Her zaman ki gibi birkaç kişiyle dışarıya çıkmıştı. Gece kulübünde ses oldukça yüksekti. Fazlaca aldırmamaya çalışıyordum. Kendimi eğlenceye vermiş dans ediyordum. Biraz önce beni kesen sarışın çocuğa göz kırptım. Aramızda fazla mesafe yoktu. Hemen karşımdaydı. Ne kadar tatlı bir yaratık olduğunu ne siz söyleyin ne de ben söyleyeyim. Böyle bir kız değildim fakat değişiklik insana her zaman iyi gelirdi. Ailemle aram iyi, lanet olası ablam gidiyor, okulda tanınmışım, neredeyse herkes beni tanıyor. Daha ne olsun? Hayatım güzel diyorum ya. Genç çocuk hala beni kesiyordu. O kadar açıkta giyinmemiştim hâlbuki… Belki de tavırlarım yetiyordu.
Kendimi asla çekici bir kız olarak görmemiştim ya da öyle biri değildim. Çekici olmak içinde hiçbir çabam olmamıştı. Her zaman doğal olup sevimliliğimle gözler önündeydim. Ama çocuğun bakışları beni kendimden geçiriyordu. Sanki dünyanın en harika varlığıymışım gibi beni süzmesi kendimden geçiriyordu. Çocuk yavaşça yanıma gelirken dans edenleri izliyordum. Ayaklarımla birazda olsun eşlik etmeye çalışıyordum. Genç çocuk arkamdan gelip eli ile belimi tuttu. ‘‘Üzgünüm, havamda değilim.’’ dedim ve gözlerine baktım. Kahverengi gözleri hala bana bakıyordu. Telefonumun sesi ile kendime geldim. Babamın geçen hafta aldığı kırmızı telefonumun ekranına bakınca ablamın beni aradığını gördüm. Çocuğa üzgünce baktım. Kafasını salladı ve yanımda beklemeye başladı. Ben ise genç çocuktan biraz uzaklaşarak telefonu açtım.
Her zaman ki çenesi durmuyordu. Neredesin sen, amacın ne, barda mısın, babam sana nasıl izin verdi, kim var yanında… Sanki polisti hanımefendi. ‘‘Seni ilgilendirmiyor. Beni aramayı da kes artık!’’ Çenesini daha fazla dinlemek istemediğim için sözlerimin ardından yüzüne kapattım. O sırada aklıma Aurélia geldi. Bugün o kadar aradığım halde ulaşamamıştım. Rehberden ismini buldum ve tekrar aradım. Yine kapalıydı. Neredeydi bu kız? Artık buradan çıkıp onu aramam gerektiğini hissediyordum. Genç çocuğa döndüm ve yanağına bir öpücük kondurdum. Not defterimi çantamdan çıkarıp numaramı yazdım. Kâğıdı çocuğun cebine koyarken kulağına fısıldadım. ‘‘Beni ara…’’ Bu kadar yakışıklı bir çocuğu kaçıran gerçekten aptal olurdu.
Sonunda bizim mekânımıza gelmiştim. Aurélia’nın burada olduğunu adım gibi biliyordum. Hızlı adımlarla içeriye girdim. Tamda tahmin ettiğim gibiydi. Masaya oturmuş her zaman ki şaraptan içiyordu. Tabi ona yakın olan erkeklerinde bakışları gözümden kaçmamıştı. Hemen yanına gittim ve konuşmaya başladım. ‘‘Aurélia! Burada ne yapıyorsun?’’ Bana garipçe baktıktan birkaç saniye sonra gülmeye başladı. ‘‘Aurélia kendine gel! Yürü gidiyoruz.’’ Fakat kalkmak istemiyordu. Bağırdıktan sonra sakince yanına oturdum ve kendime de bir şarap istedim. ‘‘Kırmızı şarap lütfen…’’ Garson başı ile onayladıktan sonra Aurélia’ya baktım. ‘‘Neden içtin? Yine ne oldu? Anlat bakalım.’’ Bir elimi yanağıma koyarken diğer elimde masanın üstündeydi. Parmaklarım istemsizce masaya vuruyor ve melodik bir ses çıkıyordu. Sakince olanları anlatmasını bekledim.