Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
falan filan Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
falan filan Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
falan filan Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
falan filan Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
falan filan Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 falan filan

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Conan Byrne
Pedagog - Ana okulu öğretmeni
 Pedagog - Ana okulu öğretmeni
Conan Byrne


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 23/02/11

falan filan Empty
MesajKonu: falan filan   falan filan Icon_minitimeCuma Şub. 25, 2011 5:37 am

falan filan 2d97fo4

falan filan 2vljnr7

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Conan Byrne
Pedagog - Ana okulu öğretmeni
 Pedagog - Ana okulu öğretmeni
Conan Byrne


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 23/02/11

falan filan Empty
MesajKonu: Geri: falan filan   falan filan Icon_minitimeCuma Şub. 25, 2011 6:51 am

Sabahın en erken saatlerinde uyanmayı huy haline getirmişti çoktandır, yine aynı saatte hiç alarma gerek duymadan dakikası dakikasına uyanmış üzerini giyinmiş ve çabuk bir şekilde hazırlanmıştı. Kolundaki gümüş kaplama saate baktı, saat altı otuzu gösteriyordu, henüz bir saati daha vardı pigmeler olarak adlandırdığı o sevimli yaratıklara kavuşmasına. Kahve makinesini çalıştırdı ve bir süre kahvenin ısınıp köpürmesini bekleyip sonunda işlemin bittiğine dair o klik sesini duyunca bardağına o leziz sıvıdan doldurdu. Bazı zamanlarda kendini bir kahve bağımlısıymış gibi hissediyordu, dumanı tüten kahveden birkaç yudum aldı, tost makinesinden kızarmış ekmekleri alıp üzerine bir parça çikolata sürdü, son zamanlarda formuna biraz daha dikkat etmeye başlamıştı bu yüzden yiyeceklerini ve ölçülerini de iyi ayarlar olmuştu. Birkaç adım uzaklıktaki odanın kapısı açıldı ve Conan yediği lokmanın boğazında kalmasına sebep olan kızının sırtına zıplaması üzerine lokmayı zorlukla yutkundu. “Seni küçük cadı, babanı korkutmayı ne kadarda çok seviyorsun.” dedi, omuzuna tırmanmaya çabalayan kızını kucağına aldı ve buğday sarısı saçlarını düzeltip alnına öpücük kondurdu. Kızarmış ekmeklerden birinin üzerine biraz fındık ezmesi sürüp ekmeği kızının ellerine teslim etti. Fındık ezmesi her zaman en sevdiği kahvaltı öğünü olmuştu. Küçük kız babasının hazırladığı ekmeği kucağında iştahla yerken tombul yüzünü Conan'a çevirdi ve “ Yine onu düşünüyorsun, onu düşündüğün zaman sende hep menekşe mavisi görüyorum, annemi düşündüğünde ise yeşil.” dedi. Cissy henüz beş yaşındaydı ve onun bir sinestezi hastası olduğunu dört yaşındayken öğrenmişti. Bu onun için bir hastalık mıydı yoksa bir nimet mi bilmiyordu. Duyguları ve düşünceleri renklere göre biçimlendiriyordu, bu yüzden kızının kendini anlaması ve okuması çok daha kolay olmuştu, birde o an aklından ne geçiyorsa onu bir şekilde öğrenip ortalık yerde söylemese kendisi için çok daha iyi olabilirdi. Ona kimseyi düşünmüyorum diye yalan söyleyebilirdi o an fakat yalan söylediğini dahi anlayacak ve bu çocuğunun kendine olan güvenini zedeleyecekti bu yüzden doğruyu söylemeyi tercih etti. “Haklısın yine onu düşünüyorum ama bu aramızda sır olarak kalsın tamam mı tatlım? “ dedi, buna karşılık küçük kız birkaç hafta önce düşmüş henüz yerine yenileri çıkmamış dişlerinin olmadığını göstermek istercesine gülümsedi. “İzci sözü.” dedi ve iki baş parmağını birleştirip havaya kaldırdı ve izci selamı verdi, Conan'da kızı ile aynı işareti yapıp onun küçük burnunu sıktı. Her zaman böyleydiler önce ciddi bir ifade ile konuşur sonra küçük kızını gıdıklamaya başlar ve birlikte gülerlerdi, kısacası aralarından su sızmıyordu. Cissy'nin doğumundan iki sene sonra boşanmışlardı Julia ile, kendisine daha fazla tahammül edemeyeceğini söylemiş kavga ettikleri günün ertesinde bavulunu hazırlamış ve kızı ile kendisini baş başa bırakıp gitmişti. Bunun tek sorumlusu sensin demişti Conan'a. “Onu aklından çıkarabileceğini sanmıştım ama sen her geçen gün seni umursamayıp giden o kıza biraz daha bağlandın, sadece boş bir hayal, hayallerle yaşamayı o kadar seviyorsun ki.” demiş ve Conan bunun karşılığında ona çocuğun yanında bağırmamasını sakin olmasını söylemişti, bunun üzerine Julia biraz daha öfkelenmiş ve eşyaları kırıp dökmeye başlamıştı, yaratılıştan sakin ve ağır başlı olan Conan'ın sonunda sabrı tükenmişti karısının bu hareketi ile. Julia , komodinin üzerinde duran vazoya dadandığında genç adam karısının kolunu tutmuş ve insanın kanını donduran o sakinliği ile “Yeter.” demişti. Julia onun çatık kaşlarına ve öfkesine yenik düşmemek için burnundan soluyuşuna ilgi ile bakmış, kısa bir süre donup kalmıştı. Böyle zamanlarda susması gerektiğini çok iyi biliyordu Julia, çünkü Conan ne kadar sakin yaratılışlı olursa olsun onda insana istediğini yaptırabilen bir otorite vardı, bu otorite biraz ciddiyet biraz olgunlukla harmanlanmıştı. Cissy ağlamaya başladığında ise genç adam karısına “Yaptığını beğendin mi?” demiş ve elini hızla karısının kolundan çekip ondan bu takındığı tavır yüzünden tiksinmiş gibi uzaklaşmıştı. Cissy'nin yeni yeni konuşmaya başladığı zamanlardı, küçük paytak adımlar ile babasına gitmiş ve bacaklarına sarılmıştı. Annesini sevmeyen çocuklar çok nadir olurdu, Cissy'de onlardan biriydi, Julia görünüşte onun sadece biyolojik annesiydi ve aralarında anne kız olmaları dışında herhangi bir bağ yoktu. Bu yüzden ağladığında veya korktuğunda yanında hep babasını ister ondan güven almaya çalışırdı. O gün Julia ile aralarında ki son kavga olmuştu. O her seferinde geçmişinde bıraktığı Letizia'yı kıskandıkça Conan ona onun geçmişte kaldığını söylemiş bir türlü inandıramamıştı. Letizia kendisini hiç görmezdi bile, silik çelimsiz ve bir çok kişinin inek olarak adlandırdığı bir çocuktu, göze batan hiçbir özelliği yoktu tüm derslerinde başarılı notlar getirmesi haricinde, o zamanlar genç bir delikanlıydı ve Letizia Conan'ın ilk aşkıydı. Yanından geçerken bile onun kendisini fark ettiğini sanmıyordu. Sonunda bir gün taşınmak zorunda kalmışlar ve Letizia'yı bir daha hiç görememişti, şimdilerde ne olmuştu ona bilmiyordu, sadece cüzdanında taşıdığı küçük resmi haricinde ondan elinde kalan bir şey yoktu. Kaşları çatılmış ve kısa bir süreliğine dalmıştı, bu dalgınlığından Cissy'nin lafı ile sıyıldı. “Hadi ama baba, bırak artık şunları baksana annemde Letizia'da seni umursamadı, üzülmene değmezler bence.” kızı küçük narin parmakları ile babasının çatılmış kaşlarını düzeltmeye çalışmış yanağına o sevimli öpücüklerinden birini kondurmuştu. Bunun üzerine Conan gülümsedi ve kızını kucağından indirip. “Karnın doyduysa ve hazırsan gidelim prenses.” dedi. Küçük kız ekoseli eteğini gerisinde savurarak hızla odasına koştu ve çantasını alıp geri döndüğünde babasının elini tuttu. “Hazırım baba, gidelim.” dedi. Anaokulunun kapısından içeri girdiklerinde bir sürü ebeveyn görülüyordu çevrede. Kızını kendi sınıfına bıraktıktan sonra müdüriyet ofisine gidip birkaç işlemi halletti ve geri döndüğünde hayal görüp görmediğine inanmak istercesine genç kadına seslendi. “Letizia?” onun burada ne işi vardı? Kendi sınıfının önünde yanında beş altı yaşlarında küçük bir çocukla duruyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Letizia Leonard
Sanat Öğretmeni
 Sanat Öğretmeni
Letizia Leonard


Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 28/01/11
Nerden : oradan.

falan filan Empty
MesajKonu: Geri: falan filan   falan filan Icon_minitimePtsi Şub. 28, 2011 8:28 am

Sabah güneşinin yakıcılığı perdenin arasından sızıyordu ve keskin bir acı veriyordu, üzerimdeki örtüyü her ne kadar siper etsem de rüyanın o tatlı dokusu yavaşca solgunlaşıyordu kapının az ötesinden gelen ayak seslerinin kime ait olduğu belliydi, çıplak ufak adımlar, neşeyi barındıran masum ve yaramaz adımlar. Gözlerimi ona belli etmeden kısarak açtım dudaklarını büzmüş öylece bana bakıyordu. Sinsice yaklaşıp yatağın üzerine çıktı ve "Letizia, uyan geç kalktık" dedi. umursamazca gerilirken yanaklarımı iki yana doğru çekiyordu sonrasından burnuma ve dudaklarıma geçmişti ki ellerimi yavaşca ortaya getirip karnını gıdıklamaya başladım. Onun neşe dolu kahkahası odaya yayılırken bir yandan da karşı koymaya çalışıyordu. Nafile bir çabanın içine girdiğinin farkındaydı fakat uzunca bir süre pes etmemişti. Yirmi dakikaya yakın bir süre bu şekilde yatakta boğuştuktan sonra yastığı havaya kaldırıp " Pes ediyorum, bak beyaz." dedi. Bir an onun oyun dünyasına kapılıp "Yaşasın ben kazandım !" dedim. Belinden kaldırıp yataktan indirip arkasından yatağı toparlamıştım. Odasına doğru koşar adımlarla üzerini giyinmeye gitmişti. Ona bu alışkanlığı kazandıralı uzun zaman olmuştu. Zaman sıkıntısı bu gibi öğretilere neden oluyordu. Hele ki o telaş halinde onu giydirdiğimde geç kalmak kaçınılmaz oluyordu. Dolaba doğru ilerleyip veli imajını pekiştiren bir elbise arayışına girişmiştim. Kendi yaşlarımda velilerle karşılaşamamamın yanı sıra dolabın yarısı olduğum yaşın altında bir tutum sergiliyordu. En sonunda kendi veli toplantılarımda sıklıkla kullandığım bir parça olarak İçinde ufak çiçekler olan krem rengi bir elbise giymiştim. Çiçeklerin taç yaprakları narçiçeği rengindeydi ve yeşil yapraklarıyla bütünlük sağlıyordu. Çanta taşıma alışkanlığını sadece, bebek çantasında, kazandığım için cüzdanla telefonu sağ elime alıp diğer ıvır zıvırları diğer elime toplamıştım. Evi havalandırmaya vaktim yoktu. Çantasını süründürerek salona gelen ufaklık televizyon koltuğuna kurulsa da ufak bir ikazla yola gelebilmişti. Aslına bakılırsa ona kızmak hoşuma gitmiyordu. Baskıcı anne imajı takınmak bana göre değildi fakat onu toparlamakta felaket bir biçimde zorlanıyordum. Henüz anne sözcüğünü bile alıştıramamıştım. Ne anne kavramını tanıyabilmişti ne de babayı. O doğduğu günden beri sadece arabayla evinin önünden geçmiştim, kendi annemin. İlk zamanlarda asi bir gençtim, annesiz de ayakta dururum sanmıştım, sırf sevdiğim adam için ömrümü geçirdiğim bir insanı, annemi silip atmıştım hayatımdan. O zamanlar kendimi mutlu zannederdim sanki zincirlerini kırmış sevdiği adamla beraber nice güzellikler yaşayacak genç kız, evet doğruydu hayallere çok çabuk aldanmıştım. Aldanmak ne kelimeydi ki bu hayal dünyamdan gerçeğe döndüğüm vakit de aldatılmıştım. Yaşıtlarım ilk öpücüklerinin heyecanıyla titrerken ben lohusa yatağında tek başına ağlıyordum. Anne ile çocuğun arasındaki o kutsal bağı gözyaşlarımla kirletiyordum ki bu durum öyle bir boyuta gelmişti ki onu beklediğim günler çocuğumdan nefret etmiştim. Sanki tüm bu yaşananların sebebi oymuş gibi ucube misali bakmıştım ona. Yalnızlığımı ondan çıkarıyordum, yanımda annem yoktu. Bu acıyı en iyi o zaman tattığımı hatırlarım, en çok en derin en keskin o an tatmıştım. Komşuların ufak yardımları bir anneden öteye geçmek ne hacet yanına bile yaklaşamazdı yine benim suçumdu. Şimdi gelse asla o masum bebeği suçlayamam, onun kalbi yaşadığı ilgin olaylar karşısında hızla çarpabiliyorsa ya da babam nerede diye sorarken ağlıyorsa bunların tüm sorumlusu bizdik, annesi ve babası Stephan Belarechki, bir Rus hatası. Tüm bu düşünceler yüzümü beyaza büründürse de onun gözümün içine bakıp "Özür dilerim" demesiyle her şey eski haline dönmüştü. Şimdi yalnızca ikimiz vardık, ben ise sadece onun için vardım. Dolaptan çıkardığım peynir ve zeytinlerin yanına domatesleri dilimleyip pratik bir tabak hazırlamıştım, dolaptaki portakal suyunu çıkarttığımda her ne kadar yüzünü ekşitse de "Nick, o tabak bitecek hayatım anneyi üzmek yok." diyerek isyan girişimini bastırmıştım. Buzdolabının üzerindeki minik aynayla elimdeki narçiçeğine benzer tondaki ruju sürüp saçlarımı basit bir topuz yaptım,olgun biri olmuş gibiydim. Son olarak kahküllerimi elimle düzeltirken Nicholas'ın zeytinlerden birini ekmek sepetinin içine attığını yakalamıştım, sanırım anne olmak böyle bir şeydi; kendine bakarken bile gözünün sürekli onda olması. Bu seferlik göz yumarak döndüm ve burnundaki fındık ezmesini sildim. O halde daha komikti gerçi. Ayakkabılarını bağlarken gülerek "Yine mi o boyunu uzatan ayakkabılardan giyeceksin?" dedi. Aynı anda beni de güldürmeyi başarmıştı bir elimde onun çantası ve cüzdan dururken telefonu boynumun altında sıkıştırıp kapıyı kilitliyordum bu halimden hoşlanıyordu gerçi, ufak tilki. Koşar adımlarla anaokulun kapısından girsek de henüz geç kalmamış olmanın rahatlığı içerisinde sınıfa doğru ilerliyorduk. Duvarların renkliliği hoşuna gitmişti ve beni umursamayarak gözlerini karakterlere dikmişti. Ben diğer velilerle konuşurken duvarlara karşı ilgisini yitirip etrafımda turlar atmaya başlamıştı. Diğer çocuklar bunu yapmazken sürekli belimden tutup turlar atıyordu ne ben doğru dürüst sohbet edebiliyordum ne de o durmak biliyordu. "Oğlum lütfen, diğer arkadaşların gibi duramaz mısın? Bak eğer daha fazla devam edersen çıkışta pizza yemeye gitmeyiz. Seni cezalandırmak istemiyorum fakat bir uslu durmuyorsun." Kafasını aşağı doğru eğip bana küsmüştü bile, kollarını birbirine bağlayıp dudağını öne doğru büzerek kendini acınacak hale getirmeye çalışıyordu ben onun saçlarıyla oynarken, ayrı bir edalara bürünüp ilgi bile göstermiyordu. O sırada birinin bana seslenişiyle başımı kaldırıp baktım. Bu yüzü tanıyor gibiydim, diğer velilerin ilgisini çekmişti, demek ki öğretmen oydu. Gözlerimi kısıp hatırlamaya çalışmıştım. Tabi ya adı neydi ki, Carl, Connor hayır bunlar değildi birkaç saniye sessiz kalıp gözlerimi açtım ve "Conan, ne tesadüf böyle" diyerek sağ elimle Nicholas'ı tutup diğer elimi birkaç adım ötedeki eski arkadaşıma uzatmıştım. Onu bu kadar erken tanımam bile hafızamın güçlü olduğunun kanıtıydı. Çalışkan hatta diğer bir tabirle inek, sessiz, kendi halinde bir çocuktu. Bir kez ona soru sormak için gittiğimde, cümlelerini bir türlü toparlayamıyordu. Diğerleri kekeme olmadığı konusunda emin olsa da doğru dürüst konuşmayı bile becerememişti. Sonrasında ise pek de beraber takılmamıştım. O zamanki gençlik değerlerinin getirisi olan popülerite beni epeyce etkilemişti zira ismini anmak bile istemediğim eski kocam bu takıntılarımın bir unsuruydu. Gelecekteki yaşantımda o günlere ait tek bir ortak arkadaş bile barınmıyordu. Hayatıma çektiğim ikinci bir çizgi gibiydi o ama bu seferki doğru çizgiydi. Elini sıkıp "Nasılsın, çok uzun zaman oldu nereden nereye öyle değil mi?" doğrusunu söylemek gerekirse şaşırmıştım. Oğlumun öğretmeni eski bir arkadaşım olabilir miydi? Bu mümkündü. " O kim?" diye anlamsızca bakan ufaklığa dönüp "Tanıştırayım, senin öğretmenin benim de eski bir arkadaşım." diyerek gülümsedim. Nicholas duruma pek aldırış etmeyip birkaç çocuğun toplandığı alana doğru yöneldi, aslına bakılırsa onu pek de sıkmak istemiyordum. Onu görebilecek bir açıyla durup tekrar eski arkadaş yeni öğretmene döndüm. "Ee, genelde konuşacak çok şey olması gerekir.. Mesela liseden sonra neler yaptın?" Bu soruları sormak için lise hayatına dair de birkaç bilgim olsa fena olmazdı. Bozuntuya vermeden sempatik bir havayla dinlemeye başladım onu. Geçmişin rüzgarları belki de hiç umulmadık bir adreste esiyordu.



*anne baskısıyla bu çıktı ancak
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Conan Byrne
Pedagog - Ana okulu öğretmeni
 Pedagog - Ana okulu öğretmeni
Conan Byrne


Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 23/02/11

falan filan Empty
MesajKonu: Geri: falan filan   falan filan Icon_minitimeÇarş. Mart 02, 2011 9:29 am

Uzun yıllardır aklından çıkmayan o genç kız şimdi karşısında duruyordu, içten içe heyecanlansa da bunu dışa vurmayıp soğukkanlılığını korudu, artık o genç delikanlı değildi ve zaman onu olgunlaştırmıştı ,daha o zamanlar Letizia'yı görür görmez onu hayatı boyunca unutmayacağını anlamıştı, unutmayacak ve hep ilk aşkı olarak kalacaktı, öylede olmuştu, genç adamın Letizia için kalbindeki yeri hep aynı kalmış zaman ve yaşananlar ikisini uzaklaştırmış olsa da genç adam onun hayali ile yaşamasını öğrenip ona olan o duygularından ödün vermemişti, fakat o kendini ilk anda hatırlamamıştı bile, gerçi ondan adını zar zor çıkartması dışında başka bir şey beklememeliydi, o zamanlar kendisini görmezdi bile, görmesini nasıl bekleyebilirdi ki zaten, onun karşısında tam bir şapşala dönüşüyor bunun utancı ile kendini saklamaya çalışıyordu, tam bir rezillikti. Neyse ki utancını gizlemeyi oldukça iyi başarmıştı o zamanlar. Onun elini uzatışı karşılığında kendisi de elini genç kadına uzattı ve onun ılık tenini kendi teninde hissetti kısa bir süre, bu samimi tokalaşmanın ardından yüzünde kısa bir anlığına belirip geçen o samimi sıcak kanlı gülümseme ile baktı genç kadına ve sonra ciddileşip uzun yıllar boyunca elde ettiği soğukkanlılığına büründü, eskisi gibi heyecanlanmamış onunla tekrar konuşabildiği için cümleleri birbirine karıştırmamıştı, buda onun değiştiğine dair diğer örneklerden sadece biriydi, o zamanlar tam bir aptal gibi davranıyordu, şimdi ise bunu yapmamak için kendini kolayca kontrol altına alabilirdi. Elini onun avucundan çekip kot pantolonunun arka ceplerine soktu, burada her zaman rahat ve günlük kıyafetler giyerdi öğretmenler, resmi kıyafetlerin çocukları tedirgin edeceğine inanırlardı, tipik psikolojik bir yaklaşımdı. Derin bir nefes aldı ve onun kendisine yöneltilen sorularına yanıt verdi. “Aradan fazla zaman geçti, evet.” dedi hemen yanlarından uzaklaşan küçük çocuğun ardından bakarak söylemişti tüm bunları. Ufaklığın sevimli bir yüzü vardı fakat ten ve saç olarak annesine benzemiyor gibiydi sadece yüzünün o sıcak samimi hatlarını Letizia'dan almış gibiydi. “Çok sevimli, fakat beni pek sevmemiş gibi görünüyor, yine de iyi anlaşacağımızı düşünüyorum.” dedi çocuklardan bahsederken hep sıcak kanlı ve samimi olurdu bu yüzden veliler ona her şeyden çok güvenirdi. Çocukları sevdiğini herkes biliyordu. “Bakalım zaman ne gösterecek.” dedi. Artık Letizia'nın yanında kekelemiyor tam aksine oldukça rahat davranıyordu. Tekrar genç kadına döndü ve yüzünde velilere karşı sürekli takındığı o sıcak gülümsemeyi yansıttı. Açıkçası onun bir çocuğu olduğunu öğrendiğinde hayal kırıklığına uğramıştı, demek ki evlenmişti. “Hayatımda değişen çok fazla şey oldu lise benim için tam anlamı ile bir kabustu.” dedi. Letizia'ya şimdi geçmişini açabileceğini ve bunu burada irdeleyebileceğini sanmıyordu çünkü bunları konuşmak için ne yeri ne de zamanıydı. “İstersen bunu bir akşam yemeğinde konuşabiliriz, eşin ve sen bana bu gün birlikte yemeğe gelebilirsiniz. Hem oğlunu da getirirsen...” sözü yarım kalmıştı, hemen karşıdaki oyun masasından kalkıp bol pileli eteğini peşinde uçuşturarak kendisine koşturan kızı bacağına sarıldı ve altınsı saçlarla çevrili küçük başını kaldırıp mızmızlanarak kendisine baktı. “Baba çocuğun biri saçımı çekti,çok yaramaz ve ben ona seni babama söyleyeceğim dedim.”dedi, boyu neredeyse Conan'ın dizine geliyordu bu yüzden yanında devler ülkesinde kaybolmuş bir masal kahramanı gibi kalmıştı, eğildi ve kızını kucakladı. “Daha önce ne konuşmuştuk Cissy, baba biri ile konuşurken bölmek yoktu.” dedi küçük kız kollarını babasının boynuna dolayıp yanağına sıkı bir öpücük kondurdu bir daha yapmayacağına dair söz verirmiş gibi, sonra genç kadına zeki bir bakış atıp bilmiş bir ses tonu ile konuştu, kız çocukları erkek çocuklarından daha sıcak kanlı ve aile düşkün olurlardı, bu yüzden genç kadına bir çocuğun yüzünde oluşabilecek en sevimli ve en yaramaz ifade ile bakıp “Sen Letizia'sn değil mi? ” dedi o an genç adam alnından soğuk terler dökülmüş gibi hissetti. Küçük kızı kucağından indirdi ve poposuna hafifçe şaplak indirip. “ Hadi uslu bir çocuk ol git ve birazdan Bay Byrne'ın geleceğini söyle , baba değil Bay Byrne! diğer çocuklara güç gösterisi yapmanı istemiyorum.” dedi küçük kız arkasına bakmadan havalı bir tavırla küçük burnunu havaya dikerek yanlarından uzaklaştı. Genç adam ne yapacağını bilemiyormuş gibi şaşkınca gülümsedi. “Çocukların ne zaman ne yapacağı belli olmuyor değil mi?” dedi. Konuyu geçiştirmek ve genç kadının Conan'ın kızının adını nereden bildiğini anlamaması için “Eğer bu gün işin yoksa burada benimle kalıp yardımcı olabilir misin? Eminim çocuklar seni çok sevecektir.” dedi, sınıfta gürültü artmış ve çocuklarını gönül rahatlığı ile bıraktığını düşünen veliler teker teker gitmeye başlamışlardı. “Çocuklar sessiz olun.” dedi ve oyun dolabına tırmanmış düşmek üzere olan Jamie'nin peşine koşup hızla sınıfa daldı. “Jamie dur! ” dedi çocuk kendisini dinlememiş tırmanmaya devam etmişti fakat elleri kaydığı için dengesini kaybedip geriye doğru ağır çekimdeymiş gibi sallandı ve tam zamanında Conan'ın kucağına düştü. O sırada peşinden içeri giren Letizia'ya kucağında çocukla bakıp. “Bence bu sınıfa bir asker nizamı gerek.” dedi gözlerini devirip bıkmak üzere olan bir adamın ifadesiyle.

asıl ben bok ediyorum o yüzden sıs devam et ulen
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Letizia Leonard
Sanat Öğretmeni
 Sanat Öğretmeni
Letizia Leonard


Mesaj Sayısı : 20
Kayıt tarihi : 28/01/11
Nerden : oradan.

falan filan Empty
MesajKonu: Geri: falan filan   falan filan Icon_minitimeCuma Mart 04, 2011 1:44 pm

Alışmaya çalışmak, denildiği kadar zor muydu ? Yıllarca yüzünü görmediğim bir arkadaşım hatta dürüst davranmak gerekirse bir tanıdığım beni geçmişime götürüyordu. O bir hata değildi, yanlış değildi öyle ki şanslıydı beni tanımadığı için. Hayatıma giren her pislik insan gibi değildi, henüz tanışmadığım yabancı adam, yanlış bir kadının karşısında dosdoğru bir adam misali mavi gözleriyle inceliyordu beni. Bundan rahatsızlık duymuyordum çünkü muhtemelen aynı şeyi ona da yapıyordum. Kim bilir o neler düşünüyordu bana baktığında.. Belki güzel lise yıllarını hayal ediyordu yüzündeki gülümsemeyle. Bense elimden geldiğince bu gülümsemeyi oluşturmaya çalışıyordum fakat içimdeki burukluk gittikçe bu gülüşü kendi perdelerinin arkasına götürüyordu öyle karanlıktı ki bu perdeler şu anki hayatımın güzelliklerinden uzaklaştırıyordu beni. Kör olmayı görmüştüm geçmişimde, hayatın boş şeyleriyle uğraşmanın geleceğimi öldürüşünü görememiştim, herkes dünyaya farklı bir gözlükle bakardı bu yüzden nice hatalar yapardı fakat ben kördüm. Hataların en büyüğünü yaparak ailemi sattım ve yeni bir aile kurmaya çalıştım, bunu hep beraber yapabilecekken sadece benim dediklerim olsun istedim. Sonunda zaman rüzgarı en kötüsüne de ulaştırabilirdi beni, bataklığa düşerdim yalnızlığımı sırtıma alıp, olmadı. Şanslıydım bir o kadar da şanssız, tanrıya şükranlarımı sunmayı öğrenebilecek kadar mutlu olamadım ben. Sonra Nicholas bir inci tanesi oldu hayatıma, bir ayna misali ufak bir ışığı kocaman yaydı evime, olmasaydı savaşır mıydım bilmiyorum, galiba yapmazdım. Onun ufak adımlarıyla uzaklaşması beni iç dünyamdan koparmıştı. “Zaman, şu her şeyin ilacı dedikleri, merak etme Nick ile bir yolunu bulup anlaşırsınız, aksi olmasına karşın sevdi mi bağlıdır.” Onun lise hakkındaki umulmadık görüşlerini dinlemek beni şaşırtmıştı, normal bir öğrenci olmak o kadar güzeldi ki, belki de ulaşamamak bu kadar çekici kılıyordu onun vaziyetini. Bunu bir espri olarak farzedip hafifçe kıkırdadım. Daha ağzımı bile kapatamadan son sözüyle kanımı dondurmuştu. Zangır zangır titriyor gibiydim, elimi enseme doğru getirip düşüncelerimi toparlamaya çalışıyordum. Neredeydi o güçlü kadın ? Yıllardırtek başına ayakta duran, kolay kolay etkilenmeyen, hani şu güçlü kadın neredeydi.. Tek bir cümleyle elim ayağıma dolaşmıştı. Yüzümün kireç gibi bir hal aldığına emindim, ayağımdaki topuklular bir bina misali sallanıyordu, artçı depremlerle yerinde duramayan binalar gibiydi, beni taşımayacaklarına emindim. Bir süre sessizce kalmıştım, boğazımda düğümleniyordu sözcükler, bunu zaman zaman yaşardım fakat etrafımda bir sürü alyanslı kadın varken ağır bir yükün altında eziliyor gibiydim tıpkı ayakkabılarım gibi yüreğim de taşıyamıyordu bu ağırlığı. Minik bir kız çocuğunun edalı adımları bir nebze olsun etkilememişti beni ki o an Conan’la konuşmalarını bile dinleyemiyordum. Derin bir uğultunun içinde kayboluyordu tüm sesler. Birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatıp kendimi toparladım. Sanki özgüven kazanmaya çalışırcasına elbisemi çekiştirip doğruldum. Art arda gözlerimi kırpıp kendimi ufak kız çocuğunun ağzından dökülen bıcırık cümlelere verdim. Bir anda hiç aklıma gelmeyecek bir soruyla karşılaştım. Şaşırmış bir o kadar da hoşuma gitmişti, yıllıktan gördüğü bir resmi hatırlaması yüksek ihtimalle fotografik bir hafızasının olmasına dayanıyordu. “Evet, tanıştığıma memnun oldum, bayan.” dedim hafifçe eğilip. Baba kızın birbirlerine karşı ifadeleri, bakışları, sözcükleri tüm bunlar bir film karesinden alınmışcasına güzeldi, hayranlık uyandırıyordu. Arkasından rüzgarlar uçuracakmış gibi yürüyüşüyle küçük hanım gittiğinde Conan’ın önceki halinden daha telaşlı bir biçimde yönelttiği soruyla gülümsemiştim. İsteklice bir gülümsemeydi, kafamdan sınıfları geçirdim, galiba bir ders vardı fakat bugün yarı izinli sayılırdım, burada eğlenmek için bir gün ayırabilir miydim ki ? O sırada az önceki soruyla çocukça heyecanımı bir kenara bırakıp surat ifademi ciddileştirdim ve “Şey, aslında bu durumdan öğretmenin haberdar olması gerekiyor, biz Nicholas’ın babasıyla uzunca bir süre önce ayrıldık, doğrusunu söylemek gerekirse onun babasını tanıyamayacağı kadar uzun bir süre önce. Teklifin hala geçerliyse ve iyi yemek yaptığına inanıyorsan oğlum ve ben seve seve geliriz.” dedim son cümlemde ortamı biraz ısıtmak amacıyla gülümsemeye çalışmıştım, biraz zorlama bir gülümseme de olsa durumun onu görmek istemediğim şeklinde yanlış anlaşılmamasını amaçlamıştım. Öne doğru bir adım atıp “Eğer bir yabancıdan hoşlanırlarsa seve seve kalabilirim, bir dersim olmalı fakat Sanat Tarihi işleyeceğimden bensiz de memnun olacaklarına eminim.” dedim. Hitap ettiğimiz kitle oldukça farklıydı, bu da öğrenci profilinde farklılıklar yaratıyordu. Aslında arada bir fark yoktu, büyüseler de mutlaka bir oyuncak buluyorlardı kendilerine; bu yaşlarda bir bebek ve arabayken büyüdüklerinde telefon, oyun konsolları ve şu bela dizüstü bilgisayarlardı. Bir anda ilgisini çocuklara yönelten Conan’ın hareketlerini takip ediyordum, onlarla eğlenmeyi öğrenmişti, hiç bıkmadan ve usanmadan. Şimdi o pısırık çocuk yoktu, otoriter fakat sevimli çoğu kriterlere göre yakışıklı, mutlu bir baba, öğretmen vardı. Herkes mutlaka bir şey yapıyordu, feleğin çarkı nerelere dönerdi buna dair kimsenin fikri yoktu fakatkaramsarlığı yıkan örneklerle karşılaşmak bir ışık kaynağıydı benim için. Benim de yüzüme güler diyordum, umut başka bir umudu doğuruyordu, benimki gibi ufak bir hayatta beklenecek başka ne olabilirdi ki ? Conan’ın kucağındaki çocukla o hali kendimi tutamayarak gülmeme sebep olmuştu. Gülüşüm kısa sürede diğer çocuklar arasına da yayılmıştı. Nick ise şaşkın bir yüz ifadesiyle gözlerini açmış “Sen niye gitmiyorsun ?” diye bana sitem ediyordu. “Bugün, misafirinizim ama anne ayrıcalığı bekleme benden, anlaştık mı?” diyerek göz kırptım. Bu durumdan memnun değildi, kollarını kavuşturup benimle ilgilenmeme kararı almıştı, etrafındaki çocuklarla konuşuyordu tekrar bana dönüp “Peki, Letizia Hanım.” dedi. Koca bir adammış gibi ifade takınmayı da ihmal etmemişti. Burada olduğum için, burada onun isteği üzerine olmadığım içindi tüm bu havaları. Üzerine daha fazla düşüp diğerleri tarafından dışlanmasını istemiyordum, herkes eşitti. “Tontoş teyze rolü yapabilirim fakat Komutan Leonard olmamı bekleme.” dedim gülerek. Sınıftaki birkaç uyanık göz beni inceliyordu, dizlerimi bükerek oturdum, ortama ısınmayı deniyordum. En az onlar gibi çekici buluyordum sınıfı, oyuncakları toplayan değil dağıtan olmayı isteyeceğim aklıma gelmemişti. "Bugün öğretmeniniz itiraz etmezse eğleneceğiz. Var mı bana katılan?" diyerek hafifçe kıkırdadım. Çocuklar birer ikişer etrafıma otururken ben de sinsi bir ifadeyle Conan'a bakıyordum. Sınıfına bir virüs girmişti, aniden davetini çektiğinde şaşıracağımı sanmıyordum. Ne de olsa her şey yeni başlıyordu ve ağaç yaşken eğilirdi...



-SON-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
falan filan
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» RP falan filan.
» Rp Filan
» Rp falan
» sib falan
» Domates falan.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Brooklyn-
Buraya geçin: