Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 When The Animal Hunger Runs Deep

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimeCuma Şub. 04, 2011 10:56 am

Genç adam başını 'gel' anlamında salladı ve normal tonlarda çalmaya başladı. Bakışları dimdik ileriye sabitlenmiş, ellerine hiç bakmadan, sanki tamamıyla başka bir yerdeymiş gibi. Kedi gibi usul adımlarla genç adama yaklaşan kız, adamın oturduğu taburenin birkaç adım gerisinde durdu. Rahatsız etmenin tereddütünü taşıyan bir ses tonuyla konuştu.

" Çalarken neler düşünüyorsun? Ve ayrıca, neye bakıyorsun öyle dimdik, gözlerini sabitlemiş vaziyette? Yani, başka bir deyişle, nerelerde dolaşıyor aklın, ellerin tuşların üzerinde ileri geri gezinirken? "

Piyanistin notaları sanki o bir robotmuş da güç kaynağı kısa devre yapmış gibi birden bire kesiliverdi. Çalmaya başladığı zaman, hiçkimsenin, hiçbir şeyin sesini duymak istemezdi. Duyduğu anda ise tuşlara o sesten önce hissettiği büyüyle dokunamazdı. Parmaklarının aynı ölçüde sevgi ve özenle dokunamayacağına inanır ve o beste orada biterdi.

" Bugün şahaser bir ülkeye düştü yolum: Saçları güzel kokulu kadınlar var, her taraf ışıklar içinde ve kaplanlarla dolu. "

Her ne kadar çalmayı kesmiş de olsa pozisyonunu değiştirmemişti. Dolaşıp duruyordu o. Ve her defasında yeni bir yerde oluyordu. Londra'nın merkezinde, taşranın orta yerinde bir trende, insanın göbeğine kadar karlara gömüldüğü bir dağda, sütunlarını saydığı ve çarmıhtaki İsa'nın yüzüne baktığı dünyanın en büyük kilisesinde... Dolaşıp duruyordu. Kilisiler hakkında ve karlar hakkında neler bilebildiğini anlamak zordu, ve kaplanlar, ve... Hiçbir zaman bu yerlerin neredeyse hiçbirine gitmemiş, görmemiş, kokularını duyumsamamış, havasını solumamıştı. Sahiden de neredeyse hiçbir zaman. Yine de sanki onları görmüş gibiydi, bütün o gezdiği ve anlattığı yerleri. Genç adam, kendisine " Ben bir defa Moskova'dayken..." dediğiniz zaman hemen şu ve şu bahçelerde gezip gezmediğinizi ve tam şurada ya da burada yemek yiyip yemediğinizi soran birisiydi. Her şeyi biliyordu. " Orada hoşuma giden şey Shumansky'de voltalayarak güneşin batışını beklemek ve eşekli köylüler geçerken yukardan onlara bakıp el sallamak." derdi size. Sırtı hala genç kıza dönüktü. Celestine. Kızın gerçek isminin mi bu olduğunu yoksa genç adamın alkol aldığında ortaya çıkan fransız aksanını fark ederek bu ismi bilinçli olarak mı uydurduğunu bilmiyordu Achille. Sonuçta melek&şeytan temalı bri partide şeytan olan bir kızdı değil mi? Ne olursa olsun genç adam için pek fark etmezdi. Hayal gücü bakımından bu kadar derin bir adamın kadınlara gelince bir o kadar sığ olmasına şaşırıyordu insanlar, fakat tek sorunları gördüklerini yorumlamadaki eksiklikleriydi. Aşırı bir derinliği, sığlık olarak görüyorlardı. Oysa o benliğindeki Avrupa felsefesini benimsiyordu. Fransız olmanın doğasından gelen içgüdü. Öncelikleri şarap, kadınlar, müzik ve... Aslına bakarsanız hepsi bu kadardı. Yani şarap, müzik ve kadınlar... Doğrusunu söylemek gerekirse, ‘kadınlar ve kadınlar’ seçeneğini tercih ederdi fakat ne benliğini kaplamış olan müzikten ne de bağımlılık reddesinde haz aldığı şaraptan vazgeçemiyordu. Celestine de bugün bu yüzden oradaydı işte. Genelde bakışlarını bir saniye bile olsun ayırmadan şuh bir şekilde gözleriyle insanı yiyen ve genç adamda sadece acıma hissi uyandıran tiplerin aksine genç adamın onu fark etmesi için, onu etkilemek için bir şeyler yapmış, çaba göstermişti. Genç adamdan mesaj almasının sebebi buydu, adresi, sadece o kadar. Narin vücut yapısını tamamlayan ipeksi kahverengi saçlarının nasıl ritimli savrulduğu geldi genç adamın gözünün önüne. Zorlanarak bu görüntüyü kafasından çıkardı, mavi kedi gözlerinin şu an onun sırtına dikildiğini biliyordu.

" Sigaran var mı? "

Birbirine çarpan makyaj malzemesi plastiklerinin, kayan bir anahtarın sesi duyuldu. Sorusunun üzerinden otuz saniye geçmemişti ki sağ omzunun üzerinde bir sigara belirdi, Davidoff. Hafifçe gülümseyerek sol eliyle aldı sigarayı, biçimli dudaklarının arasına sıkıştırdı. Sönük. Ve başladı. Tuşlara dokunmaya başladı. Tuşlara dokunuyordu ve giderek sahiden çalmaya başlıyordu. Çılgınca bir ustalıkla çalınan bir parça duyuldu, sanki dört elle çalınıyormuş gibi. Piyanodan çıkan ses dikey ve siyahtı, başka bir dünyadan geliyordu. Her şey vardı içinde: aynı anda her şey, bütün dünyanın müziği. Çalmak ne kelime, bir cambaz. Bir akrobat. 88 tuşlu bir klavyede yapılabilecek her şeyi yaptı genç adam, yarım dakikadan fazla sürmeyen bir sürede. Çılgınca bir çabuklukla. Bir tuş atlamadan, kılını bile kıpırdatmadan. O çaldığı müzik filan değildi, büyücülüktü, tam bir sihirbazlık. Finalde sanki yüz tane elin çaldığı müthiş yoğunlaşmış akorların boşalmasından sonra aniden bitiverdi. Genç adamın sırtı dikleşti. Piyano her an patlayabilirdi sanki. Çıldırtıcı bir sessizlik odaya hakim olmuştu. Genç adam, ayağa kalktı, Celestine'in verdiği sigarayı dudaklarının arasından tekrar sol eline aldı. Biraz öne doğru uzandı klavyenin üzerinden, ve sigarayı piyanonun tellerine yaklaştırdı. Hafif bir çıtırtı. Sigarayı geri çekti, yanık olarak. Genç kıza, geldiğinden beri ilk defa, yüzünü dönerken elindeki sigaradan bir nefes çekti. Ağzından ve burnundan çıkan duman gelişigüzel bir şekilde dağılırken gözlerini kızınkilere dikti.

" Denemek ister misin? "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimePaz Şub. 06, 2011 12:36 am

Daha önce kimse hakkında bu kadar takıntılı ve uzun süren düşünceleri olmamıştı. Bu kadar etkilendiğini de anımsamıyordu ve aranmadı diye bu kadar büyük bir hayal kırıklığına uğradığı da olmamıştı hiçbir zaman. Düşüncelerini birbirine düğümleyen, onu düşündüğü zaman uçuyormuş gibi hissettiren başka hiç kimseyle tanışmamıştı. Bu ilkti, bir şeyler olmayacak olsa da bu şeyleri hissetmişti hayatında ilk kez ve asla unutmayacaktı. Dudakları hüzünlü ve küçük bir gülümsemenin şeklini aldı yavaşça, demek ki onun tipi değildi. İçini çekti ve sırtüstü uzandığı yataktan kalktı hızla, bir yerlere çıkıp bir şeyler içmeliydi, ancak bu şekilde ruh halinin eskisi gibi olacağını biliyordu. Modern bir şekilde düzenlenmiş odasına şöyle bir baktı; hâkim renkler beyaz ve siyahtı. En sevdiği renkler. Yatağı üç hatta dört kişinin aynı anda yatabileceği kadar genişti ve yerden biraz daha yüksekte olan bir platformun üzerine konulmuştu. Bir duvar boydan boya camla kaplıydı ve güneşin batışını kusursuz denecek biçimde izleme imkânı veriyordu. Bu duvarın tam karşısındaki duvarda giysi odasına açılan siyah kapı ve banyosuna açılan beyaz kapı, kapıların sağ yanında televizyon, puflar, cam bir yer masası, sol tarafında ise bir MacBook’un açık halde durduğu çalışma masası, masayla bitişik büyük kitaplık, tatillerde çektirdiği resimlerle kaplanmış mantar bir pano… Az ve öz eşyalarla doluydu. Bu da odanın her daim toplu gözükmesinde büyük bir etkendi oysa giysi odası tam bir kargaşaydı. Orayı bir gün kendisi toplayacaktı, bu konuda küçük kedisine söz vermişti.

Giysi odasının kapısını açmadan önce elini çalışma masasının üzerinde duran telefonuna attı, mesaj gelmiş mi diye baktı ve dudaklarının arasından bir sevinç çığlığı dışarı çıktı. Numaranın kime ait olduğu belli değildi ama o, biliyordu ki şu gizemli adamın numarasıydı o. Celestine öyle her önüne gelene numarasını vermezdi, bu onun tarzı değildi. Mesajı açtığında ne beklemesi gerektiğini bilmiyordu ama kesinlikle bu değildi göreceğini düşündüğü şey. Sadece bir adres, ne bir isim, ne de başka bir şey. Celestine adamın kendisiyle buluşmak istediğini anlamıştı ama içten içe korkuyordu. Ya başkası numarasını bulduysa ve gizemli adamdan bir şeyler beklediğini bilerek kızı- Saçmalamayı bırakması gerekiyordu. Oraya gidecekti, her neyle karşılaşacak olursa olsun. Siyah kapıyı kapattıktan sonra ellerini yüzüne kapattı, peki ne giyecekti? Onlarca şeyi giyip çıkardıktan sonra gri, dar bir şort ve uzun bir tunik gibi bir gömlek giydi, göğüs dekoltesini azıcık gösterecek şekilde birkaç düğme açık bırakarak ve kolları dirseklerinin hemen üzerine kıvırarak. Tunik-gömleğin rengi gözlerini ortaya çıkaracak şekilde maviydi ve yanlarında kızın beline doğru çıkan yırtmaç tarzı yerler vardı. Ayağına başta topuklu ayakkabılar giymeyi düşündü ama bundan hızla vazgeçti. Ayakkabı dolabının alt raflarında duran bir babeti hızla giydi, omzuna astığı çantasının içine sigarasını, çakmağını ve ev anahtarlarını attıktan sonra odasının kapısını kapattı.

xxx

Arabadan inerken çevresine şöyle bir bakındı. Evin konumu neredeyse mükemmel gibiydi. İçini çekti, adını bile bilmediği bir adamın evine girmek üzereydi. Elleri titriyordu ve dudaklarını dişleriyle eziyordu. Sebebi korku değildi, hayır kesinlikle korku değil. Sadece heyecan ve merak ve az da olsa beklenti. Ne konuda? Cevabı o d bilemiyordu. Kapıcıya daire numarasını sordu aldığı cevap sadece bir soyad ve bir kattı. Ya ismi diyecek oldu, ismi nedir, ama bunun ne kadar yanlış anlaşılabileceğinin farkındaydı. Telefonunu eline almasının ana sebebi soy ismin aklında bir şeyler uyandırmış oluşuydu. Sanki bildiği biriydi, ünlü biriydi. Telefondan internete girdi ve pek sadık casus Google sayesinde çok kısa bir sürede gizemli adamın kimliği açığa çıktı. Achille Sebastien D’Artagnan. Piyanist. 20 yaşında. Dudakları mesaj geldiği andan sonra ilk kez gerçek bir gülümsemeyle parladı. Seni buldum. Ve açıkça söylemek gerekirse bulduğu adamın herkes tarafından ilahi bir yetenek olarak değerlendirilen Achille olması delicesine hoşuna gitti. Merdivenleri daha büyük bir hevesle çıkmaya başladı, gerçek bir sevinçle ama içeri girmeden önce bu sevincini saklamaya kararlıydı. Onun evine geldiği için bu kadar mutlu olması onu basit biri kategorisine sokardı. Piyano sesi gittikçe yükselmeye başladığında yeterince kat çıktığına emin oldu. Kapının üzerinde daire numarasını gördüğünde derin bir nefes aldı ve kapıyı çalmak için tokmağa uzandı. Hafifçe itmesiyle birlikte kapının açık olduğunu gördü ve elinde olmadan gülümsedi; Celestine’in geleceğine emindi. Kapıyı ardından yavaşça iterek kapattı; içeride olanlar içeride kalmalıydı.

Uzun koridorda yürüdü ve piyano sesinin geldiği odaya girdi yavaş adımlarla. Onu izledi. Duvara dikilmiş gözleri, öylesine geziniyormuş gibi piyano tuşlarına dokunan parmaklarını ve gerilmiş sırtını. Parmakları belki de sadece minik bir gezinti yapıyordu siyah-beyaz tuşlarda ama ortaya çıkan melodi büyüleyiciydi. Adamın kendisinde çok daha gizemli, daha büyüleyici, daha –doğru kelimeyi bulamıyordu- zevk verici? Adamın başının minik hareketini gördüğünde ona yaklaşmaya başladı. Piyano sandalyesinin hemen ardında durdu, daha yakına gitmeye, yanına oturmaya cesaret edemiyordu. "Çalarken neler düşünüyorsun? Ve ayrıca, neye bakıyorsun öyle dimdik, gözlerini sabitlemiş vaziyette? Yani, başka bir deyişle, nerelerde dolaşıyor aklın, ellerin tuşların üzerinde ileri geri gezinirken?" Sesi biraz kararsızdı, konuşup konuşmaması gerektiğini bilemiyordu. Piyanonun sesi durdu. Keşke konuşmasaydım dedi içinden, keşke bu büyülü anı bozmasaydım."Bugün şaheser bir ülkeye düştü yolum: Saçları güzel kokulu kadınlar var, her taraf ışıklar içinde ve kaplanlarla dolu." Adamın piyano çalarken başka alemlerde gezindiğini, başka şeyler düşündüğünü, bedeni burada olsa da ruhunun dünya çevresinde dolanmakta olduğunu anladı. Aklına ilk gelen tamlama göçebe bir ruh oldu. Bulunduğu yerden asla mutlu olmayan, hep başka yerlerde, başka insanlarla, başka zamanlarda birlikte olmayı isteyen bir ruh. Acaba Achille de böyle miydi? Eğer böyleyse sebebi neydi bunun? Neden bir türlü rahat edemiyordu? Neden anının tadını çıkarıp çevresindekilerden zevk almayı denemiyordu? Neden başka şeyler istiyordu hep? Sorular beyninde bir o yana bir o yana uçuşuyor, hızla değişen düşüncelerden ötürü başı dönüyordu. Onu bu karmaşadan kurtaran da, onu bu karmaşaya sürükleyen şeyler aynıydı neredeyse. Achille’in kelimeleri. "Sigaran var mı?" Elleri otomatik olarak çantasına daldı ve çanta içindeki karmaşayı göz ardı etmeye uğraşarak sigara paketini aradı manikürlü parmaklarıyla. Paketten bir sigara çıkardı ve sarışın adama uzattı, adamın profilinden gülümsediğini gördüğünde kendi yüzünde de bir gülümseme belirledi, sebebini anlayamıyordu. Tam elini çakmak almak için çantasına geri daldırmışken piyanonun hızla artan, sertleşen ve hızlanan sesiyle dona kaldı olduğu yerde. Bir piyanoya bir de Achille’e bakıyordu gözleri, sarışın adam yerinden bile kıpırdamıyordu oysa piyanonun her tuşu, piyanistin dokunuşlarıyla sesler çıkarıyor, bir araya gelerek asla ama asla unutulmayacak melodiler ortaya çıkarıyordu. Ses, başladığı kadar ani bir şekilde kesildi. Celestine’in gözleri dinlediği şeyin on parmaktan nasıl çıktığını anlayamıyordu. Şaşkındı, bir iş olmalıydı bunun içinde. Ama yoktu işte. Achille, ilahi bir yetenekle dünyaya gelmişti. Oturduğu yerden ileri doğru uzandı ve hala hafifçe titreyen tellere değdirdi sönük sigarayı. Sessizlik o kadar derindi ki, sigaranın alev alışını duyabildi güzel kız. Geriye dönerken sigara dudaklarının arasındaydı ve konuşmaya başladığı zaman duman öpülesi dudaklarından çıkıp, burnunu sarmalayıp yok oluyordu. "Denemek ister misin?" Bir an soruyu anlamlandıramadı. Aklında sorunun anlamı oluşurken yalnızca neyi? dememek için zor tuttu kendini. "Piyano çalmayı mı, dudaklarında ki sigarayı mı yoksa senin gibi havalı bir şekilde piyano telleriyle sigaramı yakıp arkaya dönmeyi mi?” Dudaklarında sevimli bir gülümseme vardı yalnızca, yüz ifadesi meraklıydı ama aslında bir maskeydi tüm bunlar. Gerçekte hissettiği şeyleri anlatmaya kelimeler yetmezdi, o kadar benzersiz hislerle sarılmıştı bedeni ve zihni. Adamın yüzünü gördüğü anda kendinden geçmişti aslında. Maskeliyken bile kusursuz olan yüz hatları şimdi iyice belirgindi şimdi; dudakları, gözleri, elmacık kemikleri, burnu… Her biri ayrı ayrı bakıldığında bile etkileyiciydi, bir araya getirildikleri anda ise Celestine’in aklına başından alıyorlardı. Adamın yavaşça yanındaki boşluğa vurduğunu gördü ama ilerleyecek gücü kendinde bulamadı. Hareketin anlamı açıktı, yanıma otur ve çal. Kızın hareket etmediğini gördüğünde piyano sandalyesinden yavaşça kalktı genç adam ve kızın arkasına geçti, ellerini kızın omuzlarına yerleştirdi ve onu piyanoya doğru yönlendirdi. Adamın ellerinin sıcaklığı ve nazikliği Celestine’i baştan çıkarıyordu, bir şekilde bu gece hissedeceği en güzel hissin bu olmadığını da düşündürtüyordu. Sandalyeye oturdu yavaşça ve çantasını bir kenara fırlattı. Sert tok sesini duymazdan geldi; çantası içindeki her şeyi tekrar satın alabilirdi ama bu an bir daha elleri arasına dönmeyecekti. Adamın elleri kızın kollarından aşağı okşayan hareketlerle kaydı ve çıplak tenine değdiğinde daha yavaş hareketlerle ulaştı bileklerine, ellerini ellerinin arasına aldığında mavi gözlü kızın nefesi çoktan kesilmişti. Kızın ellerini kaldırıp tuşların üzerine koyarken tüm bedeni narin bedene yaslanıyordu, başını kızın sağ omzunun üzerinden uzattı ve nefesini kızın yanağına doğru verdi. Celestine gözlerini kapattı ve inlememek için kendini zorladı. Daha hiçbir şey olmuş sayılmazdı ve o, adamın en minik dokunuşuyla kendini uçuyormuş gibi hissediyordu. Aynı zamanda bedeninin kontrolünü de kaybetmiş gibiydi. Sanki o bir kuklaydı ve sırtına yaslı duran genç adam da onu oynatan kuklacıydı. Dudakları zevkle yukarı kıvrıldı, onun istediği her şeyi yerine getirebilir ve tek bir saniye bile pişmanlık duymazdı. Bir an için başını sağa döndürüp adamın dudaklarıyla buluşmayı delicesine istedi ama bunu yaparak aralarındaki büyüyü bozmaktan çok korkuyordu. Parmakları üzerlerinde durmakta oldukları tuşlara hafif bir baskı uyguladı, karşılığında aldığı sesler varla yok arası do’lar, re’ler, mi’ler ve fa’lardı. Kızın hislerini yansıtıyor gibilerdi. Varla yok arası ama gerçekten var oldukları anda çevrelerindeki her şeyi yakıp yıkacak, yok edecek güce kavuşacaklarmış gibi. Yumuşacık bir maskeyle kendilerini gizleyen ama gerçekte atom bombası kadar yıkıcı, tehlikeli, kuvvetli notalar…


En son Celestine Trussoni tarafından Paz Şub. 06, 2011 9:33 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimePaz Şub. 06, 2011 8:31 am

"Piyano çalmayı mı, dudaklarında ki sigarayı mı yoksa senin gibi havalı bir şekilde piyano telleriyle sigaramı yakıp arkaya dönmeyi mi?”

Kız hafifçe gülümserken genç adamın suratı ifadesizdi. İçten içeyse son şıkkına gülmüştü söylediklerinin, havalı. Genç adamın doğasında olan bir şey yadsınamazdı, bunu yaptığı için yani. İç güdülerinden gelen bir şeydi bu. Elini yavaşça yanındaki boşluğa vurdu. Artık oyalanma da gel çal, dercesine. Fakat kızın bir heykel gibi olduğu yerde durduğunu görünce ayağa kalktı ve kıza yöneldi. Gerçekten de bir heykel olabilirdi. Kızın arkasına geçip ellerini ince omuzlara koydu ve piyano sehpasına yönlendirdi onu. Oturdu kız. Eski Yunan’dan kalma o zamanın güzellik anlayışına uygun beyaz heykellerden bahsetmiyordu ama. Dünya yıldızlarının balmumu heykellerinin sergilendiği bir müzedeki bir heykel gibiydi daha çok. Çocuksu mu kadınsı mı olduğuna bir türlü karar veremediği güzel yüz hatları, biçimli ve kalın dudakları ve hiçbir özen gösterilmemiş ama yine de hoş duran saçlarıyla. Genç adam içinde oluşan o saçların arasına parmaklarına geçirme düşüncesini beyninin gerilerine itti. Gerçi bütün kadınlar heykellerdi, genç, yaşlı, bakımlı, bakımsız hepsi. Ama hepsinde çatlaklar vardı. Uzaktan muhteşem görünenlerin bile, işte onlar bu balmumu olanlar oluyordu, yanlarına yaklaştıkça o kadar mükemmel olmadığını, yer yer çatlamış, soyulmuş olduğunu görüyordunuz. O çatlaklar ruhlarının o güzel bedenlerden fışkırdıkları yerlerdi işte, dış görünüşlerinin altında yok etmeye çalıştıkları özleri. Genç adam kollarını kızın omuzlarından aşağı doğru kaydırdı, teni onun tenine değdiğinde ise refleks olarak daha da yumuşaklaştı dokunuşları. Parmaklarını kızın parmaklarının üzerine yerleştirdi ve çenesini ince mavi gömleğinin üzerinden sağ omzuna yasladı. Piyanodan yükselen notalar sönüktü. Fırtınadan önceki sessizlik, o hafif uğultu gibi. Havada bir şeylerin olmasından önceki o gerginlik vardı, bir şeylerin beklentisi odayı sarmıştı. Klimanın bunaltıcı etkisinden kurtulmak istemiş ve camı açmıştı genç adam kız gelmeden önce. Hava soğuk değil, nemliydi. Yaz ışıltılarını hatırlatan çiçek kokuları asılıydı havada. Belki de kimi dallarda asılı, kimi yere dökülmüş ve çürümüş elmalardan veya henüz olgunlaşmamış siyah eriklerden geliyordu koku. Normaldi, bu çevrenin alışılmış ve ferah kokusu,odayı doldurmuştu. Rengarenk şifonlarla kaplı bir gezegende gibiydiler şu an. Her şey uçuşuyordu. Fiziki anlamda sadece odanın açık sarı perdeleri, ama bunun dışında kendi ruhlarını da uçuşuyormuş gibi hissediyordu genç adam. Önünde oturan ve tuşlara hafifçe basmaya devam eden ellerin sahibinin kokusunu taşımasına gerek yoktu rüzgarın, zaten en fazla üç santim yanındaki saçlardan ve ince boyundan buram buram geliyordu kızın kokusu. Koku ciğerlerine dolup adamı mest ederken daha derinine çekip akciğerlerine hapsetmek istedi kokuyu. Koyu ve açık gri dikey şeritleri olan diz üstü bir şort giymişti genç adam, açık gri şeritlerin üzerinde de çok daha ince beyaz şeritler ekose yapıyordu. Beyaz yakasız bir gömlek giymiş, üstüne de çok uçuk pembe bir ceket geçirmişti. Ve onu birkaç kez görenlere tanıdık gelecek bir biçimde gömleğin ve eketin kolları dirsek hizasına kadar kıvrılmıştı yine. Başını hafifçe sola çevirince burnunun ucu genç kızın boynunda tam kulağının başladığı noktaya değdi. Kızın ürperdiğini fark ederken notalar duraksadı, belli belirsiz ve kesik kesik üç beş nota duyuldu genç adam burnuyla kızın teni arasında yarım santimden az bir mesafe varken. Kızın tenini yalayan nefesleri kulak hizasından boynuyla omzunun birleştiği noktaya kayarken kışkırtıcı kadınsı kokunun beynini ele geçirmesine izin verdi. Hava zerreciklerini ele geçiren parfümün yoğun kokusu, yüreğin karanlık köşelerindeki gizli sırları sarhoş eden tatlı-ağır esansına yakındı. Notalar tamamen kesilmişti, piyanodan çıt çıkmıyordu artık.

“ Hayatın sırrı her zaman öleceğin gerçeğidir. Senin notaların gibi. Bunun için de kendimizi eğlendiririz. Kurallar ve yasaklar ile yaşamaz ve istediğimizi alırız. İstediğimiz zaman… Ve Angel güzel bir seçim.”

Kalp atışları hissedilir derecede artan kızın aksine, bunu hissedebilmesi doğaldı, şah damarının bitişiğinde durduğuna göre, genç adamda hala hiçbir değişim yoktu. Oldukça kayıtsız gözüküyordu. Kız cevap veremedi ya da vermedi, genç adam birinci seçenek olduğunu biliyordu ve biçimli dudaklarının uçları yukarı doğru kıvrıldı. Parmaklarıyla kızın parmaklarına hafif bir baskı uyguladı piyanonun başında olduğunu hatırlatmak için. Bir öncekinden daha baskın ve hissedilir notalar kaymaya başladı parmaklarının arasından. Sol elinin parmaklarını kızınkilerin üzerinden çekerek baş ve işaret parmağının tersiyle kızın çenesini yukarı kaldırdı. Daha sonra eli daha yukarı kaydı, baş parmağını kızın elmacık kemiğinin başlağını noktaya koydu işaret parmağınıysa varla yok arası bir dokunuşla burnundan dudaklarına, oradan da çene çukuruna kaydırdı insanın içini gıdıklayan, baştan çıkarıcı bir şekilde. Orta parmağıysa hala kızın çenesinin altındaydı, işaret parmağıyla beraber bir mengene görevi görüyorlardı. Elleri altındaki ateş gibi yanan tene dokundukça oldukça iyi tanıdığı bir duygu parmak uçlarından bütün vücuduna yayılıyordu. Yüzünü tekrar kıza çevirmişti. Şimdi karşısında sadece bu genç kız vardı. Gözleri onun gözlerinden aşağıya doğru kaymaya başladı, dudaklarına.

“ Başını bu şekilde dik tutmalısın. ”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimePtsi Şub. 07, 2011 10:34 am

Onu hissedebiliyordu. Kokusunu, sıcaklığını, nefeslerini… Daha fazlasını istiyordu ama cesaret edemiyordu bunu göstermeye. İlk adımı kim atmalı? Şüphesiz o diye haykırıyordu beyni. Onun evindesin, onun kurallarına uymalısın, Şüphesiz sen diyordu bedeni, bunu ikiniz de istiyorsunuz, seni geri çevirmeyeceğini biliyorsun. Biliyordu bilmesine, hatta genç adamın onun hamlesi için beklediğini de biliyordu… Satranç gibiydi; bir hamle genç adam yapıyor, bir hamle genç kız… Hamleler öylesine kusursuzlukla ayarlanmıştı ki sadece birbirlerinin çevresinde dönüyor, aralarındaki mesafe ne artıyor ne de azalıyordu. Sanki bir çemberin dış çizgisi üzerinde yürüyorlardı, biri sağa giderken diğeri sola gidiyor ama gözleri birbirini takip ediyordu. Parmakları birbiri üzerinde hareket ederken genç kız piyano klavyesine dikmişti gözlerini. Hislerini dizginlemek için minik ayrıntılara odaklanmaya çalışıyor, bir bakıma adamın, bedenine bu kadar yakın olduğu gerçeğini göz ardı etmeye çabalıyordu. Piyano ve piyanist bir araya gelerek kızı yönlendiriyordu hangi tuşlara ne zaman basması gerektiği konusunda. Hatta parmaklarının uygulayacağı baskı bile o ikisi tarafından belirlenir bir durumdaydı. Sanki piyano canlı bir varlıktı ve ruhu adamın içine girmiş, kendisine dokunmakta olan kızın zevk vermesi için gereken yerleri adam aracılığıyla iletiyordu mavi gözlerin sahibine. Bu düşünce başka bir zaman aklına gelse uzun süre kahkahalarla gülerdi ama o kadar ruhani gelmiyordu şu anda. Aslında saçmalıyordu, saçmalamak ise çok heyecanlandığında yaptığı şeylerdendi. Kuvvetli duygularının fiziki dünyaya yansıması kızın saçmalaması olurdu. Onu tanıyan kişiler, çoğu zaman mantıklı olan bu kız, aklına gelen her şeyi, mantık süzgecinden geçirmeden söylemeye başladığında onu sakinleştirmeye çalışırdı. Şu anda yanında bunu başarabilecek kimse yoktu.

Kulağının ve çenesinin birleştiği hassas noktada adamın burnunu hissetti aniden, aniliğin verdiği şaşkınlık ve adamın nefes alışlarıyla kızın boynuna doğrudan verilen havanın sıcaklığı Celestine’in hafifçe geri çekilmesiyle bitecek bir ürpermenin sebebi oldu. Geri çekilmişti ama aralarındaki mesafe en fazla bir buçuk santimdi. Hani bazen bir şeyleri çok istediğinizde en minik mesafe bile gözünüze çok fazla gelir ya, bu da öyle anlardandı işte. Aralarında hiç boşluk olmamalıydı. Kız ne yapması gerektiğini bilememenin kararsızlığıyla piyanonun üzerindeki parmaklarını durdurdu. Sonra birkaç nota basarak devam etti, bilinçli değildi, aklı başka bir yerde olsa da o ritmik ve akortlu seslerin düşüncelerini belirli bir düzende tutmasına yardımcı olduğunu fark etmişti. Kızı sakinleştiriyordu piyanonun hafif notaları, paniğini alıyor, yerine huzur aşılıyordu. Bu sırada Achille burnuyla kızın çenesi ve kulağından daha aşağılara indi, nefesi kızın boynundan sekip ona geri dönüyordu, kızın omzunun ve boynunun birleştiği noktaya gelene dek böyle devam etti hareketi, aşağı doğru, yavaş, nefesleriyle kızı tahrik ederek. İşe yaramıştı. Kızın bedeni daha fazlası için yalvarıyordu şimdi, piyano tuşlarının rahatlatıcı etkisini boş vererek hareketini durdurdu. “ Hayatın sırrı her zaman öleceğin gerçeğidir. Senin notaların gibi. Bunun için de kendimizi eğlendiririz. Kurallar ve yasaklar ile yaşamaz ve istediğimizi alırız. İstediğimiz zaman… Ve Angel güzel bir seçim.” Genç adam kız üzerinde yarattığı etkinin farkındaydı, sesi kızın tenine doğru ilerlerken kızın kalp atışlarının hızlanışının da farkındaydı büyük ihtimalle.

Genç kız parmaklarında artmaya başlayan bir baskı hissettiğinde, bunu otomatik olarak piyanoya aktardı. Gözleri parlıyordu. Bunun iki sebebi vardı. Bir; adama çok yakında. İki; parfümünün kokusunu biliyordu, bu da bir şekilde ne zaman o kokuyu alsa genç kızı hatırlayacağı umudunu doğuruyordu kızın içinde. Genç adam sol elini yavaşça kızınkinin üzerinden çektiğinde piyano notaları hızlı ve kuvvetliydi, el uzaklaştığında ise sol taraftaki o kalın sesler daha yavaş, daha yumuşak, tiz sesler ise daha kuvvetli, daha sert gelmeye başladı kızın kulağına. Çenesini yukarı kaldıran dokunuşu hissettiğinde elinde olmadan gülümsedi. Sıcaktı elleri ve dikkatli. Onu gülümseten şeyse ikincisiydi; nazikliği. Hep böyle nazik miydi acaba, yoksa sadece birilerini etkilemek için mi böyle davranıyordu? Bunu bilebilmeyi her şeyden daha çok isterdi. Parmaklarının, tek bir parmak hariç, çenesini terk ettiğini hissetti, elmacık kemiklerinden yukarı şakaklarına çıktılar, sonra tekrar indiler aşağı burnuna, dudaklarına, çenesine… Kız işte o andan sonra kontrolünü kaybetmiş gibi hissetti. Dudaklarında adamın hafif dokunuşundan kalan bir his nedeniyle alt dudağından geçirdi dişlerini ve sonra kendisine bakmakta olan adamla yüz yüzeydi. Bakışlarını izledi, kızın yüzünü inceleyen ve dudaklarına gelince kilitli kalan bakışlarını. “ Başını bu şekilde dik tutmalısın. ” Dudaklarını terk etmek isteyen kelimeler dik durmanın canı cehenneme, seni istiyorum olsa da bunu şak diye söylememeye kararlıydı ama dudakları, adamın bir dokunuşu için daha kıvranmaktaydı. Gözlerini kapattı, derin bir nefes aldı ve nefesini verirken gözlerini açtı yavaşça. Dudakları önce yavaşça dokundu adamın dudaklarına, sağ eli hala piyano klavyesinin üzerindeydi, sadece sürttü dudaklarını adamınkilere. Genç adamın parmaklarıyla hissettirdiklerini hissettirmek istemişti. Şimdi dudakları gıdıklanıyor gibi olmalıydı. Geri çekildi. Adamın yüzünden hiçbir şey okuyamıyordu, ne bir devam et ne de bir kes şunu. Bunun verdiği aptal cesaretiyle olsa gerek bu kez gerçek bir öpüşme için açtı dudaklarını. Adamın tepki verip vermediğinin farkında bile değildi, ellerini klavyeden çekti. Sağ eli adamın ensesini kavradı ve biraz daha kendine çekti onu, sol eliyse sandalyenin bir kenarında boş bir şekilde duruyordu. Geri çekilmeden önce genç adamın alt dudağını hafifçe emdi ve yavaşça uzaklaştı ondan. Dudaklarında hala onun tadı vardı, çok lezzetliydi ve tadın tam olarak ne olduğunu ayıramıyordu, beyni az önce ki öpüşmesiyle meşguldü. Sağ eli hala adamın ensesindeydi, hafifçe okşadı saçlarının teniyle birleştiği noktayı. Ondan bir şeyler bekliyordu, bir cevap, bir izin, bir kelime. Herhangi bir şey. Sessizlik vardı oysa yalnızca, kız pişmanlıkla doluyordu her geçen saniye. Yüzünü piyanoya geri dönmeden önce elini adamın boynundan çekmek için bir hamle yaptı ve Achille’in elini bileğinde hissettiğinde şaşkınlıkla hareketini yarıda kesti.



Spoiler:




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Achille S. D'Artagnan
Piyanist
 Piyanist
Achille S. D'Artagnan


Mesaj Sayısı : 68
Kayıt tarihi : 29/01/11

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 11:00 am

Genç kız gözlerini kapatıp açmış, dudaklarını genç adamınkilere kısa bir süre sürtüp dudak balmının tadını bırakmıştı dudaklarında. Geri çekilip bir süre adamın ifadesiz yüzüne baktı, bir şeyler çıkarmaya çalıştığı veya beklediği belliydi. Ne var ki genç adam o kadar da yaşlı olmamasına rağmen bu işleri ve ne yapması gerektiği biliyordu. Bıraktı suratı kayıtsızlığını korusun..Genç kızsa bundan cesaret alarak, aslında pek cesaret alınacak bir durum değildi ama adamı biraz önceki davranışlarıyla değerlendiriyordu herhalde, sağ elini adamın ensesine yerleştirerek bu sefer düzgün bir öpüşme için genç adama yaklaştı. Gözleri arasında tanımlayamayacağı bir enerji akışı olmuştu sanki. Genç adamın ve kızın dudakları belki de mükemmel zamanlama denebilecek bir şekilde aynı anda birbiriyle buluştu. Tereddüt yoktu. Şaşırtıcı, ikisinin de aklında hiçbir soru işareti yokmuş gibi görünüyordu. Dudakları birbirinden ayrıldığında bakışları kimlik doğrulama makineleri gibi her milimini taradı genç adamın yüzünün. Bir belirti, bir şeyler aradığı belliydi. Genç adamsa kayıtsız tavrını koruyordu. Böylesi bir durumla daha önce karşılaşmamış olduğunu ve genç adamın onu sadece kibarlıktan öptüğünü, kibarlıktan öpmek deyimi ise çok komikti, düşünüyor bile olabilirdi. Yüzüne her saniye daha da yayılan bir hayal kırıklığıyla derin bir nefes boşalttı ve hala genç adamın ensesinde olan elini çekmek için parmaklarının arasındaki saçları bırakırken genç adam sol elini yavaşça kızın çektiği elinin üstüne koydu. Dişlerini göstermeyecek bir biçimde hafifçe kıza gülümserken hemen piyanonun önündeki pencerenin duvara vurduğunda çıkardığı tok bir ‘tak’ sesi duyuldu. Rüzgar şiddetini artırmış, perdeleri daha da fazla havalandırmıştı. Odaya doluyor, genç kızın ve adamın saçlarını da uçuşturuyordu; fakat soğuk bir rüzgar değildi. Daha çok sürdüğü oksijenli suyun etkisi azalmak için üfleyen bir hemşirenin nefesine benziyordu, nazik ve ılık.

Genç adam aynı naziklikle boştaki eliyle kızın piyano sehpasını kavrayan elinin bileğini tuttu, daha sonra eline kaydı parmakları. Yavaş bir şekilde diğer eliyle de kızın elini kavradı ve yavaşça dudaklarına götürerek minik bir öpücük kondurdu. Gözleriyse kızınkilerden ayrılmamıştı. Aynı yavaşlık ve naziklik ile kendi yüzünü kızınkine yaklaştırdı, burunları arasında çok minik bir mesafe kalınca durdu, kızın hızlanan nefes alış verişleriyle boşalttığı havayı içine çekti, gözleriyse kızın gözlerindeki kendi yansımasındaydı. Gözlerini kapatıp alnını kızın alnına, burnunu kızın burnuna dayadı. Bekle. Bekle. Biraz beklesin. Sabret. Yarım dakika bekle. Yaklaşık yarım dakika sonra dudaklarına kaydı dudakları. Sol elinin ince uzun kemikli parmakları kızın ensesini kavrarken sert bir şekilde öpmüyordu onu, yumuşak, sanki kız çok ince bir camdan yapılmış da kırılabilirmiş gibi. Öpüşmelerini kesmeden genç adamı sırtı piyanoya gelecek şekilde ittirerek döndürdü genç kız. Genç adam tam olarak sırtını piyanoya verip başını yasladığında genç kız da ona yetişebilmek için piyano sehpasında dizleri üzerinde duruyor elleriyle de piyanodan destek alıyordu. Arada kıpırdamalarının neden olduğu birkaç nota havaya karışıyordu. Dışarıdan ani fren yapan bir arabanın sesi ve arkasından düzinelerce korna sesi duyuldu, ikisi de aldırış etmedi. Şu an orada daha önemli bir işi vardı genç adamın. Başını yasladığı yerden kaldırarak doğruldu genç adam. Karşısında duran kız duruş pozisyonu itibariyle ondan otuz santim daha yukardaydı. üazgarın havalandırdı ince mavi gömleğin minik beyaz düğmelerine yöneldi parmakları. Serbest bırakılmayı bekleyen yanlışlıkla tutulmuş mahkumların salık emri verildiğinde hücrelerinden bir çırpıda çıkmaları gibi açıldı düğmeler. Hepsi değil, alttan iki- üç tanesi. Genç adam açılan gömlek eteklerini kızın belinden geriye doğru sıvarken genç kız da sağ eliyle okşuyordu adamın elini hafifçe. Yüzünü kızın vücuduna yaklaştıran genç adam vücut losyonunun kışkırtıcı kokusunu duyumsadı. Kızın göbek deliğinin bulunduğu noktanın hemen altını öptü, teni bebek tenleri gibi pürüzsüzdü. Kızın bacaklarını hafifçe kavradı ve sehpanın üzerinde kayarcasına yavaşça döndü, ta ki piyanoya sırtı denk gelen genç olana kadar. Kız ellerini genç adamın omzuna koyarken genç adam hafifçe yaladı biraz önce dudaklarını ayırdığı yeri. Kız minik bir inilti koyverdi, başı istemsizce arkaya düşerken. Genç adam ayağa kalktı, parmaklarını iyice açarak kızın rüzgarda uçusan saçlarının arasına geçirdi, kızın üstüne eğilirken dudakları boynuna yöneldi. Genç adamın ıslak öpücükleri saten insanın teninden nasıl kayıyorsa öyle kayıyor, iç gıdıklayıcı bir his de bırakıyordu büyük ihtimalle, genç adamın düşüncelerine ve tecrübelerine göre öyle olmalıydı. Ellerini kızın uçuşan saçlarından çekti, göğsünde gezen elleri kedi patilerini andıran kızın elerini kavradı. Rüzgar genç adamın da yüzüne vuruyor, inanılmaz derece de bir rahatlık hissi uyandırıyordu insanda. Başındaki açık kumral ormanın bütün ağaçlarını yalayarak orada bir gezintiye çıkıyor, sonra ormanı terk ediyordu arkasında bir özgürlük imi bırakarak. Ellerini kavradığı kızın kollarını bir kuşun kanatlarını açması gibi yanlara ve yukarı doğru açarken parmak boşluklarına parmaklarını geçirdi, kızın kollarını piyanonun üst kısmına yasladı. Burnunu kızın çenesine hafifçe sürterken kızın uzun saçları da rüzgarın etkisiyle salınarak kızın yanaklarını ve genç adamın yüzünü yalıyordu. Öpüşleri kızın üstten açık olan düğmelerinin bulunduğu kısma doğru kayarken kızın ağzından minik bir inilti daha çıktı. Ellerini kızın ellerinden çekerek belini kavrayarak doğrulmasını sağladı kızın. Yine kızı yönlendirerek yüzünü pencereye, sırtını kendisine dönmesini sağladı. O sırada piyanodan tiz bir do yükseldi. Dirseklerini piyanonun tuş duvarı üzerine yasladı genç kız kollarının geri kalan kısmını da teller üzerine sarkıtmıştı. Kızın rüzgarda uçuşan saçlarını eliyle sağa doğru topladı genç adam genç kız dirseklerini piyano duvarından çekip doğrulurken.. Ellerini kızın saçlarından çekip kollarını kızı tamamen kavrayacak şekilde göğüs hizasından sarılırken açıkta kalan boynunda kaydırdı dudaklarını, öpmedi, kaydırdı açık ağzını boynunun sağ tarafından. Oradan da kulağına çıktı aynı şekilde.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimePaz Şub. 13, 2011 10:13 am



Bakışlarındaki değişimi görmekten çok hissetti. Değişen tek şey adamın bakışları değildi, tutuşu, nefes alışları ve her şey. Sanki tüm dünya aniden hızlanmış gibiydi, yarı aralık pencere duvara çarpıp geri sekmiş, perdeler hafifçe uçuşmaya başlamıştı. Elleri adamın sıcacık ve uzun parmaklı elleriyle sarmalanmış, öylece duruyordu. Genç adam ellerine değdirdiğinde dudaklarını fark ettiği ilk şey tepkisiz görüntüsü altında bu genç adamın da en az kız kadar istekli olduğuydu. Onun kendisine yavaşça yaklaşması, nazikçe ellerini tutması kızı şaşırtmıştı aslında. Böyle biri olduğunu düşünmemişti Achille’in. Soğuk olduğunu, sert ve katı biri olduğunu sanmıştı ve yanılmıştı. İlk kez yanıldığı için mutluydu. Achille alnını kızınkine yasladığında, gözlerine baktığında ve göz kapaklarını yavaşça kapattığında kızın aklına birbirini takip eden ve her biri ağza alınmayacak kadar edepsiz olan resimler geliyordu. Kıpkırmızı olmuştu; şansına genç adamın gözleri kapalıydı. Kız kısa ve hızlı nefesler alarak adamdaki sigara ve başka, daha mükemmel bir kokuyu içine çekti. Armani Code. Yüzünden eski günleri yad eden insanlarda oluşan o ifade oluştu belli belirsiz bir şekilde. Geçmişi yad etmek. Uzun yıllar yaşamış birinin kullanacağı bir kelimeye benziyordu, hele de Celestine’in bu kelimenin anlamını biliyor olması bile şaşırtıcıydı onu tanımayan insanlar için, oysa o; eğlenceli kılığının altında belli ettiğinden fazlasını bilen, her konu hakkında yorum yapabilecek kadar bilgisi olan biriydi. Düşüncelerini toparlayıp adama odaklanmayı denedi. Zor değildi. Önünde duran adam eski yunan heykellerinde betimlenen tanrı Apollon kadar kusursuzdu. Çevresine ışık saçıyordu. Zaten Bonnie’nin partisinde de bu şekilde dikkatini çekmişti genç adam. Müzik konusunda yetenekliydi. Tanrı Apollon kutsamış mıydı onu? Belki de Aphrodite’in âşıklarındandı… Hayır bu kez saçmalamıyordu, bu kez düşündüklerine kendisi de inanmaktaydı. Celestine adamın burnunu kendininkine değdiğini hissetti ve derin bir nefes aldı. Öpüşeceklerdi ve bu kez ilk adımı atan da o olmayacaktı. Bunu düşündüğünde oturduğu yerden kalkıp rüzgâra uyarak deli gibi dans etmek gibi bir arzuyla doldu içi. Bekledi; adamın oynadığı oyunu bitirip genç kıza teslim olacağı anı bekledi ama saniyeler saatler gibi geliyordu ve kızın dudakları beklemekten sızlıyordu. Eğer genç adam biraz daha beklerse Celestine onun üzerine atlayacak, sonsuza dek de bırakmayacaktı. Tam o anda dudaklar dudaklarına değdi ve çılgınca öpüşmeye başladılar. Her şey kusursuzdu öpüşmeleri konusunda, hatta o kadar mükemmeldi ki genç kız şimdi bir sorun çıkacağından emin gibiydi. Hiçbir şey olmadı. Adamın sıcak elini ensesinde hissetti, öpüşleri gittikçe derinleşiyor olsa da hafif ve nazikti de aynı zamanda. Durdukları pozisyon kızın boynuna ağrıtıyordu ve aklına gelen ilk şeyi yaptı, ellerini adamın beline indirdi ve sırtının piyanoya gelmesini sağlamak için yol gösterdi ona. Dudakları birbirinden ayrılmadı; ta ki Achille’in sırtı ve başı piyanoya yaslanana dek. Celestine onun dudaklarına erişebilmek adına dizlerini sandalye ve piyanoya yaslayarak adamın üzerine eğildi. Saçları, ışık geçirmez bir perdeymişçesine adamın yüzünün etrafına dağılmıştı ve rüzgârla hafif hafif hareket ediyorlardı. Etraflarında olup biten hiçbir şey önemli değildi, dünyanın dönüp dönmediği bile. Şu anda kız için önemli olan tek şey adamdı, onun kolları arasında olmak, onun olmak istiyordu. Genç kız, piyanistin doğrulmak istediğini anladığında, yüzünde hafif bir gülümsemeyle onun üzerinden kalktı, bu pozisyondayken adamdan uzun olması şu an için önemli bile değildi. Ach başını yukarı doğru kaldırdı ve genç kızın meraklı bakışlarıyla karşılaştı. Mavi gözler merak ve heyecanla doluydu, hepsi bu. Doğru düzgün tanımadığı bir adamla sevişecek olmasını önemsemiyor gibiydi, ya da bunu saklayacak kadar iyi bir maskeye sahipti. Elbette doğru olan ikincisiydi. Celeste pek belli etmemeye çalışsa da daha önce yapmadığı bir şeyi yapıyordu işte. Sokakta birini yakalayıp onunla öpüşmeye başlamak gibi bir şeydi. Doğru düzgün tanımadığı birine karşı bu kadar büyük bir şehvet hissettiği hiç olmamıştı. Adamın sıcak ve nazik parmaklarını gömleğinin ince kumaşı üzerinde hissetti. Kumaş o denli inceydi ki tüm dokunuşları sanki çıplak tene değiyormuş gibi hissettirecek biçimde geçiriyordu. Minik düğmelerin engellenemeyecek bir hızla açıldığını hissetti, alttan birkaç küçük düğme. Adamın elleri, gömleğin düzensiz salınışını kızın belinin arkasında toplar ve gömleği biraz daha yukarı çekerken o sıcak ellere dokunuyor, minik, varla yok arası dokunuşlarla okşuyordu tenini. Gözlerini kapatmayı düşündü bir an, her şeyin bir sürpriz olmasını, olayların hiç ummadığı bir şekilde devam etmesini diledi. Bedeni tam tersini yaptı. Yüzünü aşağıya doğru çevirdi ve adamın ellerinin kendi teni üzerinde kayışını izledi, yavaş hareketlerdi bunlar ama yavaş olmaları Celestine ‘e daha önce hiç tatmadığı duyguları yaşattırıyordu. Adamın sıcak nefesini ve burnunun ucunu göbek deliğinin altında hissetti, daha Achille hareketine başlamadan, genç kız neler olacağını biliyordu. Adamın dudaklarının değdiği nokta –göbek deliğinin hemen altı- alev alev yanmaya başlamıştı. İnlememek için dudaklarını delicesine bir kuvvetle ısırdı. Adamın dudakları teninden ayrılırken, uzun parmakların şort nedeniyle açıkta olan bacaklarını kavrayışını hissetti, adamın kendisini hareket ettirmesine izin verirken onun her dokunuşunu beynine kazımaya uğraşıyordu. Sırtı piyanoya değdikten birkaç minik saniye sonra adamın dili, ilk olarak öptüğü noktada tehlikeli ve yakıcı bir şekilde geziniyordu. Celestine bu kez kendine engel olamayarak inledi ve başı öylesine yapılmış bir hareketle geri giderek piyanoya yaslandığında gözlerini umdu. İnanılmaz bir histi bu. Anlatılamayacak, kelimelere sığmayacak bir his. Ne yaptığını çok iyi biliyor. Elbette biliyordu, tanrı aşkına 20 yaşındaydı ve çok yakışıklıydı. Şu güne dek yatağına kaç kadın girmişti kim bilir… Achille ile olan temasının kesildiğini hissettiğinde şokla açtı gözlerini. Onun ayakta ve kendisine bakmakta olduğunu görünce zevkle parlayan gözlerini adamınkilerle buluşturdu. Adamın dokunuşlarının üzerinde yarattığı etkiyi açıkça dile getirmişti. Elini kızın kalın telli saçlarının arasından geçirdi ve dudaklarını kızın boynuna yaklaştırdı. Dudakları boynundan aşağıya doğru hareket ederken arkalarında ıslak bir iz ve tatmin olmamış bir ten bıraktı. Kız hafifçe titriyordu, üşümüyordu, kesinlikle hayır sadece bu zevk, adamın ıslak öpücükleri dayanılabilecek gibi değildi. Bedeni alışık değildi. Celestine ellerini adamın göğsünde dolaştırıyordu, minicik, çok hafif hareketlerle okşuyordu onu. Ellerinin güçlü ellerle sarmalandığını hissettiğinde hiçbir karşı çıkma belirtisi göstermedi, kendini tamamıyla adama teslim etmişti. Adamın hareketlerine ayak uydurarak kollarını önce yanlara ve ardından yukarı doğru kaldırdı. Saçları rüzgârın doğal dansına çoktan ayak uydurmuştu. Kız bir kez daha inledi, bu kez daha kuvvetli, daha kesin bir sesti ve sebebiyse adamın baştan çıkarıcı öpüşlerinin gerdanına, düğmelerin açık olduğu noktalara doğru inmesiydi. Kuvvetli ellerin belini kavradığını, onu oyuncak bir bebekmişçesine yönlendirdiğini hissetti ve buna izin verdi. Kontrolün Achille de olması delicesine hoşuna gitmişti. Yüzü, rüzgârla uçuşan perdelere dönüktü, sırtıysa genç adama, böyle durmak pek hoşuna gitmemişti, onu göremiyor olmak pek güzel bir his değildi. Kız, sağ omzuna toplanan saç demeti için keşke saçlarımı toplamış olsaydım diye düşündü. Alakasız, alelade bir düşünceydi işte. Ama o an için kıza fazlasıyla önemli geliyordu ama. İnsan zihni böyleydi işte; en olmadık zamanlar da en olmadık şeyleri düşünüyor ve odaklanmayı engelliyordu.

Adamın kolları, bedenini sıkıca sararken başını sağ omzuna doğru yatırdı ve adamın o ıslak, varla yok arası öpüşlerini tekrar hissetti, boynu ve omzunun birleştiği noktaya dek iniyordu ve minik öpücük ve sonra tekrar yukarı kızın kulak memesine dek çıkıyordu. Bu devamlı hareketin bedenini sakinleştirmesi fazlasıyla komikti aslında. Normalde öyle bir temas kızı deli divane edebilirdi ama şimdi kızın bedenini sakinleştiriyor, daha büyük bir zevke yer açıyordu. Boynunun sol yanında duran adamın sarılışını gevşetmek için alçak bir sesle konuşmaya ve mırıldanmaya başladı. “Seni görmek istiyorum. Bakışlarını, aklına gelen şeyleri yapmadan önce gözlerinde aniden artan parıltıyı… Ben sana dokunduğumda vereceğin her tepkiyi izlemek istiyorum… Seninle yüz yüze olmak istiyorum Achille. Karşında sadece bir kadın olmak istemiyorum, Celestine olmak istiyorum. Bana dokunurken aynı zamanda benimle tanışmanı, nelerden hoşlandığımı ben söylemeden anlamanı istiyorum.” Düşünmeden konuşmuştu, öylesine dudaklarını terk eden sözcüklerdi ve dudaklarında çıktıktan sonra belirmişti anlamları. Yüzünü aşağıya doğru eğdi genç kız, adamın geri çekildiğini hissetmişti, belindeki tutuş daha gevşek ve sadece bir dayanak olmak için gibiydi, nefesleriyse gittikçe uzaklaşmaktaydı. Aniden çenesinin altında beliren tutuşla kendine gelir gibi oldu. Adamın dokunuşu nazikti, çeneyi yukarı doğru ittirdi ve sonra omzunun üzerinden kendisine bakmasını sağladı, göz göze geldiler. “İstediğini yap.” Sert veya soğuk söylenmiş değildi, hatta sesinde gizlenmeye çalışılan bir tutku var gibiydi ve sesi boğuktu. Genç kız ona döndü ve çekingen hareketlerle ceketini çıkarması için yönlendirdi onu, adamın omuzlarının minik hareketi üzerine gülümsedi, ceketi sağ eline aldı ve nereye olduğunu önemsemeden fırlattı. Achille’in yüzünde beliren küçük gülümsemeyi gördüğünde ellerini adamın gömleğinin açık düğmeleri arasından görünen teninde gezdirdi. Adamın yaptığı hareketin tersini yaparak düğmeleri yukardan açmaya başladı, son iki düğme kaldığında parmaklarını düğmelerden çekti ve adamın ne kaslı ne de kassız olarak değerlendirilebilecek vücudunda dolaştırmaya başladı. Onu keşfetmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu. Eli adamın karnına ve şortunun sınırına inmeye başladığında dudaklarını adamın boynu ve omzunun birleştiği hassas noktaya kapattı. Diliyle minik daireler çizerken boynunu takip ederek çenesine çıktı ve kulak memesini hafifçe ısırdı. Çene çizgisi boyunca ısırık/öpücüklerle ilerledi ve adamın dudaklarına ulaştığında son iki düğmeyi de çözdü. Gömlek, adamın omuzlarından aşağı düşerken, rüzgârın itişleriyle biraz uzaklaştı ikisinden. Achille ellerini kızın beline doladı ve yarı çıplak bedenine yasladı onu, elleri kızın belinden kalçalarına doğru indi yavaş hareketlerle ve bacaklarını kavradı. Kızın ayağını yerden keserek kendi kalçalarına sardı kızın bacaklarını ve beyaz duvara dayadı kızın sırtını. Duvar ve genç piyanist arasında sıkışmış olan Celestine ise halinden memnundu. Adamın elleri, mavi gömlek üzerinde gezinip kalan düğmeleri açarken dudaklarını adamınkilerden ayırmamak için debeleniyordu. Gömleği tutan tüm düğmeler açılmış olsa da genç kız gömleğin üstünden tam olarak çıkmasına izin vermedi ve tırnaklarını adamın göğsü ve sırtında iç gıcıklayıcı hareketlerle gezdirdi. Adamın dudaklarından çıkan minik inlemeyle birlikte elleri, adamın şortunun bel çizgisine indi ve çizgiyi tırnağının ucuyla takip etti. Achille’in elleri kızı kendi bedenine arada boşluk kalmayacak şekilde yapıştırırken Celestine adamın dudaklarından ayırdı dudaklarını ve kollarını adamın boynuna doladı, başı adamın sol göğsüne, kalbinin hemen üzerine yaslıydı. “Yatak odasına kadar dayanabilir miyiz sence?” diyerek kıkırdadı, adamın belinden kalçalarına inen ellerinin bu kez daha sert dokunuşlarını hissettiğinde. “Bunu göreceğiz.” Achille’in yüzünde, onu olduğundan daha genç gösteren bir gülümseme belirdi. Celeste kıkırdadı ve dudaklarını adamın boynunda dolaştırmaya başladı Achille yatak odasına doğru ilerlerken. Daha yeteri kadar ilerlememişlerdi ki Achille’in boğuk sesini duydu kulağının dibinde. “Dayanabileceğimizi sanmıyorum.” Celestine siyah piyanoyu sırtında hissetti ve son bir küçük öpücük için dudaklarını adamınkilere bastırdı, minik, ürkek bir hareketle.

xxx

Achille’in göğsüne yaslı bir şekildeydi kafası uyandığında ve saçları her yerdeydi. Bedenlerini örten beyaz örtüyü, yatak odasının altın rengi perdelerinden sızan güneş ışığını ve son olarak genç piyanistin huzurlu yüzünü izledi yavaşça. Dün geceden kalma anılar beynine doluşmaya başladı. Piyano ve Achille. Yüzü ayrıntıları düşündükçe gittikçe kıpkırmızı oldu, hep böyle olurdu diye geçiştirmek isterdim ama böyle değildi işte. Normalde Celestine gece olanları düşündüğünde kızarmaz, son derece cool bir tavırla yatağına girdiği adama minik bir öpücük verir ve duruma göre onunla tekrar buluşurdu. Achille için öyle olmamıştı ve olmayacaktı büyük ihtimalle. Bundan sonra olan her şey genç adamın kontrolündeydi, belki kızla bir daha görüşmek istemeyebilirdi bile. “Dün geceyi düşünüyorsun. Oysa seni o kadar utandıracak şeyler yapmadığımıza da eminim, yoksa pek alışık değil misin böyle şeylere?” Adamın sesinde açıkça belli olan bir alay vardı, ama kızın içine huzur doldurup tüm saçma sapan düşüncelerini susturan o mükemmel sesti işte. Bahsettiği böyle şeylerin ne olduğuna emin gibiydi, bir an için yalan söylemeyi düşündü sonra dudaklarını ısırdı ve gerçeğin duyulmasına izin verdi. Daha önce piyano üzerinde sevişmemişse bu onun hatası değildi, ya da daha önce doğru düzgün tanımadığı bir adamın yatağına girmişse de. “Pek değil aslında.” Sesinde kararsız bir ton vardı, adamla ilk kez konuştuğunda sesinde taşıdığı tonla aynıydı. Bu kez kararsızlığının sebebi adamın bunu ne için sorduğunu düşünmesiydi. “Buna sevindim.” Adamın sesindeki memnun tonu duyduğunda beyninde bir ışık yandı. Ne yani, bunu önemsemiş miydi? Belini saran tutuşun sıkılaştığını hissettiğinde huzurla dolu bir nefes aldı ve adamın boynuna doğru verdi nefesini. Gözlerini kapattı ve ince kollarından birini adamın çıplak beline doladı. Saçlarının sol omzuna yaslandığını ve boynuna minik bir öpücük kondurulduğunu hissetti. Böyle sabahları hep yaşamak istiyordu, Achille’in teninin kendi teninden uzakta olduğunu düşünemiyordu, onun sesini duymadığını, gözlerine bakmadığını düşünemiyordu. Beyninde saçma sapan, küçük kızların kurduğu masum hayaller şekillenmeye başladı; hepsinin ortak noktası fazlasıyla zararsız olmalarıydı. En son böyle hayaller kurduğunda bekâretini verdiği Fransız çocukla çıkıyordu ve Celestine 15, çocuk ise 16 yaşındaydı, çocukla ayrılma sebepleri kızın kıskanç tavırları olmuştu oysa ne güzel hayalleri vardı. Hep birlikte olacaklardı, sonsuza dek birlikte… Zaten o çocuktan sonra da doğru düzgün bir ilişkisi olmamıştı, iki yıl süren bir ilişkiden sonra onun kadar ciddi bir ilişki yaşamak, birine bağlanmak, birine delicesine güvenmek zor geliyordu. Ve hatta birini sevmek bile, çünkü seversen canın yanar, asla geçmez o acı. Sen geçti sansan bile boş bulunduğun bir anda zihnini, kalbini, bedenini kaplar. En baştan başlayıp onu silmeye çalışsan bile bunu yapacak, bir zamanlar sevdiğin kişiyi tamamen kendinden uzaklaştıracak cesareti bulamazsın. Onu silersen eksik kalacağına o kadar inanmışsındır ki, hayatına devam etmek yerine geçmişten gelen bir hayalete bağlanırsın… Bunların olacağından delicesine korkuyordu. Peki ya bu kez öyle olmazsa? Ya bu kez her şey güzel olursa? Achille ile ilgili kurduğu hayaller yaralarının kapandığının mı göstergesiydi o zaman? Bunun olmasını istemiyordu. Tekrar incinmek istemiyordu. Ama… Tanrım, bana yardım et. Sanırım âşık oluyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Celestine Trussoni
Cornell | I. Sınıf
 Cornell | I. Sınıf
Celestine Trussoni


Mesaj Sayısı : 97
Kayıt tarihi : 30/08/10

When The Animal Hunger Runs Deep Empty
MesajKonu: Geri: When The Animal Hunger Runs Deep   When The Animal Hunger Runs Deep Icon_minitimePaz Şub. 13, 2011 10:47 am

- SON -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
When The Animal Hunger Runs Deep
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Emlak Bölümü :: Evler&Ofisler :: Yetişkin Evleri :: Achille S. D'Artagnan'ın Evi-
Buraya geçin: