Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Frøydis V. Solskjær
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Frøydis V. Solskjær


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 04/02/11
Nerden : Norveç

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 5:29 am

Karar vermeye çalışarak birkaç saat dolanmıştı. Sonunda Central Park'ı seçmesi, başka bir şey düşünemeyecek kadar yorgun düşmesinden kaynaklanıyordu. On bir sularında kendini Beşinci Cadde'de, eliyle parkı caddeden ayıran duvarı yoklayarak yürürken buldu. Duvarın arkasına baktı, kocaman, boş parkı gördü ve o saatte bundan daha iyi bir yer bulamayacağını düşündü. Çimenlerin üzerine uzanıp enerjisini atabilmeyi fazlasıyla istiyordu şu an. Doğası tahrip edilmiş bu şehirde özlediği şeyi bulabildiği nadir yerlendendi burası. Orası genç kız için bir sığınak, sokakların ve şehrin yıpratıcı saldırganlığına karşı içine kapalı bir korunaktı. İstediği gibi dolaşacağı çok geniş bir alan vardı, parkı çevreleyen binalar ve kuleler kitlesinin tersine, burası ona yalnız kalmak, kendini dünyadan koparmak olanağını veriyordu. Burada sokaklardaki her şey gövdelerden ve gürültülü bir karmaşadan oluşuyordu, isteseniz de istemeseniz de o ortama girerken katı bir davranış protokolü içine girmek zorunda kalırdınız. Kalabalıkta yürümek demek, hiçbir zaman başkalarından daha hızlı gidememek, yanınızdakilerden geriye düşememek, insan trafiğinin akışını aksatacak bir şry yapamamak demekti. Bu oyunu kurallarına göre oynarsanız insanlar farkınıza varmazlardı. Sokakta yürüyen New Yorkluların gözünde belirli bir pırıltı vardı. Bu, başkalarına kayıtsız kalmanın doğal, belki de zorunlu bir biçimiydi. Örneğin görünüşünüz hiç önemli değildi. Çarpıcı giysiler, tuhaf saç modelleri, üzerinde yakası açılmadık sloganlar yazılı tişörtler- kimse aldırmazdı bunlara. Oysa, giysilerinizin içindeki davranış biçiminiz çok önemliydi. Ne tür olursa olsun, aykırı haraketler birer tehdit, birer tehlike gibi görünürdü. Kendi kendinize konuşmak, vücudunuzu kaşımak, birinin gözünün içine bakmak: Bu tür aykırılıklar, çevrenizdekilerin karşıt, hatta kimi zaman şiddet tepkisine yol açabilirdi. Sendelemeyeceksin, düşüp bayılmayacaksın, duvarlara tutunmayacaksın, şarkı söylemeyeceksin; çünkü kendiliğinden ya da farkında olmaksızın yapılan her hareket ters bakışlara, sert sözlere, kimi zaman dirseklenmeye neden olabilirdi. O tabiki bu tür tepkilerle karşılaşacak bir duruma düşmemişti, ama başkalarına yapıldığını görmüştü. Bu yüzden kendini buraya ait hissedemiyordu genç kız, tamamen farklı bir hayattı burası. Buna karşılık, Central Park'taki yaşam, çok daha geniş bir çeşitlemeler yelpazesi yaratıyordu. Çimlerin üzerinde yayılıp gün ortasında uyumana kimse aldırış etmezdi. Bir ağacın altında oturup hiçbir şey yapmasan, klarnet çalsan ya da avazın çıktığı kadar haykırsan, kimsenin kılı kıpırdamazdı. Öğle tatilinde, parkın caddeye yakın yerlerinde gezinen, çevre büroların çalışanların dışında, parka gelenlerin çoğu tatildeymiş gibi hareket ederdi.

Park ona bir eşik, bir sınır, içerisi ile dışarısını ayıracak bir çözüm sağlıyordu. Sokaklar, kendini başkalarının gözüyle görmeye zorluyorsa, park ona iç yaşantısına dönmek, içinde olup bitenlerle ayakta kalma şansını veriyordu. Çevresi hareketlendikçe daha da ağırlaştığını fark etmeye başladı ve yalnızlığının, çevrenin gürültü patırtısıyla çılgınlığına karşı aynı oranda arttığını. Ömrü boyunca böyle bir durgunluk hissetmemişti. Sigara almaya bile gitmek güç geliyordu, oysa pekala bir sigarayı aşırı derecede canı çekiyordu şu an. Büyük bir açıklıkta ay ışığıyla aydınlanan çimenlerin üzerine kendini bırakırken alkol kokan büyük bir nefes verdi genç kız. Gözlerini kapadı. Narkoz verişmiş gibi bir durgunluktu bugünkü.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ginger Saint
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf



Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 25/01/11

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 6:29 am

Central Park…
İnsan yapımı olduğunu bilmeme rağmen, sanki burası yüzyıllardır buradaymış, Manhattan’ın kentleşmesine rağmen bir şekilde ayakta kalmayı başarabilmiş gibi hissetmeme engel olamıyordum. Burası benim cennetimdi – belki diğer New York’lular gibi sabahın köründe koşuya ya da pikniğe gelmezdim, fakat buranın tadını diğerlerinden çok daha iyi çıkardığımı düşünüyordum. Dışarıda sabahlamak zorunda kaldığım gecelerde buraya gelir, ağaçların arasında birkaç cigaralık tüttürürdüm, sessiz sedasız saatlerde gölün kenarındaki ördekleri beslerdim, ya da herkesin burun kıvırdığı öğleden sonra saatlerinde kulaklıklarımı takıp yürüyüş yapardım, tıpkı şimdi olduğu gibi. Gerçi normalde düşünecek pek bir şeyim olmazdı, sadece etrafa bakardım, sessizce dinlediğim şarkıya eşlik ederdim; fakat bugün beynim dopdoluydu.
Sizi olduğunuz gibi kabullenemeyen birinin olması nasıldır, bilir misiniz?
Lezbiyen olduğumu kimseden saklamış sayılmam, tabii pankartla dolaşıyor da değilim. Sadece, aşk hayatımın kimseyi ilgilendirdiğini düşünmüyorum, tıpkı diğerlerinin aşk hayatının da beni ilgilendirmediği gibi. New York kadar nüfuslu bir yerde yaşıyorsanız, ister istemez eşcinsel birileriyle tanışıyor ve içinde oldukları durumlardan haberdar oluyorsunuz – ‘normale döndürülmek’ için götürülen psikologlar, din tedavileri, dayaklar, yabancılık hissi… Bunun benim başıma gelmeyeceğini sanırdım, ne adam gibi bir ailem vardı, ne de arkadaşım – fakat sonra Desiree ortaya çıktı ve bu illüzyonu tam anlamıyla paramparça etti.
Neden insanlar önyargılıdır? Neden burunlarını ait olmayan yerlere sokarlar? Neden bu kadar saf olabildim? Neden Desiree ile olan kan bağımıza güvendim, sonunda böyle olacağını bile bile? Neden, neden, neden? Bir sigara yaktım. Dumanı, sanki her şeyin sorumlusu oymuş gibi, hırsla dışarı üflerken gözüm, çimenlerin üzerindeki bedene takıldı.
Hass*ktir…
Asfaltlanmış yoldan çıkıp çimenlerde yürümeye başlarken adımlarımı yavaşlattım. Ancak bir CSI:NY bölümünde olabilecek kadar garip ve gerçekdışıydı her şey. Sırt üstü yatmıştı kız; sarı saçları çimenlerin üzerinde rastgele dağılmış, çeşitli desenler oluşturmuştu. Gözleri kapalıydı, yüzüneyse bir huzur ifadesi hâkimdi. Görünürde kan falan yoktu ve göğsü aldığı her nefeste kalkıp iniyordu, yani yaşıyor olmalıydı. CSI’mış. Peh. Böyle hayalgücünün ben ta…
Orada durmuş onu incelerken, yüzün tanıdık geldiğini fark ettim. Tabii ya, şu yeni gelen Norveçli kızdı bu. Dördüncü sınıftaydı ve diğer taş bebeklerin oldukça ilgisini çekiyor olmasına rağmen, sebebini anlamadığım bir şekilde henüz onların arasına karışmamıştı. Acaba sadece çekingenlik miydi bu, yoksa onları sıkıcı mı buluyordu?
Biraz daha yaklaştım ve yukarıdan ona bakmaya başladım. Geldiğimi duymuş olmalıydı ki, gözlerini açtı. Mavi irisler bulutlu gökyüzünü yansıtıyor, bakışlarına kimsede görmediğim bir derinlik katıyordu. “Ben de tam 911’i aramak üzereydim,” dedim, bir süre aptal aptal sırıttıktan sonra. Davetsizce olduğum yere attım kendimi, kucağıma çektiğim kuryeci-çocuk-çantası’ndan bir paket sigara çıkardım ve yaktım. “İster misin?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Frøydis V. Solskjær
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Frøydis V. Solskjær


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 04/02/11
Nerden : Norveç

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 7:11 am

“Ben de tam 911’i aramak üzereydim… İster misin?”

Gözlerini açtığında karşılaştığı yüz ilk önce havada uçan bir perukmuş gibi geldi genç kıza. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp tekrar baktığında bunun bir yanılsama olduğunu anlamıştı tabii, gökyüzünden gelen solgun ışık kızın beyaz tenini dha da solgunlaştırıp böyle bir yanılsamaya yol açmıştı. Alışılmadık saç kesimi ve ağır göz makyajıyla kızın simasını hatırlamıştı okuldan. Koridorlarda ve bahçede görmüştü bir iki kere. Hemen yanına oturan kız sanki biraz önce içinden geçenleri duyup da buraya gelmiş gibi çantasından bir paket sigara çıkarıp ona uzatmıştı şimdi de. Gülümseyerek kızın elinden sigarayı alırken blucinin cebinden çakmağını çıkardı, sigarası olmayıp çakmağı olmasının komikliğine içten içe gülerek. Gözleri birkaç saniye kızın ince yüz hatlarında dolaştıktan sonra gözlerine çevirdi bakışlarını, daha sonraysa gökyüzüne döndü tekrar.

“ Kurtarıcı mısın? “

Güldü.

“ İnsanların düşüncelerini duyabildiğin gibi bir kanıya sebep oldun.”

Buradaki yaşama karşı bu isteksizliği hem fiziksel hem de ahlaki açıdan nedenlere bağlamak mümkündü. Yaşamın tüm rahatlığı düzenli bir olaylar silsilesine dayanıyordu. Gece gündüz ve mevsim değişiklikleri, meyve ve çiçeklerin açılması, sürekli olarak tekrar eden ve bize zevk veren daha doğrusu zevk vermesi gereken bu değişimler yeryüzündeki yaşamımızın ana dürtüleriydi. Bu değişimlere açık olduğunuz kadar mutlu olurdunuz; öte yandan bu değişimlerle hiçbir şekilde ilgilenmez, duyarsız kalırsanız acı bir hayal kırıklığına, ağır bir hastalığa tutulurdunuz. İşte o zaman yaşama karşı isteksizlik başlar, yaşamak bir yük haline gelirdi. Burada, bunların hiç biri olmadığı için giderek o hastalığa daha da çok kapılıyordu genç kız. Üflediği duman ait olması gereken yere kavuşmanın istekliliğiyle dağıldı havada. Sigarayı sağ eline alarak hafifçe kıza döndü, boştaki elini uzattı.

“ Adım Frøydis.”

“Ginger.”

Kızın yumuşak eli onunkini kavrarken bir an için bunun daha uzun sürmesini istedi. Bunu düşünürken de ne kadar acı bir durumda olduğunu fark etti. Birisi, artk niyetli veya çıkarcı olmayan birisi, ona dokunmayalı çok uzun süre olmuştu. Sevgiye bu kadar aç olduğunu fark etmesi, kendi davranışlarını o kadar da ilginç bulmaması gerektiğini söylüyordu. Aslında hiçbir şekilde yadsıyamazdı, çünkü insanlara kaptırmıştı kendini, istese de istemese de. İster istemez onların onunla aynı kuşktan olduklarını, onun toplumu, onun dünyası olduklarını kabul etmek zorundaydı artık. Aynı olay içindeki kişilerdiler, ölüme kadar birbirlerine bağlı, birbirleriyle ilişki içinde. Aynı zamanda onların varlığının kendisinin varlığını mümkün kıldığının da bilinciydeydi. Yine de… Sevgiye ulaşmak bu kadar zor olmamalıydı. Bu şekilde hissetmek istemiyordu ve bu şehir her şeyini tüketmişti. Konuştuğunda ses tonu samimiydi. Gözlerini kapattı.

“ Kurumuş bir dal parçası gibi hissediyorum. Tam şu an. Ve böyle hissetmek istemiyorum. “

Kız belki ani samimiyeti ve içini dökmesi karşısında şaşırabilirdi ama olsun, varsın şaşsındı. En azından burada gördüğü insanların çoğundan daha insancıl birine benziyordu ve bir parça onu anlayabilirdi belki. Kızın akışlarındaki o anlamı görmüştü çünkü.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ginger Saint
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf



Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 25/01/11

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 7:52 am

Kız, ona uzattığım sigarayı alıp cebinden çıkardığı çakmakla yaktı. “Kurtarıcı mısın?” diye sordu, halinden oldukça memnun görünerek. “İnsanların düşüncelerini duyabildiğin gibi bir kanıya sebep oldun.”
Loş ışıkta cevher gibi parlayan közlere bakarken, eğer gerçekten düşünceleri okuyabiliyor olsaydım her şeyin ne kadar kolay olabileceğini düşündüm. İnsanların amaçlarını, en derinlerde sakladıkları en karanlık arzuları bilebildiğimde, ilişkiler bu kadar karmaşık görünmezdi gözüme ve o zaman, belki tamamen farklı bir kişiliğe sahip farklı bir kız olabilirdim.
“Adım Frøydis.”
İsim, beyaz taçyaprakları olan bir çiçeği çağrıştırmıştı bana. Kıza da oldukça uyuyordu. Uzattığı eli elimin içine hapsederken “Ginger,” dedim. Elinin hassas derisi o kadar yumuşak ve pürüzsüzdü ki, eski Fransız filmlerinde olduğu gibi kolundan başlayıp omzuna kadar öpmek için büyük bir istek duydum. Neyse ki kimse kimsenin düşüncelerini okuyamıyordu, yoksa suratımda o yumuşacık elin beş parmağının iziyle kalakalmıştım şimdiye…

“Kurumuş bir dal parçası gibi hissediyorum. Tam şu an. Ve böyle hissetmek istemiyorum.”
Eh… Bu şaşırtıcıydı işte. Saf dürüstlük – kimseden, hiçbir koşulda bekleyemeyeceğim tek şey, henüz yeni tanıştığım kızın dudaklarının arasından bir parfüm uçuculuğunda fırlayıvermişti. Frøydis gözlerini kapatmıştı, yüzünde hüznün oluşturduğu belli belirsiz kırışıklıklar seçilebiliyordu.
Ona nasıl bir cevap vermem gerektiğini bilmiyordum. Teselli etmek konusunda hiçbir zaman iyi olmamıştım, zaten bu da teselli gerektirecek bir durum sayılmazdı. Sevgiliden ayrılmak, anne ve babanın boşanması türünden yüzeysel bir sorun değildi bu. Kaynağı hayatın ta kendisi olan hislerdendi.
“Zamanla alışırsın.” Aklıma gelen ilk şeyi söyleyerek ortama s*çmıştım, yine, yeniden… “Ya da birileri seni barbekünün alevini beslemek için kullanır.” Utançla sırıttım. “Yardımcı olamadığım için üzgünüm. Saçma bir insanım ben, görüyorsun…”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Frøydis V. Solskjær
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Frøydis V. Solskjær


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 04/02/11
Nerden : Norveç

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeC.tesi Şub. 05, 2011 9:35 am

“Zamanla alışırsın. Ya da birileri seni barbekünün alevini beslemek için kullanır.”

Sırıttı.

“Yardımcı olamadığım için üzgünüm. Saçma bir insanım ben, görüyorsun…”

İstemsizce bir kahkaha döküldü genç kızın dudakları arasından.

“ Saçma bir insan olmanı saçma bir balon olmana tercih ederim.”

Bir gariplik duygusu içindeydi genç kız. Dünyaya ait değilmişçesine, bir bulutun altında kalmış, yukarı doğru uzaktan bakar gibi. Şimdi karşısındaki kız sayesinde her insanoğlunun bu duyguyu bir noktaya kadar paylaştığını anlıyordu. Genç kızın gariplik duygusu zaman zaman bir fesatlık biçimine dönüşüyordu. Sadece bir kötülük olarak değil fakat güzellin, heyecanların değişik biçimleri olarak ve aynı zamanda var olmanın alışılagelmiş, etkisiz yaşama biçimi. Böyle bir duygunun gölgesi altında yaşamak çaba sarf etmekti. Kişiyi düşünenlere ittiği kadar huzursuz da ediyordu; öyle ki, kişi; kardeş, anne, baba ve arkadaştan önce yoldan geçen birine bağlanmak gereğini duyar. İşte onun bu anına denk gelen kız da şu an aynı şeylere maruz kalacaktı, yani Froydis kendisini tutmak için içten içe canla başla çalışmasa ve içinde çıkmaya çalışan bir şeylerin zincirlerini sıkı sıkı tutmuyor olsa. “Önemsiz hırslara kapılmanın acısını çekiyoruz hiç kuşkusuz. Yaşamak öylesine değerlidir ki bizler için, boşa harcanan her şeyde çok dikkatliyizdir. Belki daha iyi bir deyişle ‘kişisel alınyazımızın sezgisi’ diyebiliriz. Sanırım bu, hırs sözcüğünden daha uygun. Acaba yaşamım ulaşabileceğim en son noktadan, bu sadece bir olasılık bile olsa, bir santimetrenin binde biri kadar eksik mi?”

Kişinin kendi kendini değerlendirmesi bambaşka bir olaydı. Aynı şekilde kişinin kendi kendini çılgınca ödüllendirmesi. Sonra tasarılar ve mükemmele doğru yaklaşımlar gelirdi. Bunlar da tehlikeliydi. Parazit böcekler gibi yer bitirir ve cansız bitkin bırakırdı sizi. Sanki yok edilmeye böylesine heves edermişsiniz gibi. Bunun nedeni insanoğlunun yapabileceklerinin hiçbir sınırı olmadığı düşüncesinin sizlere aşılanmış olmasıdır. Altı yüzyıl önce insanoğlu dünyaya ne için gelmiş ise o olurdu. Şeytan ve kilise, Tanrı’yı simgelerken ona karşı savaştılar da. Tanrı ise kendi seçimiyle kısmen de olsa bu sonucu kararlaştırmıştı. Fakat ölümden sonra ister cennete, ister cehenneme gitsin; yine de insanoğlunun yer yüzünde yeri saptanmıştı. Karşı konulamazdı. O zamanlardan bu yana sahne baştan düzenlenmiş; insanoğlu bugün sadece bu sahne üzerinden yürüyüp geçiyordu. Bu değişikliğin kökeninde sizin cevap verilmesi gereken bir tarihiniz oluşmuştu. O zamanlar ruhlarınızı yenecek kadar önemliydiniz. Şimdi ise her biriniz kendi kurtuluşumuz için kendiniz sorumluydunuz. Bu kurtuluş ise insanoğlunun kendi büyüklüğündeydi. Ve işte bu büyüklük yüreklerinizi aşındıran bir kaya parçasıydı. Büyük beyinler, büyük güzellikler, büyük aşklar ve aşıklar, büyük caniler çevrenizi sarar. Werther gibilerin, Don Juan gibilerin büyük kederleri, büyük umutsuzluklarından, Napoleon gibi büyük liderlik gücüne kadar ulaştınız. Bu noktadan sonra, kurbanlarından daha büyük ve güçlü oldukları için onlar üzerinde hak iddia eden büyük katillere ulaştınız; bir diğerini kamçılama üstünlüğünü kendine hak gören insanlara; vahşi aslanlar gibi devrime koşan okul öğrencilerine, küçük memurlara; metrolardaki dilencilere, pe-evenklere; gece yarıları kahvehanelerinde ve barlarda hainlikte, vahşette en üstün olduklarına inanan, gürültü edenlerin boğazına sarılan hasta ruhlarının esiri sokak serserilerine; pürüzsüz bir perde üzerinde olağanüstü güzelliklerin gölgesindeki düşlere. Bütün bunlar yüzünden aşırı bir biçimde nefret eder ve kendi kendinizi ve bir diğerinizi aşırı biçimde cezalandırırsınız. Bütün bunlar bu lanet olası şehirde, New York denen cehennemde tavan yapıyordu. Bir bulut gibi bu korku genç kızın içine çöküyor, iç dünyasını karartıyordu.

“ Zaman zaman içimden bir fırtına, nefret ve yaralayıcı bir yağmur kopuyor. Bunları sana neden söylediğimi bilmiyorum, yardımcı olamayacağını söylediğin halde. Yardım beklediğimden de değil, sadece birileri beni bilsin, anlasın istiyorum. Birileri beni öğrensin.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ginger Saint
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf



Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 25/01/11

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 6:43 am


Gerçekten de saçma bir insandım ben; ne adam gibi bir cümle kurabilirdim, ne doğru anda doğru kelimeleri bulabilirdim, ne de adam gibi bir metafor oluşturabilirdim. Ama bunlar Froydis’i rahatsız ediyormuş gibi görünmüyordu. Bir kahkaha attı kız; melodik ses, bir avuç beyaz güvercin gibi havalandı karanlık gökyüzüne.
“Saçma bir insan olmanı saçma bir balon olmana tercih ederim.”
Hafifçe gülümsemekten alamadım kendimi. Haklıydı. Bir balona içini dökmek – acınası. Bir insana içini dökmek – insanların gözünde, oldukça normal. Yeni ve farklı şeylere daima aç olanlar insanlar, yani benim gibiler içinse, hoş bir değişiklik.
Aslında Froydis’i farklı yapan, daha yeni tanıştığı birine içini dökmesi değildi. Daha onu gördüğüm ilk andan, bu kızı diğerlerinden ayıran bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Çimlerin üzerine bir battaniyesiz ya da en azından bir örtüsüz yatmak, her Harrison Jewell’lının yapacağı iş değildi. Sıradan bir kız, sarhoşların kırdığı bira şişelerini ya da en azından her yeşillik alana işeyen köpekleri düşünüp banklara yönelirdi. Sıradan bir New York’lu, oluşabilecek suçlara hazırlıklı bir şekilde çantasını sımsıkı kavramadan bu parktan bu saatte nadiren geçerdi. Froydis ise sadece çimlerin üzerinde uzanarak diğer çoğu insana aynı anda s*ktiri çekmişti.
“Zaman zaman içimden bir fırtına, nefret ve yaralayıcı bir yağmur kopuyor. Bunları sana neden söylediğimi bilmiyorum, yardımcı olamayacağını söylediğin halde. Yardım beklediğimden de değil, sadece birileri beni bilsin, anlasın istiyorum. Birileri beni öğrensin.”
Anlattığı his, uzun süredir aşina olduğum bir histi. Bütün çocukluğumu bu şekilde geçirmiştim ben de, fakat başarısızlığa uğramıştım. Kimse beni öğrenmek istememişti, daha doğrusu, kimse beni öğrenecek kadar dayanamamıştı bana. Alıştıkları kız tipinden farklı olduğum için olabilirdi bu belki, ama Froydis? Froydis güzeldi, farklılıkları kolayca diğerleri tarafından yok sayılabilirdi. Onu neden kimse öğrenmek istememişti?
Sigaramdan derin bir nefes çektikten sonra, dumanı havaya halkalar halinde göndermeye başladım. Bunu yapmak genelde düşüncelerimi bir düzene sokmama yardımcı olur, lüzumsuz şeyler söylememi engellerdi.
“Merakımı uyandırdın,” dedim sonunda, sigaramın külünü ikimizden de uzağa, çimenlere silkerken. “Haydi, bana kendini anlat. Nasıl hissettiğini, nasıl yaşadığını, nasıl… Nasıl bu kadar değişik biri olabildiğini. Bana kendini öğret.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Frøydis V. Solskjær
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Frøydis V. Solskjær


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 04/02/11
Nerden : Norveç

Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Empty
MesajKonu: Geri: Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?    Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?  Icon_minitimePaz Ağus. 21, 2011 4:20 am

- SON -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Knocking So Loud, Can You Hear Me Yet?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Central Park-
Buraya geçin: