Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Welcome to the jungle. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Welcome to the jungle. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Welcome to the jungle. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Welcome to the jungle. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Welcome to the jungle. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Welcome to the jungle.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimePtsi Şub. 07, 2011 3:37 am

Welcome to the jungle. Chanel1 Welcome to the jungle. Jacovandenhoven4

Aslında buradan hiç hoşlanmıyordu Bartek. Manhattan'da ne kadar "kendini genç hisseden yetişkin" varsa, hepsi buradaydı. Ve bir de küçük sınıflar elbette. Sanki kahve içmeye ihtiyaçları varmış gibi; onlar büyük ihtimalle 9'da pijamalarını giymiş olurlardı. Neyin ayılmasıysa... Karamelli bir latte eşliğinde dedikodu yapmayı eğlenceli buluyor olmalıydılar. Bartek içinse, bu çekilmezdi. Şu an burda olmasının tek sebebi, zaman geçirmek için bir yerlere ihtiyacı olmasıydı. Karanlık barlardan sonra, buraya vuran güneş ışığından hoşlanmıyordu. Gözlerinde Rayban'ları, elindeki telefonu kurcalıyordu. Karşısında oturan çocuğa baktı. Malvin; okuldan bir çocuktu ama kendisini çok önemsemiyordu. Tahminen o da Bartek'i önemsemiyordu; çünkü yalnızca içmek ya da böyle sıkılgan anları başlarından savmak için konuşuyorlardı. Bartek'in aksine o, bir akbaba gibi etraftaki kızları süzüyordu. Bartek ise, burdaki kızlardan hiç medet ummuyordu; çocuklarla işi olmazdı. Malvin'in birkaç dakikadır aralıksız baktığı kız, twitter'dan devamlı Bartek'e bir şeyler yazıyordu. Popülerite meraklısı bir bücürden başkası değildi. Onların oturduğu masaya doğru bakıyordu o da; ve Malvin üstüne alınıyordu anlaşılan. Bartek gözlerini devirdi. Bu son derece küçültücüydü. Zaman geçirmek için bile, fazla küçültücü. Telefonun içine girip kaybolmayı istermişçesine, gözlerini telefona gömdü. Birkaç dakika sonra gözlerini o sabit noktadan kaldırdığındaysa, bu sıkıcı mekanın biraz daha eğlenceli olduğunu anlamıştı.
Karşı masaya yeni gelen çekingen kıza bakıyordu. Kız ise farkında bile değildi. Çekingence, elindeki bardaktan yudumlar alıyordu. Bartek ona baktığınında, doğunun tüm gizemini üzerinde barındırdığını fark etti; çıkık elmacık kemikleri, oldukça esmer ten, dolgun dudaklar, bakışlarındaki ürkeklik... Buradaki her şımarık kızdan ne denli farklı olduğunu, hayal bile edemiyordu genç çocuk. Aslında çekingen tiplerde tiksinme derecesinde az hoşlanırdı; ancak arada farklılık yapmak gerekiyordu. Malvin'in yaptığı gibi en gereksiz tiplerin peşinden koşmaktansa, daha farklı tiplerle şansını denemek insanı eğlendirirdi. Yine de hemen yanına koşmak istemedi kızın. Belki de birini bekliyordu. Gözlerini o yönden hiç ayırmıyordu. Tavırlarına bakılırsa, birilerini beklemiyordu. Ve onu ilk defa gördüğüne göre, yeniydi de. Harika bir başlangıç için bileşen mükemmel koşullar... "Sen etrafa bakadur, ben aradığımı buldum." dedi Malvin'e, cevap beklemeden. Ardından karton bardağını alıp, yavaş adımlarla onun masasına doğru ilerleri. İzin istemeden masasına oturdu ve gözlüklerini çıkardı. Onun masası daha gölgede, bodur süs ağaçlarının yanındaydı. "Merhaba," dedi gün gibi parıldak bir gülümsemeyle. Kızın şaşkın bakışları onu o kadar eğlendirmişti ki, suratına sırıtma ifadesini yansıtmamak için ciddi anlamda kendini kasması gerekiyordu. "Yalnız ve yeni olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım?" Yalnız ve yeniydi, elbette. Ama hemen adını söyleyip, ters bir tepki almak istemiyordu. Kızın karakterini henüz çözemediğinden, emin adımlarla ilerlemeliydi. Çekingen diye, üzerine kahve boşaltmayacağı garanti değildi.



*Malvin NPC.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 12:11 pm

New York, geldiğim yerde onunla aynı durumda olmayan hemen her yaşıtımın gizli rüyası, fakat asla var olamayacakları başlı başına bir Dünya idi. Geldiğinden beri artık göremediği o yaşama mücadelesi veren, bir sonraki gün nasıl geçineceğini düşünen insanların çehrelerindeki o güçlü, fakat mağrur ifadeyi bu kadar özleyebileceğini tahmin etmiyordu aslında, lâkin New York'un kaygısız ve baba parası yiyen gençlerini gördükçe kendi akranlarının her gün verdiği ekmek mücadelesini takdire şayan bulmaya başlamıştı. Şehrin farklı dokusunda yayılan umursamazlığın ve kendine bencilliğin bu denli bariz bir biçimde kendini gösteriyor olması ruhunu sıkıyordu. Olabildiğince sakin ve en azından birazcık kafasını dinleyebileceğim bir yer bulmak artık asla gerçekleşmeyeceğini bildiği rüyaları kadar soyut ve manasız bir istekti. Kalabalık sokaklarda insanların kendi dertlerini düşünmekten kafalarını kaldıramıyor olmaları, onun toplumunda çoğu kişinin yaptığı bir şey olmasına rağmen, hiçbir zat New York sokaklarında koşuşturup duran halk kadar vurdumduymaz değildi. Alışık olduğu düzeni bulmayı beklemiyordu tabii, zira burası hiç uyumayan şehir idi. Ne var ki, her ne kadar bu metropolde bulunduğu son birkaç gün içerisinde bazı değişiklikleri olağan karşılamaya çalışsa da, çoğu şeye hala alışamıyordu. Belki de hızlı ve aceleci davranıyordu, kim bilir, belki de şu an bu kadarına hazırdı; ama bunu kabullenmek istemiyor, eski yaşantısında bulduğu ortamı burada da kurmak için çabalıyordu.
Sabahın erken saatlerinde kalkıp biraz daha kendine göre makul ve sessiz bir yerler aramaya başladı. Öğlene doğru artacağını artık çok iyi öğrendiği kalabalık, sokakları işgal etmeden keşfedilmesi gereken önemli yerleri bulup ziyaret ederek kendi zaruri ihtiyaçlarını giderebileceği yerleri iyice öğrenip bellemişti. Ardından daha durağan ve yalnız geçen birkaç saatten sonra, tek başına olmanın verdiği can sıkıntısını üzerinden atmak amacıyla insanların doluştuğu mekanlardan birine gitmeye karar verdi, ilk kez. Bu kadar insanın küçük, kapalı alanlarda ne bulduklarını anlayamadığından, hiç de böyle yerlerde durup eceli ile yüzleşmiş gibi nefesinin daralmasına izin vermek istemiyordu aslında. Havalar da fena sayılmazdı oysaki, fakat yalnızlığın nelere kadir olduğunu inkar etmek artık imkansız bir olaydı.
Sallana sallana yürürken yanından geçtiği dükkanlara sadece göz ucuyla bakıyor, her ne kadar kalabalık bir yerde bulunacağını söylese de yanından geçtiği kafelerin kenar köşelerinin boş olup olmadığını kontrol etmekten de kendisini alamıyordu. Sonunda, ümitsizce girdiği Starbucks'ın daha az güneş alan boş bir masası olduğunu farkedince derin bir nefes aldı gönül rahatlığıyla. Sonunda aradığını bulmuş olmanın verdiği huzurla birlikte, bir Vanilla Latte alıp masaya geçti. Oturduğu bu köşede hem fazla göze batmayıp, hem de yalnız oluşunu unutacak olmanın verdiği rahatlık kadar, tanımadığı insanların arasında kalmış olmanın verdiği ürkeklik de vardı üzerinde. Çekingen bakışlarını üzerlerinde gezdirdiği mutlu, sıkılmış, umursamaz insanların kendilerini tamamen yaptıkları işe odaklamış olması, Alejandrina gibi boş kalan bir insanı son derece rahatsız ediyordu. Ta ki, bu boşluk masama birinin davetsizce oturmasıyla dolana kadar...
Kitabını çantasından çıkaramadan "Merhaba," diye söze başladı davetsiz misafir. Dikkatini son olarak ilgisini çeken ilerideki çocuğun notebook'undan alıp masasına oturan kişiye baktı. Beyaz tenli, kumral, genç bir çocuktu karşısındaki. Derin, mavi gözlerine dikmişti gözlerini ilk, böyle ansızın masasına kim, neden otursundu ki? Şaşkınlığını üzerinden atamadan konuşmaya devam etmişti güzel gözlü oğlan, ne diyeceğini düşünürken yine karman çorman olmuştu zihni. "Yalnız ve yeni olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım?" Bu lafından sonra bir an kaşlarını çatarak itiraz etmek için derin bir nefes aldı; fakat, neye itiraz edecekti ki? Yalnızlığına mı? Yeni oluşuna mı? Bunların hepsi de tamamen doğru yargılar değil miydi? Karşısındakinin bu iyi gözlemini haklı çıkarmaktan başka söyleyebileceği başka bir şey olmamasına üzülmüştü, zira başka bir zaman olsa çocuğun bu aşırı özgüvenini patavatsızlıkla özdeşleştirip 'sen ve senin gibiler hiç de ilgimi çekmiyor,' diyerek kestirip atabilirdi, fakat şimdi bunu yapabilecek durumda değildi. Yalnızdı, ve yalnızlığını unutabilmek için buraya gelmişti. Buraya oturması belki de Vişnu'nun bir takdirinin göstergesi idi? Bakışlarını mavi gözlerden alıp masaya, kaygan yüzeyinden elini kaydırarak çektiği latte bardağına diktim, ' Evet, öyle. ' diye cevaplamadan evvel. Bu hem bir cevap, hem de iç karmaşasına konulan son nokta olmuştu. Yalnız ve yeniydi, nokta. Her şey bu kadar net, bu kadar sade ve berraktı. Bunu, şu ana kadar yeryüzünde var olduğundan bile habersiz olan biri dahi farkettiğine göre?
' Alejandrina, adım Alejandrina. ' Ani bir şekilde, hiç düşünmeden söylemişti adını, tıpkı çocuğun da aniden masasına oturması gibi. Bu kadar tesadüfi olayların bu güne kadar onda bıraktığı sinir bozucu anılar dolayısıyla neden şu an hayatnı tamamen kaderin ellerine bıraktığını bilemiyordu, fakat kimseyi tanımadığı bu şehirde yalnızlığını giderme fırsatı ayağına kadar gelmişken, bir kişiye adımı bağışlamaktan da bir zarar gelmezdi herhalde. Bu sefer daha kararlı bir ifadeyle elimi uzattı masanın üzerinden, tam adımı söyleyerek. ' Alejandrina Carmen Dolores. ' Ne zamandır ilk defa kendine duyamadığı özgüvenimin yerine gelmesi ile gülümsedi. Ben, Alejandrina C. Dolores, Karnataka'nadan gelen Hindu kızı...


Spoiler:


En son Alejandrina C. Dolores tarafından Paz Mart 06, 2011 1:47 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeSalı Şub. 08, 2011 2:19 pm

Kızın masum görünüşü çok ilgisini çekmişti Bartek'in. Buradaki havayı soluyan hrkesten farklıydı. Herkese yargılıyor gibi bakıyor olmalıydı. Belki haksız değildi, ama adapte olmak önemliydi. Bazen Bartek de kendini öyle hissediyordu. Evdeki soğuk havadan sonra, Manhattan'ın hareketi onu şaşırtıyordu. Hem de doğdu doğalı burada olmasına rağmen... Bazen, yeni gelen herkesin buraya alışması için kendini seferber etmek istiyordu. Herkesin alışması için melek olsa, cennetteki yeri garanti olurdu. Ama hayır, eğlence ve kızlar önce geliyordu. Önce değil belki, ama çok hızlı geliyorlardı ve Bartek'in zihnindeki boşlukları genelde onlar dolduruyordu. Kızın bıkkın onaylayışına samimi bir gülümseyişle yanıt verdi. Belli ki o da bu durumdan hoşnut değildi. Belki de melekliğe buradan başlayacaktı Bartek. "Oo, tekerleme gibi." dedi. "Ben sana Aleja desem olur herhalde. Ben de Bartosz Gorski. Telaffuzu konusunda sıkıntılar olduğundan herkes bana Bartek der." dedi bir solukta, ve samimi bir tebessümle elini sıktı. Eli pürüzsüzdü, ancak avuç içi sert ve nemliydi. Heyecanlı olmalıydı. Anlayışlı olacaktı Bartek. Aslında yeni tanıştığı çekingen tipler genelde gazabına uğrardı; ama bu kız şansı hak ediyor gibiydi. Belki bir tür şeytan tüyüydü, bunu sağlayan. Belki de mistik büyüler falan. Evet, Doğu konusunda cahildi. Dinleri, gelenekleri; Bartek bunlara son derece uzaktı. İskandinav ülkelerinin tamamını, Amerika'dan bile daha iyi bilirdi; ancak Doğu onun için tamamen bir sırdı. Aslında, belki de esmer bir Rus'tu bu kız. Belki de bir melezdi. Bilemiyordu. Ama aksanı kesinlikle Rus olmadığının kanıtıydı. Nerelisin diye sormak ikinci cümlede son derece kaba olurdu şüphesiz, onu kırmak istemiyordu. Tahmin ettiğince, zaten son derece kırılacaktı. Manhattan'ın kızları büyük ihtimalle onu rahat bırakmazdı. Uzun boyu, pürüzsüz teni, ve başa bela çekingenliği; onu hedef gösteriyordu bir kere. "Jewell'desin değil mi? Kaçıncı sınıf?" diye sordu. Dört olduğunu tahmin edebiliyordu; çünkü çekingen olmasına rağmen, ezik değildi. Sırtı dik, bakışları kararlıydı. Neyin ne olduğunu tartmış olmalıydı. Bartek onun fikirlerini öğrenmek için can atıyordu. Kot çeketini çıkartıp yan sandalyeye koydu; siyah dar bir tişörtle kalmıştı. Beyaz kollarından birine vuran güneş, aynaya vurmuşçasına parıldıyordu. Pantalonunun ceplerini aradı, aradığını bulamadı. Kot montunun ceplerini karıştırıp, sigarasını buldu. Dudaklarına yerleştirdiğinde, bu defa da çakmağını aramaya başlamıştı. Keşke biraz olsun düzenli olabilseydi. Dağınıklığı her zaman başına dert oluyordu. Despot annesiyle iletişim kuramamasının en büyük nedeni büyük ihtimalle buydu. Bartek kendini kabul ettirmeye çalıştıkça, annesi onun bu kaygısızlığını yüzüne vurup sorun çıkartıyordu. Şüphesiz ki Bartek bu açıdan, yalnızca şımarık bir çocuk değildi. Psikolojisi bozuk, çocukluğu sorunlu anılarla kaplı bir çocuktu. Tıpkı çoğu Manhattan ergeni gibi, vurdumduymaz anne babaların suçunu sıkıntılı çocuklar çekiyordu. Ama şu an elbette geçmişinden dem vuracak vakit değildi. Şu an bir başkasının geçmişiyle daha ilgiliydi. Sahi, kızın yüzü niye düşmüştü? Ah, tabi ya! "Sakıncası yok ya?" diye sordu kibarca, ama aslında umrunda değil. Kahveyle içilen bir sigara kadar keyifli, başka hiçbir şey olamazdı.

Spoiler:
What a Face
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeÇarş. Şub. 09, 2011 2:27 am

Çocuğun sıcak gülümseyişine karşılık bakışlarını biraz yumuşatmaya karar vermiş olsa da, birden bire güvenebilecek kadar rahat bir insan olmadığından dikkatli davranmaya çalışıyordu Alejandrina. İnsanlara karşı bu kadar önyargılı olmasının sebebini bilemese de, böyle olmanın çoğu zaman onun yararına olduğunun da farkındaydı. Belki de üvey annesi Dia'ya duyduğu çekingeler ve doğruluğundan emin olamadığı düşünceler sebep olmuştu buna, böyle olmasına. Her ne olursa olsun, Dia'nın istemeden de olsa ona bir şeyler kazandırması komikti, insan hiç sevmediği birinden bir şeyler öğrenebilir, yeni alışkanlıklar kazanabilir miydi? Düşündükçe saçma gelen bu sorunun cevabı gün gibi açıktı aslında, öğrenmenin sınırı yoktu. Ve şimdi başına gelen talihsizlikler sonucu yeni bir şeyler öğrenmek amacı ile buradaydı. Belki de kendini geliştirmesi, baskı altında kalmadan düşüncülerin istediği gibi geliştirebilmesi, daha fazla şey öğrenebilmesi için çok iyi bir fırsattı New York'ta geçireceği zaman. Ve öğrenmeye de karşısındaki çocuğun adı ile başlayabilirdi. Çok da büyük durmuyor gibiydi, taş çatlasa kendisinde iki yaş büyük olurdu herhalde.
Adının tekerleme gibi olduğunu söylemesi karşısında bir şey diyemedi ilk. Komik olduğu kadar, insanı alındırabilecek bir benzetmeydi. Tabii ki fazla alıngan biri değildi, buna da gülüp geçebilirdi; fakat hiç tanımadığı birinin yanında kıkırdayıp durmak adeti de sayılmazdı hani. Başını nereye çevirse karşılaştığı o hoppa kızlar gibi olmadığını buranın insanına kanıtlamak ne kadar zamanını alırdı, bilmiyordu; fakat bu özelliğini de korumak için çoğu şeyin üstesinden gelebileceği de kesindi. Yeni olması yeniliklere pek de açık olduğu manasına gelmiyordu zira.
Çocuğun ismini kısaltmasına tepki göstermeden adını aklında tutabilmek için birkaç kez içimden tekrar etti. Bartek, Bartek, Bartek... Lakap işine pek sıcak bakmasa da, eğer Alejandrina ona bu şekilde hitap edecekse, onun da Alejandrina'ya, Aleja demesinde bir sakınca yoktu. Hem, kendi adının da en az onun adı kadar güç akılda kalan bir isim olduğunun farkındaydı. Kendisi bile fazla dalgın olduğu zamanlarda dilinin sürşmesine engel olamıyorken, daha yeni tanıştığı biri bunu nasıl önleyebilirdi ki? Bu yüzden, anlayışla karşılamak zorunda kalıyordu.
Bartek'in sorduğu soruya cevap vermeden önce kupkuru olan ağzını ıslatmak için lattesinden bir yudum aldı, fakat bir daha konuşmak için ağzını açamadan kaşları hafifçe çatılmış, yüzü asılmaya başlamıştı. Vişnu, diye geçirdi içinden; Yardım et bana, buranın insanı hep bu kadar rahat mıdır? Çocuğun hareketlerini gözünü kırpmadan izleyip ceplerinde aradığı şeyin sigara olduğunu farkettiğinde içinden yakarışlarına devam etti, ve hepsi mi nikotin bağımlısıdır? Sigarayı kesinlikle tasvip etmiyor, etik bulmuyordu. Saçma sapan bir alışkanlıktı, hele ki bu yaşta! Çakmağını da çıkarırken çok yanlış bir işe bulaştığını söyleyip söylememek arasında kalsa da, birden bire ahlak polisi kesilmenin de doğru olmayacağını biliyordu. Kimse kimsenin işine burnunu sokamazdı ya, Alejandrina da bundan nefret ederdi. Başını 'hayır' anlamında sallayıp iç çekti. Bir an önce Bartek'in sorusuna dönse iyi olurdu, yoksa işler Aleja için gitgide sarpa saracaktı. Dilini tutamayacağını biliyordu, fakat karışmak da istemiyordu. Bir süre üst ve alt dudağını birbirine bastırıp dururken, kısa süren sessizliği bozmak için yeniden kafasını toparlamaya çalışıyordu. ' Jewell, dördüncü sınıf. ' Yeniden daha fazla güneş alan bir yerlere doğru bakmaya başladı. Sarışın bir kızın saçlarına vuran ışık, kırıklarını gün gibi açığa çıkarıyordu. Başka bir kumralın ise ela gözleri bal gibi parlıyor, daha arkalarda oturan bir adamın ise aralara akların da karıştığı siyah saçlarından ceketine dökülen kepekler bariz belli oluyordu. Bu manzaranın pek de iç açıcı olduğu söylenemezdi, bu yüzden yeniden yüzünü Bartek'e döndü. 'Ya sen? Sir Stafford'da mı okuyorsun?' Sigaranın aydınlık köşelerde beyaz renginden dönüp iyice saydamlaşan dumanı, karanlık köşelerde daha mavimsi bir hal alıyordu. Kokusundan da pek hoşlanmamıştı Alejandrina, insanı boğuyordu. Öksürmemek için hafifçe boğazını temizledi, ardından daha fazla duman altında kalmamak için sandalyesini hafifçe yana, dumanın gizlediği yönün tam tersine çekti, Bartek'in biraz daha yanına. Asıl amacı bu değildi tabii, zira duman gözlerini sulandırmaya başlamıştı. Sorusunun cevabını almak için yeniden ona dönmeden önce kahvesini kendine doğru çekti. Bu sohbetin olabildiğince uzun olmasını istiyordu, yalnızlık artık canına tak etmişti.


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimePerş. Şub. 10, 2011 10:07 am

Bartek bir konuda başarılısıyla, o da birini izlediğini belli etmemesiydi şüphesiz. Tüm derslerde, geceleri barlarda, parklarda, her yerde; insanları gözlerdi. Bunun kendine bir şeyler kattığını düşünüyordu. Mimikler, jestler; çoğu zaman dile gelemeyen çoğu şeyin doğal bir dışavurumuydu. Bartek'in bu konuda bir sıkıntısı yoktu; dile getiremediği şeyler bir elin parmaklarını geçmezdi. Bu nedenle yüzsüzlükle suçlanır, kabalıkla itham edilirdi. Umrunda olmayışı, bu yüzsüzlüğün "ben burdayım" deyiş şekliydi. Oysaki karşısındaki kıza baktığında, söylediklerinden çok daha fazla şey çıkarılabilirdi. Buz dağı gibiydi adeta. Mesela, sigaradan hazzetmediği belliydi; ama nazikçe kafasını sallamakla yetinmişti. Belki de bu konuda söyleyecek çok fazla şeyi vardı; ama çoğunu kendine saklıyordu. Gözlerini başka yönlere çeviriyordu. Bartek'in onu izlediğinin farkında değil gibiydi. Genç adam da, bunu bozmak istemiyordu. Onu seyretmek, çözümleyip duvarlarını kırmak istiyordu. Hatta o duvarları yerle bir edip, oraya kendi duvarlarının tuğlalarını dizmek... Çekingen bir insanı baştan yaratma fikri, ciddi anlamda cazip gelmişti şu an. Eğer çok dindar olmasaydı, bunun Tanrı olmakla çok yakın olduğunu düşünebilirdi. Kime palavra sıkıyordu ki? Dindarlıkla alakası yoktu. Tanrısına son derece inanırdı, Tevrat'ı ezbere bilirdi; ama söz konusu ibadetler, yasaklar ve kurallar olduğunda, inanç olgusu sekteye uğruyordu. Yaşının henüz çok genç olduğunu düşünüyor, cennetteki yerini garantilemek için bolca zamanı olacağını savunuyordu. Ama içi asla rahat değildi. Ağzından çıkan sigara dumanı, bu güne kadar ilediği her günah, belli etmediği bir yük olarak zihninin -dahası, ruhunun- bir köşesinde pusudaydı.
"Evet, Sir Stafford'da çürüyorum. Yaşıtız, üstelik." dedi, gülümsedi. Aslına bakılırsa çürüdüğü falan yoktu, ama kız yanına yanaşınca ne diyeceğini bilemedi bir an. Böyle anları sık yaşamazdı, soğukkanlılığıyla böbürlendiği de olurdu. Ama bir an öylesine konuşuvermişti. Sorun yapmadı, söz konusu yüzsüzlüğü devreye girmiş olmalıydı. Rezil olma fobisi, çekinceleri olmamıştı kesinlikle. Bu rahatlıkla, havaya halka şeklinde bir duman gönderdi. Bir yandan da, yanına gelen kızın baharatlı kokusunu içine çekiyordu. İnce bir parfümle taçlandırılmış keskin mistik koku... Sigarasını çıkattı, kıza doğru uzattı. "Kabalık ettim. İster misin?" diye sordu. İstemeyeceğini bal gibi biliyordu; ama bu konuda bir şeyler söylemesini istiyordu. Duvar yıkma işlemlerinin başlangıcı sayılabilirdi bu hamlesi. Manhattan standartlarına uygun, üç oda bir salon bir evin beyaz duvarları... Hayır, kırmızı daha uygun olurdu. Aşk, entrika, heyecan, madde. Bunlar beyaz olsaydı, okulca cennette olurlardı. Hayır, kırmızıydı Manhattan'ın parıltılı rengi. Aleja'ya bunları kendi belletmek istiyordu. Eğer kızlar ona dadanırsa, canı kesinlikle daha fazla yanacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 12:34 pm

Kendini bildi bileli, daima insanları anlamaya çalışmıştı. Daima onlarla beraber olmak, onları çözümlemek, hiçbir şey demeden onların hayatlarını öğrenebilmek istemişti. Bu güne kadar yalnız kaldığında kendini hep bu şekilde avutmuştu, fakat artık o da bir işe yaramıyordu. New York onun için ilk başta kocaman... ve korkunçtu. Tek kalmanın ne kadar kötü bir his olduğunu ilk o zaman anlamıştı, ve başka insanlardan önce kendini çözümlemesi gerektiğinin farkına da yalnız geçirdiği günlerde varmıştı. Tabii artık farklıydı. Karnatakana'dan buraya geldiğinden beri, ilk defa içini kaplayan yalnızlık duygusu özgüvene ve özgürlüğe dönüşüyordu. Bundan bir bakıma mutlu sayılırdı, fakat çekiniyordu da. Süregelen hayatına, alışkanlıklarına, ve hayatında yer edinen her şeye o kadar çok bağlıydı ki, bunlardan birinin bile değişmesi ona hayatının tepetaklak olduğunu düşündürmeye yetiyordu. Bağlılığının bağımlılığa dönüştüğü noktada ise, kötü olsa dahi bırakmak istemiyordu. Bu yüzden düşünceleri de sürekli sabitti, bir kere doğru dediğini başka bir şekilde değiştirmek oldukça zordu. Oldukça güç bir durumdu, fakat Alejandrina bunun altından kalkabilecek kadar güçlü olduğunu varsayıyordu. Öyle ki, tüm bu bağlandığı şeyler arasında, kaderinin, çevresinin ve toplumun omuzlarına yüklediği tüm yükleri metanetle taşımaya çalışıyordu. Belki de buydu onu karşı çıkmamaya iten, kendisine benimsetilen her şeyi korumaya çalışıyordu. Kardeşlerine dadılık yapmak, hanım hanımcık biri olmak, evlenene kadar bakire kalmak... Kendisine 'bunları neden yapıyorum?' diye sorduğunda cevap alamadığı birçok şey, daha evvelden damarlarına kadar işletilmişti. Tüm o dominantlığının kaybolduğu nokta, hayatında birbirine bağlı tüm o çarklardı. En küçük bir şey eksilse veya eklense bile, kabullenmesi hayli güç olurdu. Bu yüzden annesinin ölümünü kabullenememiş, ve belki de bir suçlu aradığından Dia'yı onu öldürmekle itham etmişti. Kim bilir, belki de bugüne kadar bir şeyler için suçladığı herkes aslında farklı üsluplarla onun hayatını yerle bir edenlerdi. Hindistan'dan geldiğinden beri de sürekli Dia'yı ve babasını suçlayıp duruyordu, oysaki üvey annesinin sinsi bir şirret, babasının ise tam bir aptal olduğunu düşünmeden önce hiç ikisinin de onun iyiliğini istediğini varsayamamıştı. Bu ara ara onu sıkıyordu, zira konu hangi düşüncesinde haklı olduğu değil, tek bir düşünceye bağlı kalmasıydı. Bu yüzden New York'u yeni bir başlangıç olarak görüyordu. Aile, arkadaş, toplum baskısı görmeden kendini yenileyebileceği bir cennet... Tabii kendini hemen ve baştan aşağı değiştirmek için hazır olmadığı kadar, bunu yapmak istediğinden de emin değildi. Kendinde bulduğu kusurlardan yalnızca birkaçını, hayatındaki o çarkların arasındaki dengenin en az şekilde bozulmasını sağlayacak kadarını değiştirmek istiyordu. Örneğin takıntılarını, kendini küçücük bir çember içine hapsedişini, insanlara duyduğu güvensizliği ve önyargılarını... Aslında, bunlar bile kopmayı istemeyeceği şeylerdendi, bu yüzden; takıntılarını tamamen silmeyip azaltmayı, hayatındaki o küçük çemberi kırmayıp genişletmeyi, insanlara olan güvensizliğini yitirmeyip teddbirli olmayı önyargılarını tamamen yok etmeyip sorgulayıcı biri olmaya devam etmeyi istiyordu. Aslında, bütün bunlar bile bir kuş gibi kanatlanıp uçuverdiğini düşünmesi için yeterliydi. Ve sadece bu hayali için, kendini daha da açmayı planlıyordu. Hayatımda, beni ben yapacak bir değişiklik... Böyle düşünüyor, kendini una zorluyordu; zira asıl değişikliğin geride bıraktığı hayatını tüm alışkanlıkları ile birlikte bırakıp, yepyeni bir zihin, ruh ve gönül ile birlikte olabileceğinin farkındaydı. Fakat, hayatını kolay kolay silebilecek biri sayılmazdı. En iyisi, sadece kendini avutmaktı...
Bartek ile aynı yaşta olmalarına sevinmişti, lâkin, 'çürümek'ten kastı neydi? Eğer ardından gülümseyerek söylediklerini nötrlemeseydi, belki de bunu sorgulayabilirdi. Kaşları havaya kalktı, anlaşılan çok da çabuk anlaşılan biri değildi. Anlamaya yeltendikçe etrafı dal budak ile örülüyordu sanki. Bunun kimden kaynaklandığını anlayamadı, belki de Alejandrina'nın bırakmaya çalışacağı güvensizlik duygusundan kaynaklanıyordu. Burada iletişime geçebildiği ilk insan olduğundan dolayı Bartek'e çabuk yakınlaşmış olması içten içe onu korkutmuş olabilirdi. Yahut, anlaşılmamayı tercih eden Bartek'in kendisi de olabilirdi. Belli belirsiz bir şekilde omuz silkti, şimdi su yüzüne çıkmak istemeyen gerçeklerle uğraşarak vakit kaybetmeyecekti. Havada ahenkle dans ederek yukarı doğru süzülen dumanın etkisinden ancak kendisine uzatılan sigara pakedini farkettiğinde kurtulabildi. İlk önce yüzü asıldı, bu, ilk defa ona birinin bu şekilde yaklaştığı andı. Her zaman kendini çok iyi ifade ettiğini düşünürdü, ve hiçbir insan da ona çıkarıp sigara paketini uzatmazdı. Tabii, şu günlere kadar Hindistan'daydı, fakat bu, bugüne kadar kendini aldattığı anlamına geliyordu. İlk başta bunu kabullenmek istemedi, kendisine düşünme fırsatı vermeden hiddetle söze girişti. ' Ben, onu içeceğime-!...' Lafını yarıda keserek, aniden sustu. Gözleri hafifçe irileşmiş, dudakları azıcık büzüşmüştü. Ne yaptığını sanıyordu ki? Kendisini olmadığı biri gibi göstererek eline hiçbir şey geçmeyecekti. Bu yüzden, büyük bir suçlulukla tamamladı sözlerini; kendisinin bile duymakta zorlanacağı bir sesle, neredeyse dudaklarını bşke kıpırdaymadan mırıldanarak... '...ölürüm daha iyi...' İyice mahcup duruma düşmüş, utanmıştı. O, kesinlikle böyle biri değildi. Aniden hiddetlenip, öfkeyle karşılık vermek, asla tasvip etmediği bir davranış biçimiydi. Bu yüzden, yeniden başlamaya karar verdi. Zaten mantıklı bir açıklama da yapması gerekiyordu, ne de olsa belki de nezaketen sigarasını uzatmıştı Bartek. Fakat yine de, buradaki insanlar -en azından kızlar gibi olmadığımı bilmeliydi. ' Bartek, ben... Teşekkür ederim, fakat benim bu gibi bir alışkanlığım yok, ve hiç olmadı. ' Evet, bu en azından daha kabul edilebilir bir cevaptı. Tabii yine de, niyetinin onu terslemek olmadığını söylese daha iyi olabilirdi, ama yapamazdı. Zaten şu anda da, öfkesini kontrol edemeyen biri olduğumu düşünmemesi işten bile değildi...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeÇarş. Mart 09, 2011 7:44 am

Sırıttı Bartek. "Yapma, ben de elimde bunla doğmadım." Sahi, böyle şeyleri ne zaman kanıksadığını pek hatırlamıyordu. Babası içerdi, ama Bartek gibi dağıtmazdı. Hani herkesin bildiği, filmlerdeki ensesikalın ciddi karanlık iş adamları olur ya; onlar gibiydi baba Gorski. Elindeki viski bardağından minik yudumlar alır, purosundan büyük nefesler çekerek en az kendi kadar ağırbaşlı dumanlarla odayı dolanırdı. Gözlerinmi kısarak havaya verdiği o dumanlar, bahçelerinde barınan saldırgan köpekler gibiydi. Her yanı sarıyorlar, durmaksızın korku salıyorlardı. Bartek küçükken o dumandan çekinirdi, tıpkı babasından çekindiği gibi. Belki de bu yüzden o dumanının efendisi olmayı tercih etmişti. Büyük ihtimalle arkadaş çevresinin etkisi de vardı. Duruın bir saniye, o kimseden etkilenmemişti ki. Sahi, eğer birileri kötü arkadaş edinmek istiyorsa; doğruca Bartek'e gelmeliydi. Dostları her kötü alışkanlığı onlara öğretenin Bartek olduğundan dem vururlardı. Bartek ise bu konuda en ufak bir vicdan azabı ya da çekince hissetmiyordu; zira Manhattan'da bunları öğrenmek için çok fazla kaynak vardı. Hatta bu açıdan gurur bile duyardı; kaliteli kötü alışkanlık diğerlerinden ayrılmalıydı muhakkak.
Karşısındaki masum kızın esmer tenine baktı. Bu teni sigarayla bozmak istememesini anlayabilirdi; tabi geldiği "çok mistik yer"de olsaydı. Cilt bakımı denen şey işte bu yüzden vardı. Bembeyaz dişlerinde oluşacak renk bozulmaları, dalış yaptığında kısalacak saniyeler... Ama onun bu fevri tepkisine bakarak, durumun çok daha farklı bir boyutta olduğunu düşünüyordu Bartek. Aleja, tüm bu sağlıksal problemlerin dışında; bozulmaz bir ahlaki kalıba sıkışmış durumda olmalıydı. Bunu fark etmek çok kolaydı; çünkü Manhattan'daki çoğu kimse değil bu konuda bir kalıba sahip olmak, ahlakı dalga geçilecek bir unsur olarak gördüğünden; istemeseler bile bu denli öfkelenmeden reddedebilirlerdi. Bartek bu masaya gelirken heyecanlıydı; ama şu an kafasında kurguladığı planlar yeşerip çiçek açıyordu ve bu sebeple heyecanı katlanmıştı. Alacağı tepki ilk etapta sert olacaktı şüphesiz, ama denemek eğlenceli olacaktı. "Çünkü bunu hiç denemedin." dedi, elinde iyice ufalmış izmariti kutsal bir onjeymiş gibi havaya kaldırarak. İncecik dumanı bir kilise şamdanı söndüğünde çıkan duman kadar kutsal görünüyordu -evet, Hristiyan ritüellerini havalı bulurdu-. "Buraya gelirken Manhattan'ın ününü de biliyordun, bu yüzden masumiyetini korumak istiyorsun ve kendin için belirlediğin doğru yoldan sapmak istemiyorsun. Eski alışkanlıklarını sürdürebilmek adına bir zırh gibi donandığın katı kuralların, burada esneyecektir." Durdu. Parmakları arasında tuttuğu sigaradan bir duman çekti ve gözlerini kısarak, yuvarlaklar halinde ağzından çıkardı. Bunun seksi olduğunu biliyordu; Aleja da böyle olduğunu düşünecekti ama kendini saniyeler içinde ikna ederek sigaranın kötülüğünü yeniden zihninin ön saflarına çıkaracaktı. "Şu anda yapmayı asla düşünmeyeceğin şeylerin listesi zihnimde belirdi bile. Bekaretini evlenmeden önce kaybetmeyeceksin, sigara içmeyeceksin, alkole yönelik en büyük yatırımın likörlü çikolata olacak, uyuşturucu kullanırsan gözlerin mor halde bir yatağa zincirlenip kurtarılmayı bekleyecek hale düşeceğini sanıyorsun vesaire. Ama inan bana, bunların herbiriyle yüzleşeceksin ve umarım o zaman yanında güvenilir tipler olur." dedi. Ardından sigarasını söndürdü ve paketi bir defa daha Aleja'ya uzattı. Küstahtı, Aleja'nın bu sözlerle kırılabileceğinin farkındaydı; ama şansını denemekten kendini alamamıştı. Buz mavisi gözlerini öylece kızın gözlerine dikmişti.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 4:32 pm

Bartek'in teklifinden hala rahatsızdı Alejandrina. Yanlış bir şey olduğunu biliyor, uzak durması gerektiği uyarısı zihninde yankılanıp duruyordu; fakat bir tarafında ancak şeytanın sesi olarak adlandırabileceği fısıltıyla karışık bir ses, ona toplum baskısını, bastırılan kişiliğini, sürekli yasak denen şeyleri, dar görüşlülüğü, dar kafalılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu sakince anlatıyor, anlamasını zaten beklemiyormuş da, bu yüzden kaybedeceği hiçbir şey yokmuş gibi tane tane konuşmaya devam ediyordu. İçindeki bu sesin sabrına hayran kalmıştı, fakat bunu yapamazdı. Kendine yasak koyma sebebini tam olarak bilemese de, sigara içmenin yanlış bir hareket ve kötü bir alışkanlık olduğunu söyleyen tonlarca kaynak vardı. Sırf bir içindeki o cazip ses ve Bartek'in karşı tarafı inkara sürükleyen konuşması yüzünden sigaraya başlayacak değildi ya! Hoş, karşısındaki çocuğa öyle biri olmadığını kanıtlamak için can atmıyor da değildi. Hayır, toplum baskısı yüzünden bu hale gelmiş olamazdı. Her zaman özgün ve kendi yolunu çizen biri olmuştu... değil mi? Hala bakire olması kendi isteğinden dolayıydı, alkol içmemesi tamamen kendi fikriydi, uyuşturucudan sadece ne kadar kötü bir şey olduğuna kendi iradesi ile inandığı için uzak duruyordu ve sigaraya da sırf kendi, toplum baskısı olmadan oluşan önyargıları yüzünden yanaşmıyordu. Kendi yolunu kendi belirlemiş, ve buna göre davranmıştı, bu zamana kadar... Peki öyleyse, neden biyolojik annesi olmayan bir kadının onu buraya yollamasına izin vermişti? Peki ya, neden sadece doğru olduğunu söyledikleri için ona sormadan yanından aldıkları kardeşlerine o zamana kadar bakıcılık yapmıştı? Onların bütün sorumluluğunu üstlenmesi, bir şekilde onlara duyduğu sevgi ile açıklanabilirdi, fakat üvey annesinin metazorisi tamamen kendi iradesinin dışındaydı. New York'da olmak için hiçbir sebebi yoktu aslında. Kendi ile bir olan tüm akranları gibi, o da hayatının tek bir sayfada devam edip, satır sonunda bitmesini yeğlerken, neden birden bire yeni bir sayfa açılmasına göz yummuştu? Dia'nın çehresi gözlerinin önünde belirince önce kollarını, sonra da omuzlarından geçip sırtını uğuşturan öfkesini yansıtmamak için gözlerini kapadı. Bütün bunların Bartek sayesinde farkına varması, içinde farklı duyguların da oluşmasına neden olmuştu. Bir yandan minnettardı, belki de o olmasa hala kendine özgün biri olduğunu ve doğrularının kendi kararlarına dayalı olduğunu düşünüyor olabilirdi. Fakat bu duruma sinirlenmişti de, biraz alınmış, biraz da saflığının farkına varmıştı. Öte yandan, hala doğruluğundan emin olamıyordu, zira daha yeni tanışmışlardı, ve birdenbire kendisini bu şekilde yorumlayabilmesi için gerçekten iyi bir sarraf olması gerekiyordu. Açıkçası, bu ihtimalin doğru olmasından korkuyordu, kendisi ile yüzleşme korkusundan ötürü...
' Dediklerinin hiçbiri bu şekilde olmayacak, ' Tüm o iç karmaşasına rağmen, sesinin kararlı çıkmasını sağlayabilmesine sevinmişti. Söyledikleri ile hayatındaki bazı şeylerin daha yeni farkına vardığını hemen açıklanamasına gerek yoktu; hem, madem çok iyi bir sarraftı, bunu Bartek'in kendisi de anlayabilirdi. İyice ona dönerek konuşmasına devam etti, fakat bu sefer yerine daha da gelen özgüveni ile sarfediyordu sözlerini. ' Şu koca kıtayı bırak, sadece New York'da bile yalnız olmamın benim açımdan nasıl bir şey olduğunu anlayabiliyor musun? Hala alışmaya çalışıyor olmamla birlikte, konuşabileceğim kimsenin olmamasına rağmen, en azından elimde özgürlüğüm var. Bu da ben doğruluğuna inandıkça istediğiö her şeyi yapabileceğim anlamına geliyor. Buradan sonra nefeslenmek için durdu. Konuşmasının geriye kalan kısmının daha olumsuz olması, bu duraklama ile birlikte daha da gerçekçi bir hal aldı, neredeyse Bartek'in sigara dumanı kadar somuttu artık. ' Fakat kendimi kaybedemem, çünkü yardım istediğimde beni elimden tutup içine düşeceğim pislikten kurtarabilecek kimsem yok. Lâkin sen buna rağmen, bu kötü alışkanlıkları edindiğimde yanımda güvenilir kişilerin olmasını umduğunu söyleyip, bir yandan da yeni tanışmış olmamıza aldırmadan beni sigaraya alıştırmaya çalışıyorsun. Peki bu, sana güvenebileceğim anlamına mı geliyor? ' Sigara paketinin içinden acemice bir dalını çıkarıp ucundan tutarak ona baş hizama kadar kaldırdı. Kendinden emin görünmeye çalışıyordu, fakat aslında elleri titremesin diye harcadığı çabanın sadece yarısı ile bulundukları yere koca bir piramit inşa edebilirdi. ' Eğer bu sigarayı içersem ardından gelebilecek her türlü olayda yanımda olabilme olasılığın nedir? Öylesine masasına geldiğin birini bu kadar umursayabileceğini zannetmiyorum... ' Söyleyecekleri bittiğinde 'haksız mıyım?' bakışı attı kısaca, ve vereceği cevaba göre sigarayı bir kenara atarak kalkıp gitmek veya çakmağını istemek arasında gidip gelirken, kendisi her ikisine de hazır tutmaya çalıştı. İkincisi olursa kesinlikle eli ayağına dolanacak, tereddütte kalacaktı. Aslında, bu işe neden kalkıştığını bile bilmiyordu. Konuşurken o kadar heyecanlanmıştı ki, bir an boş bulunup böyle bir hataay düşmüştü. Sözünden geri dönen bir insan olsaydı eğer, çoktan Starbucks'ın birkaç mil ötesinde olmuş olurdu, fakat bunu kendisine yediremeyecek kadar gururlu biriydi Alejandrina. Ne kadar kötü olursa olsun, hiçbir şeyi terk edemez, hiçbir koşulda bırakıp gidemezdi... Kaçamazdı, hiçbir zaman...


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimePaz Mart 13, 2011 1:51 am

Kızın konuşmaları Bartek'i gerçekten etkilemişti. En azından, Manhattan'da masum rolüne bürünüp popülerite kazanma peşinde olan kızların tam aksine; insanlara olan güvensizliğinden ötürü geride durmayı tercih ettiğini öğrenmişti. İlgi çekme meraklısı serseri kızların yapmayı çok sevdiği bir şeydi, el değmemiş ve pürüzsüz bir üne sahip olmak. Oysa onların yarıdan fazlası, tanımadıkları bir yatakta uyandıktan sonra kafalarına dank eden hevesler yüzünden böyle bir poza bürünüyorlardı. Aleja'nın sebepleri ise, oldukça akla yatkındı. Ve sözleri de, bir o kadar haklı... Bartek gerçekten de onun yanında olur muydu? Şu andan itibaren olacağını biliyordu; çünkü ilk izlenime göre bu kızı en azından arkadaş olarak yanında bulmak isterdi. Yokluğunu hissedeceği bir insanla tesadüfen tanışmış olmanın verdiği heyecanla, değerli bir mücevhere bakar gibi baktı ona. Sustu. Ne diyeceğini pek bilemiyordu şu an. Farklı olana yanaşırken kelimelerin özenle seçilmesi gerekirdi. O düşünürken, Starbucks'ın gürültüsü arayı kapatıyordu. Sert bir rüzgar esti. Yapma çim duvarla çevrilmiş alanın üzerindeki tente sarsıldı. Aleja'nın uzun saçları savruldu, elindeki sigara titredi. Gözlerindeki korkuyu görebiliyordu Bartek. Her ne kadar başını dik tutsa da, o sigarayı dudaklarına koymaktan ne kadar çekindiği gün gibi ortadaydı. Onun bu konudaki duruşuna saygı duymuştu, ama vazgeçmek niyetinde de değildi.

Sigarasından bir yudum daha çekti ve gözlerini Aleja'dan, onun esmer elinde dikilmekte olan bir dal Camel'a baktı. Ne kadar da zarif ve cazip görünüyordu. İçinde onlarca zehir barındırdığını belli etmeyecek derecede şık ve fotojenikti. Zaten bunların hepsi havalı olma hevesinden geliyordu. Bir dolu rock yıldızı ağızlarından sarkan sigarayla solo atarken, kim gençleri sigaradan uzak tutacak gücü kendinde bulabilirdi ki? Mümkün değildi. Manhattan'ı ergenleri, "çok havalı rock yıldızı" imajını bir kenara itemezlerdi. Her kötü alışkanlığa gözleri kapalı atılırlardı sırf bunun için. Ama bunu Aleja'ya söylemenin iyi bir fikir olmadığını düşündü Bartek. Onun yerine; "Seni sigaraya başlatma niyetinde değilim." dedi. Aleja tereddütle sigarayı masaya indirdi, ama hala elinde tutuyordu. Kolu ağrımış olsa gerekti. "Ben sadece, senin tabularını yıkmak istiyorum. Yoksa sigaranın sağlıksız olduğu konusunda ikimiz ve tüm tıp camiası hemfikiriz. Benim ve benim gibilerin sizden ayrıldığımız nokta ise; sonsuza kadar yaşayamayacağımızın ayırdında olmamız." Elindekinden içli bir nefes çekti. Tanrı'ya karşı geliyormuş gibi hissediyordu. Havraya koşup hıçkıra hıçkıra ağlaması gerekirdi, eğer annesine kalsaydı. Ama her şey o kadar belirsizdi ki, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kendisi de çok ayırt edemiyordu. Yine de, karşısındaki genç kıza bu konuda nutuklar çekmekten ve -belki de- onu kötü olana yönetmekten kendini alıkoymuyordu. "Bana güvenebilir misin? Bu konuda tarafsız bir yanıt verebileceğimi sanmıyorum." Durdu ve soluklandı. "Çoğu kimse güvenmez. Ama sanırım, sen güvenebilirsin. Çünkü masana geldim, çünkü şu an bana masumiyet hakkında bir şeyler söylemene rağmen hâlâ masanda oturuyorum, çünkü sen faklısın." İleri mi gitmişti, belki. Çok cüretkar olmuştu sanki. Ama etkileyiciydi. Bakışlarından bunu çıkarabilmek kolay olmuştu. "Ama istemiyorsan, bir sigara kârda olmak beni bozmaz." dedi ve yavaş hareketlerle sigarayı parmaklarının arasından çekti. Tabi bu sırada parmak uçlarıyla yaptığı ince bir dokunuşla da bu ânı taçlandırmadan edemedi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 2:33 am

Elinde tuttuğu sigaraya tiksinti dolu bir bakış attı. Neden gaza gelip de böyle bir işe kalkışmıştı ki? Şimdi, Bartek'in sigarasından çıkan gri dumanların aynısıyla boğulmak veya normal hayatına devam etmek arasında vermesi gereken seçimi tamamen ona bırakmıştı, ve insafına. Bunu sadece inadı yüzünden yaptığını sansa da, aslında içten içe az önce söylenenlere kızmış, öyle olmadığını hem kendisine, hem de ona kanıtlamak istemişti. Böylece kendi kendini kandırmış olacaktı, fakat umursamıyordu. Bu kadar kör olmak ağrına gitmişti, yıllardır hiç bir maske kullanmadan, kendisi gibi davranmış olsa da kendini çözememiş olmasını acizlikten başka bir şey olarak tanımlayamıyordu. Oysaki Bartek, onu kısa sürede çözebilmişti. O halde, sorun kendisinde miydi? Her şey bu kadar açık mıydı, kendisi mi kördü sadece? Bu ihtimali kaldıramadı, bütün hayatı boyunca gözleri kapalı dolaşmış gibi hissediyordu şimdi.

Aralarında doğan sessizlik ile daha da derin baktı lindeki sigaraya, hafifçe gözlerini kıstı. Gerçekten içebilir miydi bunu? İçseydi eğer, hemen bağımlısı olur muydu? Nikotin bu kadar çabuk bağlar mıydı kendisine, yoksa farkettirmeden, yavaş yavaş mı sevdirirdi kendisini? Cevabını bilemediğinden, bütün bu muammalıkta yüzünü astı. Buna başlasaydı, onu kurtarabilecek kimse olmayacaktı. Bunu yapabilecek olan kişiler olsa bile, onlar sayesinde de bağımlılığını ailesi öğrenecekti. Zaten Dia'nın isteği de bu değil miydi? Ailesinden tamamen koparılmak istemiyordu, belki de bu yüzden bir daha ikizlerini de görmesine izin verilmezdi. Altı kardeş olmalarına karşın, öz olan tek o ikisiydi, ayrıca onlarla en çok ilgilenen de daima Aleja olmuştu. Şimdi onlar için kötü örnek olmak istemiyordu, fakat yine de... Eğer bunu içseydi, Bartek sözünü ettiği o güvenilir insan olabilir miydi Aleja için? Sahi, söz verebilir miydi yanımda olabileceğine? Umduğu cevap olmayabilirdi belki de, ama istediği olduğunu kimse inkar edemezdi. Eğer verebilseydi...

Fakat Ne umduğu, ne de istediği cevabı alabilmişti. Bartek, topu nasıl da ustaca kendisine atmıştı şimdi! Dudaklarını birbirine bastırdı, meselenin kendisine dönmesinden hoşlanmamıştı. Bu yüzden kestirip atacak bir kaç kelime etmeye hazırlandı ki, sigarası parmaklarının arasından kayarken Bartek'in elinin nemli tenine değmesi ile ürperdi. Ürkek kalbinden pompalanan sıcak kanın tümünün yüzüne hücum etmesiyle yüzü pembeleşti, hafifçe başı döndü. Yıllardır eline erkek eli değmesin diye gösterdiği çaba, bir anlık dalgınlığında boşa çıkmıştı işte. ' Sana güvenebilirim, ama masama oturduğun için değil. Zira ayakta kalan herkes gelip buraya oturabilirdi, ve en azından izin alırdı. Kendisine düşünme fırsatı vermeden masanın üzerindeki çakmağı ve sigarayı aldı, acemice yakmaya çalıştı. Şanslıydı ki, ağabeyini daha önceden bu işi yaparken yüzlerce defa görmüştü. Ağabeyi babasının purolarını kaçırır, arka sokaklarında bulunan kuytu bir köşede keyifle yakardı. Ara sıra arkadaşlarına da dağıtır, böylece varlıklı oluşumuzdan etrafındakilerin kendisine duyduğu saygıyı kat be kat arttırırdı. Aleja da bir gün ceketinin kolundan düşürdüğü purosu ile yakalamıştı onu, o zamandan beri de durumdan haberdardı. Bunu kimseye anlatmaması için uyarıldığından beri olayın kapandığını sanıyordu, fakat daha sonra sürekli ağabeyinin arkasını kollayan kişi o olmuştu. Bu süre içerisinde görsel olarak bir sigaranın nasıl yakılacağını ezberlemişti, fakat hiç deneyimi olmayışı onu yeterince acemi kılıyordu zaten. Dudaklarında sabit tutmaya çalıştığı sigarayı düşürmemeye uğraşırken bir elini rüzgara karşı siper edip bir eliyle çakmağı yaktı, sigaranın ucu tütmeye başladığında da derin bir nefes çekti. Bartek'in sigarasının ucundan çıkan dumanın aynısı şimdi nefes borusundan aşağı iniyor, ciğerlerini dolanıyordu. Bu süre içerisinde boğulduğunu hissetmiş, gözleri yaşarmıştı. İçind birkaç saniyeden fazla tutamadığı nefesini geri verip temiz havayla sakince soluklanırken etrafına bakındı, önünde tuttuğu sigaranın dumanı yüzünden her taraf pusluydu şimdi. Kaşlarını havaya kaldırıp gözlerini kapattı, gözlerinde biriken yaşların akmasını engellemeyi başarabildiğinde ise yeniden Bartek'e döndü. ' Bunu sadece sana güvenebileceğimi göstermek için yapıyorken, asıl güvenimden kuşku duyman yersiz olur. Sana güvenebilirim, fakat sen benim hep yanımda olur, bana bunu kanıtlayabilir misin?? Yoksa bir süre sonra çekip gider misin? İşte, benim asıl merak ettiğim buydu. Arkama yaslanarak bir cevap beklemeye başladım, bu arada hala genzimi yakan sigara dumanının etkisinden kurtulmaya çalışıyordum. İç geçirdim, eğer hep böyle olacaksa sigaraya alışmamın mümkünatı bile yoktu...

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
Bartosz Gorski
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Bartosz Gorski


Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 01/02/11
Nerden : Doğma büyüme newyorker, ama ataları Varşova'dan.

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 11:25 am

O kadar narin görünüyordu ki, Bartek bir an içinde kendinden nefret etti. Aslında hiç zehir olarak görmediği, aksine bir dost olarak benimsediği o şeyi Aleja'nın dudaklarında gördüğünde, suçluluk duygusu hat safhalardaydı. Yine de bu çok çok küçük bir zaman dilimiydi; birakç saniye sonra tekrar Aleja'nın güzelliğine dalıp gitmişti. En son böyle dalıp gittiğinde kimleydi? Ah evet; Marysia... Geçen sene Varşova'da tanıştığı genç kız. Taş gibi sağlam bir iradesi, pürüzsüz cildi, kararlı tavırlarıyla; Bartek'i derinden etkilemişti. Onu öpmeye çalıştığında, tokatı yemişti Bartek. O zamandan beri de Varşova'ya gitmemişti Bartek. Can atıyordu oysaki. Babası hep yanlış zamanlarda yapardı hamlelerini; elbette Bartek için. Yoksa, asla zarar etmeyen başarılı bir tüccarın zamanlama konusunda ne denli başarılı olduğunu herkes bilirdi. Ama konu bu değildi. Konu Marysia'nın zümrüt yeşili gözleri... hayır hayır, konu Aleja'nın dumanla dolu dolu olmuş gözleriydi. Ah, ne çok karışmıştı kafası. Yüzünü elleri arasına alıp gözlerini ovaladı. Zihninin bir nebze daha berrak olabilmesi için yapmıştı bunu. Mary'den ayrılabilmek, Aleja'ya yoğunlaşabilmek için. Ama bu çok zordu. Geçmiş travmaları su yüzüne çıkmış olabilirdi. Az sonra Aleja'ya sarılıp ağlayabilirdi. Çılgınca sevişebilirdi. Hayır, bunu yapamazdı. Kırılgan bir daldan farklıydı Aleja. Kadınlarla düşleyeceği çoğu şeyi Aleja için kurgulayamıyordu. Bir mide bulantısı, kendinden tiksinme hali de beraberinde geliyordu. Her zaman şeytan tüyü olması yüzünden takılırdı arkadaşları Bartek'e. Oysa şimdi, Bartek bunu Aleja için düşünmeye başlamıştı. İlk defa tanıdığı çok sofu ve katı birine bu denli çabuk ısınabilmiş olmasının daha mantıklı bir açıklaması yok gibiydi.

"Ben... Bilemiyorum." dediğinde, kendi sesine şaşırıp irkildi. Ona bir söz vermek istemediğinden, genelde kıvırmak için herkese sarf ettiği sözler dudaklarından dökülmüştü. Kızın yüzünün düştüğünü görünce, kendine bir küfür savurdu. "Yani, elbette olacağım." dedi. Kızın uğradığı hayal kırıklığını düşünemiyordu bile. Ani bir kararla, uzanıp Aleja'nın parmaklarından sigarayı alıp kendi dudaklarına yerleştirdi. Sigara yandığı için miydi bu sıcaklık, yoksa Aljea'nın dudaklarının sıcaklığı mı? Ayırt edemedi. Etmek istemedi. Aleja ona şaşkınlıkla bakarken, kederli bir nefesle hareketini tamamladı. "Tabularını yıktın diyebiliriz." dedi, melankolisini üzerinden atıp sırıtarak. "Ama eline yakışmıyor. Diğer tabuların için daha hevesli olduğumu söylemeliyim." dedi. Cidden, deminki düşüncelerinden eser kalmamıştı. Yeniden Bartek olmuştu. Vurdumduymaz ve yüzsüz. Az önce Aleja'nın onu değiştireceğini düşünmüştü, şimdiyse bunun imkansız olduğunun farkına varmıştı. Karşısında hayran olduğu bir kız otururken Mary'nin hayalini kurmuş olması bile bunun çok net bir kanıtıydı. "Neden güvendin peki bana? Masana herhangibiri oturabilirdi; ama onlara güveneceğini sanmıyorum. Beni farklı kılan ne?" diye sordu. Onu utandırmak, ay çiçeği gibi açılmasını sağlamak istiyordu. Duygularının bu ani değişiminden o da rahatsız olmuştu, ama aldırmadı. Bartek olmak, duygusal olmaktan çok daha eğlenceliydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alejandrina C. Dolores
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Alejandrina C. Dolores


Mesaj Sayısı : 115
Kayıt tarihi : 03/02/11
Nerden : Hindistan. Ama aslen Kripton'luyuz asdsad

Welcome to the jungle. Empty
MesajKonu: Geri: Welcome to the jungle.   Welcome to the jungle. Icon_minitimePaz Mart 27, 2011 6:49 am

Elinde tuttuğu sigaraya tiksinti dolu bir bakış attı. Neden gaza gelip de böyle bir işe kalkışmıştı ki? Şimdi, Bartek'in sigarasından çıkan gri dumanların aynısıyla boğulmak veya normal hayatına devam etmek arasında vermesi gereken seçimi tamamen ona bırakmıştı, ve insafına. Sadece inadı yüzünden yaptığını savunsa da, aslında içten içe az önce söylenenlere kızmış, öyle olmadığını hem kendisine, hem de ona kanıtlamak istemişti. Böylece kendi kendini kandırmış olacaktı, fakat umursamıyordu. Bu kadar kör olmak ağrına gitmişti, yıllardır hiç bir maske kullanmadan, kendisi gibi davranmış olsa da kendini çözememiş olmasını acizlikten başka bir şey olarak tanımlayamıyordu. Oysaki Bartek, onu kısa sürede çözebilmişti. O halde, sorun kendisinde miydi? Baskıcı bir toplumdan çıkıp gelmiş olması mıydı gözlerini kapatan? Boştaki elini ağrımaya başlayan boynuna götürdü yavaşça, bütün yoğunluğuyla birlikte tattığı o anki bütün duyguları kafasını karıştırmıştı Alejandrina'nın. Parmak uçlarını ağrıyan yere bastırırken elindeki sigaraya öyle bir dalmıştı ki, bir an neredeyse bütün düşüncelerini dondurmuş gibiydi. Ta ki, Bartek beklediği cevabı sonunda verip sigarayı parmaklarının arasından çekinceye kadar öylece kalmıştı; öyle ki, aradan bir iki saniye geçtikten sonra, anca parmaklarının arasındaki boşluğu farkedip de başını kaldırdı. Kurduğu cümleler ilk önce anlamsız harf toplulukları olarak doldurdu beynini, ardından yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Tıpkı, duştayken tavana tuttuğunuz suların, bir süre sonra düz bir sıra halinde toplanması gibiydi zihninde olanlar, öylesine sakin ve acelesiz... Söylediklerini iyice idrak edince ister istemez yüzü düştü Aleja'nın, tabii ki yanında olmak istemeyecekti. Neredeyse iki farklı dünyadan kopup gelmiş iki insan gibilerdi, aynı masada oturuyor olmaları onları eşitleyemezdi elbet. Bu düşünce ile daha da hayal kırıklığına uğradı, kendini geri çekti. Bartek'e baktı. O... Gerçekten iyiydi. Geldiği yerde hiç bu kadar beyaz tenli bir erkek görmemişti. Gözünün önüne kendinden çok da büyük olmayan ağabeyini getirmeye çalışarak bakmaya devam etti. Simsiyah kısa saçları, iri kahverengi gözleri, kendininki gibi koyu teni ile kesinlikle 'Evet, ben bu toprakların adamıyım' diyordu. Oysa ki Bartek beyaz teni, kahverengi saçları ve masmavi gözleri ile çok daha farklıydı. Ağabeyinin aşırı rahat ve serseri tavırlarını Bartek'in de taşıdığını hiç sanmıyordu; onun gibi gömleğini üzerine geçirip dışarı çıkarak tüm gün arkadaşlarıyla oranın ağası gibi davranabileceği düşüncesi neredeyse imkansızmış gibi geliyordu. Bartek'in daha nezih bir duruşu olduğu kesindi, şimdi millerce uzakta olduğu ülkesinin gerikafalı erkeklerinden daha yenilikçi, çok daha... değişikti. Bu düşünceyle kendinden emin bir ifade belirdi yüzünde. ' Her insan bir dünyadır. Her dünyanın da bir kaderi vardır. ' Bunu öyle basit, öyle sıradan bir şeymiş gibi söylemişti ki, dışarıdan onlara bakan bir insan, sabaha karşı yerel kanallarda yayımlanan üçüncü sınıf korku filmlerinden birini anlattığını düşünebilirdi. Bartek'e doğru biraz eğildi Aleja, bu konu hakkındaki şimdilik bütün görüşlerini beyan edecek son cümleyi sarfedebilmek için; ' Bu da bizim dünyalarımızın kaderiymiş. diye de tamamladı sözlerini. Bunu söylemesinin ardından, birkaç saniye geçtikten sonra yüzünde hafif muzır bir ifade yer aldı, fakat yine de kendini frenleyebildi Aleja. Hayır, o buradaki sürtüklerden değildi. Fakat yine de, bu bir kız olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Ustaca lafı döndürdü, Bartek'in ona sorduğu soruyu yeniden ona yöneltti. ' Ama bu, sadece benim bakış açım. Sonuçta masama oturan kişiyi ben seçmedim, masama oturan kişi beni seçti, değil mi? Koca yerde bir tek boş sandalye benim masamda bulunmuyordu herhalde? ' Son cümlesini söylerken başıyla boş olan bir iki masayı işaret etti. İşin şakası bir yana, bunun cevabını gerçekten merak etmişti. Az önceki bunalımlı halinden biraz olsun kurtulabildiği için müteşekkirdi, en azından biraz olsun gülümseyebilmişti. Kolunu masaya dayamadan önce yeni hatırladığı bir şeyi kaşlarını kaldırıp dudağını hafifçe dişleyerek karşısındakine yeterince belli etmiş olmalıydı. Cevap vermesine izin vermeden yeniden lafa girişti. ' Neden senin benim masama oturduğun mevzuu dışında, hangi 'diğer tabularım' hakkında hevesli olduğunu da bilmek isterim. Eh, madem beni beni bu kadar çabuk çözüverdin, hangi konulardaki tabularımı da yıkmam gerektiğini pekâlâ söyleyebilirsin. Ve sanırım bunu güvendiğim birinden duymak benim için daha iyi olur, öyle değil mi? ' Daha fazla konuşmadan, sadece merakla gözlerinin içine baktı. Baktıkça düşünceleri daha da derinleşti; evet, o gerçekten de farklıydı. Onun gördüğü ile kendisinin gördüğü bir değildi. Peki, onun gördüğüne erişebilir miydi? Gördüğü yer, Aleja'yı kabullenebilir miydi? Bu düşünceler ile daha da meraklandı, upuzun kirpiklerini bir an bile kırpıştırmadan bakmaya devam etti. Fazla üsteleyici görünmek istemiyordu, fakat yine de bu sohbetin uzaması onun için iyi olurdu. Bugünü mümkün olduğu kadar Bartek ile geçirmek isterdi. Ne de
olsa... Verilen hangi söz ilk günden tutulmuştu ki?


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://aichounosekai.blogspot.com/
 
Welcome to the jungle.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Feel like bright, from the inside, jungle red, easier felt than said, i'm raising you, you're my greatest ode to you.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Starbucks-
Buraya geçin: