Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Sürpriz Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Sürpriz Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Sürpriz Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Sürpriz Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Sürpriz Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Sürpriz

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Francis Lémieux
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf



Mesaj Sayısı : 56
Kayıt tarihi : 03/03/11
Nerden : Paris

Sürpriz Empty
MesajKonu: Sürpriz   Sürpriz Icon_minitimePaz Mart 13, 2011 4:59 pm


    Scarlet Sasha Salvatore & Francis Lémieux
    Sürpriz Bellas_68 . x . x . Sürpriz Ru34o4

İçerideki televizyonun volümünü sonuna kadar açarak, çığlık çığlığa, bulunduğum yerin insanlarına yabancı bir dilde şarkı söyleyen kadının sesinin kaldığım stüdyo tipi odayı doldurmasına izin veriyorum. La Vie en Rose, bulunduğum kültüre olduğu kadar, bulunduğum çağa da pek ayak uydurabilmiş bir parça olmamasına rağmen Piaf’ın sesi duvarlarda yankılanırken hissettiğim huzurun tarifi olabileceğini sanmıyorum. Az sonra dışarı çıkıp yeniden ‘onlardan biri’ olacağım gerçeği şu an yüzleşmek istediğim en son şey belki de. Gözlerim yarı kapalı, güneş çoktan Manhattan’ı terk etmiş olsa da pijamalarını çıkarmaya gerek görmemiş olan ben, sigara dumanının dudaklarım arasından çıkarkenki garip hâllerini izlemekle yetiniyorum şimdilik. Kıvrılan, devasa bir bulut, bir sis tabakası gibi görünerek ufak odayı dolduran beyazlık son birkaç dakikadır yalnızca tek bir şeyi ifade ediyor; hâlâ ayık olduğumu. Şimdiye dek birkaç parça kullanmış olmam gerekirdi oysa. ‘Yaşlanıyor muyum?’ gibi gereksiz bir soru zihnime doluşurken bu ayrıntıyı atlamak istencindeyim. Beni tanıyan pek çoğunun aksine hızlı yaşadığımı düşünmüyorum; hatta, fast food, o garip tekno müzik, saçma sapan dedikodular ve kendini ispatlama istenci gibi ufak, Amerikanvari ayrıntılardan uzak durarak çok daha uzun yaşayacağıma eminim. Bu dünyadaki gerekli pek çok şeyi tattım, diyebilecek kadar iyi tanıyorum ölümü, dolayısıyla ondan korkmamı gerektirecek bir şey de yok. “Duş almalıyım.” Kulağıma çalınan ses ile irkilirken cümleyi kuranın ben olduğumu idrak etmem gereğinden biraz uzun sürüyor. Miskin bir hareketle kıpırdanırken bilmem-kaç-yüzüncü sigaramı kül tablasının adaletine teslim ediyorum. Gerçekten şu Salvatore ile buluşup buluşmayacağımdan emin olmak için cep telefonumdaki mesajlara bir kere göz atmam yetiyor. Nedenini bilmesem de bu kadında beni fazlasıyla çeken bir şeyler var ve bu yanlış, çok yanlış, diğer her hareketim gibi.
Üzerimdekilerden bir çırpıda sıyrılıp bedenimi ılık suya bırakırken sükûnet timsali bir tebessüm dudaklarıma yerleşiveriyor, oysa hiç de huzurlu olduğum söylenemez. Kendim ile savaşım hâlinde olduğum sürece asla iç huzura kavuşamayacağımı zırvalayan onca insanın hakkını yememeliyim. Bir şeyleri yanlış yapııp ardından üzerine daha fazla hata yaparak yanlışlarımı örtbas etmeye çalışan herhangi bir kimseden biriyim, emin olun bu durumun farkındalık süreci çok daha sancılı. Fransız milliyetçisi bir milletvekilinin anarşist çocuğu olmanın kolay olacağını kimse söylemedi; ama kendimi ifade etmektense bir yalanı yaşamayı tercih edemezdim. Denemediğimi kim söyleyebilir ki? Uyuşturucu, o deneme sürüşü günlerinden kalma ufak bir hediye değil mi zaten? Çevremdeki onca Amerikalı kadının tek gecelik şehvetleri, mensup olduğum ırkın kadınlarının sahte şehvet oyunlarından bile daha yapmacıkken kaç bedenin beni tatmin etmeye yeteceğini bilmiyorum; ya da New York’un kalabalık caddelerindeki onca ruhtan kaçının bana gerçekten dokunabileceğini de. Arama çabalarına hiç girişmemem, dört senedir elbet-bir-gün-buradan-kurtulacağım ümidinin yaşattığı saçma sanrılarla alakalıydı sanırım. Şimdi, boğazıma kadar bu bokun içindeyken kimseyi bulabileceğimi de sanmıyorum, kendimi bile. Artık Amerikan aksanıyla telaffuz edilen Francis’im, o görkemli Fransız aksanının büyüsüyle dudaklardan dökülen, şehvetli Francis değil. Tüm tutkularım, benliğimle birlikte bedenimi biraz daha terk ederken tutunabileceğim tek şey var; uyuşturucu. Aldığım her nefeste biraz daha battığımı bile bile sürüklenmeye devam edişimin acizliği hangi günah çıkarmada, hangi aşağılık tanrı tarafından affedilebilir ki? Ilık, duru suyun tüm pisliğimi, hatta beni de silip bambaşka bir dünyaya götürdüğünü hayal ederek rahatlamaya çalışmamın boşunalığı kafama dank ettiğinde banyoyu çıplak, üzerimden sular akar vaziyette terk ediyorum. Islak saçlarımı geriye atıp tekrar görebilir konuma geldiğimde el yordamı yöntemini terk ediyor, tahta zeminde kaymamak için temkinli adımlar atarak dolaba doğru ilerliyorum. Alelade bir şeyi üzerime geçirmek normalde vereceğim tepki olurdu, ama nedense gözlerim biraz etkileyici bir şeyler arama telaşında. Salvatore’u etkileme istencim yalnızca erkek oluşumdan kaynaklanan dürtülerle alakalı, bu nedenle komik ve ne yazık ki bu nedenle gerçek. Hayvanî yönümüzü, asla tek eşli olamayacağımızı, bunu denemenin bile saçmalık olduğunu anlamayan insancıklar için değil tabii.
Kafamı bulandıran düşüncelerden kurtulmama yardımcı olacakmış gibi elimi ileri geri sallıyor ve dağınık dolabımın içindeki arayışıma devam ediyorum. Armani marka, düz siyah bir gömleği üzerime geçirirken elim Levi’s 501’e kayıyor. Üzerime, gömleğimle birlikte aldığım ceketi giyerek odanın diğer köşesinde kaderine terk edilmiş, günlerdir kullanılmayan boy aynasına doğru ilerliyorum. Maharetli parmaklarım alelacele gömleğimin düğmelerini ilerlerken yansımamın gözlerinin içine bakmaya dahi cesaretim olmadığının farkındayım, yavaş yavaş bir sürüngene dönüşüyorum; kendiyle hesaplaşacak yüzü olmayan bir zavallıya. Bir yılan, ne kadar kalkıp suçu üstüne alamadığı için suçluysa ben de ondan farklı sayılmam. İçimdeki son asalet kırıntısını takınmaya çalışmak yerine şu aralar sıkça kullandığım umarsız maskemi yüzüme oturtmayı tercih ediyorum. Piaf, La Vie, L’amour’yı söylerken odayı yalnızlığına terk ediyor bedenim, eminim yoğun bir Francis depresyonu yaşadıktan sonra onun da buna ihtiyacı var.
Uzun koridorları kat ederek beni bilmem kaçıncı kattan zemine indirecek asansöre ulaşıyor, ardından soyadları üzerinde en az benimki kadar büyük bir servetin bulunmasının muhtemel olduğu onlarca kokuşmuş sosyetikle dakikalarca yolculuk ediyorum. İvmelerden hiçbir zaman hoşlanmadığımdan tek dileğim biran önce zemine ulaşmak. Dur-kalk hareketinin başımı döndürmesine engel olamadığım on dakikanın ardından temiz havaya çıkmayı başardığımda ilk uğraşım ceketimin cebine son anda sıkıştırmayı akıl ettiğim sigara paketinden bir tane çekmek oluyor. Dudağıma kıstırdığım ince nesneyi çakmağım yardımıyla yatarak Manhattan’ın beni yutmasına izin veriyorum. Fransa’da pek çok paparazzinin odak noktasıyken burada bir hiç olduğumu bilmek rahatlatıcı. Parayı, şöhreti, babamı ya da annemi ben istemedim; Francis Lémieux olmak, eğer bana sorulmuş olsa muhtemelen en son tercih edeceğim şeydi. Bu yüzden cezalandırılacağım gerçeği saçma geldiğinden kiliseyi, o her şeyi yaratan koca çocuğu ve ailemle birlikte yaşamayı reddettim. İtibarları nedeniyle onlardan kopmam olanaksızdı; beni kukla gibi kullanmayacakları sürece ismimden faydalanmalarında sorun olmayacağını söylemenin rahatını yaşıyorum hâlâ. ‘Lémieuxlar oğullarını Sir Stafford’da okuması için Amerika’ya gönderdi.’ Bu yalan Fransa’yı da yeterince memnun etmişti elbette, oysa Francis uyuşturucu bağımlısı bir isyankâr olduğu için ülkeden sürüldüğünü bilmek daha sansasyonel olabilirdi.
Bu ve benzeri pek çok düş yıkıntıları ve nefretle dolu olan düşüncelerimin Scarlet’i beklerken bana eşlik etmesine izin veriyorum. Karşılaşacağım sürprizin beni ürkütmediğini söylesem yalan olur, ancak ‘femme fatale’ eğer canıma kastetmek isteseydi Manhattan’ın en gözde barlarından birinde buluşmayı tercih etmezdi. Gerçi, şu an elinde bir tabancayla gelip kafamı uçurması, yapabileceği ve nihayetinde ona karşı minnet hissedeceğim tek şey olurdu belki. Sigaramı söndürüp barın kapısından içeri süzülen bedenim yüksek müzik nedeniyle düşüncelerimi duyamaz hâle geliyor. İstemsizce ceplerimi kontrol ederken parmaklarım her zamanki yerde ufak bir parça kokainle buluştuklarında gülümsüyorum. İçeride mal bulabileceğim pek çok insan olması muhtemel ama şansa bırakmak istemem, hele de böyle bir anda. Ağır adımlarla bara yürüyerek suratı pek yabancı gelen barmaide bana bir İskoç getirmesini söylüyorum. Uzun bir gece olacak gibi görünüyor.


En son Francis Lémieux tarafından Ptsi Mart 14, 2011 1:02 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Scarlet Sasha Salvatore
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Scarlet Sasha Salvatore


Mesaj Sayısı : 64
Kayıt tarihi : 13/03/11

Sürpriz Empty
MesajKonu: Geri: Sürpriz   Sürpriz Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 8:47 am

Gözlerimi zar zor açabildim buram buram entrika kokan Manhathan a. Üzerimde dün gece fazla kaçırdığım tekila’nın etkisi. Evet biraz fazlaydı. Yemek yemeliydim karnım acıkmıştı. Mutfağa gittim. Şef kahvaltımı çoktan hazırlamıştı. Güzel bir kahvaltı. Ve başımdaki bu koca ağırlık. İçkiden mi, uykusuzluktan mı bilmiyorum. Çekmeceden bulduğum ağrı kesicileri aldım. Ne kadar iyi gelebilirdi bilmiyorum. Kahve alıp odama geçtim. Odanın hali berbattı. Uykusuzluktan kapanan gözlerim kahveyle beraber açılmaya başlamıştı. Ve o zehri aldım içime. Ciğerlerime dolduruyorum bütün zehri. Bugün Francis’e sözüm vardı. Onla buluşacaktım en azından öyle hatırlıyorum. Onun vahşi kızı olmaya bayılıyordum. Benden bu kadar korkup bu kadar isteyen bir tek o vardı. Çok tutkulu bir birlikteliğimiz vardı bir o kadar da sert. Bir an gözlerim isteksice takılmıştı camın önünde oynayan çocuklara. Bu kadar saf ve temiz. Manhattan’ın zehirli havasını içlerine çekmemişlerdi. Bende böyleydim. Hayat beni bu hale getirmişti. Bende hayatı kerhaneye çeviriyordum. Bu kadar halsizken Francis’ın gözündeki vahşi kız kimliğimi bozamazdım. Hazırlanmam gerekti. Duş almak için ağır adımlarla banyo’ya yöneldim. Üstümdekileri çıkartıp pürüzsüz bedenimi sıcacık suya bıraktım. Sudan çıkan dumanlarla hayal gücümü kullanarak şekiller çıkartıyordum. Hoşuma gidiyordu ne kadar saçma olsa da. Böyle bir birliktelik nasıl olabilirdi? Diye düşünmeye başladım.
İyi çocuk la kötü kız. Sakin oğlan la Vahşi kız ne kadar mantıklıydı? Küvet’in içinde düşüncelere dalmışken titreyen telefonumla kendime geldim. Kurulanmadan çıktım. Saçlarımdan akan yaşlar telefonumu ıslatıyordu. ‘’1 yeni mesaj ‘’ kesin bizim kızlardan biridir'' diyerek bakmaya tenezzül bile etmedim. Bornozumu giydim. Balkona çıktım yine zehirlenme vaktiydi. Keyfime diyecek yoktu. Dışardan geçen insanlara seyrediyordum. Ne giydiklerini ne içtiklerini insanlarını dış görünüşleriyle yargılamak bana zevk veriyordu. Sıra gelmişti giyinmeye. Ona karar vermeliydim. ''Kibar ve tatlı bir çocukla buluşacak kadar hanım gecesine acı içinde zevkin doruklarına çıkaracak kadar vahşi''. Bugün neler yapabilirdim yada ne gibi hasarlar bırakabilirdim. Başlangıç olarak topuklu ayakkabı hiçte fena bir fikir değildi. Çıplak bedeni üzerinde sürtünen ayakkabının topuğu hangi erkeği çıldırtmaz ki. Ayakkabıdan önce saç makyaj. Her kadının saatlerce uğraştığı ayrıntılar. Zaten gecenin sonunda hepsi gidecek. Saçlarımı kuruttum. Düz ve dağınık saç. Kimi zaman çok masum kimi zaman çok seksi. Ve kırmızı ruj. Bir kadını dişi yapabilecek en güçlü etkendi. Gözlerimi belli etmesi için siyah far. Evet Francis bu dişi görünüşüme bayılıyordu. Onun başını döndürmeye yetiyordu. Dolabıma yöneldim. Başladım aramaya ne giyebilirdim? Siyah; gecenin rengi. Kırmızı ateşin. Ateş ve gece hayat felsefem olabilirdi aslında. Üzerime yapışan tüm vücut hatlarımı en ince ayrıntısına kadar belli eden siyah kırmızı desenli bir elbise. Evet bu gece bunu giymeliydim. Dişi görünmeyi seviyordum. Aynı zamanda güçlü. Ve topuklu ayakkabılar. Hangisi diye düşünürken o gözüme çarptı. Kırmızı ince topuklu. Bunu onun bedeninde gezdirirken Francis’ın surat ifadesini düşünürken bile zevk duyuyordum. Ah benim bu sınırları zorlayan şehvet düşkünlüğüm. Anlaşılan hazırdım. Dışarı çıkmadan önce bir kadeh viskinin zararı olmazdı her halde. İçtikçe kafamdaki görüntüler daha çok netleşiyordu.
Artık çıkma zamanı gelmişti. Manhattan’ın zehirli gece hayatının kapıları açılmıştı. Sokağa indiğimde topuk tıkırtılarımla inletiyordum adeta kaldırımları. İlgi çekmeyi beğenilmeyi seviyordum. Yolda giderken Francis’e yapacağım sürprizleri düşünüyordum. Çoğu kişiyle gecelik ilişkilerim oldu. Beklide bu çocuğu bu kadar istememin tek nedeni bu kadar kibar ve centilmen olmasıydı. Onu ürkütmeyi seviyordum. Çantamdan ancak 1 saatte bulabildiğim sigaramı çıkardım. Bu kağıt parçasını seksi dudaklarım arasına sıkıştırdım. Mekana yaklaşmıştım. Bar Quella; randevu için ideal bir yerdi. Nasıl olsa bunun sonu burada bitmeyecekti. İçimdeki nefreti bugün bir kenara bıraktı sadece ‘’şehvet ve tutku ‘’ hakimdi bana. Yeniden topuk tıkırtılarımı duyar oldum. İşte bunu seviyordum. Her tarafta bilindik yüzler. Eski yattıklarım mı demeliyim? Her neyse. İşte Francis! Kibar çocuk nasılda oturmuş beni bekliyor bu yüzden bu çocuğu bu kadar çok arzuluyorum. Arkası dönük oturuyordu. Elimi omzuna attım. Ve yanına oturdum. Değişik tipli barmaide bana bir tekila getirmesini söyledim. Anlaşılan bu gece çok eğlenecektim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Francis Lémieux
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf



Mesaj Sayısı : 56
Kayıt tarihi : 03/03/11
Nerden : Paris

Sürpriz Empty
MesajKonu: Geri: Sürpriz   Sürpriz Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 5:37 pm

Ruhumun karanlığı bedenime aksettiğinden müziğin ritmine kapılmış onca bedenden biri olmaktansa bara oturup münzevi adamı oynuyorum. Renk renk rujla lekelenmiş kadehler gözümün önünden geçiyor, şehvet ve kanla lekelenmiş naif bedenler, ucuz, pazarlanmaya müsait bir tutkuya ev sahipliği yapan dudaklar. Manhattan’ın profilini ortaya apaçık seren o kirli tablo kadehlerde, içeri sızmayı başaran uyuşturucularda gizli. Hepsini apaçık görebilirken, hepsinden son derece tiksiniyorken o panoramanın göbeğinde oturuyor oluşum ayrı bir komedya. An be an şiddetini artıran bulantı ve kusma isteğim bundan kaynaklanıyor, viskinin sulu olmasından değil. Bu elbette bir etken olabilirdi, ancak Bar Quella söz konusuyken böyle bir rezaletle karşılaşmam imkânsız. Bir duble viskiye servet ödemeniz gerekiyorken kazıklanmayı beklemeniz kadar saçma, benim Amerika’nın göbeğinde kendini buluvermem kadar saçma, Scarlet ile buluşmak için buraya gelmem kadar ya da. Bu ülke, size İngilizlerin ağdalı aksanını, sofistike asaletlerinin altına gizledikleri apaçık nefreti, moda özürlüymüşçesine ilginç kıyafetlere bürünmelerini özletebilecek nitelikte. Avrupa’nın herhangi bir yerindeki en adi insanı dahi özletebilecek külfete sahip. Özellikle dördüncü seneme girdiğim şu günlerde insanlarına, havasına, uydurma kültürüne dair hissettiğim, hissedebildiğim tek şey nefret ne yazık ki. Benimle tamamlanacak tek bir ruh, tek bir nesne bulamazken nasıl kendim olabilirim ki? Her genç kızın gözünde, barda onları bekleyen bir vampir olduğu ümidini görebilirken alacakaranlık bile yalnızlığımı paylaşmaya yetmiyor. Zamanla silinip giden aksanım gibi eriyip yok olan Fransız ben, ardımdan ağıt yakmakla yetinebiliyorum. Bir kadeh daha söylüyorum, biraz daha uyuşursam ortama ayak uydurabilirim belki. İkincisi, ilkinden çok daha hızlı kat ediyor ağzımdan yemek boruma doğru uzanan o dolambaçlı yolu, boğazımdaki yanmanın silinip gidivermesi an meselesi. Bir tane daha söylüyorum, barmaidin gözlerindeki hızlı-gidiyorsun-ufaklık ifadesine aldırmaksızın tek yudumda icabına bakmaktan çekinmiyorum. Zengin züppelerin arasında, ipini koparıp gelmiş herhangi biri olduğum sürece çıkarmamın muhtemel olacağı rezaletlerden hiçbiri beni ilgilendirmiyor. Bu, olmak istediğim şey değildi; ne yazık ki olduğum şey, ama farkına varmak istemiyorum. Farkındalık süreci daima sancılıdır. Daha kaç yüzyıl kaldı ki önceki ezalarımı atlatıp yenilerine yelken açmam için gerekli gücü bulmamı sağlayacak? Metamorfozum tamamlandığında bu ülkede aynaların yasaklanmasını istiyorum sadece. En azından bunu yapın benim için.
Omzuma değen eli, hafifçe ürpermeme neden olurken tüm melankolim hiçbir şey olmamış gibi silinip gidiveriyor. Ağır hareketlerle bar sandalyesinde dönerken yüzümdeki umarsız-piç ifadesini bulunduğu yere sabitliyorum. Herhangi bir buhranın bu geceyi dağıtmasına izin vermeyecek kadar erkeğim ne de olsa. Gözlerim, benden bir yaş küçük olan kadının şehvetli bedeniyle buluştuğunda dudağımın yarısının çapkın bir gülümsemeyle kıvrılmasına izin veriyorum. Elim, yüzümün önüne düşmüş, hâlâ nemli sayılabilecek bir tutam saçı ustaca düzeltirken gözlerim onun üzerinden bir an olsun ayrılmıyor. Yanımdaki sandalyeye tüm asaletiyle oturmasını izlerken bir yandan onu baştan aşağı süzmek için elime geçen belki de son fırsatı değerlendirmeye çalışıyorum. Barmaide içki söylerken kıpırdayan, kırmızı bir rujla belirginleştirilmiş dudakları bu bardaki herhangi bir erkeği baştan çıkarmaya yetecek kadar muhteşem. Kırmızı-siyah elbisesinin eteklikleri pürüzsüz bacakları üzerinde dans ederken, belki de özellikle bu atmosferde olabildiğine kışkırtıcı görünüyor. Dolgun saçları derin göğüs dekoltesini yapmacık bir edayla gölgelemeye çalışırken çok daha iştah kabartıcılar ve portre, Scarlet’in giydiği kırmızı, ince topuklu ayakkabılarla mükemmel bir kapanışa imza atıyor. Topuklu ayakkabılara hiçbir zaman hayır diyemedim, bunu inkâr edecek değilim. Ancak özellikle kırmızı olanlara karşı hissettiğim zaafı karşımdaki gereğinden fazla dişi görünüşlü kadının nasıl kestirebildiğini anlamam imkânsız. Bahsettiği sürpriz bu ise gerçekten beklediğimin fazlasıyla ötesinde bir hamle olduğunu itiraf etmeliyim. Tüm gece benimle bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynayacak olması muhtemel kadına bakmak bile onu deliler gibi arzulamama neden oluyor. Tekilasını getiren barmaide hoşnutluk sezemediğim bakışlar atarken hâlâ ürkütücü, hâlâ kafamı koparabilecek kadar güçlü. Gecenin sonunda kaplana dönüşmemi bekleyene dek bana biçmiş olduğu fare rolünü üstlenmeye hazır, uslu bir çocuk gibi sıramın gelmesini bekliyorum, yine de bu gözlerimin uslu duracağı anlamına gelmiyor. Vücudunun seçilebilen her kıvrımını aklıma kazımak, geri kalanını ise hayal etmek şu an fazlasıyla cazip. Shot bardağının kenarına sürülmüş tuzu yalayışını, ardından renksiz fakat keskin bir alkol kokusunun rahatlıkla hissedilebildiği sıvıyı şehvetli dudaklarının arasından yuvarlayışını hayranlıkla izliyorum. Tekilayla servis edilen bir parça limonu düzgün dişleri arasına sıkıştırıp büyük bir zevkle çiğneyişini izlemek de bir o kadar keyifli. Kontrolümü kaybedecek kadar sarhoş olmayı dilediğim nadir anlardan birini yaşadığımı fark ederek biraz olsun şaşırıyorum. Bedenimi ele geçirmeye başlayan yangını söndürmek için barmaide bir duble viski daha getirmesini söylerken gecenin sonuna dek aklımı kaybetmemek için odaklanacak başka şeyler bulmam gerektiğini idrak etmiş bulunmaktayım. “Hoş geldin.”
Biraz geç kalmış tepkimin mazur görüleceğini ummaktan başka çarem yok gibi, yine de, kendisi de tekilasıyla meşgul olan partnerim için çok da sorun değil sanırım. Rahat bir tavır takınmaya çalışsam da terlediğimi hissederek ceketimi çıkarmaya girişiyorum, ne kadar doğal görünüyor olduğumun muhakemesini yapmam şu an için mümkün değil. Bir kadının asaleti, dişiliği ve yırtıcılığı karşısında yenilgisini kabul etmiş, ona hizmet etmeyi kutsal görev sayan ve adeta yalnızca aşk için yaratılmış ırkıma ait genlerimi kamçılayacak yeterince malzemem var, tek ihtiyacım biraz kafamı toplamak. İlginç görünüşlü barmaidin viskiyi önüme bırakışını, ardından barın diğer tarafına yürüyüşünü izlerken, sanki mümkünmüş gibi, dikkatimi yanımdaki kadından çok ona yöneltmeye çalışıyorum. Kadının bir ayağının aksıyor olduğunu fark ettiğimde giymiş olduğu kısa, siyah eteğin hiçbir önemi kalmıyor. Bu kadar şekilci bir insan değilim oysa en azından, yanımda en ateşlisinden bir kadın oturmuyorken. Viskiden büyük bir yudum alıp bakışlarımı tekrar bayan ateşliye çeviriyorum. Kimi zaman bir aciz ile bir romantik arasındaki o ince fark ayırt edilemez, işte o çizgiye yaklaşmadan sıyrılmayı ummaktan başka çarem yok. Bir kaşım yukarı kalkmış vaziyette, hâlâ şımarık, umarsız, hatta fazlasıyla gıcık ifademi muhafaza ederek soruyorum. “Bir shot daha?” Cevabını beklemeden elimle barmaide bir tekila daha istediğimizi söylüyor ve tekrar ilgimi konuğuma –daha doğrusu tarafından konuk edildiğim kişiye- yoğunlaştırıyorum. “Neymiş bakalım sürpriz, prenses?” O davetkâr topuk seslerini işittiğimden, cüretkâr elbisesini gördüğümden beri sürprizin ne olduğunun farkındayım, ancak aptal ayağına yatarak öfkesini kamçılamayı umuyorum. Bu onu olduğundan bir nebze daha tehlikeli, bir nebze daha şehvetli kılacak ufak bir ayrıntı. Yüzümde muzipliğimi az da olsa hissettiren bir ifade mevcut. Gelecek herhangi bir ters tepkiyi özlemle beklerken kahkahalara boğulmamak için fazlasıyla çaba sarf etmem gerekecek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Scarlet Sasha Salvatore
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Scarlet Sasha Salvatore


Mesaj Sayısı : 64
Kayıt tarihi : 13/03/11

Sürpriz Empty
MesajKonu: Geri: Sürpriz   Sürpriz Icon_minitimeSalı Mart 15, 2011 7:53 am

Bu çocuğun bana olan arzusu onu daha çok istememe neden oluyordu. Bana bakarken adeta avına bakıyor gibiydi. Benden o utangaç aynı zamanda istekli bakışlarını kaçırdığının farkındaydım. Etraf entrika ve kötülük kaynıyordu. Süprizin ne olduğunu merak ediyor olmalıydı. Gece karanlığını iyice üzerimize çöktürmüştü. Şimdi tüm kötülüklerin,pisliklerin örtecek kadar karanlıktı. Etrafıma baktığında alınan alkolden dolayı baygın bakışlar, kızların şen kahkahaları gecelerinin nasıl olacağı hakkında bize yol gösterebilcek seviyedeydi. Bu geceki partnerime baktığında içinde olan sabırsızlığı görebiliyordum. Ama o bir beyefendiydi. En azından şimdilik yırtıcı yüzünü göremeyecektim. Onu sabırsızlandırmak hoşuma gidiyordu. Tüm dişiliğimle pürüzsüz bacaklarımı üst üste attım. Başka yere baktığının farkındaydım. Beni istemediğinden değildi aksine karşı koyamayacak kadar çok istediğindendi. Onun bu kadar sabırsızlandığını görmek bende de karşı koyulamaz bir arzu yaratıyordu.
Shot yaptıktan suratımın ifadesi değişmişti. O şehvetli dudaklarımı hafif seksi bir şekilde ısırmam onu delirtebilirdi. Biraz durmalıydım. Gözlerim barda gezinirken yatağımda misafir ettiğim bir kaç misafire rastladı. Ama hepsi aynıydı. Francis'te çözemediğim bir şeyler vardı. Bu sadece sınırları zorlayacak kadar kibar olması değildi başka bir şeyler vardı adını henüz koyamadığım şeyler. Bu çocuk farklıydı. İçerisinin ışıkları kapandı. Hafif kenarlarda duran kırmızı loş ışıklar.''Ah evet kırmızı bu benim rengimdi''. Ve arkadan gelen müzikler. Kanımı kaynatıyordu. Beni gecenin ateşine çağırıyordu. İsteksiz olarak ilk önce omuzlarım sonra kollarım ve diğer heryerim hareket etmeye başlamıştım. Müzik duyunca duramıyordum. Bir hamle daha yapmalıyım diye düşündüm. Çıkardığı seslerden dolayı bu kırmızı ince topuklu şehvet makinası'nı Francis'ın bacaklarını sürtmeye başladım. Bana şaşkın bir ifadeyle baktığında ise sadece gözümü kırpıp dudağımı hafifçe ısırmam yetti. İnsanların yüzündeki gülümsemeler o kadar sahteydi ki. Şuan göz kapaklarımda olan takma kirpiklerimden daha sahteydiler. Bir shot daha! Bu gece biraz hızlı gidiyordum.Barmaide alışmış olmalı ki tekrar ettirmeden bir yenisini getirdi. Gece gittikçe daha güzelleşiyordu. Müziğin ritmine kaptırmıştım kendimi. Kontrolümü kaybetmekten korkuyordum. Bu çocuğun bu sessizliği beni çıldırtıyordu. Hamle hamle üstüne devam ediyordum geceme. Bardağın kenarındaki tuzu yaladım. Bakışları gittikçe değişiyordu. Ve limonu o vahşi dudaklarım arasına hapsettim. Tek kaşımı kaldırdım. Kafama diktikten sonra ahenk le dans eden saçlarım önüme gelmişti. Kafamı arkaya attırdım bunu sevdiğini biliyordum.
Kalkıp dans edemediğimden ellerimi omzuna yerleştirdim. Şekilli vücudu üzerinde gezdiriyordum narin ellerimi yada vahşi pençelerimi. Elimi saçlarının arasına götürdüğümde duyduğu hz gözlerimden kaçmadı ta ki ellerim bir tutam saç kopartana kadar. Tehlike yavaş adımlarla gecemize giriyordu. Artık bir adım atmalıydım. Önce hafif bir acı ifadesi sonra ukala bir sırıtış. Ellerim hala vücudundaydı göğüs kaslarında dans ettiriyordum adeta. Bugün sonuçta yaramaz kızdım. Elini alıp giydiğim file çorapla kaplanmış mükemmel bacaklarıma götürdüğümde ise nefes alışlarının değiştiğini farkındaydım. Ritim bozukluğundan ölmeden önce makyajımı tazelemeliydim. Kan kırmızısı rujum silinmiş erkekler üzerindeki etksini her an yitirebilirdi. Lavaboya gittiğimde üzerlerinden sürtüklük akan bir avuç ucuz kızlar. Hafif bir dudaklarımı açıp aynaya yakınlaşıp rujumu sürdüm. İşte dişilerin en tehllikelisi ünvanına yakışabilirdim artık. İki elimi kalçalarıma dayayarak düzgün fiziğimle hafif kıvırtırak yürümeye başladım. Müziğin sesi açık olsada o eşi benzersiz topuk tıkırtıları hala bir çok erkeğin kulağındaydı eminim. Bar'a geçtiğimde masum çocuğumuz orada oturuyordu. ''Aslında kurt adam olabilirdi. Gündüzleri insan geceleri kurt. Öyle olmasa bile gündüzleri masum geceleri vahşi''. Barmaide bir teklia daha getirdi. Yeni temiz bardaklar geliyor ruj izleriyle süslenmiş ısırılmış limonlar gidiyordu. Tekilam gelmişti. Garip tipli barmaide'i süzüyordum bu kadar rüküş olunabilirdi. Son bardağımı içtim. Güzel bir gece geçirmiştim. Ancak yorgunluğum akşamın ileriye gitmesini engelledi. Yürümekte zorluk çekerken garip tipli barmaide'in yardımcı olması hoşuma gitmişti. Son olarak Francis'in dudağına şimdilik masum bir öpücük kondurdum. ''İyi geceler yakışıklı'' dedikten sonra bütün gösterişim le bardan çıktım. Eve gitme vakti gelmişti..




SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Sürpriz
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sürpriz.
» Sürpriz!

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Manhattan :: Bar & Cafe Quella :: Bar Quella-
Buraya geçin: