Ahşap kapının açık olmasını şükrederek köşeyi dönmüştü. Kirli, kapı koluna dokunmamak için garsona bir on dolar daha verebilirdi. Hafif esen sonbahar rüzgarı taranmış saçlarını bozuyordu. İçinden küçük bir lanet okuyarak yoluna devam ediyordu. Uzun adımları onu cafenin önüne on dakikadan az sürede getirmişti. Tamda istediği gibiydi. Bir çift dışarı çıkmak için kapıyı açıyordu. Onlara öncelik verdikten sonra omzuyla yavaşça kapanmakta olan kapıyı itmişti. İçeri bol gürültülü ve havasızdı. Omuzlarını silkeledikten sonra küçük yuvarlak masaların arasında geçerek daha sakin bir yere doğru ilerledi. "Tanrım! Sanırım bugün şanslı günümdeyim." diyerek her zamanki –boş- masasına yöneldi. Siyah deri koltuklarda pürüzsüz bedenini serbest bıraktıktan sonra garsonun gelmesini bekledi. Hafif bir şeylerle başlayabilirdi. Siyah saçlı yapmacık gülüşlü bir garson ona doğru yaklaşırken cafenin tavandan tabana kadar uzanan pencerelerinin önünden geçen tanıdık bir yüzle karşılaştı. " İki Martini !" diyerek aynı –yapmacık- şekilde garsona gülümsemişti. Oturduğu yerden doğrularak yakın arkadaşının ona doğru gelmesini bekledi.