Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Çikolatalı aşk tadı.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 6:44 am

Çikolatalı aşk tadı. 7313Çikolatalı aşk tadı. Miranda-miranda-kerr-14907803-100-100
Martius & Aurélia
16.30 sıraları
Starbucks

Birbirinden hoşlanan iki kişi ... Dertleşmenin yanı sıra birbirleriyle yakınlaşrlarsa ? Peki ya birbirlerine açılırlarsa neler olur?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 7:13 am

Ucuzumsu bir sıkıntının pençesindeydi Aurélia. Eskide yaşadığı bir çok gerçekleyici yalanlar, dedikodular. Ayrıca birkaç gün önce dünyanın en kısa ilişkini yaşamıştı belki de. İlk defa bu kadar kısa bir süre birisiyle çıkmıştı. Birkaç saat. Nathaniel ile. İçinde ona karşı hiçbir şey barındırmadığını geç de olsa anlayan Aurélia şimdi acılarının en büyüğünü yaşatıyordu içinde belki de. Ama pişmanlığından eser kalmamıştı. Kardeşini, biricik dostu Calbert’i ve birçok kişiyi arkasında bırakmamıştı. Ama belki de Nate’i üzmüştü. Gereğinden fazla. Ona umut vermişti belki de. Ama ayrılıp da onu üzmesi katlanılamaz bir şeydi. Hızlıca dargın ve yorgun düşüncelerinin pençesinde kucağında duran bilgisayarı kaldırdı. Gri bilgisayarı masaya doğru uzatırken birden ses geldiğini duydu. Oturduğu yatak titremişti. Biiip! Bir yeni mesaj gelmişti. Tahminince mesajın Martius’tan geldiğini düşünen Aurélia tahmininde yanılmamıştı. Telefonunun gelen mesajlar kısmını açtığında mesajı okumaya çalıştı. Başı her ne kadar ağrısa da mesaj okumak onun için büyük bir zevkti. Mesajda Starbucks’da buluşmak istediğini söyleyen Martius’a cevap vermekte gecikmedi. Ellerini telefonunun dokunmatik tuşlarına hafifçe bastırarak mesajı yazmaya çalıştı. “Peki tamam. Yarım saate oradayım.” Mesajı göndere bastıktan sonra telefonunu bir kenara fırlattı Aurélia. Hızlıca odasına doğru koşuşturarak giyinmeye koyuldu.

Odasına çıktığında ne giyeceğine karar vermek pek zor olmamıştı onun için. Kısa kot şortunu askında çekerek yatağına doğru fırlattı. Üzerine de bol bir tişört aldı. Sporcu tişörtü gibi bir şeydi aslında. Açık mavi renk. Kot pantolonun rengiyle bir bütünü tamamladıkları söylenirdi hep. Hızlıca üstünü giymeye çalışırken aklına aşağıda bıraktığı telefonu geldi. Daha doğrusu yatağın bir köşesine fırlattığı. Her an Martius’tan yeni bir haber gelebilirdi. Ama o halde de aşağıya inemezdi. Hızlıca üzerini giymeye çalıştı ve giyindikten sonra dolabının alt bölümünü açtı. Ayakkabı bölümüydü neredeyse. Sadece özel ayakkabıları duruyordu orada. En sevdiği ve özel ayakkabılarından birisi olanı seçtikten sonra beyaz yatağının üzerine oturdu. Ayakkabılarını da giymeye çalıştı. Pek kısa sürmeden ayakkabılarıyla tam bir görünüm oluşturan Aurélia aynanın karşına geçmeye çalıştı. Geçer geçmez içinden geçirdi. Kahretsin! Makyaj malzemelerini büyük masanın üzerinde unutmuştu. Hızlıca masaya doğru ilerledi ve dudak parlatıcısını aldı. Gözüne de sürmek için rimeli ve siyah göz kalemini aldıktan sonra büyük boy aynasının karşına geçti. Önce dudaklarını öne doğru uzatıp parlatıcısını sürdü. Ardından ise gözlerinin etrafına belirginleşmesi için göz kalemini çekti. Gözüne de siyah rimeli sürerek aşağıya indi. Küçük çantasına telefonunu ve cüzdanını sıkıştırarak dışarıya çıktı ve taksiyi beklemeye başladı.

Çok geçmeden evinin önüne gelen taksiye hızlıca bindi. Şoföre seslendi. “Starbucks’a.” Adam gereğinden fazla hızlı sürüyordu taksiyi. Hem de gereğinden fazla. Biraz daha gitseler belki Formula 1 pistinde gibi hissedecekti kendisini Aurélia. Bu yüzden yarım saatten çok on dakika gibi bir zamanda Starbucks’a varmıştı. Taksiciye teşekkür ederek ücretini ödedi. Bindiği lanet taksiden inmeye çalıştı. Hemen inerek taksiden uzaklaştı ve Starbucks’ın kapısına doğru ilerledi. Kapıyı hafiften ittirerek içeriye girdi. Hızlıca kolunda asılı olan çantasından telefonunu çıkarmaya çalıştı. Çıkarınca mesaj gelip gelmediğine baktı. Kimseden mesaj gelmemişti. Gözlerini kısarak etrafa bakındı ve Martius’u aradı. Görüşüne göre daha gelmemişti. Hızlıca cam kenarına doğru ilerledi ve oturdu. Elinde duran ince deri montunu fazla olan sandalyeye koydu. Ardından çantasını da kapatarak onu sandalyeye koydu. Boş sandalyelerden birine de oturarak Martius’u beklemeye başladı. Birden bilmediği bir sebeple kafasını kapıya doğru çevirdi. Ve işte o. Martius… Kapıdan içeriye girmiş Aurélia’ya doğru gülümseyerek ilerliyordu. Fakat Aurélia’nın kalbi delicesine çarpıyordu. Çünkü o Martius’a deliler gibi aşıktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeÇarş. Mart 16, 2011 7:52 am

O sabah ne kadar sıkıcı bir güne uyandığını birkaç saat sonra fark edecekti Martius. Her sabah yaşadığı gibi, yine güneşin gözlerini kör etmesi ile uyandı. Her ne kadar bu duruma alışmış olsa da o sabah, bardağı taşıran son damla oldu bu. Göz kaslarını kastı ve güneşin onların arasından geçememesi için uğraştı. Ama bu duruma ne kadar dayanabileceğini biliyordu. Elbette gözleri ağrımaya başlayacaktı. Arkasını dönmeyi düşünse de uyumak için hiç isteğinin olmadığını fark etti. Zaten son bir haftada kaç saat uyuduğunun haddi hesabı yoktu. Herhalde çoğu doktorun önerdiği gibi gerçekten otuz beş saat uyumuştu bu hafta. Günde beş saat uyuyarak ayık olamayacak kadar uyku düşkünü biriydi o oysaki. Ama içindeki bu sıkıntı ile ne kadar uğraşsa da uyuyamayacağını oldukça iyi biliyordu. Çoktan beyni çalışmaya başlamıştı. Hem de hiç aklına bile getirmek istemeyeceği düşüncelere boğuyordu zihnini. Bir de neden bu kadar üzüldüğünü anlayabilseydi keşke. Ama şimdi her şeyin karmakarışık olduğunu biliyordu. Homurdanarak elleriyle yüzünü ovuşturdu. Uzandığı yerden kalkmak için en küçük bir istek bile duymuyordu ama daha fazla bu tür düşüncelere maruz etmek istemiyordu kafasını. Fazlasıyla düşünmüştü bir sabah için. Ellerinden destek alarak, yavaş bir hareketle kalktı. Odanın içerisine göz gezdirdiğinde yeniden sinirlenmemek için kendini kasıyordu. Hayatında kesinlikle bir değişikliğe ihtiyacı olduğunu biliyordu Martius. Ve bunu, hemen gerçekleştirmek istiyordu. Yatağından kalkıp, hızlı ve kararlı adımlarla kütüphanesine ilerledi. Onu odanın bir ucundan diğerine doğru ittirdi ve açılan boşluğa da yatağını sürükledi. Şimdi pencereye daha çok yaklaşmıştı ama en azından, güneşin rahatsız ışıkları gözünün içine girmeyecekti. Çalışma masasını da evin içerisinde büyük bir gürültü çıkararak iteklemeye çalıştı. Aile fertlerinin ne düşündüğünü umursamayacak derece sinirliydi. Hizmetçilerden biri gelecek olsa, bu asabilikle onu terslemeye bile hazırdı. Masayı itekleme işlemini bitirdikten sonra, yavaş bir hareketle belini doğrulttu. Zaten odasının içerisinde ağır eşyalar bulundurmadığından dolayı aşırı derecede yorulmuş değildi. Yine de Martius, bu değişikliğin yeterli olmadığını hissediyordu. Bunun için yerdeki halıyı kaldırdı ve odanın kapısının önüne koydu. Çıplak ayaklarının tahta parkeleri değişinden olacak, biraz huzur bulduğunu hissetti. Saatin kaç olduğunu önemsemeksizin telefonuna yöneldi ve Aurélia’nın adını arandı. Ona mesaj atıp atmamakta biraz kararsızdı, bu yüzden sıkıntı içerisinde penceresine bakındı. ‘En fazla ne olacak ki?’ diye bir düşünce belirdi zihninde. Gerçekten öyleydi, bir kere göndere bastıktan sonra dönüşü yoktu. Önemli olan şey o tuşa basabilmekti. Son zamanlarda onun da sıkıntı içerisinde olduğu düşünülürse, buluşmaları hiç de kötü bir fikir gibi görünmüyordu ona. Bu yüzden Starbucks’ta buluşmak isteyip istemediğini soran bir mesaj yolladı Aurélia’ya. Onun cevabını beklemeksizin giyinmek üzere giysi dolabının önüne geçti. Eğer buluşmayı kabul etmezse de, Martius kafasını dağıtmak için bir yerlere gitmeliydi. Belki bir bara gidebilirdi ya da sinemaya yeni bir filme. Dolabın içerisindeki kıyafetlere ilgisiz bir bakış atarken, cep telefonunun sesi geldi kulağına. Gelen mesajı açarken, neden olduğunu anlamaksızın, odanın etrafında döndüğünü hissetti. Sırf bu yüzden mesajı okumamak bile geldi içinden. Ne de olsa kendini böyle biri olarak hiç görmemişti. Bir kızın onu bu kadar heyecanlandırabileceğini ve böylesine bir strese sokabileceğini hiç tahmin etmezdi. Ama zaten genelde Martius’un düşüncelerinden kaç tanesi doğru çıkardı ki? Mesajda buluşmayı kabul ettiğini belirten Aurélia, yarım saat içerisinde orada olacağını söylüyordu. Buna göre Martius’un çok acele etmesine gerek yoktu. Starbucks onların evine pek uzak bir mesafede değildi çünkü. Yürüyerek bile on beş dakikada varabilirdi. Gözlerini yeniden giysi dolabına dikti ve gözüne ilk çarpan siyah pantolonunu giydi. Üstüne de kolları uzun, beyaz bir kazak ve koyu gri bir ceket aldı. Odanın yeni görüntüsünden şimdi daha hoşnut olmuştu. Ayakkabılarını ayağına geçirdikten sonra hızlı bir şekilde evden çıktı. Hizmetçilerin ve aile fertlerinin yeni odası hakkında ne diyeceklerini merak etmiyor da değildi aslında.

Dışarısının, beklediğinden daha sıcak olduğunu fark etmemesi imkânsızdı gencin. Sabahleyin gözlerini kör eden güneş, belli ki ısıtma işinin de çoğunu yapmıştı. Çünkü normalde bu mevsimde serin olması gereken New York yazdan bir günü yaşıyordu. Birçok sevgili sokaklarda turluyor ve aşk öpücükleri veriyorlardı birbirlerine. Bu durumdan rahatsız olan Martius, taksiye binmeye karar verdi. Bir parkta dolaşıyormuş gibi, etrafında dolaşan çiftleri görmekten hoşnut değildi. Zaten Starbucks’a erken varmasının daha iyi olacağını düşünüyordu. Aurélia’nın oraya kendisinden önce gidip, kendisini beklemesini istemezdi. Ne de olsa o, bekletilmek istenecek biri sayılmazdı. Önünden geçen bir taksiyi durdurup, içine bindikten sonra Martius, rahatsızlık içinde kazağının boğazını çekiştirdi. “Starbucks.” dedi zorlukla. Sanki kravat takıyormuş da, o kendisini boğuyormuş gibi hissediyordu. Taksinin içerisi yeterince havasızdı, sıcak hava bu durumu daha da çekilmez bir hale getiriyordu. Daha dakikaların nasıl geçtiğini anlayamadan Martius varmış olduklarını fark etti. Parayı uzattıktan sonra, üstünü almayı bile geçirmedi aklından. Para üstünü uzatan taksiciye şaşkın gözlerle bakarken, durum kafasına dank etti. “Kalsın.” dedikten sonra, taksiden indi ve süratle Starbucks’a ilerledi. Daha kapıdan girmeden önce kahve kokusunu duyumsamaya başlamıştı, burayı bu yüzden seviyordu. Her uykusuz insanı, hayata bağlayabilirdi. Martius içeriye girdiğinde, kaynağını bulduğu için buram buram kahve kokusunu alabiliyordu. İçeriye göz gezdirirken, kendisininkilerle birleşen bir çift gözü gördü. En son ne zaman görüştüklerini unutmuştu, hiç değişmemişti Aurélia. Her zamanki gibi güzel ve alımlıydı. Ona doğru ilerlerken gülümsemesine engel olamadığı gibi, etrafında kendisiyle uğraşan kızları da umursamıyordu. Cam kenarında bir masa seçmiş olduğu için, kızın saçlarına güneş ışığı vuruyordu. Martius bir an nefesinin kesildiğini hissetti. Onun yanına vardığında parfümünün kokusunu aldığında ise kafasının neden bu kadar karışık olduğunun sebebini anladı. "Harika görünüyorsun Aurélia." dedi, şaşkın bir sesle. Boş duran sandalyeye otururken, gözlerini onun üzerinden ayıramıyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeCuma Mart 18, 2011 12:42 pm

Meraklı gözlerini fark ettirmemek için devirdi Aurélia. Kalbinin atışları ve heyecanı dışarıdan belki de o kadar fazla belli oluyordu ki. Hızlıca yanına gelen Martius’un çekici sesini kulaklarında hissetti. Fısıltılı ve şehvet verici sesini. “Harika görünüyorsun Aurélia.” Gözlerinin içine bakarak söylemişti bunu. Aurélia’nın nabzı gittikçe değişiyordu. Bu iyi ya da kötü bir şeylerin olacağına işaretti. Utangaç bir edayla teşekkür ettikten sonra ikisi de yerlerine oturdular. Aurélia cam kenarına ve yanına da Martius. Aradan görüşmeyeli o kadar çok geçmişti ki. Nasıl davranacağını ya da neler diyeceğini bilmiyordu kız. Martius’a karşı hissettiği duygular kendisini daha da arttırmıştı. Kuşkulu ama yürekten gelen bu duygulara bırakmak kendisini, aslında Aurélia’nın istediği en büyük şeylerden birisiydi. Ama içinde bir korku vardı. Ya kaybederse ?

Ortada bir sessizlik oluşmuştu. Aurélia göz göze gelmekten çekindiği Martius’un gözlerinin içine bir türlü bakamıyordu. Aslında bakarsanız göz göze gelmekten korkmuyordu belki de. Sadece ne yapacağını bilmediği için duygularını karıştırıyordu hepsi bu. İleride neler olacağını bilmediği için tedirginliğini üzerinde taşıyordu. Bu buluşmadan sonra ikisi arasındaki ilişki nasıl olacaktı peki ? Bir arkadaş gibi kalacaklardı belki. Belki dost olacaklardı. Belki de birbirlerine kanlı bir düşman. Her gördüklerinde birbirlerini ezebilmek için foyolarını ortaya döken düşman. Akla ve dile ne kadar iğrenç bir şeymiş gibi görünse de düşüncelere zarar veriyordu bu. Peki ya bu ilişkilerden daha ilerisi. Yani sevgili olmak. Aurélia’nın isteyebileceği en büyük şeylerden birisiydi belki de.Utangaç edasına devam ederken gözlerini parlayan güneşe doğru çevirdi. Şimdi gözleri daha da bir parlıyordu. Dağınık dalgalı saçları gün ışığının etkisiyle daha da güzel görünüyorlardı.Önüne gelen birkaç tutam saçı gözlerinden çekmek için elini saçına götürdü Aurélia. Eliyle tuttuğu bir tutam saçı alarak geriye doğru diğer saçlarının arasına fırlattı. Hızlıca başını dönerek yanlarına gelen garson çocuğa baktı. Boydan aşağı süzdü önce. Bu her zaman yanlarına gelen yakışıklı genç garsondu. Bir şey belli etmemeye çalışarak ne istediğini söyledi. “Café Mocha alayım ben.” Hızlıca garsondan gözlerini çevirdikten sonra Martius’ u dinledi. Sıra ondaydı. Ne istediğini garsona sipariş olarak veriyordu. Garson siparişleri tamamladıktan sonra Aurélia yüzünü garsona döndü. Gülümseyerek bakan garsonun suratına baktı birkaç saniye. Ardından yüzüne yalancı bir gülümseme taktı ve garsona sırıttı. Hızlıca yanlarından giden garsona şükrederken sessizliği bozmak istediğini fark etti. Sonuçta hiç söz edilmeyen bir buluşma olmazdı değil mi? “Görüşmeyeli uzun zaman oldu Martius.” Lafına devam edemeden kısa bir öksürüş yaptı. Bu söylediklerini Martius’un gözlerine doğru söylerken birden kendisinde cesaret eksikliği hissetti. Gözlerini önüne eğdi. Ardından ise utangaç bir tavırla söylemeye çalıştı. “Ben özledim galiba. Seni.” Utangaçlığı daha da artmıştı. O an başını kaldıracak yüzü olmadığını düşünmüştü. Maritus’tan cevabı beklerken ona saçlarının altından bakmaya çalışıyordu. Her ne kadar zor olsa da bunu başarıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 1:48 am

Aurélia’nın, kendi davranışına şaşırması garibine gitmişti Martius'un. Çünkü en azından bir teşekkür edeceğini ya da gülümseyeceğini düşünmüştü. Ama belki de kız, onun etmiş olduğu iltifatın sadeliğinden hoşlanmamıştı. Belki çok daha iyi bir tane bekliyordu. ‘Muhteşem görünüyorsun.’ gibi bir şey. Kendi etrafındaki birileri tarafından göz kırpılmaksızın gözetlendiği zaman, böyle hissederdi Martius da. Onları takmamaya çalışırdı ve bunu yaparken oldukça da başarılı olduğunu düşünürdü. Tıpkı kendisinin bunu dışarı vurmaması gibi, o da öyle yapıyor olabilirdi. Belki de Martius’un buluşma teklifini sadece kibarlık olsun diye kabul etmişti. Belki onu bir arkadaş olarak bile görmüyordu. Kim bilir, belki ondan tiksiniyordu. Hayır, o kadar da olmadığından emindi Martius. Ne de olsa, ondan iğrense şimdi burada olmazdı. Mesajına cevap verme hatta telefon numarasını verme gibi bir davranışta da bulunmazdı. Her şeye rağmen Martius bile hoşlanmadığı birisinin yanında olmaktan hoşnut olmazdı. Hele ki konuşmak ve dertleşmek için asla teklifine olumlu cevap vermezdi. Zaten o tiplerle de pek iletişimde bulunduğu söylenemezdi. Bir şekilde onları kendisinden uzaklaştırmayı başarırdı, çünkü bunu gerekli görürdü. Ama Aurélia’nın bakışlarında tiksinti yoktu, gülüşünde hoş bir anlam vardı. Ya da Martius bunu kendi kafasından uyduruyordu. Şu anda zihninde konuşturduğu tek şey hayal gücü olabilirdi. Her iki türlü de bu durumdan hoşnuttu. Ona aynı şekilde gülümsemek için kendini zorluyordu ama asla onun kadar kusursuz olamayacağından emindi. Ortada oluşan sessizlikten ikisinin de hoşnut olmadığı belliydi. Aurélia özellikle, Martius’un gözlerine bakmıyordu. Belki neden orada bulunduğunu düşünüyordu. Neden onunla buluşmak istediğini tartıyor olabilirdi. Ki bu gencin, Aurélia’nın düşünmesini istediği en son şeydi. Hele sıkılmasını hiç istemezdi. Tam o sırada Martius, onun kafasını öte yana çevirdiğini düşündü. Bu açık bir reddetme işareti miydi, yoksa sokaktan geçen birine mi gözü takılmıştı? Güçlü bir dalga bedeninde dolaştı gencin. Bu hissettiğine isim koyamadığından dolayı, ardından bir de ürperti hisseti. Daha geçenlerde kardeşiyle sırf bu yüzden dalga geçmemiş miydi? Darcell’ın sevgilisine olan saygısını küçümsemişti, hatta belki sevgisini de.

Ellerini masanın üzerine yerleştirdi. Başını da kucağına indirerek, Aurélia’nın baktığı yeri görmemek için kendini zorladı. Meraklanmıyor değildi, aslında bu yüzden ölebilirdi ama eğer ki Martius’tan daha iyi görünümlü birini süzüyor idiyse de bunu görmek istemezdi. Çünkü bu konuda yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını biliyordu. Zorla birinin, kendisini sevmesini sağlayamazdı. Fantastik filmlerde olduğu gibi duyguları yönetme gibi bir gücü yoktu ne de olsa. Zaten olsa, bile Aurélia’nın üstünde kullanmak istemeyeceğinden emindi. Yapay bir sevgi istemiyordu o. Tam o sırada masalarına gelen garsona bir göz attı. Ne zamandan beri burada garsonların çalıştığını merak etti ister istemez. Kendilerini kandırmak için gelen bir soytarı da olabilirdi pekâlâ. Gözlerini Aurélia’ya çevirdiğinde, daha demin hissettiği dalganın daha güçlüsünü hissetti. Garsonu gözleriyle nasıl süzdüğünü görmek istemediği için başını öbür yana çevirdi. Şimdi dükkânın içerisine, müşterilerin siparişlerini hızla yerine getirmekte olan çalışana bakıyordu. Acemi olmadığı belliydi, çünkü bir makineden diğerine koşturuyor elindekileri hışımla sallıyordu. Ama hiçbirini yere dökmüyordu. Bir anda Martius’un kafası barlarda çalışan insanlara gitti. Onların bardakları ve şişeleri nasıl salladıkları canlandı gözünün önünde. Aradaki tek farkın Starbucks’ta çalışan kızın, istemli bir şekilde sallamıyor oluşuydu herhalde bardakları. Şov yaparak, müşterileri etkileme çabası içinde değildi. O sırada Aurélia’nın siparişini işitti. Kendisine dönen garsona kin dolu gözlerle bakmamak için kendini tutuyordu. Oradan hemen defolmasını söyleyebilirdi pekâlâ ama Aurélia’ya bunun açıklamasını nasıl yapacağını düşününce vazgeçti. Elinden geldiğince sakin bir sesle “Caramel Macchiato.” dedi gözlerini bilerek Aurélia’ya döndürmeden. Gözlerini ona çevirdiğinde garsonun gidişini izlediğini gördü. O anda onu, Starbucks’a çağırmakla nasıl bir aptallık ettiğini fark etti. Herhalde Martius’la buluşmayı, garsonu kesmek için bir fırsat olarak görmüştü. Aurélia’ya kin gütmek istedi o an ama bunun imkânsız olduğunu biliyordu. Hele ki tam o sırada sesini duymuş olmak Martius’un doğru düzgün davranmasını bile çok zor hale getiriyordu. Kızın dediği şeyi başını sallayarak onayladı. “Evet, gerçekten oldukça uzun bir süre oldu.” Kızın öksürüğü ile dikkati, üstünde odaklandı. Gözlerini önüne eğmesinden, utanacağı türden bir şeyin olup olmadığını merak etti. Şimdiye kadar öyle bir şeyin olduğunu sanmıyordu. Daha sonra dediği şey ile her şeyin yerine oturması bir oldu. Her ne kadar bunu arkadaşça bir anlamla söylemiş olma ihtimali de olsa, Martius sevindiğini hissetti. Dudaklarında oluşan çapkın ve çarpık gülümsemeyi silmeyi başaramadı. Kızın saçlarının arkasından kendisini izlediğini fark edince daha ciddi bir tavır takındı. “Ben de seni özledim Aurélia.” Derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti. “Bu yüzden buluşma teklifimi reddetmediğin için oldukça memnunum. Öbür türlü olsaydı hayal kırıklığına uğrardım.” O anda Aurélia'nın yüzünü kendisininkine çekip, öpmek için büyük bir istek duydu. Kendilerininkini, onun yumuşak dudaklarının üstünde hissetmenin nasıl bir şey olduğunu düşündü. Ama kendi vücuduna hala söz geçirebildiğine şükrederek, son anda bu durumdan vazgeçti. Her şey ters giderse, daha içeceğini bile eline alamadan terk edilmeyi kaldıramazdı. Bu yüzden tek yapabildiği gülümsemesini yüzünde tutmak oldu. Kafasının, onunkine az da olsa yaklaşmış olduğunu fark etmişti ama endişelenecek kadar değildi. Hem Aurélia da bu durumdan rahatsız gibi görünmüyordu.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 4:55 am

Gözlerini devirerek alçaktan, saçlarının ardından Martius’a bakmaya devam ediyordu genç kız. Onun ciddi ve çekici tavırlarını her zaman izlemek hoşuna gidiyordu. Sesinin ve yüzünün utangaç tavırlarını belli etmesi zorluyordu Aurélia’yı. Zaman geçtikçe fark edilme korkusu daha da korkutuyordu, utandırıyordu onu. Hızlıca bakmaya devam ederken kalp atışlarına engel olamadı. Derin bir soluk aldı ve sakin olmaya çalıştı. Kulaklarında Martius’un sesini hissetti. Uzun bir süre olduğunu sözleriyle kabul eden Martius ciddiliğinden ödün vermiyordu. Aurélia başını kaldırmadan onu dinlemeye devam ediyordu. Birkaç saniye sonra ağzını tekrar açarak konuşmaya başladı çocuk. “Ben de seni özledim Aurélia.” Derin bir nefes aldı ve konuşmasına devam etti. “Bu yüzden buluşma teklifimi reddetmediğin için oldukça memnunum. Öbür türlü olsaydı hayal kırıklığına uğrardım.” Aslında Aurélia’nın bu buluşmayı kabul etmesinin sebeplerinden birisi de dertleşmekti. Tamam. Dertleşmek için Calbert vardı belki. Ama Martius’un mantıksal davranış ve düşünceleri onun sağlıklı düşünmesine katkıda bulunuyordu. İçinde birden enerji ve cesaret patlaması gibi bir afet yaşattı Aurélia. Cesaretini toplayarak başını kaldırdı. Gülümsedi. İlk defa o kadar büyük bir cesaret içerisindeydi ki Martius’un gözlerinin içine bakmaya başladı. Derin bir soluk alarak söylendi. “Buluştuğumuza sevindim. Memnun olduğuna da.” Gözlerinin içine dalacakken yakışıklı garsonun araya girmesi çok rahatsız etmişti Aurélia’yı. İçinden geçiriyordu garsona. Lanet olasıca garson! Garsonun ikisinin önlerine de istediğini bırakması ve gitmesi anlık olmuştu. Bu fazlasıyla iyi bir şeydi. Aurélia gözlerini Martius’a diktiğinde az önce aralarında olan mesafenin birkaç santim kısaldığını fark etmişti. Aslında durumdan rahatsız değildi genç kız. Emeline, hayaline ulaşıyor gibiydi. Ama kaybetme korkusu vardı işte.

Arayı bozmamaya çalışıyordu. Önünde duran büyük beyaz kupayı kavradı eliyle. Kendisine doğru çekti bardağı. Dudaklarına götürdü. Birkaç yudum aldıktan sonra bardağı tutan elini masaya doğru uzattı. Beyaz bardağı masaya yavaşça bırakarak derin bir soluk aldı. Gözlerini tekrar Martius’un gözlerine dikmişti. Birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı şimdi. Aurélia korkmuyordu. “İyi ki buluşmuşuz.” Kızdan çıkan ses gözlerinde daha da boğulmasına sebep oluyordu çocuğun. O anın bozulmasını asla ama asla istemeyen Aurélia heyecanlı bir şekilde devam ediyordu bakmaya. Geçmişini hatırladı. Eski sevgilileriyle de bakışıyorlardı belki. Ama böyle bir şeyi, Martius’a karşı hissettiklerini kimseye hissetmemişti Aurélia. Derin soluklarının ve duygularının ardında yatan gizemli kızı andırmıyordu. Göründüğü gibi davranmaya çalışıyordu. Elinden geldiğince. Kendi karakterini bazı aptallar yüzünden saklamak zorunda kalıyordu. Ama şimdi öyle bir şey yapma gereği yoktu. Gözlerine bakmaya devam ederken birden birkaç tutam saçının gözlerinin önüne düştüğünü fark etti. İçinden hakaretler yağdırdı ve elini kaldırdı saçlarını düzeltmek için. Tam düzeltecekken Martius ani bir hareketle kızın saçını kulağının arkasına doğru atmıştı. Aurélia gülümseyerek bakmaya devam etti ve derin bir iç çekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 5:49 am

Martius’a göre asır gibi geçen bir aradan sonra, Aurélia’nın etkileyici gözlerini görmek onu sevindirmişti. Cesaretini toplamışa benziyordu. Bu yüzden genç de kendini toplaması gerektiğini hissetti. Giymiş olduğu beyaz kazağın kollarını çekiştirdi ve boğazını düzeltti. Bunları yaparken daha demin kapamış olduğu mesafeyi kapatmamak için özel bir çaba göstermesi gerekmişti. Tabii o sırada Aurélia’ya da çarpmamak için uğraşıyordu. Herhangi bir kazanın bu durumu bozmasına izin veremezdi. Kazağı ile işini bitirdikten sonra daha iyi hissettiğini fark etti. Sanki daha demin göründüğünden farklı görünüyormuş gibiydi. Ama sadece görünüşünü düzeltmişti, belki daha kötü yapmıştı. Emin değildi ama o an, onunla uğraşmak gibi bir amacı yoktu. Aurélia’nın arkasından pencereye, sokağa bir göz gezdirdi. Yollarda hala yürüyüp, gezmekte olan çiftleri görünce cesaretinin yeniden büyük bir darbeye maruz kaldığını fark etti. Sokağı izlemekten vazgeçip, gözlerini çabucak kızın üzerinde odakladı. Belli ki o da Martius’un sokakta ne gördüğünü merak etmişti. Ama arkasına dönmemiş, gencin yüzünü incelemeye koyulmuştu. Aurélia'nın sevecen sesini duyunca Martius her şeyin yolunda gittiğine dair kendini ikna etmeye çalışıyordu. Bu duruma gülümserken, garsonun istedikleri içecekleri getirdiğini fark etti. Ama Starbucks’a bir şeyler içmek için gelmediği için gözlerini kızın üzerinden ayırmadı. Kafasını biraz sola eğdi ve gelen garsona gösterdiği tepkiye bakındı. Yeniden Aurélia'nın onu kestiğini görürse içeceğini çabucak bitirip, eve doğru gitmeyi planlıyordu. Gerçi onu nasıl masada bırakıp gideceğinden emin değildi. Garip bir şekilde yüreğinin buna izin vermeyeceğini hissediyordu. Daha fazla duygularının derinlerine gitmek istemediğinden dolayı birkaç saniyeliğine düşünmemeye çalıştı. Umut ettiği gibi Aurélia’nın yüzünde huzursuz bir ifade görünce, gülümsemesinin genişlemesine engel olamadı. Demek ki garsonun aralarında geçen her neyse, onu bölmesinden hoşnut olmamıştı. Bu durumdan istifade etmek gibi bir amacı yoktu ama yüzünün ona biraz daha yaklaşmasına engel olamadı. Burnuna dolan parfüm kokusunun tadını çıkarmaya çalıştı. Gelen içecekleri zerre kadar önemsemiyordu. Ama Aurélia’nın tavrını izlemek onu eğlendiriyordu. Onun da aralarındaki arayı kapatmamak için uğraşlarını fark etmemek ise çok zordu. Yine de onu şimdi öpse, nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyor oluşu, Martius’u huzursuz ediyordu. Aslında onu pek çok şey huzursuz ediyordu. Ne de olsa derdinin tek bir öpücük olmadığını biliyordu. Daha fazlasını istiyordu o. Kendisine yakıştıramadığı duyguları hissettiği için de kendini suçluyordu. O ne zaman böyle biri olmuştu ki? Genelde kızlara farklı gözlerle bakardı. İyi hissetmediği günler için tanıdığı birkaç kişi bile vardı. Ama kendisine onlarca değer veren kız arasında, Aurélia’nın kendisine değer vermesini istiyordu. Diğerleri şu anda gözünde bir değer ifade etmiyorlardı çünkü. Ama o neden gözünde farklıydı? Neden Aurélia’ydı? İşte bu soruyu cevaplayamayacağından emindi. Martius kimdi ki, yüzyıllardır hiçbir felsefeci ya da bilim adamının çözemediği gizi çözebilsin? O da dünya üzerinde yaşayan sıradan biriydi işte. Elinden ne gelebilirdi?

Aurélia’nın içeceğinden birkaç yudum almasını izledi. Aslında onun üstüne gözlerini dikerek, onu huzursuz hissettirmek gibi bir amacı yoktu. Aksine, onu huzursuz etmemek için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı. Ama o kadar uzun süredir görüşmüyorlardı ki, ne yaptığını umursamaz duruma gelmişti artık. Kafasını masaya doğru çevirip, kendi kupasına uzandı. Kupadan aldığı ilk yudumla birlikte, karamel tadının iliklerine kadar işlediğini hissetti. Sonrasında aldığı iki yuduma karşı koyamamıştı. Bu yüzden bu sefer Aurélia’nın, onu izlediğini fark edince içten gelen bir kahkaha attı. Dudağının üstünde kaldığını hissettiği köpük kısmını da sildikten sonra gözlerini Aurélia’ya çevirdi. “İyi ki buluşmuşuz.” dediğini duyunca, ortamın iyice ısınmaya başladığını fark etmemesi için bir aptal olması gerekirdi. Kazağının boğazını çekiştirdi ama göz temasını kesmedi. “Aynı şeyleri düşünmemize sevindim." Cesur bir şekilde kendisine bakan kıza aynı şekilde bakmaya devam etti. Mavi gözlerinin ne kadar derin olduklarını o anda fark etti. Onların sanki içini okuyormuş gibi durduklarını hissetti. Sanki şu anda Aurélia, beyninin içerisinde gezinip, düşüncelerini araklıyordu. Böyle bir şeyin mümkün olmadığını biliyordu elbette ama düşündüklerinin ne kadar saçma olduğunu fark etmedi bile o an. Tek yapabildiği Aurélia'nın bakışlarına karşı verebilmekti. Kafasının içerisindeki düşüncelerin birbirlerine girmiş olduğunu biliyordu. Sanki o sırada düşündüğü her şey kulaklarından dışarı boşalıyordu. Bu durumun bitmesini istemediğinden iki gencin göz temasını kesen saçını, Aurélia’dan önce davranarak kulağının arkasına attı. Onun yumuşak tenini parmak uçlarında hissetmenin bile onu ne kadar heyecanlandırdığına şaşırdı. Ona yaklaştıkça daha demin içmiş olduğu kahvenin kokusu dolduruyordu burnunu. Kızın derin iç çekişinde ne kadar tatlı koktuğunu fark etmemesi imkânsızdı. Kendini daha fazla tutamayacağını hissediyordu Martius. Aurélia'nın sürmüş olduğu parlatıcısının kokusunu bile alabiliyordu. Ama onları koklamak değil, tatmak istediğinden emindi. Onu öpmenin hayali bile bu kadar fena hissetmesine yol açıyorsa, kim bilir gerçek bir öpücük nelere yol açardı?

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 7:00 am

Heyecan ve aşkın büyüsü doruklardaydı genç kız için. Karşısında boğazını çekiştiren yakışıklı Martius oturuyordu. Daha doğrusu yanında. “Aynı şeyleri düşünmemize sevindim." Aynı şeyi düşünmek mi? Aurélia şu an kalbinin ritmine hakim olamıyordu. Bir saniye. Martius’a karşı hissettiği duygular kendisini mi tazeliyordu acaba ? Yoksa daha farklı şeyler mi olacaktı ? Tüm heyecanıyla beklerken sakin olmaya çalışıyordu. Aldığı derin solukların her birinde kalp ritminin daha da bozulması onun meraklanmasına sebep oluyordu. Heyecan içinde beklerken büyük beyaz kupaya uzattı elini. Gözlerini Martius’tan çevirdi ve bardağa dikti bu sefer. Mochasını yudumladı. İçine giden ve eriyen sıcaklık Aurélia için vazgeçilmez bir tat idi. Bardaktan birkaç yudum daha mocha yudumladıktan sonra beyaz bardağı masaya koydu. İşaret parmağıyla bardağın yere düşmemesi için bardağı ittirmeye çalıştı. Elinden geldiğince yavaş bir şekilde. Ardından gözlerini tekrar Martius’a döndü. Şimdi bakışıyorlardı. Göz göze gelmişlerdi. İki arkadaş belki birbirlerine aşıklardı. Ne dersiniz ? Aurélia böyle bir düşüncenin daha doğrusu hayalin olmasını her zaman beklemesine rağmen bu sefer olmadığı kadar umutsuzdu. Mutsuzdu. Her defasında bu umutsuzluğu içinde büyütürken derin iç çekiyordu.

Martius’un gözlerinin içine dalmak onun için en büyük umutlardan birisiydi belki de. Ona aşık olmak hele ki. Aslında kimse inanmazdı Aurélia. Herkesin karşısına çıkıpta ben Martius’a aşığım! dese kimse inanmazdı. Hatta kendisini akıllı sanan bazı aptallar bunun bir şakadan ya da doğruluk cesaretlik oyunundan ibaret olduğunu söylerlerdi. Aslında bu öyle bir şey değildi. Aurélia zaman geçtikçe duygularını kontrol edemiyordu. Martius’a karşı hissettiği duygular ve sahiplenme isteği. Saniyeler, dakikalar, saatler,günler. Tüm zaman dilimleri geçtikçe artıyordu. Aurélia şimdi Martius’un pürüzsüz dudaklarına değdirse kendi dudaklarını. Eline pek bir şey geçmese de istediğini yapacaktı. Onu sevdiğini ona ifade edecekti. Çok mu zordu bu onun için ? Aurélia istediğini yapabilirdi ama içinde olmayan o en büyük cesaret duygusu. O büyük bir engeldi. Hızlıca ne yapacağını düşünürken istemsiz bir şekilde gülümsedi. Sevimli, tatlı ve çekici bir biçimde. Saçlarını bir kenara fırlatarak güneşin gelmesini engelledi mavi gözlerine. Her ne kadar engellemeye çalışsa da güneş genç kızı yalnız bırakmıyordu. Gözlerini kısmasına sebep oluyor ve daha sevimli bir kız haline gelmesine neden oluyordu. Göz göze bakışmalarına devam ederken Aurélia telefonundan gelen sesle irkildi. Telefonu çalıyordu. Hızlıca eline aldığı telefonu açtı ve konuşmaya başladı. “Efendim. Tamam. Peki. Peki anne. Akşama görüşürüz.” Telefonu kapattıktan sonra telefonu aynı yerine koydu. Güneş gözlerine gelmeye devam etti ve Aurélia dik durmaya çalıştı. Ardından ise hiç beklemediği bir harekette bulundu Martius’a karşı. Gözlerine baktı. Çocuğa biraz daha yaklaşarak gülümsedi ve ona aniden sarıldı. Kalbinin atışları daha da artmıştı. Heyecanı katlanılmaz ve önüne geçinilmez bir şekilde ilerliyordu. Aurélia’nın Martius’a duyduğu aşk fazlasıyla büyüyordu içinde. Sıkı sıkı Martius’a sarılmaya devam eden Aurélia içinden geçirdi. Bir ismi, bıkmadan söylediği ismi içinden tekrar etti üç kez. Martius, Martius, Martius…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 7:41 am

Kızın kendisine yaklaştığını hayal edip etmediğini merak ediyordu. Yoksa gerçekten şu anda olanların hepsi oluyor muydu? Neler olduğunu anlamak için birkaç kez gözlerini kapatıp açmak zorunda kaldı. Zihni kendisine oyun oynuyor gibi hissediyordu nedense. Bütün olaylar Martius’un hayal gücünün bir eseri gibiydi. Ya da rüya görüyor gibiydi. Bu düşüncesine kendisi bile inanmıyordu. O hiç Aurélia hakkında bir rüya gördüğünü hatırlamıyordu. Belki de bilinçaltı onu kendisine yasaklamıştı, akıl sağlığını korumak için. Bunun mümkün olup olmadığını merak etti Martius. Aurélia’nın gözlerine baktıkça nefesinin daraldığını hissediyordu. Starbucks’ın içerisinde böyle dakikalar yaşayacağını hiç düşünmemişti oysaki. Kesinlikle Aurélia buradan çok daha iyi bir yeri hak ediyordu. Pahalı bir restoranda, daha resmi bir halde buluşmayı hak ediyordu o. Ama onu bugünün en başında resmi bir yere çağırmış olsaydı, belki hiç gelmeyecekti. Belki onu şimdi karşısında görüyor olduğu gibi göremeyecekti. Hem resmi bir yemek için restorana gitmiş olsalar, güneş asla saçlarına böylesine vuramazdı. Asla onu böylesine doğal bir güzellik içerisine sokamazdı. Martius, onlara dokunup, parmak uçlarında saf ipekten daha da yumuşak olan saçlarını hissetmek istiyordu. Daha demin kulağının arkasına attığı saçın yeniden gözünün önüne düşmesini istedi bu sefer. Belki o zaman daha yavaş bir şekilde, zevkini çıkararak tenine değmesini sağlayabilirdi. Ama şu an, bu düşüncesi için geç kaldığını biliyordu. Aurélia’nın gözlerini bardağına diktiğini fark edince, o da kendisininkine yöneldi. Oturduğu yerde biraz kıpırdanarak, gergin vücut kaslarını rahatlatmaya çalıştı. Ama bundan çok içtiği kahvesi rahatlattı kendisini. Çabucak bitirmek gibi bir çaba içerisinde değildi ama yine de, iki içişte kahvenin yarısını bitirmiş olduğunu gördü. Göz ucuyla Aurélia’nın kendisini izlemekte olduğunu fark etti. Bu yüzden yavaşça başını ona doğru döndürdü. Dudaklarının kenarlarına küçük bir tebessüm oturtmuştu. Martius o anda, kızın saçlarına vuran güneş ışığı ile ne kadar güzel olduğunu düşünerek yutkundu. En azından yanağına bir buse kondurmak için içi gidiyordu.

Saçlarını hareketlendirip, güneşin gelmesini engellediğinde genç, nefesinin kesildiğini hissetti. Ama birkaç saniye içerisinde ikisinin de dikkati dağılmıştı. Aurélia’nın cep telefonundan gelen ses, ikisinin arasına bir uçurum gibi çöktü. Martius bakışlarını masaya doğru çevirdi ve küçük bir lekeyi gözüne kestirdi. Kızın yanında kiminle ne konuştuğunu bilmiyordu, dinlemek de istemiyordu zaten. Biri onu bir yere çağırıyor ise ve acilen kalkması gerekse, ne yapması gerekeceğini düşünüyordu. Herhalde gerçekten bir şeyler içmeye ihtiyacı olurdu. Herhangi bir şey değil. Sert bir içki mesela. Ve muhtemelen bu gece düzgün bir uyku çekemezdi. Eline şans geçtiği halde, onu öpemediği için kendisini suçlardı. O sırada gözlerini dikmiş olduğu leke sinirine dokunmaya başlamıştı. Aurélia’nın telefonunu kapatma sesini işitti. Lekeyi oradan kazımak gibi bir isteğe kapılmış olsa da, onun yanında saçma bir davranışta bulunmak istemiyordu. Masa üzerindeki alelade bir lekeyi kazımak da kesinlikle saçma bir hareket tanımına giriyordu. Yanında oturan Aurélia’nın sırtını dikleştirdiğini hissetti. Oturdukları koltuk birleşik olduğundan dolayı, birbirlerinin hareketlerini hissetmeleri oldukça normaldi. Onun, kendisine yaklaştığını hissedince ilk başını, sonra da vücudunu ona doğru döndürdü. Gözleri yeniden kesişirken, Aurélia’nın yumuşak ellerini boynunda hissetti. İlk başta kendisine sarılmakta olduğunu fark edemedi ama fark ettiği anda ellerine hâkim olamadı. Onu belinden sararken, kokusunu doyasıya içine çekmeye çalışıyordu. Tek elini belinden yukarı doğru kaydırdı ve saçlarını okşamaya başladı. Gerçekten düşündüğü gibi olduklarını o an fark etti. İpek bile onun saçlarıyla kıyas edemezdi. Ne yapacağını şaşırmıştı ama. İçinden geldiği gibi onu öpmek ya da sarılmaya devam etmek arasında hangisini yapması gerektiğini şaşırmıştı. Aslında hangisini daha fazla istediğini bilmiyordu. Ya da ne demesi gerektiğinden emin değildi. Hayatında ilk defa böyle bir şey yaşadığından dolayı eli ayağına dolaşmıştı. Aslında çekindiği şey istediği şeyi yapmak değildi, onu yaptıktan sonra Aurélia tarafından terk edilmekti. Bu yüzden yanlış bir şey yapmaktan ölesiye korkuyordu. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes alarak, kızın kokusuyla ciğerlerine bayram yaptırmaya devam etti. Aklındaki tek bir soru işaretine söz geçiremiyordu. 'Neden bana sarıldı?' Sarılma nedeni olarak aklına sadece bir şey geliyordu. O da Aurélia'nın kendisinden hoşlandığı gerçeği. Ama başka bir seçeneğin olup olmadığını tartmaya çalışıyordu. Belki de Nathaniel'dan sonra sarılacak birine ihtiyaç duymuştu. Gerçek bir arkadaş sarılmasına. Martius, boğazına bir şeyin düğümlendiğini hissetti ama Aurélia'nın bunu fark etmemesi için hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam etti. Kendini fazla umutlandırmak istemiyordu ama Aurélia'nın kendisinden hoşlanıp hoşlanmadığını sadece bir yolla anlayabilirdi. Onu öperse ne karşılık verecekti? Bir arkadaş olarak sarılmış olabilirdi ama bir arkadaş, diğerini öylesine bir sebeple öpmezdi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aurélia B. Morrison
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Aurélia B. Morrison


Mesaj Sayısı : 303
Kayıt tarihi : 25/01/11
Gerçek Yaşı : 26
Nerden : NewY.

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 10:03 am

Martius’a sarıldıktan sonra saçlarında hissetti pamuk gibi ellerini çocuğun. Kız bu sefer daha da heyecanlanmıştı. Eli ayağına dolanmış gibiydi. Çocuk bir eliyle kızın belini tutmuş kendisine doğru çekiyordu. Sarılıyorlardı birbirlerine. Ya dostça ya da arkadaşça. Peki ya bu bir aşkın simgesiyse ? Aurélia ne yapacaktı? Bilmediği bir anda Martius’un da ona karşı birkaç gizli ve büyüleyici duygu hissettiğini öğrenirse nasıl davranacaktı Aurélia? Tüm bu düşüncelerin yorgunluğuyla kendini istemeye istemeye geriye doğru çekti. Sanki zamanın durmasını istiyormuş gibiydi genç kız. Hep ama hep, Martius’a sarılmak, onun biricik kokusunu içine çekmek ve bedenini onun bedenine değerken hissetmek istiyordu. Her zaman onunla yan yana bulunmak, her zaman aynı ortamda olmak istiyordu onunla.

Kendini geriye doğru verdikten sonra derin bir nefes aldı. Yüzüne doğru gelen eli hissetti Aurélia. Yumuşacık, pamuk kadar beyaz tenli bir elin yüzünde olduğunu hissetti çok geçmeden. Martius çenesini tutmuş kendi dudaklarına yaklaştırıyordu Aurélia’nın dudaklarını. Kalbinin ritmine hiçbir şekilde uyamayan ve sahip çıkamayan Aurélia bu sefer kendisini heyecandan bayılacakmış gibi hissetti. Sevdiği çocuk onu öpmeyi arzuluyor gibiydi. Çok geçmeden aralarında pek bir mesafe kalmamıştı. Hatta birkaç santimden fazla ara bile yoktu dudaklarında. Aurélia çocuğun gözlerine odaklandı. Çocuğa hayranlıkla baktı. Ona daldı. Arzuladı Martius’u öpmeyi. Gözlerini hayallerine dalmak istercesine kırptı ve kapattı. Tekrar açmak için yeltelendiğinde dudağında bir baskınlık hissetti. Bir ıslaklık, pürüzsüzlük. Gözlerini açtığımda karşısında iki çift kapalı gözün olduğunu gördü. Martius ile öpüşüyorlardı. Evet. Hiç beklemediği anda, beklemediği şekilde. Aurélia kendisine hakim olamıyordu. Kırmaktan korkuyordu onu. Öpüşmelerine devam ederken Martius’un pamuk ellerini saçlarına götürdüğünü hissetti. Saçlarını okşayarak öpmeye devam ediyordu bu sefer Martius Aurélia’yı. Aurélia heyecandan dayanamadı, yanlış bir şey yapmaktan korktuğunu düşündü zamansızca. Kendisini geriye çekerek kararsız ve şaşkın bir eda takındı. Telefonunu eline alarak ayağa kalktı. “Gitmem gerek. Annem be-bekliyor.” Hızlıca montuna ve çantasına uzandı. Onları eline aldıktan sonra kaçarmışçasına Starbucks’dan çıktı kız. Heyecandan ve mutluluktan delirecek gibiydi. Peki ya sonra ? Neler olacaktı kim bilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martius Griswold
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Martius Griswold


Mesaj Sayısı : 288
Kayıt tarihi : 05/02/11
Gerçek Yaşı : 30

Çikolatalı aşk tadı. Empty
MesajKonu: Geri: Çikolatalı aşk tadı.   Çikolatalı aşk tadı. Icon_minitimeC.tesi Mart 19, 2011 10:42 am

Sarılırken Aurélia’nın kendisini yavaş yavaş geriye çekmesiyle, Martius büyünün bozulmaya başladığını hissetti. Ne de olsa sonsuza kadar birbirlerine sarılamazlardı. Ama ister istemez bu anın sonsuz olmasını dilemişti. Kim bilir bir daha ne zaman sarılabileceklerdi böylesine? Aurélia sarılmayı kesmek istiyorsa, Martius bu konuda bir şey yapamazdı. Zorla devam ettiremezdi ya onu. Kollarını onun belinin etrafından çekti ve geriye doğru çıktı. Hala birbirlerine çok yakın olduklarından dolayı Martius, bu şansı denemesi gerektiğine dair bir his duydu. Aklından sadece bir düşünce geçiyordu o sırada. ‘Şimdi ya da asla.’ Eliyle Aurélia’nın yüzüne dokundu, yumuşak olan yanaklarını okşadı. Daha sonra elini çenesinin altına yerleştirdi. Martius’un boyu, onunkinden uzun olduğundan dolayı öpmesi için onun kafasını kaldırması gerekecekti. Dolayısıyla kendisi de biraz başını eğmek zorundaydı. Kızın çenesinin altına yerleştirmiş olduğu eliyle, başını yukarı kaldırdı ve gözlerinin içine bakmaya çabaladı. Herhangi bir çekinme görmediği için devam etmeye karar verdi. Aurélia’nın gözlerini kapatması ile birlikte dudaklarını onunkilere bastırdı. O da gözlerini kapatmıştı. Aslında kızın, gözlerini kapatmış olmasına sevinmişti Martius. Öbür türlü açık bırakmış olsaydı, kendisine güvenmediğini hissederdi. Daha demin sahip olmak için kendini zor tuttuğu dudakların artık kendisine ait olduğunu hissetti öpmeye başladığı ilk anda. Sanki hiç bitmeyecekmişcesine doyumsuzca öpmek istiyordu onu. Bu şansı bir daha elde edemeyebileceği olasılığı, dudaklarını kamçılıyordu sanki. Tek eli hala kızın çenesinin altında duruyordu durmasına ama diğer eline söz geçiremiyordu. Ama saçma bir şey yapmadı, eli kızın saçlarına yerleşti. Şimdi onun yüzünü kendisininki bastırıyor ve daha tutkulu bir şekilde öpüyordu. Daha önceden birini öperken neden böyle bir şey hissetmediğine dair bir merak yerleşmişti kafasına. Ama Aurélia’nın bir anda geri çekilmesi ile Martius’un bütün düşünceleri havada kalmış gibi oldu. Tam onun da kendisinden hoşlandığına dair sağlam kanıtlar bulmaya başladığı için seviniyordu. Kız, telaş içerisinde telefonunu kaptı ve ayağa kalktı. Kekeleyerek dediği şeyler ile Martius, midesine yumruk atılmış hissine kapıldı. O anki yüz ifadesinin nasıl göründüğünü sadece tahmin edebilirdi. Muhtemelen hayal kırıklığının en büyük izlerini yansıtıyordu. Aurélia'nın diğer eşyalarını da hızlıca kapmasını, sanki kuş bakışı bir şekilde izliyormuş gibi oldu. Starbucks’ın kapısından çıkana kadar, Martius neler olduğunu anlayamamıştı bile.


Martius neden bunu denemek zorunda olduğunu düşündü kafasının içerisinde. Daha beş dakika ötesinde Aurélia’nın gerçek duygularını merak ettiğinden dolayı bu yöntemi denemek istemişti. Şimdi onun duygularını öğrenmişti işte. Kendisinden kaçtığına göre muhtemelen onu arkadaşı olarak görmüştü ve Martius’un kendisini öpmesini beklememişti. Annesini de büyük bir ihtimalle bahane etmişti. Martius’un mantığının bir yarısı bunu denememiş olmayı diliyordu. Ama bir kısmı da denemiş olduğu için memnundu. Merakının kendisini yiyip bitirmesini engellemiş oluyordu çünkü bu durumda. ‘Peki, böyle iyi hissedebilecek misin?’ diye soruyordu kafasının içerisindeki ses. Bunu kendisi de merak etmiyor değildi. Reddedilmenin verdiği acıyı nasıl atacaktı üstünden? Belki bir daha asla Aurélia kendisiyle yan yana bulunmak istemeyecekti. Bunu isterse de şaşmazdı Martius. Ne de olsa onu hazırlıksız bir anda yakalamıştı. Bu da onun boşluğundan yararlanmış olduğunu gösterirdi. Ellerini başının iki yanına yerleştirdi ve dirseklerini masanın üzerine koydu. Bu durumu hak etmiş olduğunu biliyordu. Kim bilir şu anda Aurélia onu nasıl biri olarak düşünüyordu. Ondan faydalanmak istemiş olduğunu sanıyordu muhtemelen. Böyle bir durumda bir kızın neler düşüneceğini bilmiyordu ki! Tahmin de edemiyordu, başı şişmişti ve ağrımaya başlamıştı. Gözlerini yeniden masanın üzerindeki lekeye kenetledi. Artık o kadar sinirine dokunmaya başlamıştı ki, onunla uğraşmak değil kalkıp gitmek istiyordu. Bu yüzden kasaya gidip ödemeyi yapmak üzere oturduğu yerden kalktı. Bacakları uyuşmuştu, dizleri ise ağırlığını taşımayı reddedercesine titriyorlardı. Bunun daha fazla sürmesine izin vermeyerek, bacaklarını salladı. Fazla bir süre oturmaktan dolayı bunun olduğunu düşünüyordu ama kendini kandırdığını hissediyordu. Kasaya yöneldi ve hesabı ödedikten sonra, Starbucks’ın içerisindekilere bakınmadan kendini dışarı attı. Güneşin hala etkisini gösterdiği sokakta hala çiftler görmek mümkündü. Bu yüzden başını yere eğdi ve eve yürüyerek gitme kararı aldı. Güneşi görünce bile aklına Aurélia ve saçları geldiğinden dolayı rahatsız olmuştu. Ama bunun yakında geçeceğini düşünüyordu. Ne de olsa bilinçaltı, akıl sağlığını korumak için hayal kırıklığı ve acıyı silerdi zihinden.

-SON-
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Çikolatalı aşk tadı.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Bitter Çikolatalı Waffle

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Starbucks-
Buraya geçin: