Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Dedikodunun kalbine hoşgeldiniz!
 
AnasayfaGirişLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Son Dedikodu!
Yılın İlk Partisi! Halloween!

Mona görevini yerine getirmeye karar verdi anlaşılan. İlk partisi de Halloween Partisi! Şimdiden kaydolmanızı şiddetle öneriyoruz.

-----------------
Devamı için buraya tıkla!
NY’nin En Popülerleri
-Ramona A. Lindström-
Şöhret: 60



-----------------

-P. Juliet Prideaux-
Şöhret: 58



-----------------

-Claudia Harrison-
Şöhret: 57



-----------------

-Martius Griswold-
Şöhret: 47



-----------------

-Jeremy Jimmy Monteiro-
Şöhret: 38



-----------------

lcnews.net


Resme Tıklamanız Yeterli! (:
Etkinlikler


HALLOWEEN PARTİSİ
Queen Mona senenin ilk partisini veriyor! Kostümlerinizi hazırlayın.

DURUM: BAŞLADI. - 3 hafta sürecek.

-----------------

CATWALK: SONBAHAR
Artık mevsim mevsim çıkıyor.

DURUM: Eylül'de gelecek.
Sanal Dünya’da L&C


Facebook fan sayfamızı beğenmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:



Twitter profilimizi takip etmeyi unutmayın, resme tıklamanız yeterli! (:
En son konular
» Diana Ross
She left no time to regret  Icon_minitimetarafından Diana Ross C.tesi Mart 09, 2013 10:12 am

» Model Kayıtları
She left no time to regret  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:43 am

» Sandara Park
She left no time to regret  Icon_minitimetarafından Sandara Park C.tesi Eyl. 15, 2012 7:41 am

» Yönetim.
She left no time to regret  Icon_minitimetarafından Isaac Yarevni Cuma Eyl. 14, 2012 9:08 am

» Erkek Basketbol Takımı & Kız Çim Hokeyi Takımı Alımları
She left no time to regret  Icon_minitimetarafından ZaynMalik Salı Tem. 03, 2012 9:31 am


 

 She left no time to regret

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Helena Morozova
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Helena Morozova


Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 14/08/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 4:03 am

    Değer verdiği bir insanı kaybetmenin ne demek olduğunu bilmiyordu, farkındaydı, yine de az çok nasıl hissettirdiğini kestirebilirdi. Henüz tanımadığı biri için üzülebilirdi Helena, içindeki masumiyet öylesine arı, öylesine saftı ki… İçi birdenbire anlayış ve masumiyetle donmuş, kaskatı kesilmiş, sevgiden yoksun görünen ruhu şefkat ile kendini yumuşatmıştı. Önemsediği kişiler ve önemsemediği kişiler arasında pek bir fark göremedi Helena göle sekmesi için oval bir taş fırlatırken. İçinde kişiliğini etkileyen bir engel vardı, ne zaman sınıra yaklaşsa duraksıyordu, hiçbir zaman sıcak, derin bir iz bırakmamıştı sevdikleri üzerinde. Neden birilerinin değerini anlaması için ölümle yüzleşmek zorundaydı?

    Kırmızı tonlarında boyanmış tahtadan yapılma yeni bir banka oturdu Helena. Dün gece geç saatlerde tanıştığı bir arkadaşını -belki henüz öyle sayılmazlardı- bekliyordu, temiz gölün duru sularında gezdirdi bakışlarını. Meltem, birkaç nilüferi gölün üzerinden seğiriyor, genç kızın altın sarısı, yumuşacık saçlarını okşayarak geçiyordu. Sarı saçlarına dengesiz dağılmış kahverengi saç telleri genç kızın üzerinde farklı bir izlenim yaratıyor, kehribar rengi gözleriyle ahenk halinde kişiliğine renk katıyordu. Alt dudağı yukarı kıvrılmış olan üst dudağı kadar dolgundu, her zamanki durağan halindeydiler.

    Helena, başının arkasında gevşek bırakarak topladığı saçlarından çıkan telleri kulağının arkasına sıkıştırdı, biraz önce cebine koyduğu telefonunu bip sesiyle cebinden tekrar çıkardı. “Gelmeye çalışırım.” Başını kaldırdı ve güzel manzaraya huşu dolu bir bakış atarak temi havayı ciğerlerine doldurdu. Telefonuna yönelip içtenlikle, anlayışla karşıladı gelen cevabı, ekran klavyesini açıp harflerini dizdi, “Pekâlâ canım.”



En son Helena Morozova tarafından Perş. Ağus. 18, 2011 9:29 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Louvenia Dorrell
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Louvenia Dorrell


Mesaj Sayısı : 44
Kayıt tarihi : 09/02/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 4:40 am

    Eğer gerçekten değer verdiğiniz bir yakınınızı kaybetmediyseniz, benim ne hissettiğimi asla bilemezdiniz. Objektif bir şekilde değerlendirseniz bile tek söyleyebileceğiniz genç kızın trajik ölümü olurdu. Belki bir süre ölen kıza acır, hatta yakınınızdaki insanları dikkatli olmaları konusunda uyarırsınız. Peki sonra? Birkaç saat sonra bu da silik bir hatıra olarak kalır aklınızda, cidden iyi bir hafızaya sahipseniz ara sıra hatırlarsınız belki. Ama o kadardır işte, sadece kısa bir acıma duygusu. Ama gerçekten sevdiği birini kaybeden birisi için bu çok daha farklıdır, özellikle o kişi gözünün önünde hayatını kaybettiyse. Ölüp ölmediğini anlamak için nabız atışlarına bakan kişi olduysanız, soğuk tenine dokunduğunuzda gerçeği anlamanıza rağmen buna inanmak istemeyip defalarca kalp atışlarına baktıysanız. Ama sonuç hep aynıydı, gözler yukarı ve dışa tavana bakıyormuş gibi bir hal alır, gözbebekleri genişler. Göz akı ve göz kenarlarında yapışkan bir sıvı toplanır. Göz parlaklığını kaybeder, arkaya doğru çöker. Ve sonunda kalp atışları sonsuza kadar durur, onu geri getirmek için ne kadar çabalarsanız çabalayın işe yaramaz çabalarınız. Yapmanız gereken tek şey ardından biraz göz yaşı dökmektir, ya da iyi bir oyuncu değilseniz, küçük bir makyajla ağlamış süsü bile verebilirdiniz kendinize. Sonrasındaysa hayata devam ederdiniz, hiçbir şey olmamış gibi. Önüne gelen bir tutam saçı kulağının arkasına sıkıştırıp titreyen ellerini birleştirdi, tırnaklarını avucunun içine bastırdı. Günah çıkarmaktan çok kendisine acı çektirmek için yapıyordu bunu. Acı bedenini ele geçirdiğinde hissizleşip diğer her şeyi unutuyordu, kollarındaki tırnak izleri umurunda bile değildi, ihtiyacı olduğunda birkaç fondöten darbesiyle kapatabilirdi onları. Tıpkı gözlerinin altındaki mor - kahverengi halkaları kapatabileceği gibi.

    Ne kadar makyaj yaparsa yapsın ruhsuz halini gideremezdi. İki cümleyi bir araya giderken bile düşüncelere dalmasını da engelleyemezdi. Tıpkı makyaj darbeleri gibi sahte bir tebessümle küçükte olsa kapatabiliyordu bu hissizleşmiş halini. Ama bu sadece dış dünya için geçerliydi, yüz kaslarını hareket ettirmek bile zorlaşmıştı onun için. Özellikle de gülümsemek, eskiden yaptığının aksine gülümsemek onun için en zor eylemdi kuşkusuz. Zaten eskisi kadar candan ve güzel gülümseyemiyordu da, gülümsediğinde yanaklarında oluşan gamzelere sahip değildi artık. Sadece gerilen bir surat, boş bakan gözler. İyi oyunculuğu bile işe yaramıyordu bu eylemde. Ki bu büyük ihtimalle bir çok kişi için en kolay şeydi, birkaç aydır ise kendisi için en zor eylem. Ara sıra aynanın karşısına geçip gülümsemek için uğraştığı bile olmuştu, ama çabaları işe yaramamıştı. Psikologunun söylediği gibi, kendisi için en zor olan bu eylemi daha sonraya erteleyebilirdi. Önce bilinç altındaki sorunları çözmeliydi önce. Gerçi ne kadarını çözebilirdi ki? Psikolog ile yaptığı derslerde bir tek onun söylediklerine başını sallayarak karşılık vermekle yetiniyordu. Kadını tatmin etmek için başka bir çaba harcamıyordu.

    Taksi ani bir şekilde durunca öne doğru savruldu. İç içe geçmiş avuçlarını serbest bırakarak koltuğa tutundu. Taksicinin ettiği küfürlere aldırmamaya çalışarak açık pencereden olabildiğince çok temiz havayı içine çekti. Öğürmemek için kendisini zorladı, çantasının ön gözündeki bozuklukların hepsini taksicinin eline tutuşturdu. Taksinin duruyor olmasından yararlanarak kendisini dışarıya attı. Dengesini sağlaması zamanını almıştı. Elini başına götürüp ovuşturarak bulanıklıktan kurtulmak için çabaladı. Birkaç korna sesi duyana kadar yaşlı bir kadın gibi soluklanmıştı.En sonunda bir adamın kendisini ezmekle tehdit etmesinin ardından tekrar kaldırıma doğru ilerledi. Titreyen bacaklarına aldırmadan olabildiğince acele adımlarla ilerledi. Eğer Helena onu çağırmamış olsaydı dışarıya çıkmak aklına bile gelmezdi. Gerçi hala neden çıktığını bilmiyordu, temiz havaya ihtiyacı olan ailesinin ısrarları sonucundaydı belki de. Etrafından geçen bisikletli bir grup yolunu kesene kadar yürümeye devam etti. En sonunda onlardan kurtulup gölün olduğu kısma geldiğinde adımları yavaşlamıştı. Kızın onu neden çağırdığını bilmiyordu, onunla ne konuşacağını da. Tek bildiği o gece olanlar hakkında konuşmak istemediğiydi. Sadece dışarıdan olaylara tanık olan biriyle o geceyi değerlendirecek değildi. Bir süre gölün kıyısında yürüdü, altındaki babetlerin çamur olmasına aldırmadı, eve gittiği anda onları çöpe atabilirdi. Ailesi aldırmazdı zaten, tek istedikleri mutlu olmasıydı. En sonunda kırmızı bankın üzerine yayılmış sarı saçları gördüğünde adımlarını o tarafa çevirdi. Başını önüne eğip kızın yanına bıraktı bedenini. Birkaç saniyesini soluklanarak geçirdikten sonra çehresini göle çevirdi. Kıza bakmak istemiyordu, anılarının tekrar canlanacağından çekiniyordu içten içe."Beni neden çağırdın?" Kısa ve öz, burada olmasının sebebini merak ediyordu. O da diğerleri gibi oradan ayrılanlardan değil miydi? Neler olduğunu bilmiyordu bile. Dudaklarını tekrar araladı, bu sefer sesinde bariz bir alaycı ton vardı. "Beni avutabileceğini sanıyorsun? Omuzunda ağlayacağımı filan mı düşündün?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Morozova
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Helena Morozova


Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 14/08/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 5:58 am

    Uzun bir bekleyişten sonra dingin hâl alan kafası nihayet uçsuz bucaksız bir boşluğa erişebilmişti. Kendisini gölün sessizliğine, mavi ve pembe renkler arasında değişen çiçek gruplarının kokladıkça koklama isteği veren kokusuna kaptırmıştı. Oturduğu yerin artan baskısıyla kendine geldi ve sol yanına döndüğünde kendisinden bir yaş büyük dördüncü sınıf öğrencisi Louvenia Dorrel’in bakışlarıyla karşı karşıya geldi, kahverengi saçları dalgalar halinde omuzlarına uzanıyor, dolgun dudaklarının arasından görülebilen dişleri ona farklı bir masumiyet kazandırıyordu. “Beni neden çağırdın?” dedi Louvenia, ses tonunda merak yoktu. “Beni avutabileceğini mi sanıyorsun? Omzunda ağlayacağımı filan mı düşündün?” Helena bunu az çok bekliyordu, zamanlaması yanlıştı fakat… Doğrusunu söylemek gerekirse içten içe kabullenemediği bir nokta vardı, daha önce hiç duymadığı hislerin kabarması buna sebebiyet veriyordu belki de. Faşist, kibirli bir sürtük olmak kolaydı, sorgulanmazdınız, hesap vermezdiniz, bir şeyler kanıtlama ihtiyacı gütmezdiniz ve kimse içinizde cılız, tükenmekle meşgul olan bir iyiliğin can çekişmekte olduğunu bilmezdi. Bastırılmış duygularınızı kimse fark etmezdi…

    “Hayır!” diye parladı birden Helena, belki sesi yeterinden fazla çıkmıştı, yine de buna ihtiyacı vardı. Louvenia farklıydı, ona açılabilirdi, bağırabilirdi, sarılabilirdi, her ne kadar garip olsa da onunla paylaşmak istediği çok şey vardı. Ona acıyor değildi, acıması için bir sebep yoktu, tüm canlılar bir gün ölecekti önemli olana hayata bağlı kalmak ve geride kalan günlerini huzur ve mutlulukla noktalandırabilmekti. Herkes acı çekiyordu, çekecekti, Helena çekmemiş miydi? “Avutmanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum! Acımak acizliğin belirtisidir, kimseye acımam ben, eğer burada kalmak istersen kal, istemiyorsan da sen bilirsin...” Kurduğu cümlelerinin sonu giderek yumuşadı, söyleyecekleri bittiğinde başını önünde tuttu ve eşofmanının cebinden çıkardığı telefonunun menüsüyle oynamaya başladı. İçinde yoğun duygular gelgit yaşıyordu, duygusallığı sahte sevimsizliğini bastırıyordu. Uzun zamandır edinmediği kırılma noktası bugün kendini gösteriyordu. Her defasında dizginlediği duyguları boğazında bir yumru oluşturdu, bir süre nefes almakta güçlük çekti, kan akışı hızlandı, gözlerinden boşanırcasına akan gözyaşlarını bir ayıp gördü, gerçek kimliğini saklamak onu epey yormuştu.



En son Helena Morozova tarafından Perş. Ağus. 18, 2011 9:26 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Louvenia Dorrell
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Louvenia Dorrell


Mesaj Sayısı : 44
Kayıt tarihi : 09/02/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 7:29 am

    Kendi ruh halini yansıtırcasına durgun olan göle baktı, yerden kaptığı bir taşı göle fırlatma dürtüsünü bastırdı. Sonbahara yaklaşırken gölün durgun olması kadar basit bir şey yoktu, ama şu son zamanlarda edindiği doğanın dengesini bozma alışkanlığı garip davranışlara kapılmasına neden oluyordu. Hayat onun dengesini bozduysa eğer, o da elinden geldiğince başka şeylerin dengesini bozabilirdi, adalet buydu değil mi? Kızın sesini duyana kadar tek yaptığı gözlerini göle dikip bakmak oldu, ara sıra bir kuş suyun dinginliğini bozup su içiyordu. Bir süre sonraysa havalanıp oradan gidiyordu. Kendi istediği de buydu aslında, ihtiyacı olduğunca malzeme alıp buradan defolup gitmekti. Hayır, aşırı değil, sadece ihtiyacı olduğu kadar. Kçüklüğünden beri şımartılmış bir kız olmasına rağmen artık bu özelliği de silikleşmişti. Tıpkı diğer özellikleri gibi, şımarıklığının azalması ailesinin işine geliyordu kuşkusuz. Her gün yaptığı alışverişten çok eve getirdiği erkek arkadaş sayısının azalması, kulakları sağır edercesine çalan müziğin sesinin giderek kısılması gözle görülür bir biçimde rahatlatıyordu onları da. Ama kızlarının, müzik sesi gibi tükenip gitmesine de dayanamıyorlardı, ara sıra çığlık sesleriyle uyandığında onların endişeyle fısıldayan çehrelerini görüyordu hayal meyal. O uyuyana kadar babası köşedeki kanepede oturup yanından ayrılmıyordu. Kendisini üç yaşına dönmüş gibi hissetmesine neden oluyordu bu. Sürekli bakıma muhtaç bir çocuktan farkı yoktu resmen, zaten tek çocuk olması sebebiyle üzeirne düşen bir aileye sahipti, şimdiyse iyice üzerine düşmüşlerdi.

    Onu düşüncelerinden ayıran aniden duyduğu hiddetli bir ses oldu, irkilmesine engel olamadı. Çabucak toparlanıp yüzündeki şaşkın ifadeyi giderdi, kızdan böyle sert bir tepki beklemiyordu açıkçası. Ama tepkisi kendisini sarsmaktan çok şaşırtmıştı. Şu aralar herkesin kendisine sergilediği şefkatli tutumun çok ötesindeydi tavrı. Manyakça görülebilirdi ama uzun zaman sonra çehresinde büyük bir tebessümün oluşmasına neden olmuştu. Sonunda, ona iyi davranmak için kendisini zorlamayan birisinin yanındaydı. Yüzündeki tebessüm devam ederken ilk kez başını kaldırıp kızın çehresine doğru düzgün baktı. Sarışındı, zaten Manhattan'da ki kızların çoğu sarışındı, hatta bununla övünenleri bile görmüştü. Rengini çözemediği gözlere, buğday rengi bir tene sahipti. Kızın pembemsi dudakları bir kez daha aralandığında gözlerini kırpıştırdı. Onun söylediklerini idrak ettikten sonra bir süre duraksadı. Kız ona seçim hakkı tanıdığı için şanslıydı, gidebilirdi. Odasına kapanır, yorganını başına kadar çeker iki büklüm bir şekilde saklanırdı. Ara sıra kapı yavaşça aralanır ebeveynlerinden biri gelip kendisini kontrol eder tekrar gün ışığına çıkarırdı. En sonunda uykuya dalardı, ertesi sabahsa yine aynı şey. Belki havasında olursa ders bile çalışabilirdi.

    Normalde olsa gitme fikri oldukça cazip olurdu, insanlarla iletişimi eskisine göre oldukça zayıftı. Söyledikleri şeylere karşılık tek yaptığı başını sallamak, eğer cümlenin sonunu yakaladıysa 'evet' veya 'hayır' demekti. Şimdiyse kızın söylediği her kelimeyi sindirmiş, başını sallayıp tekrar düşüncelere boğulmak yerine onun söylediklerini ciddi anlamda dinlemişti. Ne diyeceğini bilemediğinden bir süre daha göle dikti gözlerini, iki şıkkı da en ufak detayına kadar tarttıktan sonra dudaklarını araladı. "Uzun zamandır görmediğim bir muamele bu, herkesin bana şefkat göstermesi sinir bozucu." Tırnaklarını oturduğu banka batırdı, manikürünün bozulması umurunda değildi, sinirini bir yerlerden çıkarmalıydı. "Sürekli bana acınması, nefret ettiğim kişilerin bile bana iyi davranması." Neden bunları söylediğini bilmiyordu ya da en yakınlarına bile anlatmadığı halini neden bu kıza anlattığını. Tek bildiği konuştukça rahatladığıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Morozova
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Helena Morozova


Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 14/08/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 9:23 am

    Helena, gözyaşlarını eşofmanının koluyla kuruladıktan sonra derin bir nefes alarak güzel yüzünü açıklığa çıkardı, banka yaslandı ve bir müddet düşündü. Etrafında zavallı olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artıyorsa, bu senin depresyona girmene sebebiyet verirdi, evet. Merhameti körükleyen acıma duygusu tüm sahteliğiyle sunulurdu önüne, bir zavallıdan ibaret olduğun gerçeği bir tokat gibi inerdi yüzüne. Mutlaka herkes bir öneride bulunurdu, psikolojik yardım alman gerektiğini öne sürerlerdi ve seni sokaklarda göz pınarların kurumuş, sümüklü peçeteyle gezerken görmeyi beklerlerdi.

    Özünü gölgeleyen çakma bir kişilik yaratmak bunun için kolaydı, rolünüz belliydi. Oyunu kurallarına oynardınız ve yanınızda kalanlarla hayatınıza devam ederdiniz. Belki de Helena’nın yaptığı en doğrusuydu, çirkin bir kişiliğin asıl güzelliğini gölgelemesi objektif olmasını sağlıyordu. Maskenin sahibi masumiyetse, maske insanların canını çok daha az acıtırdı.

    “Herkesin seni düşünmesi, sana sürprizler yapması ya da sana gerçek olamayacak kadar cana yakın davranmaları fena bir şey değil mi? Üstelik hepsinin birer yalandan ibaret olduğunu biliyorsan durum daha da sıkıcı bir hâl alır, birtakım şeyleri değiştirmek istedikçe daha vıcık tavırlarla karşılanırsın. Dümdüz bir hayatın dibini boyladın demektir, peki paçayı nasıl kurtaracaksın?” Louvenia’nın ilgisini çekmiş olmayı diledi Helena ve kendi sorusunu kendi cevapladı, elbette cevap beklemiyordu. Louvenia kendince çözümler üretmeyi çoktan denemiş ve çoktan bırakmış olmalıydı. “İstersen avazın çıktığı kadar bağır, kimse dönüp sana bakmaz. Onlar daima senin zavallı kalmanı isteyeceklerdir. Hiçbirini kafana takmana gerek yok, dilediğin gibi eğlen ve keyfine bak. Ölüm asla kabullenebilecek bir şey değildir, aşağılanmak da öyle. İnsanlar senin eğlendiğini ve giderek hayata bağlandığını düşünürken sen tıpkı onlar gibi bir maske edinmiş olacaksın… Söylediklerimi ermiş genç kızdan bir numaralı zen dersleri olarak algılayabilirsin istersen de. Yine de... İnan bana, işe yarıyor, bunu uzun zamandır deniyorum.”

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Louvenia Dorrell
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Harrison Jewell | IV. Sınıf
Louvenia Dorrell


Mesaj Sayısı : 44
Kayıt tarihi : 09/02/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePerş. Ağus. 18, 2011 11:09 am

    Ağaçların arasından süzülen güneşin tenindeki yansımasını izlerken kızın burnunu çektiğini duydu. Başını kaldırmak yerine eteğinin uçlarıyla ilgilenmeyi tercih etti. Ağlarken insanların ona bakmasından nefret ederdi, zaten asla zarifçe ağlayan biri olmamıştı. Göz yaşları usulca yanaklarından da inmemişti, genelde hıçkırıklara boğularak dikkat çektiğinden ağlaması gerektiğinde başını bir yastığın altına filan sokardı. Yine de son zamanlarda o kadar çok ağlamıştı ki göz pınarlarında yaş namına bir şey kaldığından emin değildi. Kendisi gibi kızın da ağlarken gözlemlenmekten hoşlanmayacağını düşündüğü için başka şeylerle ilgilenmek için çabaladı. Önündeki gölün ilgi çekici bir yanı olmamasına rağmen gölün üzerindeki çöplere baktı bir süre. Cidden, Queens'li insanlar bu kadar pis olmak zorunda mıydılar? Tek yaptıkları şey çevre kirliliğiydi, yüzündeki tiksinti ifadesi iyice büyürken yanındaki kızın sesini duydu. Bir süre tereddüt ettikten sonra çehresini kıza doğru döndürdü, gözleri epey kızarmıştı, tıpkı burnu ve yanakları gibi. Hiç bir şey olmamış gibi bir ifade takınıp kızın omzunun üzerinden, yeşilliğe dikti gözlerini. O konuşurken etrafa bakınıyormuş gibi görünse de tüm dikkatini kıza vermişti.

    Onun cümlesi bittiğinde söyleyebilecek bir şey arıyordu deli gibi, söylediğinin doğruluğuna kuşku yoktu. Yaşadıkları aynen de buydu, bir anda herkesin 'en' yakını olmuştu. Daha önce konuşmadığı insanlar kendisini tanıyormuş gibi konuşmuşlardı, tabi aldıkları cevapta her zaman aynı olmuştu. Bir anda ailenin en gözde torunu olmuştu, büyük annesi sürekli onu İngiltere'ye davet etmişti. İngiltere. Ailesi aslen oralı olmasına rağmen uzun yıllardır gitmemişti oraya, en son gittiği kış ise resmen donmuş ve neredeyse üç hafta boyunca etrafta burnunu silerek dolaşmıştı. Yine de yaşanabilecek bir yerdi kuşkusuz, hatta New York'tan çok daha iyiydi. Söyleyeceklerini toparladığında dudaklarını araladı. Ama aynı anda kızın dudakları da aralanmıştı, konuşmak yerine gözlerini ona dikmekle yetindi. Söyledikleri neredeyse her gün düşündüğü şeyler olsa da başka birisinin ağzından duymak garip bir şekilde rahatlatıcıydı. Kızın suratına bir kez daha bakarken istemsizce parti gecesinin anıları aklında canlanmıştı. Helena ile Eva sayesinde tanıştığını hatırlıyordu. HJ'de daha önce karşılaşmış olsalar da bir muhabbetleri yoktu. Onun siyah bir elbise giyindiğini hayal meyal hatırlayabiliyordu. Ama bu kadar işte. Geceye dair başka bir şey hatırlamak istemiyordu, bu kadarını hatırlamak bile gözlerinin istemsizce dolmasına neden oluyordu.

    Helena'nın bir kez daha konuşmasını beklemesine rağmen kız dudaklarını mühürlemişcesine kapamıştı, gözlerini ise göle dikmişti. Çehresine birkaç saniye daha baktıktan sonra tekrar omzunun üzerinden yeşilliğe odaklandı. Orada öpüşüp duran bir çifti görebiliyordu, ağacın altında oturan bir kızın ise onlara taraf baktığını. Sarı uzun saçları seçebiliyordu, bronz ten, tanıdık gözler. Gözlerini kırpıştırdı. "Eva." Sesi bir fısıltıdan farksızdı, Helena büyük ihtimalle duymamış olacaktı ki kendisinden tarafa bakmadı, gözlerini bir kez daha kırpıştırdığındaysa sarışın kızın orada olmadığını fark etti. Büyük ihtimalle sık sık gördüğü halüsinasyonlardan biriydi. Sindirmesi birkaç saniyesini aldı, son bir kez daha ağaca baktıktan sonra kızın olduğu tarafa döndü. "İngiltere'ye taşınırım, büyük annem orada. Yeni bir başlangıç yaparım, yeni arkadaşlar, yeni bir ortam. Belki o zaman paçayı kurtarırım." Söyledikleri başka birisinin hayatından bir parçaydı sanki, İngiltere'ye gittiğini düşünmek bile bir parçasının eksilmesine neden oluyordu. Ama yeni bir hayat istiyorsa bunu yapmak zorundaydı. "Eva en yakın arkadaşımdı, her şeyimi biliyordu, tüm zamanım onunlaydı. Ve şimdi, öldü." Cümlesini sonlandırırken sesi istemsizce kısılmıştı, Eva'nın öldüğünü ilk kez tam olarak kabullendiğini fark etti. Ne polis soruşturmasında, ne de psikologu ile olan seanslarında bunu direk olarak söylememişti. "Benim yüzümdendi, uyuşturucu almıştı ve bana iyi olmadığını söyledi. Ona aldırmadım, şaka yaptığını düşündüm. Ama şaka değildi işte." Söyledikleri bittiğinde titrediğini hissetti, dişleri birbirine vururken ısınmak için kollarını göğsünde birleştirdi, aynı anda bir damla göz yaşının yanağından aşağı süzüldüğünü hissetse de silmek için hamle yapmadı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Morozova
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Helena Morozova


Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 14/08/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimeC.tesi Ağus. 20, 2011 12:02 am

    Kaçmak bir çözüm yolu değildi, kaçan kovalanırdı Helena’ya göre. Louvenia’nın hislerini tam anlamıyla bilemezdi, yine de anlayabilirdi. Bugüne dek kimseye sevgi gösterisinde bulunmamıştı, ölenlerinin arkasından mahcup bir ifade takınır, yalnız kaldığından emin olduğunda sessiz sessiz ağlardı. Ne olursa olsun kendisinde suç aramazdı. “Kendini suçlamaktan vazgeç, ne yapabilirdin? Ben kadere inanırım, eğer kaderinde ölmek varsa, ölürsün. Kendini suçlamakla her gün vicdan azabı çekersin, sen olanları unutmaya baktıkça o arkandan gelir,” dedi Helena. Düşüncelerini ilk defa biriyle paylaşıyordu, bu bir yandan rahatlatıcı gelse de diğer yandan kendini ukala bulmasına neden oluyordu ama bu düşüncelerinin doğru olmadığı anlamına gelmezdi. Sıkıcı ve uzun konuşuyor olabilirdi, bugün daha önce yapmadığı pek çok şey gibi. Rutin hayatında genellikle lafını kısa keserdi, içindeki iyi niyeti açığa çıkarmamak adına iyi veya kötü olduğu herkesle arasındaki mesafeyi korurdu.

    Bugünden sonra Louvenia’yla bir daha görüşmemek üzere ayrılabilir, olan biten her şeyi unutabilirlerdi. İtirafları çoğaldıkça günün sıkıntısını, stresini ve yorgunluğunu attı Helena, artık yeterince hafifti. Derin bir nefes verdi ve kendini banka bıraktı. Meltem her esişinde genç kızda daha çok rahatlama hissi oluşuyordu, belki meltem tüm sıkıntısını çekip almıştı içinden. Bugüne kadar bir robot gibi yaşamak, eğleniyormuş gibi görünmek ve sevdiklerine surat asmak ruhunu yaşlandırmıştı, sanki biraz dinlenmeye, ara vermeye ihtiyacı vardı.

    Louvenia uzun süredir devam ettirdiği sessizliğini korudu. Meltemle beraber saçları yanlarına dağılıyor, güzel yüzünü ortaya çıkarıyordu. Depresyonla heba ettiği güzelliğinin farkında olan kaç kişi vardı acaba? Arkasından kıs kıs gülen şırfıntılar, kıskançlıkları gereği onun bu hâline uzun süre devam etmesi için ellerinden geleni yapıyor olmalıydılar. Louvenia’nın güzelliğinin aptal popülerlik davalarını ezip geçmesini seyretmek yerine toplum içinde onu zavallı görerek Louvenia’yı giderek küçültüyor, hatta ve hatta lafını ağzına tıkıyor olabilirlerdi. Kimsenin ruhu yoktu, herkesin çenesi depresyona giren kıza odaklanmıştı. Birisi de kalkıp bu kız nasıl bu hâle geldi demiyordu, ölen kızın anısını paramparça ediyorlardı. Yaşayanlarla alıp veremedikleri olan hastalıklı ruha sahip kulüp kızlarıydı bunlar…

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Helena Morozova
Harrison Jewell | III. Sınıf
Harrison Jewell | III. Sınıf
Helena Morozova


Mesaj Sayısı : 27
Kayıt tarihi : 14/08/11

She left no time to regret  Empty
MesajKonu: Geri: She left no time to regret    She left no time to regret  Icon_minitimePtsi Eyl. 26, 2011 5:32 am

    RP Sonu
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
She left no time to regret
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Time is running out
» Time it was, and what a time it was, it was.
» after all this time.
» Now İs The Right Time.
» Once upon a time, we were kind.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: The New York City :: Queens :: Kissena Gölü-
Buraya geçin: