Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 When your devil complains and tears you up, to start again.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Eliezer F. Aethelwulf
Balet
 Balet
Eliezer F. Aethelwulf


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 13/03/11

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimeC.tesi Tem. 09, 2011 11:30 am

Dünyanın serüvencilerinin, çaresiz insanlarının ve savaş zamanında onların Mekke'si haline gelen New York'a sığınmıştı çeşit çeşit insan. Şık bir hayat tarzı sürdürebilmek için New York'ta insanın parası olması yeterdi. Şu an aynı masada, kocaman dikdörtgen ceviz bir masa, oturduğu bütün insanlar bu tip insanlardı. Lüks otellerde yaşama, lüks lokantalarda yeme, lüks mağazalardan alışveriş yapma niyetiyle buraya gelmiş ve yerleşmiş insanlar. Bu kozmopolit kişilerin kimi ünlü, kimi dürüst, kimi namussuz insanlardı. Gözde tatil yerlerinde, kumarhanelerde, okyanusları aşan transatlantiklerde bu tip insanlarla tanışmak mümkündü; ya da işte, bu gibi davetlerde. Herkesin eğlenirmiş gibi göründüğü ama aslında hiç eğlenmediği, yüzlerinde çok başarılı sahte gülümsemeler olan insanların doldurduğu - hatta bu insanların çoğu üstün başarılı sahte kahkaha atmakta da uzmandılar- , pahalı mücevherlerin ve kaşık çatalların, kristal bardakların, pahalı çin porselenlerinin şıngırtısının doldurduğu davetler. Gümüş çatal ve bıçağını tabağının üstüne usulüne uygun olarak bıraktı. Daha henüz tatlıya geçilecekti ama vücudunu dolduran sıkıntıyı ölçebilseydi eğer, hayli uç bir noktaya dayanmaya başladığını söyleyecekti ölçen kişi ona. Solunda oturan ve kendisine hararetli hararetli bir şeyler anlatan kadına arada bir gülümsüyor ve başını sallıyor, " Evet. ", " Elbette. ", " Hmm... " gibi klasik dinliyor efekti yaratan tepkiler veriyordu. Kadın siyah saçlarını kafasının tepesinde sıkı bir topuz yapmıştı, ancak saçlarının yanlarını da kabartmıştı. Bu şekilde kafası içinde devasa bir yumurta bulunan bir kuş yuvasına oldukça benziyordu. Makyajı özenliydi ama abartılı değildi. Abartı sayılabilecek tek şey, koyu kahverengi rujuydu. Beyaz gerdanını kocaman zümrütlü bir kolye süslüyor, bu kolye koyu yeşil kadife elbisesiyle uyum sağlıyordu. Kadın sağ elini genç adamın sol pazusuna koyarken bir kahkaha atınca kendisi de dişleri görünecek bir şekilde gülümsedi.

Burada bu insanlarla oturmasının tek sebebi bu insanların ona sağlayacağı bağlantıyı kullanabilmekti. İşinde yakaladığı başarı onu tatmin etmiyordu. Çoğu insan onu yaşına göre oldukça başarılı bulmasına rağmen, kendisi bir türlü yetinemiyordu. Daha iyi olmak istiyordu. Daha iyi. Daha iyiden de iyi ve daha sonra daha iyinin iyisinden de iyi. Daha fazlasını yapabilmek istiyordu. Rudolf Nureyev gibi tartışılan bir ad, mutlak bir yetenek olmak, evrensel bir şöhret kazanabilmek istiyordu. Yeteneği vardı ve çok çalışıyordu, Ah, hem de nasıl çok çalışıyordu! , zaman yitirdiğini sanmıyordu ama gene de henüz bir Nureyev olamamıştı. Bunun bilincindeydi ve bunun kendisini üzdüğü, acı verdiği bir gerçekti. Şu an o olmasaydı, dans etmeseydi, o sahnelere çıkmasaydı da balenin gidişatı aynı olurdu. Şimdilik. Yanındaki kadından müsaade isteyerek sandalyesini hafifçe ittirdi ve yerinden kalktı. Arkasında kapanan ağır kapı, içerdeki seslere bir boğukluk getirdi. Derin bir nefes aldı ve kiremit kırmızısı, sarı fular-papyonunu gevşetti. İnce bağcıklı, kiremit rengi ayakkabıları otelin pahalı mermerinde hafif bir yankı yaratırken koridoru arşınladı ve katın göbeğine geldi. Herhangi bir yön gösterici ararken parlak yeşil yazıları olan saydam tabela imdadına yetişti. İleride, sağ çaprazındaki koridora yöneldi, koridorun sonuna kadar ilerledi yüzlerce olduğunu düşündüğü kapıların arasından geçerek. Gri metal erkek figürlü kapıyı ittirdi koridorun sonunda.

Floresan ışıklar güzel bir şekilde aynaların ve tuvalet bölmelerinin üstüne yerleştirilmişti. Krem ve koyu yeşil renkler uyum içindeydi. Siyah parıltılı mermerlerin üstüne yerleştirilmiş geniş porselen lavabolardan birine yöneldi. Acı kahverengi takın elbisesinin kollarını yukarı doğru sıyırdı ıslanmaması için. Ceketinin düğmeleri iliklenmemişti, içinde cebindeki mendille uyumlu beyaz bir gömlek vardı. Pantolonunun paçaları bileklerinin görüneceği şekilde kıvrılmıştı, sevdiği bir tarz. Soğuk musluğu sonuna kadar açarak yüzüne su çarptı. Yenilenme. Aynadaki yansımasına baktı. Parıldayan masmavi gözler. Belirgin elmacık kemiklerinden yeni tıraş edilmiş yanaklarına akan su damlaları. Lavabonun yanında duran katlanmış ve üst üste konulmuş minik havlulardan birini aldı ve yüzünü kuruladı, kirli sepetine attı. Tekrar koridora adım attığında kendini biraz daha iyi hissediyordu ama yine de şampanyayı fazla kaçırmış olduğu gibi bir düşünceye sahipti. Koridorda ilerlerken bir hıçkırık sesi duyduğunu sandı ama yine de durdu. Evet bir hıçkırık sesi, biraz arkasındaki bir mesafeden geliyordu. Büyük ihtimalle bir- bir kadın. Birkaç adım geri gitti ve elektronik kapılardan birinin hafif aralık olduğunu gördü. Hıçkırık sesleri de bu odanın sahibi bayana ait olmalıydı. Bir an ne yapacağı konusunda tereddüt etti, yani bir kadın ağlıyor olabilirdi. Normaldi, büyük ihtimalle kapıyı kapayacak gücü yoktu o üzüntü haliyle ve kapıyı ittirmiş, kapattığını düşünüp kapatamamıştı aslında. Kendisi niye orada bekliyordu, neyin tereddütünü yaşıyordu yani? Kimsenin özel hayatına dalacağı yoktu bu durumda. Bunun mantıklılığını kafasında onaylamış ve tam gitmek için bir adım atmıştı ki ani bir kararla geri dönüp hafifçe kapıyı araladı. İçeri girmedi ama açık kapıdan gövdesini uzattı. Kadını göremiyordu, giriş koridorunun bir yanında aynalı bir dolap ve sol yanında da tuvalet girişi vardı. Beyaz örtülü geniş yatağın ancak uç kısmını görebiliyordu ama hıçkırık sesleri ve burun çekişler çok belirginleşmişti. Ne diyeceğini de bilemeden konuştu.

" Afedersiniz hanımefendi, iyi misiniz? "

Bunu yaptığına göre şampanyayı fazla kaçırdığı ve aşağıda tahmin ettiğinden fazla sıkılmış olduğu kesindi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xenia Jolanka Sandor
Barnes FM Spikeri
 Barnes FM Spikeri
Xenia Jolanka Sandor


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 05/02/11
Nerden : Macaristan

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimeC.tesi Tem. 09, 2011 2:26 pm

Üç dakikalık mutluluklar, ardından yaşanılan üç dakikalık acıları götürmüyordu. Aynı doğrunun yanlışı götürmediği gibi. İstediğini elde etmeye alışkın olan bedeni bu defasında çalışmak için, daha doğrusu dolandırmak, çok farklı bir yol seçmişti. Yaptığı şey dışarıdan göründüğü gibi, ne eğlenceli ne de hoş olmuştu içten içe. Her seferinde bunları içinde tutuyor ama iyi kötü bir yerden patlak veriyordu. Bugün de sıradan, daha doğrusu o kadar da sıradan değil, bir kendine acıma günüydü onun için. Bu yüzden elindeki votkasıyla aslında tek kelimesini bile komik bulmadığı sözlere ve hikayelere gülmeyi ani bir şekilde bırakmıştı. Daha düzgün anlatmak gerekirse, bu sefer dayanamamıştı. Hayır kesinlikle insanların ne hale düştüğünü umursamıyordu. Yalnızca kendi hali umrundaydı. Bu anlamda oldukça geniş bir egosu olsa da, yine aynı ego kendisini düşündüğü için, bunu rutine bindirmişti, yaptığı işe devam etmesi gerektiğini söylüyordu. Kaldı ki, ilk başta mesleğini çok istemiş olsa da okuduğu yıllara asla değmeyeceğini ve adının bir şekilde anılabilmesi için herkesin olduğundan çok daha mantıklı ve stratejik adımlar atması gerektiğini kavramıştı. Kavratılmıştı. Ailesi tarafından mı, asla. Servet avcılığı stilinde bir şeyler yapmaya karar verdiği günlere ufak bir geri dönüş yaşadıktan sonra karşısındaki otuzlu yaşlarının başındaki adamın şaşkın bakışlarının karşısında gözlerinden düşen yaşlara hakim olamaması onun zayıflığıydı.

Kırmızı topuklularının üzerinde aniden arkaya dönmesi ve odaya doğru adımlarını atmaya başlamasıyla hata yaptığını fark etmesi uzun sürmemişti aslında. O anda oraya dönse bile artık adamın ona iyi gözle bakacağından da emin değildi, sadece zemin kattaki odasına doğru gitmek için çeşitli renklerle aydınlatılmış barın onu otelin zemin katına bağlayan merdivenlerinden çıkmıştı. Bir yandan ağlarken, koridordaki insanların arasından geçiyor ve duvarları el yordamıyla yokluyordu. 151, 159, 163. Çok basit bir matematiksel hesapla, bulunduğu yerden odasına geçmiş, aynı ironiyle odanın içindeki ufak lavaboya girip ağlamayı sürdürmüştü. Gözlerini lavabonun etrafındaki porselen kaplamanın üzerinde geziniyordu. Hata yapmıştı. Yapmayı korktuğu şeyi, yaşadığı süre boyunca bir şeyi planlamış ve bu planı üzerinde ilk defa hata yapmıştı. Şimdi gözünün önüne mükemmel olabilecek hayatı gelirken kendisini toparlamayı başardı. İstediği her şeyi elde ediyordu. Doğru ya da yanlış yol yoktu onun için, yalnızca çıkarları vardı. Zaten en yakın arkadaşı, bu bağlamda çıkarlarıydı. Eline ufak telefonunu aldı, kardeşini ararsa. Bunu yapmayacaktı. Kardeşinin kendisinin zayıf duruma düştüğünü görmesi isteyeceği en son şeydi. O lanet olasıcanın yüzündeki en ufak bir sırıtmaya dahi katlanamazdı. Özellikle hataları yüzüne vurulacaksa.

Aynadaki yansımasına bakakaldı bir süre, burnunun ucu ve dudakları ağlamaktan kızarmış, aynı zamanda dudakları dişlenmekten dolayı biraz kanıyordu. Gözlerindeki kalem akmış, şu anda kendisine göre o gördüğü tüm tablolardan, tüm o dizilerdeki başrol oyuncularından daha melankolik ve çirkindi. Bu sırada kapının dışından insanların gülüşmeleri geliyordu. İşte o zaman bir kez daha doldu gözleri. Bu saçma duygusallığın nereden geldiğini sorgulamadı, eline aldığı havluyla gözlerini oldukça sert bir şekilde sildi. Gözlerinin silinmekten acımaya başladığını anlayana kadar sürdürdü bunu, havlunun ön tarafı karardığında ucundan tutarak banyonun kapısından çıktı ve aralık olan kapıya aldırmadan yatağının en başına oturdu, başını ahşap başlığa yaslamış gözleriyle New York’un ışıltılı gecesini izliyordu.

Sokaktaki insanları birer birer inceliyordu, burası manzarayı göremeyecek kadar alçak, insanların ifadelerini net görebileceği kadar da yüksekti. Bu insanların kimisi bu şehrin ışıltısını kaldıramıyordu. Kimisi bu ışıltının içinde kayboluyordu kimisi ise, ki bu kişilerin sayısın çok da fazla sayılmazdı, bu ışıltıya ayak uyduruyorlardı. Xenia kaybolanlardandı, ayak uydurmaya çabalayan ama kendini kaybedenlerden. Bu yaşantıları görünce hırstan gözü dönenlerden. Yaradılışının parçasıydı bu hırs, konuşma özelliğini değiştirmediği gibi hırsını da değiştirmemiş, yaşantısını hem konuşmaları hem hırsları üzerine kurmuştu. O sırada dikkatini bölen bir ayak sesi işitti. Gülüşmelere aldırmayışının ardından böylesine ufak bir şeyin onu rahatsız etmesi ilginçti. Başını kapıya doğru dönse dahi kapıdaki kişiyi göremeyecek kadar kapatıyordu duvar kapıyı. İşittiği erkek sesinin ardından bu kişinin kendisi için geldiğine emin olmuş, az önce barda bıraktığı genç adam olmamasını umarak, sesinin tonunu hatırlayamıyordu adamın, kapıya ilerlemişti. Yanılıyordu. Genç adamın sorusuna karşılık bir yanıt düşünüyordu. İyi olmadığı belliydi. Bu gece özel hayatına birinin karışmasına izin verecek kadar da kötü değildi. Yalnızca içinden gelen bir ses en azından adamı geri çevirmemesi gerektiğini söylüyordu. Onun ağlamasını işitince hal soracak kadar düşünceli olan bu genç adam karşısında vicdan mı yapmıştı ne? Başını hafifçe kapıya yasladı ve eşikteki genç adama “Pek de sayılmaz.” dedi. Gecenin sıkıcılığından payını almış olan adamın yüzüne ilk defa dikkatlice baktığında oldukça hoş biri olduğunu düşünmüştü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eliezer F. Aethelwulf
Balet
 Balet
Eliezer F. Aethelwulf


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 13/03/11

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 2:48 am

“Pek de sayılmaz.”

Dalgalı saçları, çok zayıf ve erkeksi olmayan bedeni, iri ve makyajı uçmuş Bambi gözleriyle kapıya dikilmiş genç kadına baktı. Neden ağlayabileceğini düşündü. Hangi sebeple, kimin bu güzel kadını ağlattığını. Aklında beliren ilk imge direkt aile olmuştu. Hayatı boyunca en büyük darbeyi, hatta tek darbeyi, ailesinden yemişti çünkü genç adam. Sanki çocukları uzaydan düşen bir metorun içinden çıkmış kendileri de iyilik olsun diye evlerine almışlardı onu. Babası uysal, dengeli ve ciddi bir insandı. Güçlü ilkeleri olan yaşlı bir insandı. Cephede savaşmış, madalyalar almıştı. Hayatı boyunca iki kez Amerika'ya göçmek zorunda kalmıştı ama her seferinde Fransa'ya geri dönmüştü. Zeki ve modern bir insandı ama Fransa'nın Hitler'e karşı savaşı kazanacağını sanan dedesiyle fikir birliğine varamayıp tekrar ve bu sefer kalıcı olarak, Amerika'ya dönmüştü. Annesi ise tuhaf, zorba, son derece kıskanç, karmaşık biriydi. Oğlunun daima en çalışkan, en güzel, birinci olmasını isterdi ama hiç yardımcı olmamıştı; tam tersine hayatı kendisi için imkansız kılmıştı. Onun için hiçbir şey asla yeterli değildi, hiçbir şey yolunda gitmezdi. Kumarhanede kumar oynardı, giysiler, parfümler, yiyecekler konusunda abartırdı. İngiliz vurgusuyla konuşurdu. Pek yoksul akrabalarına karşı çok cömert davranırdı. Kocasının armağan ettiği mücevherleri gösterip böbürlenirdi. Biraz dedikoducu, bencil bir kadındı. Oğlunun ilk sevgilisinden nefret etmişti, üstelik müthiş kıskançtı. Her akşam provalarından veya gösterilerinden çıktığında eve giderdi ve annesi çoğu zaman evde olmazdı bile. Babasıysa. Babasının da çalışma odasının oymalı geniş kapısının altından sızan sarı ince ışık şeridi koridorda dans ederdi fakat yüzünü asla görmezdi. Hayatı işte bu ailenin içinde baştan sona doyumsuzluklar ve çekingenlikler üzerine kurulmuştu. Neden güzel ve sert yaratıldığını bilmiyordu. Mükemmelliyetçi, acımasız, katı biri haline gelmişti ve bu tamamen ailesinden kaynaklanıyordu. Kadının da böyle ağlamasının sebebi kendisi gibi talihsiz bir aile serüvenine sahip olması mıydı, aşk meselesi miydi, neydi kestiremiyordu. Yine de yüzünde sıcak bir gülümsemeyle kadının gözlerine baktı.

" Sizin için ne yapabilirim? "

Koridorda bir kapı açıldı, ardından tekrar kapandı. Yumuşak ayak sesleri gittikçe uzaklaştı gri halının üstünde. Genç adam aşağıdaki yemekte neler olduğunu merak etti. Tatlıya geçilmişti büyük ihtimalle. Ve yine çok büyük ihtimalle tatlının şarapta bekletilmiş armut ve vanilyalı dondurmadan oluştuğunu düşünüyordu, hatta bunun üstüne bahse bile girebilirdi. Ne yazık ki yemek ve ttlıların güzelliği ortamın donukluğunu bastıramıyordu. Kuş yuvası saçlı kadın kendisinden artık umudu keşmişti büyük ihtimalle, solundaki kel başarılı bir iş adamı olduğunu düşündüğü adama yönelmişti ve biraz önce kendisine anlattığı hikayeyi yineliyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xenia Jolanka Sandor
Barnes FM Spikeri
 Barnes FM Spikeri
Xenia Jolanka Sandor


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 05/02/11
Nerden : Macaristan

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimePaz Tem. 10, 2011 9:50 am

Küçüklüğünden beri bir hanımefendi olması için yetiştirilmiş, daha doğrusu ilgi eksikliğine rağmen o hale gelebilmesi için zorlanmıştı. Bu nedenle New York’ta üniversite okumayı bir fırsat olarak görüyordu. Ki ailesinin kız kardeşine kendisinden daha çok önem verdiğinin ve güvendiğinin de farkındaydı. Beklediği gibi özgürlük şehriydi New York onun. Annesinin o inatçı Alman kanının ardında her zaman babasının arkasına savunmayı tercih etmişti. Ki sorun büyük ölçüde annesinden kaynaklanıyordu. Hep en güzel şekilde giydirilmiş, okutulmuştu Dora. Fakat evlilik dışı olmasından kaynaklanıyor da olabilir, annesi her zaman için Jolanka’yı en kötü eseri ve pişmanlığı olarak görüyordu. Aile dramı sayılmazdı bu. Çünkü bu gerçek onun canını yalnızca 15 yaşına kadar acıtabilmişti. Ne de olsa kardeşinden daha başarılı olacağını biliyordu.

Genç adamın gerçekten yardım etmek istediğini sezdiği ses tonundan dolayı biraz daha rahatlamıştı. Gülümsemesine karşılık olarak dudaklarının uçlarını yukarıya doğru kıvırmaya çalışsa da bu daha da çok dudaklarının titremesine sebep oluyordu. Dudaklarının arasından hafif bir inleme çıktı. Bir şeyler yapılabilir miydi? Elbette ki hayır. Onu bu hayattan kurtaracak bir şeye ihtiyacı vardı. Bu genç adamsa ihtiyacı olan sonsuz şöhreti ve parayı elbette ki sağlayamazdı. Tanımadığı birine güvenebileceğini düşünmüyordu yalnızca “Hiçbir şey yapamazsın.” demekle yetinmişti. Kapıyı kapatmayı düşündüyse de sadece başını kapıdan ayırmış ve yatağına doğru ilerlemişti. Ayağındaki ayakkabılarını bir kenara attı. Elleriyle şakaklarını hafifçe ovuşturmaya başlamış ve mırıldanıyordu. Sıradan isteri krizlerinden birini yaşamasına ramak kalmıştı. Ahşap ve oymalı tezgahın üzerindeki şaraplardan birini açtı ve ilişiğindeki bardaklardan birine doldurdu. Genç adamın hala gitmemiş olduğunu hissediyor olsa da, açıkçası o an hiç de umrunda değildi. “Sahip olduğum hiçbir şey bana ait değil. Hiçbir şey yapamazsın.” Ufak bir açıklama olsa dahi hayatını oldukça mükemmel bir şekilde açıklıyordu.

Bütün yaşamı birilerinin hemen ardında yaptıklarını beğeniyormuş gibi rol yaparak geçmişti. Eline aldığı ufak kadehi kafasına dikti, aslında doğrudan şişeyi kullanabilirdi. Kadehini tezgaha bıraktı ve şişeyi kavradı. Ağlamayı sürdürüyordu, karşısındaki ufak aynaya baktı. Gözlerinin altı düşen her bir gözyaşıyla yanıyordu. Dudaklarını şişenin ağzına bastırdı. Büyük bir yudumun ardından zorla yutkundu ardından şişeyi genç adama uzattı. Vücudunu tamamen saran elbisesinin içerisinde nefes almakta güçlük çekiyor, hıçkırıkları arasında elleriyle yüzünü ovuşturuyordu. Bu isteri krizinin nasıl bir anda bu kadar şiddetlendiğine dair bir fikri de yoktu. Bu sırada geçmişi düşünmekten kendisini alamıyordu sadece. Kız kardeşiyle yaptığı ufak anlaşma, evet ona para ödemesi gerekiyordu fakat şu sıra hiçbir yeteneği işe yaramıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eliezer F. Aethelwulf
Balet
 Balet
Eliezer F. Aethelwulf


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 13/03/11

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 11:47 am

“Hiçbir şey yapamazsın. Sahip olduğum hiçbir şey bana ait değil. Hiçbir şey yapamazsın.”

Tam kadına doğru birkaç adım atacakken kadın arkasını dönmüş ve yatağa doğru ilerlemişti. Ayakkabılarını çıkarmış, bir şişe şarap açmış ve bardağın o an ona uygun seçenek olmadığını düşünüp bütün hüzünlü ve histerik insanlar gibi şişeyi kafasına dikmişti. Ona doğru tereddütlü birkaç adım atmışken genç kadın şişeyi kendisine uzattı. Tereddüt etmeden şişeye uzanan elini görünce kendi kendine şaşırdı. Yatağın bir kenarı kendi pırlığıyla çökerken ne diyeceğini bilemedi, bunun yerine şişeyi dudaklarıyla buluşturdu. Şarabın mayhoş tadı yemek borusundan kayarak midesine dolarken düşündü. Şu an biraz sarhoştu ve başı dönüyordu, harikaydı. Ama kendisi pek içki içmezdi ki; sporcuların, dans da bir spordu elbet ve hele ki bale üstün derecede dayanıklı kaslar isteyen bir spordu, çok içki içmemesi gerekiyordu. Hayatında varolan içki katıldığı davet ve kokteyllerde içtiği birkaç kadeh içkiden ibaretti. Sarhoşluktan ve mantıktan kopmaktan nefret ederdi zaten. Aşkı, aşkın tutkuyla doğuşunu deneyimlemişti ama sonra tutkuların kendisini ele geçirmesine izin vermemişti; buna esaret edememişti. Hayatına, baleden başka bir tutkuyu sokmaya cüret edememişti. Kendisini bu disiplinli durumda daima tutmak zorundaydı çünkü kariyeri asla değişikliğe uğramamalıydı. O hata yapamaz, başarısızlığa uğrayamaz, küçülemez, ufalamazdı ama bu hiç de kolay değildi; öyle dönemler olurdu ki insan su üstünde yürümek zorunda kalırdı. Ağırlıklı olarak işini, mesleğini ve sporu düşünüyordu. Genel olarak kendini işine veriyor, yaptığı şeyi iyi yapmak istiyordu; o kadar. Çok yolculuk yapmıştı, evet, birkaç kez dünya turu atmıştı bunun sayesinde. Hong Kong'a, Japonya'ya, Brezilya'ya, Rusya'ya giderdi. İyi giyinmeyi çok severdi; güzel kesimli gömleklere, pijamalara, çizgili boxerlara, güzel sabahlıklara, saatlere ve hatta kol düğmelerine meraklıydı. Şimdi de on dakika önce hayatında il kdefa gördüğü bir kadınla, hayatında ilk defa gördüğü bir otel odasında oturup şarap içiyordu. Sarhoşluktan ve mantıktan kopmaktan nefret mi ederdi? Sarhoş olmasa da hafiften kafası iyiydi, birinci eli kaybetmişti. Bayraklarınızı indirin dostlar, oynadığınız oyuncu bu turda mağlup. Gözlerinin önünde bunu söyleyen eski tip bir kovboy canlandı. Sarı pantolonu ve kahverengi deri silahlığı, onunla uyumlu kahverengi şapkası vesiyah gömleğinin üstüne parlak kırmızı cekediyle. Tıslar gibi güldü istemsize bu görüntü karşısında. O zaman ikinci eli de kaybetseydi ne olurdu ki? Bu kovboyu sevmişti ve onu üzmek istemezdi.

" Bu geceyi atlatabilmeni sağlayabilirim. "

Şarap şişesini ve boştaki elini reverans yapar gibi genç kadına uzattı. Etkileyici bir şekilde, biraz da çarpılmış bir gülümsemeyle gülümsedi.

" Bu gece, kafanı arındırmanı sağlayabilirim. Bu gece... Bu gece bunları unutmanı sağlayabilirim. Yeter ki kendini bırak. Ve düşünme. "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Xenia Jolanka Sandor
Barnes FM Spikeri
 Barnes FM Spikeri
Xenia Jolanka Sandor


Mesaj Sayısı : 70
Kayıt tarihi : 05/02/11
Nerden : Macaristan

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimePtsi Tem. 11, 2011 2:54 pm

Şarap şişesini kendisinden alan genç adamın elleri biraz önceki sözlerinin ardından yeniden uzanmıştı. Bu seferki daha çok Xenia’yı bir dansa davet ediyormuş gibiydi. Peki kendisi bu dansa hazır mıydı? Tabii sembolik olarak. Genç adam bu gece dertlerini unutturabileceğini söylediğinde açıkçası kendisinden hiç beklemediği bir güven duymuş ve buna şans vermişti. Normalde bir adam bu durumda kadının çaresizliğinden faydalanırken, karşısındaki adamın buna kalkışacağını hayal dahi etmemişti. Ki adamın oldukça kaslı olduğu belli olan vücudunu, mecbur kaldıklarına tercih ederdi. İçki kafasıyla düşünüyor olmalıydı. Ne de olsa yeni karşılaştığı yabancıya bu kadar güvenmesi onun her adımı planlı atılmış olan hayatına ölümcül derecede zıt düşüyordu. Elini genç adamın eliyle buluşturdu. Şimdi içkinin de etkisiyle ısınmış iki bedenin arasında garip bir iletişim vardı. Ayakkabılarının yerde olduğunu fark edecek kadar ayık olduğu için şanslı sayılabilirdi, eğildi ve ayakkabılarını eline aldı. Genç adamın Xenia’nın bu kadar hevesle ne yapıyor olduğunu merak ediyor olması gerekiyordu.

Evet, mantıklı olmasa dahi zekice ve planlı olan Xenia ilk defa planlarını bozacaktı. Gecenin başından beri olağandışı olacağı belli olsa da şu anda kendisini odasında, ağlıyor olarak planlamıştı. Şimdi ise kendisini giç tanımadığı bir genç adamın yanında buluyordu. Garip yanı ise genç adamın da istekli bir şekilde Xenia’nın hayatına dahil oluşuydu. Aslına bakılırsa ailesinden çok daha değer veriyor gibiydi sanki ona. En azından ağladığı zamanlarda yüzüne bile bakmaya tahammül edemeyen annesi gibi değildi. Değişmişti de Xenia. Gözyaşlarını başkaları yanında değilken akıtmak, çoğunlukla da içinde tutmak onun için bir alışkanlıktı. Ailesinin bir hatasıydı zaten. İlk ve evlilik dışı oluşunun ardından annesi ve babası o evlilik denen ve kendisi için, tabii ailesinden gördüğü gibi, paradan başka bir şey ifade etmeyen nefret ve çıkar ilişkilerine bağlı bir yumağın esiri olmuştu. Birbirlerini çok da sevdiklerini sanmıyordu ya. Muhtemelen annesi gönül eğlendirdiği kızlardan biriydi. Hatta belki de en aşağılık olanı.

Babasına benzetirdi çevresi onu. Hem yüz hem davranış olarak. Ki bu imkansızdı, Xenia babasının aksine yıllar boyunca değişime uğramış en azından bir bukalemun gibi çevresindeki renklere ve durumlara uyum sağlamayı öğrenmişti. Yüz olarak ise annesinden aldığı tek şey gözleri ve elmacık kemikleriydi. Dudakları ve hatta kızdığı zamanlarda yüzünün aldığı o bin bir ifade ile kopyasıydı babasının. Kardeşi ise kızıl saçlarıyla annesinin kopyasıydı. Bu yüzden ikisini benzetebilmek mümkün olmuyordu. Düşüncelerine eşlik edecek bir yudum şarap içebilmek için ikisi de dolu olan ellerinden birini adamın elini dudaklarına doğru yönlendirmek için kullanmıştı. Adamın elinin de şarap şişesini sağlam olarak ortasından kavrayamayacağını var sayarsak, ki sarhoş olma durumu da vardı, eli şişenin ağız kısmına çok yakındı. Ki dudaklarını şarap şişesine dayayan Xenia için bu eller, içinde bulundukları ortam için fazla fantezikti. Bir süre kadar el ele odanın ortasında kaldıktan sonra Xenia hala elini tutmakta olduğu genç adamla, çıplak ayaklarıyla koridora fırlamış, kapıyı da kalçasıyla kapatarak koridorun ucuna koşmuştu. Yanlış ucu değildi evet, yangın çıkışıydı ki kapıyı açtıkları anda bir alarmın çalacağına dair yüzde yüz bahse girebilirdi. Genç adamın yüzüne “Hazır mısın?” anlamına da gelen muzır bir gülücük attıktan sonra kapıyı açmıştı. Şimdi ikisi de var güçleriyle koşuyordu. Bir süre garipseyen insanların arasında koştuktan sonra durmuş ve ayakkabılarını tuttuğu ellerini göğsüne götürmüştü. Nefes almaya çalışıyordu. Başını geriye attı ardından da hala olayların sersemliğinde olan adama sordu.

“Eee planın nedir?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eliezer F. Aethelwulf
Balet
 Balet
Eliezer F. Aethelwulf


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 13/03/11

When your devil complains and tears you up, to start again. Empty
MesajKonu: Geri: When your devil complains and tears you up, to start again.   When your devil complains and tears you up, to start again. Icon_minitimePerş. Tem. 28, 2011 3:33 am

Genç kadın bir eliyle ona uzattığı elini, diğerleriyle de ayakkabılarını kavramıştı. Ayakkabılarının olduğu elini hafifçe kaldırıp şarap şişesini tuttuğu elini dudaklarına yönlendirdi. Kadının dudaklarını ortalamaya çalışırken, şarabın şişenin ağzından sızıp aşağı doğru akmaması için büyük bir çaba sarf etmesi gerekti. Şişeyi genç kadının dudaklarından ayırdığında, ani bir şekilde koridora çekildiğinin farkına varmıştı vücudu. Hala elini tutmakta olan kadın koridora çıkınca kapıyı kalçasıyla kapatmış ve koridorun ucuna doğru koşmuştu. Ama, yanlış ucu değil miydi? Merdivenler ve asansörlerin olduğu taraf diğer taraftı diye hatırlıyordu genç adam. Bunun yönünü şaşıracak kadar sarhoş olmadığını düşünüyordu henüz. Önlerinde durdukları gri, apır metal kapının silindirik kolunu kavramıştı sarışın kadının parmakları. Kendisinin yüzüne küçük çocukların yüzünde seyreden bir gülümsemeyle bakıp, kapıyı ittirdi. Kapı arkalarından kapanırken çift frekanslı mekanik bir ses merdivenleri kapladı bir anda. Kapının tepesinde dönerek yanıp sönen kırmızı ışık o katın merdivenlerini tamamiyle kaos ortamı gibi göstermişti. Cennet cehennem çakışması, mükemmel. Merdivenlerden aşağı durmaksızın koşarlarken, bazı basamakları ikişer üçer atlıyordu. Kulağı tırmalayan ses psikolojik ve fizyolojik olarak yıpratmanın resmi açıklaması gibiydi. Artık kaç basamak geçtiğini bilemez ve o basamak görüntülerinin hepsi ona hızlanan arabadan bakılan yol çizgileri gibi görünürken; yine büyük bir kapıyı ittirip sokağa çıktılar. Gürültü, kapının kapanmasıyla her ne kadar boğulsa da; sokakta koşmayı devam ettirdikleri bir müddet kulaklarında çınlamaya devam etti.

“ Eee planın nedir? ”

İçki zihnini ele geçirmeye bşlamıştı herhalde. Yoksa bir insanın bu kadar güzel olabileceğine inanmıyordu.

" Ah! Plansız yaşayamayanlardansın değil mi? "

Dudaklarının büyük bir gülümsemeyle giderek genişlemesinin sebebi, söylediği laftaki çelişki ve ironiydi. Kendisi de o plansız yapamayanlar grubundandı. Hayatında her şey, belirli planlar üzerine oturtulmuştu. Bir şeyi en ince ayrıntısına ve olasılıklarına kadar analiz etmeden ve değerlendirmeden o işi yapmaz, onunla ilgili kararlar vermezdi. Her şeyinin belirli bir programı vardı; yemek yediği saatler bile belliydi. Bunun için kimseyi suçlamıyordu ama; yaptığınız iş bunu gerektiriyorsa o işin gereklerine uygun yaşamamanız söz konusu bile olamazdı. Yine de, bunu bu gecelik boşvermişti. Yanında çıplak ayaklarıyla yürüyen kadınla beraber, birkaç blok uzaklaşmışlardı otelden. Caddeden geçen arabaların sayısı azalmıştı ilerleyen saatle beraber. Gündüz trafiğinden eser yoktu, tabi insan trafiğinden de. Şimdi büyük çoğunluğu kendilerini yoğun iş temposu sonrası konforlu yataklarına bırakmışlar veya gece kluplerinde eğleniyorlardı. Önünden geçtikleri, yanındaki diğer binalara göre daha az katlı ve arkaya doğru daha geniş olan binanın önünde durdu. Bu beyaz-mavi kütleyi oldukça iyi tanıyordu. Elinden tuttuğu kadını binaya doğru çekerken, cüzdanının yanında olmasını diledi. Binanın ilk girişi olan metal turnikelere geldiğinde otelden beri bırakmadığı eli bıraktı yavaşça ve kahverengi pantolonun arka cebine kaydırdı elini. Kaygan deri eline değdiğinde minik bir gülümseme belirdi yüzünde. Cüzdanı açıp bir süre sonra aradığı morumsu kartı bulunca, yüzündeki gülümseme genişledi. Kartı önünde durdukları turnikenin yuvasından kaydırdığında kararmış ekranında yeşil bir yazı parladı ve hafif mekanik bir ses duyuldu. Turnikenin serin silindirlerinden birine elini koydu ve hafifçe ittirince çalışırlığını onayladı. Turnikenin diğer tarafına geçtiğinde, kartı tekrar yuvasından kaydırdı ve genç kadına elini uzattı. İkisi aynı tarafa geçtiklerinde genç kadının meraklı bakışlarına maruz kaldı ancak, bir şey söylemedi. O an asıl sorun, içeri nasıl girecekleriydi. Turnikeleri aşmak kolaydı, herhangi bir durumda gece gelecek teknisyenler olabileceği için turnikelerin gece alarmı yoktu fakat; büyük, camlı asıl giriş kapısı için aynı şeyi söyleyemezdi. Orada bir alarm olduğuna emindi ve, o alarmın çalışmasını istemiyordu. Her şeyi mahvederdi.

Gözleri olası bir plan arayarak birkaç dakika etrafta dolanırken aklındaki şeyin suya düştüğüne emin olmasına ramak kalmıştı ki, onu fark etti. Koridorun en ucundaki metal merdivenler. Merdivenlere doğru yöneldi. Siyah mermerler ayakkabısının altında hafif çınlıyorlardı. Merdivenler çok fazla değildi, onar partiden iki taneydiler en fazla. Yanındaki kadınla beraber merdivenleri çıkıp beyaz duvara gömülmüş metal bir kapıyla karşılaştıklarında, bunun da kilitli olduğunu biliyordu. İçinden küfrü bastıysa da kontrol etmek için eli kapının koluna gitti; kilitli. Kapıya omzuyla hafifçe yaslanıp, kartı kapının kenarından aşağı, anathar diline doğru kaydırdı ve orayla uğraşmaya başladı. Küçükken, baleye yeni başladığı zamanlarda sokaklarında oturan bir çocuktan öğrendiği bu numarıyı tam öğrenmiş olabilmeyi ve bunca yıl sonra unutmamış olmayı diliyordu. Jack, kızıl saçlı o çocuk, kendisinden yaşça büyüktü. Ve pek alakaları olduğu söylenemezdi. Kendisi bale yaparken Jack, sevmediği insanların arabalarına yumurta atmak gibi şeylerle meşguldü ancak çocuğu seviyordu. Ne olursa olsun insanın yanında olan tiplerdendi, arkanızı yaslayabileceğiniz o insanlardan, ve herhalde Eliezer'in bugüne kadar edindiği nadir gerçek arkadaşlardandı. Tabi ki o kabadayı, tuvalet kağıdı rulolarıyla sevmediği insanları mumyaya çeviren, okulda kaldığı cezalardan hep tüyebilen Jack; kilitli bir kapıyı da bir kredi kartı veya onun gibi bir şeyle nasıl açabilmesi gerektiğini biliyordu. Çocukluk anılarından sıyrılıp tam elindeki kartı çok bükmüş olmktan korkmuştu ki, bir 'klik' sesi işitildi. Kolunu aşağı doğru çekmiş olduğu ardına kadar açıldı. Önlerinde Dar, acil geçişler gibi dizayn edilmiş asma, metal zeminli ve parmaklıklı bir koridor vardı. Teknisyenlerin kullandığı bu koridor ilerde sağa sola o kollardan da daha başka kollara ayrılıyordu. Yeni tanıştığı kadının elini tuttu tekrar, kendisi önde o arkada koridorda ilerlemeye başladılar. Etrafta motorlar ve bir sürü teknik alet edevat vardı. Genç adam bunların hiç birisine önem vermeden, ileride, yerden büyük kare bir ışık kaynağının geldiği yere doğru yöneldi. Sağa döndüler, ilerlediler ve tekrar sağa döndüler. Sonra sola. Öyle parlak bir ışık kaynağı değildi ancak, tavanda garip yansımalar yaratıyordu ve rengi, mavimsiydi. Baya bir dolanmadan sonra etrafı bel hizasında demir parmaklıklarla çevrilmiş ışık kaynağına vardıklarında, genç kadının gözlerinin şaşkınlıkla büyüdüğünü gördü. Evet, bir ışık kaynağı değildi. Orada bir ışık kaynağı olmadığı gibi, metal bir zemin de yoktu. Kare boşluk, tavanda yansımalar oluşturan o yere açılıyordu. Havuz. İkisinin de yüzlerini yıkayan ışıkta, genç kadının gözlerine baktı.

" Ne diyorsun? "
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
When your devil complains and tears you up, to start again.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Devil's Ruby
» Somethings will start (+18)
» With jealous hearts that start with blossom curls.
» You guys need to stop being such asses and start being badasses.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Diğer Yerler & Mekanlar-
Buraya geçin: