Rosemarie Delacrousé Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 55 Kayıt tarihi : 15/01/11
| Konu: Hayat İki Yönlü Bir Yol, Seçimler ve Seçimler Perş. Mart 03, 2011 12:32 pm | |
|
Her zaman seçim yapmak zorundayızdır. Sonuçları da her zaman arada kalışlar, fedakarlıklar, görmezden gelişler ve sonrasından gelen terk ediliş, pişmanlık duygusudur. Seçilen şey, diğer seçeneği elimin tersiyle ittiğime değmeliydi, değil mi? diye düşündü Rose. Geçen sefer böyle olmamıştı onun için. Değmemişti. Pişman olmuştu ve sert, umursamaz olarak bilinmesine rağmen yıprandığı başkaları için bile aşikardı. Acı çekmişti. Çok fazla acı. Tüm beklentilerini yok sayarak, bir ilişki yaşamıştı. Bunu gerçekten istemişti, üstelik sonrasında olacakları tahmin ederek, bilerek. Şimdi ise eskiye dönüşü yaşıyordu. Bu defa bir şeylerin keşkelerle bitmeyeceğinden neredeyse emindi. Çünkü ona göre her şey samimiydi; bir anda gelişen, yine kalp kırıklıklarıyla sonlanacak kısa bir ilişki değildi. Tamam alsında biraz acele ve hızlı olmuştu, ama acelenin özlemden kaynaklandığından o kadar emindi ki. Belki de böyle olmasını istediğim için kendimi böyle hissettiğime inandırmaya çalışıyorumdur diye düşündü Rose. Neyse ne, onu seviyordu değil mi?
Olanlar, hissettikleri, tesadüfler, sevimli süprizler... Her şey. O nasıl düşünüyordu, ne hissediyordu bilmiyordu Rose. Fakat onun hisleri mutlu olması için yeterliydi. Ama bu konu hakkında düşünüp neşesini köreltmesini de bir türlü engelleyemiyordum. İlişkilerinin yeniden doğuşunu düşünüp, olanlara anlam vermeye çalışıyordu.
Her zaman havalı biri olmuştu Garfield. Havalı değil belki, ama umursamaz. Pratik zekasıyla verdiği cevaplar, bakışları her zaman çok kurnazdı -ve hala öyle-, davranışları asi ve baş kaldırı kokardı. Kendine özgü bir tarzı, kendi düşünceleri vardı. Ve düşüncelerini savunabilmek, hayallerini gerçekleştirebilmek için her şeyi yapardı. Rose'un hakkında bu tarz düşüncelerini olduğunu biliyor muydu acaba? Bu kadar ilgili, düşünceli miydi? Aslında onunla o kadar az zaman geçirdim ki. Rose okula başladığında o ikinci sınıftı. Çok yan yana gelmezlerdi, bazen aynı ortamlarda bulunurlardı. Ve aralarındaki çekim vardı, ikisinin de farkında olduğu. Bir gün ikisi de bu çekime karşı koyamamıştı.
Bir kaç gün önce meydanda birbirlerine rastlayıp kısa bir muhabbet edip, bir şeyler yapma sözü vermeseydiler, muhtemelen bunları düşünüyor olmazdı Rose. Sadece o kadar sevimli ve kendinden emin konuşup, hareket ediyordu ki Garfield... Yine o çekimi hissetmişti Rose ve geçen sefer olduğu gibi karşı koyamamıştı. 'Hayır' kelimesi dudaklarından dökülmemişti işte. Birbirlerine çekingen tavırlarla bir kaç soru sormuşlardı. 'Nasılsın?', 'Neler yapıyorsun?' gibi şeyler. Konuşmayı birbirlerine gülümseyerek sonlandırdıklarında, tekrar birleşeklerini ikisi de biliyordu. Ve birkaç gün içerisinde Rose'a Garfield'den gelen mailde de görüşmek istediği yazıyordu zaten. Ve şuanda Rose onunlaydı. Henüz rahat, sofu rengi koltuklara oturmuş kahvelerini içerlerken Garfield bir anda fotoğrafları basmak istediğini söyleyerek atölyesindeki karanlık odaya, çalışmaya gitmişti.
Sevimli, dağınık ve samimi bir atölyesi vardı. Rose da onun gibi görsel sanatlarla ilgileniyordu. Garfield dağınıktı. Gerçekten dağınıktı. Rahat geniş koltukların tam karşısındaki tezgahın üzeri malzemelerle doluydu. Tezgahın üzerine boyası üzerinde kurumuş, farklı boyutlardaki fırçalar yapışmıştı ve bir kap içinde de bulanmış su vardı. Bir de kirli birkaç bez ve spatül. Rengarenk yağlı boyalar etrafa dağılmıştı, tuvalde birbirine karıştırılmış boyaların izleri vardı. Nasıl çalıştığını merak ediyordu Rose. Kim bilir, ilerleyen zamanlarda bunu da öğrenebilirdi belki.
Eşikten adımını attı ve geniş mutfağa girdi. Evi incelemek istiyordu ve biraz da canı sıkılmıştı. Aklına bir şeyler hazırlamak geldi ve dolapları karıştırmaya başladı. Tezgahın hemen üzerindeki, duvara monte edilmiş gri-beyaz renk dolapları karıştırdı Rose. Ve birkaç cips ve puding paketi bulmuştu. Pudingi kaptı ve lavabonun karşısındaki metalik renkteki, üzerine fotoğraflar yapıştırılmış dolaba yöneldi. Pek fazla şey yoktu. Bir kutu süt, meyve suyu ve konserveler. Çok değil, yalnızca on beş dakika sonra pudingi hazırlamış ve koltuğuna tekrar kurulmuştu. Pudingi boşalttığı cam kabın için iki kaşık koymuştu, tekiyle pudingi tırtıklıyordu. Başını kaldırdığında Garfield eşikte onu seyrediyordu.
| |
|