çalmak istemiyorsa, çalmak zorunda değiller. "

Genç kız biraz önce sorulan soruya, daha doğrusu soru denilemezdi daha çok bir tür monologdu, cevap vermek yerine usulca genç adamın yaslandığı pervaza doğru gelmiş ve hemen yanına ilişmişti. Genç adam kızın söyledi sözlerin sadeliği ve doğruluğu karşısında beynine yayılan bir sıcaklık hissetti. Omurilik soğanına doğru yol alan bı his omuriliği sayesinde bütün vücuduna yayıldı hafifçe. Zaten kendi buyruğundan çıkmış zihni çok eski bir anının film şeridini tekrar film makinesine sarmıştı bile. Avrupa ile Amerika arasında sefer yapan büyük bir yolcu gemisindeydiler. Annesiyle babasının Amerika'ya gelmeye karar verdikleri zamana denk geliyordu. Uçakla gitmek yerine çok daha vakit alan gemiyi tercih etmişlerdi. " Denizin ruhunu anlamak için gemiyle gidiyoruz." demişti babası. " Denizle bir bütün olmak için. Okyanus öyle bir şeydir ki, onunla bir bütün olmadan, tam anlamıyla yaşamış sayılmazsın. Onun göbeğinde, gözlerinin önünde ve kulaklarındaki mucizeyle, ayaklarındaki ritimle ve kalbindeki o bir tek, o eşsiz, o sonsuz sesle. Bir bütün olmak. ". Annesi de gülümseyip elini okşamıştı, " Onun sesini dinle. İşte o... tarif edemeyeceğin ama duyduğun zaman anlayacağın bir şeydir.". Beş yaşındaki oğullarının ne söylediklerini anlayacağından emin bir ifade vardı ikisinin yüzünde de. O gece miçolardan biri deliler gibi kaptanın kamarasına dalmış, onu uyandırmış ve muhakkak gelip bir şeyi görmesini söylemişti. Kaptan küfrü basmıştı, ama sonra aşağıya inmişti. Birinci mevkinin dans salonu. Işıklar sönük. Girişte pijamalarıyla duran insanlar. Kamaralarından çıkıp gelmiş yolcular. Ve denizciler, ve makine dairesinden çıkıp gelmiş üç tane kapkara tip ve hatta Truman, telgrafçı. Herkes oradaydı ve bakıyordu, sessizliğe gömülmüşlerdi. Piyano taburesine oturmuştu, aşağıya sallanan bacaklarıyla, yere ulaşmıyordu bile bacakları. Ve, Tanrı'nın var olduğu kadar gerçek: Çalıyordu. Üzerindeki yeşil beyaz pazen pijaması, uzun süre soğuk rüzgarda kaldığını belli eden kırmızı burnu ve yanakları, dağınık sarı saçlarıyla minik Achille. Çalıyordu. Bilinen, daha önce duyulan bir beste değildi. Hangi şeytan alasıca bir müzikti bu, ama kısa ve... güzel. Bir göz boyama dümeni değildi bu, çalan ta kendisiydi çocuğun, onun elleri, tuşlarda, Tanrı biliyor, nasıl? Çıkardığı sesler dinlenecek şeylerdi doğrusu. Bir hanım vardı, gecelik içinde, pembe, ve saçında çeşit çeşit toka, yüzünde gece maskesiyle.... Dünyalığını doğrultmuş cinsinden biri, bir sigortacının Amerikalı karısı... İri gözyaşları gecelik bakım kreminden aşağı doğru süzülüyordu, bakıyor ve ağlıyordu. Kadını durdurmak mümkün değildi. Annesi şaşkınlıktan mest olmuş bir suratla yanında bitiverdiğinde, kelimenin tam anlamıyla mest olmuş bir suratla yanına gelip dikildiğinde burnunu çekti ve işaret parçağını piyanoya doğrultarak sordu. " Adı ne bunun? " " Achille. " " Şarkının değil, çocuğun adı. " " Achille." " Şarkıdaki gibi mi? "

Silkinip kendine geldi. Bu kadar uçup gitmesine içten içe nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Ne yani, erebildiği... İçsel hesaplaşmalarını bir kenara itmesi gerektiği yanındaki kızın parıldayan gözlerine baktığında anlaması zor olmadı. Şakağına ışık vuruyordu kızın. Ve ince bir damar şakak kemiğinin oyuntusunda hafif bir kıvrım yapıyordu. Tavandaki gizli ışık sadece yüzünün bir tarafına doğru vuruyor ve kalınca bir karton maske görünümünü veriyordu zarif suratına- kahverengi saçları düzgünce yapılmış ve gözler ustaca katlanarak kesilmiş bir maske. Bu kadar kendini bilerek konuşmasaydı bunun gerçekliğine bile inanabilirdi genç adam. Sonuçta burada, bu şehirde tanıdığı herkes neredeyse öyleydi. Özenle görünümü planlanmış, kesilmiş, yapılmış maskeler.

" Haklısınız, mademoiselle. "

Dedi gülümseyerek. 'Siz'li konuşmasının karşısındakini oldukça şaşırttığını görebiliyordu. İçten içe güldü. New York'luların pek de, kimi kandırıyordu ki, hiç de, alışık olmadığı bir hitap şekli. Başını hafifçe sağa eğip kıza biraz daha yaklaştırdı yüzünü. Gözleri kızın yüzünün her ayrıntısını, çizgilerini, göz kırpışını inceliyordu. Bir ipucu, nerede ki?

" Peki, siz beni tanımıyorken, nasıl oluyor da bu kadar iyi çözümleyebiliyorsunuz? Tanıştığımızı sanmıyorum. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Empty
MesajKonu: Geri: Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.   Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız. Icon_minitimePaz Ağus. 21, 2011 4:26 am

- SON -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Buralarda Sürekli Bir Telaş İçinde Yaşarız.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Söhret kazanmak gerek. Onun içinde rp yapmak gereek?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: The Empire State-
Buraya geçin: