Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Defter I: COCO Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Defter I: COCO Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Defter I: COCO Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Defter I: COCO Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Defter I: COCO Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Defter I: COCO

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Coco
Lola & Coco
Lola & Coco
Coco


Mesaj Sayısı : 376
Kayıt tarihi : 29/08/10

Defter I: COCO Empty
MesajKonu: Defter I: COCO   Defter I: COCO Icon_minitimeC.tesi Ocak 22, 2011 2:03 pm



    Selam, ben Coleen Liena Murdock. Acı, fazlasıyla yaşadığımı sanıyorum. İster istemez, her ne kadar başka insanların yaşadıklarından haberdar olduklarım bile benimkinden fazla olsa da, en fazla acıyı çeken yine benim, buna inanıyorum.

    Her şey güzeldi bir zamanlar. Evet güneş parlaktı ve bulutlar yoktu gökyüzünde. Dağlar görkemliydi, çimenler, börtü böcek hoşuma giderdi; ama bir zamanlar. Artık değil. Bir süre sonra hepsi tekrar mutluluk vermeye başladı bana; ancak bu sefer delilikten mi yoksa normallikten mi gelen bir mutluluk olduğunu saptayamıyorum; fakat mutlu ediyorlar değil mi? O zaman sorun yok!

    Hayatımın en güzel olduğu zamanlar, Nebraska'da olduğum zamanlardı. Her şey benden sorulurdu, herkes beni izler, beni konuşurdu. Nebraska'nın bir bölgesinin gençliği tamamen benim kontrolümün altındaydı. Buna rağmen, o zamanlar hiç egosu şişik biri değildim. Aksine, oyuncak bebek gibi yumuşak ve belime kadar olan sarı saçlarım ve badem kahvesi parlayan gözlerimle masumiyetin canlı simgesiydim. İçki içmezdim ve içkinin hiç de havalı bir şey olmadığını söyleyen herkes, bunu benden duymuştu. Sigara içenlerden nefret ederdim; ancak yine de herkese saygılıydım. Derslerim, notlarım, ailemle beraber mükemmel bir genç kızdım ben.

    Sağ omzumdan aşağıya doğru kaydı pijama üstü. Tenimin açık yerlerinde serinlik hissediyordum. Üzerimdeki her lanet olası kumaş parçasından kurtulduğumda kendimi suyun serinletici ve rahatlıcı soğukluğuna teslim ettim. Ruhum yıkanıyordu her seferinde ancak o zamanlar masumdum. Yıkanmasına gerek yoktu, zaten bir parça beyaz bezden daha beyazdı masumiyetim. Su, berrak su, temiz su, nerede bende uyandırdığın hisler şimdi? Bir ara temizlerdin, bir ara bunalttın, şimdi oyuncağımsın. Dört elementten en çok seni severdim bir aralar, ateşle ihanetim canını acıtmış olmalı.

    Katie, en yakın arkadaşımdı. Kehribar gözleri benim yanımdayken neşeyle parlardı. Gülümsemesine hayran olan erkek sayısı, okulun yarısı kadardı. Beş-altı tane en yakın arkadaşa sahip olan örnek bir karakter olsam da, Katie her zaman en derin sırlarımı bilen o kızıl kafaydı.

    Katie'nin tanıdık gülümsemesini görünce rahatlamıştım. Her ne kadar yaz tatilimizin neredeyse tümünü beraber geçirsek de, son iki haftasında ailesiyle Chicago'ya gitmişlerdi. Turuncu kafa biriciğim geri döndüğüne göre, okul için ilk adım atılmıştı.

    Ve evet, bir de Lucas vardı. Benim gibi sarı saçları, Lacoste giymekten bıkmayan bir hali vardı onun. Basketbol takımındaydı, sormanıza gerek yok. En popüler kızın, en popüler erkekle çıkması olayıydık biz tam olarak; ancak işin aslı biz birbirimizi seviyorduk. Hatta doğduğumdan bu yana, bir tek o bana bu kadar değer vermişti karşı cins olarak. Lucas, seni özledim. Keşke beni şimdi görebilseydin.

    "Nasılsın porselen güzeli?" yanımda iri cüssesi belirdiğinde, içim titredi. O'nun yanımda olması bana mutluluk veriyordu. Deniz mavisi gözlerine baktım mutlulukla. Ondan güzel bir varlık var mıydı evrende? Manikürlü, beyaz tenli ellerimi zarifçe ensesinde birleştirdim ve ayaklarımın üzerinde biraz yükselerek pembe dudaklarına bir öpücük kondurdum. Onun da elleri, belimde kenetlenmişti. Pembe kazağımın üstünde. Kolları beni sardıkça güven duygusu tüm bedenime yayılıyordu.

    Zamansız bir anda beyinsiz babamın haberiyle hayatım yıkılmıştı. Her şeyi başlatan şeyi lanet Steven adlı, bıyıklı çiftçi tipli diş doktoru babam. Terfi etmesine bu kadar mutlu olmasına ben de mutlu olmuştum. Böylesine şeyler yaşayacağımı bilseydim babamı oracıkta öldürürdüm. Pişman da olmazdım hani.

    Beyaz babetlerim sabırsızca yeri dövüyordu ritmik olarak. Babam önümde kareli mavi gömleğiyle dikilmişti. Uçları mükemmelce dalgalandırılmış, parlak saçlarımı sağ omzuma doğru çektim. "Efendim baba?" diye sordum, sesim pürüzsüz ve inceydi. "Kolay bir şey değil bu Coleen. Gerçekten çok çalıştım ve en iyi şekilde meyvesini verdi. O meyvenin adı da artık Nebraska değil, New York prensesim." O sırada düşündüğüm ilk şey arkadaşlarım olmuştu. Değerli biricik arkadaşlarım. Hemen bir saniye sonra Lucas'ın deniz gözleri. Onlar da gelseydi ya benimle. Hem pozitif düşünceler içerisindeyim, hem negatif. New York, her zaman hayal ettiğim yer. Her ne kadar Nebraska'ya aşık olsam da, New York bu. Herkesin hayal dünyası değil midir New York?

    Çoktan ayrılmıştım Nebraska'dan. New York'taki Harrison Jewell adlı okula gideceğimi öğrendiğimde sevinmiştim. Her iki haftada bir Nebraska'ya uğrayacağımızı söyleyen babam da mutlu etmişti beni. Sanıyordum ki, New York'taki okulumda, ilk günüm Nebraska'daki okulumda yaşadığım her mükemmel gün gibi, kusursuz ve mutluluk dolu olacak. Haha, Coleen, yapma.

    Tüm kızların eteği benden bir iki parmak daha kısaydı. Saçlarım tepeden kusursuz bir at kuyruğu yapılmıştı. Ayaklarımda pembe babetlerim ve başımda pembe tacım vardı. Güzeldim, erkekler de bakıyordu bana. Ne güzel burası değil mi? New York, New York.. Manhattan, her şeyden daha fazla haberdar olabilirim artık. Sevecen bir tavırla, her zaman yaptığım gibi kendimden emin bir şekilde, tereddüt etmeden, saçları koyu kırmızı ve kısa olan bir liseli kızın yanına giderek "Rahatsız ettiğim için özür dilerim, açılış töreni nerede yapılacak bir bilgin var mı acaba?" Kız, alaycı bir gülümsemeyle arkadaşına baktı ve bana döndü. "Imm şey evet, sanırım safların ülkesinde bir prensesin yaşadığı bulutların arasındaki kalede yapılacak. Pegasuslar ve geyikler şarkı söyleyecek, gökkuşağı ülkesiydi sanırım." İğneleyici bir kahkahanın ardından oradan uzaklaştı. Anlayamadım, benimle dalga mı geçmişti?

    Saflığımın o sıralar bu kadar fazla olduğunun farkında değildim. Masumdum, daha masum da olamazdım hani. Evet, Manhattan hariç herhangi bir yerde masumiyetim geçerli olabilirdi ancak Manhattan'da masumiyet kavramını ne kadar yitirdiysen o kadar iyisin. Hah, benim gibi saf salak bir sarışın bunu bilmezse başına gelecekleri nasıl tahmin edebilir? Birkaç gün sonra, New York'luların alaycı tavırlarına daha çok alışmıştım, yine de salaklık derecesindeki saf tavırlarımdan vazgeçmeyi düşünememiştim. Salaktım işte.

    Trey, yakışıklıydı. Lucas'ın gözleri aklımdan çıkmasa da, hiçbir kız Trey'e baktığında farklı farklı şeyler düşünmekten kendini alıkoyamazdı. Ayıp şeylerdi bunlar, düşünmemeliydim; ama onun geniş omuzları, bembeyaz dişleri ve dağınık yaramaz çocuk saçları vardı. Yanıma doğru yaklaştığında, nefes alamadığım gerçeğini kabullenmiş olarak kollarımın arasındaki kitapları sıktım. "Imm, şey Courtney." Adımı yanlış söylemişti, olabilir, okulda bir sürü kız vardı adıma benzer bir şey söylemesi bile mucizeydi. "Coleen." diye düzelttim salakça sırıtırken. "Coleen," diye devam etti.
    "Yarın akşam bir şeyler içmek için buluşmak ister misin? Anlarsın." Yamuk bir gülümseme çaktı sonra. Ben evet veya hayır diyemeden yanımdan uzaklaştı. Ah, haklıydı, beklemesine gerek yoktu. Trey Chad Parson, tabi ki evet cevabını alacaktı.


    Diğer akşam geldi ya, bendeki de heyecan. Giyinmişim pastel rengi tonlar. Saçlar yine at kuyruğu tabi. Pudra gibi beyaz tenime biraz daha pudra sürmüşüm. Pembe parlatıcıyla daha da Barbie çakması olmuşum. Trey'e gelirsek, beyaz gömleğinin ilk iki düğmesi davetkar bir şekilde açık, orada oturmuştu işte. Avını bekliyordu, pis vahşi aslan.

    "Gelmeyeceksin sandım." Alışılmış şekilde sırıttı Trey. "Ah, özür dilerim. Sadece hazırlanmam biraz zaman aldı. Kusura bakma Trey." Nazlı bir kızmış edasıyla güldüm. Karşısına oturduğumda, önünde bir bardak viski durduğu gözüme çarptı ve ne hissedeceğimi bilemedim. Ortama uyum sağlamalı mıydım acaba? Yok, hayır, prensiplerimden vazgeçmeyecektim. Garson geldiğinde, "Sadece su, lütfen." sözlerimi duyduktan sonra küçümseyici kahkahası kulağımda çınladı Trey'in. "Hadi be, sadece su mu içeceksin?" Gözlerimi 'Ne var ki?' dercesine devirdim. "Bira falan söyleseydin, Miller da olurdu. Su gibi olan hani. Ah, Coleen, gerçekten o kadar masumsun ki, hakkında kötü bir şey düşünemiyorum." Kızarmıştım, kötü şey derken ne kast ettiğini tahmin edebiliyordum, bunu düşünmemesi de hoşuma gidiyordu.

    Biraz vakit geçtikten sonra, altı bardak viski içmiş olarak ayrılmıştım oradan. Trey kolunu omzuma atmıştı, yalpalayarak kaldırımda yürüme çalışmalarına girmiştim kendi çapımda. Şimdi koysanız önüme altı bardak viskiyi, dalga mı geçiyorsun be derdim. O zamanlar kafamı üşütmeye yetiyordu işte, Barbie bebek Coleen. Ne malsın. Hatta şimdi daha mal olacaksın.

    Eli belimden aşağıya doğru ilerlemeye başladığında, kıkırdayarak hayır şeklinde sesler çıkarıyordum ama bunu yaptıran beynimdi. Aslinda bedenim ve vücudum devam etmesi için yalvarıyorlardı. En sonunda kendimi bırakmıştım. Arabasının arkasında, sigara kokan ortamda, gecenin bir yarısı kafayı bulmuş halde her yerimde dolaşan ellerinin beni gıdıklaması ve daha fazla istememi sağlamasına teslim etmiştim kendimi. Çok güzel hissettiriyordu, yanlış olup olmaması aklımda hala bir soru işareti olsa da, reddetmiyordum, çünkü istiyordum bunu.

    Tahmin edilebildiği gibi o sabah bakire biri değildim. Trey Parson'la bekaretini kaybetmiş sürü halinde bir kızdan biri de Coleen Murdock olmuştu. Gerizekalıydım ben ya, evet, tam bir gerizekalıydım. Trey bunun bir de fotoğrafını çekmişti ama o zamanlar umrumda değildi. Çünkü sıfatım Trey'inkiydi. Yani sevgilisi olmuştum ve bunun çok zor bir şey olduğunu düşünüyordum. Oysa ki Trey'in önceden en az elli tane sevgilisi olmuştu. Hangisi bakireydi? Hiçbiri. Bir gün yanıma geldiğinde gözlerinde farklı bir bakış vardı. Okuldaki herkesin benimle dalga geçtiğini fark etmemiştim, birazdan fark edecektim.

    Okulun koridorlarının birinin kuytu bir köşesinde, sağ kolu, sol omzumun üzerinden duvara yaslanmış bir şekilde, nefesi nefesimi bölerken elindeki telefondun ekranında belirmiş fotoğrafı göstererek tısladı adeta bana. "Şimdi, küçük Coleen. Safsın ve salaksın. Umarım bunu anladın. Hayır, seni hiç sevmedim. Evet, sevdiğimi söyledim. Hayır, bir tek sana söylemedim. Evet, bu fotoğraf tehlikeli. Çünkü seni şu saniye terk ettiğim için gelecekte benden intikamını almak isteyeceksin ancak alırsan bu resim herkesin telefonunu süsler. Ona göre, akıllı ol Barbie bebek." Saçma salak bir gülüşle yanımdan ayrıldığında, şok olmuştum. Bedenim titriyordu, oracıkta çöktüm soğuk zemine ve ağlamaya başladım. Trey, beni sevdiğini sanıyordum. Bir grup kız ve erkekle birlikte bana bakarak kahkahalarla güldükleri gerçeği bir yana, Trey benim bekaretimi elimden almıştı ve şimdi onu herkese söylüyordu.

    Kuş beyinli kafamın anlamadığı gibi, aslında Trey'in benimle çıktığını sandığım vakitlerde herkes onun gerçekte benimle dalga geçtiğini biliyordu. Bense, o rütbeye erişebilecek tek kişi benmişim gibi davranıyordum. Becerip, kolleksiyonuna eklediği bir Barbie bebek daha. Aferin Trey, şimdi haline gülüyorum şeker. Yine de hala yakışıklısın, biliyor musun? Sana yem olduğum zamanlarda şimdiki gibi akıllı ve mükemmel olsaydım kesinlikle benim yemim olurdun ve bundan çok da gurur duyardım. Seni küçük, süt kuzusu g*tü kalkmış şey. Tatlı şey. Her neyse, Harrison Jewell (HJ)'da hayatım bitmişti denilebilir. Zaten Nebraska'dan gelen saf salak kız Coleen -ya da bilmediklerinden veya unuttuklarından ötürü takmış oldukları Courtney, Christine gibi adlar- olarak anılıyordum. Herkes benimle dalga geçiyordu, hah.

    Evden kaçmıştım. Annem ve babama da dayanamıyordum artık. Beni böyle bir cehenneme getirmiş iki şeytandan başka bir şey değildi onlar. 18 yaşında olmasam bile, hukuk dairesinde çalışan amcam Buckley adımı değiştirme isteğime pek de kötü bakmadı. Ne de olsa uyuşturucu bağımlısı bir amcaydı ve sadece 25 yaşındaydı. Coleen Liena Murdock değildim, Liena van Nollder yaptım kendimi. Her şeyimi değiştirdim, adımı, soyadımı, telefonumu, e-mailimi. Beni evlatlık alacak zengin bir aileye ihtiyacım vardı. Ailem artık beni bulamazdı. Tüm Barbie kıyafetlerim çöpteydi, o zengin aileyi bulmadan önce evden yürüttüğüm yetmişbeş dolarla yeni tarzıma uygun yırtık pırtık şeyler aldım kendime. Birkaç gün Buckley'le beraber yaşadım ancak sonra beni evlatlık edinmek isteyen van Nollder ailesiyle tanıştım. HJ'yi ekiyordum bir haftadır. O gün gidip bir de siyah saç boyası aldım, makasla birleşince. Katlı, çene hizasında dümdüz, kömür rengi saçlarım olmuştu. Yeni zengin ailem aracılığıyla kıyafet dolabım tamamen değişmişti. iPhone da aldırtmıştım kendime, oh, mis. Sonra kahve kurusu gözlerimin hüznünü kapatması için, canlı mavi lensler aldım. Yıllık lensler, ne de olsa hiç çıkarmayacaktım.

    Hey, merhaba deyin. Yeni kıza. "Coco" nam-ı diğer Liena van Nollder. Annesinin ve babasının nefretiyle büyümüş, hayatı dengesizlikle geçmiş, tüm bir okul tarafından dalga geçilmiş, sevdiği çocuğu başkasıyla aldatmış, aldattığı kişi onu aldatmış olan kız. Sadece değişmekle kalmadım merak etmeyin, her birinizden intikamımı alacağım. Teker teker, acımaksızın. İnce boyunlarınızın eğik gezmesini sağlayacağım, yanaklarınızın allıkların bile saklayamacağı şekilde kızarmasını sağlayacağım, gözlerinizin kimseyle kontak kuramayacağı şekilde utanmanızı sağlayacağım, intikamımı alacağım. Canınızı acıtacağım, her şeyden önce Trey Chad Parson, Coco'yla sen tanışacaksın. Küçük peze*enk. Canını okuyacağım, senin de, senin de ve senin de. Yanınıza kalacağını sanmayın, Manhattan'ı bana soracaksınız, hepinizi teker teker küçük ergenler olarak ağlatacağım ve hesap bile soramayacaksınız. Kabuslarınızda bile göremeyeceksiniz çünkü bilemeyeceksiniz. O sırada ben köpüklü küvetimde şampanyamı yudumlarken şeytani kahkahalarımla tatmin olacağım. İster narsist de, ister sadist. Ne de olsa lakabım hoşuma gitmezse, senin de hayatını batırırım. Hahaha.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Defter I: COCO
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Defter II: LOLA
» Lola & Coco Rpg

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: L&C RPG :: The NY City :: Defterler-
Buraya geçin: