Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
Dost Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
Dost Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
Dost Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
Dost Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
Dost Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 Dost

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Desiree Schult
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Desiree Schult


Mesaj Sayısı : 253
Kayıt tarihi : 23/01/11
Gerçek Yaşı : 27

Dost Empty
MesajKonu: Dost   Dost Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 11:45 am

Skyler Keniston&Desiree Schult
Saat: On bir, on iki gibi.


Yürüyorum. Hafif yüzüme vuran yağmur umurumda değil. Üzerime giydiğim siyah deri ceket, her yağmur vurduğunda sesler çıkarıyor. Beynimde bu sesler dalgalanıyor. Yine kafam dağınık. Her zamanki gibi kişisel sorunlarım beni boğmakta. Kafamı dağıtmalıyım. Bu düşüncemle beynim ayaklarıma çoktan komutu verdi. Önüme gelen ilk bara girdim.

Burası gerçekten berbattı. Kalabalık sayılabilirdi. İçki ve sigara kokusu her tarafı sarmıştı. Hemen buradan çıkmalıydım. Ama aklıma ilaçlarım geldi. Hemen ağzıma attım küçük beyaz haptan bir tane. Sigara artık umurumda değildi. Beni rahatsız edemeyecekti. Gittim ve barmenin yanına oturdum. Klasik bir barmendi. Şişeleri havaya atıyor, kızlara asılıyor, iş adamlaıyla sohbet ediyordu. Yalakanın önde gideniydi. İş adamlarından para kapmak, olgun sayılabilecek güzel kadınlara asılmak için elinden geleni yapıyordu. Sıra bana geldiğinde, hafif sarımsı saçlarını düzeltti. Suratı buz gibiydi. Bembeyaz suratı, yanıp sönen ışıklarda zar zor anlaşılan ama masmavi olarak tahmin ettiğim gözleri vardı. Boyu uzun sayılabilirdi. Elmacık kemikleri belliydi. Bana doğru yaklaşırken, boynundaki demir kolyesi sağa sola sallanıyordu. Ne istediğimi sorduğunda, onu süzerek hafif bir şeyler istedi. Barmen yan gözlerle bana bakarken, bu umurumda değildi. Onun gibi bir pislikle uğraşacak halim yoktu.

Son zamanlarda üvey annem Leana, gerçekten sinir bozucu davranıyordu. Onun yanında kalmak mevburiyetindeydim. Mirasta hak payım olduğu sürece beni bırakacağını sanmıyordum. Bana mecburi olarak bakıyordu. Ölen zavallı babamın parasını aldığında beni elbette kapıya atacaktı. Ama bu umurumda değildi. Beni kızı olarak görebilmesi için her konuda başarılı olmam gerekirdi. İyi bir sese sahip olamlıydım, keman ve piyona çalmalıydım, derslerim harika olmalıydı, okulda en popüler ben olmalıydım... Saçma istekleri umurumda değildi. O lanet olası okulda popüler olup olmamak umurumda değildi. Keman sesinden nefret ediyordum. Piyona hoşuma gitsede ders hocası tam bir baş belasıydı. Derslerle ise uğraşamazdım. Benim mesleğim zaten belliydi. Benim geleceğimi görememesi gerçekten yazıktı. O tam bir umutsuz vakaydı.

O sırada fazla geniş sayılmayan bu barın kapısı açıldı. Kapıya yakın bir yerde oturmasamda kapının açıldığını görebilecek kadar önüm boştu. Kapıdan içeriye tanıdık biri girdi. Aslında şimdiye kadar görmek isteyeceği son kişi. Skyler. Bonnie ile çıkıyordu. Bonnie... Bana güvenmediğini çok iyi ispatlamıştı. Dedikoducuların çıkardığı bazı dedikodulara, dünden razıymış gibi inanıp benimle ilişkisini kesmiş, sonrada sanki inadınaymış gibi Skyler,benim dostum,ile çıkmaya başlamıştı. Bonnie ile çıkmaya başladıklarından beri ondan kaçıyordum. Sıkıcı ve zorluklarla dolu bir hayatım vardı zaten. Bir de onu yada Bonnie'ciğinin kaprislerini çekemezdim. Ama yapacak bir şey yoktu. Kapıdan girmesiyle göz göze gelmemiz bir olmuştu. Hemen suratımı çevirdim ve içkimden bir yudum aldım. Yanıma gelmemesi için dua ediyordum ama nedense tam tersi olacakmış gibiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Skyler Keniston
DJ
 DJ
Skyler Keniston


Mesaj Sayısı : 268
Kayıt tarihi : 06/09/10
Gerçek Yaşı : 30
Nerden : I'm an Englishman in New York.

Dost Empty
MesajKonu: Geri: Dost   Dost Icon_minitimeC.tesi Mart 12, 2011 11:14 am

    Hayat size bir şey verdiğinde mutlaka başka bir şeyi alır. Bu bir kuraldır, size kumarda biraz para kazandırır ve sonucunda sevgiliniz sizi terk eder. Sevgilinizi geri kazanırsanız dağ evinizi ayılar basar. Ayılardan kurtulduğunuzdaysa kumardan kazandığınız paraya şükrederek evinizi tekrar yaptırabilirsiniz, fakat o sırada tanıştığınız yeni biri yüzünden sevgilinizi tekrar kaybedebilirsiniz. Bütün bunlar üzerinde neden kafa yorduğumu bilmiyorum ama söyleyeyim. Ben kumar oynamam, sevgililerimi kaybetmeye alıştım ve bir dağ evim de yok. Olmasını ister miydim? Bilmiyorum. Dağ evinde ne yapılır ki? Hiçbir şey. Bence öyle soğuk yerlere gitmektense evinizde oturmalısınız. Neden soğuk olduğunu da söyleyeyim, eviniz muhtemelen geniş bir yer olacağından ısıtmaya başlar başlamaz ısınmayacaktır. Aslında hayır, asıl düşündüğüm şey bu değildi. Şu an burada yağmur yağıyor ve bir an önce ısınmak istiyorum.

    Gözlerimi cebime tıkıştırdığım çakmağımdan alarak yağmur sularıyla yıkanmış kaldırıma diktim. Belki de yüzlerce ayak geçmişti önümden. Dikkat çekici kırmızı topuklular, bir gün sevgilinizin kafatasını delerek onu öldürebileceğiniz türden. Öylesine rastlamıştım, bir dizide olabilir sanırım. Su geçirmeyen kaba botlar, belki de bir gün balta girmemiş ormanlarda kaybolduğunuzda işinize yarayabilecek olanlardan. Aslında alacağınız tüm diğer ayakkabılar da su geçirmeyen şeyler olduğundan bunların pek bir değeri yok. Şık rugan ayakkabılar, kirlenmiş converseler, hatta belki bir çift pembe terlik. Attığım adımlar uzun süre daha önümden geçen ayakları ıslatacaktı belli ki, fakat ne önemi vardı? Yağmurlu havaları asla sevmedim, sevmeyeceğim de. Bana hepsi o uğursuz günü hatırlatır. Aslında orada her zaman yağmur yağar. Sadece ben sürekli o günü hatırlayarak yaşayacağım. Yağmurun tek niteliği hatırlamamda bir uyarıcı görevi görmesi -ya da bahane.

    Koluma sürtünen kahverengi teni görünce durakladım. Arkama döndüğümde kalabalığın arasından görünmeyecek kadar uzaklaşmıştı. Bir kadın olmalıydı; esmer, bu yağmurda çıplak kollarıyla cesurca dolaşan biri. Sigaramı iki parmağımın arasına sıkıştırarak dudaklarımdan uzaklaştırdım ve üfledim. Nereye kadar yürüyecektim? Bir gün bir şeyler değişecek miydi? Duraksayana kadar yanından geçmekte olduğumun farkına bile varmadığım barın yüksek sesli müziğine kulak verdim. Tesadüfi, bana kalbimin derinlerinde bildiğim fakat duymaktan hoşlanmadığım için kendine bile fısıldamaktan kaçındığım şeyi söylüyordu: Perhaps, perhaps, perhaps... Tek kaşımı kaldırarak bara döndüm; ışıklar, kadınlar, şaşaalı bir mekan ve tek yarattığı şey baş ağrısı. Genelde pek kullanmadığım sigaramı pervasızca yere bıraktım, nasıl olsa sönecekti, nasıl olsa her şey gibi onun da bir sonu vardı. Bu yeşillikten sanki günah çıkarırmış gibi arınan şehirde yakabileceği herhangi bir şey de yoktu nasılsa.

    Birkaç saniye sonra elimi ağır kapıya koyarak itmiştim, yağmurlu havalarda ruhen ne kadar güçsüz hissetsem de bedenim ruhumla aynı hissi paylaşmıyordu. Kapı kolayca açıldı, camlardan gördüğüm değersiz insanlarla dolu mekan şimdi canlıydı. Hiçbir farkı yoktu, bugün hiçbir şey keyfimi yerine getirmeyecekti. Belki hüzünlü değildim, ama neşeli olduğumu da söyleyemezdiniz. Başımı sağa sola sallayarak saçlarımdaki nemi dağıtmaya çalıştım, birkaç tanıdığa kısaca selam verdim ve günün talihlisiyle göz göze geldim. Bar taburelerinden birine oturmuştu, tezgahın diğer tarafında yarısına kadar buzla dolu bir bardağa yavaşça içki döken bir barmen vardı. İçkinin ne olduğuyla ilgili tahminlere sahiptim, fakat umursadığım barmenin işini doğru yapıp yapmadığı ya da içkinin ne olduğu değildi. Gözlerimiz birbirine değer değmez, sanki beni görmemiş gibi başını çeviren şu kızın derdinin ne olduğunu artık öğrenmek istiyordum. Islanan ceketimin kolunu sıyırarak saate baktım, tabii ki, zamanın sınırı yoktu. Eğer zorunda kalırsak burada yarın akşama kadar kalabilirdim. Psikoloji okurken hayatın bu kadar kolay olabileceğini hiç düşünmemiştim, fakat öyleydi işte. İşinizde iyiyseniz yaptığınız ne olursa olsun bol bol boş vakte ve nakit paraya sahip oluyordunuz. Hatta sonunda arabamı bile almıştım, o derece.

    Sabırsızca beni daha fazla oyalayacak birileri olup olmadığını öğrenmek amacıyla çevreme bakındım önce. Bunu hep yaparım, her zaman onları izlerim. İçerisi dışarıdan çok da farklı sayılmaz aslında; monoton, tekdüze. Renkler ve seslerdir bulabileceğinizin en fazlası. Duygu yoktur, bedensel zevkler vardır. Acı yoktur, asla tatmin olmayan egolar vardır. Kendi kurallarını koyduklarını düşünen, porselen kabuklu samanlar. İnsanlar, ışıklar, sesler. New York’a geleli uzun zaman oldu diyebilirim, yine de hiçbir zaman nasıl böylesine aptal olabildiklerine anlam veremedim. Genlerinden gelen bir şey mi? Yoksa sonradan mı kazanılırdı? Güzelseniz daha mı aptaldınız yoksa burada zekanızı birlikte olduğunuz insanlarla mı ölçüyorlardı? Bar taburelerine yürürken çekincem reddedilmek ya da görmezden gelinmekten yana değildi. Karşımdakinin gerçekten zeki mi yoksa sadece aptallığını gizleyen biri mi olduğunu umursamıyordum. Umursadığım farklı şeyler vardır. Diğer insanlardan farklı şeyler. Ayrıntılar. Bilmek istediklerim çoktu; neden yalnız olduğu gibi. Barlara yalnız gitmemelisiniz, giderseniz orada birilerini bulmalısınız. Alnından terler süzülen sarışın bir barmen size yetmemeli diyalog kurmak için. Ne istersiniz efendim? Biraz düzeyli ilişki alayım, fakat heyecanlı olanından. Küçük bir parça kalkık burun, dolgun dudaklar ekleyebilirseniz... Evet, evet. Şu kırmızı olanlar. Yoksa kendim de boyayabilirim. Teşekkürler.

    Yanındaki tabureye oturduğumda, hala beni görmezden gelmeye çalışıyordu Desiree. Selam verdiğimde karşılık verecekti belki, fakat konuşmayı devam ettirmeyecekti. Bunu görebiliyordum, bu yüzden ona göre davrandım. “Hey.” Mesafeli bakışlarını yakaladığımda biraz olsun umut vardı içimde. Kavga mı edecektik? Belki. Ama eğer kavga etmekten korkacaksam hiçbir şey çözülmezdi, birbirini tanımayan iki insanmışız gibi. O hala aynı bakışlarla beni izlerken nemli ceketimi çıkarıp tezgaha koydum ve üzerine dirseğimi yasladım. “Hepsinden önce, sorunun sadece benimle mi ilgili yoksa başka bir şey mi?” Görmezden gelebileceğiniz biri değilim, en azından son zamanlarda.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Desiree Schult
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Desiree Schult


Mesaj Sayısı : 253
Kayıt tarihi : 23/01/11
Gerçek Yaşı : 27

Dost Empty
MesajKonu: Geri: Dost   Dost Icon_minitimePaz Mart 13, 2011 11:14 am

Tanrı tarafından sevilmeyen insanların her zaman istediğinin tam tersi olur derdi annem. Tanrıya her zaman şükretmeli, iyi bir insan olmalıydım. En iyi ben olmalıydım ama en iyi. Eğer tanrı senden nefret ederse, lanetlenirsin. Ve ben lanetliyim.

İnsanlar karmaşıktırlar. Bazen en yakınını ve en uzağını karıştırabilirler. Yada düşmanını dost sanabilirler. Hayat bir oyundur. İnsanlar kurallarına göre oynadıkça, asla mutsuz olmazlar. Ama mutlu da olamazlar bence. İşte bu yüzden bir kurallara uymuyoruz. Belki bir gün mutlu olabiliriz diye. Neden mi kafamı buna yoruyorum? Yanımda Skyler var ve ben ona ne diyeceğimi bilemiyorum. Şimdi kurallara göre mi oynamalıydım, yoksa kuralları çiğneyip kalbimin kurallarına göre mi? Sorunum onun değildi elbette. Seçtiği hayatındaydı. Seçtiği hayatı ise içinde Bonnie adlı eski bir dostu barındırıyordu. Ve ben artık onun kalbinden kovulmuştum. Kendimi affettirmek, tamamiyle utanç verici olsada şansımı denemiştim. Ama Bonnie, dostluğumuzu bir kenara atarak, başkalarına güvenmişti. Beni tamamiyle silmişti. Silerse, silerdim ve oda silinmişti artık.

Kendini belli etmek için "Hey" dediğinden beri onu dinlememe rağmen dinlemiyormuş gibi görünmeye devam etmeyi seçmiştim. Sorunumuz olduğunu biliyordu. Ondan haftalarca uzak durmamı, konuşmamamı ve yanına hiç uğramamamı merak ediyor olamlıydı. Aslında Bonnie'den vakit kalır mıydı bilmiyordum ama, Skyler iyi biriydi ve en azından aklının bir kenarından geçtiğini düşünüyordum. Bana sorusunu yönelttiğinde ona döndüm. Koyu gözlerinin içine bakarken, kafasının karışık olduğunu anlamak zor değildi. Gözleri tüm kişiliğini belli ediyordu aslında. Sorusu netti. Ya sorunumuz vardı, yada yoktu. Cevabı da belliydi aslında. Sorunumuz vardı evet. Ama kaynağı Skyler değildi.
"Sorunum seninle mi? Hayır. Aslında evet." dedim. Cevap vermedi. Net bir cevap da vermemiştim zaten. Aklında hala soru işaretleri olduğundan emindim. Ona kenetlendiğimde, onu aslında tam üç haftadır görmemiş olduğumu fark ettim. Saçları mı uzamıştı? Belki biraz. Kahve saçları her zamankinden daha düzgündü sanki. Kahve gözleri, sanki uykusuzmuşcasına solgundu bu gece. Üzerine geçirdiği , pek kalın sayılmayan kazağı, beyaz tenine uygun bir şekilde açık renkliydi. Fark etmiştim ki, onu özlemiştim.

Önceleri benden pek hoşlanmasada, sonra iyi anlaşmıştık. Bana dost gözüyle bakmıyor olabilirdi belki ama, ben onu tamamiyle dost olarak görüyordum. O bana kendinden pek bahsetmezdi. Aslında yanında olduğumda konuşan genelde ben olurdum. Bana verdiği tavsiyeleri dinlerdim bazen. Ama bunlarda çok nadir olurdu. Sessizliği... Asıl ilgimi çeken buydu. Onu kolay tanırdınız sessiz olmasına rağmen. Ağır, sakin bir kişiliği olsada, insanları kendisine çekiyordu. Sempatik bir kişiliği vardı. Genelde mutsuz gibi görünebilirdi ama, neşeli hallerini de görmüştüm. Görülmeye değer bir gülümsemesi vardı. Sıcakkanlılığı, sessizliğine rağmen ağır basıyordu. Onu yolda görüdüğünüzde, yakışıklı, kendini bilmiş birinden çok bir ağabey gibi görürsünüz. Sanki sana şevkat gösterecekmiş gibi. Gidip boynuna sarılmak da gelebilir içinizden. Aslında iyi biri evet ama, seçimlerinde yanlış yapıyor kesinlikle. İnsanları iyi ayırt edemiyor. İlk örnek ben. Benim gibi aklı sadece kötülüğe çalışan ve kalbi sadece kin tutan biriyle arkadaşlık etmişti. İnsanlar tarafından, aslında hiç bir erkekle sürtmemesine rağmen sürtük olarak anılabilen ben, kesinlikle iyi bir arkadaş sayılmazdım. Ama o, insanları değil beni tanımaya çalışıp, beni dinliyordu. Belkide beni ona çeken de buydu.

İyice ona döndüm ve tekrar gözlerine bakmaya devam ettim. Gözlerine bakıp konuşabildiğim nadir kişilerdendi ve oda benim gözlerime bakıyordu. İletişimde yapılması gereken şeyleri iyi biliyor olmalıydı. Sarı saçlarımı bu sıcak ve boğuk ortamdan dolayı, bileğime geçirdiğim lastik tokayla bağladım. Sorusunu yinelemiyor, sadece cevabımı bekliyordu. Beni iyi tanıyor olmalıydı. Cevap vereceğimi kestirir gibi bir hali vardı. Saçlarımla işim bittiğinde, bir şeyler söylemeye çalıştım. Ama boğazımda oluşan yumru beni ağlamaya, bağırmaya yöneltiyordu. Nedensiz yere ağlamak istiyordum. Kendimi zorladım ve ağzımı açtım,
"Beni kesinlikle ilgilendirmediğini biliyorum ama, Bonnie ile çıkıyorsun. Bonnie, yani biricik sevgilinin, benden hiç hoşlandığını sanmıyorum. Şu anda beni ve seni burada görecek olsa, beni öldüreceğinden eminim." dedim. Söylemek istediğimden fazlası çıkmıştı belki ağzımdan. Aslında fazla erken söylemiş gibiydim. Yüz ifadesi tamamiyle değişmişti zaten. Moralim, bir ibre gibi daha da aşağılara iniyordu şimdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Dost
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Sözde Dost
» Eski Dost
» Dost Siteler İçin*
» Beklenmedik dost ve Meyveli Waffle
» ''Eski sevgiliden dost olmaz'' kim demiş onu?

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Diğer Yerler & Mekanlar-
Buraya geçin: