Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 D, arkada bekliyorum. - M

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Delancey C. Larsson
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Delancey C. Larsson


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 27/01/11

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 5:41 pm

    Yüksek bar taburesinde oturmuş, sol bacağını diğerinin üzerine atmış çevresindeki gürültülü kalabalığı izliyordu. Bundan başka hiçbir işe yaramadıklarını düşündü, gürültü yapmak, cidden. Derinden gelen bir of çekti. Gece beklediğinden kat be kat daha sıkıcıydı, birkaç grubu ziyaret etmiş –bilişim teknolojileri profesörü ve arkadaşlarının abileri de dahil olmak üzere- ve hepsinden de aynı hayal kırıklığıyla ayrılmıştı. Sorunun nerede olduğunu kestirmeye çalıştı; bir partneri olmadığı halde partiye gelen kendisinde mi, yoksa ona uyum sağlayamayan şu insanlarda mı? Barmene herhangi bir şey vermesini söyleyerek parmaklarını dayandığı kısma vurmaya başladı. Zaman ilerledikçe kendini bulan müziğin ritmiyle parmaklarının sesini duyamıyordu; fakat bu hareketi istemsizce yapıyordu zaten, duyabilmek için değil. Barmen önce bir buz atıp sonra da yavaşça içkiyi dökerek hazırladığı küçük viski bardağını tırnaklarının çarptığı zemine koyduğunda, bir el koluna dokunana kadar farkına varmamıştı. Dönüp teşekkür etti ve içkisinin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Berbat kokusundan dolayı burnunu kırıştırdı, tadına baktığında da tahmininde yanılmadığını anladı. Amaretto, bademden yapılan bir tür İtalyan likörü. Keşke seçimi ona bırakmasaydım, diye düşündü; İtalyan lezzetlerini severdi fakat bu korkunç likör ona göre sek içilecek en son şeydi. Daha önce içmeyi her denediğinde midesi bulanarak yarım bırakmıştı. Kalanını da kafasına dikti ve çenesine inmek üzere olan bir damlayı dudaklarını yalayarak yakaladı. İşte onu kesen kıvırcık saçlı genci de tam o anda fark etti, kırmızı bir maskeyle bir melek. Doğrusu melek mi şeytan mı olduğunu tam olarak anlayamamıştı Delancey, maskesine bakılırsa bir şeytanı andırıyordu ancak beyaz giyinmişti. Bardağı aldığı yere geri koydu ve parmak uçlarıyla ittirdi. Bunu yaparken bardağa bakma gereği duymamıştı bile, izlendiğini bilmek ve bunu bildiğini hissettirmekten keyif alıyordu. Fakat ardından gözlerini ondan, dans eden insanlara kaydırdı.

    Birkaç dakika sonra, sağ tarafında beliren garsona ne olduğunu sorarcasına dikildi aynı gözler, garsonsa katlanmış küçük beyaz bir kağıt uzatmakla yetindi sadece. Delancey kağıdı garsonun elinden aceleyle kaptı ve henüz o gün Fransız manikürü yaptırdığı elleriyle açtı. İçeriğini gördüğünde az önce onu kesen çocuktan olduğunu tahmin etti, başka kim olabilirdi ki zaten?

    D, arkada bekliyorum. - M

    Çabucak karalanmış gibi görünüyordu, fakat buna rağmen bir kıza aitmiş gibi görünen düzgün bir el yazısıyla yazılmıştı. Ceci sırıttı, kıvırcık saçlara ve isminde M harfine sahip tek bir kişiye götürüyordu aklı onu: Marco. Marco okul dışında pek görüşmediği, hatta ismini doğru hatırladığından bile emin olmadığı ama her zaman sevimli bulduğu ve hiçbir zaman farklı gözle bakmayı denemediği çocuklardan biriydi. Aslına bakarsanız sevimlinin yanında oldukça seksiydi de, buna rağmen ona olan hareketlerinde playboyvari şeyler olmadığından hiç o şekilde düşünmemişti. Bakışlarını kağıttan alarak Marco’ya baktı, o sırada başka biriyle konuşuyordu ve Ceci’nin farkında değilmiş gibi görünüyordu. Vazgeçmeyerek ona bakmaya devam etti, eninde sonunda Delancey’nin olduğu tarafa dönecek ve notu aldığını fark edecekti. Öyle de oldu, ardından da ona dönene kadar gözlerini sabitlediği çocuğa ‘Ee hani, arkada, git işte?’ dercesine başını iki yana salladı. Marco kafası karışmış gibi gülümsedi ve tek kaşını kaldırdı, bunun üzerine Delancey doğru harfi görüp görmediğine emin olmak için nota tekrar baktı. Harf M’ydi, Marco da M harfiyle başlıyordu. Tekrar ona döndü ve hala güldüğünü gördü. Gülümsemesi gerçekten de sersemleticiydi, içine alışık olmadığı bir sıcaklık yayılmasına neden oluyordu. Neden daha önce onun farkına varmadığını merak ederken buldu kendini, belki de bu onu tanımak için iyi bir fırsattı. Yüzüne en çocuksu, ama aynı zamanda en çekici gülümsemesini yerleştirdi ve yeniden katladığı kağıdı havada sallayarak o da tek kaşını kaldırdı. Bunun üzerine Marco'nun yerinden ayrıldığını gördü, belki de nihayet mevzubahis arkaya gitmeye karar vermişti.


En son Delancey C. Larsson tarafından Ptsi Ocak 31, 2011 7:38 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimePtsi Ocak 31, 2011 6:53 pm

    Çelişkileri severdi. Terslikleri ve zıtlıkları da severdi. Tamamen farklı olan şeylerin bir araya gelmesini de severdi. Belki de bu yüzden beyaz bir takım elbiseye bürünmüş olmasına rağmen, gözlerini örten maskesi kırmızı-siyah desenliydi. Elleri yemek yapmaktan bu tür işlere alışkın olduğu için, maskesinin desenini de kendisi yapmış, boyamıştı. Ne de olsa marifetli ellerin varsa onları kullanmalısın. Bir yandan partide, garsonların ellerinde dolaşacak tepsilerde neyin ikram edileceğini düşünüyordu, diğer yandan kalabalığı sevmesine rağmen bu kadar insanın arasında kiminle ne yapacağı fikri de kafasını karıştırıyordu. Yemeyi sever, yemek yapmayı sever, yemek yedirmeyi severdi. İtalyan ellerini bu konuda aşırı derecede marifetlendirmiş, mis gibi yemeklere imza atmak konusunda belki de Manhattan'da kendi çapında bir numara olmuştu. Kızların çoğu bu özelliğinden hoşlanıyordu, her birine birer jest yapmak için tüm sevimliliğini kullanarak hazırladığı cupcakeleri, gülümsemesi eşliğinde, yemeklerine hayran kalan kızlara ikram ediyor, onların sevgisini bir aşama daha ileri kaydettirerek kazanıyordu. Sevilmeyi de severdi. Çok sevilmeyi daha çok severdi. Sevgi kavramının kendisini severdi Marco. İnsanlar onu sevsin de başka hiçbir şey yapmasınlar, Marco için yeter. Gönüllerini kazanmak da tabi ki amaçlarından biri fakat daha çok, sevildiğini bilmek, evet işte bu duygu Marco'nun kendisini huzurlu, mutlu ve dünyaya ne için geldiğinin tam olarak farkında hissettirmesini sağlıyordu. Sevin Marco'yu, ona yeter. Kıvırcık saçlarına herhangi bir uygulamada bulunmak istemedi, onlar doğal halleriyle güzeller. Lanet bir kuralmış gibi Marco'yu yolda, evde, okulda gören her ama her insan, saçlarının arasına ellerini daldırıyor ve karıştırıyorlardı. Aslında bunu da severdi, sevildiğini hissederdi, şeker bir çocuk olduğunu düşünürdü, tatlı ve reddedilemez biri olabilirdi mesela. Çok tanıdığı olması onu mutlu ederdi, insanlara hep sıcakkanlıydı, bir anda ortama girip herkesle kaynaşabilecek düzeyde sosyal biriydi. Gülümsemesiyle herkesi elde edebileceğinin farkındaydı, bazen bu yola başvururdu, bazen sadece sözlerini kullanırdı. Yine de bugüne kadar tam olarak sahip olmak istediği cinsten bir kıza rastlamamıştı. Belki de hayatında hissettiği bu boşluğun nedeni buydu. Aşık olacak birine ihtiyacı vardı, her ne kadar sevildiğini bilse ve ona aşık olanlar onu mutlu etse de, Marco onların hiçbirine aşık değildi. Hiçbirini ölesiye arzulamıyor ya da bir bakışlarında mutlu olmuyor, sevinmiyordu. Böyle biri lazımdı belki de ona, hayatını dört dörtlük kılabilmesi için. Gülümsemesinin eksiksiz şekilde parıldayabilmesi için.

    Dördüncü sınıflardan birkaç erkek ve kızın bulunduğu grubun yanında ritmik şekilde ayağını yere vuruyor, elindeki vişne vodkadan yudumlar alıyor, bazen yüzünü ekşitiyordu. Yanındaki insanları çok yakından tanımasa da, tanışmışlıkları vardı, kısa sohbetleri de. Bu yüzden yanlarında dikilmekten herhangi bir rahatsızlık duymuyordu, belli ki bu genç insanlar da onun yanlarında dikilmesinden rahatsız değillerdi. Sağ tarafında Tina diye bir kızla konuşan Ramon'a baktı. Yakışıklı olabilirdi, mavi gözleri ve kahverengi saçlarıyla dikkat çekici olabilirdi. Yine de Tina gibi bir kız ondan daha iyi görünümlü birini hak ediyordu. Her neyse, ona ne ki. Cidden canı çok sıkılmış olmalı, normalde böyle şeylere kafa yormaz. İnceleme faslına devam etmeye karar verdi, gözlerini etrafta dolaştırarak daha tanıdık bir surat görme umuduyla kırptı. Yok, herkes maskelerini giymiş, yüzlerinin dörtte üçünü kapatmışken kimseyi tanımak imkansız. Bar tarafına doğru göz gezdirmeye karar verdiği vakit, çok da geçmeden gözüne takılan mükemmeliyeti fark etti. Barmen, önüne bir içki koyarken kızla göz göze geldi. Tanımıyordu onu, ilginç bir şekilde. Maskesi de yoktu. Kızın kahküllü saçları, açık renk alnına düşüyordu, Marco'nun bakışlarıyla kesişen bakışları fırlatan o kısık ancak etkileyici gözlerini daha da keskinleştiriyordu. Dudakları dolgun, öpülmeye layık bir melek gibiydi. Kostümü sayesinde bu hayali daha da gerçekçileşmişti. Yine de kızın çakmak bakışları şeytanı andırmıyor da değildi. Zıtlık kavramlarıyla bütünleşmişti. Tıpkı sevdiği gibi. Kız, önünde duran içkisini kafasına dikti, yüzünü ekşitti ve dudağının kenarından damlamak üzere olan içkiyi dudaklarından yaladı. Gerçekten, Marco için işkence olmalıydı. Her ne kadar sevecen yanını ortaya koysa da, o da bir erkekti sonuçta. Bu tip şeyler mutlaka onu da gaza getirirdi. Marco, gözlerini kızdan ayıramıyordu yine de dikkatini farklı taraflara verme çabasına girişmişti. Bir kez daha kıza baktığında, yanında bir garson kıza bir not verdi, kız notu okudu ve hınzırca kendisine baktı. Marco heyecanlanmıştı, notun içeriğini de merak etmiyor değildi. Kızın bakışları altında ne yapacağını bilemediğinden dönüp, Ramon'a bir iki gereksiz laf etti. Ne dediğinin kendisi bile farkında değildi. Kontrolünü sağlayamadan bir kez daha kıza doğru döndüğünde kızın bakışları sadece bir kesişten çok, bir anlam yüklüydü. Kafasını iki yana sallayarak, 'E hadi, nerde?' cinsinden manalar yükleyebileceği bakışlar fırlatmaya başlamıştı. Kızın bu hali çok sevimli geldi Marco'ya, gülümsedi, sonra gülümsemesi biraz daha genişledi ve beyaz dişleri gözüktü. Meleksi-şeytansı kız, nota tekrar baktığında tereddüt hissetti. Ardından tekrar Marco'ya baktı, Marco, ne olduğunu anlayamadığı için sadece gülmekle yetindi. Kız, elindeki notu havada sallayarak, çekici atmaya çalıştığı gülüşünü Marco'ya doğrulttu ancak Marco için bu gülümseme çekici olduğu kadar tatlıydı. Çilek tatlısı, kesinlikle. Bu kız bir meyveye benzetilirse çilekti. Hem seksi, hem sevimli, hem masum, hem ekşi, hem tatlı. Marco artık neler döndüğünü anlamalıydı. Olduğu yerden ayrılıp, kızın yanındaki boş koltuğa gitmeye karar verdi. Adımları hızlı ve meraklıydı, kıza yaklaştığı her saniye gülümsemesi daha da yayılıyor, kalbi daha da hızlı atıyordu. Hayır, daha önce hiçbir kıza yaklaşırken bunları hissetmemişti. Karşısına geldiği vakit, gülüşü suratında, kızın elinden notu aldı ve okudu.

    D, arkada bekliyorum. - M

    Sonra büyük bir kahkaha patlattı. Tüm bu bakışların nedeni anlaşılmıştı. Yanlış iletilen bir not, belki de kader böyle istemişti çünkü Marco için not gayet doğru bir şekilde iletilmişti. Gelecekten bir kimse Marco'nun düşüncelerini kağıda yazmış ve bu kıza göndermiş olmalıydı. Kızın adının D ile başladığını anlasa da, yine de tümünü bilmiyordu. "Yanlış iletilmiş bir not." Bir saniye kadar bekledikten sonra devam etti. "Belki de doğru. Değil mi D?" Meraklı ve sevimli bakışlarla kızın yanındaki yüksek bar sandalyesine oturdu, kıza bu kadar yakın olmak kalbinde hiç sahip olmadığı bazı duyguları harekete geçirmişti. Bu duygular daha önce onu hiç kaplamadığından, ne yapacağını bilemez haldeydi, oysa ki gayet iyi bilirdi kızlara nasıl yaklaşılacağını. Yanlış bir şey söylememiş olma umuduyla, gözlerine dikti gözlerini. D harfine baskı yapmıştı, kızın adını söylemesi umuduyla. Partiye renk gelmişti, D gelmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Delancey C. Larsson
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Delancey C. Larsson


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 27/01/11

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 7:42 am

fazla iğrençti spoilera aldım:


En son Delancey C. Larsson tarafından Perş. Şub. 03, 2011 10:14 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 8:34 am

    “Öyle olmasını dilerim.” Güzel bir ses tonundan dökülen kelimeler. Marco'nun başını döndürmeye yetiyordu bu kadarcık sözcük. Sadece gözlerinin etrafını örten maskesi, bakışlarındaki ilk görüşte aşk denilebilecek etkiyi saklamaya yetmiyordu galiba. Umrunda da değildi zaten, D denen bu kız ne kadar isterse bakışlarını, Marco ona sonsuza kadar bakabilirdi. Bu küçük notun içeriğini kendi yazmış olsa bu kadar heyecanlanmazdı herhalde. Ayrıca bu güzel melekle arkada vakit geçirmek, içinde hissettiği büyük arzuyu daha da kuvvetlendiren bir düşünceydi. “Değilse bile öyleymiş gibi yapabiliriz.” Karşısındaki mükemmeliyet sanki genç erkeğin aklından geçenleri okuyor ve en iyi cevapları bulup, en iyi şekilde söylüyordu. Düşünecek fazla bir şey yoktu, öyleymiş gibi davranacaktı fakat ikisi de öyle olmadığını bilecekti. Gizemli oyunlara bayılırdı. Bilinen bir bilinmezlikte olmak, hele de içinde böyle bir insanın olması heyecanını yüze katlıyor, müzikteki basla sarsılan kalbi, bir de gözlerine bakan kişinin etkisiyle son sürat atıyordu. Sözlerinden çok uzun geçmeden, kızın elleri Marco'nun yüzüne, maskesine doğru yaklaştı ve sakince saçlarının arasına doğru ittirdi. Gizi, saklısı kalmamıştı Marco'nun. Daha önce aşık olmadığından da olabilir, eğer şu an öyle bir durum içerisindeyse bunu yansıtma halini gizleyemiyordu. Her şeyi belli ediyor olabilirdi, uzun süre boyunca kızların gözlerine kilitlenmiş gözleri, kızın bakışlarının her saniyesini merak ve arzuyla takip ediyordu. Karşısındakine ait kusursuz gözler, yavaşça burnuna, sonra şaşkın bakışlarını tamamlayan dudaklarına indi. Bir süre boyunca dudaklarında sabitlendikten sonra bu sefer kızın dolgun dudaklarından mırıltılar döküldü. “Marco’ydu, değil mi?” Cevap verebilirdi ancak vermedi. Zaten doğru biliyordu, 'evet' demeye ne gerek vardı? Sessiz olmak daha güzeldi. Bu kadar yakınken, bu kadar iç içeyken. Daha da iç içe olabilirlerdi aslında, belki birkaç dakika sonra o durumda olacaklardı. Donmuş gibiydi fakat içinde kopan fırtınalar ve tutkular birleşiminden ötürü vücuduna aşırı derecede bir sıcak basmıştı. D'nin eli, Marco'nun ensesine doğru ilerlerken, daha da yaklaştı kızın gözleri. Gelecek şeyin sakin bir öpücük olduğunu tahmin ettiğinden, uzun süredir kızın büyüsüne kapılmış gözlerini kapattı ve dudaklarına değen, o çileksi dudakların iki-üç saniye boyunca kendisini mutlu etmesini, içindeki isteği arttırmasını bekledi. Belki önceden öpüştüğü çok kız vardı, bundan çok daha ileri derecelerde, ancak hiçbir minik, küçücük öpücük bu kadar çekici, bu kadar masum ve bu kadar heyecanlandırıcı olamazdı. D'nin dudakları ve elleri kendisinden uzaklaşırken, bu güzel anın hiç bitmemesi dileğiyle bir saniyeliğine de olsa yüzü asıldı Marco'nun. Büyük ihtimalle şimdi kız özür dileyecek ve bunu bir daha yapmayacağını söyleyecekti, niye? Bir daha yapabilirlerdi, on kez daha, yüz kez daha bu denli yakın olabilirlerdi. Utangaç olmasını beklediği kız, küçük ve sevimli kıkırdamalarla, “Afedersin, sadece bir an bunu çok istedim.” dedi. Aynı şeyleri mi hissediyorlardı yoksa Marco'ya mı öyle geliyordu? Tek fark, kızın bunu sadece bir anlık çok istemesiydi, Marco bunu kızı gördüğü o dakikadan itibaren giderek artan bir şiddette hissetmekteydi. Kızın önünde tek bir bardak olması, kızın sarhoş olmadığını ve yaptıklarının hepsini bilinçli olarak yaptığını gösteriyordu. Ağzının sol tarafı yukarı kalktı, o yamuk gülüşü, Marco'nun kendini yüzde yüz, eksiksiz bir şekilde mutlu hissetmesi demekti. Tezgahın üzerinde duran elini tuttu, kızın eli sıcaktı, hafiften titriyor olabilirdi, farkında değildi pek. Sıkıca tuttu elini bileğinden, sonra kızın gözlerine dikti gözlerini, aynı saat içerisinde belki de milyonuncu defa. "Adını söylemeyecek misin? Gizemli prenses rolünü oynacağını sanma, hadi söyle. Diana mı? Debbie mi? Daphne? Hayır, seninki daha özel olmalı." Söylediği kelimeler belki tamamen saçmalıktı ama onun yanında saçmalık yapmak o kadar saçma gelmiyordu. Kız suskunluğunu koruyor, belli ki gizemli kalmayı seçiyordu. Marco aklından gelen ilk şeyi yaptı. Elinde küçülen eli kendine doğru çekti, oturduğu yerden kalktı ve barın arka tarafına doğru çekiştirmeye başladı. "Kalabalıktan çekiniyorsan, arkaya gidebiliriz." Arkaya gitmek.. Yüzünde hem sevimli, hem yaramaz, hem de seksi bir gülümsemenin oluşmasını kontrol edememişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Delancey C. Larsson
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Delancey C. Larsson


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 27/01/11

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimeSalı Şub. 01, 2011 10:25 am

    Kendini geri çektiğinde kalbinin ritmini değiştiren gencin dudaklarının sola doğru yukarı kıvrılmasıyla rahatladı, aynı zamanda bu rahatlamayla ironi oluşturacak şekilde yine içinde o kıvılcımı hissetti. Daha önce de var mıydı? Daha önce hiç birine karşı böyle hissetmiş miydi? Bir anlam yükleyebiliyordu, fakat ayak bileklerinden karnına yükselen şehvet dalgasının bu düşünceyi lekelemesine izin verdi. Bunu umursayacak değildi, şimdi aşık olmanın sırası sayılmazdı, aşık olarak anı mahvetmenin hiç gereği yoktu. Partiye boşu boşuna gelmemişti, sonunda istediğini fazlasıyla elde ediyordu. Bunu bozamazdı. Gencin elleri kendi elinin üzerine kapandı, kendininkinden soğuktu ve bu tensel temas dolayısıyla Ceci’nin vücut ısısı gittikçe artıyordu. Genç, kızın bileğini kavradı parmaklarıyla. Bakışlarını kızın gözlerine odakladı. Dudaklarını aralayıp yine o muhteşem sesini duyurdu. "Adını söylemeyecek misin? Gizemli prenses rolünü oynacağını sanma, hadi söyle. Diana mı? Debbie mi? Daphne? Hayır, seninki daha özel olmalı." Gizemli prenses, ha? Bunu önemsemesi hoşuna gitmiş ve onu gizemli bulduğu için şaşırmıştı. Cevap vermeyi reddederek sessizliğini korudu, gizemli prenses olduğundan değil. İsmini öğrenebilmek için önce hak etmesi gerekiyordu. Tam ona bunu söyleyecekken, Marco elini çekti ve onu oturduğu yerden kaldırdı. Delancey amacının ne olduğunu tahmin edebiliyordu; madem not doğru kişiden doğru kişiye ulaşmış gibi davranacaklardı, o halde artık nottaki yere gitmeleri kaçınılmaz bir şekilde yapmaları gereken şeylerden biriydi. "Kalabalıktan çekiniyorsan, arkaya gidebiliriz." Bunları söylerken gülümsemesi Delancey’nin kalbini yerinden çıkaracak şekilde daha da yaramaz bir hal almıştı. Aynı gülümsemeyle kendisinden başka daha kaç kişiye böyle hissettirdiğini merak etti, bu yüz ve vücutla muhtemelen sayı tahmininden de fazlaydı. Boştaki eliyle tezgahtan küçük el çantasını aldı.

    Rahatsız topuklularıyla ve dar elbisesiyle yapabileceği kadar hızlı yürüyerek Marco’yu takip etti. Çevresinde olup bitenlere pek dikkat edebildiği söylenemezdi. Mekan oldukça kalabalıktı, insanlar, ışıklar, sesler, dumanlar... Fakat ilerledikçe kişi sayısı azalmaya başlıyordu. İnsanlar dağıtmayı seviyor, diye düşündü. Eğer öyle olmasaydı Manhattan bu gibi mekanlarla dolup taşıyor olmazdı. Uyuşturucu satıcıları bu kalabalık yerleri tercih ediyordu, dolayısıyla uyuşturucu kullanıcıları da. Bir derdi olan babanız güzel bir kız bulma amacıyla soluğu burada alabiliyordu. Genç kızlar arkadaşlarıyla içmek için bu gibi dans edebilecekleri yerlere geliyorlardı. Dikkat çekmek için, striptiz yapmak için, yakışıklı bir genç bulmak için. Aynısı erkekler için de geçerliydi. İstenildiklerini belli eden bakışlar, kalkık bir burun ve dolgun dudaklarına bakarak kendileri için uygun birini buluyorlardı, tabii ki bu eleme kriterleri içinde genellikle kişilik özellikleri olmuyordu. Sağ tarafında muhtemelen makyajlarını temizlemek için lavaboya ilerleyen iki meleğin kahkaha attığını gördü. Az ileride bayan ve erkek tuvaletleri olmalıydı. Sola dönerken tanımadığı yapılı birine sürtündü omzu. Adamın yiyecekmiş gibi ona bakmasıyla çekinmeden çantasını kaldırdı ve muhtemelen adamın sırıttığını göremediği yüzünü kapattı, doğru mesajı verdiğini umuyordu. Adamdan uzaklaştıklarından emin olunca çantasını geri indirdi. Marco’nun elini bırakmıyordu, çünkü bırakırsa bir daha ona ulaşamayacağını düşünmeye başlamıştı. Nihayet boş bir koridora geldiklerinde yalnız kalacaklarını anladı ve derin bir nefes alarak ardından ciğerlerini boşalttı. VIP odalarından birine gidebilirlerdi, ama burada olmak kesinlikle daha yasaklı ve daha çekici gelmişti. Duvardaki geniş girintiye oturdu Marco, Delancey’yse yanına oturacakken son anda kararını değiştirerek çantasını oturmayı planladığı yere attı ve kendini Marco’nun kucağına bıraktı. Yan oturuyordu, elbisesi bacaklarını Marco’nun iki yanına dolamasına izin vermemişti. Kahverengi, delici bakışlarını Marco’nun mavi, yumuşak gözlerine dikti. Gereğinden fazla sevimli duruyordu, aynı zamanda gereğinden fazla çekici. Buna rağmen Marco’nun dudakları boynuna yönelirken göğsüne ellerini koyarak onu durdurdu Delancey. Oyuncağını elinden aldığı çocuk için üzgündü, fakat daha ağırdan almak ve bedeninden önce ruhuna ve zihnine de sahip olup olamayacağını görmek istiyordu. “Aslında, daha yavaş olmayı tercih ederim.” dedikten sonra dirseklerini omuzlarına koydu ve ellerini arkasında birleştirdi. “Örneğin, bundan önce, ismimin Diana olduğunu söylersem nasıl kıvıracağını merak ediyorum.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimePerş. Şub. 03, 2011 8:35 am

    Kötü bir amacı yoktu aslında. Sadece onunla beraber vakit geçirmek istiyordu, herhangi bir amacı varsa da, kızın tenini ilgilendiren, kötü olduğunu düşünmüyordu. Gözleri önünde böylesine güzel bir varlığın olması mutlu ediyordu onu. Daha önce hiçbir şeyin etmediği gibi mutlu, belki de hiç kimsenin. Daha önce kimse kalbini bu denli farklı hissettirmemişti. Güzel hislerdi bunlar, her ne kadar alışık olmasa da, güzel oldukları kanaatine vardı. Yoksa neden daha fazla istesin ki bu hisleri? D'nin mini elbisesi her ne kadar arada dikkati başka yerlere çekecek derecede dar olsa da, Marco bununla ilgilenmemesi gerektiğini kafasına koydu. Çapkın olabilirdi biraz fakat bildiğiniz gibi sadece sevilmek istediğinden. Kızların vücutlarıyla ilgili pek kötü düşüncesi yoktur onun, temiz çocuktur. Kalbi sevgiye çok aç ve şimdi kalbine sadece bakışlarıyla aşkı koyabilecek bir insan karşısında duruyorken neden daha fazla açlık çeksin ki? Elinden tutmuştu kızı, sıkı sıkı çünkü kaybetmek istemiyordu. Kızın da onu sevmesini istiyordu, nedensiz bir şekilde vücuduna yayılan bu sıcaklığın korunmasını, bedeninin bir daha sevgisizlikle üşümemesi şu an en büyük dileğiydi.

    Elinin içinde ısısı artan kızın eli bazen tedirginleşiyor, bazen de farklı duygularla tutmaya devam ediyordu sanki Marco'nun elini. Aslında bu barı iyi bilmiyordu, arkalarda bir yerlerde, birbirlerini yiyen veya makyajlarını tazeleyen insanların olmadığı boş bir koridor bulabilmek amacıyla kızı çekiştiriyordu peşinden. Sadece daha rahat konuşabilmek için, kızın da böyle düşünüp düşünmediği bir bilinmezlik olsa bile, sadece konuşacaktı onunla. Bir öpücük de verebilir aslında, iki de olabilir. Her neyse, koyu renk duvarların desenleri bir bir yanlarından geçerken nihayet boş, konuşmaya uygun bir koridor boşluğu bulmuştu. D yanına oturur diye biraz daha kenarına oturmuştu girintinin. Aksine D, çantasını Marco'nun boş bıraktığı yere atıp, şaşırtıcı bir şekilde oturmak için Marco'nun kucağını daha uygun bulmuştu. Kahve gözlerini, genç erkeğin tereddütlü gözlerine dikmiş, manalı bir şekilde bakmaya devam etti uzun süre. Marco sadece konuşmak istediğini söylemek üzereydi oysa ki. Eğer böyle bakmasaydı tabi. O da bir erkekti, doğal olarak kızlar hakkında farklı şeyler düşünmesi oldukça normal bir davranıştı. Hele ki gittiği ve gördüğü her yerdeki, tüm karşı cinslerinden en güzeli bu şekilde bir mesaj veriyorsa, reddetmesi mümkün değildi. Hayır, yapamazdı. Aciz kalmıştı, kelimelerin ağzından dökülmesine izin veremeyecek kadar kızın kontrolü altındaydı. En sonunda Marco, kendini tutma çabasını bir kenara bırakıp, iki eliyle kızın belini tutarak kendine çekti. Amacı ince ve uzun boynundan başlamaktı, yavaşça yukarı çıkabilir.. Derken göğsüne bastıran iki el, onu geriye doğru ittirdi. Marco, bu sefer sorun ne diye düşünürken pes etmiş gibi iki kolunu iki yanına doğru bıraktı. “Aslında, daha yavaş olmayı tercih ederim.” Kızın, bir şekilde yaramaz bakışları sözcüklerinin aksini söylüyordu aslında. Eğer bu şekilde oynamak istiyorsa itirazı yoktu Marco'nun, yine de bu kadar ileri gitmesine baştan izin vermemesi daha iyi olurdu D'nin. Şimdi geri dönüşü biraz zor olacaktı, öpücük oyununa başlamışken, yarıda bırakmak ve konuşma oyununa başlamak. Kelime oyunlarına gerek duymak istemiyordu, sade ve yalın bir şekilde gözlerini diktiği mükemmeliyete onunla ilgili düşüncelerini açıklamak istiyordu. Belki de açıklamamalıydı, bu konuda cahil bir insandı. Daha önce hiç aşık olmamış biri için, şu ana kadar gösterdiği davranışların ne derece iyi olduğu hakkında da bir fikri yoktu. En azından yanına geldiği vakit kız kaçmamıştı, buna sevinebilirdi. Kızın ince bilekleri, Marco'nun boynunun kenarlarından, geniş omuzlarına yaslandı. “Örneğin, bundan önce, ismimin Diana olduğunu söylersem nasıl kıvıracağını merak ediyorum.” Güzel nokta. Birkaç dakika önce kurduğu cümlelerin böylesine yolunu keseceğini bilseydi söylemezdi ve eğer D, oyun oynamak istiyorsa, Marco da oynardı. Eğer eline şekerini verip, bir kez tadını alamadan geri çekerek, Marco'yu kontrol edebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Yanılması gerekiyordu, Marco kontrol edilmekten hoşlanmazdı. "Büyük ihtimalle kıvırmam. Sadece Diana adı, küçük üvey kardeşimin adıdır, kendisi biraz yaramazdır, bu nedenle Diana isimli insanların da bu şekilde olabilceği düşüncesindeyim. Hınzır ve yaramaz ama senin bundan daha farklı bir kişiliğin var, bu yüzden olabilir mesela." dedi, oyunu kazanmışcasına zaferle gülümseyerek, tüm şirinliğini de ortaya koymuştu. Buna verecek bir cevabı olup olmaması pek de umrunda değildi Marco'nun.

    Kızın kollarını ensesinden çektikten sonra, kızın kahküllerinin kenarında gözü önüne düşmüş oraya ait olmayan bir tutam saçı, kulağının arkasına yerleştirdi. "Gerçekten oyun oynamak istiyor musun? Seni anlayabilmek zor. Şu an benimle ne yapmak istiyorsun? Açık ol, sen olursan ben de olurum." Gözleri ciddiyet ve sevgiyle bakıyordu bu sefer. Oyuncağı elinden alınmış bir bebeğin hayalkırıklığından da küçük bir parça olabilirdi belki fakat Marco'nun elde etmek istediği güzel bir beden olsaydı bunu zaten yapardı, başka zaman da yapabilirdi. Onun elde etmek istediği güzel bir ruhtu, bulduğunu sanıyordu. Birazcık arzu ve erkeklik dürtüsünün bunun önüne geçmesine izin vermeyecek kadar da kendi kontrolünü sağlayabilen biriydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Delancey C. Larsson
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Delancey C. Larsson


Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 27/01/11

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimePerş. Şub. 03, 2011 10:07 am

    "Büyük ihtimalle kıvırmam. Sadece Diana adı, küçük üvey kardeşimin adıdır, kendisi biraz yaramazdır, bu nedenle Diana isimli insanların da bu şekilde olabileceği düşüncesindeyim. Hınzır ve yaramaz ama senin bundan daha farklı bir kişiliğin var, bu yüzden olabilir mesela." Marco’nun sözleri onu tam anlamıyla tatmin edebilecek nitelikte değildi. Onu tatmin edebilecek söz dizisini aklına getirmeye çalıştı, aslında hayır, öyle bir şeyin var olduğunu da sanmıyordu. Her zaman kazanmak istiyordu, kaybettiğinde umursamasa da aslında her insanla eşdeğer zaaflara sahipti. Gücü severdi, kazandığını bilmeyi severdi, şımartılmayı severdi. Şimdiye dek bu arzularını karşılayabilecek biriyle karşılaşmamıştı, ki ona bencil olmamayı öğreten şey de bu olmuştu zaten. Biraz ciddi olmak istiyordu, bunun yanında aynı zamanda biraz rahat. Biraz zeki birini istiyordu, ama tartışırken yarışabileceği kadar da aptal. Kendi için yorumu ‘yeterince zeki değil’ olurdu, ama şimdiye dek tanıdığı kişilerden ‘zeki’ olarak nitelendirebileceği biri de yoktu zaten. Cevabı kafasında tarttı, muhtemelen bu istediği onu şaşırtacak cevaba en yakın seçeneklerden biriydi. Gencin zafer kazanmışçasına suratına yapıştırdığı gülümsemeye baktı ardından da, belki de kazandığını düşünmesine izin verebilirdi. Kazanmış da sayılırdı zaten, üsteleyebileceği ya da yenilgiye uğradığını iddia edebileceği açık bir nokta bırakmamıştı. Belki de aradığının bu olabileceğini düşündü. Aradığı cevap, aradığı kişi.

    Marco kollarını omuzlarından çekerken, gencin davranışları ve düşünce yapısını incelemek dışında yaptığı bir şey daha vardı. Kendi davranışlarını mantık süzgecinden geçirmek. Seçimlerini gözden geçirmesi gerekiyordu, bir sonraki hamlesine doğru karar verebilmesi için. Çocuk aptal görünmüyordu, kendini zeki sanan bir kadının şımartıp geri çekilme taktiğini üzerinde uygulayamayacağı bir erkekti en azından. Düzene ayak uyduramayan bir tutam saç gözlerinin önünden çekilip kulağının arkasına yerleştirilirken de gerçekten doğru olanı yapmadığı konusunda şüpheye düştü. Fazla çocuksuydu, hayır. Bar kısmına gelene kadar içtikleri yüzünden böyleydi belki de. Fazla saçmaydı. Fazla dengesizdi. "Gerçekten oyun oynamak istiyor musun? Seni anlayabilmek zor. Şu an benimle ne yapmak istiyorsun? Açık ol, sen olursan ben de olurum." Aslında ne istediğini bilmiyordu. Onu anlamak zordu, çünkü keskin hatları olan pürüzsüz bir kaya sayılmazdı. Dalgalar bile geleceği tahmin edilebilen şeylerdi, rüzgarın yönü kesin olarak tayin edilebilirdi, insanları kişilikleri incelenip onlar hakkında çıkarımlara varılabilirdi. Gerçek düşüncelere ve gerçek isteklere sahip olmadığı için hüzün duyduğunu sandı gencin gözlerini kırpması kadar kısa bir süre için. Ama hayır, özünde onu o yapan da buydu. Her şey ona uyardı. Her yere uyum sağlayabilirdi. Ve şimdi de konuşmaları ve tavırlarıyla kafasında yavaş yavaş gerçek bir kişilik kazanan bu gence uyacaktı. “Seninle oynamayı gerçekten çok isterdim. Ama kazanabileceğinden korkuyorum.” diye yanıtladı ilk sorusunu. Olabileceğinin en dürüstüydü bu cevap, kendisini açıklayabilecek en uygun kelimeleri seçmişti. İkinci cümlesi için bir yorum yapmayı düşündü, en azından kendisinin bile kendisini anlayamadığını söyleyecekti. Klişeydi, evet. Kim kimi anlayabilirdi ki zaten? Düşünceler değişirdi, kişilikler değişirdi, belki en iyi tanıdığınızı sandığınız biri bile ondan beklenmeyecek şeyler yapabilirdi. Gizemli olmak istemiyordu. Anlaşılmamak istemiyordu. Bir diğer soruya verdi dikkatini, onunla yapmak istediği şey konusuna. “Onun dışında, aslında ne istediğim konusundaysa hiçbir fikrim yok. Seni merak ediyorum, ama her iki şekilde de. Zihnini merak ediyorum; düşüncelerini, yaklaşımını, seçimlerini, sebeplerini. Ama aynı zamanda bedenini de merak ediyorum; dokunuşlarını, sıcaklığını, hızını, yumuşaklığını, ruh halini ve bunun davranışlarına yansımasını.” Belki doğru kelimeleri seçmemişti bu kez, ama kendini anlatabildiğini düşünüyordu. O anlatamasa bile Marco anlayacaktı. Anlamalıydı, eğer doğru kişiyse. “Hangisini önce keşfetmem gerektiğine karar veremiyorum.” diye ekledi, hareketlerinin sebebini açıklamak amacıyla. İlkini seçerse muhtemelen daha uzun sürecekti, belki biraz ciddi. İkinciyi seçtiği takdirdeyse o geceden öteye gidemeyecekti büyük ihtimalle, bedenleri uyuşabilirdi fakat düşünceleri uyuşmazsa bir bütün olma şansları yoktu. “Sence hangisinde daha iyisin?” diye sordu seçeneklerden birini daha belirginleştirmesi için.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Marco Clyde Richetti
NYU | I. Sınıf
 NYU | I. Sınıf
Marco Clyde Richetti


Mesaj Sayısı : 17
Kayıt tarihi : 24/01/11
Nerden : İtalya

D, arkada bekliyorum. - M Empty
MesajKonu: Geri: D, arkada bekliyorum. - M   D, arkada bekliyorum. - M Icon_minitimePerş. Şub. 03, 2011 4:38 pm

    “Seninle oynamayı gerçekten çok isterdim. Ama kazanabileceğinden korkuyorum.” İtiraflar hoşuna giderdi Marco'nun. Zafer kokusuyla karışık, güven sunardı itiraflar. O tanıdık gülümsemesi tam sönmek üzereyken bir kez daha parladı suratında. D'nin, oyunu Marco'nun kazanabileceğini düşünmesi de hoşuna gitmişti aslında. Sadece itiraf olarak görmedi birkaç saniyeliğine bunu. Aşk gerçekten yakınında olmalıydı, ister istemez vücuduna yayılan sıcaklık dalgaları, terleyen avuç içleri, utangaç bakışlar. Çok uzaktaydı bunlardan, birden hepsi yakınlaşmıştı kendisine. Birden tanıdık rahatlığı buharlaşıp havaya karışmış, yerini tereddütlü mimikler almıştı. Ne diyeceği hakkında bir fikri olmaması da, belki de bu aşk havasının getirdiği bir tür belirtiydi. Aslında erkekler her şeyi o kadar basitleştiriyorlardı ki. Eşsiz şeylerin lafını ağızlarında çok geveleyerek, gerçek anlamlarını yitirmelerine neden oluyorlardı. Marco, D'nin gözlerine bakarken aklından geçenler bunlardı. Kahverengi, delici bakışlar atan kararlı gözleri. Özgüveni tamdı D'nin, her halinden belli oluyordu, sanki onu ilk gördüğü andan beri biraz sarsılmıştı kalkanı kızın. “Onun dışında, aslında ne istediğim konusundaysa hiçbir fikrim yok. Seni merak ediyorum, ama her iki şekilde de. Zihnini merak ediyorum; düşüncelerini, yaklaşımını, seçimlerini, sebeplerini. Ama aynı zamanda bedenini de merak ediyorum; dokunuşlarını, sıcaklığını, hızını, yumuşaklığını, ruh halini ve bunun davranışlarına yansımasını.” Aynı şeyleri düşünüyor olmaları doğal bir şey miydi? Yoksa bu da aşık olan herkesin başına geliyor muydu? Birden düşünceleri denkleşiyor, aynı fikirler mi yapıştırılıyordu akıllarına? Çünkü Marco'nun da düşündüğü şeyler bunların aynısıydı. Nasıldır acaba? Hayatı, yaşadıkları, fikirleri, duyguları. Bu yüzden bu kadar acelecilikten çekiniyordu, bu yüzden bu kadar temkinli yaklaşıyordu karşısındaki melek kostümlü kişiye. Bir yandan da, güzelliğinin getirdiği çekicilikle farklı şeyler düşünüyordu aklı. Farklı düşüncelere kayıyordu, dar elbisesinden de olabilirdi, bakışlarındaki davetkarlıktan da. Hangisinin daha ağır bastığı çok belliydi, mantıklı düşünmesi gerekirse - ki Marco mantık adamıdır - tabi ki, uzun bir ilişkiyi tercih ederdi D'yle. Adıyla ilgili tek ipucu bile olmasa, D harfi hariç. Nasıl biri olduğu, vücudunun nasıl işlediğinden daha merakını kabartıyordu.

    “Hangisini önce keşfetmem gerektiğine karar veremiyorum.” diye devam etti karşısındakinin kadife sesi. Demek fark buydu, Marco seçmesi gerekeni çoktan belirlemişti, mantıklı olanı seçecekti fakat D hala hangisini keşfetmesi gerektiğini kafasında ölçüyor, bir türlü terazinin bir tarafının daha ağır basmasını sağlayamıyordu. Küçük bir hayalkırıklığı parçası hissetti, ardından gülümsedi. Niye hayalkırıklığı hissetmeliydi ki? Sonuçta onu daha tanımıyordu, belki düşüncesi sadece bir kararsızlık çekişmesinden daha öte şeylere dayanıyordu bu meleğin? D'nin bedeni hala bacaklarına ağırlık yapsa da, bunu pek umursamıyordu. Ona bu kadar yakın olmak için bacaklarının olmamasına bile razı olabilirdi. Bir saniye, neler düşünüyordu böyle, biraz abartılı düşünceler. Bacaklarına ihtiyacı vardı, D için feda etmesi saçma olurdu. Hem bacaklarını feda ettirecek bir mevzu da yoktu ortada, beyni yine onunla oyun oynuyordu. Beynine susmasını emretti içinden, kalbinin sesini dinleyecekti. Arada aklı fısıldayabilirdi, çok da mantıksız seçimler yapmaktan ürküyordu. “Sence hangisinde daha iyisin?” Tüm, D'nin düşüncelerini dışa vurma süreci sırasında aklına gelenler, kızın gözlerini derinlemesine incelermiş gibi bakarken gelmişti. Hangisinde daha iyiydi? Bununla ilgili pek bir fikri olduğu söylenemezdi. Söz konusu D ise ikisinde de dünyanın en iyisi olabileceğini kanıtlayabilirdi ona fakat şu an dürüst olması gereken D değil kendisiydi. Bedeni, tamam, spor yapıyordu, kas vardı, çok kaslı olduğu söylenemezdi fakat kuvvetliydi. Basketbol yüzündendir diye düşündü. Dokunuşu nazikti, karşısındaki insan daha az nazik olmasını isterse o şekilde de dokunabilirdi. Kısacası bedenini kontrol edebilmesi konusunda baya iyiydi. Erkeklerin çoğu bunda iyidir aslında diye düşündü fakat onlar kontrol edemeden iyi olduklarını öne sürenlerdi. Marco, kontrol ederek iyi olduğunu biliyordu, sanmıyordu. Ruhuna gelirsek, herhalde lise hayatı boyunca her şeyi dengede tutan bir tek Marco vardı. Dersleri zekasıyla yeteri kadar hallediyordu, yeterli olandan fazla bir şekilde hatta. Aile hayatı da mükemmel ilerliyordu, ailesi İtalya'da olsa bile, onlarla iyi anlaşıyordu. Arkadaşlar konusundan bir eksiği olmadığı bariz bir şekilde ortadaydı. Aşık olmadığından aşkta nasıl biri olduğunu bilmiyordu zaten amacı da bunu keşfetmekti.

    "Sen hangisini istersen onun üzerinde daha çok çalışırım fakat gerçek beni tanımanı yeğlerim." dedi, bunu dedikten sonra D'nin ellerini bulundukları yerden aldı ve kendi elleriyle sardı onları. Söylediklerini daha ikna edici yapabilmenin başka bir yolunu bilmiyordu, sanırsa bir de bakışları ikna sorununu çözmekte yardımcı oluyordu ona. "Seni oradan oraya sürüklediğimin farkındayım ama birinciyi seçtiğime göre buranın da pek bir büyüsü kalmadı." Nereye gideceklerini de bilmiyordu ki, öylesine çıkıvermişti ağzından. Neyse, umuyordu ki D de onun bu fikrine katılıp, gidecek bir de mekan söylerdi veya eve gidebilirlerdi ve öbür gün, gün ışığında birbirlerini tanımaya daha iyi bir şekilde başlayabilirlerdi. Her şey D'ye bağlıydı şu an, bundan sonra olacağı gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
D, arkada bekliyorum. - M
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ben burda bekliyorum, bak tam burda.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Kiss and Fly Club-
Buraya geçin: