Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
New York, New York Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
New York, New York Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
New York, New York Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
New York, New York Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
New York, New York Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 New York, New York

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Franciska Eva Sandor
Tasarımcı
 Tasarımcı
Franciska Eva Sandor


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 02/08/11
Nerden : Macaristan

New York, New York Empty
MesajKonu: New York, New York   New York, New York Icon_minitimeÇarş. Ağus. 03, 2011 8:01 am

Franciska Eva Sandor x Aranka Dora Sandor x Xenia Jolanka Sandor

Uçaktan indiğinde ellerinin, yüzünün ve vücudunun birçok yerinin yandığını hissedebiliyordu. Kendisini göremese de yüzünün aldığı kırmızıyı net bir şekilde tahmin edebiliyordu. Avuç içlerindeki teri hiç tereddüt etmeden üzerendeki beyaz hırkaya silmişti. El çantasından çıkardığı küçük pembe renkli mendille yüzünü, boynunu ve ensesini sildi. Kendisini hiç böyle boşlukta hissettiğini hatırlamıyordu. Sanki boş bir havuza çivileme dalıyor gibiydi. Erkek arkadaşından yeni ayrılmıştı artık tek bir sorunu dahi kaldıracak hali yoktu. Peki, niye gelmişti New York’a, tek bir sorunu daha kaldırmak istemediği halde yıllardır gelmeye cesaret edemediği bu yere neden şimdi gelmişti, hiçbir sebep yokken, neden? Ya da bir sebep var mıydı? Kendini kendi düşünceleriyle boğuyor, git gide kendine işkence ediyordu. Şimdi ne yapacaktı? Acaba onu almaya gerçekten gelecekler miydi? Bir süre bu düşüncelere kafasını yordu sonra başka bir bilet alıp geri mi dönsem diye düşündü. Buraya kadar gelmişken vazgeçemezdi. O sırada valizi geldi ve tek hamlede - geçen yıl Paris’ten aldığı petrol mavisi -valizini aldı. Belli bir süre geniş koridor boyunca yürüdü. Daha sonra kendini Starbucks’a attı.

Gözüne kestirdiği iki kişilik masalardan birine oturdu, kahvesini masanın üstüne yavaşça bırakıp valizini masanın sol tarafına koydu ve kendini koltuğa bıraktı. Sanki o ana kadar hayatta yaptığı en zor iş gibi gelmişti ona. Kahvesinden bir yudum aldı ve o sıcak kremalı tadı ağzına iyice yayarak kendini hiçbir sorun çıkmayacağına inandırmaya çalıştı. Acaba doğru mu yapmıştı birbiriyle anlaşamayan, hatta bir birinden nefret eden iki kız kardeşine de kendisini almaya gelmelerini söylemişti. Sonra aklına kardeşlerinin onu nereden alacağını tam anlamıyla söylemediği geldi.Eline telefonunu alıp, kapalı olan telefonunu açtığında 5 cevapsız arama ve 2 mesaj olduğunu gördü.İki kız kardeşi de onu aramış ve mesaj atmış. Mesajlardan birini açtı ve okudu.İlk mesaj ‘’Nerdesin? Ben geldim.’’ diyordu. İkincisi ise ‘’15 dakika gecikeceğim seni nerede bulabilirim?’’diyordu. İki mesaja da nerede olduğunu yazdı ve beklemeye başladı.Ama onları beklerken kendini düşünmekten alı koyamadı. Kardeşlerinin birbirleriyle karşılaşınca vereceği tepkiyi de belki de çok abartmış olacağını düşündü. Artık büyümüşlerdi belki de bir şeyler değişmişti. Ya da kendini avutmanın bir yoluydu bu.

Bir anda isminin söylenmesiyle dikkati dağıldı. Kafasını kaldırıp karşıya baktı ve kardeşlerinden birinin ona doğru el salladığını gördü. Kahvesinin geri kalan kısmını tek hamlede içti ve ayağa kalktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aranka Dora Sandor
Reklamcı
 Reklamcı
Aranka Dora Sandor


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 09/02/11

New York, New York Empty
MesajKonu: Geri: New York, New York   New York, New York Icon_minitimeCuma Ağus. 05, 2011 7:31 am

13… Bu sayı kulaklarında çınlıyor ve yaşadığı o akıl almaz yolculuğu tek bir kareyle ona hatırlatıyordu. Düzgünce taranmış, kızıl saçları pembe tokalarla tutturulup iki yanından ayrılmıştı. Karanlık havada bir çan misali çınlayan o akıl almaz tezek kokuları ve etraftaki iki üç insanın ter kokusu bir sisin içinden geçip burnuna yayılıyordu. Küçücük eliyle sımsıkı tuttuğu pembe bavulu ve yumruk yaptığı diğer elinde ıslak avucunda buruşmaya yüz tutmuş eski bir fotoğraf vardı. Bu fotoğrafı tasasızca yerdeki yağmur damlalarının oluşturduğu küçük gölün içine attı. Yaşlarla dolmuş olan parlak mavi gözleri bir süre gölün üzerinde yüzen mutlu ailesinin gülümseyen yüzlerini inceledi. Her şey gibi bu gülümsemede sahteydi. Aslında Dora ailesinin hiçbir zaman bu fotoğraftaki gibi gülümsediğini görmemişti. İşi başından aşkın olan annesi eve hep suratı asık olarak gelirdi. Kendisini televizyonun tam karşısında olan beyaz koltuğa atıp dünyayla olan tüm bağlantılarını koparır ve hiçbir şeyle ilgilenmezdi. Eve çok geç vakitlerde dönen babası ise sanki evin tüm dertlerini omzuna yüklemiş gibi bir hal takınıp surat asardı. Yemeğini büyük bir gürültü eşliğinde yiyip kendisini yatağına atardı. Aslında Dora-ve muhtemelen diğer kardeşleri de-babasını yalnızca sabahları görürdü. Gözünde biriken ve hala akmakta olan yaşları elinin tersiyle silip ‘’ Belki bir ihtimal benim gittiğimi görünce bu fotoğraftaki gibi gülümserler, ‘’ dedi ve sessizce ekledi. ‘’ sonsuza dek. ‘’ Kendisine boyuna güçlü olmasını söylüyor ve bir taksi bulmak için etrafına bakınıyordu. Artık her şeyden uzak bir yere gidiyordu. Bütün dertleri o şehre gidince bitecekti. Şimdi kalbini kıranlar gün gelecek ona yalvaracak ve ondan af dileyeceklerdi. Bu yüzden Dora hayatı boyunca hep güçlü olacak, hiç kimseye boyun eğmeyecek ve bir daha kimsenin bu denli kalbini kırmasına izin vermeyecekti. Yağmur kızıl saçlarını ıslatırken, elinde bavuluyla tek başına kalmışken zavallı küçük bir çocuğa benzediğini biliyordu. Etraftan geçen insanlar ona acıyarak bakıyordu. Tabii bazıları da tiksintiyle… Daha 13 yaşındaydı ve evi terk etmişti. Cehennemden farksız olan o yeri terk edip, geceleri rüyasında dahi görmediği o şehre; İngiltere’ye gidip yaşamın zorluklarıyla baş etmişti bu küçük yaşta. Tabii onu koruyan ve destekleyen biri vardı. Londra’da tenha bir sokaktaki kaldırımda uyuklarken birisi onu kucaklayıp rahat bir yatağa yatırmıştı. Yaklaşık 1 aya yakın bir süredir sokaklarda yatıyordu. Ona eski evini anımsatan rahat yumuşak yatakta huzur içinde uyuyup, kendisine bakan bu ihtiyar kadına minnet duymuştu. Ne var ki 17 yaşına geldiğinde bir gece onu büyüten, okutan, besleyen bu kadını evde cansız yatarken görmüştü. Kadın kalp krizinden ölmüştü. Ona bıraktığı evi terk edip yatılı bir okula yerleşip hayatına kaldığı yerden devam etti. Ama hiçbir zaman-şimdi bile-hayatının büyük bir bölümünü kaplayan bu yaşlı kadını unutmadı.

Aklına gelen o küçük kareyle önüne dizilen hayat hikâyesi birden onu gülümsetti. O gerçekten güçlü bir kızdı. Hırslı, zeki ve güçlüydü. Kendine has bir takım kuralları vardı ve bu kurallar onu kısıtlamaktansa ona yardımcı olup, hayatını bir düzene sokuyordu. Dora bu boyun eğmez tavırlarını seviyordu. Kararlı oluşunu ve her defasında enini boyunu düşünerek attığı zararsız adımlarını da seviyordu. Tek sevmediği özelliği sanırım kırılganlığıydı. Ama bunu da o güçlü yapısıyla öyle büyük bir ustalıkla gizliyordu ki kimseye incindiğini belli etmiyordu. Saten örtüsünü yavaşça çekip, doğruldu. Hotmail’ine gelen mesajı görmek için yatağından kalktı ve makyaj masasının üstünde duran laptopuna ilerledi. Deri koltuğuna oturdu ve tek hamleyle mesajı açıp, okudu. Uzun zamandır görmediği ancak mesajlaştığı kız kardeşi ona fotoğrafını yollamıştı. Uzun sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Babasından çalmış olduğu mavi gözleri ve dolgun pembe dudakları uyum içindeydi. Elinde tutmuş olduğu içki kadehini havaya kaldırmış gülümsüyordu. Oldukça içten gülümsüyordu. Daha küçük bir kızken yüzüne oturttuğu o içten gülümsemesi hala yok olmamıştı. Onun pozitifliği, içtenliği, sıcaklığı ve sevecenliği bu önemsiz fotoğraftan bile okunabiliyordu. Onu fotoğrafta görmek böyle bir duyguysa acaba canlı olarak görmek nasıldı diye sordu kendisine. Aceleyle laptopunu kapatıp beyaz gardırobuna ilerledi. Eva bugün New York’a geliyordu ve ondan kendisini karşılamasını rica etmişti. Eva ile 13 yaşından beri görüşmüyordu. Yani mektupları, mesajları ve msn’den görüşmeyi saymazsak… Üstüne geçirdiği açık mavisi tişörtüne sert bir bakış fırlattı ve fazla abartılı olduğunu düşünüp turuncu üstü yazılarla dolu olan yarım kollu bir tişört giydi. Altına kot şortunu giydi. Tişörtüne uyumlu olarak çıkarttığı turuncu renkli dolgu topuklularını giyip, küçük kahverengi deri çantasını çaprazlama olarak omzuna asıp dışarı çıktı. Çıkmadan önce avuçlarının arasına yerleştirdiği anahtarını bir an için unuttuğunu sandı ancak her şeyini eksiksiz olarak aldığını anlayınca daha fazla oyalanmadan arabasına bindi ve John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı’na ulaşmak için büyük bir çaba sarf etti. Kırmızı ışıkta durduğunda yan arabada kikirdeşen bir çift 1 hafta önce ayrıldığı sevgilisini aklına getirdi. Gözlüklerini suratını acıtırcasına bastırıp onları görmezden geldi. Havaalanına geldiğinde bugün birçok kişinin New York’a gelmiş olduğunu gördü. Cep telefonunu çıkarıp Eva’ya gelmiş olduğunu belirten bir mesaj attı. Bir süre havaalanını turlayıp, yarım saate yakın bir süredir bekledikten sonra Eva’dan Starbucks cafe’de oturduğunu belirten bir mesaj geldi. Dora cep telefonunu çantasına koyup bir hışımla Starbucks’a gitti. Zihninde canlandırdığı fotoğrafa uygun bir kızı aradı gözleriyle. Daha sonra arkası dönük olan sarışın bir kıza o olduğunu umarak seslendi. Eva adını duyan kız kalkıp ona baktı. Dora’da doğru kişiye seslendiğini görünce el salladı ve yanına gitti. Eva’ya sarılıp, ‘’ Ne kadar da büyümüşsün. ‘’ dedi. Eh tabi, Dora onu hala 11 yaşındaki bir kız olarak anımsıyordu. Yerine oturdu ve ‘’ Nasılsın? ‘’ diye sordu. Bir yandan Eva’nın sorusuna cevap vermesini beklerken bir yandan da mavi gözleriyle onu inceliyordu. Gerçekten büyümüş ve güzelleşmişti. O 11 yaşındaki halinden eser yoktu san ki…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Franciska Eva Sandor
Tasarımcı
 Tasarımcı
Franciska Eva Sandor


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 02/08/11
Nerden : Macaristan

New York, New York Empty
MesajKonu: Geri: New York, New York   New York, New York Icon_minitimePtsi Ağus. 08, 2011 4:36 am

Kız kardeşi ona doğru yürürken onu yavaşça inceledi. Giydiği turuncu tişörtle uyumlu olan topuklu ayakkabılarını çok beğenmişti. Mini şortu onun bütün vücut hatlarını mükemmel bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Kusursuz vücudunun geri kalanını giydiği tişörtle saklamıştı. Kıyafetleriyle tam bir spor şıklık elde ettiğini düşündü. Omuzlarından aşağı kadar inen ipeksi, kızıl renk saçları teniyle çok uyumluydu. Aynı annesininki gibi bembeyaz kusursuz bir cildi vardı.

Kız kardeşine bakarken onunla ilgili ne kadar çok şeyi kaçırdığını anladı. Hayatının yarısından çoğunu Fransa’da geçirmişti. O daha çok küçük bir kız çocuğu iken ailesi tarafından Fransa’nın Avignon bölgesindeki Lycee Louis Pasteur yatılı okuluna gönderilmişti. Ne kadar Fransa’da okumaktan ve yaşamaktan dolayı mutlu olsa da, hep kız kardeşinin evi terk ettiği o dönemde evde olmamasından dolayı üzüntü duyardı. Uzun yıllar boyunca acaba ve eğer sözcükleriyle kurulmuş birçok soru sordu kendi kendine. Eğer o dönemde evde olsaydı bir şekilde kız kardeşinin evden ayrılmaya çalıştığını anlar mıydı? Acaba onun gitmesine engel olabilir miydi? Acaba… Acaba…

Gelip, ona sarıldığında kendi kendine nasıl bir insana hem bu kadar yakın hem de bu kadar yabancı olabileceğini sordu. Kız kardeşi ona o kadar içten bir şekilde sarılmıştı ki o yabancılık hissinin yavaş yavaş kaybolduğunu ve yerine daha farklı duyguların geldiğini hissetti. İçine en yakın arkadaşına sarılıyormuşçasına bir duygu yayıldı. Sarılmaları bittiğinde kız kardeşi ona ’’ Nasılsın?’’diye sordu. İlk başta nasıl bir cevap vereceğini bilemeden ağzında bir şeyler geveledi. Sonra kendini toparlayıp onun gözlerinin içine bakıp gülümseyerek ‘’Gayet iyiyim.’’dedi ve ona karşısındaki boş sandalyeyi göstererek ‘’Peki sen nasılsın?’’diye sordu.

Birkaç dakika hiçbir şey konuşmadan oturdular, tam anlamıyla ne konuşacağını bilemediğinden elini kahve bardağına uzattı ve kahvesini içmek için bir yudum almaya çalıştı. Ama bu boş bir uğraştı. Kahvesini çoktan bitirmişti. Bunun üzerine gerçekten bir şeyler deme ihtiyacı hissetti ve ‘’ Benim kahvem bitmiş kendime bir tane daha alacağım, sen de ister misin?’’ diye sordu.


En son Franciska Eva Sandor tarafından Perş. Ağus. 11, 2011 12:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aranka Dora Sandor
Reklamcı
 Reklamcı
Aranka Dora Sandor


Mesaj Sayısı : 19
Kayıt tarihi : 09/02/11

New York, New York Empty
MesajKonu: Geri: New York, New York   New York, New York Icon_minitimeÇarş. Ağus. 10, 2011 6:41 am

Kardeşinin onu süzen bakışlarına aldırmadı çünkü kendiside aynı şeyi yaparak karşısında duran ona hem yakın hem de bu denli uzak olan kardeşini inceliyordu. Eğer duygusal bir kız olsaydı şu anda ağlayabilirdi. Ama güçlü bir kızdı ve şu anda ağlaması zayıflıktan başka bir şeyi ifade etmezdi. Bu yüzden gözünden henüz akmamış olan ancak akmak için yanıp tutuşan gözyaşlarını kontrol etmeye çalıştı. Çarpık gülümseyişini yüzüne oturttu ve zorda olsa gülümsedi. Kardeşinin mavi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. O kesinlikle başkasına benzemiyordu. Masumdu hem de çok masumdu. Xenia ile ne zaman kavga etse gelip hemen onları barıştırmaya çalışırdı. Kavgayı hiç sevmezdi onlar kavga ettiğinde nasıl ağladığını nasıl çığlık attığını anımsıyordu da sanırım ikisinin ortasında kalan çocukluğu bu kavgaları ayırmakla geçen ve ailesi parçalanan küçük bir çocuktu o. Şimdi o küçük çocuk büyümüştü. Ama hala aynı olduğuna yemin edebilirdi. Utangaç bakışları, kızaran yanakları ve tedirgin gülüşü onun hala eski Eva olduğunu kanıtlar nitelikteydi. Eva sesindeki o masum tınıyla iyi olduğunu söyledi. Bir süre anlamsız gözlerle birbirlerine baktılar. Dora rahat koltuğunda gerinip elleriyle koltuğunun kenarını kavrayıp biraz daha masaya yaklaştırdı ve kardeşinin ona sorduğu soruya, ‘’ Evet, bende iyiyim. ‘’ diyerek yanıt verdi. Etrafa işleyen belli belirsiz bir suskunluk onları adeta ele geçirmişti. Konuşmak istiyor ancak konuşacak bir konu bulamıyordu. Tabii o yokken neler yaptıklarını sorabilirdi ama sanırım bu soruyu sorma hakkına sahip değildi. Ne de olsa onları terk edip gitmişti. O halde o gittikten sonra ailesinin ne yaptığını niçin merak etsin ki? Hem ailesi de-yani annesi ve babası-belli ki onu hiç aramamıştı. Londra’ya gittiği ilk günlerde etrafta bulduğu herhangi bir gazetede resmi var mı diye çok bakınmıştı. Ancak ne bir kayıp ilanı, ne bir resim, ne de bir haber bulmuştu kendisi hakkında. Hiç kimse onu aramamış ve merak etmemişti… Tabii artık onu merak eden birinin olmamasına alışmıştı. Sadece kaçtığı ilk günlerde biraz zorlanmıştı ancak zamanla alıştı yalnızlığa. Yalnızlığa, sevgisizliğe, nefrete, kâbuslara ve karanlığa… Bunlar Dünya’nın hiçte güzel olmadığına bir işaretti. Ama Dora bu çirkinliklere artık alışmış ve onlarla yaşamayı öğrenmişti. Bu yüzden korkmuyordu artık yalnızlıktan ne de başka bir şeyden…

‘’ Benim kahvem bitmiş kendime bir tane daha alacağım, sen de ister misin?’’

Eva’nın sormuş olduğu soru sayesinde düşüncelerinden sıyrıldı ve gülümseyerek, ‘’ Ah, evet bende bir tane kahve alırım. ‘’ dedi. Eva’nın yerinden kalkıp tezgâha doğru yürümesini seyretti. O kahve alırken oda burada onu bekleyecekti. Sonra geri gelecek ve beraber kahvelerini içecek sonra da eve gideceklerdi. Eva kendisine kalacak güzel bir ev bulana kadar onda kalabilirdi tabii henüz ona benim evimde kalabilirsin dememişti. Sadece her zaman ki gibi kendi kafasından plan yapıp bir ön taslak hazırlamıştı. Eğer Eva onda kalmayı kabul ederse gerçekten çok sevinecekti ancak daha önce aynı evi paylaşmadıkları için biraz da tedirgindi doğrusu. Yani elbette küçükken aynı evde yaşıyorlardı ama bu eskiden kalma bir anıydı sadece. Çünkü Eva çok küçükken Fransa’da bulunan bir yatılı okula gönderilmişti ve sadece yazları eve geliyordu. Kaldı ki artık büyümüştü. Hangi yemekleri sever, hangilerini sevmez, neye alerjisi var, hangi hayvandan korkar, hobileri neler, fobileri neler… Bu soruların cevaplarını bilmiyordu? Çünkü verecek bir cevabı yoktu. Çünkü onu tanımıyordu. Dağınık mı? Düzenli mi? Bunları bile bilmiyordu onun hakkında ama yatılı okulda okuduğuna göre disiplinlidir diye düşünüyordu.

Önüne konan sıcak kahvesine bakıp, ‘’ Teşekkür ederim. ‘’ dedi. Sonra ise dumanı tütmekte olan kahvesinin kulpunu solgun beyaz parmağıyla kavrayıp yavaşça dudaklarına götürdü ve koca bir yudum alıp içti. Ardından saatine bakıp, ‘’ Saat epey geç olmuş. İstersen kahvemizi içtikten sonra benim evime gidebiliriz. Hem kalacak bir yer bulana kadar benim evimde kalırsın. ‘’ dedi ve göz kırptı. Eva’nın evet demesini heyecanla bekliyordu…


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Franciska Eva Sandor
Tasarımcı
 Tasarımcı
Franciska Eva Sandor


Mesaj Sayısı : 8
Kayıt tarihi : 02/08/11
Nerden : Macaristan

New York, New York Empty
MesajKonu: Geri: New York, New York   New York, New York Icon_minitimePerş. Ağus. 11, 2011 12:25 am

Eva tezgâha doğru yürürken sendelememek için topuklu ayakkabısını yere sertçe basıyordu. Tezgâha doğru yürümek o masada öyle boş boş hiçbir şey konuşmadan oturmaktan daha iyi gelmişti ona. Kendini daha rahat ve doğal davranışlar sergilerken bulmuştu. Hatta ona asılıp numarasını vermeye kalkan satıcı çocuğa bile gülümsemişti. Normalde bütün gün gülen, espriler yapan bir kızdı. Ama söz konusu ablası olunca istemeden ciddileşiyordu. Onunla bir gün boyunca hiçbir şeyi düşünmeden evinin koltuğunda saatlerce oturup, konuşup, dertleşmeyi, kıkırdamayı, ona küçük espriler yapmayı çok istiyordu. Arkasındaki masalardan birinde oturan kızıl saçlı kıza hiç korkmadan gülümseyip ona kendisini anlatmak istiyordu. O sormadıkça ailesinden bahsetmeyi hiç düşünmüyordu bile. Onunla rahat rahat konuşamamak içini kemiriyordu. Satıcı çocuk ona içten bir şekilde gülümseyerek kahvelerini uzattı. Kendi kahvesinin üzerine ismi dışında bazı çiziklerin atıldığını fark etti. Elini sıcak kahveye uzatarak yazıları okudu, çocuk kendi numarasını ve ismini çal kalem karalamıştı. Eva böyle durumlarda yaptığı gibi fazla bir şey söylemeden gülümseyip, teşekkür ederek masasına geri döndü. Dora’nın kahvesini onun önüne bırakırken ona istemli olarak içten bir şekilde gülümsedi. Kız kardeşi de ona aynı içtenlikle teşekkür etti. Kahvesini içerken kız kardeşini izlemeye devam etti. Dora elini nazikçe bardağına götürdü, kahvesinden bir yudum alırken diğer eliyle saçını kulağının arkasına atı verdi. Kahvesinden koca bir yudum aldıktan sonra gözleri saatine kaydı ve Dora ona bakarak ’’Saat epey geç olmuş. İstersen kahvemizi içtikten sonra benim evime gidebiliriz. Hem kalacak bir yer bulana kadar benim evimde kalırsın’’ dedi.
O anda bir şeyler kafasına dank etti. Gözleri karşısında hiçbir şeyden haberi olmadan oturan kıza anlamlı anlamlı bakıyordu. Ne yapacağını bilemedi. Kız kardeşinin, en büyük kardeşinin de- Xenia’nın da- onu almaya geleceğinden haberi yoktu. İşler sarpa sarmadan ona bir şeyler söylemeliydi. Ablası geldiğinde ona kızmasını istemiyordu. Anlaşamaya olabilirlerdi ama ortak bir yanları vardı. Kendisi, küçük, biricik kız kardeşleri. Bir an içine bir kuşku oturdu. Acaba hangisinde kalacakları konusunda tartışırlar mı diye. Ama karar verme hakkı onundu. İkisiyle de görüşmek ve ikisinin de evinde kalmak istiyordu, hem de çok. Belki ortak bir noktaya varabilirlerdi. Zaten en kısa sürede kendine kalacak bir yer bulmalıydı. Bir an kardeşinin ona değişik bir şekilde bakmasıyla kendi düşüncelerinden sıyrıldı ve bir cevap vermeye karar verdi. Ellerini kız kardeşinin elleri etrafında birleştirdi. ’’ Aslında sana söylemediğim bir şey var. Belki bana kıza bilirsin ama…’’ diye bildi ancak, cümlesi yarım kalmıştı. Karşısında oturan kızıl saçlı, güzel kız kardeşinin 10 m arkasında duran tanıdık yüzü görmüştü. Heyecanlanmıştı, ellerinin bağı çözülmüştü. Hiç böyle bir çıkmaza girdiğini hatırlamıyordu. Sanki bir dolambaçta kaybolmuş da bir türlü çıkışı bulamıyormuş gibi. Elini yavaşça havaya kaldırıp kız kardeşine, onun onların yanına gelmesi için bir takım işaretler yaptı. Önündeki kızıl saçlı ve buğulu bakışlı kız tam anlamıyla ne olduğunu anlamak için arkasını döndü. Eva, Dora’nın Xenia’yı gördüğünde bir tepki verip vermediğini bilmiyordu o sırada ne yapacağını düşününe bilmişti ancak, pek bir şey de bulamadı ve olayları akışına bırakmaya karar verdi. Ayağa kalktı, kız kardeşine sarıldı ve ‘’Nasılsın?’’ dedi. İçten içe onu affetmesini istercesine sırtını sıvazladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
New York, New York
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» New York'a Dönüş
» New York I love you but you're freaking me out

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Queens :: John F. Kennedy Uluslararası Havaalanı-
Buraya geçin: