Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Çünkü tatil. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Çünkü tatil. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Çünkü tatil. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Çünkü tatil. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Çünkü tatil. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Çünkü tatil.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeSalı Haz. 07, 2011 7:04 am

    Güneşin gözlerini kamaştırmasıyla ilgili değildi bu rengin ona çirkin gelmesi, belki desenidir nedeni diye düşündü. Ama açık sözlü davranacağı için söz vermişti uzun zaman önce, onun bunu unuttuğundan emin olsa dahi hala duruyordu sözünde. İstikrarlı olabildiği tek konu buydu belki de, tabii bir de hiçbir şeyi elinde tutamayışı vardı ki bunun da istikrarsızlık belirtisi olduğunu kısa bir zaman içinde fark etmişti. Yaptığı hiçbir işten memnun kalmıyordu öncelikle. “Öncelikle” ama sonrası yoktu, en iyisini yapabilecek kadar yetenekli, zeki ya da şanslı olsa bile yarıda bırakıyordu. Dağınıklığının nedenini de buna bağlardı, gerçi son aylarda başkalarını suçlamaktan başka bir şey yaptığı yoktu.

    Göğüslerinin şekline anlam veremedi önce, sonra gözlerini kaçırdı. Git gide gülünçleşiyordu gözünde, her yaşıyla biraz daha aptallaşıyordu. Ya da tam tersi, buna anlam verebilecek kadar ucuna gidemiyordu düşüncelerinin. Yarıda kesiliyordu her şey, başka bir şeye kayıyor düşünceleri ve bir öncekileri unutuyordu. Belki de kullanılabilecek bir beyninin olmayışı yüzündendi hafızasının böyle kısa süreli olması. Gerçi ailenin psikologuna gidecek olsa tekrar Ritalin almaya başlamasını söylerdi. Odaklanmak istemiyordu ama hiçbir şeye, birkaç gün içinde 23234092348 yaşına gelebilmek için her şeyi yapardı. Ya da 80. Yasal olsaydı herhalde sevdiklerini kandırıp ötenazi yaptırırdı. Tabii bunun için önce kendisini sevenlerden haberdar olmalıydı, liste o kadar uzun değildi gerçi. Ötenazi. Her zaman kendisine çok güzel gözükmüştü, intihar kadar itici değildi hem. 50’lerine gelip çocuklarına ya da torunlarına bırakabilirdi her şeyi. Başkalarına muhtaç kalmayı istemiyordu, yaşamak ve acı çekmeden ölmek. Bastona dahi tahammül edemeyeceğini biliyordu hem ve kendisi o duruma gelene dek de teknolojinin gelişeceği yoktu. O ölene kadarki süre içinde Back to the Future’daki gibi uçan kaykaylar üretilmeyeceğine göre, yaşamasına gerek yoktu. Gerçi henüz uçamasa da boynunu kırmasını sağlayanı vardı ama, bu da onu ölümden döndürmüştü. Annesinin hastanedeki çöpe attığı iki parça halindeki, üzerinde hayatında gördüğü en çirkin grafikler olan kaykayı hatırlayabiliyordu. Uzun bir dönem kâbuslarından çıkmamış olacaktı ki, hatırlıyordu unutkanlığının aksine.

    Desenler ona şimdi denese bile başkalarının ne olduğunu anlamayacağı kenar süslerini hatırlattı. Üç çizgi, altına bir üç çizgi daha ve çapraz olan uçları birleştir. Ancak bir aptalın yapamayacağı bir şeydi bu, tabii eğer disleksi değilse. Maalesef değildi, ailesi doktorun konuşmasından sonra bir kez daha hayal kırıklığına uğramışlardı. Aptal olmasındansa, hasta olmasını yeğlerlerdi. Belki de onlar yüzünden aptaldı, bunun onlardan geçmiş olabileceğini düşünmüyorlardı. Daha doğrusu, olmayan hiçbir şeyin çocuklarına aktarılamayacağını. Gerçi bu tezi de çürütmüşlerdi, kanıtı yaşça olmasa dahi kendisinden daha olgundu herkesin gözünde. Kız kardeşine tapınabilirdi zaten, artık herhangi bir dine bağlı kalmak istemediğine göre.

    Çiçeklerdense kalpler ona daha itici gelmişti, neyse ki hiçbir zaman kalplerle kaplı olan bir elbise üretmezlerdi. Kalplerin her zaman megalomanlar için olduğunu düşünmüştü, bunun insanların moda anlayışlarında yer almıyor oluşundan memnuniyet duydu bir an için. Gülüşümü sakladı annesinden, böyle bir durumda gülünmezdi.

    Nasıl bir durumdu kendisi de haberdar değildi ama, bir şekilde alıkoyuyordu onu planlarından. Yeni taşındığı dairesi her şeyden etrafındaki sınırları biraz daha genişletmişti, bir Jonathan değildi ama uçmak da istemiyordu zaten. Kollarını boynuna doladı ve ayrıldıktan sonra kısa bir öpücük kondurdu yanağına. İşe gitmesi gerektiğini söylemesi yeterdi, herhangi bir kıyafetle ya da belli saatler içinde çalışmadığına göre buna inanmamasına imkân vermiyordu. Buluştuklarında ne söylemesi gerektiğine karar verirken neden şehre döner dönmez onu aradığı sormadı kendine. Bulamazdı cevabı zaten. İyi bir bahanesi vardı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeÇarş. Haz. 08, 2011 8:13 am

Belki Ghost World’teki Scarlett Johansson ve Thora Birch’in alay ettiği satanist çift gibi şemsiye edinebilirdi o da, güneş öyle rahatsız ediyordu ki Steve Buscemi gelse dahi kurtaramazdı kendisini. Gerçi o adama da güvenecek değildi, kesinlikle düşündüğünden daha çirkindi filmlerdeki makyajının ardında. Golden Globe kazanmış olsa bile ilgisini çekmezdi, G-Force’daki o ince sesi- Ah, neredeyse tüm haftasını DVD’leriyle geçirmişti. Günde 9023498009828094 film izliyor olması henüz yazın başlamış olduğu anlamına gelmezdi, gerçi yaz Haziran itibariyle gelmişti ama tatile sınavları bittikten sonra -çoktan- girmişti bile. Tabii ki, sonuç beklediği gibiydi. Yani annesinin beklediği gibi değil, üzülmüyordu ama başvurularının her birinin geri çevrilmiş olması moralini bozdu biraz olsun. Aslında her biri değil, ancak şehirden ayrılmayacağına söz vermişti ve kendisinin bihaber olduğu ve annesi tarafından atılan imzasının bulunduğu formlar deli etmişti kendisini. Odasıyla bütünleşmiş olmasının tek nedeni bu değildi tabii ki, belki şemsiyeler olabilirdi. Kendisini birkaç kez yağmur yağacak diye tatmin etmeye çalışmış olsa da sn. meteoroloji tabii ki başka nedenlere bağlıyordu hava durumunu. Yalan. Yalan. Ve yalan. Televizyona güvenemeyecek durumdaysalar- Tabii ki televizyonla olan ilişkisi artık DVD’lerinin ardındaydı ama ondan da vazgeçecek değildi. Tabii. Tabii. Birkaç nesille birlikte televizyonun önünde ölüp gidebilirdi ama bunun yanına başka şeyler de eklendiği için tek değişmeyen şey poposunu büyüttüğü gerçeğiydi. Aynı ondan bir önceki, bir önceki ve bir önceki nesil gibi. Doctor Who’yu esas alırsa, 1963’ten beri. Her hafta vizyona giren 3459873498 filmden bahsetmiyordu bile, onlar da elinin altındaydı ve poposu için git gide endişelenmeye başlamıştı. Ayrıca sene içinde yapacak bir şeyler bulmalıydı kendine tatili boyunca sürecek yadırgayışlardan önce.

Ne yani? Gandhi Harvard’a mı gitmişti? Hem devlet başkanı olmayacaktı Obama gibi. Karısının Chicago’dan mezun olduğunu hatırlıyor gibiydi, ama Harvardlı bir koca bulmak gibi bir amacı yoktu şu an için. Gerçi Hogwarts’a gidemediği sürece diğerlerini de istemiyordu, sahi- Miss Granger gibi Brown’a gitme şansı da yoktu, belki- Bilmiyordu, yaz sonuna dek bir yer bulmalıydı kendisine. Saçlarını kestirse onun gibi bir şey sağlar mıydı?

Baba ve kızı, yani Serge ve Charlotte’u, bir de Zaz’ı dinleyip durmuştu geceler boyunca. Charlotte için üzüldü son bir kez daha babasının genlerini de taşıdığı için. Telefonunun nerede olduğunu da bilmiyordu çalana dek. Bir anda uykusunu bölen gürültüyle karşılaşmıştı. Güneşin doğduğunu biliyordu ama, ya Pocketfull of Sunshine? Olive. Arayana bakılırsa ısrarcıydı diğer mesaj atan kişilere rağmen. Telefonu eline aldığında gözünü korkuttu ekran, üzerindeki birkaç satırdan değil. Başı dönmüştü ve duvar kâğıdında olan yaratık rüyalarına girmesini istemeyeceği türdendi. Ne zaman oradaki yerini aldığını bilmiyordu ama tumblr’dan fırlamış olduğundan emindi. İç çekti ve son aramayı baktı o 4 haneli ve annesini uzak tutan şifreyi girdikten sonra. Numara kayıtlı değildi ama aynı numaradan gelen mesaj açıkladı her şeyi.

Telefonu kalktığı yatağa fırlatıp banyoya gitti, aldığı duştan sonra arayacağını biliyordu telefonunu ama aldırış etmedi battaniye yığınının ardında kaybolmasına. Saçlarını yıkadıktan sonra henüz geçebildi baş dönmesi, ne giymesi gerektiğini düşünmeye başladı soğuk suyun altında. Diz kapakları titremeye başlayana dek ayrılmadı oradan, neden görmek istediğini bilmiyordu onu. Şimdiye dek şans eseri edindiği tek arkadaşı olmuştu. Telefondaki sesini duyduğunda ne yapacaklarına anlam veremedi, gülümsedi o görmüyor olsa da. "Tamam, alışveriş."




En son Alex Miller tarafından Cuma Haz. 24, 2011 9:05 am tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimePtsi Haz. 13, 2011 1:12 am

    Kimsenin saçlarına dokunmasına izin vermemişti, tabii ki saçlarına dokunabilirdiniz ama- Kimseden kastedilen şey makas diyerek geçiştirebilirdi bunu, bir de üzerine o çirkin kahkahasını eklerdi. Ne kadar suni gelse dahi kulağa, bazı insanlar onun sevimli olduğunu düşünüyorlardı. 20’lerini neredeyse bitirecek olan bir “adam” için sevimli kelimesi rahatsız edici olmalıydı aslında, ama zaten 20’lerini bitirecek bir adam değildi. Adam değildi, “Senden adam olmaz.” denmemişti yüzüne karşı ama söyleseydi bunu birisi şimdi karşısına geçip “Ben demiştim.”leme şansı olurdu herhalde. Her neyse.

    Sonuç olarak saçları İngiltere’deki galadan beri oldukça uzamıştı, bukleler belirmişti gene. Ve yaz. Tatili diliyordu, evet ama sıcak- Kışa, yağmura tapındığını söyleyemezdi ama baharın ellerinden boş yere kayıp gitmesi üzüyordu onu en çok. Ve sıcak. Boynundan bir ter damlası kaydı gene, klima arabayı soğutana dek büyük ihtimalle istediği yere varacağı için camları açmayı tercih etmişti. Azami hızla gitse dahi hiçbir şey sağlamıyordu bu da. Tüm camları açtı, Brooklyn’den ayrılana dek diğer arabalardan sıyrılamayacağını bilse dahi umutluydu. En azından yolun yarısında yalnız gitmeyecekti. Evden çıkarken artık evinin yatak, televizyon ve bilgisayar haricinde şeylerle doldurması gerektiğini düşünmüştü. Annesinin kucaklamasından kaçarken bu işi nasıl yapması gerektiğini bilmiyordu, birilerinden yardım istemek için de vakti yoktu. İnsanların günlük planları olmasını dahi garipsemişti çoğu zaman, yani haftalar önce kararlaştırılanları. Meşgul olduklarını söylediklerindeki ifadeleri hayal kırıklığıyla mı yoksa hazla mı kaplıydı bilmiyordu. İnsanlar sosyal olduklarında kendilerini başka bir yerde hissediyorlardı sanki, gözünde hepsi aynı berbat yerdeydiler. Onlar ölene kadar da pek bir şey değişmeyecek gibiydi.

    Onu alması gerektiği yerde nasıl onu bulabileceğinden emin değildi bile. Hafta sonu ve herhangi bir ‘özel etken’ olmamasına rağmen trafik gene de karışıktı ona göre. Park Avenue’ye koşarak gitseydi, ya da o Superman’in sembolu bulunan tişörtleri giydiğinde uçabilseydi şimdi çoktan buluşmuştu Alex ile. Onu görmek istemesini yadırgamadığını umuyordu. Neden başkaları yerine yalnızca iki kez görüştüğü birini çağırmıştı? Ve neden alışverişe? Yalnız gitmesi gerekmez miydi? Ya da belki yakın bir arkadaşını, ailesinden birini götürürdü yanında? Yalnızca yiyecek birkaç şey alacaktı, bunu büyük bir seremoniye dönüştürmesinin nedeni neydi? Aslında alışveriş kelimesinin dilinden dökülmesinin nedeni tamamen Staten Island’ta bildiği tek yerin Great Wall olmasıydı. Aslında mağazanın Brooklyn’de de olduğunu biliyordu ama Staten Island’ı buradaki gürültüye yeğlerdi. Hava belki daha serin olurdu? Daha sessiz? Ya da daha- Hayır, yani belki kalabalık olmazdı orada? İstediği neydi bilmiyordu bile, direksiyona sabitlediği ellerine sabitlendi gözleri. Işık yandığında fark etmedi, arkadaki aracın kornasıyla uyandı o gündüz düşünden. Gündüzünü mahveden düşüncelerden, iç çekti gaza basarken.

    Kendisini beklediği yer düşündüğünün aksine onu bulmayı zorlaştırmamıştı, birkaç taksinin ardına saklanmış gibi görünse dahi sonunda gördüğü suret yetmişti onu tanımasına. Arabayla kaldırama yanaştığında onu tanımış gibiydi. Hemen durur durmaz kapıyı açıp içeri atladı. Derin bir nefes aldıktan sonra omzundaki küçük çantayı çıkartıp kucağına koydu. Dudaklarını birbirlerine bastırarak genişçe gülümsedi. Julian artık biliyordu neden onu görmek istediğini. Sol kaşını kaldırdı, zaten sağ tarafı kimsenin hükmedebileceğini sanmıyordu. Yani kimse sağ kaşını kaldıramazdı, her neyse. “ Peki, kim seni takip ediyordu?” Mantıklı bile değildi sözleri, ezberlemesi için replikler verilmemişti eline ne de olsa. Ama suratı asılmadı, gülümsedi ona.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimePtsi Haz. 13, 2011 1:56 am

Alışveriş yaparken eşlik edecek birisi gibi görmüyordu kendisini. Annesine evde kalmak için söylediği bahaneler gibiydi, hiçbir alışverişi sevmemişti En azından annesiyleyken. Gerçi annesi tahammül edilebilinecek birisi değildi. Annesini sevmezdi bile, ona katlanmasının tek nedeni annesi olmasıydı herhalde. Annesi. Annesi. Annesi. Aralarındaki bağın git gide koptuğun haberdar bile değildi, her ziyaret sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyor ve herhangi bir şey yaptığında da çirkin ifadesine bürünüp yadırgıyordu kendisini. Nefretinin bu kadar büyüyebileceğini düşünmemişti buraya gelirken, aklından geçen yalnızca ayrı kaldıklarında birbirlerini özleyecek ve yan yana geldiklerinde ise tek konunun bu özlem olacağıydı. Ama öyle olmadı, kendi suretinin yirmi dört yıl yaşlandırılmış ve bedeninin de birkaç eklemeyle güzelleştirilmiş hali her seferinde burnundan getiriyordu yaptıklarını. Bir de şey vardı, asla annesi onun gibi düşünmezdi. Her fikrine karşı çıkardı, sanki ondan hesap sorar gibi. Doğumunun, varoluşunun bir hata olduğunu biliyordu ama annesi seçmişti bunu. Babasına gelince, zaten aile saklıyordu onu. Tam adını bilmesi de ilkokulda kullandığı soyadı sayesindeydi, yoksa annesi ondan tükürürcesine “baban” diyerek bahsederdi. Hayatının dönüm noktasıydı o adam, aklında çıkarmaya çalıştı onu. Yaz bitene dek halletmesi gereken işlerden birisi de buydu, onunla tanışmak. Avukatın, daha doğrusu henüz okuyordu ama, söylediğine göre buna hakkı vardı.

Giyindikten sonra telefonu almak için kendisini bir kez daha dağınık yatağına attı. Her an Nymphadora’nın odasına girmesini bekliyor gibiydi, toparlanacaktı ama- Ah, vakti yoktu değildi. Battaniyenin arasında bulamadı telefonu, sonra aşağı sarkan eli yerde gezindi. Birkaç saç teliyle birlikte yakaladı telefonu. Julian’ın numarasını ararken buranın cidden temizlenmesi gerektiğini düşünüyordu. Onu almak için geldiğini söylemişti, Park Avenue’ye gelmesi için beş dakika verdi ona. Trafiği de sayarsa, aşağı inmek için uzun dakikalar vardı önünde. Merdivenleri kullanmayı bile seçebilirdi, “Görüşürüz.” dediğinde çantasını arıyordu. İçindeki cüzdanının yanına telefonunu da koydu. Kulaklığı almadı yanına, annesi gibi onunda müzik dinlediğinde çıldırmasını istemezdi. Gerçi annesiyleyken onu dinlememek için müzik dinlerdi, buna ihtiyacı olmayacaktı bugün.

Belki de ilk defa minnettardı uzun yapılara, gölgede olmak düşündüğünden daha konforluymuş gibi geliyordu. Güneş ile araları son zamanlarda zaten hiç iyi olmamıştı. Odaya sızan ilk ışıkla bir geceyi daha uykusuz geçirdiğini fark ediyordu. Ya bir film izlerken ya da yatağında hapsetmişken kendini, rüyalar dahi göremiyordu bazen. Klimaya rağmen güneşin doğuşuyla kendini hissettiren sıcaksa ayrı bir sorundu. Pek de beklemedi Julian gelene dek ve önündeki taksinin ardındaki arabada onun olduğunu görünce hızla yürüdü arabaya. Durmasına dahi fırsat vermeden kapıyı açtı. Sorusuna bahanesi ise “Taksici sanırım beni bekliyordu, sanırım. Bakışlarını görmeliydin, insanların sanki şehirde arabalarını kullanmaları yasakmış gibi.” dedi, ilk başta sesi biraz olsun çatlamıştı. Günlerdir yüz yüze yaptığı ilk konuşmaydı belki de. Omuz silkti, tekrar hareket etmişti araba. “Ayrıca beni bekletmediğin için öyle memnunum ki, bazıları bir yere geç gitmenin ‘havalı’ olduğunu düşünüyorlar.” Bakışlarının kendisi üzerinde olduğunu sanıyordu ama arabadaydılar, çenesinin düşmüş olmasının arabayı süren kişinin onu izlemesine neden olmayacağını biliyordu. Nedense aklına yığılan her şeyi söylemek istiyordu, gülümsedi tekrar. “Ve merhaba.” ve tekrar durdu araba, sevmiyordu trafiğin işleyişini. “Ve bir de şey var, insanlar neden trafiğin kötü olduğunu soruyorlar. Neden bu kadar çok araba olduğunu değil.” Bakışlarını gözlerinden ayırmadı sonra, önlerindeki araba ilerlediğinde çevirdi tekrar yüzünü yola Julian. Gülmemek için elinden geleni yapıyor gibi görünüyordu, yanaklarının gerildiği görebiliyordu ama. “Tatil cidden beni oldukça yoruyor, en iyisi neden alışverişe gittiğimizi sormadan önce radyoyu açman olur gibi. Ya da- bilmiyorum ama bir şeyler dinleyebiliriz.”



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimePtsi Haz. 13, 2011 11:22 pm

    Kendisi konuşan olurdu hep ve dinlemezdi kimse, şimdi ise sanki hayalleri gerçekleşiyormuş gibiydi. Krizler gibi bazen yalnızca konuşmak istiyordu, aslında konuşmak değil. Başkalarının onu dinlemesini, konuşuyordu zaten. En azından boş zamanlarında, yani gözünde boş zamanları yalnız olduklarıydı. Radyoyu değil de içindeki listenin çalmasını sağladı, Travis. Travis. Travis. Travis. Sonra şarkı bitmeden önce duraksayan sözlerden sonra konuşabileceğini düşündü. “Aslında evden çıkarken o boş odaları doldurmak istiyordum, yani şey-” İnsanlarla konuşmak için önceden düşünmeliydi. An be an dilinden dökülürken sözler kendine güvenemiyordu. “Evde yalnızca benim odam dolu. Daireyi ilk başta ailemden gizlemem yüzünden sanırım, taşınırken hiçbir şeye ihtiyacım olacağını sanmıyordum. İnternetten bir yatak sipariş ettim, şu an için yalnızca bu ve her acıktığımda dışarı çıkıyor ya da pizza yiyor olmaktan da pek hoşnut değilim açıkçası.” Eve nasıl aceleyle yerleştiğini düşündü, dolabındaki her şeyi bulabildiği en büyük bavula yığıp ayrılmıştı. Biraz geç kalmıştı aslında, yaşına göre. Zaten her şeyde geç kalmıştı. Liseyi bitirdiğinde dersleri düşünmek için örneğin. Bir de, üniversite. Artık pek de umursamıyordu ama mezun olduğu yıl herkes tarafından yadırganmıştı bu. Anılarına bakınca o yıl büyük bir kayıptı gözünde. Bir de uykusuzlukları, birkaç günde bir eve uğrayıp yaklaşık gün boyumca uyuyordu. İç çekti.

    Otoparkta yer bulmak kolaydı düşündüğünden, içeri girene kadar da tek kelime etmedi. Şimdilik tek yapmaları gereken evdeki buzdolabını doldurmaktı, odaları ya da tüm evi değil. “Yemek yapmayı da öğrenmeliyim, tabii.” dedi. Büyük ihtimalle eline aldığı her şeyi mahvedecek ve Leslie’yi çağırmak zorunda kalacaktı. Herhalde ona yemek yapmayı öğrenmek istediğini söylediğinde, her defasında, geçiştirmesinin nedeni buydu. Kendisine muhtaç etmek, belki. Gerçi annesinin de son- Yıllara gerek yoktu, yemek yaptığını oldu olası görmemişti.

    Alex. O alışveriş arabasını sürerken geçtikleri her reyonda bir şeylere takılıyordu Alex. Bir şeyler mırıldandığını duyduğunda ne dediğini sorsa dahi cevap vermiyordu Alex. Adımları oldukça hızlıydı, ona ayak uydurmak için git gide dolan alışveriş arabasıyla zorlanıyordu ama bu pek de bir şey sağlamamıştı. Pek de eğlenceli değildi alışveriş, pek de umursamıyordu alışverişi. Aklına bir şey geldi onu izlerken. Arabayı bırakıp yanına gitti, ne yaptığını anlamasa dahi kollarını birbirlerine kenetleyip ne yaptığını anlamaya çalıştı. Yalnızca her ürünün adlarını okuyor ve ardından beğenirse arabaya dolduruyor gibiydi. Eğer gerçekleştirseydi fikrini, beş dakika içinde geri dönebilirdi. Vazgeçti, her seferinde olduğu gibi. Yanında kaldı ama, arabayı önünden çekiştirmek sanki biraz daha kolaydı. Bazen topuklarını ezse dahi, söylediklerini duyabiliyordu en azından. “En son lisedeyken böyle bir alışveriş merkezine gelmiştim ve böyle büyük bir alışveriş yapmıştım, liseye kadar evin etrafındaki otuz sokaklık alandan ayrılmam yasaktı. Aynı Little Manhattan gibi. Her neyse.” Bakışlarına gelince, devam etmek istedi. “İlk kurtulduğum gün sanırım, ya da yakınlarında, annem için küçük bir parti düzenlemek istemiştik. Pasta yapmayı denediğimizi hatırlıyorum ama, yalnızca deneme olarak kalmıştı. Annem uyku saatimize dek eve gelmedi.” Neden hatırlıyordu bilmiyordu ama sanki unutamadığı ve her zaman tekrarlanan bir rüya gibiydi. Aynı dün kadar netti aklındaki görüntü, gülümsediğinde yanağındaki gamze belirdi. “Ve lise bitene kadar da saat 10’da uyumak zorunda kaldım. Bazen 9, ama hiçbir zaman 11 olmadı.”



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeSalı Haz. 14, 2011 12:13 am

Mutfağa girdiğinde harikalar yarattığını söyleyemezdi ama- Ah, gerçi şu an kaldığı yerde herhangi bir mutfak yoktu. Julian’a bakınca kıskandığını söyleyebilirdi ama aynı şey değildi onun gözünde. Hala annesinin verdiği harçlıklarla yaşıyordu, harçlık denmese dahi sistem aynıydı. Harcaması gereken miktar belirlenmiş, bankadaki kartı ise her ay kontrol ediliyordu. Her zaman bunun üniversitenin sonuna dek böyle olacağını düşünmüştü ama böyle bir şansı yoktu artık, en azından şimdilik. Bir şeyler yapmalıydı, suratı asıldı. Biraz olsun gizlenebileceği için arkasını dönüp reyonların yakınından yürümeye devam etti. Parmakları paketleri üzerinde geziniyordu. Ne olduklarına bakmıyordu bile, tanıdık gelenleri seçip arabaya yerleştiriyordu ağır hareketlerle. Söylediklerine kendisine anlam veremiyordu, her şey alışveriş hakkındaydı. Kendisi değil, kendisi için konuşmazdı tabii.

Yanına gelene dek de aynı şeyi yapmaya devam etti, onu dinlemek için gelmiş gibiydi. Adımlarını yavaşlattı, o konuşmaya başlayınca da durdu. Ardına dönmedi ama, yüzünü ona çevirmedi. Yüzündeki kırgınlığı kendisi sağlamıştı ama başka bir şey düşünmesini istemiyordu. Little Manhattan dediğinde kıkırdadı ister istemez, güldü. Bir kere daha güldü. Ne bekliyordu ki zaten, bütün gün somurtabilecek kadar istikrarlı değildi hem. Bu kelimeyi severse sevsin hayatını kâbusa çeviriyordu. Söylediklerini yürürken dinlemeye devam etti. Hesap sormasından korktu neden konuşmuyor diye. Değişken olmasından nefret ediyordu her zaman, kendiyle yüzleşmekten bile korkmasından. Gülümsemesi silinmeden önce “Birkaç dakika içinde geri döneceğim.” dedi. “Endişelenme, bir yere kaçmayacağım. Yalnızca küçük bir şey.”
“Endişelenmem.” dedi Julian. Her zamanki ifadesi vardı yüzünde, sanki güven vermeye çalışıyordu.
Geri dönüp kaşlarını çattı, hayır. “Böyle olmaz, bu şey gibi- Hani, tamam iltifat değil ama beni onaylamalısın. “Endişelenmem” değil. “Endişelenmem” olmaz.” Sözlerine anlam verebilmesini umuyordu.
“Endişelenmeli miyim?” Gülümsemesi biraz daha genişledi gözleriyle birlikte, alnında uzun kırışıklıklar oluştu. “Ama geri döneceğini söyledin.”
“Hayır, böyle değil.” dedi. Oyunbozanlık ediyormuş gibi geliyordu ona, konuşurken de doğru kelimeleri seçemiyordu zaten. Yorgundu sanki. “Bu şey gibi oldu, sanki “Seni seviyorum.”a güncelleme isteyen programlardaki gibi “Daha sonra hatırlat.” demen gibi.” Başını iki yana salladı.
Ne dediğinin kendisi dahi farkında değildi oysa. Gülümsemesi silinmedi suretinden, bakışlarını da kaçırmadı. Gülünç mü gelmişti kulağına söyledikleri bilmiyordu ama keşke bir defasında da anlaşılsaydı. Sözleri değil, kendisi.

Kaç yıl geçmişti bilmiyordu birisiyle sohbet etmeyeli, saatler boyunca. Merhaba ve hoşça kal değil, gerçi hiçbir şey düşlediği gibi olmamıştı. “İstemiyorum.”ları gerçekleşmişti ama. Belki de Tanrı’dan vazgeçmesinin nedeni de buydu. Kendisine verdiği, istemediği hayat. Tatmin olamayacaktı herhalde kurtulana dek, iç çekti. O kadar kolay değildi, asla kolay değildi gerçi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Julian Belcourt
Oyuncu
 Oyuncu
Julian Belcourt


Mesaj Sayısı : 95
Kayıt tarihi : 22/01/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 11:22 am

    Farkında olmadan önüne düşen tutamı kulağının ardına saklıyordu elleri paketlerden uzak kaldığı anlarda, onu izlemekten vazgeçmedi gözleri. Bedenini süzerken sanki bir şeyden saklanıyormuş gibi göründüğünü düşündü, kamburlaşan sırtıyla birlikte başını da çevirmiyordu reyonlardan. Bir anda hevesi kırılmış gibiydi, ne söylediğini bilmiyordu bile. Ama sonra- Sözlerinden sonra gülümsedi Alex, anlık kırgınlığının -ya da her neyse- geçmiş olmasıyla daha da keyiflendi. Tekrar eski haline gelmesini izledi, uzun boynuyla birlikte bakışları da yükseldi. Saçlarından çekti parmaklarını, nefesi tükendiğindeyse gülüşü abartılı halinden arınmıştı. Dudaklarını araladığında korktu, aklına gelen fikirleri duymadığı için rahatladı sonrasında. Verdiği cevapla diyalog kesilmedi, devam etti. Sanki aralarındaki perdeyi aralamış ve daha içten davranıyor gibiydi. Hayır, yanlış kelime seçimi! Kendisi gibiydi sanki, onunla üzerine patatesler saçarak tanıştığı gündeki gibi. Farklıydı Julian’ın gözünde, yalnızca konuşsa ve konuşsa ve konuşsa büyülenebilirdi. Her ne kadar hafta içi yayınlanan ekonomi programı konukları tadında olsa bile, kesinlikle büyülenebilirdi. Sözleri değil, sözleriyle ilgisi yok. Sözleri güldürüyordu kendisini ister istemez zaten, kendinden emin değilken bile sanki batırmaya çalışırken sakladığı yanı çıkıyordu ortaya. Her zaman mı böyleydi bilmiyordu, baş başa değilken ya da o başkalarıylayken görüşmemişlerdi hiç. Onu tanıdığını da söyleyemezdi zaten, ne zaman tanışmışlardı ki zaten? Bir mevsim mi olmuştu? Yoksa birkaç ay mı? İkinci görüşü de ilkinden sonraki haftaydı, onu öncesinde kandırdığı gibi kahvaltı etmeye gitmişlerdi. Telefon numarasını almayı da o gün akıl etmişti, yoksa araya başkalarını sokup bir şeyler yapmayı denerdi herhalde. Onu tanıyan kişilerin çok olduğunu sanmıyordu gerçi, büyük ihtimalle bu düşündüğünden daha zor olurdu. Tarif edildiğinde kim olduğu tahmin edilmesi zordu hem, koyu kahverengi saçlar ve ela gözleri olan kim bilir kaç kişi vardı okulunda. Konuşmasından ya da bakışlarından mı bahsedecekti? Bazen hırçınlaşabilmesine rağmen aslında çekingen olduğundan mı? Tüm zamanını saklanarak geçiriyordu sanki, kelimelerinin keskinliğinden korkuyordu bazen. Umursamıyordu çünkü yaşanan anı, aklı her zaman başka bir yerdeydi ve aklında yalnızdı.
    Gülümsemesine rağmen kaşları çatıldı onun onu hiç mi hiç onaylamayan reddinden sonra. Anlam vermeye çalıştı sözlerine, düşünceleri dağıldığındaysa aklına takılan kelimeye odaklandı. Tek, yalnız ve göze batan bir kelime; herhalde elde edemeyeceği tek şeydi. Bencildi ama bu herkesten daha kötü, en kötüsü olduğu anlamına gelmezdi. Şansa inanmazdı ama bunun belki ilgisi vardı şansla. Yalnız olamayacağı bir duyguydu, yalnız kalmak istememesini sağlayan duygu. Dudaklarını ıslattığında tuzu hissetti, yediği çöreğin kremasını ve kahveyi. Annesinin onu “Pasaklı.” diye azarladığı bir görüntü geldi aklına. Hemen dağılıp gitti aklında birkaç sözün ardında. Emin değildi hala ama aklına ilk gelen şey buydu. Büyük bir başlangıç ya da herhangi bir romanın sonu gibi değildi tabii ki planladığı an, yalnızca ufak bir replik. Yalnızca ufak bir replik. Yalnızca ufak bir replik. Ama hayır- Bu defa kendisiydi, tamamen kendisi. Ve yalnız bir replik. Yalnız olduğunu ortaya çıkaracak bir replik. Replik ya da tirat, her neyse. Bir anda dilinden döküldü. “Beni seviyor musun?”
    Cesaretini sınamıştı belki, ya da kendine olan güvenini. Onun gibi değildi, bakışlarını kaçırmadı ısrarla. Her an bir kız çocuğu gibi kaçıp gidebilirdi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 12:06 pm

80’li yılların yasal olmayan ancak düzenlenmeye hala dahi devam eden kokteylleri gibi, gerçi artık 80’li yıllarda değillerdi. Dışarıda karşılaştığı gömlekler hariç, ve herkesin gözlükleri. “Nostalji gözlükleri” derken kastettikleri neydi? Nostaljik fantezileriniz için, birebir, sizin için, iktidarsızlık sorunu olan sizler için, evet bayım, sizi kastediyorum, evet, sizi, 80’lerde doruklarınızda olup da şimdi sorunlarınız olan siz, artık 80’lerde ve 20’lerinde olamayan sizi, sizi, evet. AMA- HAYIR. Böyle bir cevap tabii ki veremezdi, o kadar da açık sözlü olacağını sanmıyordu zaten. İnsanlara hakaretler yağdırıyorsa onları sevmiyor demekti, insanlara daha büyük hakaretler yağdırıyorsa onları seviyor demekti, insanları kendisinden bıktırıyor, onlar için yeni ve kendisi için yeterince büyük hakaretler üretiyorsa onlara aşık demekti. Sonuç olarak, bu konuda iyi değildi. Hiç mi hiç, asla, bu soru dahi ona sorulmamalıydı. Aklından geçen iki suret de korkutuyordu kendisini, adları bile. Hatırlayamasa dahi onlardan kalan birkaç anı, ve git gide bulanıklaşan suretleri. Suretleri. Suretleri. Ve suretleri. Düşündüğünden daha çirkindi ikisi de artık gözünde, düşüncelerinin gölgesinde tahammül edilemez bir hale bürünmüştüler. Robot resimler gibi, evet, robot resimler kadar korkunçlardı. Julian’a baktı ve şekillendi parmakları arasındaki kâğıttaki çizim. Saçlarındaki bukleleri çocuklar gibi çizmişti, ilk çizdiği ile sonuncusu arasında büyük bir nefret vardı. Hatları oldukça keskindi, kalın kaşları ve donuk gözleri. O yeşil tonu göremiyordu tabii, yalnızca karakalem. Ve her zamanki gülüşü yoktu yüzünde, yayılmamıştı suretine. Ama, bu hale gelmezdi gözünde. Diğerleri gibi bir kaçış değildi, ergenliğini ya da lise hayatını da mahvedemezdi zaten. Bu yıllar geçmişti, birkaç gün önce. Geçiyordu ya da, her neyse. Midesinde bir şeyler oluyor gibiydi, aynı arabayla yaptığı uzun yolculuklardaki gibi.
Her an bir kız çocuğu gibi kaçıp gidebilirdi. Hala korkuyordu zaten. Ona baktığında utanmadığını düşündü, onun gibi değildi ama anlık da olsa davranabilirdi sanki. Kendisi için öyle büyüktü ki, onun da kelimeyi telaffuz etmediği kaçmamıştı gözünden. Geçiştirecekti belki ama, aldırış etmezdi. Fark edeceğini bile sanmıyordu zaten. Aklındakileri okuyamadığına göre neyden kaçtığını bilmiyor demekti. Gerçi bunu isterdi, hayır, neyden kaçtığını bilmesini değil. Aklındakileri okumasını. Sırlarını en azından birisiyle paylaşmak için değil, daha anlayışlı olması için. Bir dilek hakkı olsaydı üç dilek hakkı dilerdi, üç dilek hakkı daha adildi. Aynı masallardaki gibi. İlk iki dileği büyük ihtimalle kendisiyle ilgili olurdu, sorunları ve üçüncüsü de bir üç dilek hakkı daha- Ah, hayır. Buna izin verilmiyor. O zaman, sevilmeyi dilerdi. Hayır, bu da değil. Çünkü bu gerçek olmayacaktı, dileği olacaktı yalnızca. Hiçbir şey dilemezdi, dilek haklarını istemediğini belirtir ve bu fikri ortaya atan kişiyle bir daha görüşmemek üzere ayrılırdı. Cin? Cin değildi, değil mi? Dilek hakkını bırak, cinle karşılaşacak olsa… Hayatında izlediği tek korku filmi Jumanji olan birisi için… Jumanji’de bile haftalarca kâbus görmüştü, hala bitkilerden korkardı. Herhangi bir ağacın yanına yaklaşmıyor olmasının nedeni buydu, ağaca asılan salıncaktan korkmasının nedeni buydu. Yükseklik korkusu değil, yüksekten korkmazdı. Geri döndü, tekrar. En başa, anlık düşüncelerden ibaretti aklı. Hafızasına minnettardı her şeyi an be an unuttuğu için. Gözlerini açtı son bir kez ve bakışlarını ayırmadı bir daha onunkilerden. Gayet makul bir cevap olacaktı, gayet ciddi değil. Makul, düşündüğünden daha iyi.
“Sevebilirim.” Şimdi değil, şimdi düşündüğünden de korkak olduğunu görmüştü herhalde Julian. Gülümsedi, yanağındaki ince gamze belirdi. Üzerindeki gerginliği her yanında hissedebiliyordu, karnındaki ağrı kaybolmuştu. Yürümeye devam ettiler, bir yere de gitmedi. Nefeslerini düzenlemeye ihtiyacı yoktu, aklını toplamaya.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Miller
Harvard | I. Sınıf
 Harvard | I. Sınıf
Alex Miller


Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 05/02/11

Çünkü tatil. Empty
MesajKonu: Geri: Çünkü tatil.   Çünkü tatil. Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 12:08 pm

Soooooon.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Çünkü tatil.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Beklenen tatil Yeha!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Staten Island :: Great Wall Supermarket-
Buraya geçin: