| | Benim O! | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Victorola Salvatore Princeton | I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 170 Kayıt tarihi : 02/09/10 Nerden : LA, California.
| Konu: Benim O! Cuma Eyl. 03, 2010 2:56 pm | |
| Zorlu geçen bir voleybol maçının ardından sıcacık bir duş gibisi yok. Okulun duşları her ne kadar evdeki altın küvetler kadar lüks olmasa da mikrop bulaştırmayacak türden. Bol köpüklü duş jelimi lifime boşaltıp vücudumda gezdirdim. Tam rahatlamak bu olsa gerek diye düşünürken Cilla’nın son derece rahatsız edici sesi sinirlerimi hoplatmaya yetti de arttı bile. Ağzında son moda bir şarkı, yan kabinde mırıldanıp –ki buna mırıldanmak denirse çığırmak nedir bilemeyeceğim- duruyordu. “Cilla! Kapa çeneni!” Birden o iğrenç ses gitti ve yerine huzur geldi. Köşede duran havluya uzandım ve vücuduma sardım. Duştan yavaş adımlarla kaymamaya özen göstererek çıktım ve hemen kıyafetlerime uzandım. Paravanın arkasına geçtim ve iki saniyede zafer! Muhteşem derecede parıldayan elbiseme uyumlu makyajımı da tamamladıktan sonra Cilla’ya seslendim. “Hala hazırlanamadın mı kızım?” “İki dakika içinde hazırım Vic!” Yüzümü buruşturup omuz silktim. Diğer kızlar bana birer cadıymışım gibi baktı. Saçlarımı savurarak yandaki soyunma odasının kapısına doğru adımlarımı hızlandırdım. Kapıya yaslanıp ellerimi göğüs hizamda birleştirdim ve bir ıslık çaldım. Hepsi birden bana doğru bakan kaslı ve güçlü erkekler bir anda kızarıverdi. “Korkmayın mahreminizi görmeye gelmedim. Ayrıca o ıslığı hepinize de çalmadım.” Kimisi bana içinden kimisi de dışından küfür ederken Damien’a göz kırptım ve kızlar soyunma odasına geri döndüm. Hepsinin ağzı beş karış açık arkamdan baktığına yemin edebilirim. Cilla koşarak bana doğru geldi ve çarpıştık. Kahrolasıca biraz daha dikkatli olsa olmuyor! “Önüne baksana kızım!” Kafasını kaşıyarak bana döndü ve “Of, canım yandı!” dedi son derece şeker bir sesle. Alnına küçük bir öpücük kondurdum ve “Tamam geçti, gidiyoruz.” Dedim en melek sesimle. Bana kocaman gülümsedi ve basketbol sahasına doğru koşturduk. Köşede duran ponponları kaparak sallamaya başladık. Önce bir perende sonra ve sonra “Bir V bir İ bir C oku bakayım Vic!” Salona hoplaya zıplaya girdik. Ama Cilla ikinci perendeden sonra yere yapıştı. Ben de dördüncüden sonra biraz tökezlesem de garip bir hareketle kurtardım. Tanrı’ya şükür ki Damien henüz salona teşrif etmemişti ve salonda bir avuç ezikten başka bir şey yoktu. Cilla saçını başını düzeltirken ben de kolundan tutarak köşeye çekiştirdim onu. “Çok güzelsin kızım artık oranla buranla oynaşmayı bırak!” Bana kocaman gülümsedi ve smaç basmaya çalışan basketcinin birine cilveli bir şekilde göz kırptı. Evet, kusmadan buradan gitsem iyi olacaktı. Tribünlere doğru tırmandım ve en önden muhteşem bir yer kaptım. Damien’ın içeri girdiğini gördüğüm an elimdeki ponponları sahaya fırlattım ve en masum halimi takındım. Gözlerimi kırpıştırarak Cilla’ya baktım. “Evet, sen de çok şekersin Vic. Anlıyorum seni.” Dedi ukala bir tavırla ve kafasını hala smaç basmaya çalışan çocuğa çevirdi. Ben Damien’a selam verirken o benden tarafa bakmıyordu bile. Sonra yüksek bir sesle “Damien!” diye bağırdım ve benden tarafa bakmasını sağladım. Şimdi bana gülümsüyor ve el sallıyordu. Ah Tanrım, bu çocuğu yiyebilirim! Kesinlikle benim olmalı bu çocuk, benim benim benim. | |
| | | Priscilla Myracle Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 177 Kayıt tarihi : 31/08/10 Nerden : Manhattan
| Konu: Geri: Benim O! Salı Eyl. 07, 2010 7:21 am | |
| Pek yetenekli olmamama rağmen girdiğim voleybol takımıyla pekde parlak olmayan, fakat sonunda kazandığımız bir voleybol maçı keyfimi yerine getirmişti. Duş başlığından yayınlan ılık su çıplak bedenimi yalarken ben de geçen gün Barney's'de çalan şarkıyı keyifli keyifli mırıldanıyordum. “Cilla! Kapa çeneni!” Voltorola'nın emrini yerine getirdim. Aslında birkaç kez sınıfta kaldığımdan daha küçük sınıflardan olmam gerekiyordu, ama müdirenin avcuna bırakılan cüzi miktarda yeşil dolarlar en büyük sorunları bile çözmeye yeterdi- genelleme yapıyorum! "Hala hazırlanamadın mı kızım?" Eğer işime yaramasaydı, orada saçlarını yolabilirdim, ama iyi taraftan bakalım, işime yarıyordu. Okulun renklerini yansıtan mini elbisemin son askısını da düzelttikten sonra "İki dakika içinde hazırım Vic!" diye seslendim ve Elimdeki Max Factor Silk Gloss'un kapağını açıp dudaklarıma hafif bir kat sürdüm. Parlatıcıyı alel acele çantama attıktan sonra, askısından tuttuğum gibi ince topuklularla savaş verircesine Victorola'nın peşinden koşturdum. Sözü geçen şahsın Erkekler Soyunma Odası tarafından geldiğini gördüğümde pek şaşırmamıştım. Ona kötü kötü bakan kızlar sürüsüne pis bir bakış atmamdan hemen sonra (bu bakışı Summer'dan çalmıştım) iri yarı biri üzerime düştü. Ah, Victorola. Aslında kız iri yarı değildi, ama üzerime hızlı bir şekidle düşünce aynı konuma geliyordu. Tanrım, bu kız ne yiyor? "Önüne baksana kızım!” "Of, canım yandı!" Yalan değildi. Sanırım dirseklerinden biri kafama çarpmıştı. Bildiğim tek şey sivri bir şeyin kafamı delercesine acıttığıydı. "Tamam geçti, gidiyoruz.” Sevecen bir tavırla alnımı öptü. Harika. Victorola'nın 'hem-severim-hem-de-döverim' tiplemelerine sinir olmuyordum desem yalan olur. Belli etmemek için otuz-iki diş gülümsedim, başımı salladım ve maçı izlemek için basketbol sahasına koşturan Victorola'nın peşinden gittim. Bir morona benziyor olmalıydım. Soyunma odasının girişine çantamı attıktan sonra (aman tanrım, az önce bir birinci sınıf çantama mı dokundu? Zavallı çantam) elbiselerimizle tek renk ponponlardan bir çift alıp Victorola'nın peşinden koşuşturmaya devam ettim. "Bir V bir İ bir C oku bakayım Vic!" İkinci perendeden sonra acınası bir şekilde yere kapaklanmamın solgun dizimi morartmaması için dua ediyordum. Kestane-kızıl saçlarımı düzeltip eski şeklini almaya zorlarken, salona göz gezdirdim. Salonda birkaç birinci sınıf ve bir iki tane de üçüncü sınıf vardı. Lily Sophia'nın orada olup olmadığını merak ettim. Victorola kolumdan tutarak var gücüyle bir köşeye çekti. "Çok güzelsin kızım artık oranla buranla oynaşmayı bırak!" Gülümsedim ve sahayı izlemeye devam ettim. Basketçilerden birini (her gün göreceklerinizden değil, kaslı ve yakışıklı olanlardan biri) gözüme kestirmiştim. Cilveli bir edayla göz kırptım. Çocuğun sırıttığına yemin edebilirim! Birkez daha bu kez tribünlere giden Victorola'yı takip ettim. "Evet, sen de çok şekersin Vic. Anlıyorum seni." Tanrı aşkına, kız aç bir tavırla Damien'ı izliyordu. Aslında gözleriyle soyuyordu diyebilirim, ve o gözlerle başka neler yapmak isteyeceğine dair bazı güçlü teorilerim vardı... Gözlerimi devirdim. "Damien!" diye bağırana kadar yanımda olduğunu unuttuğuma yemin edebilirim. Şu çocuk ne kadar tatlıydı... Victorola'nın yüzünde şeytani (en azından bana öyle geliyor, çünkü bana bağırmadan önce hep o ifadeyi takınır) bir sırıtma belirdi. Çılgınca elini sallıyordu. Tanrım. Dikkatimi o tatlı çocuğa çevirdim. Güçlü karın kasları, vücuduna yapışmış beyaz tişörtünün içinden gözüküyor, bende çocuğun üzerine atlama isteği uyandırıyordu. Kumral saçları beyaz teniyle zıt bir görüntü oluşturuyor, mavi gözlerini açığa çıkarıyorlardı... Tutmayın beni! "Vay." dedi Monica, hemen yanımda biterek "burada kimler varmış..." [/color] Ah, kahretsin. "Selam Monica." dedim tatlı bir tavır takınarak. | |
| | | Monica Morwell Harrison Jewell | IV. Sınıf
Mesaj Sayısı : 141 Kayıt tarihi : 30/08/10 Gerçek Yaşı : 112 Nerden : Manhattan
| Konu: Geri: Benim O! Salı Eyl. 07, 2010 2:38 pm | |
| Aynada ki yansımama bakıp gülümsüyorum. Yeni aldığım Glisgloss parlatıcım harika görünüyor. Az önce gayet sıradan görünürken, şuan da neredeyse parlıyorum. Bir parlatıcı bir çok şeyi değiştirebiliyor. Kendi kendime gülümsediğimi gören kızlar bana kaşlarını çatarak bakıyorlar ve fısıldanıyorlar. Yüzüme karşı söylenemezler tabii. İşte buna sinir oluyorum. İnsanlar bana canavarmışım gözüyle bakıyorlar. Halbuki bir çoğuyla hiç konuşmadım bile. Onlara iyi tarafımı göstermek istiyorum ama buna izin vermiyorlar. O yüzden bana bakıp konuşanlara en kötü bakışlarımı fırlatıp telefonumu çıkarıyorum. Sinsice gülümseyerek bir şeyler yazıyorum gibi yapıyorum. Yarın okula geldiklerinde bu sefer herkes onlara bakıp konuşacak. Son bir kez bakıyorum onlara. Basketbol sahasına ilerlerken içimde birazcık acıma duygusu oluyor. Ama hemen yerini büyük bir haza bırakıyor. İçeri girer girmez kulaklarımı gıcırdayan parke sesi dolduruyor. Bizim okulun takımı ısınıyorlar. Karşı takımın oyuncuları henüz gelmemiş. Açıkçası basketbol hiç ilgimi çekmiyor, sadece en iyi arkadaşlarımdan birisi olan Vicky için geldim. Kendisinin genelde yaptığı işler tırnak törpülemek, dedikodu yapmak ve Damien ile ilgili her şey. Kendisi basketbola büyük ilgi duysa bile buraya Damien için gelmiş olması en yüksek ihtimal. Okulun ne şekilde giydiğimize karışmadığı eteğimi göğsümün altına kadar çektiğim için çok kısalmıştı. Tribünde Vicky’e ulaşmaya çalışırken birilerine frikik vermemek için çok uğraşıyorum. Aynı zamanda platform topuklarımla birilerinin ayağına basmamak çok güç. Arkamdan sürekli ‘ah’ sesleri duyuyorum ama sonunda işkence bitiyor. Vicky’i gördüğüm anda yüzüme kocaman bir gülücük yerleşiyor. Muhteşem yüz hatlarını nerede görsem içimden gülmek geliyordu zaten. Güzel bir şey söylemek için ağzımı açıyorum ama yanında ki pek hoşlanmadığım Priscilla’yı görünce susuyorum. “Vay. Burada kimler varmış.” Diyorum suratımı asarak. Vicky bana kötü bir bakış atıyor ama omuz silkiyorum. Vicky’le Priscilla iyi anlaşırlar. Priscilla’yla büyük bir kavgam olmadı ama nedense ona karşı hep kötü bir sempatim olmuştu. Belki bir gün arkadaş olurduk, ama bugün değil. “Selam Monica.”Diyor sevimli bir şekilde. Bu sevimliliğin samimi olmadığını düşünüyorum. O yüzden karşılık verme ihtiyacı duymuyorum. Zaten buraya Vicky’le beraber yalnız takılabilmek için gelmiştim. Onun olacağını bilsem gelmeyebilirdim bile. “Maç ne zaman başlıyor?” diyorum. | |
| | | Victorola Salvatore Princeton | I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 170 Kayıt tarihi : 02/09/10 Nerden : LA, California.
| Konu: Geri: Benim O! Çarş. Eyl. 08, 2010 3:55 am | |
| Moon’un gelmesiyle havadaki gerilimi hissediyor gibi oldum. Cilla’yla birbirlerini sevmiyor olabilirler ama benim yanımda birbirlerine çok büyük sempati duyuyormuş gibi takılmak zorundalar. Bunu ikisinin de bildiğini bilmek beni mutlu etti ve yüzüme büyük bir gülümseme yerleştirdim. “Maç ne zaman başlıyor?” Gelir gelmez bunu sorması, gidişinin de erken olacağı konusunda endişelendiriyor beni. Ona umursamaz bir bakış atıyorum ve gözlerim sahada “Beş dakika sonra.” Diyorum usulca. Ellerini hızlıca çarpıyor ve yok denilebilecek kadar kısa olan eteğini düzeltiyor. Tamam, Damien’a asılma konusunda biraz ileri gidiyor olabilirim ama asla etek kısaltan bir sürtük olmadım. Onun yerine direk kısa etek yaptırmak tercihimdir.
Yavaş yavaş tribünler doldu ve salon sesden geçilmez oldu. Keşke hepsinin ağzını bir koli bandıyla bantlayabilsem diye düşünürken çantamdan minik defterimi çıkardım. Henüz okul gazetesine seçilmemiş olsam da basketbol benim için bir tutku. Deftere maçla ilgili en küçük ayrıntıları bile not almak için uğurlu kalemimi çıkarıp ucunu tazeledim. Sonunda her şeyin hazır olduğuna emin olduğum zaman bakışlarımı tekrar sahaya odaklayarak diğer oyuncuların gelmesini izledim. Evet, orada da gayet çekici kaslı çocuklar vardı ama benim tüm ilgim Damien’a odaklanmış durumdaydı. Cilla ile Moon aralarında çocukları puanlarken ben sadece Damien’a bakıyor ve ona gülümsüyordum. Neyim ben şapşal mı? Bir an için kafamı salladım ve kendime geldim. Skor tahtasındaki sıfırın yarım saate çok büyük bir farkla değişeceğini biliyordum. Maça odaklandım ve Damien’ı kafamdan atmaya çalıştım. O orada seksi vücuduyla oynarken unutmak ne kadar kolay olabilirdi ki? Hakem başlangıç atışını yaptığında bizimkiler topu kaptığı gibi oyuna heyecanla başladılar. Ben minik defterime not alırken Moon bana bir ucube gibi bakıyordu. “Ne! Basketbolu sevdiğimi biliyorsun!”
Maç başlayalı yaklaşık 20 dakika olmuştu ve şu ana kadar harika gidiyorduk. Damien iki asist ve üç üçlükle ilk yarıyı kapatmıştı. Takımın en başarılı oyuncularından biri olduğu inkâr edilemez bir gerçekti. Ama ben yinede diğer oyuncuları da göz önünde bulundurarak not almaya devam ediyordum. Cilla kâğıda baktı ve “Asistte neyin nesi?” diye sordu tamamen yabancı bir tavırla. Şu tribünde oturan hiçbir kızın bunu anlamasını beklemiyordum aslında. Ama yakın arkadaşlarımdan biri olarak utançla yüzüne baktım Cilla’nın. Basketbol konusunda daha çok pratik yapması gerekiyordu. “Sana verdiğim kitabı okumadın mı sen?” Ellerini havaya kaldırdı ve yeni manikürlerini göstererek “Bu bebekleri yaptırmakla meşguldüm.” dedi sırıtarak. Havada asılı sallanan ellerini hışımla indirdim ve ona pis bir bakış attım. Moon’un “Lütfen bana sormasın, lütfen bana sormasın.” Diye mırıldandığını duyabiliyordum. Ah, bu kızların hepsi şapşal. Oturduğum yerden kalktım ve saçlarımı geriye doğru savurdum. “Ben kendime içecek bir şeyler almaya gidiyorum. Gelen?” Moon’da ardımdan ayağa fırladı. Cilla hala olduğu yerde oturmakta ve diğer kızlara manikürünü göstermekteydi. Omuz silkerek Moon’a gel işareti yaptım ve spor salonunun çıkışına doğru yürüdük.
Elimizde diyet kola girişe doğru yürürken Moon’a “Sen önden git ben beş dakikaya geliyorum.” Diye seslendim. Bana garip bir bakış attı ve tamam anlamında kafasını sallayarak spor salonuna girdi. Bense arka tarafa doğru yürüyerek oyuncuların geçtiği koridora saptım. Diğer takımın oyuncuları arkamdan ıslık çalıp benim hakkımdaki fantezilerini yüksek sesle dile getirirken onlara şöyle tersten bir baktım ve yoluma devam ettim. Bizim takımdakiler tek tek geçerken Josh’a bir beşlik çaktım, Seth’e selam verdim ve öpücük yolladım. Hepside çok iyi anlaştığım son derece popüler çocuklardı. Aralarında bir tek Damien’a söz geçirememem ne garipti değil mi? Belki de beni ona çeken şey buydu, ulaşılmazlık. Bir an silkelenerek bana doğru gelen Damien’a el salladım. Yanıma geldiğinde yanağına bir öpücük kondurdum ve “Bol şans.” Dedim. Bir şey söylemesini beklemeden hızlı adımlarla oradan uzaklaşırken arkamdan bir şeyler gevelediğini duydum. Orada olup onu dinlemeyi çok isterdim ama salona zaten oldukça geç kalmıştım. Sporcularla beraber çıkmam şüphe uyandırabilirdi. Koşar adımlarla salona girdim ve insan sürüsünün arasından geçerek yerime oturdum. "Nerede kaldın?” diye fısıldadı Moon. “Bir işim vardı onu hallettim.” Dedim umursamaz bir tavırla ve maçın kalan yarısına odaklandım.
| |
| | | Damien Bartlet Princeton | I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 130 Kayıt tarihi : 02/09/10 Nerden : Fransa
| Konu: Geri: Benim O! Çarş. Eyl. 08, 2010 6:41 am | |
| Bugün heyecanlı bir basketbol maçları vardı. Damien her zaman sporla ilgilenmiş, çeşitli spor aktivitelerini denemişti. Sonunda ise basketbolda karar kılmıştı. Üstelik bu sporda oldukça da iyiydi. Soyunma odasında herkesle beraber hazırlanırken, rakiplerini kolayca alt edebileceklerini düşünüyordu. New York'ta hiç bir okulun basketbol takımı onlar kadar iyi değildi. Tabii ki bu dikkatsiz oynamaları için bir sebep değildi. Formasının üst kısmını tam başından geçirecekti ki bir anda soyunma odasının kapısı açıldı. Vic kapıya yaslanıp bir ıslık çaldı. Bunun ona olduğunu biliyordu. Odadaki tüm erkekler bir anda kızarıvermişti. Damien ise gülümsemişti. “Korkmayın mahreminizi görmeye gelmedim. Ayrıca o ıslığı hepinize de çalmadım.” dedi Damien'a göz kırparak. Bir kaç kişi ona küfür ederken o üstüne alınmadan döndü ve çıktı. Evet, Vic bir kaçıktı ama son zamanlarda Damien'ı hiç aramamıştı ki bu onu üzmüştü. Sanırım her zaman sahip olduğu ilgiyi kaybetmek ona kötü gelmişti. Bu ilgiyi tekrar kazanmanın bir yolu vardı ki Damien bugün bunu uygulayacaktı, evet.
"Bu kız çatlağın teki." dedi dördüncü sınıflardan fazla tanımadığı bir çocuk. Odada ki herkes ona katıldığını bir şekilde belirtmişti. Maçın başlamasına beş dakika kala herkes büyük bir heyecan içindeydi. İlk beşte olmanın verdiği sevincin yanında heyecanda vardı. Salona çıktıklarında herkes büyük bir coşkuyla bağırdı. Hakem başlangıç topunu attığında Vic'e çatlak diyen çocuk topu kaptı ve oyun başladı. Dakikalar geçerken skor tahtasındaki puanlar yükseliyordu. İkinci çeyreğin bitmesine saniyeler kalmışken top onlardaydı. Josh topu Damien'a attı. Şu an üçlük atabilecek bir pozisyondaydı, arkadaşları topu onlara atması için bağırıyordu. Saniyeler geçiyordu ve önünde iki tane karşı takım oyuncusu vardı. Gözlerini kapattı ve topu potaya doğru yolladı. Ardından ilk yarının bittiğini gösteren korna çaldı. Birini sırtında hissetti. Evet tüm takım etrafındaydı, ilk yarıyı üçüncü üçlük basketini atarak bitirmişti. Ayrıca iki tane de asisti vardı. Evet, skorları gayet iyiydi. Soyunma odasına gittiklerinde, odaya büyük bir sevinç hakimdi. Tüm oyuncular rahatlamış birbirlerine şakalar yapıyorlardı. Damien havlusunu aldı ve yüzündeki ter damlacıklarını sildi. Saçlarını kuruladı ve şişesinden biraz su içti. Herkes hazırdı. İkinci yarıyıda kazanmak için sahaya çıkıyordular. Koridora çıktıklarında Vic yine ordaydı. Josh'a bir beşlik attı, Seth'e selam verdi ve öpücük gönderdi. Damien'a uzaktan el salladı. Yanına vardığında ise ona bir öpücük kondurdu. “Bol şans.” dedi. Sonrada koşarak uzaklaşmaya başladı. Damien ise arkasından sesleniyordu, söyleyeceği şeyler vardı. "Vic, beklesene sana söylemem... derken Vic çoktan köşeyi dönmüştü. "Ne oldu Vic artık sana yüz vermiyor mu?" diye dalga geçti Victor ensesine şaplak atarken. Damien buna biraz bozulsa da çaktırmadı ve güldü. Gerçekten de Vic onla eskisi gibi değildi sanki. Herneyse dedi kendi kendine, maça odaklanmalıydı.
İkinci yarı başladı ve Damien yorulduğunu hissetti. Üçüncü çeyrek bittiğinde Damien koça onun yerine başkasını almasını söyledi. Fiziksel yorgunluktan çok psikolojik yorgunluk hissediyordu. Victor'ın yaptığı şaka onu kızdırmıştı. Vic onla ilgilenmiyor gibiydi. Yedeklerin oturduğu yere oturdu. Biraz su içti. Maçtan sonra kesinlikle Vic'le konuşmalıydı. | |
| | | Victorola Salvatore Princeton | I. Sınıf
Mesaj Sayısı : 170 Kayıt tarihi : 02/09/10 Nerden : LA, California.
| Konu: Geri: Benim O! Salı Şub. 22, 2011 11:23 am | |
| | |
| | | | Benim O! | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |