Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 I've known it from the moment that we met. 

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
William Bennett
Barmen
 Barmen
William Bennett


Mesaj Sayısı : 16
Kayıt tarihi : 26/06/11

I've known it from the moment that we met.  Empty
MesajKonu: I've known it from the moment that we met.    I've known it from the moment that we met.  Icon_minitimeSalı Tem. 26, 2011 4:08 pm


Oysa onunla henüz tanışmamıştı bile.

Hemen eli arka cebine gitti pencereden gelen sesi duyduğunda. Asasını kavradı parmakları ve yatağından kalkıp yaslandı pervaza. Genç Bennet, tabii ki gençti William ama en genç Bennett’tı. Yani, mantıklı olursak bu soyad babasından kalan birkaç şeyden birisiydi kendisine. Annesindense Georgia vardı, Genç Georgia. Soyadı nasıl yazılıyordu  hatırlamıyordu. Ve parmakları arasındaki asa silindi görüntüden. Neydi bu? Fight Club? Flipped? It’s Kind of a Funny Story? Etrafta herhangi bir kopmuş diş, ilk aşk ya da rehabilitasyon merkezi -neysekioradankurtulmuştu, etrafta herhangi bir emma roberts yoktu hem, ya da cassie- olmadığına göre herhangi birinde değildi ve az önce ellerinde olan asayı bulamadığına bakılırsa (Asalar kendi başlarına cisimlenebilir miydi?) Harry Potter’da da değildi. PEKİ YA, NERESİ?

Birden bire ayağa kalktığı için görüşü karardı ilk adımıyla, ama başı dönmeye devam etti. Yabancı olduğu yatağa attı kendini bir kez daha; nasıl buraya gelmişti ve asa nereye gitmişti bilmiyordu, ve tek bir fikri yoktu bulunduğu durum hakkında. Son 3 aydır içmemiş (ki neredeyse uyanık olduğu her saat barda olmasına rağmen buna katlanabilmek zordu, oldukça zor) ve tek bir Harry Potter okumamıştı. Filmlere inanmıyordu zaten. Bristol’un ruhunu taşıyan kitaplardı. David Bilmemne değil, JK! Kadın “azkalsın-müstakbel eşi”ne de çok benziyordu hem, tanışmalarını bu sağlamış olsa dahi sunaktan kaçmasının nedeni de JK’in en sonunda boşandığını hatırlaması olmuştu. Yani bunu biliyordu ama, oyunda kazanan JK’di, yani kadın, “azkalsın-müstakbel eşi” kazanırdı eğer evlenselerdi. Kendisi ise ancak “başarının gelmesini sağlayan –neysekiazkalsın- eski koca” olurdu. Gerçi Dexter Mayhew’in Emma ile hiç evlenmemiş versiyonu gibiydi ama... Her neyse. Aralarındaki tek ilgileri İngilizler olan cümlelerine devam etti, devam etti ve devam etti. Nerede olduğunu düşünmeyi umursamıyor oluşu dahi gösteriyordu aklının yerinde olmadığı, aynı Dexter gibi. Gözlerini açtığında göz kapaklarındaki karanlıkta oluşan helezonlar kayboldu, baş dönmesi de geçmiş gibiydi. Kollarını iki yana açtı ve gerindi, esnemeyle birlikte kısılmadan önce gözleri etrafa baktı. Yalnızdı, kimse yoktu güneşin 'delicesine' aydınlatıp gözlerini yakan odada. Yabancı kendisini kullanmış olsa bile sonrasında onu yalnız bırakmayı yeğlemişti anlaşılan. Otelde miydi? Belki bir süit? Cüzdanı neredeydi, giysileri? Çarşafın altındaki rahatlığa bakılırsa çıplaktı, evet, giysileri neredeydi? “Warner Bros gibi ama tek kişilik adam” kaçırılmış mıydı? Ah, Bristol cazibesi... Herhangi bir “kendisini bağlayan bilmemne” ya da kelepçe yoktu, gerçi bunlar olsa bile kaçırıldığını düşünmezdi bu halde uyanmışken. Büyük ihtimalle gece boyunca bir kızın fantezilerine kurban edildiğini düşünürdü, en azından hayallerinde onu bağlayan bir kızdı. İngiliz olsaydı Xavier Dolan’a da hayır demezdi gerçi. (Gülüşmeler.)

Ayağa kalktı ve alt tarafta herhangi bir eksiklik olup olmadığını kontrol ettikten sonra sevinçle üzerine örttüğü çarşafı beline doladı. Keşfe çıkmalıydı, artık vakti gelmişti. Herhangi bir baş ağrısı yoktu ama sanki deniz hizasındaki bir kamaran dışarıyı izliyormuş gibi dalgalanıyordu görüşü.  LSD?

Belki. Ama etkisinin bitmiş olması gerekmez miydi? Etrafına bakındı ve yatağın başucundaki sehpada saati buldu gözleri. 14.06. Kaç avuç hap almıştı, ve kimin avuçları? YOKSA O HANGOVER’DAKİ ŞEYLER Mİ? Amerikan filminde yer alan bir şeyin tuzağına düşemezdi! HEAYOR. Yalnız olduğunu bilse dahi farkında olmadan omuz silkti. BİR DAKİKA, eğer Arthur denen Amerikan filmindeki İngiliz Russell Brand’in yatağı gibi mıknatıslı bir yataksa kalktığı ve şu hemen tanışmak istediği yabancının yatağı, ve eğer Amerikalı Jennifer Garner gibi “fantezi” amaçlı metalle kaplı geçeliğini giymişse- Yatağında altını kontrol ederken yüzündeki çilleri, soluk tenini ve alışık olduğu aksanla karşılaşmayı umuyordu. Aklındaki listeden bir madde daha eksildi, yanındaki boş kutucuğa bir Nike tiki atabilirdi: Yatak magnetik değil, kız orada yok ya da İngiliz değil. Liste aklından silinmeden önce başlığa takıldı gözleri: Fantezilerle dolu bir macera ile İngiliz kızı keşfetme ve yol tarifi. Aklından geçirdiği en küçük hayalde bile bu kadar saplantılı mıydı? Cidden? Tamı tamına 3 ay, birkaç gün- Tarihi hatırlamıyordu  ama hangi ayın kaç gün olduğunu bilmediğinde... Sahi, ayın kaçıydı? Daha da önemlisi günlerden neydi? Tekrar saate ilişti gözleri. Hayır, havaalanınındaki gibi değildi. Altında gün yada ayı yazmıyordu, saat kaçtı acaba İngiltere’de? 19.09, geçen üç dakika boyunca yapabildiği tek mantıklı çözüm buydu herhalde. 14 artı 4 eşittir 19. "AFERİN SENİ YARAMAZ VE İŞE YARAMAZ ÇOCUK! ŞİMDİ KIZI VE GİYSİLERİNİ BUL. VE CÜZDANINI! O ARKA CEPTEKİ HER ŞEY! HAYIR, SENİ APTAL, SENİN BİR ASAN YOK!" Tabii ki anne-içses bilmiyordu gümüş tutacaklı asayı, ve ona verdiği parayı. HA HA HA. Gerçi evden ayrıldıktan sonra kaybetmişti, gülmemeliydi. Böyle bir şeye gülünmezdi. Annesiyle karşılıklı gülüşmeleri mi?

Tarih alınıyor...

20 Mayıs 2005, izlenen Chamber of Secrets’tan sonra “Weasley olamayacak kadar esmerim.” sonrası kıkırdamalar. Son suni olmayan gülüş.

Botoks yaptırıp yüzündeki tüm hisleri kaybetti, gülerken saçma bir ses çıkarıyor demiyorum; yalnızca William büyüdü. Gerçi ilki de gerçekleşmiş olabilir. Yaklaşık iki yıldır onu görmedi, yalnızca aylık telefon konuşmaları var. Güya hayatında değer verdiği kadın. Gerçi bu bir farenin Empire State’e aşık olması gibi bir şey. Aptalca, küçük bir madeni para kadar değeri yok (küpesini çıkardığını varsayarsak, zaten o olmadan tamamen çıplak kalıyor), annesine herhangi bir değer verse ne olur?

Kaldığı yer neden bu kadar sessiz? Kendi evi gibi değil hiç mi hiç. Her gece saat başlarında tren geçiyor. Dairesine yerleştiği ilk hafta da hiç uyuyamamıştı, gerçi bu gürültü yüzünden değil de ayık kalmaya çalışıyor olmasından da olabilirdi. Ama sonuç olarak uyuyamamıştı. Maalesef baş ağrısına git gide kötüleşen görüşü eklenmişti, susamıştı ancak odasını terk etmek istemiyordu başka şeyler de içmemek için ve dolaplar saat başı kendilerinden geçip dans etmeye başlıyorları tren geçtiğinde yerinde duramayan ev ile birlikte. Evin Queens’te olmasını da kendisi istemişti oysa, aynı İngiltere’de bıraktığı ev gibi. Tabii ki Bristol ile kıyaslayamazdı hiçbir yeri ve sessizliği, orada en azından çatı katındaydı odası. Ama şimdi ne çatı katına çıkabiliyordu ev sahibinin eski eşyaları yüzünden ne de -gerçi bu bulunduğu durumla ilgiliydi, İngiltere ile kıyaslamıyordu belki de ilk defa bir şeyi- ayak seslerini duyabiliyordu şimdi bulunduğu yerde. Hiç iyi gitmiyordu. 

Odada iki ayrı kapı vardı, birinin banyo olduğunu umuyordu. Belki yüzünü yıkarsa uyanırdı gördüğü rüyadan ya da en azından altına yapmaktan kurtulurdu tuvalette. Çarşafını yakalayıp göğüslerine kadar çekti ve en yakındaki kapıya yürüdü. 

İsimlerin her zaman etkileyici olması gerektiğini düşünürdü, yaşamınızdaki büyük bir etken. Kendi adını değiştirse- Cesaret gerektiriyordu, keşke buraya gelmeden önce- "SAÇMALIK." Peki soyadını Sirius gibi Black yapsa, ya da Lupin falan? HER NEYSE. William Bennett, nerede olduğunu öğrenmese çıldırabilirdi, geceyi ve geçirdiği kriz ardından başına yediği darbeyi hatırlayabiliyordu. En azından tahmin edebiliyordu.

Neredeyse her şeyin beyaza bürünmüş olduğu bu oda hastanede olduğu fikrini getirdi aklına. Oradan kaçmamış mıydı zaten?!

Parmakları başındaki şişliği buldu, hiçbir sey hissetmiyordu dokunana dek. Sinirlerindeki hareket canı yaktı ve gözlerini yummasına neden oldu, geri çekti elini. Bir daha denemeyecekti ağrı olup olmadığını kontrol etmeyi, kontroldü yaratan acıyı. Ayna yok muydu? Saçları kapatıyor muydu şişliğin görünmesini? Lütfen...

Oysa planı hiç de böyle degildi, yeni şehir ve yeni bir Bennett. Kimseyle iletişim kurmayacak, yalnızca devam etmek icin yaşayacaktı. Kazandığı parayı, işten arda kalan vaktinde kendi icin harcamak için buradaydi. Ailesi ya da yakınında bir birey olmadan. Tek özlediği kız kardeşiydi, zaten unuturdu o da birkaç yıl sonra. Kendisini bu haliyle hatırlamasını istemiyordu.

Aklına geldi son görüntü, hikayeyi birkez daha aklından geçirdi.

"Nasıldı dün gecen? Soru işaretleri artık silinsin diye."

Henüz aydınlanmamıştı gece, duvardaki saate baktı bistronun ardından ve güneşin doğmaya hazırlandığını biliyordu artık. Akşamını saklamaya çalışarak bardaki adama kapattıklarını söyledi. Yalnızca güneyden gelip gelmediğini soruyorlardı eger böyle konuşursa, ağır ve abartılı vurgularla. Soruları ardından kafasını sallarken "Aptallar." diye geçiriyordu içinden. Aynı dışarıdaki haykırışları duyduğundaki gibi.

"S*ktir!" Ellerindeki ve kolu ile bedenine bastırdığı bardakları hızla bıraktı ardındaki tezgaha, merdivenlerden inerken dengesini kaybetti aynı bardaklar gibi, ama düşüp kırılmadı onların aksine. "Aşağı in Eddie!" Zengin p*ç, 18'inde olmasına rağmen şimdiye dek görmediği kadar para kazanıyordu her gecede. "Paraları saymayı birak artık seni pis herif, tabii eğer iki kadehden sonra sızmadıysan." Duyanayacağı kadar alçaktı sesi. Kapının ardındaki sopayı aldı, beyzbol saçmalığı işe yarayacaktı ilk defa. Kapıyı çekti, "S*KTİR!" Dalga geçiyordu değil mi? Kolu tekrar çevirdikten sonra omzuyla ittirdi. Kapıların hangi yöne, kesinlikle İngiltere'dekinin aksine, açıldığına dahi alışamamıştı. Karşılaştığı görüntüdeki kızgınlığına bir temel hazırladı bu, salak herif!

Evsizlerin kış olmadığı için gidip kutlama yapmaları gerekmez miydi!? O gereksiz k*çları sıcaktaydı ne de olsa. Ve azgın herif yetmezmiş gibi- Bu durumda çığlık atması gereken saldırmaya çalıştığı kız olmaz mıydı? Deli, kendisinden daha deli; birisine saldırıyorsan neden haykırıyorsun? Karşısındaki görüntü aslında oldukça çirkindi, büyük ihtimalle sokak aralarından kurulup caddeye çıkmaya çalışıyordu sarı saçların sahibesi ve bu 'tekin' olmayan saatte yalnız ve hoş görünümlü birisini görmek tabii ki sevindirirdi evsizi. William kendisinden daha sağlıklı olduğunu iddia edebilirdi olayı çıkartan herifin, yüzündeki kıl yığınınından kurtulursa daha yakışıklı bile olabilirdi. Şanslı p*ç, hiçbir şeyi dert etmeden yaşayabileceği bir hayatı vardı kendisinin aksine.

Elindeki sopayı kaldırdı ve daha da kavradı parmakları, üzerine yürüdü. "Neden şimdi defolup gitmiyorsun? Evine, o pis çöp tenekene." Kalçasına indirdiği darbeden anlamış olacak ki vazgeçti daha fazla karşısında bulunmaktan. Onun kaçışını, bloğun sonundaki sokağa koştuğunu hatırlıyordu. Sokağın ortasında boş bakışlarla onu izliyordu William artık, nefes nefese kalmıştı. Elindeki sopa düştü, hissetmiyordu parmaklarını. Gözleri kaydı.

Sonra o kokuyu duydu gene, midesi bulandı o eski anıdan kalan kusmuk kokusuyla dolduğunda nefesi. Vücudundaki tüm kan beynine hücum etmiş gibi. İçmemişti bile bugün, tek yudum sürmemişti ağzına. Sigaraya gelince, sigara alkolün aksine tetiklemiyordu ve bugün yeterince içmişti. Giysilerindeki kokunun yoğunluğunu aklına getirmek dahi istemezdi.

Evsizin saldırdığı -en azından denediği- (aynı kendi kurtarma planı gibi o da başarısız olmuştu) kız değildi değil mı burada olmasının nedeni? Eddie'nin odasında falandı herhalde, bu kadar iyi bir daire para demekti. Kendisi içinse yakınınndaki paraya en yakın olan kişi oydu, o olmasını diledi yatağa kapılardan birisine doğru yürürken kendisini buraya getirenin. Banyoyla karşılaşsa tabii ki daha iyi olurdu.

Her zamanki krizlerden birisi daha diye düşündü, bu defa yalnızca damarlarındaki kan akışıyla ilgiliydi. Kendisini kaybetmişti bir aptal gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
I've known it from the moment that we met. 
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» You were only waiting for this moment to arise.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan-
Buraya geçin: