Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 You fly in the face of the way the world turns

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

You fly in the face of the way the world turns Empty
MesajKonu: You fly in the face of the way the world turns   You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimeSalı Tem. 26, 2011 12:44 am

Üzgündü. Nedenini bilmediği bir şekilde. Tabi ki bunun biraz önce annesiyle babasını bir seyahat için yolcu etmesiyle alakası yoktu. Beş yaşında bir çocuk değildi artık genç. Annesiyle babasına yeterli sevgiyi duyduğundan bile kuşkuluydu artık Yine de eğer böyle bir duruma gelmişse, işin bütün suçlusu onlardı. Kendisini bir kenara iten, bütün dertleri itibarları, o çok mühim kariyerleri ve paraları olan onlardı. Kendisini yalnız bırakan, bakıcıların ellerinde büyümesine sebep olan onlardı. Anne şefkati veya baba sevgisi nedir bilmiyordu. İkisinden birinin, ona en son ne zaman sarıldığını hatırlamak için hafızasını yokladı ama hatıra, zaman aşımına uğramıştı. Ama o an üzgün olmasının bunlarla uzaktan yakından bir alakası yoktu. Nedeni içinde sürekli artan boşluk hissiydi. Eğlenmemekle alakası olmayan, tamamen huzurla alakalı bir şeydi. Eğlencenin doruklarından inmiyordu her zamanki gibi, ama yatağa uzandığında içinde oluşan boşluk, huzur boşluğu, kendini üzgün hissetmesine sebep oluyordu. Onu anlayan birisiyle konuşmaya, varlığını yanında hissetmeye, legolar gibi birbirlerinin boşluklarını doldurarak bir huzur heykeli oluşturmaya ihtiyacı vardı. Valk. Sürekli bir şeyler oluyordu. Yanlışlar çok fazlaydı, oysa o biliyordu doğruları. Yapamıyordu sadece. Sürekli sarhoştu , iyiydi aslında. Müzik onu mest ediyor, her biriyle ayrı bir hayat yaşıyordu. İçki şişesi saklayacağı hiç aklına gelmemişti. Yine yemek yiyemiyordu. Onun içi hastaydı işte, boşluk. Diğerlerinin hayatları çok sıkıcıydı. Kel, yeni tıraş olmuş, tıraş losyonunun kokusu etrafa yayılan bağa çerçeveli gözlüklü bir adama çarptı. Adamın evrak çantasına bakılırsa avukat olmalıydı. Kibarca adamdan özür dileyerek çıkış kapılarına doğru ilerledi. Kendisi, ölmeden yaşayamıyordu. Kalbindeki acıyı fiziksel acıya dönüştürüp onu akıtmazsa, o zehri akıtmazsa kendisini biraz öldürerek, ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Beyaz laleler vardı her öldüğünde. Giyiyordu onları üzerine. Sevgi yoktu, açlığı bundandı. Yabancıların evleri. Uyanıyordu ve yine istediği yüz görünmüyordu. Bordo kadife elbiseli sarışın bir kız kocaman bir valizi çekiştirerek check-in yapılacak yerlere doğru ilerliyordu. Uzun saçlarını sade bir şekilde at kuyruğu yapmıştı. O belirgin hatları ve minik kalkık burnu nerede olsa tanırdı. Yanında uyandığı O kızların hiçbiri o değildi. Genç adam için çikolata topları alırdı. Hayatına hep uzaktan bakıyordu, bakmak zorundaydı, kendisi yüzünden. Hayatının merkezindeydi evet, ama onu kendine çok yaklaştırmaktan korkuyordu. Onu kendisine çok yaklaştırırsa, korkusu onu üzmek değildi. Onu zaten üzüyordu. Korkusu; ona aşık olmaktı, bunu kabul etmekti daha doğrusu. Son zamanlarda daha da az görüşür olduklarını fark etti. Yine de, onu dahil etse. Genç adamı yatıştırsa. Gözlerini seviyordu ama söylemiyordu genç kıza. Kaburgalarını kırıyordu genç adam, yokluktan. Yastıklara bağırıyordu. Ellerini kullanıyorlardı birileri sormadan. O da izin veriyordu. Ruhunda sayısız iz oluşmuştu. İzlerini çok seviyordu. Daha derine, derine, derisine. Etine batıyordu dikenleri. Fark ettikçe genç kıza aşık olduğunu. Yine de onun getirdiği acıyı seviyordu. Ona ait bir şey oluyordu bünyesinde en azından, onu öldürmeyen cinsten. Acı öldürmezdi ama aşk? Fark etmeden ayakları hızlı adımlarla genç kıza yönelmişti. Yanından geçip gidecekken hafifçe sağ kolunu kavrayıp kendine çevirdi.

"Valk? Nereye?"

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Valkyrie Sileas
NY Halkı
 NY Halkı
Valkyrie Sileas


Mesaj Sayısı : 53
Kayıt tarihi : 02/02/11

You fly in the face of the way the world turns Empty
MesajKonu: Geri: You fly in the face of the way the world turns   You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimePaz Tem. 31, 2011 1:14 pm

Taksiden inerken yanaklarını kemiriyordu yine kız. Tırnakları birkaç dakika önce bitmişti çünkü. Elbisesinin kırışan yerlerini düzeltti, şoför valizini bagajdan çıkarırken. Üst dudağının etli kısmını fazla sert bir biçimde dişleyişi yüzünden ağzına metalik bir tat yayılmasıyla durması gerektiğini anladı. Stres yapacak herhangi bir şey yoktu. Kendisine zarar vermekten zevk alan psikopatlardan da sayılmazdı, en azından fiziksel zararlarla işi yoktu onun, değil mi? On dakika öncesine kadar düzgünce törpülenmiş ve elbisesinin renginde bir ojeyle süslenmiş olan tırnaklarına baktı. Şu an dibine kadar koparılmış, ojensi diş izleri sayesinde birçok yerden soyulmuştu. Annem yüzünden diye düşündü, stresin nedeni başka hiçbir şey değil… Siyah valizi arkasından çekiştirerek içeri girdi. Havalandırma sistemleri iyi çalışıyordu sahiden. Gözleri çevresini taradı. Havaalanı kalabalığı… Kuşkusuz yalnız olan birçok insan vardı şu an burada, onun gibi. Fakat ne kadar görmeye çalıştıysa da göremedi. Onun yerine ayrıldıkları için saatlerce sarılıp ağlaşan çiftler vardı. Çiftler… Birlikte olduklarını adeta gözüne sokuyorlardı kızın. Sonsuza dek ayrılmak durumunda olsalar bile bu kadar dramatik efekt fazla değil miydi? Sanki göstermelik yaşıyorlardı üzüntülerini. Bakın bakın, biz ayrılıyoruz… Bizim için üzülün.

Saçlarını o kadar sıkı toplamıştı ki, kulaklarının arkasından diplerinin sızladığını hissedebiliyordu. Valizi ayaklarının dibine bıraktı ve soluklanmak için birkaç saniye olduğu yerde dikildi. Çengelli tokaya gitti eli ardından, gevşetti atkuyruğunu… Yeniden çevresinde daimi bir hareket halinde olan insanlara kaydı dikkati. İş veya zevk için seyahate çıkanları kolayca ayırt edebiliyordu. Peki, onun ne işi vardı burada? Mantıksız davranıyordu. Neden kaçtığından bile emin değildi… Annesinin yanında mı kalacaktı peki? Onu isteyeceklerini de düşünmüyordu, gitmek istemiyordu aslında. Burayı seviyordu. İki hafta sonra okul seçmelerinin sonuçları açıklanacaktı. Belki kazanmıştı, eliyle itiyordu her fırsat ihtimalini. Vlad’dan uzaklaşmak için çocukluk hayaline sırt çevirmişti. Juilliard, annesinin tüm sızlanmalarını beş yaşından beri dinlemesinin, Passion’un azarlarına karşılık vermeden katlanmasının yegâne sebebiydi. Akıl işi değildi yaptığı, gerçi aklını son zamanlarda kaybettiğinden de şüphelenmiyor değildi…

Sarı örgülü saçları ve ıslanmış yüzüyle kendini izleyen bir kız çocuğunun yanından geçti. Kız elindeki oyuncak bebeğe ve ardından yine kendisine baktığında Valk sırıttı. Tabii ya, dedi içindeki alaycı ses, Barbie bebeklere benzetir beni herkes… Başıyla ufaklığa selam verdi ve ilerledi. Her adımda biraz daha fazla soruyordu kendine kafasının içinde. Burada bulunmasının sebebini merak ediyordu bir yanı. Ayrıca ne hissettiğini soruyordu kıza. Zaten o iç sesi dışında, kimse Valk’ın duygularını önemsemezdi. Durumunun bu denli acınası olduğunu fark ettiğinde, yüzü buruştu. Üzgün olduğunu var sayıyordu. Üzgün olması gerekmez miydi? Gerçi hayır, gerekmezdi… Gitmesinin nedeni ise basitti. Hak ettiği ilgiyi alamıyordu. Saftı, sevdiği insanlar için kendini fazla yıpratırdı. Ama Vlad için sahiden çok aşmıştı sınırını. Karşılığında bir ‘seçmeler nasıl geçti’ bile alamaması, ironikti. Çocuğun yüzüne karşı şikâyet edecek değildi… Beni umursa diye ağlamaksa ona uygun bir sayılmazdı. Bu yüzden New York’u bırakması şarttı. Eve döndüğünde eğitimine devam edemeyebilirdi, yine de annesinin okulunda küçüklere ders verecek bir stajere ihtiyaç duyulduğunu umuyordu. Biraz daha boş vakit harcayamazdı, burada geçirdi iki senesi yeterince boş ve gereksizdi ne de olsa… Bir işe yaraması gerekiyordu.

Check-In yapılacak yerlere doğru ilerlerken iri yarı bir adam sertçe çarparak geçti yanından. Homurdandı, buranın insanları, öküzlüklerine karşılık bir özür dilemekten bile acizdi. Adımlarını serileştirdi önce, hemen kaçıp kurtulmak istiyordu… Sonra yeniden yavaşladı, ne zamandan beri bu kadar çabuk yoruluyordu? Sağ kolunu tutu biri, büyük ihtimalle herhangi bir tanıdığıyla karıştırdı diye düşündü ve yüzünü ona döndü… Kaşları çatıldı önce. Tanrı’nın tesadüfler şeklinde insanlara sunduğu saçma oyunlardan ne kadar nefret ettiğini düşündü. Ne yapıyordu burada? Çocuğunun ismini şaşkın bir edayla söyleyişinin ardından gözlerindeki ifade sertleşti. Nereye gittiğini de sormaya hakkı yoktu ona göre. Sonuçta bu güne kadar hiç hesap sormamıştı kız çocuğa…

“Eve. Senin burada ne işin var?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir L. Vasilyev
Sir Stafford | IV. Sınıf
 Sir Stafford | IV. Sınıf
Vladimir L. Vasilyev


Mesaj Sayısı : 42
Kayıt tarihi : 29/01/11

You fly in the face of the way the world turns Empty
MesajKonu: Geri: You fly in the face of the way the world turns   You fly in the face of the way the world turns Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 5:04 am

“Eve. Senin burada ne işin var?”

" Annemleri yolcu et- Eve mi? Dalga geçiyorsun. "

Uğultulu devasa havaalanında alttan çalan hafif Beethoven zar zor duyuluyordu. Etrafta koşuşturan insanların bedenleri önce belli belirsiz silüetlere sonra da silik ruhlara dönüştü. İnce kolların boynuna dolanırdığı hayaller kuruyordu üst üste, saniyeler içinde. Yani, şu an Beethoven‘ın aşık olduğu bordo elbiseli bir kadına bakıyordu ve bu komikti ona göre. Anın hüznüyle fazlasıyla çelişen bir şekilde. İğrenç bir şaka olmasını dilese de öyle olmadığını biliyordu. Gidiyordu, gerçekten. Ama arada bir, çok nadir de olsa, arar mıydı? Bazen bir kadeh içince veya bir melodi duyunca düşerse aklına, genç adam arardı belki de. İçinden çıkmaya alışan duygularını bastırmadı, bastıramadı. Gitmekten bahsediyordu. Onu kaybedeceğini, uzaklara gideceğini anladığı şu andan beri kalbi bir başka atmaya başlamıştı. O yanıbaşında durup onu beklerken, hep başka aptallara dikkatini veren genç adam; onu kaybetme korkusu yerleşince içine bir başka bakmaya başlamıştı dünyaya. Gidiyor muydu yani, uzaklara? Gitmesini istemiyordu. Güzel olan günleri düşünüyordu. Sucrerie a La Ouâte’i, gecenin bir yarısı dolaştıkları yollara olan özlemi had safhaya ulaştı. Yalan söylememişti. Aldatmıştı. Pek fazla kere. hasır sepetler gibi birbirine örülü kocaman bir ihanetin sahibiydi. Kendini kandırmak için kendi kendine yalan söylemişti. Valk'ı sevmiyordum zaten demişti, ona aşık değilim zaten. Kimseye aşık olamam ben, duygusuzun tekiyim. Söylediklerine inanır diye söylemişti kendi kendisine. Kolları kadının beline sıkıca dolandı. Bağımlı olduğu kokuyu ciğerlerinin bütün hücrelerine doldurabilmek isteğiyle burnunu genç kadının boynuna gömdü.

" Haber vermeden nasıl gidersin? "

Derin bir nefes alırken burnunu daha fazla gömdü yumuşak tene. Başını aklını dar eden gülüşünü getirmeyecekti gözlerinin önüne. Bir daha yapmayacaktı bunu. Genç kadın buradan çekip gittiğinde gamzelerini düşünmeyecekti, ellerini de düşünmeyecekti. Onu sardıklarında en büyük huzuru yaşatan kollarını çıkaracaktı aklından. Onun parfümünü sıkmış biri yanından geçtiğinde, aldırış etmeyecekti hiç. Fotoğrafları silecekti artık. Ona aldığın tişörtleri başkasına verecekti. Queens'e de bir daha gitmeyecekti zaten. Daha kolaylaşacaktı her şey. Yanında uyandığı yatakta yatmak zorunda kalmayacaktı, yatağı değiştirecekti. Başucuna astığı “Seni Seviyorum”unu görmeyecekti. Yırtıp atacaktı zaten onu da. Beyninde dönüp duran “belki”ler yüzünden sakladığı diş fırçasını da atacaktı artık. Havlusunu da yıkayacak ve yeni sevgilisine verecekti “ Al, saçlarını da kurula, üşütürsün. ” diyerek. Tamam mı? Kimi kandırıyordu ki? Bunların hiçbirini yapamayacaktı.

"Üşütüyorsun beni, soğuksun. İnsanın üzerine yağan incecik kar gibi. Üzerimi yavaşça kaplayan bembeyaz bir örtü. Belki kusurlarımı örten, beni daha güzel gösteren. İnce tanelerin her yerime girmiş. Bak, silkiyorum seni , devam etmek istiyorum ama çıkmıyorsun. Kar taneleri saçımda, ellerimde, dudaklarımda. Öldürüyorsun beni yavaş yavaş. Öldürüyorsun çünkü aslında önemli olan kar tanelerinin aptal kulaklarıma, burnuma, saçlarıma dolması değil. Kar taneleri, kalbime de girmiş. Bir an önce- bir an önce bedenimden gitmeni istiyordum ama başaramıyordum. Seni silmek isterken seninle dolu oluyordum her saniye. Deliriyordum anlıyor musun? Fark ettirmeden içime o kadar işlemişsin ki, kurtulamıyorum. Bunu fark ettiğimde korktum. Elektrik kesintisinin ortasında bir başına kalmış lanet bir p*ç gibi korktum. Duygusuzun biriydim çünkü ben, kimseyi sevemezdim. Mümkün değildi. O kadar panikledim ki seni incitmek için bir sürü şey yaptım. S*keyim. Kendimi kendime ispatlamak ve saçma bir zafer kazanmak için her şeyi yaptım. Ama fark ettim ki, lanet olsun fark ettim ki ben seni seviyorum. Ben sana aşığım Valk. Aşık olduğum tek insansın."

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
You fly in the face of the way the world turns
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» revenge which turns into regret
» Cissy's Mobile World
» Oh, baby baby it's a surprising world

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Queens :: John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı-
Buraya geçin: